Öykü-Roman: Komutan Zeyd

 

KOMUTAN ZEYD

 

Öykü-Roman

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu

 

 

ÇÖLDE YOLCULUK

 

Çölde akşam olmuştu. Hava önce serin, geceye doğru da iyice soğumuştu. Develer yattığı yerde geviş getirmeye devam ediyordu. Atların bulunduğu yerde ise, Hamza elinde su tulumu ile atların susuzluğunu gidermeye çalışıyordu. Geceye sessizlik hakimdi. Gökte yıldızlar ışıl ışıl parlıyordu.

Obadakiler güvende değillerdi. Durmadan yer değiştiriyorlardı. Mola verdiklerinde de geceleri mutlaka yarım fersah kuzeye, güneye, batıya, doğuya üçerli nöbetçi devriyeler geziyordu. Güneş doğana kadar, bu görev devam ediyordu.

Gecenin yarısı geçmek üzereydi. Nöbet sırası üçüncü devriyedeydi. Atların koşumlarını hazırlıyorlardı. Onlar da dönünce, oba başka bir yere göç edecekti. Göçler genellikle güneş doğmak üzereyken başlıyordu.

Üçüncü devriyenin kuzey, güney ve batıya gidenleri dönmüştü. Olumsuz bir şey yoktu. En son doğuya giden nöbetçiler kalmıştı. Obadakiler yolculuk için hazırlık yapmaya başlamıştı. Çadırlar yavaş yavaş develere yüklenmeye başlanmıştı. Önce buğday ve mısır çuvalları, sonra da onların üstüne kilim ve çadır malzemeleri yükleniyordu. Yakacaklar ise, ayrı develere yükleniyordu. Kadın ve çocuklar da eşyaların develere yüklenmesine yardım ediyordu. Eşyalarla birlikte onlar da devenin üstündeki yerlerini alacaktı.

Develerin yüklenme işi bitmek üzereyken, doğuya giden devriye de uzaktan görünmeye başladı. Onlarda gelmekte acele etmiyordu. Bu doğudan da bir tehlikenin olmadığı anlamına geliyordu. Obaya yaklaştıklarında devriye sorumlusu olan Abdullah 'ın arkasında birisinin olduğu net olarak görülüyordu. Bunu obanın şefi olan Zeyd bin Amr 'da görmüştü. Yularını elinde tuttuğu atıyla beraber onlara doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. Abdullah şefe yaklaştığında hızlı bir şekilde atından inip, saygıyla selam verdi. Sonrada, arkasından getirdiği küçük kızı kucağına alarak indirdi. Küçük kız perişan görünüyordu. Çok korktuğu yüz ifadesinden anlaşılıyordu. Şef çok şaşırmış bir ifadeyle;

---Kardeşim Abdullah bu küçük kız da nereden çıktı?

Abdullah doğudaki kervan yolunu kontrole gittiklerini, mola verdikleri sırada bir çocuk ağlaması duyduklarını, oraya ulaştıklarında üç yaşlarında bir kız çocuğu gördüklerini, kız çocuğunun “baba” diye bağırdığını, ancak yakınlarda kimseyi bulamadıklarını, obaya da geç kalmamak için birlikte getirdiklerini ifade etti. Şef yaptıklarının doğruluğunu teyit ederek,

-----İyi yapmışsınız kardeşim Abdullah Kız senin himayende olsun, eşin Fatıma ona da baksın. Siz de biraz dinlenince kuzeye gideceğiz.

-----Emriniz başım üstüne şefim, ona kendi evladımız gibi bakacağız.

Develerin yüklenmesi bitmiş kervan kuzeye doğru hareket etmeye hazırdı. Atlı savaşçılardan üç kişi kılavuz olarak öne geçmiş hareket emrini bekliyorlardı. Şef Zeyd bin Amr yüksek bir sesle elli bir kişiden oluşan savaşçıların otuzunun en arkada, diğerlerinin de ikiye ayrılarak kervanın sağında ve solundaki yerlerini almalarını söyleyerek, yürüyüşe geçmelerinin komutunu verdi.

 

Kervan yaklaşık dört fersah yol almıştı. Hayvanlar iyice yorulmuşlardı. Güneş de kendisini iyice hissetirmeye başlamıştı. Nihayet uzaktan tek tük palmiye ağaçları görülmeye başlandı. Burası küçük bir vahaya benziyordu. Kervandaki en yaşlı erkek olan Ebu Kays, bu bölgeleri avucunun içi gibi biliyordu. Öndeki kılavuzlara yolu o tarif ediyordu. Kendisi devesinin üstünde bağdaş kurar gibi oturuyordu. Her kesin ona ayrı bir saygısı vardı. Yaşı elliye yakındı. Kabilesinde birisini bir kavga sırasında kılıçla yaralamış, kabile reisi de ona ceza olarak, “kabileyi terk etme” cezası

vermişti. O da mecburen “kardeşler” topluluğuna katılmıştı.

Burada bulunanların hepsinin ayrı bir hikayesi vardı. Hemen hemen hepsi bağlı oldukları kabilelerden dışlanmış kişilerdi. Sadece bir kişi kendi iradesi ile kabilesini terk ederek katılmışt. O da iyi bir şair olan Urve bin Verd'di. Kendisi Yesrib'in ünlü Hazreç kabilesindendi.

 

Vahaya vardıklarında, develerden inen çocuklar hemen kuyuya doğru koşmaya başladılar. Anneleri kuyudan çektikleri suları maşarapalara doldurarak ayırım yapmadan bütün çocukların su ihtiyacını gidermeye başladılar. Boşalan su tulumlarını doldurmayı da unutmadılar. Çölde yaşamının birinci şartı su tulumlarının dolu olmasıydı.

Kadınlar asli görevlerinden biri olan yemek pişirme işine koyuldular. Toprak tencereleri, öğlen yemeği için hazır hale getirdiler. Erkekler de develerden indirdikleri yükleri kurulan kıl çadırlara yerleştiriyordu. Boş duran hiç kimse yoktu.

Kardeşler topluluğu yeni gelen küçük kızla beraber yüz kırk üçe çıkmıştı. Sofralarına bir kişi daha eklenmişti.Ancak kimse bundan rahatsız değildi. Onlar ayrı ayrı kabilelerden gelmelerine rağmen, kendilerini bir aile olarak görüyorlardı. Çünkü ortak bir kaderi paylaşıyorlardı. Onlar aynı zaman da “el ihvan” yani kardeştiler. Yeni gelen küçük kardeşlerine de “Zehra”adını verdiler.

Kadınlar yemekleri pişirmiş, üç ayrı yerde koyun postlarının üzerinde sofra kurmuştu. Birinci sofra da çocuklar, ikincisinde erkekler, üçüncüsünde kadınlar yemek yiyecekti. Yiyecekler de ayırım yoktu. Her kes aynı yemeklerden yiyordu. Buna şef komutan Zeyd bin Amr’da dahildi.

 

Bugünkü yemekleri deve sütüyle yapılmış mısır çorbası ile kurutulmuş etle pişirilen buğday lapasıydı. Bu onlar için iyi bir sofraydı. Onu bulamadıkları günler daha fazlaydı. Yemekten sonra, herkes yavaş yavaş çadırlarına çekilmeye başladı. Güneşin en kızgın olduğu saatler başlıyordu. Toplam kırk çadırları vardı. Otuz tanesinde evliler, on tanesinde genç bekarlar kalıyordu.

Şef komutan erkeklerin hepsini çadırına davet ederek, vahada üç gün kalacaklarını, geceleri devriyelerin görevlerine devam edeceğini, gündüzleri de altı kişinin sırayla nöbet tutacaklarını, bunun dışındakilerin dinlenebileceğini, ancak silahlarını her zaman yanı başlarında hazır tutmalarını istedi.

                                                                         -----1-----

Komutan Zeyd bin Amr, okuma yazma bilen, kabilesinden ayrılmadan önce çok

sayıda savaşa katılmış, iyi kılıç ve mızrak kullanan bir savaşçıydı. Üyesi olduğu kabilenin reisi ile anlaşamamış, dört kişilik ailesiyle birlikte ayrılarak, diğer kabilelerden dışlanan fakirleri, zenci kadınlardan doğan çocukları yeni kurduğu kabilesine davet etmişti. Onlar da bunu kabul etmiş, Zeyd’in reis olmasını onlar istemişlerdi. O da, isteklerini geri çevirmemişti. On yıl içinde sayıları hızla artmıştı. Nüfusları arttıkça, hayatta kalma şansları da o kadar artıyordu. Hem kendilerini korumak, hem de ticaret kervanlarından ganimet elde etmek için çok savaşçıya ihtiyaç vardı. Ancak her kervana da saldırmıyorlardı. Çok zengin olup da, mallarından fakir ve yetimlere pay vermeyenleri hedef alıyorlardı. O yüzden, düşmanları da her geçen gün artıyordu. Düşman saldırı ve takibinden kurtulmak için sürekli yer değiştiriyorlardı.

Vahada iki gün geçmişti, devriyeler görevlerine devam ediyordu. Molanın Üçüncü gününde, devriyeler batı tarafından kalabalık bir atlı grubunun vahaya doğru geldiğini, dost mu, düşman mı tam olarak anlayamadıklarını komutan Zeyd'e ilettiler. Risk almak istemeyen şef, Abdullah'tan her kesin toplanmasını istedi;

 

--- Güvenliğimizi tehlikeye atamayız. Her şeye hazırlıklı olmalıyız. Gelenler düşmanımız olabilir. Abdullah yanına beş kişi alıp, kervanla birlikte kadın ve çocukları yarım fersah ilerdeki kum tepelerinin arkasında bizim gelmemizi beklesin. Eğer biz uzun süre gelemezsek, kervanı bizim dostumuz olan Rakka yolu üzerindeki Elsen oğullarına götürüp, onların himayesine girsin. Biz burada kalıp, gelenleri karşılayacağız. Kervan beklemeden derhal yola çıksın.

Çadırlar hızla sökülüp. bütün eşyalar develere yüklenmeye başlandı. Komutan Abdullah durmadan hızlı olmalarını, bir an evvel hareket etmeleri gerektiğni anlatıyordu.

Komutan Zeyd, geride kalan kırk dört savaşçıyı çağırıp,

---Hamza yanına beş okçuyu alıp sağdaki kum tepelerinin arkasına gizlensin.Yunus da yanına beş okçuyu alıp sol taraftaki kum tepelerinin arkasına saklansın.. Düşman bize saldırınca kaçar gibi yapıp iki gruba dağılarak sağa ve sola yayılacağız okçular da o zaman harekete geçecek. Sonra biz geri dönüp çembere alacağız. Plan anlaşıldı değil mi ?

Her iki komutan da emirleri anladıklarını ve hemen yerlerini alacaklarını belirterek, atlarını kırbaçladılar. Bu arada gelen atlı grubu tanımak üzere gönderilen iki savaşçı da görüş alanın içine girmişlerdi. Biraz sonra komutan Zeyd'in huzurundaydılar;

--Şefim gelenler yaklaşık yetmişe yakın bir atlı grubu. Tahminen bizim peşimizdeler, hepsi de silahlı.

. Komutan savaşçılara dönerek, her zamanki gibi hilal şeklinde düzen almalarını, saldırıp, geri çekileceklerini, düşmanlar okçuların menziline girene kadar bu çekilmenin devam edeceğini, sonra, kendilerinin geri dönerek düşmana saldıracaklarını söyledi. Savaşçılar,bunu daha önce defalarca uygulamışlar ve başarılı olmuşlardı.

Atlı grup iyice yaklaşmıştı. Komutan Zeyd herkesin atlara binmesini, hazır olmalarını istedi. savaşmak istemiyorlardı ancak, kendilerini savunmak için bu zorunluydu.. Atlı grup vahaya elli adım kala durup, komutanları olduğu belli olan şahıs;

---Kimsiniz ? Hangi kabiledensiniz ?

Komutan Zeyd bir iki adım daha öne çıkarak;

---Bize Saluklar derler, benim adım komutan Zeyd, bunlar da benim kardeşlerim. Ya siz kimsiniz ?

----Biz Teim kabilesinden Ubeyde'nin askerleriyiz. Benim adim da Ziyad. Siz kervanları yağmalayan o çapulculardan olmalısınız ? Neden gerçeği söylemiyorsunuz ?

----Biz çapulcu değiliz. Tanrının verdiği nimetleri zorla ele geçirip paylaşmayanlardan alıp, ihtiyacı olan aç ve fakirlere dağıtıyoruz.

Zeyd'in bu cevapları karşısında sinirlenen Ziyad kılıcını kınından çekerek,

---Ya ele geçirdiğiniz malları bize iade edersiniz ya da kellelerinizi alırız.

Komutan Zeyd çatışmanın zorunlu olduğunu, ilk saldırnın onlardan gelmesini bekliyordu. Okçular görüş mesafesinin dışındaydı. Sıra planın uygulanmasına gelmişti. O da kınından kılıcını çekip,

--- Kervandan aldığımız buğday ve mısırların bir kısmı midemizde, kumaşları da ihtiyacımız olandan fazlasını çok fakir kabilelere gönderdik. Efendin mallarından fazlasını fakirlere vermekten kaçınırsa, ona ait kervanları vurmaya devam edeceğiz. Bu sözlerimizi aynen ilet. Ama yok kellelerimizi istiyorsan buyur gel al.

Ziyad, yanındakilere gözleri ve elleri ile savaş durumuna geçmelerinin işaretlerini vermekte gecikmedi. Onlar da yarım hilal şeklini aldılar. çatışma başlamak üzereydi. Komutan Zeyd karşı tarafın askerlerini kendi tarafına çekmek ya da morallerini etkilemek için son kez konuşmak istedi.

----Sizler neden bir zalimin malı için hayatınızı veriyorsunuz ? bize katılın burada size de vereceğimiz mısırımız, buğdayımız ve kumaşımız var. hem de özgür olacaksınız.

Zeyd'in bu sözleri bitmeden, Ziyad saldırı emrini vermişti. İki taraf da birbirine girdi..kılıç ve mızrak sesleri çölde yankılanmaya başladı. Karşı taraf Saluklardan fazlaydı. Kısa bir süre sonra komutan Zeyd, “çekiliyoruz” komutunu verdi. Geriye çekilen Saluklar, sağa ve sola iki gruba ayrıldılar. Düşman da ikiye ayrılarak onları takibe başladı. Kum tepelerine geldiklerinde okçular gizlendikleri yerlerden çıkmaya başladılar. Düşman askerleri birer ikişer atlarından aşağıya düşüyordu. Düşman gafil avlanmış neye uğradığını şaşırmıştı. Komutanları Ziyad da takipten

vazgeçerek, geri çekilmeye başladı. Bu sırada komutan Zeyd 'de hemen geriye dönüp, hücum emrini verdi. Düşman askerleri dağılmaya başladı ve geldikleri yöne doğru kaçmaya başladı. Kısa bir takipten sonra, komutan Zeyd de savaşçılarına takipten vaz geçmelerini söyledi.

                                                                      -----2-----

Gereiye döndüklerinde yerde yatan düşman askerlerinin on kadarının öldüğünü, üçünün ise, yaralı olduğunu tespit eetiler. Kendilerinden de dört savaşçı yaralanmıştı. Ölüler kum tepelerinin altına gömüldü. Yaralılar da su kuyusınun bulunduğu vahaya getirildi.

Komutan Zeyd, bütün yaralılara bakılmasını emrederek, durumu ağır olan yaralılar için kervandan dört devenin getirilmesni istedi.

Çatışma bittiğinde güneş tam tepelerine gelmişti. Kum tepelerinin arkasında bekleyen kervandakiler de merak içindeydi. Yaralılar için deve almaya giden ekip, çatışmayı kısaca anlattıktan sonra, sevinç içinde birbirlerini kutladılar.

Komutan Zeyd, erkekleri topayıp, Ziyad'ın daha kalabalık bir savaşçı grubu ile dönebileceğini, hemen yola çıkacaklarını, molaların kısa tutulacağını, Ebu Elsen kabilesinin topraklarına girene kadar tehlikede olacaklarını, bu nedenle yirmi fersahlık yolu ne kadar çabuk geçerlerse o kadar güvende olacaklarını anlattı.

Develeri almaya giden ekip dönmüştü. Yaralılar hemen develere bindirildi. Yanlarına da bakıcılar verildi. Hep birlikte yola çıkıldı. Kervana ulaştıklarında tekrar sevinçle birbirlerine sarıldılar. Kervanla kalan şair Urve bin Verd, komutan Zeyd'i tebrik etti ve başarılar diledi. Sonra da atlarına binerek, kervanın en önüne geçtiler.

Önlerinde yaklaşık üç günlük yol vardı. Üç fersah ilerde bir vaha daha vardı. Orada mola verip, hem dinlenecekler hem de yaralılların tedavilerini yapacaklardı. Düşman askerlerinin ikisi omuzundan, biri göğsünden yaralanmıştı. Kendi yaralıları ise, ikisi sırtından kılıç darbesi, diğer ikisi mızrak darbesi almıştı. Mızrak darbesi ile yaralananların durumu biraz daha ciddiydi. Esirlerin üçüde siyahiydi. Ya köleydiler ya da paralı askerdi. Başka şansları yoktu. Arabistan da siayahlar hor görülen bir ırktı. Zengin beyaz araplar cariye olarak aldıkları siyahi kadınlardan doğan çocukları, kendi çocukları gibi görmez, soy bozulmasın diye kabile dışına gönderirlerdi. Muhtemelen bu esirler de onlardandı. .

Akşam hava kararmak üzere iken, vahaya vardılar. Burada mola veren başka bir kervanla karşılaştılar. Selamlaştıktan sonra, kırk adım kadar uzağına obalarını kurdular. Hepsi acıkmış ve susamışlardı. Atlar ve develerde oldukça yorulmuşlardı. Onlara da önce su, daha sonra da yemleri verildi.

Komutan Zeyd, mola veren kervan sorumlusunu bulduktan sonra, nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini sordu. Kervancı başı yemenden geldiklerini Hindistan'dan gelen baharatları, Çin'den gelen ipek kumaşları halep'e götürdüklerini, oradan da buğday ve mısır alıp, Mekke'ye götüreceklerini anlattı. Bunları anlattıktan sonra da misafirleri olmaları için davette bulundu.

Komutan Zeyd bu davete olumlu yanıt verdi. Kendilerinin de Yesribden geldiklerini, Rakka'ya gittiklerini söyledi. Bunları anlatırken, gerçek kimliğini saklamak zorunda kaldı. Çünkü ticaret kervanları aynı zamanda bölge ile ilgili haberlerin kaynağını oluşturuyordu. Mola sırasında yaralıların tedavilerine bakıldı, yaralarına otlardan yapılan merhemler sürüldü. Kadınların hazırladığı yemekler yenildi. Yemeklerden her kesin payı kadar, esirlere de verildi. .

.

Komutan Zeyd ve Salukların büyük çoğunluğu tek tanrıya inan hanif dinindendi. İçlerinde başka inançta olanlar da vardı. Ancak bu farklı inanç onlar için önemli değildi. Onları bir arada tutan ortak değer, dışlanmak, yoksul olmak ve işleyecekleri bir toprağının olmamasıydı.

Güneş doğmak üzereyken, yola çıkmak için hazırlıklara başlandı. Yollarına hızla devam etmek istiyorlardı, çünkü her an kendilerini tehlikede hissediyorlardı.

Yolculuk tekrar başladığında komutan Zeyd, atını küçük Zehra'nın bindiği deveye doğru sürdü. Komutan Abdullah da arkasından geliyordu. Abdullah'ın oğlu da aynı devenin üstündeydi. Çocuklara gülümseyen Zeyd, Abdullah'ın altı yaşındaki oğlu Tarık'a,

--Zehra artık senin kardeşin iyi bakmalısın, devenin üstünde düşmesin..

Arabistan'da yoksul olan aileler, borçlarını ödeyemedikleri zaman, kızlarının ellerinden alınması olağan bir durumdu. Bu yüzden erkek çocuk sahibi olmayı tercih ediyorlardı. Fakir aileler de kız çocukların yaşam şanşları çok azdı. Hatta bazı aileler bu yoksulluk yüzünden, kız çocuklarının başkalarının yanında köle olarak yaşamaktansa, acı çekerek de olsa diri diri gömüp katledebiliyorlardı. Zehra'nın babası da muhtemelen bu ailelerden biri olmalıydı. Vicdanı kızını gömmeye razı gelememiş, orada bırakarak, yaşaması için, bir şans tanımıştı. Zehra'nın hayatı tesadüfen kurtulmuş oldu. Ama çoğu bu şanstan yoksun kalıyordu.

Sabaha doğru kervan, yolculuk için hazırlıklara başladı. Daha önlerinde iki günden fazla sürecek yolları vardı. Bu yolculuk sırasında en az dört kez mola vermeleri gerekiyordu. Öğleden sonra gece olana kadar mola verip, gecenin serinliğinde yollarına devam ettiler. Üçüncü günü öğleye doğru Elsen oğulları kabilesinin hakimiyetindeki bölgeye girmişlerdi. Artık saldırı tehlikesi kalmamıştı.

Kervanı gören Elsen kabilesi üyeleri, gelenlerin Saluklar olduğunu anlayınca, ,sevinçle kabile reisine haber verdiler. Reis kabilenin ileri gelenleri ile birlikte çadırından çıkarak, şef komutan Zeydi karşılamak üzere, kervana doğru hareket etti. Kabile reisi Ebu Cafer ile komutan Zeyd'in dostlukları çok eskilere dayanıyordu. Babaları Şam yolculuğu sırasında birbirlerini görmeden yollarına devam etmezdi. Çocukluklarından beri kardeş gibiydiler. İki eski dost hasretle kucaklaştılar. İki yıldır görüşmüyorlardı, ancak Zeyd, ganimetlerden onlara da pay gönderiyordu.

Kabilenin diğer üyeleri de kervanın yüklerinin indirilmesine, Saluklar için çadırların kurulmasına yardım etmekte birbirleriyle yarış içindeydiler. Ebu Cafer, komutan Zeyd, Abdullah, Hamza ve şair Urve bin Verd'i de yanına alarak, kendi çadırına davet etti. Komutan Zeyd savaşçı arkadaşlarını ve Urve'yi tanıttıktan sonra, yolda yaşadıkları olayları ve Ubeyde'nin adamları ile yaptıkları çatışmayı detayları ile anlattı. Bu anlatılanları büyük bir heyacanla dinleyen Ebu Cafer;

--Benim tanıdığım arkadaşım Zeyd'in her zorluğun üstesinden gelebilecek yeteneğe sahip olduğunu biliyorum. Bundan bir endişe duymuyorum. Ubeyde'nin adamları tekrar gelirlerse karşılarında bizi bulacakklardır. Komutan Zeyd ile birlikte onları çok rahat yeneriz. Siz şimdi yoldan geldiniz biraz dinlenin, daha sonra neler yapabileceklerimizi birlikte konuşuruz.

Elsen kabilesiinin toplam nüfusu iki bine yakındı. Beş yüze yakın silahlı savaşçısı vardı. Deve ve keçi besliyorlardı. Çok az toprakları vardı. Bu nedenle, kabile üyelerini doyurmakta zorlanıyorlardı. Bu zor günlerde komutan Zeyd'in gönderdiği yiyecek ve giyecekler için, kendilerini borçlu hissediyorlardı. Ancak komutan Zeyd, bu duyguyu onlara hiç bir zaman hissetirmemişti.

Teim oğullarının savaşçıları kendi obalarına dönmüştü . Kabile reisi durumu öğrenince, çok hiddetlendi.. Hem itibarlarını, hem de mallarını kaybetmişlerdi. Bu dururmu onur kırıcı olarak görüyordu.. Hemen birşeylerin yapılmasının zorunlu olduğuna karar verdil. Kabile reisi Ubeyde, kızını oğluna aldığı Mervan oğulları kabilesinden destek istemeyi düşündü. En iyi çözüm olarak bunu görüyordu. Mervanoğulları kabilesinin obası altı fersah güneydeydi.

İki gün sonra, Ubeyde, oğluyla birlikte beş silahlı adamı yanına alarak yola çıktı.

Akşama doğru, Mervanoğulları kabilesinin topraklarına varmayı düşünüyorlardı. Moralleri çok bozuk olmasına rağmen, yapabilecekleri başka bir şeyleri de yoktu. Yanlarına hediye olarak, hurma ve kurutulmuş keçi eti almışlardı.

Mervan oğulları kabilesinin kendilerine yetecek toprakları vardı. Hem tarım ve hayvancılık yapıyorlardı, hem de Yemen ile Halep arasında ticaret kervanları bulunuyordu. Ekonomik durumları iyi olan bir kaç kabileden biriydi. Ancak, bu zenginliklerini başkalarıyla paylaşmıyorlardı. Bu nedenle onlar da, Salukların hedefi olmuşlardı.

Ubeyde ve yanındakiler Mervanoğullarının obasına vardıklarında çok iyi karşılandılar. Hemen kabile reisinin bulunduğu çadıra alındılar. Reis Halit, ziyaretten duyduğu memnuniyeti belirterek, bazı olayları duyduklarını, ancak tamamını bilemediklerini, Salukların çok ileriye gittiklerini, onlara gerekli tepkinin verilmesinin zamanının geldiğini söyledi. Bu sözleri duyan Ubeyde;

--Ya Halit biz de bunun için buraya gelmiştik. Ne güzel konuştun, içimizden geçenleri bizden önce söyledin. Kalbimizden geçenleri okudun. Bizleri rahatlattın.

---Ya Ubeyde, siz bir dinlenin bir çaresini buluruz.Onlar daha önce bizim kervanımızdaki bazı mallarımıza da el koymuşlardı. Meydanı Saluk yağmacılarına birakırmıyız ?

Sofralar kuruldu, Yemekler yendi, Şam'dan gelen şaraplar içildi. Ubeyde ve yanındakiler geceyi neşe ve huzur içinde geçirdiler.

Sabah olduğunda ne yapılması gerektiğini konuştular. Ubeyde seçilmiş iyi savaşçılardan bir birlik kurulmasını ve Salukların bir an evvel ezilmesi ve ortadan kaldırılmasını istedi. Halit ise, Salukların sabit bir yerlerinin bulunmadığını, öncelikle ticaret kervanlarının arasına bilgi toplamak amacıyla muhafizlar gönderilmesini, gelen bilgilerden sonra, harakete geçilmesi gerektiğini söyledi.

Toplantının sonunda, yapılacak savaş için hazırlık yapılmasına, Salukların bulundukları yer ile ilgili bigi gelince, haraket edilmesine karar verildi.

Ubeyde ve adamları obalarına geri döndüler. Mervanoğullarının desteğini almak onlar için önemliydi. Bu destek onları biraz olsun rahatlatmıştı. Reis Halit'ten gelecek haberleri bekleyeceklerdi. Bu bekleme süresi içinde kendilerinin de hazırlık yapmaları gerekiyordu. 

                                                                      -----3-----

 Mervanoğulları kabilesinin nüfusu iki bine yakındı. İyi silah kullanabilen dört yüz civarında savaşçısı vardı. Teim oğullarının savaşçılarıyla birlikte bu sayı yediyüze yaklaşıyordu. Salukların bu silahlı güce karşı koymaları zordu..

Salukların komutanı da boş durmuyordu, Elsenilere geleli yirmi gün olmuştu. . Kervanlardan bilgi almak için gönderdiği adamları her gün rapor veriyorlardı. Teim oğulları ile Mervanoğullarının kendilerine karşı ittifak kurduklarını öğrenmişlerdi. Elsenileri de tehlikeye atmak istemiyorlardı. Komutan Zeyd son durumu Ebu Cafer ile görüşmek üzere, çadırına gitmeye karar verdi. Selamlaşmadan sonra söz alan Zeyd;

--Ya Ebu Cafer, Teim oğulları ve Mervan oğulları bize karşı hazırlık yapıyorlar. Burada kalmamız sizi de tehlikeye sokacak. Müsadenizle biz yarın yola çıkmak istiyoruz.

