21 Mart 2018 Çarşamba

İSLAMIN ZAHİRİ Mİ, BATINİ YÖNÜNÜ MÜ, ESAS ALMALIYIZ ?

İSLAMIN ZAHİRİ Mİ, BATINİ YÖNÜNÜ MÜ, ESAS ALMALIYIZ ?

Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği İslam dinini nasıl anlamalıyız ? Zahiri mi, batıni yönünü mü esas almalıyız ? Bu iki farklı görüş, bütün dinlerin yorumlamalarında olduğu gibi, İslam dininde de bir birleriyle sürekli çatışma halinde olmuştur. Bizim konumuz İslam dini olduğuna göre, bu makalemizde bunu inceleyip, cevaplar bulmaya çalışacağız.

İslam dininin zahiri (görünen) olan bölümü ibadetlerdir. Batıni (görünmiyen) yanı ise, imandır. İman, Allah’a, kutsal kitaba, ahirete, meleklere ve peygambere inanmaktır. İbadetler, imandan dolayı yapılır. Yani, iman edilmeden, ibadet yapılmaz. Önce iman edilir, sonra ibadetler yapılır. O halde, hangisini esas almalıyız ? İmanı mı, ibadeti mi ? Burada “ehli sünnet” olarak adlandırılan imamlardan, Şafii, maliki, Hanbeli ibadetleri esas alırken, İmam ebu Hanife imanı esas alır. Hatta şöyle der “ Bir kişi hiç ibadet etmemiş olsa bile, eğer iman etmişse, mümindir” yani müslümandır.
Alevi İslam yorumu da İmam Hanife (İmamı Azam) ile bu konuda aynı görüştedir.

Zahiri görüş, ibadet etmeyi esas aldığı için, ibadetlerden namaz kılmayı da dinin özü olarak kabul eder. Bazı cami imamları, bunu öyle bir noktaya getirmişlerdir ki, cuma vaazlarında, ”Namaz kılarsanız günahlarınız af olur” bile diyebilmektedir. Oysa, bu görüş İmam ebu Hanife’nin görşüne zıd bir yorumdur.

Peki, farklı bu iki görüş ne gibi sonuçlar doğurmaktadır ? Zahiri görüşü esas alan yorum, ibadet etmiyen birisini “zındık” “bidat” (din dışı) görürken, batıni yorum, imanı esas aldığı için, onu yine de mümin sayar. Batıni görüş, aynı zamanda imanın gereği olarak, Kur’an’da yer alan iyi ahlak, adaletli olmayı, yardımlaşmayı öne alır. Zahiri görüş ise, namaz kılmayı, oruç tutmayı ve hacca gitmeyi öne alır. ( Suudların mezhebi olan Vahabizim de olduğu gibi)*

Batıni görüş, Kur’an’ı aklı kullanarak yorumlarken, zahiri görüş bunu kabul etmez. Batıni görüş, beşeri hayatta, yeniliklere ve reformlara açıkken, zahiri görüş bunu reddeder. (Vahabizm de olduğu gibi) Zahiri görüş, insanların bütün eylemlerini kadere bağlarken, batıni görüş, iyiliklerin Allah’tan, kötülüklerin ise, insanların kendi fiillerinden kaynaklandığını savunur. Batıni görüş, farklı din ve inançta olanlara hoş görü ile bakar. Zahiri görüş, kendisi dışındakileri “din dışı” olarak kabul eder.

Yukarıda kısaca İslamın zahiri ve batıni yorumlarını özetledik. Zahiri yorumun en uç noktası, İŞİD, EL KAİDE gibi terör örgütlerin savunduğu görüştür. Kendi görüşü dışındaki herkesi “kafir” görüp, “Allah yolunda cihat ediyorum” diyerek insanları katletmeyi “dinin bir gereği” sayar. Oysa, yaptıklarının İslam dini ile hiç bir ilgisinin olmadığı açıktır. Hz. Muhammed ve devamında İslam devletini yöneten halifeler, farklı din ve inançta olanlara yaşama imkanı tanımasaydı, bin dört yüz yıl sonra bugün, Irak’ta, Suriye’de ve Mısır’da hiristiyan ya da musevi kalır mıydı ? Tam tersine, Hz. Muhammed, farklı inançta olanlara hoşgörü gösterilmesini istemiştir. Görevlendirilen valilere ilk verdiği talimat bu olmuştur. Yine Kur’an’ı Kerim’de, “dinde zorlama yoktur”, “dinde baskı yoktur”, “ sadece tebliğ etmekle mükellefsin” şeklinde çok sayıda ayet bulunmaktadır.

Sonuç olarak, ibadetler dinin esasını oluşturmaz, İmanın artmasını da sağlamaz. İman, kalpten, içten gelen samimi bir inançtır.

* Vahabizm, Suud’ların “ islam “ diye savundukları din anlayışıdır. Kurucusu Abdulvahap’tır.
28.11.2017.
Hamdullah Dedeoğlu


17 Mart 2018 Cumartesi

HANEFİ MEZHİBİN KURUCUSU İMAMI AZAM : " BİR İNSAN HİÇ İBADET ETMEZSE DE MÜMİNDİR "


HENEFİ MEZHİBİN KURUCUSU İMAMI AZAM :

“ BİR İNSAN HİÇ İBADET ETMEZSE DE MÜMİNDİR “

Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk hocamızın Hanefi mezhebinin kurucusu İmam Azam (Ebu Hanife) hakkında yazdığı İMAMI AZAM SAVUNMASI “ adlı eseri ile ilgili özetimizin bugünkü konusu MEVALİ olarak görülen müslümanlar (Arap olmayan müslümanlar-Köleler) ve İmamı Azam’ın ibadetler hakkındaki görüşleri olacaktır. Önce Mevali konusunu ele alalım.

Mevali, arapça asıllı bir kelime olup, arap olmayan ya da köle olan müslümanlar için kullanılmıştır. O dönemde, Mevali olarak görülenler, Acemler (İranlı-Fars), ve Türk kavimleriydi. Mevalilere en büyük zulmü Emeviler yapmıştı. Onları, ordularına asker olarak bile almamışlardı. Bir Mevali erkeğin, arap bir kadınla evlenmesine dahi izin vermemişlerdi. Emevilern Mevaliye bakışı şöyleydi :

“ Namazı ancak üç şey bozar: Namaz kılana bir köpeğin, bir eşeğin, bir Mevalinin dokunması. “ ( İbn Abd Rabbih, cilt 3, sayfa 326,)

EMEVİLERE AVUKATLIK YAPANLAR

Yaşar Nuri hoca, Emeviler hakkındaki görüşlerini ise, şöyle açıklamaktadır:

“ Emevilerin İslamı yozlaştırıp, kavimiyetçilik adına Mevaliye zulmettikleri tarihin tescil ettiği bir gerçektir. ... Emevilere avukatlık gayretinde olanlara taş çıkartanlar ise, ne şaşırtıcıdır ki, bunların önemli bir kısmı Türkiye’dedir. İslam dünyasının en hareretli ve gayretli Arapçı-Emevici hatip ve kalemşörleri Türkiye’den çıkmaktadır. “

BİR İNSAN HİÇ İBADET ETMEZSE DE MÜMİNDİR

İmamı Azam’a göre, bir insan hiç ibadet etmezse de , mesala, hiç namaz kılmasa da mümindir. İmamı Azam, bu konudaki temel görüşünü EL ALİM VE’L MÜTEALLİM adlı eserinde şöyle açıklıyor:

“ Allah’ın azap için gerekçe yapacağı günah olarak, Allah’ı inkar etmek veya ona başka bir ilaha ortak etmek dışında bir şey bilmiyorum. ..... Allah şöyle buyurmuştur: Eğer yasaklandığınız günahların büyüklerinden uzak kalırsanız, diğer kötülüklerinizi örteriz. Sizi, nimet ve bereket dolu bir varış yerine ulaştırırız. Nisa suresi 31. Ayet. Allah, Müminlere farz olan şeyleri, onların dini kabul etmelerinden sonra emretmiştir. Bakara suresi, 112, 178, İbrahim suresi 31. ayet, İsra suresi 19. ayet, Ahzab suresi 41. ayet. 

“ Konuyla ilgili ayetlerden anlaşılıyor ki, Allah, imanı amelden ayrı tutmuştur. Başka bir ifadeyle, müminler, Allah’a imanları sebebiyle namaz kılar, zekat veriri, oruç tutar, hacca giderler, Allah’ı zikrederler. Bunun tersi olmaz. Yani, namazları, zekatları, oruçları, hacları sebebiyle Allah’a iman etmezler. Yani, amelleri Allah’a imanları münasebetiyledir. İmanları, amelleri münasebetiyle değil. Bu şuna benzer: Kişi önce borcu kabul eder, sonra da öder. Bunun tersi olmaz. Yani, önce borç ödenip, sonra da borç kabul edilmez. ....Amellerle (ibadetlerle) iman ne artar, ne eksilir. Bir insan inanıyorsa, (iman etmişse) hiç bir ameli olmazsa da, günahları çok olsa da MÜMİNDİR.”

Yazdığı eserlerle bizleri aydınlatan Yaşar Nuri Öztürk hocamızı, rahmetle anıyor, ruhu şad, mekanı cennet olsun. O, arkasından sönmeyen bir meşale bırakmıştır. O meşale yanmaya ve karanlıkları aydınlatmaya devam edecektir.

18.10. 2017
Hamdullah Dedeoğlu.

16 Mart 2018 Cuma

İSLAM DÜNYASI İMAM GAZALİ'Yİ AŞABİLECEK Mİ ?

İSLAM DÜNYASI İMAM GAZALİ'Yİ AŞABİLECEK Mİ?

Son günlerde İslam dünyasının içinde bulunduğu durum, bütün yönleriyle tartışılmaya başlandı.  Bu tartışmaların yapılması elbette ki olumludur. En azından, farklı fikirlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Biz de bu tartışmalara katılmak ve fikirlerimizi açıklamak istedik. Farklı fikirlere hatta en zıt fikirlere dahi, özgürlük tanınması taraftarıyız. Aksi taktirde, dört yüz yıl daha yerlerde sürünmeye devam ederiz.

DOĞAL KAYNAKLAR 

Dünyadaki en değerli doğal kaynak olan enerji (petrol ve doğalgaz) rezervlerin büyük çoğunluğu İslam ülkelerinin elinde bulunmaktadır. Hammadde kaynaklarından en fazla gelir elde eden de yine aynı ülkelerdir. O halde, dünyanın en geri ve iç çatışmaların yoğun olduğu ülkeler neden İslam coğrafyasında bulunuyor? Bunun bir nedeni yok mu? Batılı ülkeler bu üstünlüğü nasıl ele geçirdi? Neler yaptılar? Bu soruların cevabını verdiğimizde, çözümü de bulmuş olacağız.