---Birlikte onlara karşı koyabiliriz. Gitmenize taraftar değilim. Üzerimize düşeni yapmaya hazırız.

Komutan Zeyd, bunun sakıncaları olduğunu, bütün kabileyi kaybetme tehlikesi bulunduğunu, ancak kadın ve çocukları burada bırakabileceklerini söyledi.

Sonunda Zeyd'in kararlarına uymaya karar verdiler. Ebu cafer, Zeyd'e ticaret yapmaları için ellerindeki kurutulmuş keçi ve koyun derilerini vereceklerini, burada kalan Saluklar için elinden gelen her şeyi yapacaklarından emin olmalarını istedi.

Komutan Zeyd, yardımcıları Abdullah, Hamza ve Yunus ile bir durum değerlendirmesi yapmak üzere kendilerine ayrılan çadırda toplanmaya karar verdi. Komutan Zeyd, Ebu Cafer ile yaptıkları görüşmeyi anlattıktan sonra, yardımcılarının da görüşlerini almak istedi. Komutanlardan Hamza, Elsenilerin yanına en az onbeş slahlı savaşçı bırakmak gerektiğini, bir tehlike olduğunda haberleşmek için adam gönderilmesini istedi. Bu öneriyi beğenen Zeyd;

---Komutan Abdullah'ın yönetiminde on beş savaşçı burada kalsın. Biz Şam'da malları takas ettikten sonra, buraya döneriz.. Bu süre içersinde herhangi bir şey olduğunda, bize haberci gönderirsiniz.

Bu konuşmalardan sonra, hemen hazırlıklara başlandı. Sabah güneş doğmadan yola çıkıldı. Kervanda otuz altı silahlı ve üç de esir bulunuyordu. Önce Rakka'ya daha sonra da Şam'a gideceklerdi. Bu da iki yüz fersahlık yol demekti. Bu mesafeye iki ayda ancak gidebilirlerdi.

Saluklar, Üç gün sonra Rakka'ya vardılar. Şehirin girişinde Ebu Kays'ın daha önce konakladığı ve tanıdığı bir hana yerleştiler. Hanın sahibi Ebu Hişam, kervandaki Ebu Kays 'ı hemen tanıdı ve kucaklaştılar.

--- Ya ebu Kays yolculuk nereden nereye ?

----Yesribden geliyoruz. Şam'a gidiyoruz. Kurutulmuş deri getirdik. Şarap ve zeytinyağı götüreceğiz.

- - - Benim Şamda tanıdıklarım var. size yardımcı olurlar.

--çok iyi olur.

Gece olduğunda, Ebu Hişam, komutan Zeyd, Ebu Kays, komutan Hamza ve Yunus'u kendi oturduğu bölüme davet etti. Ebu Hişam konuklarını çok güzel ağırladı.. Yemekten sonra şarap ikram etti. Ancak şarabın tadı çok farklıydı. Şarabın nereden geldiğni sorduklarında “Lazkiye” cevabını almışlardı.

Sabah olduğunda, komutan Zeyd esirlerle görüşmek için, hanın bahçesinde toplanılması emrini verdi. Uzun bir yolculuğa çıkacaklarını, esirleri azat etmeye karar verdiğini, ancak esirler isterlerse, kendileri ile birlikte esir olarak değil, hür bir insan olarak kalabileceklerini söyledi. Kervandakiler de bu görüşü onayladıklarını ifade ettiler.Toplantıda söz verilen Esirlerde kendileriyle birlikte yolculuk etmek istediklerini belirttiler. Bu sözler üzerine, komutan Zeyd, akşama kadar serbest olduklarını, yarın sabah yola çıkacaklarını söyledi.

Kervandakiler o gün Rakka nın gezilebilecek bütün yerlerini gezdiler bol bol eğlendiler. Akşam olduğunda her kes handa toplanmaya başlamıştı. Komutan Zeyd, geceye doğru, herkesin gelip gelmediğini sorduktan sonra, yolculuk için hazırlık yapılmasını istedi.

Salukların nüfusu üç kişi daha artmıştı. Kervandakiler de bu son durumdan memnundular. Yeni gelenler de eskilerle çabuk uyum sağladılar. Şam yolculğuna başladıklarında komutan Zeyd ve on kişi dışındakiler tüccar kıyafeti giyinmişlerdi. Diğer kervanların ve Roma'lı askerlerin dikkatini çekmek istemiyorlardı. Roma askerleri ile bir sorun yaşamak onlar için iyi olmazdı. Böyle bir durumda, Şam şehrine girmelerine izin verilmezdi, hem de aylarca zindanlarda hapis yatabilirlerdi.

Şam yolculuğu çöldekine göre daha rahat geçiyordu. Su sorunu yoktu. Ayrıca yol kenerlarında mola verecekleri çok sayıda sulak ve yeşil alan vardı. Kendileri de, hayvanları da bu yolculuk sırasında fazla yorulmayacaklardı. Kervandakilerin çoğu Şam'a ilk defa yolculuk yapıyordu. Yol üzerindeki köyleri görünce, Çöldeki yaşamdan sonra, burada yaşamanın daha kolay olduğunu düşünmeye başladılar. Ne güzel bir memleketti. Üstelik burada yaşayanların çoğu çadırlarda değil, toprak ve taş evlerde oturuyordu. Tahıl ve sebze boldu. Burada yaşayanların şanslı olduklarını düşünüyorlardı. Komutan Zeyd'in kurutulmuş deri vererek, köylülerden takasla meyve ve sebze alması onları daha da memnun etmişti. Elma, erik kurutulmuş ,kayısı dut gibi meyveleri ilk defa tatmışlardı.

Yola çıkmalarının üzerinde yirmi gün geçmişti. Kervana kılavuzluk yapan Kays bir fersah ilerde çok güzel bir vadi olduğunu, yanında dere aktığını orada mola verebileceklerini komutan Zeyd'e iletti. Komutan, teklifi olumlu karşıladı ve vadinin girişine geldiklerinde mola verdiler.

Böyle güzel bir yerde mola vermek kervandakileri memnun etmişti. Yolculuk zevkli hale gelmişti. Ağaçların gölgelerine çadırlarını kurmak onlarda ayrı bir duygu yaratmıştı. Akşam hava iyice karardığında nöbetçiler hariç her kes dinlenmeye çekildi. Sohbetlerinde Urve bin Verd'i andılar. Burada olsaydı şiirlerini yazmaya ve okumaya devam edebilirdi.

Tam uyumaya çekilecekleri sırada, kervanın batısındaki nöbetçiler, bir ses duyduklarını, ancak, kervan sesine benzetemediklerini komutan Zeyd'e ilettiler. Komutan Zeyd tedbir amaçlı olarak, tüccar kıyafetindeki savaşçılardan yedişerli iki grup yaparak vadinin her iki yanında gizlenmelerini istedi. Tehlike olmadığında, haber vereceğini, aksi taktirde bir saldırı olduğunda müdahale etmelerini emretti.

Nöbetçilerin duyduğu ses doğru çıkmıştı. Sesesler gittikçe daha yakınlaşmaya başladı. Ay'ın parlıklığı geceyi neredeyse gündüz gibi yapmıştı. Atlı oldukları net belli oluyordu. Komutan Zeyd gelenlerin Romalı askerı devriyeler olabileceğini düşünerek, kervandakileri uyardı. Askerlere karşı herhangi bir eylemde bulunmamalarını istedi. Atlı grup kervana iyice yaklaşmıştı. Kılavuz Ebu Kays gelenlerin Roma'lı askerlere benzemediğini komutan Zeyd'e ikazda bulundu. Roma'lı askerler genellikle birliklerde mızraklı bir grup bulundururlardı. Gelenlerde mızrak yoktu. Kılıç ve ok sadakları eyerlerin yanlarında ay ışığında parlıyordu.

Atlı grubu, komutan Zeyd ve Hamza karşıladı. Gruba liderlik yapan kişi uzun boylu, sakallı biriydi. Kervana onbeş adım kala gruba dur emrini verdi. Yanındakiler ikiye ayrılarak,sağına ve soluna dizildiler. Salukların savaşçılarıda bu sırada vadinin yüksek noktalarındaki yerlerini almışlardı. Gelenlerin sayısı otuz kişiye yakındı. Niyetleri hiç de dostça görünmüyordu. Şefleri, komutan Zeyd'e sert bir tonla;

--- Kervanınızde ne yük var ? Nereye gidiyorsunuz ?

------Kurutulmuş koyun ve keçi derisi var, Şam'a gidiyoruz.

-----Toplam kaç deve yükünüz var ?

----Yırmi sekiz

-----Onların yirmisini bize vereceksiniz, yoksa hepsi bizim olur.

-----Zorla mı alacaksınız ? Bunu denemeye kalkmayın pişman olursunuz.

Gelenler soyguncuydu. Saluklarda kervandaki mallara el koyuyorlardı. Onlar sadece mallarından fakir ve yetimlere pay vermeyenlerden, kervandaki malın sadece yirmide birine el koyuyorlardı. Bunlar tamamını istiyordu. Üstelik bu kervan yoksullara aitti. Salukların mallarını savunmaktan başka çareleri kalmamıştı.

                                                                      -----4-----

 Bu konuşmalardan sonra, Saluklar okları yaylarına yerleştirmişlerdi. Ancak kayalıkların arkasında belli olmuyorlardı. Haydutlar mallara el koymaktan vazgeçmemişlerdi. Çatişma kaçınılmazdı. Komutan Zeyd, tam kılıcını kaldırıp, okçulara emir vermek üzereyken, başka bir atlı grubun vadinin Şam tarafından geldiğni fark etti. Hemen tepeye doğru hamle yaparak okçulara atış emrini verdi. Komutan Zeyd ilk karşılamayı okçularla yapmayı düşünüyordu. Kendileri atlara binik değillerdi. Bu nedenle tepeye doğru çekilerek, yüksek yerlerde tutunmak istiyolardı. Okçular seçtikleri hedefleri vuruyordu. Ancak, diğer atli grup da iyice yaklaşmıştı. Gelenler de eşkiyaydı. Onlar da saldırıya geçmişti. Vadinin karşı tarafında bulunanlar onları karşılamıştı ancak sayıları çok yetersizdi. Komutan Zeyd, Hamza'ya yanına beş kişi ile birlikte yardıma gitmelerini emretti. Saluklar iki ayrı yerde çarpışmaya başladılar. Kendilerinden de yaralanıp yere düşenler oldu. Özellikle haydutların reisi at üstünde çok etkili kılıç kullanıyordu. Komutan Zeyd bir an evvel bu duruma müdahale etmek istiyordu. Ancak önüne gelenler buna engel oluyordu. Bu sırada Yunus'la yan yana geldiler ve Yunus Zeyd'in önündekilere müdahale edince, rahatladı. Hızla haydutların reisine

doğru yöneldi.. Zeyd, haydut 'un soluna doğru hamle yaptı. Çünkü sağ eliyle iyi kılıç kullanıyordu. Ters taraftan saldırarak onun bu üstünlüğünü kırmak istiyordu. Karşılıklı üç dört hamleden sonra komutan Zeyd, son bir atakla haydut reisini sağ elinden yaralayarak aşağıya düşürdü ve kılıcı gırtlağına dayadı.

-----Çabuk aman dile ve arkadaşlarına teslim olmalarını söyle.

Reislerinin gırtlağına kılıç dayandığını duyanlar geri çekilmeye başladı. Bu sırada Şam tarafından ikinci bir atlı grup daha belirmişti. Gelenlerin “biz askeriz” sesleri duyuldu. Geri çekilen haydutlar askerlerin geldiğini görünce arkaya doğru kaçmaya başladılar. Saluklar da komutan Zeyd!in yanına gelmişlerdi. Roma'lı askerlerin bir kısmı da o yöne doğru hareket etti. Bir kısmı da Saluklara doğru geldi. Ebu kays onların dilini konuşabiliyordu.

----Kimsiniz burada neler oldu ?

--- Biz Şam'a mal götürüyoruz, eşkiyaların saldırısına uğradık.

Eşkiya reisinin elleri arkada bağlı şekilde yere yatırılmıştı. Askerlerin komutanı atından inerek, ,

-----Sen kimsin hangi kabiledensin ?

Bu soruya cevap alamayan komutan, eşkiyanın ayağa kaldırılmasını istedi. Ayağa kaldırılan eşkiyanın yüzünü gören komutan,

-----Bu aradığımız Eşkıya reisi Zuberra'nın ta kendisi. Beni tanıdın mı? Ben Aleks Kureyus.

Komutan Aleks Kureyus, Zuberra'yı tanıyordu. İki kez karşılaşmışlardı, ancak ikisinde de elinden kaçırmıştı. Zuberra'nın canlı ele geçirilmesi onu memnun etmişti. Çünkü Zuberra altı askerinin öldürülmesinden dolayı aranıyordu.

Komutan Zeyd, Hamza'dan kayıp ve yaralılar hakkında bilgi istedi. Saluklardan dördü hayatını kaybetmiş, üç kişi de yaralanmıştı. Eşkiyalardan ise, yedi ölü beş yaralı vardı.

Komutan Aleks Kureyus, Eşkıya reisi Zuberra'nın çok iyi kılıç kullandığını biliyordu. Onu yaralayıp, esir alan komutan Zeyd ile tanışmak istiyordu. Ebu kaysa dönerek,

------Siz nereden geliyorsunuz, , bu iyi kılıç kullanan kimdir ?

Ebu kays, Elsen kabilesinden olduklarını, Şam'a kurutulmuş deri götürdüklerini, oradan da şarap ve zeytin yağı alacaklarını, kervan yöneticisinin de Amr bin Zeyd olduğun söyledi. Komutan memnuniyetini ifade ederek,

-----Şef Zeyd'e bir hediyemiz var. Zuberra'yı yakalayana ödül verileceğini ilan etmiştik. Şam'a giderken yanınıza üç asker vereceğim. Askerler sizi valinin huzuruna çıkaracaklar. Biz kaçan eşkiyaların peşinden gideceğiz. Yaralı Eşkiyaları da beraber götüreceksiniz.

Komutan Aleks Kureys'un sözlerini tercüme eden ebu Kays, Zeyd'in de kendisine teşekkür ettiğini ve başarı dilediğini söyledi. Bu kısa konuşmalardan sonra, komutan Aleks, eşkiyaların peşinden gitmek için saluklardan ayrıldı.

Komutan Zeyd yaralıları ziyaret ederek, tedavilerinin yapılmasınıi, ölülerin de gömülmesini emretti. Ölen dört saluk için ise gözyaşlarına hakim olamamıştı. Ölenlerden birisi kendilerine yeni katılan teim kabilesi savaşçılardan Ziffar'dı. Ziffar arkadaşlarını korumak için kendisini feda etmişti. Kalabalık haydutlaraın içine dalarak yaralı olarak savaşan arkadaşlarını kurtarmıştı. Arkadaşlarını kurtarmıştı, ama kendisi soyguncularun kılıç darbeleriyle hayatını kaybetmişti. Saluklar düşmanlardan ayrı bir tepeye gömüldüler.

Saluklar çok büyük bir tehlike atlatmışti. Herşeylerini kaybedebilirlerdi. Hatta bütün hayatlarını. Roma’lı askerlerin yardıma gelmesi onları daha fazla kayıp vermesine engel olmuştu. Onları geride bekleyen çok sayıda insan vardı. Onlar içinde savaşmışlardı.

Komutan Zeyd, iki gün burada dinleneceklerini, nöbetçiler dışında herkesin çadırlarına çekilebileceğini, esirlere de yatacak yer ve yemek verilmesini istedi. Zeyd'in bu konuşmalarını duyan Eşkıya reisi Zuberra, mahçup bir şekilde kafasını öne eğerek, komutan Zeyd ile, göz göze gelmekten kaçınıyordu. Zuberra, Saluklara saldırdığı için pişmandı. Şimdiye kadar kervanları çok rahat soymuşlardı. İlk defa savaşçı bir kervanla karşılaşmıştı. Roma kanunlarına göre bu suçun cezası idamdı. 

                                                                     -----5-----

Vadideki iki günlük mola kervandakileri iyice dinlendirmişti. Güneş doğmadan hareket ettiler. Şama'a yaklaştıkça yol emniyetini sağlayan Roma askerleri ile daha sık karşılaştılar. Askeri birlıkler çok düzenli ve iyi silahları vardı. Kendilerini saldırılarda korumak için saçtan yapılmış kalkanları bulunuyordu. Saluklar'un çoğu bu kalkanları ilk defa görüyordu. Romalıların bu ticaret yoluna önem verdikleri daha iyi anlaşılıyordu. Romalılar her deve yükünden yarım gümüş para alıyordu. Tüccarlar buna gönülden razıydı. Her on fersah'ta küçük kaleler inşaa etmişlerdi. Bu kalelerde yetmiş ile yüz arasında asker bulunuyordu. Kervanlar bu kalelerin yakınlarında güvenli bir şekilde mola verebiliyordu. Bu küçük kalelere varıldığında, Salukların yanında bulunan askerler, kale komutanlarına bilgi veriyordu. Bu bilgileri öğrenen kale komutanları hem komutan Zeyd'i hem de kendilerini meşgul eden Eşkıya Zuberra'yı görmek için kervanı ziyarete geliyordu. Komutanlar bu başarısından dolayı Zeyd'i tebrik ediyor, küçük hediyeler veriyorlardı. Hediyeler içinde en değerlileri, Romalı komutanların kullandıkları iki adet gümüş saplı hançerdi. Komutan Zeyd, bu hançerlerden birisini şair Verd'e ayırdı, diğerini de komutan Hamza’ya hediye etti.

Şam yolculuğu Eşkıya saldırısı dışında çok rahat geçiyordu. Bunaltıcı sıcaklar burada yoktu. Çöle göre, burası serin sayılırdı. Yiyecek içecek sıkıntısı da çekilmiyordu. Sebze ve meyve boldu. Askerler Şam'a çok az kaldiğnını söylüyordu.

Komutan Zeyd, Şam valisinin kendisini kabul etmesinin heyacanını yaşıyordu. Daha önce hiç bir vali ile görüşmemişti. Nasıl konuşulacağını, neler söylenmesi gerektiğini de bilmiyordu. Bununla ilgili olarak Romalı askerlerden bilgi almayı düşünüyordu. Şama iki fersah kala ormanlık bir bölgede son molayı vermişlerdi. Sofrada bulunan Kays'a dönerek,

--- Valinin huzuruna çıkınca ne yapmam lazım ? Bunu Romalı askere sorarmısın ?

Ebu kays askerden öğrendiklerini Zeyd'e tercüme etmeye başlayarak,

----Valinin huzuruna varınca temiz giyimli olmak, selam verirken eğilmek, soru sormadıkça konuşmamak gerektiğini söylüyor.

Bu bilgileri öğrenen Zeyd, ormanın içinde akan küçük derede banyo yaptı. Valinin huzuruna çıkarken giyeceklerini temizleyip, kuruttuktan sonra heybenin bir gözüne özenle yerleştirdi. İçi biraz daha rahatlamıştı. Valinin vereceği ödülü de merak ediyordu. Romalı komutan sadece ödülden bahsetmişti. Ödülün ne olduğunu açıklamamıştı.

Sonunda Şam'a gelmişlerdi. Şehrin giriş kapısında askerler bekliyordu. Hem kervanları kontrol ediyor hem de taşıdıkları mallar için, deve başına yarım gümüş para alıyorlardı. Gümüş parası olmayanlardan taşıdıkları malların bir kısmı rehin alınıyordu. Ödeme yapılanlara ise belge veriliyordu. Belgesi olmayanlara çıkış izni verilmiyordu. Şehrin her tarafı surlarla çevriliydi. Biri batıdan diğeri de doğudan olmak üzere iki kapısı bulunuyordu. Salukların kervanı kapıya geldiğinde, kervanda bulunan askerler, girişteki subayın yanına giderek yazılı bir belge verdi.. Bu görüşmeden sonra,Saluklar hemen içeri alındılar. Komutan Zeyd bu duruma şaşırmıştı. Bunu gören asker Ebu Kays'a gelerek,

---Komutan Aleks Kureyus sizden giriş parası alınmaması ıçın yazı vermişti.

Aleks Kureyus'un bu davranışı kervandakileri memnun etmişti. Taşıdıklar mal zaten çok para edecek bir değerde değildi. Komutan Aleks bunu fark etmişti. Bu nedenle giriş parası alınmaması çin yazılı not göndermişti. Şehire girdikten sonra, Kervandakiler gördüklei manzara karşısında şaşkına uğramışlardı. Bu kadar büyük bir şehir görmemeşlerdi. Üstelik hiç çadırda yoktu. Bütün evler taşatan yapılmış, yükseklikleri de üç insan boyuna yakındı. Dinlenecekleri hana geldiklerinde şaşkınlıkları daha da artmıştı. Han, çok büyüktü. Develer için ayrı, atlar için ayrı bölümleri vardı. İnsanlar hanın yan tarafındaki taş evlerde kalıyordu. Hayvanların kaldığı yerde su içmeleri için ayrıca oluklar bulunuyordu. İnsanların kaldığı yerde ise, yemek pişirmek için çok sayıda şömüne benzeri ocaklar vardı. Handa onlarca kervanın konaklayacağı alanlar vardı. Handaki hareretli konuşmalar duvarlarda yankılanıyordu.

Romalı askerlerin komutanı. ebu Kays'a yaklaşarak, eşkıyaları hapishaneye götüreceklerini, yarın buraya gelip, komutan Zeyd'i valiye götüreceklerini, kendilerini burada beklemelerini istedi. Askerler gittikten sonra, komutan Zeyd yemek için hazırlık yapılmasını, daha sonra da sırayla şehri gezmeye ve mallara alıcı aramalarını söyledi.

Yemekten sonra, dört nöbetçi bırakıldı. Nöbetçi olmayanlar şehri gezmek için dışarıya çıktılar. Ancak sırası gelenler nöbetçilerle yer değiştirecekti. Komutan Zeyd'in bu sözleri üzerine kervandakiler hızla harekete geçti. Bir an evvel şehri gezmek istiyorlardı. Çarşıları gördükçe şaşkınlıkları artıyordu. Sanki dünyadaki bütün mallar buraya taşınmıştı. Ne ararsan vardı. Kurutulmuş elmadan, zeytin yağına, şaraptan, hurmaya, ipek kumaşından en ucuz giysilere kadar her şey vardı. Gece kararıncaya kadar bol bol gezdiler, çok az da olsa bazı meyvelerden tatma imkanları da oldu.

Şama'a gelişlerinin ikinci günü öğleye doğru, Romalı asker, hanın önünde bekliyordu.Hemen haber verildi. Komutan Zeyd temiz elbiselerini giymiş hazırlık yapıyordu. Bu sırada ebu Kays'ın yanına giden Romalı asker, tercüman olarak kendisinin de gelmesini, valinin huzuruna çıkıldığında silahsız gidileceğini, bunun Zeyd'e iletilmesini söyledi. .

Valinin oturduğu yer şehrın ortasına yakın küçük bir tepenin üzerinde bulunuyordu. Kapıda askerler bekliyordu. İçeri giren her kesin üzeri aranıyordu. Romalı asker durumu kısaca nöbetçiye izah etti. Haberi olduğunu söyleyen asker komutanını çağıracağını belirterek beklemelerini istedi. Kısa bir süre sonra, giriş kapısına gelen komutan;

----Size ben refakat edeceğim.

Askere dönerek,

------Sen görevine dönebilirsin. Valimiz Zeyd ve arkadaşını bekliyor.

Binanın giriş kapısından sonra, büyük bir avluya çıktılar. İkinci bir kapıda da nöbetçiler vardı. Komutanı gören nöbetçiler geriye çekilerek yolu açtılar. Buradan da çok geniş bir salona geçtiler.Buyük bir koltukta ipek kumaş olduğu belli olan giysiler içinde dolgun yüzlü birisi oturuyordu. Romalı komutan sağ elini sol göğsüne götürüp, tek dizini yere koyarak selam verdi. Vali olduğu anlaşılan kişi başını salayarak selamı onayladı. Komutan Zeyd ile Kays da başlarını eğerek, selam verdi. Yerinden kalkan vali,

-----Hanginiz Zeyd'siniz.

Ebu kays izin isteyerek, kendini tanıttı. Zeyd'in latince bilmediğini, kendisinin tercümanlık yapacağını söyledi.

Vali, Zeyd'in Eşkıya Zuberra'yı yakalamasının ve esir almasının büyük başarı olduğunu, Züberra'yı diri yada ölü getirene iki yuz altın ödül vereceklerini ilan ettiklerini, bunu bilip bilmediklerini sordu. Kays bundan haberdar olmadıklarını, Eşkıyalarla yapılan çatışmayı detayları ile anlattı. Zeyd'in savaş ve savunma taktiklerini dinleyen vali memnuniyet ifade eden bir ses tonuyla,

-----Bunu bilen birisi sadece tüccar olamaz. Daha önce hangi görevlerdeydi.

Ebu kays komutan Zeyd'in kabileler arasında çıkan çok sayıda savaşa katıldığını, iyi kılıç ve mızrak kullandığını, aynı zamanda iyi bir lider olduğunu da belirtti.

Bu sözlerden sonra. Valinin Zeyd'e olan ilgisi biraz daha arttı. İki yüz altının getirilip, Zeyd'e verilmesini emretti. Arkasından ebu Kays'a dönerek,

----Zeyd'e bir teklifte bulunsam kabul eder mi ? Benim yönetim altındaki bu bölgeye yerleşip, benim askerim olur mu ?

Bu sözlerin aktarılması karşısında şaşıran Zeyd, ilk anda ne diyeceğini bilemedi. Daha sonra toparlanarak, tek başına olmadığını, kabilesini bırakamıyacağını söyledi.

Zeyd'in cevabı tam bir liderin sözleriydi. Sorumluluk taşıyan bu ifadeler valide hayranlık uyandırdı. Böyle birinin kendi yanında olmasını çok isterdi. Vali Zeyd'in iyi bir komutan olacağına inanmıştı. Bu yüzden Zeyd'i kaçırmak istemiyordu. Tekrar Kays'a dönerek,

----Kaç kişilik kabileniz var.

------ İki bin civarında efendim.

----O halde kabilenizi de kabul ediyorum. Size işlemeniz ve hayvanlarınız için Lazkiye yolu üzerrinde iki fersah genişliğinde arazi vereceğim. Bunun karşılığında bana yuz elli kişilik bir askeri birlik vereceksiniz. Bunların yiyecek ve içeceği size ait olacak. Kabul edermisiniz ?

Bu teklifi duyan Zeyd bir daha şaşırdı. Zeyd tek başına buna karar vermek istemiyordu. Valiye saygıla selam verdikten sonra,

----Kabilemin diğer üyeleriyle görşmem için biraz zaman verebilirmisiniz efendim.

Zeyd'in sözlerini tercüme eden Kays da bu teklifle şaşırmışti. Vali, düşünmek için iki gün zaman verdiğini, cevabın Zeyd tarafından kendi huzurunda verilmesini istedi. Bu kısa sözlerden sonra Romalı komutana ayrılabileceklerini işaret etti. Komutan Zeyd sanki rüya görüyordu. İki yüz altın ödülün yanında çok özel bir de teklif almıştı. Kısmetleri açılmıştı, kötü olaylardan sonra, Şansları gülmeye başlamıştı.

Kervanın kaldığı hana geldiklerinde olanları kısaca anlattılar. İki yüz altın ödülü duyduklarında kulaklarına ınanamadılar. Tekrar tekrar sordular. Herkes mutluluktan uçuyordu. Bu kadar büyük parayı ilk defa görüyorlardı. Bu parayala mal alıp, ticaret yapabilirlerdi. Saluklar artık zenginlerin kervanlarına el koymaya gerek duymayacaklardı. Komutan Zeyd, ebu Kays ve Hamza'yı çarşıyı gezip, kervan için mal bulmaya gönderdi. Yüz altın karşılığında, şarap ve zeytinyağı, elli altın karşılığında kabilenin giyecekleri için ucuz kumaş, elli altınla da yiyecek almalarını, kurutulmuş deriler için de müşteri bulmalarını istedi. Kendisi de hanın gölgeliğine oturup, valiye nasıl bir cevap verileceğini düşünmeye başladı. Kafası çok karışıktı. Vereceği kararı Elseniler kabul edecek miydi ? Valinin kendilerine önerdiği toprakların verimli olduğunu bölgeyi bilen ebu Kays, detayları ile anlatmıştı. Şehir halkı validen övgüyle bahsediyordu. Adaletli ve çok çalışkan bir valiydi. Adını da öğrenmişti. Gregor papulyadis.