AVRUPA'DA KEŞİFLER VE REFORM HAREKETLERİ

Hz. Muhammed'in İslam dinini tebliğ etmesinden önce, dünyada iki süper devlet bulunuyordu. Doğuda Pers imparatorluğu, (Sasaniler) diğeri de batıda bizim Bizans dediğimiz Roma İmparatorluğu hakim güçtü. Hz. Muhammedd'in kurmuş olduğu İslam devleti, kısa bir sürede Perslerin hakimiyetine son vererek onun mirasını devir aldı. Daha sonra da Roma'nın bazı eyaletlerini fethetti. Böylece Pers medeniyetinin tamamına, Roma medeniyetinin de bir kısmına sahip oldu. Dünya medeniyetine de yaklaşık üç yüz elli yıl katkı sundu. Daha sonra sırayla, Selçuklukar ve son olarak da Osmanlılar Bizans'ın hakimiyetine tamamen son vererek, bunu zirveye taşıdılar. Hem Pers hem de Roma medeniyetinin mirasçısı ve taşıyıcısı oldular. Bu imparatorluk da liderliğini yaklaşık üç yüz elli yıl devam ettirdi.

Sonuç olarak, İslam coğrafyası, sekizinci yüz yıldan, on altıncı yüz yıla kadar bilime, sanata ve edebiyata büyük katkılarda bulundu. Dünya medeniyetine, bilim insanı, yazar ve şair kazandırdı. En ünlüleri, İbni Rüşt, İbni Haldun, Farabi, Ömer Hayyam, İbni Sina'ydı. Bunlar aklın ve bilimin temsilcileriydiler.

Ancak, Avrupalıların coğrafi keşifler yapması ve deniz ticaretini ele geçirmesi ile, dengeler on altıncı yüz yıldan itibaren değişmeye başladı. Kilisenin toplum üzerindeki baskısını kırmışlardı. Rönesans ve Reform hareketlerini başlatmışlardı. Üstelik çok zengin bir kıta olan Amerika'yı fetih etmişlerdi. Oradaki doğal kaynakları (altın, gümüş) kendi ülkelerine transfer ediyorlardı. Tüm bunları da doğudan öğrendikleri ile gerçekleştirmişlerdi. Örneğin; barut ve pusulayı Çinlilerden, Matematik, tıp ve gök cisimleri ile ilgili bilgileri de İslam ülkelerinden almışlardı. Yani doğudan almış oldukları bilgileri, bir üst dereceye taşıyarak öne geçmişlerdi. Doğu, özellikle de İslam ülkeleri buna seyirci kaldı. Çünkü, Aklı ve bilimi unutmuştu.

YENİ BİR SINIF DOĞDU “ULEMA”

Peki bunun nedeni neydi? Bizce bunu nedeni, devletlerin yönetiminde ağırlıkları artan “din adamı” “ulema” denilen sınıftı. Aslında, İslamiyet'te ruhban sınıfı yoktu. Ama, yıllar içinde böyle bir tabaka oluşmuştu. Hem maddi hem de manevi dünya ile ilgili konularda fetva vermeyi kendilerinde bir hak görüyordu. Örneğin matbaanın gelişini engelleyerek, sanayi ürünlerine “cin işi” şeytan işi” “gavur icadı” diyerek, toplumun önüne barikat kurdular. Bunu hem düşünsel boyutta hem de fiiliyatta yaptılar. Bir başka örnek de Galata kulesinden Üsküdar'a kanat takarak uçan, Hazerfan Çelebi'nin cezalandırılması için fetva vermeleridir.

Ulema sınıfı, üretmeden, halkın sırtından geçinmeye alışmıştı. Yeni fikirlerin, yeni icatların kendi hakimiyetlerini önce sorgulayıp, sonra da etkisizleştireceğini biliyordu. Onun için, yeniliklere karşı çıkıyorlardı. Bunların düşüncesinin kaynağını meşhur GAZALİ'nin fikirleri oluşturuyordu. Gazali ve onun ekolünden gelenler, İslam ülkelerinin önünü tıkamışlardı. Akıl ve bilimin yerine, nakli bilgileri öne alarak, toplumdaki yeniliklerin ve keşiflerin önüne set çekmişlerdi. Toplumu şekli ibadetlerin içine hapsetmişlerdi. Atatürk'ün ilk on beş yılını saymazsak, ülkemiz de buna dahildir. Bugün Cuma hutbelerinde hala “namaz dinin özüdür”, “namaz dinin direğidir” sözleri tekrar edilmeye devam edilmektedir. Eğer gerçekten namaz dinin temeli ve özü olsaydı, yüce yaratan, peygamber efendimize İslam dinini tebliğ etme görevini verir miydi? İslamiyet’ten önce namaz yok muydu? Peygamber efendimiz hadislerinde, dinin özünün ahlak, adalet, yoksula ve yetime yardım etmek olduğunu defalarca söylemiştir. Yine konuyla ilgili olarak MAUN suresi buna örnektir. Maun suresinde müşriklerin kıldıkları namaz kınanmakta ve riya içinde oldukları belirtilmektedir. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Kısaca, dinin özünün namaz olmadığı hem ayetlerle hem de hadislerle sabittir.

İMAM GAZALİ VE KADERCİLİK

İmam Gazali ve ekolünün diğer bir anlayışı da kaderci olmasıdır. Kaderci anlayış, İslam ülkelerini tembelliğe ve uyuşukluğa sevk etti. Oysa, İslam dini her şeyi kadere bağlayan bir din değildir. Tam tersine, akıldan, üretmekten yanadır. Aklın kullanılması ile ilgili çok sayıda ayet bulunmaktadır. Bunlardan bazı ayetleri vermek istiyorum;

BAKARA suresi 44. ayet de şöyle denilmektedir:

İnsanlara hayırda erginliği/dürüstlüğü emredip de benliklerinizi unutuyor musunuz? Üstelik de kitabı okuyup durmaktasınız. HALA AKLINIZI kullanmayacak mısınız? “

ENAM SURESİ 151. ayet de aklı kullanmayı belirtir:

De ki onlara hadi gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. ALLAH'ın saygın ve azizi kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. ALLAH size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz.“

Yine konu ile ilgili olarak, kaderci anlayışı reddeden, NİSA SURESİNİN 79. AYETİNDE şöyle denilmektedir:

“ Sana gelen her iyilik ALLAH'TANDIR. Başına gelen kötülük de kendindendir. “

Yukarıdaki ayetlerden de görüleceği gibi, Kur'an devamla aklın kullanılmasını emretmektedir. Yani tembelliği ve boş oturup konuşmayı men etmektedir.

Abbasiler döneminde lüks içinde yaşayan Gazali, İslam dünyasının ünlü bilim adamları olan İbni Sina ve Farabi’yi de “ KAFİR” olmakla itham etmiştir. Felsefe eğitimine de karşı çıkmıştır. Böyle bir şahsın ekolünü benimsemiş olanlar bilim ve teknolojide başarı elde edebilir mi?

KALKINMA NASIL OLACAK?
Sorunu ortaya koyduktan sonra, şimdi çözüm önerilerimizi ve yapılması gerekenleri sunabiliriz:

1-İslam ülkeleri aklı ve bilimi tekrar öne almalıdır.

2-Toplumlar İslam'dan önceki Mekke durumundan kurtarılmalıdır.

3-Mesleki ve teknik liselere ağırlık verilmelidir.

4-Üniversiteler üretime katılmalı, bütçeden AR-GE'ler için pay ayrılmalıdır.

5-Yerli sanayi koruma altına alıp, desteklenmelidir.

6-Kobiler aşırı vergi ve sigorta yükünden kurtarılmalıdır.

7-Tarım sektörü, sanayi ile uyum içinde yeniden yapılandırılmalı ve üretilen mallara alım garantisi verilmelidir.

8-Çiftçiye, Ucuz mazot, tohum ve gübre sağlanmalıdır.

Yapılması gerekenleri başlıklar halinde belirttik. Şüphesiz bunların tek tek ele alınıp, detaylandırılması gerekir. Bunlar her zaman yapılabilecek işlerdir. Yeter ki, İslam ülkeleri yönetim olarak bir kalkınma stratejisi belirlesinler. O zaman uygulama daha kolay olacaktır. Ülkelerimiz de dışa bağımlı olmaktan kurtulmuş olacaktır.

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu

13.06.2017.



15 Mart 2018 Perşembe

NEVRUZ BAYRAMI NEREDEN GELİYOR ?

NEVRUZ BAYRAMI NEREDEN GELİYOR ?

Nevruz, Farsça bir kelime olup, Nev yeni, Ruz gün demektir. Birleştirildiğinde “ YENİ GÜN “ anlamına gelir. Ancak bu yeni gün, yeni yılın ilk günü anlamını taşır. Zira, Fars kültüründe (Pers-Sasani-İran) Şems (Güneş) takviminin yeni yılı 21 Mart’ta başlar. Yeni yılı kutlamayla birlikte, doğanın yenilendiği günü de kapsamaktadır. Mezopotamyadan, Orta Asya’ya kadar uzanan coğrafya’da yaşayan halklar, Nevruz’u bir bayram olarak kutlamışlardır. Ancak, bu kutlamalar bölgelere göre, farklılıklar gösterir. Bazı bölgelerde, ateşler yakılıp, üzerinden atlanırken, bazı bölgelerde eğlenceler, güreş müsabakaları, at binme, kılıç oyunları da sergilenmektedir.

Zerdüşlüğün kutsal kitabı olan AVESTA’da, Nevruz için “ Ekin Bayramı” olarak söz edilir. Kitapta, mahsulün bol olması için, tanrı AHURA MAZDA’ya kurban vermek yerine, şarkı söyleyip, bayram yaptıkları belirtilir. Zerdüştlük, M.Ö. 6. Yüz yılda ortaya çıkan, kendisini peygamber olarak tanıtan, Türkçe’de Zerdüşt, Latince’de Zoroester diye tanınan kişi tarafından oluşturulan bir dindir.

Nevruz, Aleviler tarafından da hem bir bayram, hem de Hz. Ali’nin doğum günü olarak kutlanır. Ayrıca, Hz. Ali’nin Hz. Fatma ile evlendiği gün olarak kabul edilir.

Türk kavimleri, Nevruz’u bir bayram olarak kutlarken, aynı zamanda Ergenekon’dan çıkış günü olarak da anarlar.

Kürt kökenli topluluklar da, Nevruz’u, yeni gün bayramı ile birlikte, demirci Kawa’nın, Kürtleri esirlikten kurtardığı bir gün olarak kutlarlar.