Akşam olduğunda hep birlikte yemek yediler. Yiyecekler çeşit çeşitti. İlk defa bu kadar zengin bir sofrada yemek yediler. Yemekten sonra vali Papulyadis'in önerisini görüşmek üzere bir araya geldiler. Komutan ilk sözleri arkadaşlarına verdi. Önce onların düşüncelerini öğrenmek istiyordu. Söz alan herkes önerinin kabul edilmesi yönünde görüş belirtti. Kervandakiler Zeyd'in kararını merak ediyordu. Sonunda sıra komutan Zeyd'e gelmişti.

----Ben de teklifin kabul edilmesi taraftarıyım. Ancak Elsenlerin lideri ebu Cafer'in kabul edip, etmeyeceği konusunda tereddütteyim.. Onun adına karar vermemiz doğru olur mu ? Şu anda onun görüşünü almaktan yoksunuz. Burada kabul edip, sonradan olumsuz bir durumda valiye karşı zor durumda kalmak istemiyorum.

Söz alan ebu Kays, tecrübelerine de dayanarak,

----Ben kabul edeceğini tahmin ediyorum. Bu kadar güzel ve verimli topraklara yerleşip kabilesini kim rahat ettirmek istemez ? Orada her zaman tehdit altında yaşamayı tercih edeceğini sanmıyorum. Cevabı olumsuz olursa ben onu ikna ederim.

                                                                     -----6-----

Ebu kays'ın bu sözleri komutan Zeyd'i biraz rahatlatmıştı. Valinin teklifini kabul edecekti. Valiyle görüştükten sonra yola çıkmayı düşünüyordu.Bu arada Hamza derileri satmıştı. Derilerin satışından elde edilen on iki altının nakit olarak Elseniler’e verilmesine karar verdi. Bu parayı başka ihtiyaçları için lazım olabilirdi.

Valinin Zeyd'e verdiği süre dolmuştu. Yanına Kays'ı alarak, birlikte valinin oturduğu saraya doğru yola çıktılar. Nöbetçilere kendilerini tanıttıktan sonra, içeriye alındılar. Vali de yanında garnizon komutanı ile onları bekliyordu. Vali garnizon komutanı Yüzbaşı Komediyus'u tanıttı. Sonra da;

-----Nasıl bir karara vardınız ?

---Teklifinizi kabul etmeye karar verdik sayın yüce valim.

Bu cevaptan memnun olan vali, kabilesini bir an evvel getirmesini, arazinin kendilerine verildiğini belirten emirname ile yolda kendilerine zorluk çıkarılmaması için de ayrıca yazılı belge vereceğini ifade etti. Görevleri konusunda dönüşünde tekrar görüşeceklerini belirtti. Komutan Zeyd tam çıkmaya hazırlanırken, vali yanında bulunan garnizon komutanı yüzbaşı Komediyus'a dönerek,

-----Zeyd artık bizim askerimizdir. Ona ordumuza ait bir Roma kılıcı verebilirsin.

Çıkışta, yüzbaşı kendisinin takip edilmesini istedi. Yüz adım ilerledikten sonra, geniş bir binaya yöneldiler. Kapıda sıra sıra nöbetçiler bulunuyordu. Yüzbaşıyı gören askerler hemen kenara çekiliyordu. Ambar görevlisini çağıran yüzbaşı en iyi kılıçlardan olan kartal motifli bir kılıcın getirilmesini emretti. Kılıcı Zeyd'e takdim eden yüzbaşı Komediyus,

--- Bu kılıç ordumuzun en iyi ve en sağlam kılıcıdır. Çok değerlidir. Ölünceye kadar kılıcına sahip çıkmalısın. Kimsenin eline geçmemeli. Bunu hiç bir zaman unutmamalısın.

Yüzbaşının bu sözlerinin ebu Kays tarafından tercüme edilmesinden sonra, söz alan Zeyd,

----Sizin emirlerinize aynen uyacağımdan kuşkunuz olmasın sayın yüzbaşım. Hayatımın sonuna kadar kılıcima sahip çıkacağıma söz veriyorum.

Komutan Zeyd'in sert ve gür ses tonu yüzbaşının hoşuna gitti. Zeyd'in iyi bir savaşçı olduğunu oda duymuştu. Böyle meziyetlere sahip askerlerle birlikte olması ona heyacan ve güven veriyordu. Kartallı kılıcın, bunu hakeden birisine verilmesinden memnun olmuştu. Zeyd ve Kays yüzbaşıyı selamladıktan sonra, hana doğru yol aldılar. Hana geldiklerinde sipariş edilen mallar, ayrı ayrı istifleniyordu. Sabah erkenden yola cıkacaklardı. Ebu kays siparişleri kontrol etmek için izin istedi. Kervandakilerin gözü Zeyd'in kılıcına takılı kalmıştı. Bunu farkeden Zeyd, kılıcın vali tarafından hediye edildiğini açıkladı.

RAKKA'YA DÖNÜŞ

Kervana yirmibeş deve daha ilave edilmişti. Zengin bir kervan yükü olmuştu. Saluklar ve Elseniler bu kervanı gördüklerinde şaşıracak, daha sonra da mutlu olacaklardı. Özellikle de çocuklar. Kumaşlardan kendilerine yeni elbiseler dikilecekti. Sofralarıda zengin sofrası olacaktı. Çeşit çeşit yiyeceklerle tanışacaklardı. Saluklar gibi, Elseniler de bir çok meyve ve sebzeyi ilk defa göreceklerdi.

Şam- Rakka yolculuğu güneş doğmadan başladı. Herzamanki gibi kervanın en önünde üç kişilik kılavuzlar, her iki yanında silahlı muhafızlar bulunuyordu. Komutan Zeyd ve ebu Kays kervanın en arkasında sohbetlerine devam ediyordu. Güneş kendini göstermeye başladığında on fersahtan fazla yol almışlardı. Önlerine ilk çıkacak koruma kalesinde mola vermek istiyorlardı. Romalılar, bu kaleleri hem kervanları korumak ve yol güvenliğini sağlamak, hem de küçük bir ücret karşılığında kervanların kale içinde dinlenmelerine de izin verebiliyordu. Kalenin etrafı yüksek surlarla kaplıydı. O nedenle kervanlar burada güven içinde kalabiliyordu.

 

Kaleye yaklaştıklarında komutan Zeyd kervanın en önüne doğru hareket etti. Vali Papulyadis'in verdiği belge, onu önemli birisi yapmıştı. İşte şimdi o belgenin bir işe yarayıp, yaramadığını öğrenmek istiyordu. Kale kapısında bekleyen askerlerden yetkili olduğu anlaşılan subaya başıyla selam verdikten sonra, elindeki belgeyi uzattı. Belgeyi inceleyen subayın yüz ifadesi hemen değişti. Kısa bir sürede durum anlaşıldı. Subay isterlerse kale içinde mola verebileceklerini, bunu için kendilerinden herhangi bir ücret alınmayacağını söylemişti. Bu diğer kervanlardan saluklara tanınan bir ayrıcalıktı. Komutan Zeyd, Kays'tan güneş doğana kadar burada kalacaklarının iletilmesini istedi. Kalenin içi çok genişti. İçinde çok sayıda ağaç bulunuyordu. Askerlerin ve kervandakilerin su ihtiyacını karşılamak için su depoları mevcuttu. Ayrıca yemek pişirmek için şömineye benzer büyük ocaklar vardı. Askerlerin üzerinde uyumaları için yerden bir adım yükseklikte sedirler yapılmıştı. Kervandakiler bunları ilk defa görüyorlardı. Burada yaşamak daha kolay ve rahattı. Komutan Zeyd, Salukların ve Elsenilerin de böyle yaşamayı hakettiğini düşünüyordu.

 

Geceye doğru kale komutanı kervandakileri ziyarete geldi.Nereden geldikleri ve nereye gidecekleri konularında sohbetlerde bulundular. Eşkıya Zuberra'yı yakalayan Zeyd'e teşekkürlerini iletti. Herhangi bir ihtiyaçlarının bulunup bulunmadığını sordu.

 

Yolculuk iki aya yaklaşmıştı. Rakka'ya gelmek üzereydiler. Altı fersah kala bir vadinin çıkışında mola vermeye karar verdiler. Öğle sicağını vadinin gölgesinde geçirmek istiyorlardı. Yükler indirildi, çadırlar kuruldu. Yemek için hazırlıklara başlandı. Sofralar kurulmak üzereyken, bir atlı grubun gelmekte olduğunu gördüler. Atlılar yaklaştığında kalabalık olmadıkları anlaşıldı. Herhangi bir tedbir almaya gerek duymadılar. Otuz kırk adım kala gelenlerden ikisinin Elsenilerin yanına birakılan Saluklardan olduğu görüldü. Herkes sofrayı bırakıp ayağa kalkmaya başladı. Komutan Zeyd'in yüzünde heyecan ve tereddüt aynı anda görünüyordu.. Gelenler dört kişiydi. İkisi Saluklardan. İkisi de Elsenilerdendi. Atlarından iner inmeez komutan Zeyd'e eğilerek selam verdiler. Sonra,dört gündür yolda olduklarını, altı gün önce, Teim ve Mervanoğullarının saldırısına uğradıklarını, çok kayıp verdiklerini, bunlardan birinin de komutan Abdullah olduğunu ağlayarak anlatmaya başladı. Zeyd, habercinin sözünü keserek,

----Çok kayıp derken toplam kaç kişi, abdullah'tan başka kimler hayatın kaybetti.

 

Bunları sorarken kendisi de gözyaşlarına hakim olamamıştı. En sevdiği ve güvendiği arkadaşı artık olmayacaktı. Oysa, onunla birlikte ne hayaller kuruyordu. Yeni yerleşecekleri yerde çok mutlu olmayı düşünüyordu. Abdullahın oraları çok seveceğinden emindi. Tekrar söz verilen haberci hüzünlü bir ses tonuyla;

-----Otuz iki savaşçımızı kaybettik. Yirmi altı da yaralımız var. karşımızda yediyüze yakın bir savaşçı vardı. Biz onları iki kez durdurduk. Ancak çok kayıp verdik.

 

kervandakilerin hepsinin gözlerinden yaşlar geliyordu. Gelen haberciyi soru yağmuruna tutmuşlardı. Saluklardan ölen diğer savaşçıların isimlerini soruyorlardı. Birlikte geçirdikleri günler ve yıllar gözlerinin önünden geçti. Anılar su gibi akmaya başladı. Bundan sonraki hayatlarında onlar olmayacaktı. Oysa, şansları açılmış, mutlu ve güvenli günler onları bekliyordu. Duygu dolu bu düşüncelerden Zeyd'in sesiyle uyandılar.

---Geceyi beklemeyeceğiz. Tepelerin gölgesi uzamaya başladığında yola çıkacağız. Buna göre hazırlıklar yapılsın.

Kurulan sofralar yerde bekliyordu. Kimse oturmak istemiyordu. Komutan Zeyd, ağaçtan yapılmış bir tasa fıçıdan şarap doldurarak, tek başına tepeye doğru tırmanmaya başladı. Arkadaşına duyduğu üzüntüyü şarap içerek gidermeye çalışıyordu. Kervandakiler de yemek yemekten vazgeçmişlerdi. Sofraları toplamaya başladılar. Kimseden bir ses çıkmıyordu. Arkadaşlarının ölümü hepsini sarsmıştı. Mutluluğun yerini hüzün ve keder almıştı. Oysa her biri arkadaşlarına hediye almışlardı. Hediyelerle onları da mutluluklarına ortak etmek istemişlerdi. Bunları şimdi kime vereceklerdi ?

Gölgeler uzamaya başladığında yola çıkmışlardı. Komutan Zeyd ve Kays her zaman olduğu gibi en arkadaydılar. Kays, Zeyd'in ölümlerden dolayı sarsıldığının farkındaydı. Daha önce de savaşçılar kaybetmişti. Ancak bu kadar etkilenmemişt. Bu kez hem sayı çoktu, hem de ölenler içinde uzun süredir birlikte olduğu adeta sağ kolu olarak gördüğü komutan Abdullah vardı.

Kervanın mola sayısı iyice azaldı. Bir an evvel Elseniler kabilesinin topraklarına varmak istiyorlardı. Kervandaki sessizlik devam ediyordu. Kervanın en yaşlısı olan ebu Kays, Zeyd'in acısın hafifletmek amacıyla,

-----Ya Zeyd, bu kadar acı duymanızı anlıyorum. Ancak bu bize onları geri getirmeyecektir. Arkadaşlarımızın intikamını nasıl alabiliriz ? Onun üzerinde yoğunlaşmamız gerekir.

Ebu kays'ın bu sözleri Zeyd'i daldığı düşüncelerden sıyrılmasına neden oldu. Başıyla ebu Kays'ın sözlerini onaylayarak,

-----Ne yapmamızı öneriyorsun ya ebu kays ?

-----Elsenilere gittiğimizde toplanıp hep birlikte karar verelim. Ancak kesinlikle arkadaşlarımızın ıntıkamını almamız gerekiyor. Aksi taktirde, arkadaşlarımız öbür tarafta bizleri izliyor olacaktır.

                                                                     -----7-----

TEİM KABİLESİNE BASKIN

yolculuğun dördüncü günü öğle vaktinde elsenilerin topraklarına varmışlardı. Kabilenin hemen hemen hepsi kervanı karşılamaya gelmişlerdi. En önde de çocuklar bulunuyordu. İçlerinde Abdullah'ın çocukları da vardı. Komutan Zeyd kurutulmuş erik ve elmaların çocuklara dağıtılmasını emretti. Kurutulmuş meyveleri alan, ailelerinin kaldığı çadırlara doğru hızla koşuyordu. . Seviçlerini anneleri ile paylaşıyorlardı. Meyvelerden annelerine ikram etmekten kaçınmıyorlardı. İlk defa gördükleri meyveleri büyük bir iştahla midelerine indiriyorlardı. Kumaşlar anneleri tarafından elbise olarak dikildiğinde bu seviçleri ikiye katlanacaktı. Komutan Zeyd'in de iki çocuğu vardı. erkek onbir yaşında, kız olanı ise yedi yaşındaydı. Onlar da babalarını aylar sonra tekrar görmekten çok mutluydu. Babalarının ellerine sımsıkı sarılmış bırakmıyorlardı.

Kervan yüklerini boşaltmak üzere, yol alırken, atını oğluna teslim eden Zeyd, kendisine doğru ilerleyen ebu Cafer'e yöneldi.ebu Cafer ile kuçaklaşmaları yeniden duygu ve hüzünlü anıların yaşanmasına neden oldu. Ebu Cafer'in de gözlerinden yaşlar iniyordu. Saldırıda o da çok yakın arkadaşlarını kaybetmişti.iki eski dost birbirlerine sarılarak, teselli buldular. Ebu Cafer de iyi bir şefti. saldırıların püskürtülmesinde büyük katkısı vardı.Bir süre birlikte yürüdükten sonra, Zeyd'i çadırına davet ederek bir durum değerlendirmesi yapmak istediklerini söyledi.

Toplantıda ilk sözü alan ebu Cafer, Teim ve Mervanoğullarının kendilerinden salukların teslim edilmesini, onların burada bizim himayemizde olduklarını bildiklerini, el konulan mallarının da geri verilmesini istediklerini detaylı olarak anlattı. Bu isteklerin reddedilmesi karşısında, saldırıya geçtiklerini, hem kendilerinden hem de karşı taraftan çok sayıda insanın öldüğünü anlattı. Ebu zeyd de, şam yolculuğu sırasında yaşadıkları olayları en ince noktalarına kadar aktardıktan sonra;

-----Szin görüşünüz nedir ya ebu Cafer ? Şam valisinin teklifini nasıl buluyorsunuz ?

-----Ben de seninle aynı düşünüyorum. Kabul emeniz isabetli olmuştur. Lakin bu son saldırıya cevap vermeyecek miyiz ?

----Elbette ki cevap vereceğiz.

----Yolda bütün bunları düşündüm ve bir plan yaptım isterseniz hemen açıklayabilirim.

Zeyd, şam yolculuğuna çıkmadan önce, yüz kişilik seçkin bir silahlı grupla Teim oğullarına baskın yapmayı düşündüğünü, bu saldırıdan önce kabilenin tümünün Şam'a hareket etmesi gerektiğini, saldırıyı gerçekleştiren grubun daha sonra kabileye katılacağnın anlattı. Planın özeti buydu. Kısa görüşmelerden sonra, Zeyd'in planı kabul edildi. Zeyd bundan sonra saldırıya katılacakları seçip, onlara planın nasıl uygulanacağını tatbikatla gösterecekti.

Kervanın getirdiği kumaş ve yiyecekler ailelere eşit bir şekilde paylaşıldı.herkesin yüzüne , hüzün yerine neşe geldi. Anneler çocukları mutlu etmek için, verilen kumaşları kesip, elbise dikme yarışına girdi. Zehra'nın ilk defa yeni bir elbisesi olacaktı. Ona annelik görevini yapan Abdullah'ın eşi Fatıma, önceliği ona vermişti. Fatıma ona öz annesini aratmayacak şekilde bakıyordu. O da fatıma'ya anne diyordu. Zehra ile birlikte çocukların sayısı üçe çıkmıştı. Eşinin vefatından sonra çocuklarına olan bağlılğı daha da artmıştı. Teselliyi onlarda buluyordu. Komutan Zeyd de herhangi bir ihtiyacı olduğunda haber göndermesinin yeterli olacağını iletmişti. Bu sözler onu biraz olsun yalnızlıktan kurtarmıştı.Zeyd'in eşi zeynep de Abdulah'ın ölümünden sonra Fatimayı sık sık ziyaret etmiş ve destek olmuştu.

İki gün sonra, Komutan Zeyd, çok iyi silah kullanan yüz kişiyi seçti. Bir hafta boyunca eğitim yaptılar. Kimlerin önden gideceklerini, kimlerin şaşırtma saldırı yapıp düşmanı oyalayacağını, saldırıdan sonra nasıl buluşacaklarını detayları ile gösterdi. Kadın, çocuk ve yaşlılara dokunmayacaktı. Hedeflerinde eli silah tutanlar olacaktı.

Hazırlıkları tamamlayan Zeyd, kabilenin iki gün sonra, güneş doğarken yola çıkmaya hazırlanması gerektiğini ebu Cafer'e iletti. Kabilenin başında ebu Cafer olacaktı. Ebu Kays da onlarla birlikte gidecekti. Zeyd ise Hamza ile birlikte Teim oğullarına yapılacak saldırıda yer alacaktı. Zeyd ve arkadaşları kabileden bir gün önce yola çıkacaklar, Teim oğullarına görünmeden kervan yollarının dışındaki güzergahtan gideceklerdi. Saldırı, Teim oğullarına baskın şeklinde yapılacaktı.

Sabaha doğru Zeyd ve adamları yola çıktılar. Gündüzleri dinleniyor, geceleri yol alıyorlardı. Kervan yollarının dışındaki sapa yerlerden gidiyorlardı. Kimseye görünmemeye dikkat ediyorlardı. Dördüncü günün sonunda Teim kabilesinin topraklarına yaklaşmışlardı. Tam güneş doğarken saldıracaklardı. Saldırıdan önce Zeyd, arkadaşlarını topladı ve dikkatli olmaları konusunda uyardı. Nöbetçiler dışında herkesin dinlenmesini istedi.

Güneş doğarken, atlarını kırbaçlamaya başladılar. Teim oğullarının obasına yarım fersah kala durdular. Bundan sonra atlarını çok yavaş süreceklerdi. Gürültü ve ses çıkarmamalıydılar. Obaya iyice yaklaştıklarında, herkesin atlarından inerek kendisini dinlemesini istedi. Zeyd, saldırı başladığında,beş kişinin at ve develerin bağlı bulunduğu iplerin kesilmesini gercekleştireceğini, onar kişilik iki grubun obanın doğusunda ve batısında sahte bir saldırı gerçekleştireceğini, kendisinin de geriye kalanlarla birlikte kuzeyden saldıracaklarını, çekilme emrini vermesinden sonra, buluşma yerine gidilmesi talimatını verdi. Buluşma yeri yarım fersah ilerdeki kum tepelerinin arkasıydı.

Saldırı planlanan şekiide başladı. Önce nöbetçiler hedef alındı. Gürültüye uyananlar çadırlarından dişarı çıkmaya başladı. Çadırdakiler obanın batı ve doğusuna yöneldiklerinde, Zeyd, esas saldırıyı başlattı. Obaya yıldırım hızıyla daldılar. Kılıç sesleri obayı inletiyordu. Obaya ait at ve develerde gürültüden kaçışmaya başladı. Obadakilerin şaşkınlığı devam ediyordu. Düşman gafil avlanmıştı. Kılıç darbesi alanlar saf dışı kalıyordu. Bir süre sonra komutan Zeyd'in “çekiliyoruz “ sesi duyuldu. Zeyd'in grubu en sona kalmıştı. Diğerleri çekildikten sonra onlar da buluşma yerine doğru yöneldiler.

Buluşma yerlerine geldiklerinde, güneş her tarafı aydınlatmıştı. Arkalarından gelen kimse görünmüyordu. Teim'lilerin binecekleri at ve develerin çoğu çöle salıverilmişti. Komutan Zeyd, grup liderlerini yanına çağırarak, kayıp olup olmadığını sordu. Kayıp olmadığını öğrenince, beklemeden yola devam edeceklerini söyledi. Kervanları kendilerinden bir gün önce yola çıkmıştı. aralarındaki yolu çok az dinlenerek kapatacaklardı. Bu açığı kapatmak için zaman zaman kısa yolları tercih edeceklerdi.

İki fersah sonra, bir vaha kenarında mola verdiler. Atlara su ve yem verildi. Kendileri de açlıklarını gıdermeye çalıştılar. Burada kısa bir değerlendirmede bulundular. Grup liderleri saf dışı bırakılan Teim oğullarının sayısını komutan Zeyd’e ilettiler. Toplamda elliye yakın silahlı kişi ya yaralanmış yada öldürülmüştü. Komutan zeyd başarılardan dolayı herkesi tebrik etti. Kendilerinden kayıp olmamasına da ayrıca sevindi. Böylece, başta Abdullah olmak üzere, hayatın kaybeden arkadaşlarının intikamını almışlardı.

Güneş batmak üzereyken, tekrar yola çıktılar. Kervana Rakka-Şam yolu üzerinde yetişmek istiyorlardı. Kervan Rakka’da bir gün bekleyip, Şam’dan getirdikleri şarap ve zeytinyağlarını satacaktı. Eğer iyi fiyat bulamazlarsa mola süresini uzatacaklardı. Altı günün sonunda Rakka'ya vardılar. Rakka'nın girişinde Elsenilerden üç kişilik bir heyet onları bekliyordu. Reis ebu Cafer, bunları haberci olarak görevlendirmişti. Ebu Zeyd'i selamladıktan sonra,

------Kervan iki gün burada bekledi. Mallar iyi fiyatla satıldıktan sonra, yola çıktı, Şef ebu Cafer sizin yetişmeniz için molaların uzun tutulacağını iletmemi emretti.

Bu sözler ebu Zeyd'i memnun etti. Geceyi Rakka'da geçirip dinleneceklerini, sabah erkenden yola devam edeceklerini iletti. İhtiyaç duyacakları yiyecek ve içeceklerin de tamamlanmasını istedi. Her kes handa dinlenmeye çekildi. Çok az mola vermişlerdi. Yorgunluktan gözleri kapanmak üzereydi. Hanın bahçesinde fıskiyelerden küçük havuzlara akan sular serinlik veriyordu. Serinlik onların uyumalarını kolaylaştırmıştı.. On gün sonra, ilk defa tam dinleneceklerdi.

Sabah Zeyd'in sesiyle her kes uyandı. Hazırlıklar tamamlandı. Bir an evvel kervana yetişmek istiyorlardı. Teim oğullarının kendilerine yetişme imkanları da kalmamıştı. Onlar Elsenilerin obasının bulunduğu yere gittiklerinde hüsrana uğrayacaklardı. Şam'a gelmeleri de mümkün değildi. Böylece bu tehlikeden kurtulmuş olacaklardı.

İki gün sonra bir vadinin çıkışında, kervana, mola sırasında yetiştiler. Komutan Zeyd ve arkadaşlarını ebu Cafer karşıladı. Selamlaşmalardan sonra, saldırıda kayıp verilmediğini öğrenen ebu Cafer memnuniyetini ifade etti. Kervandakilerde başta çocuklar, gelenleri coşkuyla karşıladılar. Herkes memnun olmuştu. Özellkle yakınlarını kaybedenler intikamları alındığı için, komutan Zeyd'e saygılarını sundular.

Geceyi vadide geçirdiler. Sabah erkenden yola çıktılar. Kervanın görüntüsü göz kamaştıran cinstendi. Hem büyük bir kervandı, hem de renkli giysiler içindeki çocukların görüntüsü kervanı dahan görkemli yapmıştı.. Herkes yeni yerleşecekleri yeri çok merak ediyordu. En çok soruya muhatap olan da ebu Kays'dı. O da oraya gitmemişti, ancak bölgeyi bilenlerden öğrenmişti.. Öğrendiklerini, sorulan sorulara bilgisi dahilinde cevap vermeye çalışıyordu. Ancak bölgenin çok sulak olduğunu ve verimli olduğunu tekrar tekrar anlatıyordu. Şair Verd'de çok mutlu olmuştu. Zeyd'in hediye ettiği gümüş saplı hançeri ışıl ışıl parlıyordu. Özellikle gençler Verd'in yanından ayrılmıyordu. Hançeri incelemek ve görmek için sıraya girmişlerdi. Hepsi böyle bir hançere sahip olmayı çok istiyordu. Ancak komutan Zeyd'e duyduklaru saygı ve hayranlığın yerini hiç bir şey alamazdı. Komutan Zeyd'in emirleri her şeyin üzerindeydi. Bu uğurda canlarını vermekten çekinmiyorlardı. Böyle bir komutana sahip olmak, onlar için en büyük mutluluktu.

Molalarını genellikle Romalı askerlerin bulunduğu kalelere yakın yerlerde veriyorlardı. Kabile yöneticileri kale komutanları ile tanışıyor bol bol sohbet ediyorlardı. Valinin verdiği belge kolaylıklar sağlamıştı. Kale içinde yemeklerini pişirip, dağıtmak daha kolay oluyordu. Özellikle kadınlar bundan memnun olmuştu. Yerleşecekleri yerde kale içinde gördüklerinin aynısının yapılması için, komutan Zeyd'e isteklerini ilettiler. Zeyd, bu önerilere olumlu yaklaştı. Bunları yapacak paraları da artık mevcuttu. Bölgeye gittiklerinde bunların nasıl yapılması konusunda planlamalar yapacaklarını, herkesin taleplerini göz önüne alacaklarını anlattı.

Yolculuğun sonuna yaklaşmışlardı. Şam şehrinin surları görünmeye başladı. Komutan Zeyd, öndeki kılavuzlara heberci göndererek, şehrin girişinde müsait bir yerde mola verip çadır kuracaklarının iletilmesini emretti. Haberci atını kamçılayarak öndekilere yetişip, Zeyd'in emrini bildirdi. Kervan iyice yavaşladı. Şehrin kuzeyinde bulunan boş bir alana doğru hareket etti. Kervandakilerin hepsinin şehre girmesi doğru değildi. Hem de şehirin içinde konaklayacakları çok geniş alanlar mevcut değildi. Boş alana varıldığında yükler indirilerek, çadırların kurulmasına başlandı. Komutan Zeyd, ebu Cafer'e burada beklemelerini, kendisinin ebu Kays ile birlikte vali Papulyadis'i görmeye gideceklerini, kendileri gelene kadar kervana sahip çıkmasını istedi.