Nevruz bayramının Fars güneş takviminde yeni yılın ilk günü olduğunu belirtmiştik. Kamu oyunda BURÇLAR olarak bilinen takvimdeki aylar, buradan gelmektedir. Nevruz, bu takvimin ilk ayı olan FERVARDİN’in (KOÇ AYI) ilk günüdür. Bilgi olarak, bu ayları belirtmekte fayda görüyorum.

FERVARDİN (KOÇ  AYI-BURCU) – 21 Mart- 20 Nisan

ORDİBİHEŞT (BOĞA  AYI-BURCU) 21 Nisan- 20 Mayıs

HORDAD ( İKİZLER  AYI-BURCU) 21 Mayıs- 20 Haziran

TİR ( YENGEÇ  AYI-BURCU ) 21 Haziran – 20 Temmuz

MORDAD ( ASLAN AYI-BURCU ) 21 Temmuz- 20 Ağutos

ŞEHRİVAR ( BAŞAK  AYI-BURCU ) 21 Ağustos- 20 Eylül

MEHR ( TERAZİ  AYI -BURCU) 21 Eylül- 20 Ekim

ABAN ( AKREP  AYI -BURCU) 21 Ekim- 20 Kasım

AZER (YAY AYI-BURCU ) 21 Kasım- 20 Aralık

DEY ( OĞLAK AYI -BURCU) 21 Aralık- 20 Ocak

BEHMAN ( KOVA  AYI-BURCU ) 21 Ocak- 20 Şubat

ESFAND ( BALIK  AYI-BURCU ) 21 Şubat- 20 Mart

Nevruz bayramınız kutlu olsun. Nice mutlu ve huzurlu Nevruzlar diliyorum.

15.03.2018
Hamdullah Dedeoğlu

14 Mart 2018 Çarşamba

MECİTÖZÜ-DOĞANTEPE-VARAY’A İSKAN EDİLEN AŞİRETLER

MECİTÖZÜ-DOĞANTEPE-VARAY’A İSKAN EDİLEN AŞİRETLER

Osmanlı arşiv uzmanı Cevdet Türkay’ın on beş yıllık çalışma sonucunda hazırladığı OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA OYMAK, AŞİRET VE CEMAATLER adlı eserindeki araştırmamızın bugünkü konusu, Mecitözü, Doğantepe ve Varay kazalarına yerleştirilen aşiretler olacaktır. Mecitözü, Çorum’a bağlı bir ilçe olmaya devam ederken, Varay, Göynücek ilçesine, Doğantepe’de Amasya merkeze bağlı bir köy statüsündedir. Osmanlı döneminde, her üçü de Amasya sancağına bağlı birer kazaydı. Cevdet Türkay, bu üç eski ilçeye ve  köylerine yerleştirilen aşiretler hakkında şu bilgileri vermektedir.

---KABİ oymağı, MECİTÖZÜ KAZASI
---BALLICA AŞİRETİ: Konar-göçer ekrad taifesinden.MECİTÖZÜ KAZASI
---KAVİLLİ AŞİRETİ : Göçer evli, Ekrad taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---MİLLİ AŞİRETİ : Ekrad Ulus taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---ZEYVELİ AŞİRETİ : Göçebe Ekrad taifesinden.MECİTÖZÜ KAZASI
---BAYRAKLI CEMAATİ : Yörükan taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---EBU SEYF CEMAATİ : Konar-Göçer Ekrad taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---ELVAN ÇELEBİ CEMAATİ : Yörükan taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---KARAYAKUBLAR CEMAATİ : Yörükan taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---KAVİ EKRADI CEMAATİ : Konar göçer, Ulus taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---KUDUZLU-KUDUZLAR CEMAATİ: Yörükan taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---SARI SÜLEYMAN CEMAATİ : Yörükan taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---ZEYVALI CEMAATİ : Ekrad taifesinden. MECİTÖZÜ KAZASI
---KÜRTLER CEMAATİ : Türkman Ekradı, Yörükan taifesinden. GELDİKLAN (DOĞANTEPE)
---MİLLİ AŞİRETİ : Ekrad Ulus taifesinden. VERAY (VARAY)

Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, Ekrad kelimesi arapça olup, KÜRTLER anlamına gelmektedir. Ancak, Osmanlu bürokrasisi, aynı kelimeyi dağlık bölgelerde göçbe olarak yaşayan Türkmenler için de kullanmıştır.
* Göçer evli ve Ulus (Bozulus) Akkoyunlu devletinin eski Türkmen topluluklarındandır.

14.03.2018
Hamdullah Dedeoğlu



İLAHİYATÇI CEMİL KILIÇ : “ CEM İBADETİ KUR’AN’İDİR “

İLAHİYATÇI  CEMİL KILIÇ : “ CEM İBADETİ KUR’AN’İDİR “

İlahiyatçı-yazar Mustafa Cemil Kılıç’ın kaleme aldığı KUR’AN’DAKİ ALEVİLİK kitabı raflardaki yerini almış bulunuyor. Böyle bir eseri yazma cesareti gösteren Mustafa Cemil Kılıç’ı kutluyorum.  Kitabın, Aleviliğin yazılı kaynaklardaki yerini alacağından en ufak bir kuşku duymuyorum. Bu kitap, Aleviliği öğrenmek isteyenlerin başucu eselerinden biri olacaktır. Kitapta çok önemli gördüğüm bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Cem, hepimizin bildiği gibi, Aleviliğin temel ibadetlerinden biridir. Yazara göre, CEM, salat (namaz) emrini de içeren bir ibadettir. Salat, dua, yakarış, yalvarış anlamına gelmektedir. Salat ibadetinde, kıyam (ayakta durmak), rükü(öne doğru eğilmek), secde(yere kapanmak), ka’de (oturmak) gibi temel şekil şartları vardır. Salat'ın en önemli unsurlarından biri de Kur’an’dan bölümler okumaktır. İşte Cem ibadetinde, bunların tümü vardır. Perşembeyi Cumaya bağlayan akşam, icra edilen haftalık Cem ibadeti, Kur’an-ı Kerim’in CUMA SURESİ 9. ayetinde şu şekilde ifade edilmektedir;

“ Ey inananlar, Cuma günü toplu yakarış için çağrıldığınız zaman, hemen Hakk’ı anmaya koşun. Ve işlerinizi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha iyidir. “

Cem ibadetinde okunan Kur’an bölümleri ise, şunlardır; FATİHA, İHLAS, NUR VE TAHRİM sureleridir.

ALEVİLİĞN KADER ANLAYIŞI KUR’AN’İDİR

Alevi İslam dışındaki anlayışa göre, “ HAYIR VE ŞER ALLAH’TANDIR” Alevilikte ise, hayır yani iyilik ALLAH’TAN, ŞER ise, yani kötülük insanın kendi nefsindedir. NİSA suresi 79. ayette şöyle denilmektedir:

“ Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük de kendindendir. “

Şayet insanın kötü eylemlerinin kaynağı Allah olsaydı, kuluna haksızlık etmiş olurdu. Bu Allah’ın adil oluşuyla, asla bağdaşmaz bir durumdur. Nitekim Nisa suresi 40. Ayet’de şöyle denilmektedir:

“Allah hiç kimseye zerre kadar haksızlık etmez “

EHLİ BEYT SEVGİSİ KUR’AN’İDİR

Alevilikte, Ehli Beyt sevgisi çok kutsaldır. Bu yüzden, bütün Cem evlerinde, Ehli Beyt’den olan on iki İmamlar, her zaman saygıyla anılırlar. Resimleri daima en yüksek yerlerdeki yerlerini almışlardır. Alevilerin bu sevgi ve saygısı Kur’an’dan gelir. ŞURA suresi, 23. Ayet’de şöyle denilmektedir:

“ De ki, ben bu elçilik görevime karşı, Ehi Beyt’ime sevgi dışında sizden hiç bir ücret istemiyorum. “

YENİDEN DOĞUŞ KUR’AN’İDİR

Alevilikte ruh, tekamülünü tamamlamak için, birden çok başka başka bedenlerde tekrar dünyaya gelir. Tekamülünü tamamlayan ruh ise, HAKK’A yürür. Bu inancın kaynağı da doğrudan doğruya KUR’AN’DIR. Bununla ilgili Bakara Suresi 28. Ayet şöyledir:

“ Siz nasıl olur da ALLAH’I inkar edersiniz ? Siz ki, ölülerdiniz, o sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve yine diriltecektir. Sonunda ona döndürüleceksiniz. “

Görüleceği gibi, birden çok doğuş, yeniden bedenlenme ya da diğer bir ifadeyle, tenasüh ve reenkarnasyon (yeniden doğuş) Kur’an’i bir inançtır.

BAKARA suresi 156. ayet de “ Onlar derler ki, biz tanrıdan geldik ve sonunda ona döneceğiz. “
İşte bu ayet, ruhsal tekamülün ardından, tanrı ile bütünleşmeyi açıklamaktadır.

Sayın M. Cemil Kılıç’ın KUR’AN’DAKİ ALEVİLİK kitabından bazı bölümlerin özetini yaptım. Kitabın tümünün okunmasında büyük yarar görüyorum. Hatta, anne ve babaların, bu kitabı çocuklarına mutlu günlerinde hediye olarak vermesini öneriyorum.

Hamdullah Dedeoğlu
04.11.2015

13 Mart 2018 Salı

İSLAMİYET NASIL DOĞDU ?

İSLAMİYET NASIL DOĞDU ?

İslam dini hangi şartlarda doğdu ? Nasıl yayıldı ? Bugünkü sözde “İslamcı “ larla gerçek İslam arasındaki fark nedir ?

Yukarıdaki sorulara net ve doğru cevaplar verdiğimizde, sahte olanı, gerçek olandan ayırmak çok kolay olacaktır.

Birinci sorudan başlarsak, altıncı yüzyılda, Hicaz bölgesinde üretilen mal ile ihtiyaç duyulan mal arasında, bir dengesizlik vardı. Üretilen mal ve yiyecekler bu coğrafyada yaşayan insanların ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaktı. Bölgenin büyük çoğunluğu çöl olduğu için, çok az alanda tarım yapılıyordu. Hayvancılık için ise, yeterli yeşil alan bulunmuyordu.

Bölgede en hızlı gelişen ve diğerlerine göre gelir seviyesi daha iyi olan MEKKE şehriydi. Güneyden gelen kervanların geçiş yolu üzerinde bulunuyordu. İnanç merkezi olan Kabe’nin Mekke’de bulunması da ona ayrı bir avantaj sağlıyordu. Mekke’deki gelirin büyük çoğunluğuna, bir kaç aile sahipti. Bu ailelerin başında Ümeyye oğulları (Emeviler) geliyordu.