Zeyd ve Kays şehrin kapısından çok rahat geçtiler. Valinin belgesini inceleyen askerler bekletmeden geçişlerine izin veriyordu. Atlarını hana bırakan Zeyd ve Kays valinin oturduğu saraya doğru hareket ettiler. Saraya vardıklarında vali ile görüşmek istediklerini ilettiler. Biraz sonra yüzbaşı Komediyus göründü. Selamlaşmalardan sonra, Komediyus, valinin içerdeki heyetle görüşmesinin bittiminde kendilerini içeriye alacaklarını söyledi.

Bekleme sırasında, yüzbaşı Komediyus, Konstantinepolis'ten gelen bir heyet bulunduğunu, başkenttekilerin vergilerin artırılmasını istediklerini, ancak valinin bunu doğru bulmadığını, iki yıldır kuraklık yaşandığını, eskiye oranla ipek ticaretinin yavaşladığını, bu nedenle şehire gelen tüccar sayısının da azaldığını söyleyip, heyeti ikna etmeye çalıştığını söyledi.

Uzun bir süre beklemeden sonra, heyet dışarı çıkıyordu. Yanlarında muhafızlar vardı. Yüzbaşı da onları karşılamak üzere o tarafa yöneldi. Muhafızlardan heyeti konaklayacakları binaya götürmelerini ve orada nöbet tutmaya devam etmelerini emretti. Arkasından Kays'a eliyle işaret ederek, kendisinin takip edilmesini söyledi. Önde yüzbaşı, Kays ve Zeyd de arkasından takip ediyorlardı. Valinin oturduğu salona girdikleriinde, morali bozuk ve asık bir suratla karşılaştılar. Anlaşılan vali heyeti ikna edememişti. Kısa bir selamlaşmadan sonra, vali hemen söze girdi;

-----Demek geldiniz. Kararınızdan memnun olacaksınız. Size çok güzel bir bölge vereceğim. Hamah-Tartus arasındaki Rastan bölgesinde iki fersahlık alana yerleşeceksiniz. Kabileniz oradaki toprakları istediği gibi kullanacaktır. Çok verimli torakları var. tepeler ve ovalar zeytin ağaçlarıyla kaplıdır. Sebze meyvelerinizi sulamada kullanabileceğiniz bol miktarda su mevcut. Sizden bunun karşılığında Hamah-Rastan yolun denetim ve kontrolünü benim adıma sağlamanızı istiyorum. Adamlarınız benim ordumun askerleri olacak. Benim verdiğim emirlere uymak zorundasınız. Kervanların ve orada yaşayanların güvenliğinden sorumlusunuz. Diğer kabilelerle sorun istemiyorum. Herkese eşit davranacaksınız. Zeyd ve elli asker Şam'da benim muhafız alayıma katılacak. Geriye kalan yüz asker dediğim alanın güvenliğine bakacak. Ayrıca herhangi bir savaş durumunda, çağrıldığında orduma katılacaksınız. yüzbaşı Komediyus, gerekli bilgileri ve askeri malzemeleri size verecek. Yerin teslimi için beş kişilik heyet sizinle birlikte gelecek. Sınırları belirleyip size teslim edecek. Kontrol edeceğiniz yolun hudutlarını da öğreneceksiniz. Yarın yola çıkmaya hazır olun.

Valinin konuşmasından sonra, Zeyd ve Kays, emirleri anladıklarını, teşekkür ve saygılarını ilettiler. Dışarı çıktıklarında büyük sorumluluklar altına girdiklerini kavramaya başladılar. Bugüne kadar olan gelişmeleri basit bir görev gibi algılıyorlardı. Oysa durum çok ciddiydi. Artık başı boş bir topluluk olmayacaklardı. Disiplin ve kurallara göre hareket edeceklerdi. Kabilenin bütün üyeleri bu durama uymak zorundaydı. Yüzbaşı Komediyus her ikisini de tebrik etti ve başarılar diledi. Asker olarak alınacakların, eğitimlerinin garnizonda yapılacağını ve iki ay süreceğini söyledi. Eğitim bittiğinde görevlerinin başlayacağını sözlerine ilave etti. 

                                                                     -----8-----

YERLEŞİK DÜZENE GEÇİŞ

Zeyd ve Kays handan atlarını alarak kervanın mola verdiği şehir dışındaki konaklama merkezine geldiler. Vali ile yaptıkları görüşmeleri kabilenin ileri gelenlerine detaylarına kadar anlattılar. Herkes memnuniyetini ifade etti. Ebu Cafer, asker seçimlerinin ne zaman yapılacağını, kimlerin katılacağını yol denetiminin başında kimin olacağını merak etmişti. Bu soruların cevabını almak için Zeyd'e dönerek,

---Ya ebu Zeyd bu seçimler ne zaman olacak ?-

---Bize verilen araziye gittiğimizde hep birlikte karar vereceğiz.

Obanın hepsi heyacanla yarını bekliyordu. İşleyecekleri araziyi merak etmişlerdi. On yıldır çektikleri sıkıntılar bitmek üzereydi. Onlar artık Roma imparatorluğunun mensubu olacaklardı. Elde ettikleri ürünleri çok zaman kaybetmeden pazarlarda satabileceklerdi. Yaşamları tehlike ve tehdit altında olmayacaktı.

Ertesi gün sabah, valinin gönderdiği beş kişilik heyet obanın önünde göründü. Biri sivil dördü silahlı askerdi. Bindikleri atlar çok heybetli görünüyordu. Zeyd ve ebu Cafer, heyeti selamlayıp saygılarını sundular. Sivil olan şahıs arapça bilmiyordu. Bunun üzerine ebu Kays tekrar aracılık görevine devam etmek zorunda kaldı. Obadakilein hazırlıkları da tamamlanmıştı. Heyettekiler de kendilerini tanıtıp, yola çıkmaya hazır olduklarını ifade ettiler. Kays, sivil olan şahsın heyetin yöneticisi ve adının Nikoladis olduğunu, yolun kılavuzluğunu askerlerin yapacağını iletti. Kays bu sözleri tercüme ettiğinde askerler atlarını hızlandırarak, kervanın önüne doğru hamle yapmıştı..

Heyet yöneticisi Nikoladis, yeni yerleşimcileri merak ediyordu. Ebu Kays ile çok koyu bir sohbete başladılar. Kays anlattıkça Nikoladis bazen hayretle, bazen de şaşkınlık ifadeleri ile Zeyd'e bakmaktan kendini alamıyordu. Valinin Zeydi boş yere seçmediğini yavaş yavaş o da anlamaya başlamıştı. Konuşmaları anlamayan Zeyd, kendisinin de latinceyi bilmesi gerektiğni kavramaya başladı. Araya girerek,

----Ebu Kays seni şimdi daha çok kıskanmaya başladım. Bana en kısa zamanda latinceyi öğretmelisin. Yoksa senin için iyi şeyler düşünmeyeceğim ?

Ebu Kays, Zeyd'in bu sözlerine kahkaha ile cevap verdi. Kays, bu yolculuğun üç gün süreceğini, isterse yolculuk boyunca bazı kelimeleri öğretebileceğni söyledi. Zeyd bu öneriyi kabul ettiğni hemen başlayabileceklerini iletti. Konuşmaların içeriğini öğrenen Nikoladis;

----Muhafız alayında iki aylık askeri eğitimle beraber latince dili de öğretilecek. Ancak siz şimdiden öğrenmeye başlarsanız daha başarılı olursunuz.

Sonunda molalarda latince dersi çalışmaya karar verdiler. Komutan Zeyd'in yerleşik düzene geçtikten sonra bazı planları vardı. Zeytinyağı ve şarap satışından yüz otuz altın gelir elde etmişlerdi. Bu parayla evlerini yapacak olan ustaların ücretlerini ödemek istiyordu. Elsenilere ait on iki altınla da içinde çocukların okuma yazma öğrenecekleri bir bina yapmayı hedefliyordu. Burada okuyan yetenekli çocukları da Şam'da bulunan yatılı vakıf okullarına göndermeyi planlıyordu. Handaki tartışmalardan bu okullar hakkında bilgi sahibi olmuştu. Vakıf okullarının hocaları Şam'da ünlü şahsiyetlerdi. Vali de bu okullara destek veriyordu. Öğrencilerden sadece yiyecek ve içeceklerin masrafları alınıyordu. Buradan mezun olanlar, imparatorlığun resmi kurumlarında görev alabiliyordu.

Yolculuğun üçüncü günü kendilerine tahsis edilen topraklara gelmişlerdi. Bölgede çok geniş topraklar bulunuyordu. Ancak işleyecek insan yoktu. Nüfus eksikliği bulunuyordu. Vali, , buraların değerlendirilmesini düşünürken aynı zamanda hiç bir ücret ödemeden yüz elli askerlik bir birliğin sahibi oluyordu. Elseniler ve Saluklarda bundan memnundu. Onlarda göçebe hayattan, saldırılara uğramaktan, dışlanmaktan, yoksulluktan kurtulmuş olacaklardı.

Arazi çok yeşil görünüyordu. Valinin dediği gibi tepeler zeytin ağacı ile doluydu. Bazı tepeler de çam ve sedir ağaçları ile kaplıydı. Buğday ve arpa ekimi için de büyük düzlükler vardı. Heyet başkanı Nikoladis, atın heybesinden uzun ipler çıkararak, ölçüm yapacağını, iki fersah genişliğindeki arazinin sınırlarına taşlardan öbek yapılarak işaretleyeceğini, bu sınırlar dışına çıkılmamasını istedi. Bitişikte bulunan araziler başka kabilelere aitti.. Ölçüm çalışmaları akşam saatlerine kadar devam etti. Sonunda iki fersah uzunluğunda, doğudan batıya, kuzeyden, güneye Elseniler ve Saluklara verilen arazi belirlenmiş oldu.

Ölçümler yapılırken, kervan da yüklerini boşaltmış, çadırları kurmuştu. Heyettekiler için de ayrı bir çadır kurulmuştu. Kadınların hazırladığı yemekler birilkte yenildi. Misafir heyete ayrıca Lazkiye şarabı ikram edildi. Heyet başkanı Nikoladis yarın sabah erkenden güvenliğin sağlanacağı yol güzargahını görmeye gideceklerini iletti. Rastan-Hamah yolu yeni yapılmıştı. Nikoladis yeni yapılan bu yolun çalışmalarında görev almıştı. Bölgeyi iyi biliyordu. Yol dört atın yanyana gidebileceği genişlikteydi. Taş döşenerek yapılmıştı. Yol yapımı iki yıldan fazla sürmüştü. Yaklaşık altı fersah uzunluktaydı. Yol üzerinde kervanların dinlenecekleri yerler ve su ihtiyacını karşılayacak pınarlar yapılmıştı. Nikoladis bunları biraz da övünerek, kendisine de pay çıkararak anlatıyordu.

Sabah erkenden, komutan Zeyd, ebu Cafer, Kays, Hamza, Yunus ve Nikoladis atları ile yola çıktılar. Yoldaki taşlar yeni doğmakta olan güneşle parıldıyordu. Atların ayaklarından çıkan sesler daha da gür çıkıyordu. Yol Nikoladisin tarif ettiği gibiydi. Fazlası var, eksiği yoktu. Öğleye doğru yolun sonuna gelmişlerdi. Burdan sonrası başka bir birliğe aitti. Yolun sınırında bulunan askeri kaleyi ziyaret edip tanıştılar. Nikoladis , Zeyd ve arkadaşlarının başarılarını kale komutanına biraz da abartarak, anlatıyordu.

----Hepsi de çok iyi savaşçı, eğitimden sonra buranın denetimini yapacaklar.

Kale komutanı da memnuniyetini ifade etti. Yemek ve şarap ikramında bulundu. Güneş batmaya hazırlanırken, dönüş yolculuğu başladı. Geceye doğru kabilenin çadır kurduğu mola yerine vardılar. Atlara su ve yemleri verildikten sonra, çadırlarına çekildiler.

Sabah olduğunda, Nikoladis yola çıkacaklarını, on gün sonra Zeyd'i yüz elli askerle beklediklerini, iki aylık eğitimin bitiminde, valinin göreve hemen başlanılması talımatını verdiğini söyledi. Zeyd'de bunu onayladığını belirtti.

Heyet obadan ayrılmışti. Akşama doğru, Zeyd, obadaki tüm erkeklerin toplanmasını istedi. Zeyd ve ebu Cafer iki büyükçe taşın üzerine oturmuştu. Diğerleri yere bağdaş kurmuştu. Sayıları beş yüzü geçiyordu. Asker seçimini dikkatli yapmak zorundaydılar. Obada ebu Cafer'e yardımcı olabileceklerle, ticarette tecrübeli olanların askere alınmaması görüşü ağırlık kazandı. Komutan Zeyd, bu kişilerin seçimini ebu Cafer'e bıraktığını söyledi. Zeyd'in bu görüşü kabul gördü. Toplantı sonunda, yuz elli savaşçının onbeşinin Saluklardan,. geriye kalanların Elsenilerden seçilmesine, ebu Kays ve şair Verd'in ebu Cafer'e yardımcı olmalarına, komutan Hamza'nın da yol güvenliğini sağlayacak askeri birliğin başına geçmesine karar verildi.

Bu kararların alınmasından sonra toplantı dağıldı. Ancak Zeyd, ebu Cafer, Kays, Hamza ve şair Verd ile görüş alış verişine devam ettiler. Toplantıda söz alan Zeyd,

---- Buraya gelirken yolda bazı planlar yapmıştım. Onları sizinle paylaşmak istiyorum.

Zeyd, kısaca yapmak istediklerini anlatıp, yakın kabilelerden, ev yapmasını bilen ustaların bulunmasını ve bunlara yardım edeceklerin belirlenmesini istedi. Ebu Kays bütün paranın harcanmasının doğru olmayacağını, ticaret , buğday ve arpa tohumu için para gerekeceğini, bu işlerin ebu Cafer ile kendisine bırakılmasını, paranın tümünün de şair Verd'de toplanmasını istedi. Zeyd bu öneriyi olumlu bulduğunu, asker seçmelerine yarın başlanacağını belirterek, toplantıya son verdi.

Alınan kararlar obada herkese bildirildi. Bir gün sonra Zeyd, ebu Cafer'in yanında kalacakların dışında, yüz elli askeri seçti. Ebu cafer de Kays ve şair Verd'i yanına alarak komşu kabilenin reisi ile tanışmaya ve yapacakları işler hakkında onlardan yardım talep etmeye gittiler. Zeyd, Hamza ile birlikte yüz elli asker içinde yol denetiminde bulunacaklarla, valinin muhafız alayında görev alacakları da belirlediler. Görev bölümleri yapılmıştı. Her kes ne iş yapacağını biliyordu.

Akşama doğru ebu Cafer ve beraberindekilerin obaya döndüğü haberi geldi. Zeyd yanına Hamza'yı da alarak ebu Cafer'in çadırına gittiler. Ebu Cafer görüşmenin olumlu geçtiğini, kendilerinin iyi karşılandığını belirterek;

---Kabile reisi Kusay yaşlı ve çok tecrübeli birisi. Arapça konuşuyorlar. Onlar da yüz yıl öce bu bölgeye gelmişler. Bina yapımından, zeytin ve diğer tarım ürünlerinin yetiştirişlmesi ve bakımında yardımcı olacaklarını, bunun için adam verebileceklerini, ancak gönderecekleri kişilerin yiyecek ve içeceklerinin karşılanmasını ve bir miktar ücret ödenmesi gerektiğni söyledi. Biz de kabul ettik. 

                                                                     -----9----- 

Ebu cafer'in bu haberleri iletmesi orada bulunanları memnun etti. Ev yapacak ustalar iki gün sonra gelecekti. Diğerleri de ebu Cafer'in haber vermelerini bekleyecekti. Ustalar önce yiyecek ve içeceklerin depolanacağı binaları yapacaktı. Daha sonra sırayla oturulacak evler yapılacaktı. Bunun için hem ticaret yapmaları hem de ürün yetiştirmeleri gerekiyordu. .

Elseniler keçi sürülerini de beraberinde getirmişt. Üç yüze yakındı. Ayrıca seksen develeri, iki yüz elli de atları bulunuyordu. Yeni yerleştikleri bölgede hayvanlarını doyurmak daha kolay ve masrafsız oluyordu. Hayvanların yayılacakları meralar otla doluydu. sütlerindeki verim de artmıştı. Onlarda yeni yerden memnundu. Çocuklar da mutluydu. Serinlemek için girdikleri dereden çıkmıyorlardı. Oyun alanları da çok genişti. Açıktıklarında ancak çadırlara gidiyorlardı.

İkı gün sonra komşu kabilenin gönderdiği üç kişilik ekip obaya ulaştı. Öncelıkle binanın yerinin belirlenmesini, daha sonra, temellerinde kullanılmak üzere taşların dere kenarından taşınmasının gerektiğini belirttiler. Ebu Kays ve ebu Cafer belirledikleri yeri gösterip, erkeklerden taşların ağaç sallarla taşınmasını istediler. Ustalar da birlilkte getirdıkleri kazmalarla temeli kazmaya başladı. Temeller bir adam boyunun yarısı kadardı. Akşama kadar bir binanın dört kenarının kazılması bitmişti. Temelin eni ve boyu birbirine eşitti. Yaklaşık on üç adım geliyordu. Obanın erkekleri de binaya yetecek taşları taşımıştı. Ustalar taşın şimdilik yeterli olacağını belirtti. Bütün bu yapılanları Kays ve Cafer dikkatlice takip ediyordu.Yarın devam edilmek üzere ara verildi. Akşam yemeğinden sonra, ustalara kalacakları çadır gösterildi.

Sabah kalktıklarında ustaları meranın kenarında kuruyan otları toplarken buldular. Bunun nedenini anlamamışlardı. Ustaları sabah yemeği için çadıra davet ettiklerinde durumu öğrendiler. Kuru otlar doğranarak, çamurla karıştırılacak, sonra da üst üste konulacak taşların arası bununla doldurulacaktı. Böylece taştan duvar yapılmış olacaktı. Kuru otlar yapıştırıcı görevi yapacaktı. Aslında samanla çamuru karıştırarak yapıyorlardı. Ancak saman bulamadıkları için böyle yapmak zorunda kalmışlardı. aynı duvarlar hem içerden hem de dişardan çamurla sıvanacaktı. Taş duvarların yüksekliği iki adam boyuna yakın olacaktı. Bu işlem bittikten sonra, binanın tam ortasına ağaç direk konulacaktı. Duvarların üzerlerine de yatay olarak ağaçlar kunulup, çatı yapılacaktı. Çatının üzeri de yine çamurla sıvanacaktı. Çamur yapmak için toprak ve su boldu.

binanın duvar örme işlemi dördüncü günü akşam tamamlandı. Sıra çatıya gelmişti. Obadakilerde ustalara yardım ediyordu.Duvarların üzeri İnce yapılı ağaçlarla kapatıldı. Onların üzerine de ağaç dalları konuldu. Sonra da sıva işemine başlandı. Obadakiler binayı merak ediyorlardı. İlk defa kendilerine ait binaları olacaktı. Ustalar siva işleminin de dört gün süreceğini söylemişti .

.

Erzak deposunun inşatı devam ederken, Zeyd ve arkadaşlarının Şam'a gitmelerinin vakti de gelmişti. Obadaki herkes Zeyd ve arkadaşlarını yolcu etmeye hazırlanıyordu. Yüz elli kişi iki ay obada olmayacaktı. Zeyd ve elli asker ise bundan sonra sürekli Şam'da kalacaklardı. Vedalaşmalar biter bitmez atlarına bindiler ve yola çıktılar.

Yolculuğun üçüncü günü Şam'a ulaştılar. Handa atlarını sulayıp yemledikten sonra, kendileri de dinlenmeye çekildiler. Akşam yemeğinden sonra, hanın hamamında banyo yaptılar. Sabah giymek için de yeni kıyafetlerini hazırladılar. Kıyafetleri temiz ve düzgün olmalıydı. Vali buna dikkat ediyordu. Zeyd ve arkadaşlarının Roma ordusunda görev alacaklarının öğrenilmesinden sonra han sahibi Apelyadis ve çalışanlarının tavırları da değişmişti. Hizmetlerini saygıyla yerine getiriyorlardı. Ayrıca meyve ve şarap ikram etmekten kaçınmıyorlardı.

Sabah olduğunda, herkes yeni kıyafetlerini giymiş hazır bekliyordu. Zeyd, yanına Hamza' yı alarak yüzbaşı Komediyusu görmeye gideceklerini, gelene kadar kimsenin handan ayrılmamasını istedi. Valinin sarayına gittiklerinde yüzbaşı Komediyus'u bir subayla sohbet ederken buldular. Yuzbaşı da onları görmüştü. Selamlaşmalardan sonra, Zeyd, Kays'tan öğrendiği bir kaç kelimeyle ne yapmaları gerektiğini sordu. Durumun farkına varan Komediyus, askerlerden arapça bilen birisinin gönderilmesini emretti. Kısa bir süre içinde gelen asker, selam verip, beklemeye başladı. Yüzbaşı konuşmaya başladığında asker de söylenenleri tercüme ediyordu. Yüzbaşı muhafız alayında görev alacaklarla, yol güvenliğinde bulunacak olanların ayrı ayrı binalarda kalacaklarını, eğitime yarın başlanacagını, dil sorununu çözmek için de ayrıca eğitim verileceğini belirterek, askerlerin hemen getirilmesini istedi.

Yüzbaşının bu sözlerinden sonra, selamlaşarak, hana doğru yol aldılar. Durumu handa bekleyen askerlere aktaran Zeyd, atların hazırlanmasını ve yola çıkılmasını emretti. Garnizona vardıklarında yüzbaşı onları bekliyordu. Yanında hazır bulunan bir subaya, askerlere kalacağı binaların ve eğitim yerlerinin gösterilmesini emretti.

 

Askerler o günü dinlenerek geçirdi. İkinci gün eğitim başladı. Askerler iki gruba ayrılmışlardı. Birinci grupta muhafız alayında görev alacak olanlar, ikincisinde yol güvenliğinde bulunacak olanlar vardı. Her iki grubun başında birer subay bulunuyordu. Eğitim kılıç, kalkan, mızrak, ok ve atlı araba kullanma üzerinde yoğunlaşıyordu. Kalkanla savunmayı ilk defa göreceklerdi.

Eğitimler öğle saatlerine kadar devam ediyordu. Güneş batana kadar dinleniyorlardı. Akşamları da günlük konuşmalarda gerekli olan latince kelimeler öğretiliyordu. Latince derslerinin öğretilmesini Komediyus, vali Papulyadis'e önermişti. Vali imparatorun eşinin kuzeniydi. Komediyus ise, trakyalı bir askerdi. İkisi birbiriyle çok uyumlu çalışıyordu. Yönetimlerindeki bölgede tarım ve ticaret iyiydi. Ancak iki yıldır kuraklık yaşanıyordu. Verim biraz düşmüştü. Veba nedeniyle Anne veya babalarını kaybeden yetimler için vakıflar kurulmuştu. Aç ve açıkta kalan yoktu. Bu nedenle halk valinin yönetiminden memnundu.

Egitimin ikinci ayının ortalarına doğru vali ve Komediyus ziyarete geldi. Bir süre egitimi izleyen vali, görevli subayın yanına gelmesini istedi. Subaydan bilgi alan vali, anlatılanları dikkatle dinledi. Her yıl yapılan yarışmalar için, yeni gelen askeri birlik içinden de seçmelerin yapılmasın emretti. Şehir merkezindeki arenada yapılan yarışmalarda en iyi ok, Kılıç, mızrak, atlı araba kullananlar seçiliyordu.Birinci ve ikinci gelenlere , ödüller veriliyordu. İki kez ödül alan üçüncüsüne katılamıyordu. Amaç gençlerin önünü açmaktı. birinciye kırk, ikinci olana da yirmi altın veriliyordu.

Askeri eğitimler tamamlanmıştı. Sıra görev yapacakları yerlere gelmişti. Hamza ile birlkte yüz arkadaşı Hamah-Rastan yolunun güvenliğini sağlayacaktı. Ancak Zeyd ve arkadaşları muhafız alayında görev alacaklardı.. İki gün sonra, Komediyus valinin Zeyd ve Hamza'yı görüşmek üzere davet ettiğini iletti. Valinin huzuruna geldiklerinde, neşeli bir yüzle karşılaştılar. Vali eğitimlerin tamamlanmasından memnun kaldığını belirterek;

----Bundan sonra resmi üniformalı askerlersiniz. İmparatorumuza olan bağlılığımızı asla unutmayacağız. Her zaman imparatorumuzun hizmetinde olacağız. Birlik komutanları aylık beş altın, askerler ise, iki altın alacaklar. Hamza ve arkadaşlarının yiyecek ve içecekleri daha önce söylediğim gibi kabileniz tarafından karşılanacak. Şam'da kalacak olanlara oturmaları için ev verilecek, ayrıca yiyecek ve içecekleri valilik tarafından karşılanacak. Zeyd ve arkadaşları şimdilik muhafız alayında görev yapacak. Sizleri kutluyor ve başarılar diliyorum.

Vali çok kalender birisiydi. Her kesle makam kibrine girmeden rahat konuşabiliyordu. Valinin bu tavrı Zeyd'in dikkatini çekmişti. İnsanları görevlendirmedeki ustalığını da çok beğenmişti. Ancak verdiği görevlerin yerine getirilmesini de takip etmekten vazgeçmiyordu. Hafızası çok güçlüydü. Eksik gördüğünde hemen müdahale ediyordu. Vali aynı zamanda çok disiplinli biriydi. Bölgenin güvenliğine ve imarına çok önem veriyordu. Yeni yollar yapıyor, şifa merkezleri açıyor, vakıflar kuruyordu. Rastan-Hamah yolunu da Lazkiye'ye giden ikinci bir alternatif yol olması amacıyla yaptırmıştı. Bu yolu iki senede bitirmesi büyük başarıydı. İmparatorluk rahat bıraksa, halkın refahı daha da yükselecekti. Ancak imparatorluk merkezinin güney Avrupada ve kuzey Afrıkada sefer üstüne sefer düzenlemesi nedeniyle, durmadan para istiyordu. Nitekim iki ay önce gelen heyeti ikna edememiş, üç ay içinde yüzbin altın, beş gemi hububat göndereceğini teyit etmişti. İmparator Jüstinyen ile arası çok iyiydi. İmparatorun eşi Teodora da teyzesinin kızıydı. Her ikisinin de desteğine sahipti. Ancak imparatorluğun isteklerini geri çeviremezdi.

Hamza ve arkadaşları bir gün sonra yeni görevlerine başlamak üzere Şam'dan ayrılacaklardı. Komutan Zeyd'den ve arkadaşlarından ayrılmaları onları üzmüştü. Ondan çok şey öğrenmişti, öz ağabeyinden daha çok seviyordu. Zor günlerinde hep yanında olmuştu. Önemli kararları artık kendisinin vermesi gerekiyordu. Komutan Zeyd'e, yüzbaşı Komediyus'a ve vali Papulyadis'e karşı mahçup olacağından korkuyordu. Bu düşünceler içersindeyken, bir anda omuzuna birisinin dokunduğunu fark etti. Dokunan el komutan Zeyd'in eliydi.

----Kardeşim Hamza moralini bozuk gibi gördüm. Bir derdin mi var ?