FAKİR KIZ ÇOCUKLARI ÖLÜYORDU

Bölgede yaşayan fakir ailelerin, yeterli oranda yiyecek ve içeceği bulunmuyordu. Öyle ki, yoksul aileler, bakamadıkları kız çocuklarını ölüme terk ediyordu. Kur’an-ı Kerim’in ENAM suresi 151. Ayetinde bunu görebiliriz:

“ De ki onlara hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım. Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle, ÇOCUKLARINIZI ÖLDÜRMEYİN. Biz sizi de, onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah’ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah bunları önerdi ki, aklınızı işletesiniz. “ (Kur’an-ı Kerim Meali, Yaşar Nuri Öztürk sayfa, 140)

Hazreti Muhammed’in kendisi de yetim ve yoksul büyüdüğü için, bölgenin bu durumunu çok iyi görebiliyordu. Çocukluğunda kervanlarla yaptığı yolculuklar bölge ile ilgili gözlemlerde bulunmasını sağlamıştı. Kur’an-ı Kerim’de yoksul ve yetimlerle ilgili tespit edebildiğim 43 ayet bulunmaktadır. İslamiyeti ilk kabul edenlerin ekserisinin yoksul ve köle olmasının nedenlerinden birisi buydu. Bunu en iyi ifade eden FECR suresinin 18-23. ayetleridir :

“ Yoksulun doyurulmasını teşvik etmiyorsunuz. Mirası derleyip, toplayıp yiyiyorsunuz. Malı devşirip, depolatacak bir sevgiyle seviyorsunuz. İşte böyle gitmeyecektir. Yer birbirine çarpılıp dümdüz hale getirildiğinde Rabbin gelip melekler saf saf dizildiğinde, o gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama, düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var ! “

Ayetlerden de görüleceği gibi, yoksul ve yetimlerin korunması sıkça vurgulanmaktadır. Yoksul ve yetimlerle ilgili çok sayıda ayet olmasına rağmen, siz o sözde “ İslamcı” lardan bu ayetleri hiç duydunuz mu ? Örtünmenin “ Kur’an emri” olduğunu iddia ederler ama, yoksul ve yetimlerin haklarından hiç bahsetmezler. Kur’an-ı Kerim’de böyle yapanlar için de ayet bulunmaktadır :

“ Gördün mü o, dini yalan sayanı ? İşte odur yetimi itip kakan, yoksulu doyurmayı özendirmez o. Lanet olsun o namaz kılanlara-dua edenlere ki, Namazlarından- dualarından gaflet içindedir onlar ! Riyaya sapandır onlar. Gösteriş yaparlar. Ve onlar kamu hakkının yerine ulaşmasına, zekata, yardıma, iyiliğe engel olurlar. “ ( MAUN SURESİ)

İslamiyetin özünü oluşturan ilkeler bunlardı. Birileri bunları unutturarak, İslam dinini kendi amaçları için bir kalkan olarak kullanmaktadır.

İslam dininin peygamberi olan Hz. Muhammed, sadece tek tanrı inancını  tebliğ etmek için değil, kaybolan adalet, hoş görü, dayanışma ve paylaşma duygularını yeniden yerleştirmek için görevlendirilmiştir. Bunu sözde “ İslamcı” lar bilmiyor mu ? Elbette ki biliyorlar. Ancak, işlerine gelmediği için söylemezler. Bunu yaptıklarında, istismar edecekleri bir şey kalmayacak ve çıkarları bozulacak. Ama, onların yapmadığını bizim yapmamız gerekiyor. Bunun başka yolu yok. Aksi taktirde, aynı sistem bin yıl daha devam eder.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
13.03.2018

12 Mart 2018 Pazartesi

MİLLİ AŞİRETİNE BAĞLI CEMAATLAR VE İSKAN EDİLDİKLERİ BÖLGELER

MİLLİ AŞİRETİNE BAĞLI CEMAATLAR VE İSKAN EDİLDİKLERİ BÖLGELER

Osmanlı arşivlerinde uzman olarak çalışan Cevdet Türkay’ın yazdığı “ OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA OYMAK, AŞİRET VE CEMAATLAR “ isimli eseri ile ilgili olarak, bugünkü yazımızda, Amasya bölgesine de iskan (yerleşen) edilen Milli aşiretini ele alacağız.

Sayın Cevdet Türkay, Osmanlı arşivlerinde, on beş yıl çalışarak, aşiret ve cemaatlerin bir haritasını çıkarmış. Sekiz yüz otuz iki sayfalık bu eser, araştırma ve inceleme yapmak isteyenler için bir başvuru eser mahiyetindedir. Aşiretlerle birlikte, onlara bağlı olan cemaatler de belgeleri ile sunulmaktadır. Kendisini rahmetle anıyoruz. Ruhu Şad, mekanı cennet olsun. Bu hizmetlerinden dolayı, teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Yazar, kitabın 500. sayfasında Milli Cemaatı bölümünde şu bilgileri vermektedir.

“ Millili, Milli Ekradı, Milli Göçer, Milli-i Kebir, Milli-i Kebir Tavan, Milli Türkmanı.
Türkman Ekradı, Ulus taifesindendir. Milli cemaati, Badıllı aşiretine mensuptur. “
Yerleştirildikleri yerler ise, şöyledir :

“ Mardin kazası (Diyarbakır Eyaleti), Amid, Çemişgezek, Ergani sancakları (Diyarbakır Eyaleti ), Erzurum, Rakka, Sivas, Teke ( Bugünkü Antalya), Adilcevaz, Ayıntab sancakları (Bugünkü Gaziantep), Mecidözü ve Veray kazaları, (Amasya Sancağı), Harran kazası,(Rakka sancağı), Ruha (Urfa) sancağı, Trablus-u Şam civarı, Eğin kazası (Arabgir sancağı).

Osmanlı İmparatorluğunda, aşiret ve Cemaat aynı anlamda kullanılmaktadır. Her cemaatın bağlı olduğu büyük bir aşiret, aşiretin de bağlı olduğu bir üst aşiret bulunmaktadır. Milli aşireti, Badıllı aşiretine, Badıllı aşireti BEĞDİLLİ'ye, Beğdilli  de “ BOZULUS” kabilesine bağlıdır. Ancak, Milli aşiretine de bağlı olan Cemaatler bulunmaktadır. Milli aşiretine bağlı cemaatler ve yerleştirildikleri yerler ise, şöyledir :

AKKEÇİLİ : Dinar karyesi -Köyü (Karahisar-ı Sahib sancağı), Banaz kazası (Kütahya sancağı), Uşak kazası ( Kütahya sancağı), Diyarbekir, Mardin kazası (Diyarbekir eyaleti), Alaşehir kazası (Aydın sancağı), Velsin kazası (Tırhala sancağı), Şeyhlü kazası (Kütahya sancağı), Feslike kazası (Hüdavendigar sancağı- Bursa)
Akkeçili aşireti Yörükan taifesindendir.

BAMRANLI : Siverek sancağı, Rakka.
Türkman ekradı taifesindendir.

BENDİKANLI: Rakka eyaleti.
Türkman Ekradı taifesindendir.

BEYRANALİ-BEYRANOĞLU: Rakka eyaleti, Mardin ve Ergani Kazaları (Diyarbekir eyaleti ). Ekrad taifesindendir.

BULARKANLU-BATURKANLI: Meraş sancağı, Zülkadriye kazası (Meraş), Adana eyaleti.
Ekrad taifesindendir.

CEMALEDDİNLİ : Rakka, Diyarbekir eyaletleri, Ruha- Urfa sancağı, Kerkük sancağı, Mardin ve Ergani kazaları (Diyarbekir eyaleti).
Konar- Göçer Ekrad taifesinden.

DELİKANLI-DERÜKANLU: Diyarbekir eyaleti, Islahiye kazası (Adana Eyaleti ), Meraş eyalerti, Haleb eyaleti, Arabgir sancağı (Sivas eyaleti), Rakka ve Erzurum eyaletleri.
Ekrad taifesinden.

HASENAN- HASENANLI : Diyarbekir, Rakka, Ruha (Urfa), Kayseriye, İçel, Erzurum, Kars, Ahıska, Musul sancakları, Mardin, Ergani, Nusaybin kazaları (Diyarbekir eyaleti).
Konar-göçer Ekrad Yörükan taifesinden.

HİNDİLİ : Manisa kazası ( Saruhan sancağı), Aksaray sancağı.
Yörükan taifesinden.

KAMRAN : Mardin kazası (Diyarbekir eyaleti), Diyarbekir eyaleti.
Göçer Evli taifesinden.

KASKAN: Çıldır, Batum, Erzurum, Kars, Diyarbekir, Rakka, Ahıska ve Meraş eyaletleri, Mardin kazası (Diyarbekir eyaleti ), Hısnı Mansur kazası(Malatya sancağı ).
Haymenişin (Çadırda yaşayan) Konar-göçer Türkman taifesinden.

KETHUDALI KIZIĞI : Turgudlu ve Mağnisa kazaları ( Saruhan sancağı), Biret ül Fırat sancağı (Rakka eyaleti), Rumkala kazası (Rakka eyaleti), Niğde, Aydın, Adana, Meraş, Haleb, Ayıntab ve Kars-ı Meraş sancakları, Yeni il kazası (Sivas Sancağı), Zülkadriye kazası (Meraş eyaleti), Birecik kazası (Rakka eyaleti), Zile kazası (Sivas sancağı).
Türkman yörükan taifesinden.

KUCURAFŞARI : Mardin kazası (Diyarbekir eyaleti), Rakka, Diyarbekir, Malatya, Adana ve Kütahya sancakları.
Türkman taifesinden.

KULUKANLI-KUTUKANLI: Rakka eyaleti, Ergani kazası (Diyarbekir eyaleti), Ayıntab sancağı.
Göçer ekrad taifesinden.

MAMAVİ- KEHLOR: Rakka, Diyerbekir, Aksaray, Erzurum, Kars, Çıldır, Sivas, Kütahya ve Aydın sancakları, Mardin kazası (Diyarbekir eyaleti ).
Türkman ekradı taifesinden.

MAMEKİ : Muş kazası (Van eyaleti), Hısnı Keyf sancağı (Diyarbekir eyaleti).
Ekrad taifesinden.

MİHRANLI : Rakka, Hısnı Keyf, kars, Erzurum, Çıldır, ve Göle sancakları.
Konar-göçer Türkman Ekradı Taifesinden.

RAĞVATLI-RAĞVATLU: Çemişgezek sancağı (Diyarbekir eyaleti), Sağman kazası (Diyarbekir eyaleti), Malazgird kazası (Erzurum sancağı), Tosya kazası (Kastamonu sancağı), Sivas ve Erzurum sancakları.
Ekrad Yörükan taifesinden.