Hamza, biraz da mahçup sesle Bir şey olmadığını belirtse de aslında Zeyd'de durumun farkındaydı. Hamza'ya acaba fazla mı yük verildi ? Diye aklından geçirdi. Ancak Hamza'nın bu görevlerinin üstesinden geleceğine inancı tamdı. Askeri strateji ve taktıkleri uygulamadaki başarısı iyiydi. Yeteneklerini tecrübeleriyle birleştirdikçe, iyi bir komutan olacağı kesindi. Hamza'yı rahatlatmak amaciyla tekrar söze girdi.;

----Hepimizin sana sonsuz güveni var. Vali ve yüzbaşı komediyus da aynı düşüncede. Biz her zaman senin yanındayız ve destek olacağız. Bunu hiç bir zaman unutma. Biz Saluklar zaten kardeş değilmiyiz.? Kardeş olanlar da her zaman birbirlerine destek olmak zorundadır.

                                                                      -----10-----

 Komutan Zeyd'in bu sözlerinden sonra Hamza göz yaşlarına hakim olamadı. Başını komutan Zeyd'in omuzuna koyan Hamza, bu kez hıçkırarak ağlıyordu. Zeyd'de kendine hakim olamadı. Onun da gözlerinden yaşlar geliyordu. Etrafındaki diğer askerler de aynı duyguları yaşıyordu. Bu duyguların yaşanmasına depo sorumlusu subayın sözleri son verdi.

----- Yüzbaşı Komediyus, Komutan Hamza ve arkadaşlarını çok acil bekliyor.

Yüzbaşı Komediyus, yol güvenliğini sağlayacak birlik için gerekli askeri malzemenin depodan alınması gerektiğini, fazladan elli tane atın yedek olarak verileceğini, eksilen malzemeler için asker gönderildiğinde temin edileceğinin bilinmesi gerektiğini belirterek,

----Her hafta rapor göndermeniz gerektiğini unutmayın. Herhangi bir olayda kuvvete ihtiyacınız olduğunda haberci göndermeniz yeterli olacaktır.

Gerekli askeri malzemeler iki tekerlikli arabalara yüklenerek yol hazırlıkları tamamlandı. Yol güvenliğine gidecek askerler hem sevinçli hem de hüzünlüydüler. İki aydır uzakta oldukları kabile üyeleriyle buluşacaklardı. Buna sevinirlerken., komutan Zeyd ve arkadaşlarından ayrılacakları için de hüzünlüydüler.

Hep birlikte akşam yemeği yediler. Eğitim veren komutanların o akşam iki fıçı şarap göndermeleri onlar için güzel bir hediye oldu. O gece şarkılar söylediler, müzik eşliğinde Dans ettiler. İki aylık yorgunluklarını üstlerinden attılar, koğuşlarına mutlu gittiler.

Komutan Zeyd ve arkadaşları, sabah erkenden Hamza ve arkadaşlarını yolcu etmek için toplandılar. Üç gün sonra kabilelerine ve kardeşlerine kavuşacaklardı. Askeri elbiseler içinde onları tanımak oldukça zordu. Hamza'nın komutuyla hepsi sıraya girerek, yola çıkmaya hazır olduklarını gösterdiler. Komutan Zeyd onları gıptayla izliyordu. Birkaç ay evvel hayatta kalmak için mücadele ediyorlardı. Bugün başkalarının güvenliğini sağlamak için mücadele edeceklerdi. Yaşamak için her gün yer değiştirmekten kurtulmuşlardı. Şimdi kendilerine ait işleyecekleri topraklar, daha iyi yaşayacakları evler olacaktı. Çocukların eğitimi için okul yapacaklardı. Onların da geleceği garantiye alınacaktı. Yoksulluktan ve dışlanmışlıktan kurtulmalarına az kalmıştı.Komutan Zeyd bunları düşündükçe mutlu ouyordu. İlerisi için daha büyük hayalleri vardı. Onları iyi bir tuccar, iyi bir asker, iyi bir yönetici yönetici olarak görmek istiyordu. Daldığı bu düşüncelerden Hamza'nın sesiyle uyandı.

 

 

---Komutanım hoşça kalın. iyi günlerde kalın. Lütfen kendinize iyi bakın.

Komutan Zeyd, Hamza'yı alnından öptü, kucakladı ve iyi yolculuklar diledi. Kendisine ve arkadaşlarına sahip çıkmalarını ve birbirlerine daima yardımcı olmalarını istedi. Saluklu kardeşlerine ve kabiledeki herkese selamlarını iletti. Bir de ricası vardı. Şam'da kalacak olan evlilerin eşleri ile çocuklarının bir hafta sonra gönderilmelerini istedi.. Yüzbaşı Komediyus evli olanların ailelerini getirebileceklerini söylemişti. Eşini ve çocuklarını özlemişti. Onlara da iyi bir gelecek hazırlamak istiyordu.

Hamza ve arkadaşlarının obaya gelmesi büyük bir coşku seline neden oldu. Eşlerini, çocuklarını asker kıyafeti ile görmeleri onlarda ayrı bir heyacan yaratmıştı. Obayı def ve zurna sesleri kaplamıştı. Onları ayrıca bir de sürpriz bekliyordu. Ebu cafer'in kızı Saba ile Saluklardan Halet'in düğünleri vardı. Onların mutlu günlerinde bulunmaktan çok memnun olmuşlardı.askeri malzemeleri yeni yapılmış olan bir binaya yerleştirdiler. Komşu kabilenin ustaları beş tane binayı bitirmişler, yenilerini yapmaya devam ediyorlardı. Oba çok değişmiş görünüyordu. Düğünlerde at ve deve yarışları yapılması bir gelenekti. Bir gün sonra yarışların yapılacak olmasını öğrendiklerinde mutluluk ve heyacanları bir kat daha artmıştı. Yarışlar çok zevkli ve heyacanlı geçiyordu. Özellikle gençler kendilerini göstermek için, olağanüstü çaba gösteriyordu. Yarışmalarda bir kişi elinde heybeyle yarım fersah ilerde bir noktada bekliyordu. Heybenin içinde de çeşit çeşit meyveler bulunuyordu. Kim ilk önce bu heybeyi düğün evine getirirse, ödülü o alıyordu. Ödüllerde genellikle bir tay veriliyordu. O tay ödülü alana aitti. Bakımını, tımarını kendisi yapar, isteği dışında kimse o tayı alamzdı. O günkü eğlencelere Hamza ve arkadaşları da katıldı. Akşam olduğunda ebu Cafer'in bütün kabileye ziyafet vereceği haberi ulaştırıldı. Yemeğe komşu kabilenin ileri gelenleri ile bina yapımında çalışan ustalar da davet edilmişti. Hep birlikte def ve zurna eşliğinde oyunlar oynandı, danslar yapıldı.

Ertesi gün yarışmaya katılacak gençler, erkenden atlarını ve develerini süslemek için obanın meydanında toplanmaya başladılar. Kadınların keçi ve deve tüylerinden yaptıkları süsler bir renk cümbüşü yaratmıştı. Bitkilerin köklerinden ve yapraklarından yapılan boyalar renga renkti. Hiç bir desen ve renk birbirine benzemiyordu. Sanki yağmurdan sonra oluşan bir gökkuşağı gibiydi. Bütün gençler heyacanla yarışmanın başlamasını bekliyordu.

 

 

 

 

ilk önce deve yarışları yapılacaktı. Yarışmaya katılacak develer genç olanlardan seçilmişti. Heybeyi taşıyanlar varış noktasına daha önce hareket etmişlerdi. Şimdi sıra yarışmacilara gelmişti. Hakem olarak ebu Kays seçilmişti. Hepsinin aynı hizaya girmesini ve vereceği işareti beklemelerini istedi. Ebu Kays'ın havadaki elini aşağıya indirmesi ile yarış startı verildi. . Yarışmacılar hızla develerini kamçılamaya başladı. Bazıları hızlanmakta inat ediyordu. On üç deveden beşi geriye kalmıştı. Diğerleri epey mesafe almışlardı. Diğer sekiz deve birbirleriyle amansız bir rekabete girmişlerdi. Develer gözden kaybolmuştu. Bir süre sonra, toz bulutlarının arasında altın sarısı renkteki deve, üzerinde heybesiyle görünmeye başladı.. Binicisi kamçılamaya devam ediyordu. . Yarişamanın sonlarına doğru, aradaki fark iyice açıldı ve altın sarısı renkteki deve birinciliği kazandı. Binicisi de yeni doğmuş bir tayın sahibi oldu. Arkasından at yarışları başladı. Bu yarışlara yirmi iki at katılıyordu. Deve yarışlarına katılanlardan bazıları at yarışlarında da yerlerini almıştı. . Çok çekişmeli geçen yarışı koyu kahve renkteki at birinci bitirdi. Binicisi deve yarışlarına katılmış, ancak birinci gelemeyen bir gençti. Oda bir tay sahibi olmuştu.

Coşku ve mutlu dolu iki günden sonra Hamza ve arkadaşları asli görevlerine başladı. Hamza devriye gezecek olan birliği ikiye ayırdı. Elli kişi gündüz, elli kşi de gece görev yapacaktı. Bu görevlendirme dönüşümlü olarak devam edecekti. Birinci birliğe kendisi, ikinci birliğe de Elsenilerden iyi kılıç kullanan ebu cafer'in yeğeni Velit komuta edecekti. İlk gün göreve kendi birliği ile çıktı. Ön ve arkaya kalkanlı olanları yerleştirdi. Yol yeni açıldığından yolcu sayısı çok azdı. Karşılaştıkları kervanlarla sohbet ettiler. Kendilerini güvende hissetmelerini, gece gündüz devriye gezdiklerini, herhangi bir saldırı durumunda kendilerine haber vermelerinin yeterli olacağını söyledi. Kervan sorumluları, memnuniyetlerini ifade ettiler. Yolun sonuna vardıklarında, Rastan-Lazkiye yolunu denetleyen kale komutanına uğradılar. Biraz sohbet edip, dinlenip,yemek yedikten sonra tekrar görevlerine döndüler. Akşam güneş batarken görevi Velid'in birliğine devrettiler.

İki ay sonra kervanların sayısında artış gözlendi. Yeni yolun hem geniş hem de diğer yola göre biraz daha kısa olması kervanların bu yola yönelmesine neden oldu. Bu durumdan Hamza de memnun olmuştu. Bu yeni durumu Şam'a raporla bildirmişti. Vali de gelen raporlardan memnun olmuştu. Yolun yapımının doğru bir karar olduğu ıspatlanmış oluyordu. Başkentin istediği parayı ve hububatı daha rahat gönderecek olması moralini düzeltmişti.

 

Komutan Zeyd de Şam ve çevresinin güvenliğini sağlayan birliklere katılmıştı. Şam-Beyrut yolunu denetleyen birliklere destek oluyordu. Ancak takviye istendiğinde diğer bölgelere de gidiyorlardı.Ailesiyle birlikteydi. Oğlunu devlete memur yetiştiren okula, kızını da şifa okuluna vermişti. Ailece çok geniş bir evde kalıyorlardı. Eşi Zeynep ve çocukları şehir hayatına uyum sağlamaya çalışıyordu. Yüzbaşı Komediyus ve vali ile olan dostlukları da her geçen gün artıyordu. Onlar da Zeyd'e yeni hayata uyum sağlaması için destek veriyordu.

Şam-Beyrut yolunda yeni bir Eşkıya grubu türemişti. Eşkiyalar kervanları yağmalıyor, arkasından ormanlık ve dağlık bölgede izlerini kaybettiriyordu. Oradaki birlik komutanı bir türlü sonuç alamıyordu. Vali, Papulyadis bu duruma bir çözüm bulunmasını ivedi olarak istiyordu. Komediyus bu görevi Zeyd'e vermeyi düşünüyordu. Konuyu valiye anlattı. Vali de bunu onayladı ve hemen hareket edilmesini istedi. Yüzbaşı, Zeyd'in bir plan yapmasını emretti. Zeyd bunun için birlik sayısının yüz elliye çıkarılmasını talep etti. Plana göre, Elli kişilik birlik bir fersah önde gidecekti. Arkasından kervan süsü verilmiş ikinci birlik yer alacaktı. Kervan çok zengin görünümlü olacaktı. Üçüncü birlik de onları yarım fersah geriden takip edecekti. Eşkiyaların böyle bir kervana dayanamayacağını düşünüyordu. Düşündüğü bu planı Komediyus'a anlattı. Komediyus planı uygun buldu ve hazırlıklara başlamasını emretti.

İki gün içinde hazırlıklar tamamlandı. Kervana, içi değersiz malla dolu çuvallar yuklenmişti. Plan detaylı olarak bütün askerlere analtıldı. Kervana saldırıldığında önde ve arkadaki birlikler eşkiyaları çembere alıp,yollarını kesecekti. Kaçmak isteyenlere ise okçularla müdahale edilecekti. Planın anlatılması ile ilk birlik yola çıktı. Bir süre sonra kervan da hareket etti. Komutan Zeyd, kervanla birlikteydi. Kervanın arkasından da diğer birlik çıktı. Yolculuğun üçüncü günü gün batımında kervan ormanlık bir alanda mola verdi. Komutan burayı bilerek seçmişti. Kervan saldırıya açık bir duruma getirilmişti. Yükleri indirmeye başladıkları bir sırada, eşkiyalar saldırı başlattı. Önde bulunan askeri birliğin gittiğini düşünüyorlardı. Oysa birlik ilerde bir vadinin içine gizlenmiş bekliyordu. Eşkıya grubu kervanı çembere alıp, kimseye kaçacak bir yer bırakmamayı düşünüyordu. Zeyd ve beraberindekiler hızla silahlarını gizledikleri bölmeden çıkarıp, eşkiyaları karşıladılar. Vadide bekleyen birlik bilerek çıkartılan sesler rüzerine, kervana doğru hızla at sürdü, Buna rağmen, soyguncular saldırılarına devam ediyordu. Sayıları yüze yakındı. Çatışmalar çok şiddetli geçiyordu. Bu sırada arkadaki birlik de saldırıyı görmüş, atlarını kırbaçlayarak, bir an evvel yardım etmek istiyorlardı. İkinci birliğin gelmesi eşkiyalarda şaşkınlık yaratmıştı. Pusuya düştüklerini onlar da anlamışlardı. Öndeki ve arkadaki birlikler plandığı gibi, eşkiyaları çembere alıyordu. İkinci birliği görenlerden bazıları kaçmaya başladı. Ancak okçular peşlerini bırakmıyordu. Çatışma bir süre daha devam etti. Sonunda kılıçlarını yere atarak teslim oldular. Eşkıyaların yirmisi öldürülmüş, otuza yakını da yaralıydı. Yaralı ve sağ olanların elleri bağlanarak beşerli grup halinde her bir askerin atının eğerinin arkasına bağlandı. Askerlerden kayıp yoktu, ancak, yedi kişi çeşitli yerlerinden yaralanmıştı. Komutan Zeyd yaralılara yardım edilmesini ve tedavilerinin yapılmasını emretti. Aynı emir Eşkıyaların yaralıları için de geçerliydi

Eşkiyaların ölüleri ormana gömüldükten sonra, Şam'a doğru yola çıkıldı. Üçüncü gün, Şam'ın batı kapısından içeri girdiler. Seksen Eşkıya yaralı ve sağ olarak ele geçirilmişti. Hepsi, valinin sarayına götürüldü. Vali Papulyadis ve yüzbaşı Komediyus, gördükleri karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediler. Bu kadar çok sayıda eşkiyanın bir araya gelmesini anlayamamışlardı. Oysa, herkese gerekli olan arazinin verileceğini ilan etmişlerdi. İşleyecek toprak çoktu. Beş yıl önce meydana gelen veba salgını nedeniyle, çok sayıda insan hayatını kaybetmişti. Üretim yapacak insan bulamıyorlardı.

Eşkiyalar, teker teker sorguya alınacaktı. Vali sorgudan sonra, elebaşıların idam edilmesini, diğerlerinin de zindana atılması emrini verdi. İdamların da şehir meydanında yapılmasını istedi.

Zeyd'in bu başarısı büyük takdirle karşılandı. Ödül olarak, yüzbaşı Komediyus'un yardımcılığına getirildi. Maaşı da on altına çıkarıldı. Artık Şam'da ve yakın bölgelerde Zeyd'in ismini duymayan kalmamıştı. O ünlü bir komutan olmuştu. Her kes ona “komutan Zeyd” diyordu. Zeyd'in bu başarısı kendi obasında da duyuldu ve sevinçle karşılandı. 

                                                                      -----11-----

 HAMZA AŞIIK OLUYOR

Obadakilerin de hayatı çok değişmişti. Yerleşik düzene geçeli bir yıldan fazla olmuştu. Bu süre içinde zeytin ağacının bakımı, buğday, arpa yetiştiriciliği ve üzüm bağcılığını komşularının yardımı ile öğrenmişlerdi. Yetiştirdikleri üzümden şarap, zeytinden de yağ elde edip, pazarlara sunuyorlardı. Gelirleri hızla artıyordu. Herkesin oturacağı evler de bitmişti. Sıra çocukların eğitimi için yapılacak binaya gelmişti. Zeyd in bu arzusunun da yerine getirilmesini istiyorlardı. Zeyd de binanın yapmı için on altın göndermişti. Buradan yetişecek çocukların gelecekteki hayallerini gerçekleştirmesini umuyordu. Onları şimdiden iyi bir komutan, iyi bir tüccar, iyı bir devlet yöneticisi olarak görüyordu. Bu duygular, onu mutlu etmeye yetiyordu. En kısa zamanda obayı görmek istiyordu. Obayı ve kardeşlerini çok özlemişti. Özellikle de ebu Cafer, ebu Kays ve şair Verd'in sohbetlerini...

Hamza ve birliği görevlerine devam ediyordu. Olumsuz bir durum yoktu. Kervanlarla dostlukları da ilerlemişti. Hemen hemen herkes onu tanıyordu. Onlarla sıcak dostluklar kurmuştu. Zorda olan, hasta olan herkese yardım ediyordu.İki ay önce, Mola veren bir kervanda gördüğü bir kadını ise, unutamıyordu. Sadece bakışmışlar, ancak konuşamamışlardı. Genç kadının kervan sahibinin kızı, adının da Sofiya olduğunu ve Lazkiye'de oturduğunu öğrenmişti. Örtüsünün altından beline kadar uzayan siyah saçlarını aklından hiç çıkaramıyordu. Zaman zaman dalıp gidiyordu. Bu durumu askerleri de fark etmişti. Ancak Hamza'nın dalgınlığının nedenini bilmiyorlardı. Sormak istiyorlardı, ancak çekiniyorlardı.

Birkaç gün sonra, mola veren bir kervana Hamza'nın ilgiyle yaklaşmasını ve sohbet etmek için, çaba göstermesi dikkatlerini çekti. Onlar da kervanın sahibini tanıyorlardı. Adı Yorgo idi. Yanında bulunan da kızı olmalıydı. Şarap ve zeytin yağı tüccarlığı yapıyordu. Hamza'nın babasının çadırına doğru geldiğini gören genç kız, bir tepside hazirladığı yiyecekleri habersiz gibi görünerek, o da o tarafa yürümeye başladı. Tam çadırın başında göz göze geldiler. Fırsatı kaçırmak istemeyen Hamza;

-----Yiyeceklerden bize de pay var mı acaba ?

Genç kadının yüzleri kızardı. Heyecandan ne diyeceğini şaşırmıştı. Kızının cevap veremediğini gören Yorgo;-

---- Tabiki var. buyurun birlikte yiyelim. Arkasından da kızım bize kayısı kompostosu ikram eder.

Tepsiyi bırakan genç kadın hiç beklemeden kendi çadırına gitti. Ancak oradan da Hamza 'nın babası ile yaptığı sohbeti takip ediyordu. Hamza, yeni yerleştiklerini, kabilesinin de şarap ve zeytin yağı ürettiğini, verimin bu yıl iyi olduğunu söyledi.

Tüccar, isminin Yorgo ulduğunu, erkek çocuğu olmadığı için kızının kendisine yardım ettiğini, şarap ve zeytin yağını başkente ve Selaniğe gönderdiğini anlattı. Tepsideki kurabiyeleri birlikte yediler. Daha sonra da Sofiya'nin getirdiği kayısı kompostusunu içtiler. Tüccar Yorgo sohbete devam etmek istiyordu, ancak Hamza Müsaade isteyerek, görevlerine gitmeleri gerektini söyledi. Askerler durumu anlamışlardı. Hamza, tuccarın kızına aşık olmuştu. Bu kez kızın gözlerini de yakından görmüştü. Zeytin gibi siyah gözleri vardı. Boyu kendisinden biraz kısaydı. Acaba Sofiya, kendisine ilgi duyduğunu anlamışmıydı ? Bu düşüncelere dalmışken, askerlerin kendi aralarında gülüştüklerini gördü. Onların da olayı anladıklarını tahmin etti. O da kızarıp morardı. Aynen Sofiya gibi.

 

Zeyd, yüzbaşı Komediyus'a ziyarete gidip, kabilesini görmek istediğini, izin verip, veremiyeceğini sordu. Olumlu cevap alan Zeyd, saygılarını ilettikten sonra, on gün sonra döneceğini ifade etti. Bu karara eşi de sevindi. Okuldaki çocuklarını da alarak, sabah yolculuğu için hazırlık yapmaya başladılar.

Hazırlıklar bitmişti. Herkesi heyacan sarmıştı. Sabah erkenden yola çıktılar.Eşi ve kızı iki tekerlekli arabaya binmişlerdi arabayı da oğlu kullanıyordu. Kendisi de atına binmişti . Üzerinde resmi elbisesi vardı. Kartal başlı kılıcı her zaman yanındaydı. Kalkana gerek duymamıştı.

Üçüncü günü öğleye doğru, obaya vardılar. Obanın girişinden itibaren çocuklar etraflarından ayrılmıyordu. Bir atlı ile bir arabanın geldiği haberi ebu Cafer'e iletilmişti. Gelenin komutan Zeyd olduğu bilgisi verildiğinde, hemen ayağa kalkarak, kardeişini karşılamak için evden, obanın girişine doğru hareket etti. Bu sırada Zeyd, atından inmiş, bir elinde atın yularını tutarken, diğer eliyle karşılamaya gelenlerle tokalaşıp, sarılıp, hasret gideriyorlardı. Durumu farkeden Saluklu bir genç, atı teslim aldı ve Zeyd de daha rahat hareket etmeye başladı.

Bu sırada, görevdeki askerler hariç bütün oba komutan Zeyd'in geldiğini duymuştu. Herkesle görüşen Zeyd sonunda ebu Cafer'in evine misafir oldular. Zeyd, sohbetlerini özlediği ebu Cafer, Kays, Verd'e kavuşmuştu. Herkes çok mutlu olmuştu. Başarılarından dolayı Zeyd'i kutladılar. Zeyd de onları yaptıkları işlerden dolayı kutladı. Obayı çok değişmiş bulduğunu ve çok şaşırdığını söyledi. Küçük bir şehire benzemişti. Komutan Hamza'yı sordu, görevde olduğu söylenince, onun da çok başarılı çalışmalar yürüttüğünü söyledi. Gece geç saatlere kadar sohbet edip, hasret giderdiler. Obada yapılan şarapların da tadına baktılar. Zeyd ve ailesi kendileri için yapiımış olan eve geçtiler. Sabah görevi devreden Hamza, Zeyd'in geldiğini duyunca, dinlenmeden kaldığı eve gitti. Hamza'yı karşısında gören Zeyd, dinlenmeden kendisini görmeye gelen Hamza'yı gözlerinden öperek teşekkür etti. Yemek hazırlığı da bitmek üzereydi. Birllikte yemek yediler. Bol bol sohbet ettiler, geçmişi andılar. Hamza kendi yaptıklarını, Zeyd de yaşadıklarını anlattı. Sohbetin ardından ebu Cafer'in evine hareket ettiler. Orada ebu Cafer'in ikram ettiği kurabiyeler yenildi, Nar şerbetleri içildi. Ebu Cafer, obada bugüne kadar yapılan işleri, Komutan Zeyd'de, Şam'daki yaşamını kısaca anlattı. Zeyd çocukların eğitimi için yapılan binadan dolayı duyduğu memnuniyeti ifade etti. binayı da çok beğendiğini söyledi. Okul binası evlerden iki kat daha büyüktü.

Sohbet devam ederken, ebu Kays birden araya girerek, Hamza'nın evlenme zamanının geldiğini, Lazkiye'de oturan bir tücarın kızını beğendiğini, kızı babasından istemeye gitmek için, zamanının olup, olmadığını sordu. Bu haberi duyan Zeyd, çok içten ve sevgi dolu bir sesle;

---Tabiki var. Hamza benim kardeşim. Onun için her yere giderim. Ancak kızın babası ve kızın durumu nedir? Onu da bilmek isterim.

Bu sözlerin söylendiği anda Hamza'nın rengi kızarmış ve utancından dışarı çıkmıştı. Kays , Hamza'nın kızı istediğini, ancak kızın babasının kararını bilemediklerini, kendisiyle gidildiğinde olumlu karşılanacağını belirtti. Ebu Cafer de başını sallayarak kararı olumlu bulduğunu ifade etti. Sonunda komutan Zeyd öncülüğünde bir heyetle Lazkiye'ye gidilmeye karar verildi. Tüccar Yorgo'nun bir hafta önce Lazkiye'ye gittiği haberi ebu Kays'a iletilmişti. Hamza'nın Yorgo'nun kızı Sofiya'ye aşık olduğunu obada duymayan kalmamıştı. Askerler gördükleri her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmışlardı.

Bir gün sonra, iki tekerlekli bir at arabsı hazırlandı. Elde dokunan kilim ve battaniyelerden oluşan bir hediye paketi yapıldı. Hediyeler komutan Abdullah'ın eşi Fatıma'nın elinden çıkmıştı. Beş ay emek vermişti. Komutan Zeyd'le birlikte ebu Kays ve şair Verd de gideceklerdi. Üçü de arabadaki yerlerini aldılar. Lazkiye yolu hemen hemen bir günlük yoldu. İki günleri yolda geçecekti zaman kaybetmeden yola çıktılar. Yolda Velit'in devriyesi ile karşılaştılar. Biraz sohbet edip yollarına devam ettiler. Lazkiye'ye vardıklarında sabah olmak üzereydi. Hemen bir hana yerleştiler. Ebu Kays Hancıya yorgo'yu tanıyıp tanımadığını sordu.

---Tanımaz olurmuyuz. Buranın en büyük şarap ve zeytinyağı tüccarıdır. Denizin yamacında içinde ev olan üzüm bağında oturur.

Öğleye kadar handa yatıp dinlendiler. Hancının tarif ettiği yer çok uzak olmamasına rağmen arabayla gitmeye karar verdiler. Sahile yanaştıklarında tekrar sordular. Tarif edien evin önünde durdular. Kapıyı siyahi bir hizmetçi açtı. Kays, Kendisini ve Zeyd'i tanıttı. Bay Yorgo ile görüşmek istediklerini iletti. Hizmetçi beklemelerini istedi. Dışarıya yaşı elliye yakın hafif tombul biri gelerek, içeriye buyur etti. Hizmetçi atla ilgileneceğini belirtip, içeriye gecebileceklerini söyledi. İçerde üç kadın bulunuyordu. Biri yaşlı ikisi gençti. İlk sözü ebu Kays aldı. Kendisini, komutan Zeyd'i ve şair Verd'i tanıttı. Kendilerinin komutan Hamza ile aynı kabileden olduklarını anlattı. Hamza'nın ismini duyan Sofiya, birden kızarmaya başladı. Yorgo da ne diyeceklerini merakla bekliyordu. Bu sırada Sofiya evin diğer bölümüne geçmişti.

karşılıklı sohbetler devam ediyordu. Hediyeler için teşekkür etti. Bu sırada evin hanımı meyve ikramında bulunuyordu. Yorgo, ziyaretlerinin nedenini tahmin etmeye başlamıştı. Kızı Agata ve karısı da merak içindeydi. Sonunda dayanamayan Yorgo;

----Ziyaretinizin nedenini öğrenebilir miyim ?

Ebu kays biraz da çekinerek;

--Bay Yorgo rahatsız etmemizin nedeni kızınız sofiya'yi sizin de çok iyi tanıdığınız kardeşimiz Hamza için istemeye gelmiştik. Eğer uygun görürseniz ?