RAK-RAKURİ : Yeni il kazası (Sivas sancağı), Rakka eyaleti, Mardin ve Ergani kazaları (Diyarbekir eyaleti ).
Ekrad taifesinden.

SÜHÜRKAN : Rakka, Diyarbekir, Mardin.
Ekrad taifesinden.

TUDİKAN-DUDİKAN : Mardin ve Diyarbakır sancakları.
Göçer-Evli taifesinden.

URUSATLI: Rakka, Erzurum, Kars, Çıldır ve Göle sancakları.
Türkman Ekradı taifesinden.

YAZIKLI-YAZUKLU: Çemişgezek sancağı (Diyarbekir eyaleti), Malazgird sancağı (Erzurum eyaleti), Sağman kazası (Diyarbekir eyaleti), Sivas ve Erzurum sancakları, Tosya kazası (Kengiri-Çankırı sancağı), Şamsad kazası (Malatya sancağı).
Yörükan taifesinden.

Belgelerde kullanılan EKRAD kelimesi Arapça olup, “ Kürtler” anlamındadır. Ancak, Osmanlı bürokrasisi, aynı kelimeyi “ Dağlı- konar göçer” anlamında da kullanmıştır. Örneğin, Türkman Ekradı, Çorum Ekradı gibi. Dolayısıyla, Ekrad olarak isimlendirilen toplulukların tümü için “ Kürt” demek doğru olmayacaktır. Buna şöyle örnek verebiliriz. Çorum’a yerleşen “ Lek “ aşireti için “Çorum ekradı” tanımı kullanılmaktadır. Ama topluluk “ Türkman “ diye kayıtlarda yer almaktadır.. Yine, Amasya Merkeze bağlı Ardıçlar köyüne yerleşenler için “ Kürtler “ denilmektedir. Ancak, Türkmen asıllıdır. Kayıtlarda da belirtilmektedir.

Kayıtlarda “ Göçer-Evli “ şeklinde geçenler ise, bir Türkmen boyudr. Bu da belgelerde yer almaktadır.

Saygılarımla.
12.03.2018
Hamdullah Dedeoğlu







10 Mart 2018 Cumartesi

BIRAK ARTIK

BIRAK ARTIK

Kader” “kader “ diye geziyorsun.
Oturup, yan gelip yatıyorsun.
Hep başkasını suçluyorsun.
Dönüp, neden kendine bakmıyorsun ?

Hep başkasının aklını kullanıyorsun.
Kendi aklına hiç dokunmuyorsun.
Yoksa, biteceğini mi sanıyorsun ?
Geçmişine bakıp, neden ders almıyorsun ?

Bırak artık şu tembelliği.
Bu gidişle kalmayacak bir şeyin.
Çalıştığını görünce, değişecek kaderin.
Çalıştırdıkça artacak, bitecek zannettiğin.

Hamdullah Dedeoğlu
07.01.2017

AMASYA’YA İSKAN EDİLEN (YERLEŞEN) AŞİRETLER VE CEMAATLER

Amasya, 2020.

AMASYA’YA İSKAN EDİLEN (YERLEŞEN) AŞİRETLER  VE CEMAATLER

Osmanlı devleti döneminde yer alan aşiret ve cemaatleri ele alan ve neredeyse, bu konuda tek kaynak olan Cevdet Türkay’ın yazdığı “ Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler” isimli eserini inceleme fırsatı buldum. İlk ele aldığım konu, Amasya Sancağına ve kazalarına yerleştirilen cemaat ve aşiretler oldu. Elde ettiğim bilgi ve belgeleri sizinle paylaşmak istedim.

İlgili kitapta, aşiretler ve cemaatler alfabetik sıraya göre yazılmış. Biz de aynı yöntemi kullanarak, her hangi bir ilave yapmadan Amasya'ya iskan edilen aşiret ve cemaatleri ve bilgilerini bu sıralamaya göre yazacağız.

--Afşarlı-Afşar Manlu Cemaati: Konar-göçer Türkman yörükan taifesinden.
--Ahsen Hacı Cemaati: -
--Ak Keçili Cemaati : Milli aşiretindendir.
--Aşodlu Cemaati: Türkman Yörükan taifesinden.
--Ballı-Ballu Cemaati : Mecitözü kazasına iskan.
--Bariçkan Cemaati : Bozulus Tabanlı aşiretine mensuptur
--Baduki Cemaati : Ekrad. (Ekrad kelimesi, Osmanlı da hem “ Kürt” hem de konar göçer anlamında kullanılmıştır )
--Canbeyli Cemaati : Göçebe Türkman Ekradı. Beğdilli Aşiretine mensuptur.
--Cihanbeyli Cemaati : Konar göçer Türkman. Diğer adı, Yedi boy aşiretidir.
--Çepni Cemaati : Bozulus Aşiretindendir.
--Çavundur Cemaati : Gedegera kazası. (Şu anda Samsun’a bağlı olan Vezirköprü ilçesi)
--Danişmendli Cemaati : Konar göçer Türkman. Bozulus Aşiretine mensuptur.
--Gigilli- Gigi Cemaati : -
--Gürün-Güranlı Cemaati : -
--Halikanlı Cemaati : Rişvan Aşiretine mensuptur.
--Hamidiler Cemaati : Yörükan taifesinden.
--Herdi-Herdili Cemaati : Zünnunabad kazası ( Bugün Mecitözü ilçesine bağlı olan Söğütyolu köyü) Cihanbeyli Aşiretine mensupturlar.
--Hüseyinli Cemaati : Türkman Yörükan taifesindendir.
--İladı Cemaati : Gedegera ( Vezirköprü)
--İnallı Cemaati : Merzifon kazası. Türkman Yörükan Taifesi.
--Kabaklı Cemaati : Gedegera Kazası. Konar-Göçer Türkman Taifesi.
--Karalar Cemaati : Zeytun kazası.(Osmancık'a bağlı Kamil köyü)  Türkman Yörükan Taifesi.
--Kara Sakallar Cemaati : Yörükan.
--Kasanlu Cemaati : Ekrad taifesindendir.
--Kavilli Cemaati : Ekrad, Ulus taifesindendir,
--Keçili Cemaati : Gedegera kazası. (Vezirköprü) Konar-Göçer Türkman taifesi.
--Kemerli Cemaati : Yörükan.
--Kıroğlu Cemaati : Ladik kazası. Türkman taifesi.
--Kömürlü Cemaati : Yörükan.
--Kuduzlu Cemaati : Mecitözü kazası.
--Kula sadık Cemaati : Yörükan taifesi.
--Kurdikanlı Cemaati : Konar göçer, Türkman.
--KÜRTLER- KÜRT Cemaati : Türkman yörükan Ekradı. ( Bugün, Amasya Merkeze bağlı Ardıçlar, Alakadı köyleri ve Merzifon'a bağlı Yeşiltepe Köyüne yerleşenler)
--Lalacık Cemaati : Gedegera kazası.
--Mamalı Kızıl koca Cemaati : Türkman Yörükanı.
--Milli Cemaati : Mecitözü, Varay Kazaları. Konar- Göçer Ekrad. Bozulus taifesindendir.
--Milli Kavili Cemaati : Ekrad taifesinden.
--Milli oğulları Cemaati : Ekrad. Bozulus taifesindendir.
--Narinceli Cemaati : Merzifon kazası. Türkman Yörükan.
--Oruçgazili Cemaati : Merzifon kazası. Yörükan taifesi.
--Rumiyanlı Cemaati : Konar- Göçer Türkman.
--Salur- Salurca Cemaati : Türkman Yörükanı.
--Sarı Cemaati : Merzifon kazası. Türkman Yörükan taifesi.
--Sarı Süleyman Cemaati : Mecitözü kazası. Yörükan.
--Savalar Cemaati : Yörükan.
--Sungurlar Cemaati : Yörükan taifesi.
--Şeyh Aziz Cemaati : Gedegera kazası. Yörükan taifesi.
--Tumluca Cemaati : Ekrad taifesinden.
--Turacalı Cemaati : --
--Uğurlu Cemaati : Gedegera kazası. Türkman Yörükan.
--Yavacak Cemaati : Ladik kazası.
--Yira Badanlı Cemaati : Yörükan.
--Yere Badilli Cemaati : -
--Yörükan Çapan Cemaati : -
--Zaralar Cemaati : Konar-Göçer ekrad taifesi.
--Zeyveli Cemaati : Mecitözü kazası. Ekrad taifesinden.

Bu aşiret ve cemaatlerin dışında, Amasya sancağına, özellikle Kırım ve Balkan savaşlarından sonra da, iskan edilen aşiret ve cemaatler oldu. Amasya Belediyesinin yayınladığı “Amasya Nüfus Defterleri 1840” isimli belgesel kitapta, Kırım ve Kafkasya’dan Çerkez, Gürcü, Rumeli bölgesinin Selanik ve Manastır vilayetlerinden Türkmenler de iskan edilmiştir. Örnek olması açısından, köylerimize komşu olan Tuzsuz köyü, tamamen Selanik göçmenlerinin iskan edildiği bir köydür.

İskan edilen Cemaat ve aşiretlerin çeşitliliğinden de görüleceği gibi, Amasya sancağı, bütün kavim ve toplulukları içinde barındıran bir hüviyet kazanmıştır. Osmanlı imparatorluğunu yöneten kadrolar, bunu bazı bölgelerde çok iyi uygulamışlar ve başarılı da olmuşlar. Konar-göçerleri yönetmek zor olduğundan, onları sabit bir yere iskan edip, denetim altına alınması gerekiyordu. Bu, hem vergileri toplamada gerekliydi, hem de askere almada ve denetlemede kolaylıklar sağlıyordu. En başarılı oldukları bölgenin başında da Amasya sancağı gelmektedir. Amasya sancağındaki uygulama, diğer bölgelere örnek gösterilmektedir. Bunu, Osmanlı belgelerinden de öğrenebiliyoruz.

Alt-üst soylarını merak eden arkadaşların, Cemaat ve Aşiret isimlerinden yola çıkarak, bir sonuca varabileceklerini sanıyorum.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
10.03.2018












9 Mart 2018 Cuma

İSLAM'DA AKIL VE TOPLUMCULUK

İSLAM'DA   AKIL VE  TOPLUMCULUK

Kur'an'ı Kerim'de “Aklınızı kullanın” “Aklınızı neden kullanmıyorsunuz” sözleri çok sayıda ayette yer almaktadır. Kur'an'ı okuyanlar bu sözleri hatırlayacaktır. Hatta aklını kullanmayanlar uyarılır. BAKARA suresi 44. ayetinde şöyle denilmektedir:

“ İnsanlara hayırda erginliği/dürüstlüğü emredip de benliklerinizi unutuyor musunuz ? Üstelik de kitabı okuyup durmaktasınız. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız ? “

Aklı kullanmakla ilgili diğer ayetlerden bazıları şunlardır:

ENAM SURESİ 151. ayet de aklı kullanmayı belirtir:

“ De ki onlara hadi gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanınna da yaklaşmayın. ALLAH'ın saygın ve aziaz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. ALLAH size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz.”