Ebu kays'ın sözleri bay Yorgo'nun hiç hoşuna gitmemişti. Ancak karşılarında büyük bir aşiret ve şam eyaletinin komutanı yüzbaşı Komediyus'un yardımcısı Zeyd vardı. Onlara karşı da kırıcı olmak istemiyordu. Biraz düşündükten sonra, kızının evlenmeyi düşünmediğini, şu anda en büyük yardımcısı olduğunu, bu nedenle, isteklerinin kabul edilmesinin mümkün olmadığını çok yumuşak bir dille ifade etti. Komutan Zeyd verilen cevabı hiç beğenmemişti. Hemen araya girerek;

---Bay Yorgo kardeşimiz kızınızı çok seviyor. Neden kızınızın da görüşünü almıyorsunuz ? Ben kardeşim Hamza'ya kefilim. İnanın kızınız çok mutlu olacaktır. Siz de kardeşim Hamza'yı çok seveceksiniz. Çok iyi bir askerdir.

Zeyd'in sözleri de yorgo'yu ikna etmeye yetmemişti. Söylediklerini tekrarlamak dışında farklı bir şey söylemiyordu. Bu sözlerden sonra, ebu Kays, rahatsız ettiklerinden dolayı özür dileyerek, Müsade istedi.

Misafirlerin dışarıya çıktığını gören hizmetçi at arabasını getirip, komutan Zeyd'e teslim etti. Kısa bir vedalaşmadan sonra yola çıkıldı. Umutlu gitmişlerdi, ancak hiç beklemedikleri cevapla karşılaşmışlardı. Ebu Kays, Lazkiye birlik komutanının araya girmesinin daha iyi olacağını belirterek, kızın da baskı yapmasıyla, olumlu sonuç alınabileceğini ifade etti.

Obaya döndüklerinde herkes onlardan iyi haberler bekliyordu. Ancak olumsuz cevap aldıklarını belirtince, hayal kırıklığı yaşadılar. Hamza'nın adına onlar daha çok üzüldü. Durumdan Hamza'da haberdar olmuştu. Sofiya'yi unutamazdı. Bir çaresini bulmalıydı. Bir de ebu Kays'ın söylediklerini denemeliydi. Bizathi kendisi Lazkiye komutanına söyleyecekti. Belki o Yorgo'yu ikna edebilirdi.

Komutan Zeyd'in izini bitiyordu. Yola çıkmadan önce eşiyle birlikte eski arkadaşı Abdullah'ın eşi Fatima'yı ziyaret ettiler. Zehra'yı da gördüler. Zehra da büyümüş kilo almıştı. Fatıma'nın ona çok iyi baktığı belli oluyordu. Fatıma kabile üyelerinin kendisine çok yardımcı olduklarını, yeni evlerine yerleşmelerinden sonra, daha da rahat ettiklerini belirtti ve teşekkür etti.

Arabaları yiyecek ve içeceklerle doluydu. Ebu Cafer, şarap'tan zeytinyağına kadar, ürettiklerinden Zeyd'e üç sandık hazırlatmıştı. Onu her zaman bir kardeşi, arkadaşı olarak görüyordu. Zeyd'de Şam'dan gelirken onlara hediyeler getirmişti. Obadan ayrılırken içini burukluk sarmışti. Oba yaşamını özlemişti. Ancak kardeşleri için buna katlanmak zorundaydı. Bunu onlara hissettirmemeliydi. Eşi ve çocukları da ayrılmak istemiyordu. Obanın özgür yaşamı onlara daha çekici geliyordu. Böyle bir yaşam onların ruhlarında vardı. Onu silemezlerdi. 

                                                                      -----12-----

 ŞAM 'DA YARIŞMALAR

Şam'a geldiklerinde, şehirdeki yaşamın ne kadar sıkıcı olduğunu yeniden gördüler. Ancak buna yapacakları bir şey yoktu. Hayatlarını devam ettirebilmek için, böyle yaşamaya mecburdular. Komutan Zeyd arabadaki sandıkları indirdikten sonra görevinin başına gitti. Çocuklar da okullarına döndüler. Valilik sarayına gittiğinde doğru yüzbaşı komediyus'a gitti. Obadan kendisine verilen hediyelerden küçük bir paket de onun için ayırmıştı. Yüzbaşı, Zeyd'den obadaki yaşam hakkında bilgi aldı. Hediye için teşekkür etti. O da Şam'daki son durum hakkında bilgi verdi. Şam'da olumsuz bir şey yoktu. Ancak başkenttin vergileri artırmasının, valinin köy yollarının genişletilmesi projesinin iptal edilmesine neden olduğunu söyledi . Vali yolların düzenli olmasının üretim ve ticaretin gelişmesine katkı yapacağını düşünüyordu. O nedenle yeni yolların açılmasına, eski yolların genişletilmesine önem veriyordu. Sohbet sırasında Zeyd, boş araziler bulunduğunu, güney'de çok sayıda topraksız kabile yaşadığını, bunların getirilmesiyle ürün veriminin artırılacağını, dolayısıyla, bütçeye katkı sağlayacağını söyledi. Bu fikir Komediyus'a da cazip geldi. Kendisi güneydeki yaşamı tam olarak bilmiyordu. Bu düşünceyi birlikte valiye götürme kararı aldılar

Her yıl yapılan spor ve yarışma şenliklerine bir ay vardı. Komutan Zeyd ve Hamza'nın birliklerinde de valinin emri gereğince yarışmacı seçmelerinin yapılması gerekiyordu. Yarışmalarda çok sayıda branş vardı. Ok atma, iki tekerlekli savaş arabası kullanma, iyi kılıç kullanma ve atletizm. Yarışmalara halk büyük ilgi gösteriyordu. Civar kasabalardan da bu yarışmalara katılmak ve izlemek için günler öncesi hazırlıklar yapılıyordu.

Yarışmalar takımlar adına yapılıyordu. Bu nedenle yarışmacı mutlaka bir takım seçmek zorundaydı. Katıldığı yarışmalarda da o takımın sembolleri olan renkleri temsil eden elbiseler giymeleri gerekiyordu. . karşılaşmalarda dört takım yer alıyordu. Maviler, yeşiller, kırmızılar ve beyazlar. Mavileri, saray ve soylular fianse ediyor ve destekliyordu. Yeşilleri büyük tüccarlar, esnaflar, kırmızıları küçük üretim yapan köylüler, beyazları en düşük gelir sahibi olanlar destekliyordu. Ancak yarışmalar daha çok maviler ile yeşiller arasında geçiyordu. Çünkü bu yarışlara katılacak olan yarışmacıların bir yıl boyunca giderlerinin karşılanması ve bir miktar da ücret ödenmesi gerekiyordu. Mavi ve yeşillerin destekçilerinin ekonomik durumları buna müsaitti. Diğerleri amatörler arasında seçerken, mavi ve yeşillerin sporcuları profesyoneldi. Kullandıkları renklerin de anlamları vardı. Yeşiller toprağın, maviler suyun, kırmızılar ateşin, beyazlar havanın gücünü temsil ediyordu.

Yüzbaşı Komediyus, Zeyd'e bağlı birliklerdeki seçmeleri ona bırakmıştı. Onları en iyi tanıyan oydu. Zeyd, iki branşta katılmayı düşünüyordu. Biri iyi ok atma, diğeri de maraton yarışması. Ok yarışmalarına Hamza'yı, maratona da Teim kabilesinden kendilerine katılan siyahilerden Zülfar'ı seçmeyi düşünüyordu. Ancak bir ay önceden onları Şam'a davet ederek birlikte çalışmaları gerekiyordu. Komediyus'tan gerekli izni aldıktan sonra, Hamza ile Zülfar'a haber gönderdi.

Hamza ve Zülfar Şam valisinin ve soyluların takımı olan maviler adına yarışmalara katılacaktı. Bu nedenle iyi hazırlanmaları ve dereceye girmeleri gerekiyordu.Yüzbaşı Komediyus ve valiye karşı mahçup olmak istemiyorlardı. Dereceler birinci ve ikincilik şeklinde oluyordu. Haberin iletilmesinden yedi gün sonra, Hamza ve Zülfar şama'a geldiler. Zeyd onlarla yakından ilgilendi ve ayrı bir ev tahsis etti. Onlara daha önce yarışmalara katılıp, dereceye giren bir askerin yardımcı olarak verilmesini sağladı. Yarışmalara o askerle birlikte hazırlandılar.

Yarışmalar, şehrin hemen dışında bulunan beş bin kişilik hipodrumda yapılıyordu. Yarışma günü hanlarda yer kalmamışti. Bazıları şehrin dışında çadırlar kurmuştu. Zeyd'in kabilesinden gelenler de buna dahildi. Ebu cafer, Kays ve şair Verd, komutan Zeyd'in konutunda misafir edilmişlerdi. Yarışmalara Beyrut, Tartus ve Lazkiye'den gelenler de vardı. Bunlar arasında Yorgo ve kızı Sofiya'da bulunuyordu. Sofiya'nin Hamza'nın yarışmalara katılacağından haberi yoktu.

İlk gün atlı arabalar yarıştı. Yarışmalarda birinciliği maviler kazandı. İkinci gün mızrak ve kılıç yarışmaları yapıldı. Mızrakta maviler, kılıçta yeşiller derceye girdi. Sıra ok yarışlarına gelmişti. Yarışmaya yirmi üç sporcu katılıyordu. Yarışmanın ilk etabında at üzerinde hedefe ok atma vardı. Atla dört nala giderken, hedefi tam ortasından vurmak gerekiyordu. İlk etapta on iki kişi başarılı oldu. Diğerleri elendi. İkiinci etapta, mancınıkla havaya kuş maketi fırlatılıyordu. Kuş maketini vuran finale kalıyordu. Hamza her iki etabı da başarıyla tamamlayarak, dört kişi ile birlikte finale kaldı.

Yarışmaları babasıyla izleyen Sofiya, finale kadar Hamza'yı tanıyamamıştı. Finale kalan sporcular seyircilere tanıtılırken, o zaman fark etti. Hamza maviler adına yarışıyordu. Finale, yeşillerden iki, mavilerden de iki kişi çıkmıştı. Kendisi yeşilleri destekliyordu. Ancak sevdiği adam maviler adına yarışıyordu. Kalbiyle takımı arasında ikilemde kalmıştı. Babası da Hamza'nın adını duyunca hissettirmeden kızına bakmıştı. Kızının Hamza'ya karşı ilgisini o da biliyordu. Eşi, Sofiya'nin Hamza'ya ilgi duyduğunu söylemişti. Çok sevdiği kızının mutsuz olmasını istemiyordu, ancak çok iyi tanımadığı ve soylulardan olmayan birisiyle evlenmesini de doğru bulmuyordu.

Ok atma yarışmalarının finali öğleden sonraya kalmıştı. Zeyd, Hamza'nın fnallere çıkmasını heyecanla takip ediyordu. Yüzbaşı Komediyus da Hamza'nın göstermiş olduğu performanstan memnun olmuştu. Vali de yarışmaları şeref türübününde soylularla birlikte izliyordu. Ebu Cafer, Kays ve şair Verd'de izleyiciler arasındaydı. Bazan heyacana kapılarak “Hamza” Hamza” şeklinde tezahüratta bulunuyorlardı. Hamza da bu tezahüratlar karşısında sağ elini sol göğsüne koyarak, selamla cevap veriyordu.

Final iki bölümden oluşuyordu. Birinci bölümde otuz metreden, hedefe diz çökerek ok atmak vardı. Hedefi tam ortasından vurmak gerekiyordu. Hamza en sonuncu olarak ok atacaktı. Üç kişi hedefi vurmuş, sıra Hamza'ya gelmişti. Seyircilerden Hamza'ya büyük destek vardı. Hamza'nın ok atma ve yayı gerdirme stili seyircinin hoşuna gitmişti. Çok güçlü bir fiziği olmamasına rağmen yayı iyi kullanıyordu. Biraz heyacanlıydı. Komutan Zeyd'in “sakin ol derin nefes al” sözleri aklına geldi. Bu sözlerin gereğini yaptı, yayı gerdi ve oku bıraktı. Ok tam hedefine gitmişt. Hem de hedefin tam merkezne saplanmıştı. Diğerlerinin okları merkeze o kadar yakın değildi. Bu ona artı puan sağlıyordu. Hamza'nın hedefi vurmasından sonra, Sofiya'da tuttuğu takımı unutarak, ayağa kalkıp alkışlıyordu. Babasının kendisini uyarmasıyla, yaptığı hareketten dolayı özür diledi. Kendi ailesi yeşillerin en büyük mali destekçilerindendi. Yeşillerin diğer taraftarları da Sofiya'nin bu hareketini hoş karşılamadılar. Ancak babası Yorgo'nun yanında bir söz söylemekten de çekiniyorlardı.

Finalin son bölümünde hedef kırk metreye taşınmıştı. Bu kez ayakta ok atışı yapılacaktı. İlk iki kişi yeşillerdendi. Attıkları oklar merkeze yakındı, ancak biraz dışarda kalmıştı. Sıra mavilere gelmişt. Mavilerin ilk yarışmacısının attığı ok merkezin çok dışına gitmişti. Birincilğin mavilerde kalması Hamza'ya bağlıydı. Zeyd'in söylediklerine uygun davranarak oku bıraktı. Gözlemci 'tam isabet” diye bağırdı. Hamza derin bir nefes daha aldı ve rahatladı. Jüri Hamza'nın birinciliği kazandığını tescil etti. Maviler birinci, yeşiller de ikinci olmuştu. Birinci olanlara kırk altın, ikinci olanlara yirmi altın veriliyordu. Yarışmacılar ödüllerini şeref türbününde valinin elinden alıyordu. Türbünün sağ tarafı mavilere, sol tarafı ise yeşillere aitti. Sofiya ve babsı yeşillere ait bölümde valiye çok yakın yerde oturuyordu. Biraz sonra Hamza'nın kendi yanlarından çıkarak, validen ödül alacağını biliyordu. Heyacanla o anın gelmesini bekliyordu.

Hamza'nın birinci olması mavi takımı destekleyenlerde büyük coşku yaratmıştı. Hipodrum “mavi mavi” ve “Hamza Hamza” sesleri ile çınlıyordu. İlk tebrik edenler yüzbaşı Komediyus ve Zeyd olmuştu. Diğerleri de tebrik etmek istiyorlardı ancak, saha içine girmeleri yasaktı. Sofiya, Hamza'nın birinciliğine sevinmişti. Ama sevincini gösteremiyordu. Hem babası hem de desteklediği takımın taraftarları buna engeldi. Ancak sevinci yüz ifadesinden belli oluyordu.Babası da bunun farkındaydı.

Hamza'nın valinin bulunduğu şeref türbününe doğru hareket etmesi ile mavi bayrakların dalgalanması daha da arttı. Seyircilerin “Hamza Hamza” sesleri susmak bilmiyordu. En çok bağıranlar da kendi kabilesiyd. Hamza da elini yukarıya doğru kaldırarak selamla karşılık veriyordu. Hamza ve yeşillerden ikinci olan yarışmacı valiyi başlarını eğerek selamladılar. Hamza'yı tebrik eden vali, gümüş kaplamalı kutu içersindeki kırk altınlık ödülü yanında bulunan komite üyesinden alarak, takdim etti. Hamza, Kutuyu eline alıp, türbünden aşağıya inmeye başladığında, sol tarafında kendisine sürekli bakan iki gözle karşı karşıya geldi. Bu gözler tanıdıktı. Başıyla selam verdi. Babası Yorgo'yu gördüğünde onu da selamladı. Yorgo'da onu selamladı. Türbünü terk ederek yarışmacılara ayrılan bölüme geçti. Maviler adına yarışan tüm sprcular Hamza'yı kutlamak için sıraya girmişlerdi.

Yarışmanın üçüncü ve son günü maraton yarışı vardı. Zülfar da maviler adına yarışıyordu. Sporcular üç fersah ilerde bulunan noktadan, üzerinde çift kartal olan bayrağı getirip, hipodromun merkezinde bulunan hakeme teslim edecekti. Yarışlara otuz dört kişi katılıyordu. Bütün renklerin yarışmacıları maratona katılıyordu. Hakemin start vermesi ile koşu başladı.

Seyirciler, hipodruma kimin en önce gireceğini merakla bekliyordu. Koşu sabah başlamıştı. Güneş ışınlarının dikleşmeye başlamasına yakın hipodrum dışındakilerin tezahüratları artmıştı. Sporcuların gelmesi an meselesiydi. hipodrum girişinde en öndeki koşucunun bayrak rengi görülünce, biraz sessizlik oldu. Arkasından çok cılız bir destek tezahüratları başladı. En önde bulunan sporcu kımızılar adına koşan Hama'lı bir köylünün oğlu olan Enes bin Talha'ydı. Onun arkasından, üzerinde mavi elbise olan zülfar, Onun arkasından da yeşiller giyinmiş bir atlet geliyordu. Zülfar'ın görünmesiyle mavilerin destekleri arttı. Zülfar sonlara doğru iyi atak yapıyordu, ancak Enes bin talha onun geçmesine fırsat vermiyordu. Atağa karşılık, atakla cevap veriyordu. Sonunda hakeme ilk bayrağı Enes teslim etti ve birinciliği kazandı. Kırmızılar bu yıl yapılan yarışmalarda sadece maratonda ödül alabildi. Diğer branşlarda dereceye giremediler. Zülfar'ın ikinciliği de küçümsenemezdi. İlk defa böyle bir yarışmaya katılmıştı. Yüzbaşı Komediyus, Zeyd ve Hamza ilk tebrik edenler arasındaydı. Vali, birinci ve ikincileri tebrik ederek ödüllerini verdi.

Akşam olduğunda, komutan Zeyd başarıları kutlamak için, ebu Cafer, Kays, Hamza ve Zülfar'ı handaki meyhaneye davet etti. Hep birlikte şarap içip, dans edip, eğlendiler.

                                                                      -----13-----

 SOFİYA OBAYA GELİYOR

Hamza'nın Sofiya ve babasını selamlamasını Komediyus ve Zeyd de görmüştü. Maviler adına yarışan birinin yeşiller türübününe selam vermesi ilk defa görülüyordu. Merak edip, Zeyd'e bunun nedenini sordu. O da Hamza'nın Sofiya'ya olan ilgisini söylemek zorunda kaldı. Komediyus da bunu hoş bir gülümseme ile karşıladı. Zeyd, Lazkiye'ye gidip kızı babasından istediklerini, ancak olumsuz cevap aldıklarını belirtince;

---Öyle mi ? Bak sen Yorgo efendiye. Onu bende tanıyorum. Zaman zaman vali ile görüşmeye geliyor. İsterseniz ben bir konuşayım.

Zeyd, iyi bir fırsat yakalamıştı. Bunu kaçırmak istemiyordu. Hamza'nın ne diyeceğini beklemeden iyi olacağını ve gerçekleşmesi durumunda çok mutlu olacağını ifade etti. Hamza'nın bu görüşmeden haberi yoktu. Zeyd bu görüşmeyi söylemek için sabahı bekliyordu. Sabah olduğunda, Zeyd'in evindeki yemekte durumu izah etti. Hamza utanıp kızarmasına rağmen, hiç bir açıklamada bulunmadı. Ebu Kays ebu Cafer de yüzbaşı Komediyus'un Lazkiye komutanından daha yüksek bir görevde bulunduğundan, daha etkili olacağını ifade ettiler.

Yemekten sonra, hep birlikte Zeyd'in görev yeri olan valiliğe gittiler. Binanın girişinde yüzbaşı Komediyus, Beyrut'tan gelen bir tüccarla sohbet ediyordu. Zeyd ve Hamza'yı görünce, Müsaade isteyerek, onların yanına geldi. Gelir gelmez müjdeyi verdi;

---Lazkiye'li Yorgo vali ie görşmek için, bugün buraya gelecek. Valimize hem saygılarını hem de hediyelerini sunacak. Ben de bu arada, Hamza'nın konusunu da gündeme getireceğim.

Bu sözler Hamza'nın kalp atışlarını daha da hızlandırdı. Heyacandan ne diyeceğini şaşırdı. kafasını yere eğdi. Komediyus'tan utanmıştı. Ama içinden de sevinmişti. Umudu artmış, Sofiya'sına bir an evvel kavuşmak istiyordu. Kısa süren bu görüşmeden sonra yüzbaşı tekrar tüccarın yanına gitti. Zeyd de arkadaşlarını alarak kendi odasına doğru hareket etti. Zeyd arkadaşlarına birliğini gezdirdi. Birlikte yemek yediler. Öğleden sonra da Şam'ı gezmeye çıktılar. Ebu Cafer, Şam'ın büyüklüğünü gördükçe şaşkınlığı artıyordu. Bütün sokaklar taşlarla döşenmişti. Yollar çok genişti. Binalardaki taş işçiliğine hayran kaldı. Çarşıları çok kalabalıktı. Tezgahlardaki mallar çeşit çeşitti. Çoğunu ilk defa görüyordu. Kendilerinin göçebe ve yokluk içindeki yaşamla sık sık karşılaştırmalar yaptı. Ufku genişlemiş, obaya döndüğünde, ilk yapılacak işlerin başında yollara taş döşemek olacaktı.

Şam gezisi akşama doğru sona erdi. Tekrar hep birlikte Zeyd'in biriğine döndüler. Valiliğe geldiklerinde, yüzbaşı Komediyus'un Yorgo'yu yolcu ederken buldular. Onlar da Yorgo'nun yanına giderek selamlaştılar ve iyi yolculuklar dilediler. Yorgo ve yardımcısı ayrılır ayrılmaz, doğrudan Hamza'ya doğru hareket eden Komediyus,

----Hamza sana müjdeli haberi verebilirim. Tüccar Yorgo, Sofiya'nın seninle evlenmene izin verdi. Sorumluluğunu da bana verdi. Ben de sana güvendiğim için kabul ettim. Şimdiden tebrik ediyorum.

Yüzbaşının bu sözlerinden sonra, Zeyd, ebu Cafer ve kays hamza'ya sarılarak tebrik ettiler, mutluluğuna ortak oldular. Ebu cafer, obaya döner dönmez düğün hazırlıklarına başlayacaklarını, başta yüzbaşı Komediyus olmak üzere her kesi düğüne davet ettiğini iletti. Tüccar Yorgo!nun kararı, ebu Cafer, Kays ve Hamza'nın bir gün önce yola çıkmasına neden oldu.

Hamza'nın Sofiya ile evleneceğinin duyulması obada sevinçle karşılandı. Her kes düğün için ne yapması gerektiğini ebu Cafer'e sormaya geldi. Ebu Cafer de bir planlama yaptıktan sonra herkese görevini bildireceğini iletti.

Obaya ulaştıktan bir gün sonra, ebu Cafer ve Kays, tüccar Yorgo ile düğün gününü ve yapılması gereken hazırlıkları görüşmek üzere Lazkiye'ye hareket ettiler. Yolda Hamza'nın birliği ile karşılaştılar. Rastan'a kadar birlikte yolculuk yaptılar. Hamza'nın heyacan ve mutluluğu gözlerinden ve tavırlarından belli oluyordu. Arkadaşlarının imalı sözlerine tebessümle cavap veriyordu. Rastan'a vardıklarında Hamza, birliği ile geride kaldı, ebu Cafer ve Kays yollarına devam etti.

 

Lazkiye'ye vardıklarında akşam olmuştu. Geceyi bir handa konaklayarak geçirdiler. Sabah erkenden kalkıp, at arabasını hazırlayıp hediyelerini yüklediler. Yorgo'nun evini biliyorlardı, hiç kimseye sormadan arabayı bağ evine doğru sürdüler. Onları kapıda zenci köle karşıladı. İçeriye haber vermek için izin istedi. Döndüğünde yanında tüccar Yorgo vardı. Yorgo hoş bir tebessümle,

---Lütfen içeriye buyrunuz.

Ebu Cafer ve Kays hediyeleri indirdikten sonra, zenci köle atı yularından tutarak, evin arkasındaki boşluğa götürdü. Ebu Kays atın yemi ve suyu ile ilgilenmesini rica etti. Kendileri de Yorgo ile beraber eve girdiler. Evde onları yorgo'nun eşi, kızı Agata ve Sofiya ayakta karşıladı. Selamlaşmalardan sonra, geniş bir salona alındılar. Salonun taban ve tavanı ahşap ile döşenmişti. İyi bir ustanın elinden çıktığı belli oluyordu. Yer döşemelerin üzerine yünden dokunan halı ve kilimler serilmişti. Duvar tarafına da uzun yastıklar dizilmişti. Hep birlikte kilimlere oturdular. Tekrar selamlaştılar. Yorgo'nun misafirlerini karşılaması öncekine göre, daha sıcak ve içtendi. Hediyeler için teşekkür ettikten sonra,

---Sizleri ikinci kez yorduğum için üzgünüm. Ama siz de taktir edersiniz ki, yeni tanıdığım birisine kızımı hemen veremezdim. Komutan Komediyus, kefil olduğunu belirtince içimdeki kuşkular azaldı ve kabul ettim. Kızım da bu evlilği istediğini belirtince, böyle bir karara vardım.

Yorgo'nun bu konuşmalarından sonra, söz alan ebu Cafer, teşekkür etti ve kuşku duymasının normal bulduğunu, kendilerinin ve eşlerinin Hamza'nın anneleri ve babaları olduğunu, obadaki herkesin bir aile gibi yaşadığını, kıznın çok mutlu olacağını belirtti. Bu konuşmaları yan taraftaki odada Sofiya, kız kardeşi Agata ve annesi merak içinde dinliyorlardı. Babasının olumlu kararından sonra Sofiya'nın neşeşi yerine gelmiş , düğünün ne zaman yapılacağını merak ediyordu. Bugün o meraktan kurtulmuş olacaktı. Annesinin “kompostoları götürürmüsün” sesiyle düşüncelerinden bir an sıyrıldı. Üstünü başını düzelttikten sonra, ahşap bardaklarla kayısı kompostusu servisi yaptı. Servisi çok yavaş ve dikkatlice sundu. Ebu Cafer ve Kays gelinlerini göz ucuyla hissettirmeden takip ediyordu. Sofiya’da bunu fark etmişti, ancak ellerinin titremesine engel olamadı.

Uzun süren sohbetlerden sonra, düğünün beş ay sonra yapılmasına karar verildi. Düğünden önce Sofiya obaya getirilecek, bir hafta boyunca şenlikler ve yarışmalar yapılacaktı. Bu kararlar Sofiya'nın mutluluğunu bir kat daha artırmıştı. Bu karardan sonra hep birlikte sofraya oturdular.

 

Güneş ışınlarının etkisi azalmaya başlayıp, gölgeler uzamaya başladığında, ebu Cafer ve Kays yola çıkmak için Müsaade istediler. Yorgo köleye arabanın hazırlanması talimatını verdi. Biraz sonra at arabaya koşulmuş, harekete hazır hale getirilmişti. Bu sırada ailedki her kes vedalaşmak için dışarı çıkmış, ebu Cafer ve Kays'a iyi dileklerini iletiyordu. Ebu Cafer ve Kays gece yarısına doğru obaya ulaştılar. Atı sulayıp yemini verdikten sonra, dinlenmek için evlerine çekildiler. Obadakilerin büyük çoğunluğu uyuyordu. Hamza ve bir kaç arkadaşı ebu Kays'ın gelmesini bekliyordu. Kısa bir süre sonra onlar da uyumak için evlerinin yolunu tuttular.

Sabah olduğunda, Hamza görevini yardımcısına devretmiş, ebu Cafer'den gelecek haberi bekliyordu. Beklediği haberi komutan Velit getirdi. Birbirlerine sarılarak bu mutlu haberi kutladılar ve ebu Cafer'in evine doğru hareket ettiler. Ebu Cafer, Yorgo ile kararlaştırdıkları düğünü ve yapılması gereken hazırlıkları Hamza'ya iletip,

-----Biz gereken her şeyi Kays'la birlikte organize edeceğiz. Sen görevine devam edebilirsin. Senin yapman gerekenleri biz sana ileteceğiz.