ZÜMER SURESİ: 9. Ayet: " ...Bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu ? Ancak akıl sahipleri bundan öğüt alırlar."

17 ve 18. Ayetler: " ...Ey Muhammed! Dinleyip de en iyi söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdikleri bunlardır. İşte onlar AKLI başında bulunanlardır."

SAD SURESİ : 29. Ayet: " Ey Muhammed! Sana indirdiğimiz bu kitap kutludur. Ayetlerini düşünsünler, AKLI olanlar ibret alsınlar."

MEKKE VE MEDİNE’DEKİ TEFECİ BEZİRGAN SINIFI

Hazreti Muhammed, Mekke'deki tefeci bezirganlara karşı, aklıyla hareket ederek mücadele ediyordu. Bu Kur'an'daki ayetlerle de uyumludur . Mekke'deki şartları çok iyi analiz ediyordu. Kırk yaşına kadar ticaret yaptığı için, Çin ve Hindistan'dan, Umman ve Kızıldeniz üzerinden gelen güney ticaret yolunun Mekke'deki tefeci bezirganların barikatı nedeniyle, gelişemediğini görebiliyordu. Buradaki sermaye ve mallar  sayılı bir kaç ailenin elinde toplanmıştı.

Medine'de de durum aynıydı. Orada da sermaye ve mal bir kaç tefeci bezirgan Yahudi kabilenin elinde toplanmıştı. Bu tefeci bezirganlar küçük esnaf ve üreticinin mal ve topraklarına el koymuştu. Hazreti Muhammed'in mal-mülk yığanların, biriktirenlerin aleyhindeki ayetleri söylemesi, özellikle Medine'de taraftar bulması, bu ekonomik koşullara dayanıyordu. Bununla ilgili bazı ayetler şunlardır:

Bakara suresi 267, 271, 273, 274, ALİ İmran 14, Enfal 28, Muhammed 36, Fetih 11, Fecr 17-21. Bu ayetlerde “mallarınızı fakirlerle paylaşın” “ yetimlere yardım edin “ “adaletli olun” sözleri yer alıyordu. Bu ayetlerde Şöyle deniliyordu:

BELED SURESİ: 12-17. Ayetler: " Sarp yokuş nedir, sen bilir misin ? Bir köle azat etmek, Açlık yahut kıtlık gününde akrabalardan bir öksüzü, yahut yerlere serilmiş bir yoksulu doyurmak, sonra inanıp birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır."

İSRA SURESİ: 31. Ayet: " Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onları da rızıklandırırız."
34. Ayet: " Yetimin malına yaklaşmayın."

FECR SURESİ: 17-21. Ayetler: " Hayır, siz ne yetimi doyuruyorsunuz, ne de yoksulu beslemek için birbirinizi teşvik ediyorsunuz. Mirası hak gözetmeden, helal haram demeden yiyorsunuz."

İslam dini sadece tek tanrı inancını getirmemiştir. Toplumsal dayanışmayı da öne çıkarmıştır. Zekaatın zorunlı kılınması, ihtiyaç fazlası malların infak, yani dağıtılmasının istenmesi, insanlar arasındaki dayanışmayı güçlendirmeyi amaçlamıştır. Mekke'deki tefeci bezirganlarla, Medine'deki yahudi tefeci bezirganların Hazreti Muhammed'e karşı ittifak yapmasının nedeni de budur. Onlar ellerindeki malları paylaşmak istemiyordu.

İslam dini akılcılığı ve toplumsal dayanışmayı benimsemesine rağmen, bugün İslam ülkeleri neden dünyadaki en fakir ve en geri ülkeler arasında olmuştur. İşte cevaplanması gereken soru budur. Cevabımız yukarıda saydığımız akılcılık ve toplumsal dayanışmadan uzaklaşmasıdır. Bu ülkelerde akıl yerine nakli bigiler, bilim yerine hurafeler ve şekilcilik hakim olmuştur. Türkiye bu ülkelerden ayrı bir yere sahipse, bunu da Mustafa kemal Atatürk'e borçludur. Türkiye’de, Cumhurriyetle birlikte, akılcılığı esas alması, laiklik ilkesini benimsemesi ile olmuştur. Bunun kıymetini bilmeyenler tarihi ters yöne çevirerek, toplumu geriye götürmek isteyenlerdir. Ancak, tarih kısa bir süreliğine geri gider gibi görünse de, toplumlar sürekli ileriye gidecektir. Doğanın bu kanununa kimse engel olamayacaktır. Tıpkı MEKKE VE MEDİNE'deki tefeci bezirganların, Hazreti Muhammed'in devrimlerini engelleyemediği gibi.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu.
02.02.2016


HANEFİ MEZHEBİN KURUCUSU EBU HANİFE (İMAMI AZAM) “ ŞARAP DIŞINDAKİ İÇKİ, SARHOŞ OLMAYACAK KADAR İÇİLEBİLİR “

HANEFİ MEZHEBİN KURUCUSU EBU HANİFE (İMAMI AZAM) :

“ ŞARAP DIŞINDAKİ İÇKİ, SARHOŞ OLMAYACAK KADAR İÇİLEBİLİR “

İlahiyatçı-yazar-din bilgini Prof. Dr. Yaşar Nuri öztürk’ün kaleme aldığı “ İMAMI AZAM SAVUNMASI “ isimli kitabı ile ilgili incelememizin bu bölümünde, "Ehli Sünnet" imamlarından ve Hanefi mezhibinin kurucusu olarak kabul edilen İmam Azam’ın (Ebu Hanife ) görüşlerini özetlemeye devam edeceğiz. Bu yazımızda başlıklarını aşağıya aldığımız konuları ele alacağız.

Yukarıdaki başlığı okuyanların şaşırdıklarını tahmin edebiliyorum. Zira, aynı şaşkınlığı ben de yaşadım. Kitabın ilgili bölümlerini iki, hatta üç kez okuduğumu belirtmeliyim. Herhangi bir yanlış yapmamk için, notlar alıp, tekrar tekrar okudum. Ancak, okuduklarım doğruydu. Bunları okuduktan sonra, din adamlarının bize gerçeği anlatmadıklarını tespit ettim. O halde, halkımıza anlatılan ve ezberletilen neydi ? Bunu ne amaçla yapmışlardı ? Halkımızı karanlıktan, aydınlığa çıkarmak, bu din adamlarının görevi değil mi ? Devletin bütçesinden, bir kaç bakanlıktan daha fazla ödenek alan Diyanet işleri başkanlığı yıllarca ne iş yaptı ? Namuslu ve vicdanlı aydınlarımızdan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk hocamız bunları yazmasaydı nereden öğrenecektik ? Tek cümleyle “ yazıklar olsun “ diyorum.

AKILCILIK VE GERÇEKÇİLİK

İslam’da akılcılık ekolün en büyük temsilcilerinden olan İmam Azam hakkında çok geniş araştırma ve incelemeleri bulunan Yaşar hocanın, akılcılık ve gerçekçilik başlığında yer alan
değerlendirmesiyle başlayalım:

“ Ebu Hanifi’ye saldıranların istismar ettikleri en önemli olgulardan biri, onun re’y ehli oluşu, yani geleneğin kabullerini esas almaktan çok, ihtiyaçları ve şartları tahlil ederek, kendi AKLIYLA karar vermeyi esas almasıdır.

... Çünkü re’yde, kıyas da son tahlilde aklın işletilmesinin ürünüdür. Bu ürün, AKLI  bir yandan hadis adlı rivayetlere karşı öne çıkartırken, öte yandan Kur’an ayetlerini yorumlayıcı olarak da devreye sokmaktadır. “

“ ... Fıkıhtaki kullanımıyla kıyas, “”niçin”” sorusunu sorma sistem ve yöntemini işletmektir. Bu yöntem, sahabe başta olmak üzere, bütün bilginler tarafından işletilmiştir. Çünkü, aklın işletilmesi Kur’an’ın açık ve ısrarlı emridir. Hiç kimse, buna tamamen ve açıkça karşı çıkamaz. İmamı Azam’ın buradaki farkı, bu yöntemi, alışılmıştan çok ileri bir boyuta işletmesidir. Yani, Ragıp’ın dediği gibi. “”AKLI  komutan yapması””dır. “

Yaşar hoca, İmamı Azam’ın ayrıca, “Şeriatın delilleri” (Hukuki deliller) diye bilinen kaynaklara Kur’an ve sünnete, kıyas’ı ilave etmekle kalmamış, “ İstihsanı ve örfi de ilave etmiştir. İstihsan, dinsel delil üzerinden değil, kamu yararı göz önüne alınarak karar vermektir. Örf, bir beldeye, bir topluluğa mahsus olan gelenek ve göreneklerdir. Ancak, örf, insanların ortak evrensel kabulleri olmalıdır. Bir ülkenin veya bir bölgenin örfü, o ülkeye veya bölge halkına uygulanır. Bir meslek erbabının örfü de, o meslek grubuna uygulanır. Ancak, İmamı Azam ibadet alanlarıını, aklın işletilmesi ve içtihadların dışında tutmuştur. “ açıklamasını getirmektedir.

NE DEDİĞİNİ ANLAMADAN KILINAN NAMAZ GEÇERLİ  DEĞİLDİR

Hocanın kitabından alıntılara devam edelim :
“ Kur’an’ın verileri esas alınırsa, ne dediğini anlamadan kılanan namaz geçerli değildir. Neden ? Çünkü, dua da tıpkı Kur’an gibi, lafızdan ibaret değildir, manadır. Anlamını bilmeden okumak ise, sadece lafız tekrarıdır, telaffuzdur. Oysaki Kur’an, kendisini okumanın telaffuz olmasını değil, anlamını iyice düşünerek okunmasını istiyor. Hem de ısrarlı bir biçimde. ... Aksi halde, Kur’an ve dua olmazlar. Kur’an ne dediğini anlamayanların namaz kılmalarını yasaklamış ve “” Namazlarından gafil olanlara lanet olsun “ demiştir. Maun suresi, 4 ) “”

“ ... Kur’an, anlamını bilerek okumayı kutsarken, anlamını bilmeden okumak olan ümniyeyi bir şeytan olarak kötülemektedir. .... Şeytan, tüm vaatlerinde ümniye kullanır. “
“ ...Yemin olsun, onları hurafelere, yalanlara-anlamını bilmeden okuma tutkusuna iteceğim. (Nisa, 119) “

“..... Özetlersek, ümniye üç başlı bir belayı aynı anda barındıran şeytani bir hastalıktır.
1-Anlamını bilmeden, ne dediğini anlamadan okumak
2-Hurafelere bel bağlayıp, yapay kutsallıklardan, uydurma yasaklardan oluşan sahte bir din geliştirmek,
3-Uydurmaları din yapmak. Bu uydurmaların başında hadisler içine sokulan uydurulmuş sözler gelmektedir. “

“... Bütün bu açıklamalar dikkate alındığında, ne dediğini anlamadan okuyarak namaz kılanların o namazları iade etmeleri gerekir. “

“... İmamı Azam’ın Kur’an’ın tercümesiyle ibadet meselesindeki görüşü açık ve kesindir: Arap dilini bilen ve Kur’an’ı güzel bir teleffuzla okuyabilenler de dahil, namazda Fatiha’yı tercümesinden okuyan herkesin namazı geçerlidir. “

“ .... Müslüman fatih Kuteybe bin müslim, M. 712 yılında Buhara’da Cuma namazı için merkezi bir cami yaptırmış ve halk bu camide, alışa geldikleri şekilde, Farsça çevirisinden Kur’an okuyarak namaz kılmıştır. (Nerşahi, Tarihi Buhara, sayfa 78) “

EZAN TERCÜME İLE OKUNABİLİR 

“ İmamı Azam, ezanın tercümesinin okunabileceğini de fetvaya bağlamıştır. ... Hanefi Fıkıhının ana kaynaklarından biri olan Kasani’nin Bedai-üs Sanai adlı eserinde ezanın tercümesinin okunabileceğini gösteren şu satırları görüyoruz.”

“... Kıraatla ilgili ihtilaflar ezan için de geçerlidir. Eğer duyuru gerçekleşiyorsa, ezanın tercümesini okumakta da bir sakınca yoktur.  (Kasani, Beda-i üs Sanai, cilt 1, sayfa 516-532) “ Yani, ezan Türkçe ile okunabilir. 

KADIN TEK BAŞINA EVLENME KARARI VEREBİLİR

“ ... Kadının, malları üzerinde tam hak ve velayeti vardır. Malı üzerinde velayet hakkı olan bir kişinin kendi nefsi üzerinde velayetinin olmaması kabul edilemez. Velayetin tam olması, bülüğ ve reşit olmakla gerçekleşir. Malda tam velayet sahibi olanın, nikahında da olması kaçınılmazdır. .. “ “

...Kur’an’a baktığımızda, nikahın kadına isnat edildiğini görüyoruz. Akdin kadına izafe edilmesi, bunu kadının kendisinin yapabileceğine delildir. (Ebu Zehre, Ebu Hanife, sayfa, 345-347) “

“.... Kadına evlilik konusunda İmamı Azam’ın tanıdığı hak, Asrı saadet’te Hz. Peygamber’in tanıdığı bir haktır. Hz. Peygamber, kızını onun istemediği bir gence nikahlayan adamın kıydırdığı bu nikahı iptal etmiştir. (Nesai, Nikah, isti’zanu’l-bikr 6/71, Nikah: 3/232)

ŞARAP DIŞINDAKİ İÇKİ SARHOŞ OLMAYACAK KADAR İÇİLEBİLİR

“ İmamı Azam, Hamr kelimesinin örfi anlamı şarap olduğu için, mutlak haramlığı (yani ne miktarda içersen iç) haramdır hükmünü sadece şarap için işletmiştir. Diğer alkollülerin haramlığını Nisa suresi 43. ayetteki sarhoşluk kaydına bağlamıştır. Bunun içindir ki, İmamı Azam’a göre, Şarap dışındaki içkileri içen kişiye, sarhoş olmyacak kadar içmişse, hadd-i şirb (içki içme cezası) uygulanamaz. Osmanlı fetva makamı da bu yönde fetva vermiştir. “

“... Hanefi fıkhının en ünlü bilginlerinden Cassas, peygamberimizin, Veda haccı sırasında “ “Şarap, azı ve çoğu haramdır. Onun dışındaki içkiler ise, sarhoş olacak kadar içilmeleri halinde haramdır. “” dediğini aktarmıştır. “

“.... İbn Sa’d, Tabakaat adlı eserinde (6, 245) Hz. Ali ve Hz. Ömer’in de nebiz ( şarap dışındaki içki-hurma, elma, susam, arpa, buğday gibi tahıllardan yapılan içki) içtiklerini belirtmiştir. “ Yazar aynı adlı eserinde, Hz. Ayşe’nin “ Hurmayı kaplara koyup, pişirir, nebiz yaparız ve onu içeriz” dediğini de aktarmaktadır.

İmamı Azam’ın bu düşüncelerini bizlere aktaran Yaşar Nuri Öztürk hocamıza, Diyanet işleri başkanlığının cevap verip, vermediğini bilmiyoruz. Hoca, konuşmalarında, onları şiddetli bir şekilde eleştiriyordu. TV’deki konuşmalarında onlara meydan okuyordu. Ancak,  karşısıına çıkıp, cevap verildiğini hatırlamıyorum. Onların, kendi gelecekleri için susumayı tercih ettikleri kanaatindeyim. İnsanlar, bilgi sahibi olabilir, ancak bu bilgisini paylaşmıyorsa, bildiği doğruları açıklamıyorsa, ona aydın denmez. Aydın, adı üzerinde toplumu aydınlatırsa “ aydın” olur. Bunu yapmıyorsa, onun aydınlığı batsın.

Saygılarımla.
Haamdullah  Dedeoğlu
17.10.2017

8 Mart 2018 Perşembe

DİNİ KENDİLERİNE KALKAN YAPANLARLA NASIL MÜCADELE ETMELİYİZ ?

DİNİ KENDİLERİNE KALKAN YAPANLARLA

NASIL MÜCADELE ETMELİYİZ ?

Son yıllarda ülkemiz siyasetinin üzerinde din bezirganlarının ağırlığı hissediliyor. Hiç kimse, dini ve dine ait söylem ve ifadeleri kullanan bu din tüccarlarına itiraz etme cesareti gösterememektedir. Bunun nedenlerinden biri, karşı tarafın kendilerine “ dinsiz” diyecek olmasından korkulmasıdır. Diğeri de, dini konularda zayıf veya bilgi sahibi olmamalarından kaynaklanmaktadır. Bu makalemizde bu konuyu işleyeceğiz.

Öncelikle, bugün iktidarda olan siyasi parti, anayasanın laiklik ilkesini o kadar çiğnemiştir ki, tarafsız bir yargı olsaydı, bu partinin yöneticileri hakkında çoktan dava açması gerekirdi.Yine cumhurriyeti yıkma konusunda çok pervasız eylemlerin içindeler. Ama, Maalesef yargı bağımsız ve tarafsız olmadığı için, bu yapılamamaktadır. Parti yöneticilerinin, zaaten sicili de kabarıktır ve sabıkası bulunmaktadır. O halde, anayasa ve yasaları uygulamayan ve takmayan bu din satıcılarına karşı ne yapmalıyız ? Öncelikle ideolojik üstünlüğü ele geçirmeliyiz. Savunma değil, taarruza geçmeliyiz. Bütün halkımızı seferber etmeliyiz. Özellikle CHP'li arkadaşların tartışma ve propagandalarda, aşağda belirttiğimiz konuları işlemesinde fayda görüyorum.

CUMHURRİYETİ YIKMAK SUÇTUR

1-)Hukuki olarak suç işliyorsunuz. Dini ve kutsal değerleri kullanarak, anayasayı ve kanunları ihlal ediyorsunuz. Cumhurriyeti yıkma eylemleri içindesiniz. Sizin hakkınızda kayıtlara geçmesi için, suç duyurusunda bulunuyoruz.

2-)Kendinizi dindar göstererek, yaptıklarınızı gizliyorsunuz ve halkı kandırıyorsunuz. Eğer gerçekten samimi dindarsanız, yönetiminizdeki tüm kuruluşları denetime açın. Tarafsız ve bağımsız denetleme kuruluşları, tüm harcamaları ve ihaleleri denetlesin.

3-)Hak ve adalet diye iktidara geldiniz, “mağduruz” dediniz şimdi size muhalif olanlara karşı, devletin tüm imkanlarını gaddarca kullanıyorsunuz. (Burada fetö ve pkk terör örgütünden yargılananlar ayrı tutulmalı. Belgesiz ve delilsiz tutklanan ve görevinden ihraç edilenler var ise, sahip çıkılmalıdır.) Sözcü gazetesi ve Cumhurriyet gazetesi çalışanları davası örnek gösterilebilir.

4--) Cumhurriyetin nimetlerinden faydalanarak iktidara geldiniz. Geldiğiniz günden itibaren cumhurriyeti yıkmaya çalışıyorsunuz. Bu hem suçtur, hem de nankörlüktür. Savunduğunuz padişahlık rejimi olsaydı, belediye başkanı, milletvekili, başbakan ve cumhurbaşkanı olabilecekmiydiniz ? Padişahın kulu olurdunuz ve hayatınız padişahın iki dudağı arasında çıkacak bir kelimeye bağlıydı. Geldiğiniz yeri ne çabuk unuttunuz. Cumhurriyeti yıkmak da suçtur.

5-) Milli sanayii tamamen tasfiye ettiniz. Devletin ve halkın malları olan kitleri (Kamu İktisadi Teşekkülleri) yağmaladınız, yabancılara bedavadan sattınız. İç pazarı yabancıların kontrolüne verdiniz. Küçük esnaf ve zenaatkarları ezdiniz ve onları üretimden kopardınız. (AVM ve yüksek dükkan kiraları örnek gösterilebilir.)Bu satışlarla ilgili olarak iktidara geldiğimizde gerekli araştırmaları yapacağız, eğer suç bulunursa, hakkınızda devaların açılması için yetkili makamlara suç duyurusunda bulunacağız.
Ekonomiyi toz pembe gösteriyorsunuz. İç ve dış borçlar her geçen gün artmaktadır. İMF'ye borcu ödedik diyorsunuz ama, özel finans çevrelerinden ve bankalarından (tefecilerden) her gün borç para alıyorsunuz. (Burada halkın anlayacağı basit bir dil kullanılmalı, aile bütçesi örnek verilerek basitleştirilmelidir.)

TERÖR ÖRGÜTLERİNE DESTEK SUÇTUR

6-)PKK ve FETÖ terör örgütünü başımıza bela ettiniz. Siz iktidara geldiğinizde terör neredeyse sıfırlanmıştı. Onlarla “ çözüm süreci “ adı altında işbirliği yaparak her tarafın bomba ve silahlarla doldurulmasına yardım ettiniz. PKK terörü nedeniyle, şehitlerimizin ve ailelerinin iki elleri yakanızdadır.

Yine FETÖ terör örgütünü iktidar ortağı yaptınız ve devletin mahrem kurumlarını onlara teslim ettiniz. Üstelik devletin istihbarat kuruluşları sizi uyarmasına rağmen. Beslediğiniz ve büyüttüğünüz “ ne istediler de vermedik” dediğiniz FETÖ terör örgütünün 15 temmuz darbesini yapmasına zemin hazırladınız ve yüzlerce vatandaşımızın şehit olmasına, binlercesinin yaralanmasına neden oldunuz. Bunun vebalinden kaçamazsınız.

7)-Dış politikada Türkiye'yi uçurumun kenerına getirdiniz. “sıfır sorun” dediniz etrafımız adeta düşmanlarla sarıldı. “ Esat zulmünü yıkacağız” dediniz, güneyimizde PKK devletçiklerinin oluşmasına zemin hazırladınız. Binlerce masum insanın katledilmesine ve mülteci olmasına neden oldunuz. Hem ülkemize, hem de komşularımıza zarar verdiniz. Bu eylemler de kanunen suçtur.

İŞBİRLİKÇİLİK SUÇTUR

8) Sizin dindarlığınız Kurtuluş savaşına karşı bildiri yayınlayan ve işgalci emperyalistlerle işbirliği yapan sözde “İslam Teali Cemiyeti”nkine benzemektedir. Onlar da kutsal dinimizi kullanarak, halkımızın temiz ve saf inançlarını suistimal ederek, işbirlikçi olduklarını gizlemeye çalışmışlardı. Siz de aynı yoldan gidiyorsunuz. Örnek mi istiyorsunuz, Şimdiki cumhurbaşkanı, o zamanın başbakanı Amerika'nın “ Büyük Orta Doğu prejesinin eş başkanıyım” diyerek ABD'nin ve diğer emperyal güçlerin politikasına destek verdi. Hem de müslüman halklara karşı bunu yaptı. Irak işgali, Libya'nın parçalara ayrılması ve en son Suriye'nin iç savaşa götürülmesinde emperyalistlerle işbirliği yaptı. PKK'nın orada devlet kurmasına zemin yarattı. Bu savaş ve işgallerde binlerce müslüman katledildi. Ve binlerce müslüman kadın, ABD askerleri tarafından tecavüze uğradı. Müslüman ve dindar olan bir iktidar bunları yapar mı ? (Emperyal güçlerle işbirliğine örnek olarak, Tayyip Erdoğan'ın ABD savunma bakanı Paul Wolfitz'e mektup göndermesi, Wall Street Jurnal gazetesinde “ABD askerlerinin Irakta başarılı olması için duacıyız” yazıları, Irak işgali ve Libya saldırılarında Türkiyede'ki askeri üslerin, işgalcilerin kullanımına açılması bolca kullanılmalıdır.)

9-)) İslam dinin özü, hak ve adalettir. Bunu peygamber efendimiz söylemektedir. Siz, islamiyetten önceki Mekke'li müşriklerin yaptıklarını yapıyorsunuz. Maun suresindeki müşrikler gibi riya içindesiniz. Namazınız ve diğer ibadetleriniz gösteriş içindir. Oysa, ibadet gizlidir ve Allah ile kul arasındadır. Her cuma çıkışında basın mensuplarına gösteriş amaçlı demeçler ve açıklamalar yapıyorsunuz. Gerçek bir dindarın buna ihtiyacı olur mu ? Siz, dinin içini de boşalttınız. (onların din söylemlerine karşılık, emperyalizmin işbirlikçisi oldukları sık sık işlenmelidir.)

RÜŞVET VE YOLSUZLUK SUÇTUR

10-)-İktidarınız döneminde yandaş basın, yandaş iş adamı, yandaş ihaleci bir sınıf ve tabaka yarattınız. İhale kanununda onlarca kez değişiklik yaparak, bu kişi ve gruplara haksız kazanç sağladınız. Bunun hesabını mutlaka vereceksiniz. “Rüşveti ve yolsuzluğu kaldıracağız “ diye iktidara geldiniz, sayıştayın denetim yapmasını engelleyerek, yapılan usülsüzlükleri ve yolsuzlıkları kapatmaya çalışıyorsunuz. Eğer dürüstseniz, usulsüz ve yasa dışı bir uygulama yoksa, neden denetimi engelliyorsunuz ?

Konular detaylandırılarak, her biri için bröşür, bildiri basılmalı ve dağıtılmalıdır. Fırsat çıktığında tv ve radyolarda anlatılmalıdır. Bu eylemler ara verilmeden, her gün değişik şehir ve mahallelerde tekrarlanmalıdır. İnsanların olayları unutmasına izin verilmemelidir.

Bu mücadeleden sonra, iktidar, baskılarını artırma yoluna gidecektir. Buna karşı da, hazırlık yapılmalıdır. Onlara, cesaretle ve kararlı bir şekilde halkın örgütlü gücüyle cavap verilmelidir.
Onların anlayacağı yöntem budur. Yoksa, sadece TBMM'de açıklama yaparak, soru önergesi vererek, iktidarın yasa dışı eylemlerine engel olamazsınız. İktidardan da düşüremezsiniz.
Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu
07.09.2017
*Paul Wofiftz'e gönderilen mektubun tarihi 04.11. 2002'dir.
*Wal Street Journal Gazetesindeki yazının tarihi 31.03.2003'dür.
* Bu öneriler elektronik posta ile CHP Genel Başkanı sayın KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA DA gönderilmiştir.

CEHENNEMLE KORKUTMA

CEHENNEMLE KORKUTMA

Be ey softa,
Namazınla övünürsün.
Dinin direğidir dersin.
Kılanlara cennette yer verirsin.
Kılmayanları da, cehenneme gönderirsin.

Be ey softa,
Binlerce nebi geldi.
Musa'ya da, İsa'ya da, gelende bellidir.
Bin nebi, bunu bilmez miydi ?

Be ey softa,
Dinin özü ahlaktır, adalettir.
Bunu söyleyen, Hz. Muhammedd'dir.
Ayetler buna delildir.
Öğütleri de bunun içindir.

Be ey softa,
Günahları, namazla kapatma.
İnsanları cehennemle korkutma.
Niyetin cennete gitmekse,
Hakk'ın, doğru yolundan ayrılma.

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu
23.04.2017.




7 Mart 2018 Çarşamba

YOZLAŞMA VE KADININ METALAŞTIRILMASI-- TESETTÜR VE AÇIK GİYİNME

      YOZLAŞMA VE KADININ METALAŞTIRILMASI                          

       Son yıllarda kadına yönelik şiddet eylemleri basında daha çok yer almaya başladı. Bunu iyiye yorumlamak gerekir mi? Yoksa bu haberler olayların daha da artmasına mı neden oluyor? Ben olayları tetiklediği kanısındayım. Çünkü kadına şiddet uygulayan kesimler daha çok eğitimsiz ve toplumun en alt tabakalarını oluşturuyor. Bu kişiler kendilerinin gündeme gelmelerini bir “övünç” ve “yücelme” olarak görmekteler.  Bu şahısların düşüncesinde kadın “özel bir eşya” ya da Kemal Sunal'ın filmlerinde gördüğümüz “stres topu” gibi kabul ediliyor. Kadına şiddeti önlemek için, öncelikle bu anlayışın yok edilmesi gerekiyor. Bunun kaynağı orta çağ kültür kalıntılarının toplum üzerindeki etkinliğinin devam etmesidir.                                                       

       Son yıllarda iktidar destekli sözde 'din' görünümlü batıl ve cahiliye dönemi söylem ve uygulamaların artması, bu tür eylemleri teşvik etmektedir. İktidar partisinin yöneticileri ile kadına şiddet uygulayanların dünyaya bakış açılarında da paralellikler bulunmaktadır. Devletin yönetiminde çağdaş ve kadını erkekle eşit gören anlayış iktidara gelmeden, Maalesef buna benzer daha çok haber okumak zorunda kalacağız.                                                                                   

       Kadına yönelik ikinci yanlış bakış açısı onun örtünme ve giyimine yönelik olanıdır. Birbirine zıt gibi görünsede, birisi "dini" duyguları ön plana koyarak, kadını bir “emtia-mal” gibi görüyor. Diğeri de sözde “modern” adı altında sürekli paraya çevrilen bir değer gibi sunuyor. Sonuçta her ikisi de kadın üzerinden nasıl bir rant elde edildiğini göstermesi bakımından bizleri uyandırması gerektirmiyor mu?  Birisi “örtme” diğeri de “açma”   görüntüsüyle satışlarını (ÖZELLİKLE TESETTÜR) her yıl katlayarak artırmaktadır. Peki doğrusu nedir? Doğrusu, ihtiyacı kadar olanı almak ve ahlak kurallarına uygun, teşhircilik yapmadan, Anadolumuzun gelenek ve göreneklerini çiğnemeden giyinmek olmalıdır. Rahibe gibi giyinmek de Anadolu’ya uymaz, vücudunu teşhir ederek giyinmek de. Bu şekilde giyinmek, bizi ileriye götürmez. Bizi ileriye götürecek olan akıl ve bilimdir. Bugünkü anlayış, toplumu yozlaşmaya, üretimden koparmaya ve israfa sevk etmektedir. Bunun geleceği yoktur. Sonu hüsrandır.

      Saygılarımla.

     Hamdullah Dedeoğlu                                 

     10.01.2016

HABERİN OLSUN

HABERİN OLSUN

Yüz bin nebi gelmiş.
Hepsi de, doğru yolu göstermiş.
İnsanoğlu yine yanlış yola gitmiş.
Be ey Ademoğlu, niye yanlış yaparsın.?

Atı evcilleştirip, binersin.
Köpeği kendine bekçi yaparsın.
Kuşu, kuşla avlarsın.
Be ey Ademoğlu, niye yanlış yaparsın ?

Doğadaki varlıkları emrine alırsın.
Yaradanın bütün nimetlerini kullanırsın.
Kendin için en iyisini seçersin.
Be ey Ademoğlu, niye yanlış yaparsın ?

Bütün gün yer, içersin.
Her şey benim olsun istersin.
Paylaşmak yerine, savaşlar çıkartırsın.
Be ey Ademoğlu, niye yanlış yaparsın ?

Be ey Ademoğlu,
Bundan sonra, nebi gelmeyecek.
Bu son şansımız olacak.
Gözümüzü doyurmazsak,
Hepimizin sonu olacak.
Haberin olsun,
Bu kez, Nuh'un gemisi olmayacak.

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu
24.03.2017

Popular