Hamza şükranlarını sunduktan sonra Müsaade isteyip ayrıldı. Dışarıda arkadaşları onu bekliyordu. Arkadaşları Rastan'da klarnet, davul ve zurnadan oluşan bir müzik ekibi ile anlaştıklarını, yedi gün boyunca çalgıcıların obada görev yapacaklarının müjdesini verdiler. Hamza bu habere çok sevindi. Bütün oba yedi gün boyunca eğlenecek, dans edecekti. Bu obanın ikinci düğünü olacaktı. Ancak gelin saluk değil, Roma'lı bir tüccarın kızı Sofiya'ydı. Bu onlar için gerçekleşmesi imkansız bir hayaldi. Nereden nereye gelmişlerdi. Lazkiye'nin en büyük tüccarlarından biri olan Yorgo'nun kızı saluklara gelin gelecekti. Bu gurur onlara yetecekti. Hedeflerini daha da büyütmelerine örnek olacaktı.

Obadakileri düğün heyacanı sarmışken, komutan Zeyd, askerleri ile denetimlere ve Şam içindeki asayişin sağlanması için çalışıyordu. Ufak tefek hırsızlıklar dışında Şam'da olumsuz bir olay yoktu. Hırsızlıkları da genellikle dışardan gelen yabancılar yapıyordu. Onlar da kısa sürede yakalanıp, hapse atılıyordu. Hamza'nın düğün tarihi kendisine de iletilmişti. Yüzbaşı Komediyus da Zeyd'in iskan için yoksul kabile getirilmesi fikrinin vali tarafından onaylandığını, ancak sorun çıkartmayacak olanların getirilmesini istediğini iletmişti. Zeyd, en uygun kabile olarak Elsenilerin komşusu olan Beni Huneynlerin getirilmesini uygun bulmustu. Onların kervanları Rakka'ya kadar geliyordu. Heber göndermek için oraya gitmesi gerekiyordu. Yanına üç kişilik silahlı askerle, sivil olarak Rakka'ya hareket etmek için komutanından izin aldı. Hamza'nın düğün gününe kadar bu işi çözmek istiyordu. .

Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Rakka'ya ulaşıp, Hişam'ın hanına yerleştiler. Geceyi dinlenerek geçirdiler. Sabah olduğunda bütün hanları dolaşmaya başladılar. Ancak hiç birinde Beni Huneyn kabilesinden kimseyi bulamadılar. Zeyd, bir kaç gün beklemeyi tercih etti. Üç gün boyunca Rakka'yı gezip gözlemlediler. Rakka şehri Gassanilerin denetimindeydi. Orayla Şam'ı karşılaştırdılar. Arada çok büyük fark vardı. Rakka, Şam'ın yanında bir köy gibiydi. Asayişi de pek iyi sayılmazdı. Kervan sorumluları sürekli mallarının başında nöbet bekliyordu. Hırsızlıkların ve silahlı kavgaların olmadığı bir gün yoktu. Her gün mutlaka vukat vardı. Rakka'ya gelişlerinin dördüncü günü bir handa Beni Huneyn kabilesine ait bir kervanla karşılaştılar. Kervan sorumlusu ile görüşmek istediğini iletti. Akşama doğru kervan sorumlusu Hişam'ın hanına ulaştı. Komutan Zeyd, kervan sorumlusuna kendini tanıttıktan sonra, Şam valisinin davetini ileterek;

-----Vali kabile reisi ebu Umran'ı iskan için görüşmeye bekliyor. Size verimli toprak verecek. Siz de yüz asker vereceksiniz. Biz de aynı şekilde yerleştik. Şimdi çok rahat ve memnunuz.

Komutan Zeyd'in sözleri kervan sorumlusunun üzerinde şaşkınlık yaratmıştı. Zeyd'i tanımıyordu ancak, adını duymuştu. Zeyd'in söylediklerini ileteceğini belirterek, Müsaade istedi. Zeyd ve askerleri de dinlenmek için odalarına çekildi.

Sabah güneş doğmak üzereyken, atlarını eyerleyip, yola çıktılar. Önlerinde iki aylık yol vardı. Geceleri askeri kalelerde mola verip dinlendiler. Gündüzleri yol aldılar. Kervan yükü olmadığından, fazla zaman kaybetmiyorlardı. Yolculuğun iki ayı tamamlamasına üç gün kala Şam'a ulaştılar. Zeyd dinlenmek için evine hareket etti. Askerler de birliğin bulunduğu koğuşlara yöneldi.

Evde kendisini eşi ve çocukları karşıladı. Rakka'ya gidiş nedenini ve Hamza'nın düğün tarihini iletti. Onlar da memnuniyetlerini ve sevinçlerini ifade ettiler. Düğüne kendilerinin de katılmak istediklerini, okullarının zaten kapalı olduğunu söylediler. Zeyd onların teklifini kabul etti. Düğüne hep birlikte gideceklerini teyit etti. Çocuklar sevinçten birbirine sarıldılar. Anneleri de bu sevince ortak oldu.

Düğün vakti yaklaştıkça obadakilerin telaşı da artıyordu. Bir taraftan yiyecek, içecekler hazırlanırken, diğer taraftan da yeni elbiselerin dikilmesi için kadınlar ellerinden geldiğince hızlı hareket ediyordu. Obaya yabancı bir kızın gelmesi ve davete yüzbaşı Komediyus'un katılması düğünün önemini bir kat daha artırıyordu. Hamza'nın evinin tüm eksikleri ebu Cafer'in talimatıyla giderilmişti. Abdullah'ın eşi Fatıma bu işle görevlendirilmişti. Nihayet düğün günü gelip çatmıştı. Bir gün sonra, Sofiya, yüzbaşı Komediyus, Zeyd ve ailesi obada olacaktı. Onlar için de evler hazırlandı.

yüzbaşı Komediyus, komutan Zeyd ve ailesi yola çıktıklarının üçüncü günü akşama doğru obaya vardılar. Obanın girişinde ebu Cafer, Kays, Hamza ve obanın neredeyse tamamı onları bekliyordu. Misafirleri gören Kays, çalgıcılara karşılama müziği çalmalarını işaret etti. Zeyd ve yüzbaşı arabalarını durdurup, obadakileri selamladılar. Arabalar misafirlerin kalacakları evlerin önüne çekildi. Yüzbaşı ve Zeyd ebu Cafer'in evine misafir oldular. Orada onlar için yemekler hazırlanmıştı. Komediyus gördüğü ilgiden dolayı çok memnun olmuştu. Hepsine ayrı ayrı teşekkür etti. Öbadakilerin Zeyd'e sarılıp sevgilerini sunmalarını gıpta ile izliyordu.

Kısa bir süre sonra, Sofiya ve ailesini almaya giden ekibin gelmekte olduğu haber verildi. Ekibin başında Hamza'nın yardımcısı Velit bulunuyordu. Üç atlı araba ve beş asker eşlik ediyordu. Onlar içinde karşılama töreni yapıldı ve kalacakları evlere yerleştirildi. Sofiya’nın ailesine komutan Zeyd için yapılan ev tahsis edilmişti. Düğün bitiminde Sofiya buradan Hamza'nın evine gidecekti. Yorgo ve ailesi gördükleri ilgiden dolayı çok şaşırmışlardı. Bütün obanın kendilerini karşılamaya gelmesi onları gururlandırmıştı. .

Misafirler geceyi dinlenerek geçirdiler. Sabah, def, zurna ve davul sesiyle uyandılar. Gençler müzik eşliğinde dans ediyor, şarkı söylüyorlardı. Yemekten sonra, onlar da şenliklere katıldı. At ve deve yarışlarını ilgiyle izlediler. Eğlenceler bir hafta boyunca devam etti. Haftanın son gününde Sofiya Zeyd'in evinden müzik eşliğinde alınarak Hamza'nın evine getirildi. Gelinin kendi evine gelmesi ile düğün bitmişti. Hamza da çok sevdiği Sofiya'sına kavuşmuştu.

iki gün sonra, misafirlerin dönüş hazırlıkları tamamlandı. Yorgo ve ailesi bir heyetle birlikte Lazkiye'ye doğru yola çıktı. Yüzbaşı Komediyus ve Zeyd de aileleriyle birlikte Şam'a hareket etti. Önlerinde üç günlük yol vardı. Gece dinlenip, gündüzleri yol aldılar. Çocukların obadaki arkadaşlarından ayrılması onlar üzerinde olumsuz etki yapmıştı. Obadaki yaşam onlara daha cazip gelmişti.

Yola çıktıklarının üçüncü günü, güneş batımına doğru Şam'a ulaştılar. Zeyd yüzbaşı Komediyus'a katkılarından dolayı teşekkür etti. Yüzbaşı da obanın kendisi için değişik bir yaşam olduğunu ve çok memnun kaldığını iletti. Karşılıklı bu sözlerden sonra evlerine doğru hareket ettiler.

Yüzbaşı Komediyus obadaki yaşadıklarını valilikte her kesle paylaşmıştı. Komutan Zeyd'e ve kendisine gösterilen ilgiyi anlatmakla bitiremiyordu. Düğünden vali Papulyadis'in de haberi vardı. O da komutan Hamza'ya gümüş bir tepsiyi hediye olarak göndemişti.

                                                                       -----14-----

Komutan Zeyd, Rakka'dan döneli beş aydan fazla olmuştu. Beni Huneyn kabile reisi ebu Umran'ın gelmesi yakındı. Ondan haber almak ve karşılamak için üç kişilik bir askeri birliği görevlendirdi. Birlik, ebu Umran ve kabile üyeleri ile Şam-Rakka yolunun sekiz fersah ilerisindeki bir mola yerinde karşılaştılar. Ebu umran'a silahlı beş kişil eşlik ediyordu. Geceyi birlikte geçirdiler. Sabah erkenden yola çıktılar. Akşam karanlığında Şam'a vardılar. Askerler Umran ve yanındakileri bir hana yerleştirip, sabah gelip alacaklarını belirttiler. Komutan Zeyd'de de geldiklerini ilettiler.

Beni Huneyn aşireti reisi Umran'la komutan Zeyd daha önce iki kez karşılaşmışlardı. Zeyd, zengin kervanlardan elde ettiği mallardan bir kısmını onlara da gönderiyordu. Dostlukları eskiye dayanıyordu. Hana askerlerle birlikte gitti. Umran'ı kendisi karşılamak istiyordu. Zeyd'i karşısında gören Umran, oturduğu yerden hızla kalkarak, sevinç ve özlemle sarıldı ve kucakladı. Kabilesine her zaman yardım eden Zeyd'e saygısı ve sevgisi büyüktü. Kendilerini yine unutmamış, Şam'a davet ederek, onlara daha iyi bir yaşam sunmak istiyordu. Bu yiğit insanın kalbi iyilikle doluydu. Böyle bir insanın davetini nasıl reddedebilirdi. Uzun süre sohbet ettiler. Zeyd onlara obadaki yaşam ve kendi görevlerini anlattı. Onlarda kendi yaşamlarını. Umran kabilenin yoksulluk içinde yaşamaya devam ettiklerini anlattıkça, Zeyd'in göz yaşları çenesine doğru akıyordu. Umran cebinden çıkardığı bir bezle Zeyd'in göz yaşlarını silerek;

----Lütfen üzülme kardeşim Zeyd. Senin sayende kabilemiz iyi bir hayata kavuşacak. Sana minnettarız. Bize çok yardımların oldu. Bunları unutmak mümkün mü ?

Bu hüzünlü konuşmalardan sonra, hep birlikte valiliğe doğru hareket ettiler. Yüzbaşı Komediyus'a durumu ileten Zeyd, Umran ve arkadaşlarını kendi odasına aldı. Sohbetlerine orada devam ettiler. Bir müddet sonra yüzbaşı Komediyus, Zeyd'in odasına geldi. Umran'la tanıştılar. Valinin kendilerini beklediğini söyledi.

Zeyd ve Umran vali Papulyadis'i selamlayarak içeri girdiler. Yerinden kalkan vali;

----Komutan Zeyd size de toprak verilmesini talep etti. Kendilerinden çok memnunum. Bu nedenle size de Zeyd'in kabilesinin beş fersah doğusundaki araziyi tahsis ettim. Bana yüz asker vereceksiniz. Zeyd'in obasındakiler size yardım edeceklerdir. Gelmeyi kabul ediyor musunuz ?

Valinin bu sözlerine olumlu yanıt veren umran, iki gün içinde kabilesine gitmek için yola çıkacağını, yaklaşık altı ay içinde Şam'da olacağını ifade ederek teşekkür ve saygılarını iletti. Zeyd bu konuşmaları gururla izliyordu. Yoksul bir kabilenin daha çöldeki yaşama son vererek, daha iyi bir ortamda hayata devam etmelerinin mutluluğunu hissediyordu.

Komutan Zeyd, Umran ve arkadaşlarını kendi evinde misafir etti. Gece yarısına kadar sohbetlerine devam ettiler. Eşi Zeynep de, onların yiyecek ve içecekleri ile ilgilendi. Zaman zaman o da sohbetlere katıldı. Kadınlar ve çocukların yaşamı hakkında sorular sordu.

İki gün sonra Umran yola çıkmak için Müsaade istedi. Zeyd'in eşi Zeynep onlara yolculuk boyunca yetecek kadar yiyecek ve kurutulmuş meyveler hazırladı. Kendi çocuklarına ait fazla elbise ve kumaş torbaları verdi. Atları için de bir çuval arpa yükletti. Zeyd gibi, eşinin de kalbi iyilikle doluydu. Elindekileri yoksullarla paylaşmaktan zevk alıyordu. Kendisi de o hayattan geldiği için, onların içinde bulundukları sıkıntıları çok iyi biliyordu.

Ebu Umran ve arkadaşları hüzünlü vedalaşmadan sonra yola çıktılar. Yüzbaşı Komediyus, onlara da bir belge vermişti. Askeri kalelerde mola vermeleri için o belgenin olması işe yarıyordu. Dönüşte kabilenin güvenli bir şekilde Şam'a varması için de kolaylıklar sağlıyordu. Umran bir tarafta hüzün yaşarken, diğer taraftan da kabilesine mutlu haberi ulaştırmak için, sabırsızlanıyordu. Elinden gelse bir kuş gibi uçup, obasına varmak istiyordu. Haberi verdiğinde nasıl bir tepki göstereceklerini merak ediyordu. Komutan Zeyd'in ve valinin sözlerini ezberlemişti. O sözleri aynen kabiledeki arkadaşlarına heyacanla anlatmak istiyordu.

Obaya dışardan bir gelin gelmesi her kesin yaşamına bir güzellik katmıştı. Çocuklar için yapılan okulda, Kays ile birlikte Sofiya'da dersler vermeye başlamıştı. Özellikle matematik derslerinde Sofiya'nın yetenekleri obada herkesin dilindeydi. Çucukların hepsi onu çok seviyordu. O da onlara yardımcı olmaktan büyük haz duyuyordu. Obadaki kadınlar Sofiya'ya hayrandı. Onun bilgisine ve yeteneklerine sahip olmayı çok istiyorlardı. Hamza'dan, Zehra'nın hikayesini dinleyen Sofiya, onun kendi yanına getirilmesi için aracı olmasını rica etti. Hamza bu talebi Abdullah'ın eşi Fatima'ya iletti. Onu da üzmek istemiyordu. İki yıldır Zehra'ya o bakıyordu. Kendi çocuğu gibi olmuştu. Durumdan haberdar olan ebu Cafer, Fatima'yı ziyaret ederek, Sofiya'nın evde tek başına kalmaması ve bir meşgale olması için Zehra'nın onun yanında büyümesinin daha iyi olacağını uzun uzun anlattı. Sonunda Fatıma ikna oldu ve Zehra Sofiya'nın yanına yerleşti. Kısa bir yabancılıktan sonra Zehra yeni evine alıştı. Hamza ve Sofiya Zehra ile Fatıma'yı aratmayacak şekilde ilgilendiler. Ona çeşitli hediyeler aldılar. Yeni elbiseler diktirdiler. Bir ay sonra Zehra da yeni hayatından memnun olmuştu.

 

Düğün olalı dört ay olmuştu. Sofiya'nın babası iki kez ziyarete gelmişti, Kendileri fırsat bulup Lazkiye'ye gidememilerdi. Ailesini ziyaret etmek istediğini Hamza'ya iletti. Hamza da bunu düşündüğünü, hafta sonunda birlikte gidebileceklerini söyledi. Bu sözleri duyan Sofiya, Hamza'ya sarılarak teşekkür etti ve yanağına bir öpücük kondurdu. Hamza da onu yanaklarında öptü. Sofiya'nın gitmek istemesinin diğer bir nedeni de hamile olmasıydı. Mutluluğunu ailesiyle paylaşmak istiyordu. Hamile olduğu yavaş yavaş belli olmaya başlamıştı. Obadaki kadınlar bunu fark etmişti. Bu mutlu haberi eşleriyle de paylaşmışlardı. Sofiya'nın ailesi ise, bundan haberi yoktu. Onların da bu haberi duyunca mutlu olacaklarından emindi.

Hafta sonu Hamza bir at arabası hazırladı. Sofiya'nın rahat etmesi için, arabının içini yün miderlerle döşedi. Gecenin soğuna karşı da battaniyeler aldı. Zehra da ilk defa oba dışına çıkacağı için heyacanlıydı. Sevinç çığlıkları atarak, Sofiya'nın etrafında dolanıp duruyordu. Sofiya ile arkadaş gibi olmuştu. Sofiya oba içinde nereye gitse o da peşinden ayrılmıyordu. Hamza da bunu gördükçe memnun oluyordu. Sofiya'nın ve Zehra'nın mutluluğu ona da yansıyordu.

Akşam güneşin batmasına doğru, Lazkiye'ye ulaştılar. İlk gören zenci köle oldu. Hemen koşarak evdekilere haber verdi. Kendisi de arabayla meşgul oldu. Önce Safiye, ardından da Zehra'nın inmesine yardım etti. Arkasından da hediyeleri ve minderleri evin önüne taşıdı. Sofiya'yı karşısında gören anne ve babası hızla karşılamaya geldiler. Özlemle birbirlerine sarıldılar. Sanki yıllarca görüşmemişler gibi defalarca kucaklaştılar. Kız kardeşi Agata kendisine sarılmış bırakmıyordu. Sonunda annesi içeriye geçmeleri için uyardı. Yorgo da damadı Hamza ile sohbete dalmıştı. Onlar da içeriye girdiler ve salona geçtiler. Agata ve annesi Sofiya ile sohbate devam ediyorlardı. Annesi Sofiya'nın hamile olmasını fark etmişti. Sofiya da dayanamayıp beklediği cevabı verince, sevinç çığlıkları evin her tarafında duyuldu. Baba Yorgo da durumu öğrendi ve yüzündeki gülümsemeler daha da arttı. Olan biteni Zehra meraklı gözlerle izliyordu. Bunu fark eden Sofiya durumu kısaca anlattı. Zehra'yı onlara tanıttı.

----Benim küçük ve sevimli arkadaşım Zehra'ya da yer verirmisiniz ?

Yorgo ve ailesi de Zehra ile ilgilenmeye başladılar ve onu sevgiyle kucakladılar. Onun hikayesini bir kez sofiya'dan dinlediler. Önce üzüldüler, sonra da yeni hayatından dolayı sevindiler. Zehra'nın simsiyah saçları, kapkara gözleri ve beyaz bir teni vardı. Arap kızı olduğu hemen belli oluyordu. Uzun sohbetlerden sonra yemeğe oturdular.

Yorgo ticaret ile ilgili gelişmeleri anlattı. Hamza da yaptıkları görevleri ve kervanların rahat etmesi için yeni mola yerlerinin yapılacağından bahsetti. Sonra da Hamza'nın ok yarışmalarından elde ettiği başarıları konuştular. Yorgo bundan çok memnun olduklarını ve rakip şeref türübününde kendisini selamladığı için, Hamza'yı geç de olsa tebrik etti..

Lazkiye'de iki gün gezip dinlenen Hamza, bay yorgo'dan izin isteyerek, sabah yola çokacaklarını iletti. Sofiya'nın annesi ve kızkardeşi çok erken olduğunu belirtseler de, Hamza görevinin başına dönmesi gerektiğini söyledi. Sofiya'da eşinin haklı olduğunu, daha sonra tekrar geleceklerini, onları da kısa bir süre sonra özellikle de doğum sırasında yanlarında olmalarını istedi. Onlarda bundan mutluluk duyacaklarını belirtip, mutlaka geleceklerini belirttiler.

Yorgo sabah onlardan önce kalkmıştı. Sattığı ürünlerden kızına paketler hazırlamıştı. Zenci köle ile beraber onları arabaya yerleştiriyordu. Kızının rahat bir yolculuk yapması için yünden büyük bir yatak ilave etmişti. Sofiya'ya olan sevgisi ve bağlılğı daha da artmıştı. Yolculuklarında onu her zaman anmaktan kendini alamıyordu. Agata'yı onun kadar yetenekli görmüyordu. Bunu belirttiğinde, Agata da ona Sofiya'nın ticarete kendisinden önce başladığını, kendisinin de zaman içinde onun seviyesine geleceğini, biraz sabretmesin istiyordu. Aralarında zaman zaman bu konuda tartışma çıkıyordu.

Sabah kahvaltısını birlikte yaptılar. Sofra tam bir zengin sofrasıydı. Yiyecekler sıra sıra dizilmişti. Hangisinden yiyeceklerini şaşırıyorlardı. Annesi Sofiya'dan yiyeceklerden bol bol yemesini istiyordu. Artık iki kişilik yemek yemesi gerektiğini tekrar tekrar belirtti. Annesinin bu sözleri Sofiya'nın hoşuna gitmişti. On yıl önceki şımarık bir kız gibi davranıyordu. Hamza da eşine gösterilen ilgiden memnun olmuştu. Hamza da Sofiya'nın obadaki çocuklara ders verdiğini, bütün obanın ona saygı ve sevgi duyduğunu, komşu ev kadınlarının da ona işlerinde yardım ettiğini anlattı. 

                                                                       -----15-----

 Yemekten sonra vedalaşmalar hüzünlü oldu. Annesi ve kız kardeşi Agata göz yaşlarına hakim olamadı. Aynı duyguları Sofiya da yaşıyordu. Bunu gören Hamza bir an evvel yola çıkmak gerektiğini anladı ve at arabasına doğru hareket etti. Arkasından Sofiya'ya arabaya binmesini istedi. Zehrayı da arabaya bindiren Hamza atı dehleyerek, yola çıktı. Akşama doğru obaya varmış olacaklardı. Rastan'a geldiklerinde, Velit'in birliği ile karşılaştılar ve birlikte obaya döndüler.

Evlerine geldiklerinde komşuları yüklerin indirilmesine yardım etti. Sofiya da onlara babasının verdiği yiyeceklerden verdi. Kurutulmuş meyveleri alan çocuklar hızla oyun yerlerine dönüyorlardı. Arkadaşlarını yiyecekle görenler de Sofiya'dan yiyecekleri almak için, onlara katılıyordu.

Ebu Umran kabilesine dönmüş, Şam valisine verdiği cevabı arkadaşları ile paylaşmıştı. Kabile üyeleri kararı olumlu bulmuşlardı. Umran, salukların ve eEsenilerin yeni yaşamını ve yaptıkları işleri uzun uzun anlattı. Kendilerini de bu yeni yaşam bekliyordu. Bir hafta içinde yola çıkma kararı aldılar.

Beni Huneyn kabilesinin nfusu yaklaşık bin beşyüz kişiydi. İki yüz kişilik silah kullanabilen savaşçıları mevcuttu. Keçi, koyun, deve besliyorlardı. Az miktar da toprakları vardı. Ana dilleri farsçaydı, ancak arapça da biliyorlardı. Çok yoksuldular. Yeni doğan bebeklerin yarısından fazlası üç yaşına gelmeden hayatını kaybediyordu. Herkese yetecek miktarda yiyecekten yoksundular. Roma topraklarına yerleşmeyi bu nedenle çok istemişlerdi.

Uzun bir yolculıktan sonra, Şam'a vardılar. Kendilerini komutan Zeyd karşıladı. Zaman kaybetmeden oturacakları bölgeyi göstermek üzere heyetle birlikte yola çıktılar. Dört günlük yolculuktan sonra, kendilerine tahsis edilen topraklar ölçülüp teslim edildi. Zeyd kendilerine yardımcı olmaları için ebu Cafer'e haber göndermişti. Elsenilerden bir heyet on gün sonra Beni Huneyn’lerin obasına geldi. Üç ay kadar onlarla birlikte kalıp, ürün yetiştirme ve diğer işlerde yardım edeceklerdi. Bu yardımlar, onların bütün işleri öğrenmesine kadar devam edecekti.

Beni Heneyn’lerden Roma ordusuna katılacak yüz kişilik birlik bir ay sonra Şam'a ulaştı. Askerler önce iki ay eğitim göreceklerdi. Sonra da orduya katılacaklardı. Zeyd onların eğitimi ve kalacakları yerlerin belirlenmesinde yardımcı oldu. Onlar orduda sürekli olarak görev alacaklardı. Maaşları da olacaktı. Evli olanlara ev de verilecekti. Onlar için yeni hayatlarına alışmak zaman alacaktı. Elsenilerin ve salukların yaşadığı şaşkınlığı onlar da görecekti. Ama bir yıl sonra obadaki ve Şam'daki yaşantılarına alışmış olacaklardı.

Komutan Zeyd, Beni Huneyn kabilesinin yerleştirilmesi ile ilgilenirken, obadan mutlu bir haber geldi. Komutan Hamza'nın eşi Sofiya doğum yapmış ve bir erkek çocuğu olmuştu. Komutan Zeyd, eşi zeynep ve çocuklarını bir haftalık süre ile obaya gönderdi. Hediyeleri de unutmadı ve Hamza'ya tebriklerinin iletilmesini istedi.

BAŞKENT'TE İSYAN

Eşi obaya gideli beş gün olmuştu. Gece evinde dinleniyordu. Evinin kapısına vurulduğunu duydu. Kapıyı açtığında, gelenin bir asker olduğunu gördü. Asker, yüzbaşı Komediyus'un kendisini çok acil olarak, valilikte beklediğini iletti. hemen geleceğini, kendisinin gidebileceğini emretti. Zeyd resmi elbiselerini giyerek, hızla valiliğin bulunduğu binaya doğru hareket etti. Salondakileri selamladıktan sonra, yüzbaşının yanına doğru yöneldi. Salonda vali ile birlikte Şam vilayetinin üst düzey yöneticileri toplantı halindeydi. Başkent Konstantine'den gelen bir haberciyi heyacanla dinliyorlardı. Yüzbaşı, Zeyd'e oturmasını işaret etti. Zeyd de istenileni yaptı ve oturdu.

Konstantine'den gelen haberci, başkentte isyan çıktığını, bir spor karşılaşmasını fırsat bilen bazı soylular ile tüccarların imparator jüstinyen'e karşı halkı ayaklandırdığını, orduların baş komutanı olan Sarıyannisin, ayaklanmayı bastırmaya çalıştığını, olayların on gündür devam ettiğini, ayaklanmalara bazı vilayetlerin halkıyla askeri birliklerin de katıldığını heyacanla anlatmaya devam ediyordu. Papulyadis araya girerek;

---Ayaklanmanın gerekçesi nedir ? Onu anlatırmısın.

Tekrar söz alan haberci, heyacanını bastırmaya çalışarak;

---Altı ay kadar önce bazı söylentiler halk arasında yayılmaya başlandı. İmparatorun eşinin soylu olmadığı, meyhanede çalışan biri olduğu, alınan kararlarda imparatorun etkisinin bulunmadığı, esas yönetenin kraliçe Teodara olduğu, devleti gereksiz savaş ve fetihlere soktuğu, bütçenin bu nedenle bozulduğunu yaymışlardı. Bu tür söylentilerle, İmparator jüstinyen’i halk nezdinde küçük düşürmeyi amaçlayan rivayetler ve dedikodular yaygın hale getirildi. Ancak imparator bu tür söylentilere itibar etmedi ve ciddiye de almadı. Geçen hafta mavilerle yeşiller arasında geçen yarışmalarda, hipodrumdaki seyirciler galeyana getirilerek, imparatorun aleyhine tezahüratlar yapıldı. Hipodrumdan çıkan seyirciler şehirde yağma ve talana başladı. Bunu üzerine, garnizon olaylara müdahale etti. Çok sert tedbirler alındı. İmparator, tahtı bırakmak istediyse de, kraliçe Teodora buna izin vermedi ve direnme kararı alarak komutan Sarıyannis'e tam yetki verdi. Ancak, olaylar Trakya, İber, Kartaca ve Mısır'a kadar siçradı. General Sarıyannis, Beyrut ve Mısır'daki ayaklanmaların bastırılma görevini sayın valim Papulyadis'e verdi. Beni de bunu için gönderdi. Size gönderdiği emirnamede işte burada. Size takdim ediyorum.

Emirnameyi yüzbaşı Komediyus aldı ve okudu. Altında imparatorluk mührü de bulunuyordu. Emirnamede en kısa zamanda Beyrut ve Mısır'daki isyanın bastırılması isteniyordu. . Durumu hemen kavrayan vali, habercinin gidebileceğini, kendisine bir oda verilerek dinlenmesinin sağlanmasını istedi.

Haberci salondan ayrıldıktan sonra, toplantıda bulunanlara dönerek;

---Ne yapmamız gerekiyor ? Bizim bölgemizde olumsuz bir durum yok. Ancak imparatora ve kuzenim olan kraliçe Teodora'ya hemen yardım etmeliyiz. Sizin düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum.

Ayaklanma askerleri ilgilendiriyordu. Zeyd, yüzbaşı varken fikir beyan etmek istemedi. Toplantıdaki her kes Komediyus'un konuşmasını bekliyordu. Komediyus da bunun farkındaydı. Hemen ayağa kalkarak;

----Şam garnizonuna bağlı üç bin asker bulunuyor. Hemen iki bin kişilik bir ordu hazırlayıp, önce Beyrut'a, sonra da Mısır'a müdahale edeceğiz. Geriye kalan bin kişilik birlik de bölgenin aşayişi ile ilgilenecek. Buradaki komutayı sayın valime bırakıyorum. Komutan Hamza'ya da haber gönderip valime yardımcı olmasını emredeceğim. Biz Zeyd'le hazırlıklara başlayıp, yarın sabah yola çıkacağız. Zaman kaybetmeden hemen şimdi orduya toplanma çağrısı yapacağım.

Vali Papulyadis de Komediyus'un fikrine katıldığını ve gerekli desteğin verileceğini belirtti. Bu sözlerden sonra, toplantı sona erdi. Yüzbaşı ve Zeyd garnizona doğru hareket etti. Garnizona bütün askerlerin toplanması emri verildi. Kısa sürede alan askerle dolmaya başladı. Bütün askerlerin toplandığını gören yüzbaşı;

---Birinci, ikinci ve üçüncü piyade alayları şimdiden hazırlıklarına başlasın ve savaş durumuna geçsin. Birinci ve ikinci süvari alayları da atlarını hazırlayıp, savaş durumu alsın. Sabah erkenden yola çıkılacak.

Geceleyin ani toplantı ve savaş durumu askerlerde merak uyandırmıştı. Yüzbaşı Komediyus alay sorumlularını çağırarak onlara olaylar hakkında kısaca bilgiler verdi ve hızlı davranmalarını emretti. Geride kalanlara da valiye yardımcı olmalarını söyledi.

Komutan Komediyus ve Zeyd o gece hiç uyumadan hazırlıklara nezaret ettiler ve yer yer denetlemede bulundular.. Eksik bulduklarını ikaz ederek tamamlattılar. Sabah güneş doğmadan hareket emri verildi. Komutan Zeyd ve iki süvari alayı önden gidecekti. Yüzbaşı Komediyus ve piyadeler arkadan takip edecekti.. Ancak aralarındaki mesafe yarım fersahi geçmiyecekti. Beyrut yakınlarında buluşup şehire öyle gireceklerdi. Önlerinde üç günlük yol bulunuyordu. Molaları kısa tutup, şehrin girişinde dinlenip, ondan sonra harekete gececeklerdi.

Yola çıktıklarının üçüncü günü, güneş batmak üzereyken, Beyrut önlerine geldiler. Buraya kadar herhangi bir askeri bir birlikle karşılaşmadılar. Geceyi burada geçireceklerdi. Sabah olduğunda durumu öğrenmek için sivil bir ekip göndermeyi düşünüyorlardi. Komutan Komediyus Beyrut garnizonunda bine yakın asker olduğunu tahmin ediyordu. 

                                                                       -----16-----

 Sabah olduuğunda yaya olarak iki kişilik bir heyet Beyrut'a hareket etti. Onlardan gelecek haber beklenecekti. Kısa bir süre sonra, heyet geri döndü ve şehirde olumsuz bir durum görünmüyordu. Bunu üzerine, yuzbaşı Komediyus, Zeyd'e yanına elli kişilik bir süvari birliğini almasını ve Beyrut garnizon komutanı ile görüşme isteğinin iletilmesini istedi.

Yüzbaşı Komediyus'un emrini yerine getiren Zeyd, elli kişilik süvari birliği ile şehre doğru hareket etti. Şehrin girişinde nöbet bekleyen askerlere garnizon komutanı ile görüşmek istediğini iletti. Asker, komutanın Beyrutta olmadığını üç gün önce, iki yüz kişilik bir birlikle Mısır'a gittiğni söyledi. Yardımcısı da yoktu. Bu duruma şaşıran Zeyd ne yapacağını öğrenmek için yüzbaşıya bir atlıyla haber gönderdi. Biraz sonra, yüzbaşı bütün askerlerle beraber şehrin önüne geldi ve şehire girilmesi emrini verdi. Önde süvariler arkada piyadeler şehrin içine yayıldılar. Yüzbaşı yanına elli kişilik bir atlıyla valilik binasına doğru hareket etti. Zeyd'e de dikkatli olmasını ve kendisini beklemesini istedi. Vali de yerinde yoktu. Sadece vergi memurları ve daha düşük rütbeli subaylar vardı. Subaylardan birini yanına çağırarak;

----Komutanlarınız ve vali beyler nerede ?

Subay, yüzbaşıyı selamladıktan sonra;

---Sizin Şamdan büyük bir orduyla hareket ettiğinizi öğrenince komutan ve vali iki yüz kişilik bir birlikle Mısır'a hareket etti.

Yüzbaşı durumu daha önceden tahmin etmişti, ancak teyit ettirmek istiyordu. . Subaya dönerek,

---Bana en rütbeli subayı çağırın.

Kısa bir süre sonra teğmen olduğu tahmin edilen bir subay göründü. Yüzbaşıya selam verdikten sonra,

----Emrinizdeyim yüzbaşım

----Buraya bir üstteğmeni bırakıyorum. Yanına da elli kişilik bir atlı grubu vereceğim. Onun vereceği emirler benim adıma verilmiş sayılacak. Siz de ona yardımcı olacaksınız oldu mu ?

-----Emirlere uyacağım yüzbaşım

yüzbaşı Beyrut garnizonuna ait bütün askerlerin toplanması emrini verdi. Emri duyan askerler valilik önünde toplanmaya başladı. Yaklaşık yediyüze yakın asker bulunuyordu. Yüzbaşı Komediyus onlara hitaben komutanın kendisinde olduğunu, elinde imparator jüstinyenin emirnamesinin bulunduğunu, vereceği emirlere her kesin uymasını, aksi taktirde cezalandırılacağını söyledi. Beyrut garnizonuna da komutan olarak üsteğmen Sipiriyadisi atadığını belirtti. Bu konuşmalardan sonra, Zeyd'e orduya hareket emri verilmesini söyledi.

Ordu Mısır'a doğru hareket etti. Önde yine süvariler bulunuyordu. Komutan Komediyus piyadelerle arkadan geliyordu. Aralarındaki mesafe yarım fersahtan daha aza indirildi. Karşı tarafa görünmemek için, gündüzleri mola verip, geceleri yola devam ettiler. Askerleri mümkün olduğu kadar dinlendirerek, herhangi bir karşılaşmada güçlü olmak istiyorlardı. Mısır'a yaklaşmaya başladıklarında, yolu kontrol etmek maksadıyla beş kişilik bir atlı grubu sürekli bir fersah ileriye gidip, bilgi alıyordu. Yolculuğun onuncu günü, keşif grubu uzaktan toz bulutlarının göründüğünü haber verdi. Gelenler Mısır garnizon komutanı yüzbaşı Bedros'un ordusu olabilirdi. Gazza kasabasına yaklaşmışlardı. Yüzbaşı bulundukları alanın açık olması nedeniyle, savunma açısından riskli buldu. Daha elverşli bir yer bulmak için kendisi bizzat keşfe çıktı. Yarım fersah ilerdeki vadinin girişinin daha emniyetli olduğuna karar verdi. Yüzbaşı Bedros'u vadide karşılamayı düşünüyordu.

Ordunun başına dönen Komediyus, tekrar hareket emri vererek, vadinin girişine kamp kurulmasını emretti. Birliğin en önünde Zeyd'in birliği bulunuyordu. Orduya her an savaşa hazır olmaları emri verildi. Süvarilerden yüz kişilik bir birliğin vadinin arkasına gizlenmesini, savaş başladığında bu birliğin düşmana arkadan saldırmasını istedi. Birliğin başına da Zeyd'i atadı. Savaşın neticesini bu birlik belirleyecekti. Bunu Zeyd'e de izah etti.

Sabaha doğru, keşif grubu düşman askerlerinin vadiye doğru hareket ettiğini yüzbaşı Komediyus'a haber verdi. Yüzbaşı süvarileri öne çıkardı. Piyadeleri arkaya çekti. İlk saldırıyı süvarilerle yapmak istiyordu. Süvariler düşman askerlerini yarma hareketi ile dağıtacak, arkasından piyadeler de süpürme görevini yapacaktı.

Düşman askerleri vadinin içine doğru yavaş yavaş giriyordu. onlar vadiye girdikçe Zeyd ve birliği de vadiyi arkadan dolaşmak için ileri gidiyordu. Yüzbaşı Bedros'da süvarilerini öne çıkarmıştı. Ordusu, sayıca daha fazlaydı. Yüzbaşı Komediyus'un adını duymuştu, ancak tanışmıyorlardı. Bağlı olduğu vali isyancıları destekliyordu. İsyancılar Kartaca ordu komutanı general Andonis'i imparator yapmak istiyordu. İstekleri belli olmuştu. İmparotoriçe Teodora'ya hakaretler ediyorlardı. Soylu olmadığını, bir meyhanecinin kızı ve fahişe olduğunu yaymışlardı. Bu bilgileri Beyrut'taki askerlerden öğrenmişlerdi.

Bedros'u yenmek imparatorluğun geleceği için çok önemliydi. Güneş yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Yüzbaşı Bedros saldırmakta acele ediyordu. Komediyus bunu fark etmişti. Ordunun hepsini savaşa sürmek istemiyordu. Yuz süvari ile bir piyade alayını yedekte tutmak istiyordu. Savaşın kızıştığı anda bu birlikleri takviye olarak kullanacaktı. Bitirici darbeyi bu yedek kuvvetler yapacaktı.Yüzbaşı Komediyus, süvariler içinde de değişikliğe gitti. En öne mızraklı birlikleri aldı. Onların sağ ve sollarına da okçuları yerleştirdi. Süvarilerin saldırısı okçularla desteklenecekti. Yüzbaşı ordusuna bu düzeni aldırdığında, Bedros, birliklerine hücüm emri verdi. Süvari birlikleri atlarını hızla ileri sürdüler. İki yüz metre sonra, karşı karşıya geldiler. Bedros, bütün ordusu ile yüklenmişti. Okçular da harekete geçti sağdan ve soldan Bedros'un askerlerine ok yağdırıyorlardı. Ancak sayı üstünlüğü Bedros'taydı. Komediyus'un birlikleri çekilmeye başladı. Savaşın seyri Bedros'un lehine gidiyordu. Bunu gören Komediyus, hemen yedek birlikleri devreye soktu. Durum dengelenir gibi oldu. Savaş göğüs göğüse devam ediyordu. Okçuların görevi bitmişti. Onlar da kıliçlari ile destek vermeye başladı. Bedros'un ordusuna arkadan saldırması beklenen Zeyd'den haber yoktu. Komediyus merak içinde vadinin arkasında çıkacak süvarileri bekliyordu. Bedros'un süvarileri ise, Komediyus'un ordusuna yarma harakatı başlattı. Savaş çok kritik bir noktaya gelmişti. Bedros savaşı bir an evvel kazanmak için bütün güçleriyle yükleniyordu. Komediyus'un birlikleri de var güçleri ile direniyordu. Ancak durum iyi görünmüyordu. Tam bu kırılma noktasında, düşman ordusunun arkasında Zeyd'in süvarileri göründü. Zeyd'in süvarileri bedros'un askerlerini arkadan biçerek ilerliyordu. Düşman birliklerinde panik başladı. Bir kısmı geri dönerek süvarileri karşılamaya gitti. Boşluğu iyi gören Komediyus, askerlerine hücüm emrini verdi. Moral bulan askerler, Bedros'un ordusunu ikiye ayırdı. Düşman askerleri dağılmaya ve geri çekilmeye başladı. Vadi cesetlerle dolmuştu. Yüzbaşı Komediyus da askerleri ile birlikte kılıç sallıyordu. Önüne geleni yere seriyordu. Çok seri kılıç kullanıyordu. Komutanlarını yanlarında gören askerlerin azmi daha da artmıştı. Zeyd'in süvarileri ile birleşmelerine az kalmıştı. Kısa bir süre sonra Zeyd'in birliği, Bedros'un süvarilerinin çoğunu savaş dışı bırakmıştı. Savaş bitmek üzereydi. Bedros'un askerleri vadinin her iki yamacına doğru çekilmeye ve kaçmaya başladı. Komediyus, imparator adına teslim olmalarını istedi. Bunu duyan bazı askerler kıliçlarını bırakarak teslim oldular. Biraz sonra sağ kalan diğer askerler de kılıçlarını yere atarak, buna uydular. Savaş bitmişti. Komediyus, bütün esirlerin bir araya toplanmasını istedi. Emri hemen yerine getirildi. Vadinin yamaçlarına çıkanlar ise, gözden kaybolmuşlardı. 

                                                                       -----17-----

 Yüzbaşı Komediyus, esirler arasında yüzbaşı bedros'un bulunup, getirilmesini istedi. Bütün aramalara rağmen yüzbaşı Bedros, esirler arasında yoktu.. esirlerden bir subayın getirilmesini emretti. getirilen subay, yüzbaşıyı selamladı ve Bedros'un askerlerle birlikte savaştığını, yaralı yada ölü olabileceğini söyledi. Subayın yanına iki asker verip, ölü ya da yaralılar arasında yüzbaşının aranmasını istedi. Esirlerin bir araya getirilmesi tamamlanmıştı. Zeyd de atıyla yüzbaşı Komediyus'a doğru hareket etti. Birbirlerini kutladılar. Ancak Zeyd çok bitkin ve yorgun görünüyordu. Durumu fark eden Komediyus;

---Ne oldu Zeyd, yaralımısın yoksa ?

Bu sözleri söyler söylemez Zeyd'e doğru yanaştı ve sırtından kanlar aktığını gördü. Hemen Zeyd'e atından inip, yatmasını emretti. Yanında bulunan subay'a sağlık ekibinin derhal müdahale etmesini istedi. Sağlıkçılar otlardan yaptıkları merhemleri yaraların üzerine koyarak sardılar ve ayağa kalkmamasını söylediler. Komediyus da bunu Zeyd’e bir emir olarak ilettiğini söyledi. Zeyd için bir araba hazırlandı ve yanına sağlıkçı ve sürücü verildi. Ağaç gölgesinde tedavisine devam edildi. Birliğindeki askerler de merak içinde Zeyd'i ziyarete geldiler. Zeyd, sırtından iki kılıç darbesi almıştı. Kan durdurulmuştu, ancak çok bitkin görünüyordu. Sorulara güçlükle cevap verebiliyordu. Arkadaşları Zeyd'in bir an evvel Şam'daki tedavi merkezine götürülmesi gerektiğini yüzbaşı Komediyus'a ilettiler. Durumun ciddi olduğunu gören Komediyus hemen Zeyd'in yanına geldi. Zeyd'in kendisinden geçtiği ve sorulara cevap veremediğini görünce, gözyaşlarına hakim olamadı. Zeyd'in birliği ile beraber Şam'a dönmesini emretti. Sağlıkçılara da ellerinden gelen bütün imkanları kullanmalarını söyledi.

Savaş meydanındaki ölüler toplandı. Vadiyi kan kokusu sarmıştı. Sinekler cesetlere üşüşmüştü. Ölülerin zaman kaybetmeden gömülmesi gerekiyordu. Sağlıkçılar durumu Komediyus'a ilettiler. Yüzbaşı piyadelerden iki yüz kişinin cenazelerin gömülmesi ile görevlendirilmesini emretti. Birlik komutanları da ölü ve yaralıların sayımı ile ilgileniyordu. Öğleden sonra, sayı netleşti. Kendilerinden iki yüz kırk ölü, üç yüz yetmiş de yaralı bulunuyordu. Karşı taraftan ise, üç yüz yirmi ölü, iki yüz doksan yaralı vardı. Raporları sunan subaylara bütün yaralılara bakılması ve yardım edilmesi talimatı verildi. Ölenlerden on sekizi saluklardandı.

Akşama doğru yüzbaşı Bedros'u aramaya çıkan ekip döndü, yüzbaşıyı ölüler arasında, yardımcılarından bir subay teşhis etmişti.. Yüzbaşı aldığı mızrak darbesi ile hayatını kaybetmişti. Komediyus, yüzbaşının ölmesine üzüldü. Hüzünlü bir ses tonuyla;

---Askerlerin kaderinde bu her zaman var. ancak yüzbaşı çok iyi bir subaymış. Askerleri ile birlikte savaş meydanında ölmek, bir asker için büyük onurdur.

Yardımcıları ile durum değerlendirmesi yapan Komediyus, bir subayı yanına çağırarak, yüzbaşı Bedros’un tepede bir yere gömülmesini iletti. Esirlerle birlikte yüz piyadenin de Beyrut'a hareket etmesini ve kendilerini beklemsini emretti. Kendisi de diğer birliklerle İskenderiye’ye hareket etti.

Beş gün süren yolculuktan sonra, ordusuyla İskenderiye’ye girdi. Sokaklarda sivil halktan başka kimse yoktu. Bir subaya yanına elli kişilik süvari vererek, İskenderiye ve Beyrut valileri ile yüksek rütbeli subayların yakalanıp, getirilmesini emretti. Ayrıca sivil halkın rahatsız edilmemesini istedi.

Akşama doğru, görevli subay ve beraberindekiler ordunun mola verdiği yere ulaştı. Yanlarında elleri bağlı üç kişi bulunuyordu. Bunlar beyrut valisi Adonis, Beyrut garnizon komutanı Anatoliyos ve İskenderiye valisi Atenus'tu. Üçü de elleri bağlı olarak yüzbaşı Komediyus'un huzuruna çıkarıldı. Yüzbaşı, Onlara yaklaşır yaklaşmaz, yüzlerine tükürmeye başladı. İsyana katılarak, imparatora ihanet ettikleri ve yüzlerce askerin ölümüne neden oldukları için, başkentte yargılanacaklarını söyledi. Yanındaki subaya, Esirlerin bir arabayla limana götürülmesini ve orada gemiye bindirilerek, başkente ulaştırılması emrini verdi. Yirmi askerinde refakat etmesini istedi.

İskenderiye’de bir hafta kalan yüzbaşı, şehrin emniyetini sağladıktan sonra, başlarında bir subay olmak üzere, üç yüz kişiden oluşan bir askeri birliği bırakarak, Beyrut'a hareket etti. Subaya yeni bir vali ve komutan atana kadar görevine devam etmesini emretti.

Ordu dönüş yolunda acele etmedi. Molaların süreleri uzatıldı. Askerlerin zaferi kutlamaları için İskenderiye’de alınan yiyecek ve içeceklerin dağıtımı yapıldı. Savaşın safhaları ve son durum bir raporla Şam valisine de gönderildi. Beyrut'a geldiklerinde de aynı önlemleri alarak bir subay ve iki yüz askeri güvenliği sağlamak için orada görevlendirdi. Beyrut'ta iki gün kaldıktan sonra, Şam'a hareket edildi.

Üç gün süren yolculuğun sonunda, Şam'ın batı kapısına ulaştılar. Girişte başta vali olmak üzere Şam'ın ileri gelen bütün yetkilileri ile sivil halk onları bekliyordu. İçlerinde Hamza'da vardı. “yaşasın imparator” “yaşasın komutan Komediyus” naraları her taraftan duyuluyordu. Vali Papulyadis, komutan Komediyus'u çiçek vererek kutladı. Başarılarını imparator ve imparatoriçeye ulaştırmak için haberci gönderdiğini söyledi. Yüzbaşı bu görkemli karşılamalardan etkilenmemiş görünüyordu. Onun aklından Zeyd'in sağlık durumu vardı. Hemen Hamza'ya doğru yönelerek;

--Komutan Zeyd nasıl ? Sağlığı iyi mi ?

---Sayın yüzbaşım komutan Zeyd kendisine geldi ancak, sağlıkçılar askerlik mesleğini devam ettiremiyeceğini ifade ettiler.

Hamza'nın bu sözleri üzerine, yüzbaşı validen özür dileyerek, komutan Zeyd'i ziyarete gideceğini söyledi.

Komutan Zeyd'in tedavi gördüğü merkeze daha erken gideceğini düşünerek, atının getirilmesini istedi. Askerden atını alan yüzbaşı , bir an Zeyd'e varmak istiyordu. Zeyd'i yatağından üzgün gördü. Zeyd'de yüzbaşıyı üzmemek için kendisini toparladı ve ellerini uzattı. Komediyus ellerini tutup, alnından öptü. Tebriklerini ileterek;

----Sen ve birliğin olmasaydı, savaşı kazanamazdık. Tam geri çekilme emri vermek üzereydim ki seni ve birliğini görünce bundan vazgeçtim ve kendim de çarpışmalara katıldım.. Sayende büyük bir zafer kazandık. Sana minnettarım.

Zeyd, bunun abartılı olduğunu, bütün planlamanın yüzbaşı tarafından yapıldığını, kendilerinin verilen görevi yerine getirdiğini, büyük zorluklar yaşadıklarını, yüzbaşı Bedros'un da aynı Komediyus gibi düşünerek, yüz kişilik bir süvari birliğini vadinin arkasına gizlediğini, bu birliği yendikten sonra, ancak arkadan saldırıya geçtiklerini, bunun da zaman aldığını, gecikmenin de buradan kaynaklandığını belirtti. Bu sözleri duyan Komediyus;

---Bedros tahmin ettiğimden de iyi bir subaymış. Ama onun yanında Zeyd yokmuş. Aradaki fark da buradan geliyor.

Bütün bu konuşmaları odada bulunan Hamza ve Zeyd'in eşi Zeynep de duymuştu. Hamza ile birlikte günlerce Zeyd'in başından ayrılmamışlardı. Zeyd'in hayatta kalması ona yetiyordu. Askerlik hayatının bitmesi Zeynep için, çok da önemli değildi. Eşiyle bundan sonra daha fazla birlikte olacak, onu sağlığına kavuşturmak için, elinden gelen her şeyi yapacaktı.

Zeyd ile Komediyus arasındaki sohbet uzun süre devam etti. Yüzbaşı savaşın bütün ayrıntılarını Zeyd'e anlattı. Aynı heyacanı birlikte bir daha yaşadılar. Yüzbaşı, Zeyd'i fazlasıyla yorduklarını, izin isteyerek, Hamza ile birlikte valiliğe doğru hareket etti.

Valilikte, Papulyadis onları bekliyordu. Yüzünden sevinç ve mutluluk vardı. Yüzbaşıyı tekrar tebrik etti. Zaferi kutlamak için üç gün sürecek şenliklerin yapılması talimatını verdiğini iletti. Başkentten de iyi haberlerin geldiğini, isyancıların, Trakya ve İber'de yenildiklerini, sadece Kartaca'da direnişin devam ettiğini, ancak bunun çok uzun süre devam etmeyeceğini, çünkü onları yiyecek ve içeceklerle destekleyen Mısır'ın düşmesinden sonra, savaşı kazanmalarının mümkün olmadığını belirtti. Başkentten gelen son bilgileri aktardıktan sonra;

---General Sarıyannis çok büyük bir donanma ile oraya hareket etmiş. Yakında zaferle dönecektir.

Vali, Zeyd'in son durumu hakkında bilgi aldı. O da Zeyd'in artık bir askeri birlikte görev yapamayacağını biliyordu. Yüzbaşının da düşüncesini almak istediğini belirterek;

--Zeyd'in durumunu siz de gördünüz. Zeyd'den nasıl faydalanabiliriz. ?

----Sayın valim Zeyd çok iyi bir asker ve yönetici olduğunu defalarca kanıtladı. Kartallı kılıcı hiç bir zaman bırakmadı. Size önerim, Zeyd'i danışman olarak yanınıza almanız olacaktır.

Bu düşünce valinin de hoşuna gitti. Ancak Zeyd'in ödüllendirilmesi de gerekiyordu. Çok ağır görevlerin verilmesini doğru bulmuyordu. Savaşta yer alan bütün subay ve askerlere iki maaş üdül verilmesini, Zeyd'e de beş yüz altın verilerek, ordudan emekli edilmesine, maaşı iki katına çıkarılarak, yanına danışman olarak alınmasına karar verdi. Odadaki bütün yöneticiler valiye teşekkürlerini iletti. Vali, bir taktirname yazılarak, beş yüz altınla birlikte Zeyd'e ulaştırılmasının da yerine getirilmesini istedi.

Valinin kararı Zeyd'e ulaştığında, göz yaşlarına hakim olamadı. Taktirname ve ödülü getirmekle Hamza görevlendirilmişti. Hamza, komutanını teselli etmeye çalışıyordu. Ancak buna muaffak olamadı. Zira, komutan Zeyd çok sevdiği askerlikten ayrılıyordu. Göz yaşları yerini hıçkırıklara bırakmıştı. Hamza da daha fazla dayanamadı. Birlikte ağlayarak, rahatlamaya çalıştılar.

Zeyd'in ağır yaralandığı obadakilere de ulaşmıştı. Kabilenin neredeyse tamamı Zeyd'i ziyarete gelmişti. Şam'a yeni yerleşen Beni Huneyn aşireti reisi Umran'da gelmişti. Zeyd'i ziyaretinde o da göz yaşlarına hakim olamamıştı. Her kes Zeyd'i çok seviyordu. Onun bu durumuna çok üzülmüşlerdi. O, onların kalbinde bir yidızdı. Zeyd'i kahramanları olarak görüyorlardı. Kahramanlarını yatakta görmek, onlara ağır gelmişti.

Bir ay sonra, isyan tamamen bastırılmıştı. İmparator jüstinyen ve kraliçe Teodora Şam valisine ayrı ayrı kutlama mesajları göndermişti. İsyanın bastırılmasında görev alan her kese şükran duyduklarını iletmişlerdi. Yüzbaşı Komediyus'u Mısır valisi olarak atadıklarını, geriye kalan yöneticilerin atamalarını ise, vali Papulyadis'e bırakmışlardı. Vali de yüzbaşının yerine yardımcılarından Aleks Kureysus'u, onun yerine de Hamza'yı atadı. Zeyd'in hedefleri yavaş yavaş gerçekleşiyordu. Hamza da komutanını unutmamıştı. Yeni doğan oğluna onun ismini vermişti. Adı “KÜÇÜK ZEYD'Dİ. İki ay sonraki ziyarete küçük Zeyd'di de götürdü. Ancak bu son ziyaret oldu. Komutan Zeyd, o gece bir bulut gibi göğe yükselmişti.

 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular