AMASYA İLİ
GÖYNÜCEK İLÇESİNE BAĞLI
ÇULPARA
KÖYÜNÜN KISA TARİHÇESİ
ÖNSÖZ
Köyümüzün tarihini yazmamızın
nedeni nedir? Bu sorunun cevabını herkes merak edecektir. Bizi de buraya
götüren, işte bu merak oldu. Zira, biz kimiz? nereden geldik? Bu tür sorulara
kimse net cevap veremiyordu. Elimizde sözlü gelenekten gelen bilgiler bulunuyordu.
Ancak, bu bilgiler de zamanla unutulup gidecekti. Ayrıca, sözlü gelenekten
gelen bu bilgilerin resmi belgelerle doğrulanması gerekiyordu. Aksi taktirde,
hiçbir anlamı olmayacaktı. Bu tarihçeyi yazmamızın diğer bir nedeni de gelecek
nesillere yazılı bir kaynak bırakmak istememizdir. Bunun dayanağı da “Geçmişi
olmayanın geleceği olmaz” ilkesidir. Temennimiz, bizden sonraki nesillerin
geçmişimize sahip çıkarak, örf ve adetlerimizi, inancımızı, gelenek ve
göreneklerimizi devam ettirmeleridir. Toplumların kalkınmasında ve gelişmesinde
manevi değerlerin önemi küçümsenemez. Eğer, siz çocuklarınıza kendi
kültürünüzü, geleneklerinizi, göreneklerinizi ve inancınızı öğretmezseniz,
birileri gelir sizin adınıza o bilgileri verir; sonucunda da hiç onaylamayacağınız
bir durumla karşılaşırsınız. Buna benzer olayları ailelerimiz geçmişte
yaşadılar. Ve bugün de hala yaşamaya devam etmektedirler. O nedenle, ileride
daha büyük acı olaylarla karşılaşmamak için çocuklarımıza mutlaka bu manevi
değerlerimizi öğretmeliyiz.
Köyümüzün tarihini ele alırken
asıl kaynaklarımız resmi belgeler ve yazılı eserler olacaktır. Sözlü bilgileri
ise, bu belge ve kayıtlarla doğrulandığı oranda kullanacağız. Köyümüzün
tarihini anlatırken zaman zaman komşu köylerden de bahsedeceğiz. Zira, komşu
köylerle olan bağlantılarımız ve ilişkilerimiz en az beş yüz yıl öncesine
dayanmaktadır. Yani, onlarla çok eskilere dayanan ortak bir geçmişimiz
bulunmaktadır. Tarihçeyi yazarken, kronolojik sıralamayı takip edeceğiz. Önce
Anadolu’nun kısa bir tarihçesini anlatacağız. Daha sonra, Selçuklu devleti ile
başlayıp Osmanlı devleti ile bitireceğiz. Ancak oraya geçmeden önce herkesin
merakını giderelim. Köyümüzdeki nüfusun büyük çoğunluğunu Anadolu’nun
doğusundan, Diyarbakır eyaletinin Çemişgezek sancağından gelenler
oluşturmaktadır. Resmi kayıtlara göre, Milli aşiretine bağlı Hasan Odabaşı
obası köyümüzü kışlak olarak kullanıyordu. Yazın ise, sözlü geleneğe göre,
yaylak olarak kullandıkları Tokat ili sınırları içinde olan Dumanlı yaylasına
gidiyorlardı. Milli aşiretinin köyümüze gelişini, ileriki bölümlerde daha uzun
bir şekilde anlatacağız. Bu bilgileri özetledikten sonra köyümüzün tarihçesine
geçebiliriz. Ancak, daha iyi anlamamız için Anadolu'nun geçmişini de kısaca
anlatmamız gerekecektir. Zira, bizden önce Anadolu topraklarında yaşayan bir
halk vardı. Şimdi buradan başlayalım.
SELÇUKLU DEVLETİNDEN ÖNCE
ANADOLU
Anadolu, Doğu Roma
İmparatorluğunun (Bizans) hakimiyetinde olan bir bölge idi. Nüfusun çoğunluğunu
batıda Rumlar, doğuda ise, Ermeniler meydana getiriyordu. İki toplum arasında
yer yer mücadeleler oluyordu. Zira, Rumlar Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine
bağlıyken, Ermeniler aynı dinin Gregoryan mezhebine mensuptu. İmparatorluğun
başkenti Konstantinapolis (İstanbul) idi. İsmini Roma imparatoru Konstantin’den
almıştı. Zira, şehir 4. Yüzyılda imparator Konstantin tarafından inşa
edilmişti. Roma İmparatorluğun sınırları Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarında geniş
bir alanı kapsıyordu. Başkent Roma’dan bütün imparatorluğu yönetmek zor
olduğundan, 4. Yüzyılda yönetim ikiye bölünmüştü. Trakya, Anadolu, Mısır ve Şam
coğrafyası (Suriye-Lübnan-Ürdün) Konstantinapolis’te oturan İmparatora,
Britanya (İngiltere), Avrupa ve Kuzey Afrika’daki topraklar ise, Roma’da ikamet
eden imparatora bağlıydı.
Onuncu yüzyıla gelindiğinde,
İmparatorluğa ait Kuzey Afrika, Mısır, Şam coğrafyası ve Anadolu’nun güneyinin
bir kısmı Amid (Diyarbakır), Mardin, Urfa, İslam imparatorluğunun
(Emevi-Abbasi) denetimine geçmişti. Bu bölgelerin çok hızlı bir şekilde el
değiştirmesinin nedenlerinin başında, nüfusun büyük çoğunluğunun Arap kavminden
olması geliyordu. Ancak, on birinci yüzyıldan itibaren imparatorluk, Arap-İslam
ordularına karşı kaybettiği toprakları tekrar ele geçirmek için büyük bir
çabanın içine girmişti. Fakat bu yüzyılda da karşısına doğudan başka bir güç
gelmişti. Bunlar, Orta Asya, Horasan ve İran’dan gelen Oğuz Türkmenleriydi.
Oğuz Türkleri, 1040 yılında Gaznelileri yenmiş ve İran içlerine girmeye
başlamıştı. 1070 yılına geldiğinde Selçuklular imparatorluğun doğu sınırlarına
komşu olmuştu. Selçukluların bir diğer kolu da güneyden Antakya’ya kadar fetih
hareketlerine başlamıştı. Başkent’ten gelişmeleri izleyen İmparator Roman
Diyojens tehlikenin farkına varmıştı. Zira, doğu sınırındaki bazı kaleler
Selçuklular tarafından ele geçirilmişti. 1071 yılında büyük bir orduyla
Konstantiniye’den yola çıktı. Doğu sınırında kaybedilen kaleleri geri aldı.
Sultan Alp Arslan yönetimindeki Selçuklu ordusu ise, Şii Fatimi halifesinin
elinde bulunan Halep şehrini feth etmek için yola çıkmıştı. Bizans ordusunun
doğu Anadolu’ya geldiğini öğrenince, fetih hareketinden vaz geçerek Bizans
ordusunu karşılamak üzere tekrar doğuya hareket etti. Bizans-Selçuklu
arasındaki barış görüşmeleri sonuçsuz kalınca, iki ordu Malazgirt’de karşı karşıya
geldi. İki yüz bin kişilik Bizans ordusuna karşı, Alp Arslan’ın ordusu altmış
bin kişiden oluşuyordu. Fakat Bizans ordusunun esas gücünü paralı askerler
meydana getiriyordu. Bunların bir kısmı da Türk kökenli Kıpçak ve Peçeneklerdi.
Sultan Alp Arslan Savaştan önce bu Türk kökenli askerlerin komutanları ile
diyaloğa geçti. Ve onları kendi tarafında yer almaları için ikna etti. Savaş
başladıktan sonra Kıpçak ve Peçenekler Selçukluların tarafına geçti. Peçenek ve
Kıpçakların saf değiştirmesiyle, Bizans Ordusunun sağ ve sol kanatları
savunmasız kalmıştı. Alp Arslan’ın başarılı taktikleri sonucu Bizans ordusu
dağıldı ve büyük bir yenilgi aldı. İmparator esir alındı ve daha sonra fidye
karşılığı serbest bırakıldı. İmparator İstanbul’a döndüğünde gözlerine mil
çekilerek zindana atıldı. Bir yıl sonra da zindanda hayatını kaybetti.
SELÇUKLULAR VE BEYLİKLER
Malazgirt zaferinden sonra Oğuz Türklerinin Anadolu’ya girişini durduracak bir güç kalmamıştı. Selçuklu sultanı Alp Arslan, ordu komutanlarına Anadolu’nun fetih emirlerini vererek kendisi İran’a döndü. Oğuzlar hem güneyden hem de doğudan Anadolu’yu feth etmeye başladılar. Konya, Selçuklu sultanlığının başkenti olurken, Anadolu’nun diğer bölgelerinde Sultanlığa bağlı yarı bağımsız beylikler kuruldu. Köyümüzü kuranların geldiği bölge olan Çemişgezek bölgesini ise, Mengücek Gazi Bey feth etmişti. Kurduğu beyliğe de “Mengücek Beyliği” adını vermişti.
Konya’daki Selçuklu sultanlığı
önce haçlı seferleri ile, daha sonra da doğudan gelen Moğollarla mücadele etmek
zorunda kaldı. Moğollarla yapılan 1243 yılındaki Kösedağ savaşı yenilgisinden
sonra dağılma sürecine girdiler. Anadolu seksen yıl kadar Moğolların
denetiminde kaldı. Moğolların taht kavgalarından sonra, Anadolu’da tekrar
beylikler dönemi başladı. Çemişgezek bölgesine önce Karakoyunlular, sonra
Akkoyunlular sahip oldu. 16. Yüzyılın başında doğu Anadolu, Akkoyunların yerine
geçen Şah İsmail liderliğindeki Safeviler devletinin denetimine geçti. Ancak bu
durum fazla sürmedi, 1514’de Safevileri Çaldıran savaşında yenen Yavuz Sultan
Selim, Çemişgezek bölgesi dahil tüm doğu Anadolu’yu Osmanlı topraklarına kattı.
OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİ
Tekrar köyümüze dönecek
olursak, Çulpara köyü ile ilgili ilk kayıtlara bölge Osmanlı devletinin
denetimine geçtikten sonra, 1520 ile 1576 yıllarını kapsayan 26 numaralı
“DEFTER-İ MUFASSAL-I LİVA-İ AMASYA CİLDÜ’L EVVEL” adlı tahrir (kayıt-sayım)
defterinde rastlamaktayız. İlgili defterde Çulpara köyü, Amasya sancağının
Geldiklan Abad (Zara-Doğantepe) nahiyesinin bir köyü olarak yer almaktadır.
İsmi “Çul Pare” olarak belirtilen köyün ödeyeceği vergi ise, altı yüz akçe
olarak belirtilmiştir. Bu defterde yer alan köylerdeki vergi mükelleflerinin
isimleri belirtilmesine rağmen, Çulpare’dekilerin isimlerinin defterde yer
almadığı görülmektedir. Bu da Çulpare’nin henüz yerleşik bir köy değil, bir
mezra olduğunu göstermektedir. Zira altı yüz akçe verginin mezrayı kullanma
bedeli olduğu tahmin edilmektedir. Aynı eserde toprakları bugün köylülerimiz
tarafından işletilen Doğan Köy de bulunmaktadır. Defterde, köyde Otuz iki erkek
nüfusun yaşadığı, önceki sahiplerinin buradan ayrıldıkları, köy arazisinin ise çiftçilik
yapan Birüniyan (Dışarıcıyan) aşiretine bağlı Pirinçiyan obası ile koyun ve
keçi yetiştiren konar-göçer İnallu aşiretine bağlı “Cemaat-ı Etrakiye” (Türkler
Cemaati) mensupları tarafından kullanıldığı ifade edilmektedir. Pirinçiyan ve Cemaat-ı
Etrakiye’nin bu araziler karşılığında devlete 3.200 akçe vergi ödeyeceği de
belirtilmektedir. Çulpare köyüne ait verginin de merayı kullanan Cemat-i
Etrakiye’ye ait olduğunu tahmin etmekteyiz. Zira her iki köyün toprakları iç
içe bulunuyordu. Burada İnallu aşiretine değinmek gerekecektir. İnallu aşireti,
bölgemize yerleşen “Ulu Yörük” kabilesini meydana getiren aşiretlerden biriydi.
Aşiretin yerleştiği alan bugünkü Göynücek, Mecitözü, Ortaköy ve Alaca ilçesinin
topraklarını kapsıyordu. Aşiretin ismi İran’da Büyük Selçuklu devletini kuran
Tuğrul Beyin kardeşi olan İbrahim Yinal’dan geliyordu. 1055-1060 yılları
arasında İran ve Irak coğrafyasında iki kardeş arasında iktidar mücadelesi
yaşanmış, İbrahim Yinal yenilmiş, aşireti de Halep bölgesine kadar çekilmişti.
İki kardeş arasında ayrıca mezhep konusunda da ayrılıklar bulunuyordu. Tuğrul
Bey Bağdat’daki “Sünni” Abbasi halifesinin yanında yer alırken, İbrahim Yinal
Kahire’deki Şii-İsmaili Fatimi (Alevi) halifesini desteklemişti. Yani, Doğan
Köy arazisini işletenler büyük ihtimalle aleviydi.
Sözlü gelenekten aktarılan bilgilere
göre, Doğan Köyün arazisini ekip-biçen Pirinçiyan cemaati 19. Yüzyılın ikinci
yarısında (Takriben 1880-1890) Kale Boğazı ve yakın köylere göç ettiler.
Arazilerini ise, “Mılla Dede”nin oğlu Hasan Dede’ye (Rıza Dedenin babası)
sattılar. Yine sözlü gelenekten gelen bilgilere göre, Amasya Mufassal (vergi
kayıt) defterinde (1530-1576) “Çul Pare” ve Doğan köy meralarını kullanan İnallu
aşiretinden Cemaat-ı Etrakiye (Türkler cemaati) mensuplarının bugün “Kaya” ve
“Topal” soyadları ile tanınan ailelerin dedeleri olduğu tahmin edilmektedir.
1830-1844 NÜFUS DEFTERLERİ
İnanç yönünden Hacı Bektaş
Veli dergahına beş yüz yıl bağlı olan Yeniçeri ordusunun, Padişah II. Mahmut
tarafından 1826 yılında kaldırılmasından sonra, yeni orduya asker almak için
1830 yılında nüfus sayımına başlandı. Köyümüzle ilgili en geniş bilgilere de bu
sayımda rastlamaktayız. Amasya sancağının Mecitözü nahiyesine bağlı olan Çul
Para köyü, Milli aşiretine mensup Hasan odabaşı obasının kışlağı olarak yer
almaktadır. Köyün Kışlak olarak belirtilmesi daha henüz yerleşik düzene
geçilmediğini göstermektedir. Zira yine sözlü gelenekten gelen bilgilere göre,
yirminci yüzyılın başlarına kadar Çul Para köyünü kışlak olarak kullanan Hasan
Odabaşı obası, yaz aylarında hayvanlarını otlatmak için Tokat ili sınırları
içinde kalan “Dumanlı” yaylasına göç ediyordu.
Köyümüze ait nüfus bilgilerine
ise, Dr. Sabit Genç hocamızın bir makalesinde ulaştık. Kendisine bu
araştırmalarından dolayı tekrar teşekkür ediyoruz. Amasya Sosyal Bilimler
Lisesinde görev yapan Dr. Sabit Genç hocamızın Sosyal Bilimler Dergisinde
yayınlanan 1830-1844 nüfus sayımlarına dayanarak hazırladığı “19. Yüzyılda
Aşiretlerin İskanı ve Ortaya Çıkan Sorunlar: Mecidözü Aşiretler örneği” isimli
makalesine göre, köyümüz Milli aşiretinden "Hasan Odabaşı" obası
tarafından kışlak olarak kullanılmaktadır. Hasan Odabaşı obasında, 1830-1831
sayımında 157 erkek nüfus bulunmaktadır. 1838-1839 sayımında 50 hanede 137,
1843-1844 sayımında 47 hanede 136 erkek nüfus yaşamaktadır. Bu sayılara bir o
kadar da kadın nüfus eklenmelidir. Zira sayımlarda sadece erkek nüfus
sayılıyordu. Aynı makalede, Hasan Odabaşı obasına mensup aileler Cilalı oğlu
(Şıh Oğlu) kışlağında 1830-1831 sayımında 121, 1838-1839’da 115, 1843-1844
sayımında ise, 125 erkek nüfus bulunmaktadır. Koyuncu kışlağında (Koyuncu köyü)
ise, 1830-1831 sayımında aynı obadan 40, 1838-1839’ da 20, 1843-1844 sayımında
7 hanede 21 erkek nüfus yaşamaktadır. Bu verilerden de görüleceği gibi, üç
köyün de akraba ailelerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Aynı makalede, Milli
aşiretine mensup Yazıcı oğlu obasının Gafarlı, Kellik-Gellik, Şarklı, Baş
Ermeni (Baş Pınar), Çayan ve Eymirli-Imırli köylerini kışlak olarak kullandığı
belirtilmektedir. Hasan Bey obasının Badan (Yeşilova), Karagözoğlu ve Kuyucak
köyünü, Kalecikli obasının Kavakalan, Büyük Kışla köyünü, Süleyman Ağa obasının
Cevizli köyünü, Tencirli obasının da yine Gafarlı köyünü kışlak olarak
kullandığı belirtilmektedir. Hane ve nüfuslar incelendiğinde, nüfus sayısında
düşüş olduğu görülmektedir. Bunun nedenleri arasında başka yerlere göç etme,
vergiden ve askere gitmekten kaçınmak olduğu tahmin edilmektedir.
1838-1839 yılında yapılan
nüfus sayımında Çulpara kışlağında 50 hanede 137 erkek nüfusun yaşadığını
belirtmiştik. Bu sayımlarda aileler lakapları ile kayıt edilmişlerdir. Bu
lakaplar incelendiğinde ailelerin bugünkü soyadlarını buradan aldıkları görülecektir.
Kayıtlarda yer alan aileler ve lakaplar şöyle:
Baş oğlu Halil bin Ali (Ali
oğlu Halil), Köse oğlu İbrahim bin Ali, Tohurcan oğlu Mehmet bin Kethuda,
Tohurcan oğlu Kara İmam Mehmet bin Ali, Göcek İsmail oğlu Hüseyin Bin İsmail,
Baş oğlu Mustafa bin İbrahim, Melek Mustafa oğlu Hüseyin bin Ali, Solak oğlu
Ali Böz bin Hasan, Deli Musa oğlu Yusuf bin Hüseyin, Akbıyık oğlu Ali bin Ali,
Nevruz oğlu Hasan bin Mehmet, Şip Dudak oğlu Mehmet bin İbrahim, Gavur oğlu
İbrahim bin Ali, Mender oğlu yetim Ahmet bin Ali, Kara Arslan oğlu Yusuf bin
Hacu, Mehmet bin deli Kethuda, Solak oğlu İsmail bin Hüseyin, İlyas oğlu Halil
bin Ali, Solak oğlu Hasan bin Ali, Safran oğlu Hasan bin Mustafa, Hüseyin bin
Topal Hasan, Miri oğlu Mehmet bin Mustafa, Kara Çavuş oğlu Çavuş Bektaş bin
Mehmet, Evek oğlu Ahmet bin Mustafa, Kara Savaş oğlu Ali bin Ali, Kamber oğlu
İsmail bin Osman, Zeynep oğlu Musa bin Hasan, Kuyucaklı oğlu Yusuf bin Ali, Ali
bin deli Doğan, Çolak İsmail oğlu Hüseyin bin Mustafa, Hatun oğlu Hüseyin bin
deli Boşnak oğlu Mehmet, Civelek oğlu Hasan bin Hüseyin, Kır oğlu Ali bin
Mehmet, Kebir oğlu Zülfü bin Osman, Topal oğlu Hüseyin bin Cafer, Boz oğlu Ali
bin Boz Bektaş, Reçko oğlu Bektaş bin Halil.
ÇEMİŞGEZEK SANCAĞI
Diyarbakır eyaletinin bir
sancağı olan Çemişgezek, Osmanlı devletinin topraklarına Safevi devleti
hükümdarı Şah İsmail ile Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim arasında 1514’de
yapılan Çaldıran savaşından sonra katılmıştı. Sözlü gelenekten gelen bilgilere
göre, Milli aşiretine bağlı Hasan Odabaşı obası Amasya’ya, Çemişgezek
sancağından gelmişti. Araştırmalarımız sonunda, Hasan Odabaşı obasının
kayıtlarına, Fırat Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Enver Çakar’ın
“KEBAN KÖYLERİNİN DEMOGRAFİK YAPISI” adlı eserinde ulaştık. Fırat Üniversitesi
Harput Araştırmalar Dergisi Cilt 6, Sayı 12, Sayfa, 10,17,18,19 ve 27’de yer
alan bilgilere göre, Hasan Odabaşı Obasının batıya göç etmeyen diğer
üyelerinin Çemişgezek sancağına bağlı Kirnir-Girnir, yöredeki adıyla Kırnıran
nahiyesinin bir köyü olan “Mişellü Sufla (Aşağı Mişellü) köyünde yaşamaya devam
ettikleri görülmektedir. Sayın Enver Çakar’ın Aşağı ve Yukarı Mişellü köyleri
hakkında verdiği bilgileri aynen aktarıyoruz:
“MİŞELLÜ SUFLA KÖYÜ
(Aşağı Mişelli): 19. Yüzyılın ilk yarısında Çemişgezek kazasının Kirnir nahiyesine
bağlı bir köy olup, HARABE, BOSTAN ve KARKİD adlı üç mezrası vardı. 1835
yılında mezralarıyla birlikte, köyün toplam Müslüman hane sayısı 47, erkek
nüfusu ise, 151 (tahminen 302 kadın ve erkek) idi. Bunlardan 33 hane ve 110
erkek (tahminen 230 kadın ve erkek) nüfus Mişellü Sufla’da, 8 hane ve 25 nüfus
Karkid’de, 4 hane ve 12 nüfus Bostan’da, 2 hane ve 4 nüfus ise, Harabe
mezrasında bulunuyordu. Yine Harabe mezrasında oturan Akuşaklı 9 hane de
deftere sonradan ilave edilmiştir. Köyün ihtiyarı Hüseyin oğlu Mustafa’ydı. Öte
taraftan, Karkid mezrasında Rum milletinden olan 2 hane ile bu hanelerde oturan
4 erkek nüfusun varlığı da tespit edilmektedir. Kardeş olan bu hane sahipleri,
öyle anlaşılıyor ki, madencilik yapmak amacıyla Keban’a gelmiş, fakat sonra
Karkid’e yerleşerek tarımla meşgul olmuşlardır. Çünkü bu coğrafyada yerli Rum
nüfus bulunmamaktaydı. Aşağı Mişelli köyü, Keban Baraj Gölünün altında kaldığı
için bugün mevcut değildir. Bu sebeple, mezrası olan Karkid köy statüsü
kazanmıştır. Ve BÜKÜMLÜ yeni adıyla bilinmektedir.”
“1835 yılında Aşağı Mişelli’de
yaşayan ailelerden biri YOĞURT BABA ailesidir. Yoğurt Babanın Molla Hüseyin ve
Mehmed adlı iki oğlu vardı. Molla Hüseyin’in yaşları 7 ila 1 arasında değişen 3
oğlu, Mehmed’in de yaşları 8 ile 3 arasında değişen 4 oğlu vardı. Yine bu köyde
dikkat çeken bir başka sülale de ODABAŞI OĞULLARI’dır. Bunlardan Yusuf
Kahya’nın 3 hane ve bu hanelerde oturan 5 erkek nüfusu, Ali’nin de 3 hane ve 10
erkek nüfusu vardı. Karkid mezrasında da MİŞELLİ OĞLU, UMUR OĞLU VE KARKİD OĞLU
haneleri dikkat çekmektedir. Bunlardan Mişelli oğlu sülalesinin 3 hane ve 11
erkek nüfus, Umuroğlu’nun 2 hane ve 6 erkek nüfusu, Karkid oğlu ailesinin de
bir hane ve 3 erkek nüfusu bulunmaktaydı.”
“1840 yılında ise,
Mişelli Sufla köyü 42 hane ve 130 erkek (tahminen 260 kadın ve erkek) nüfusa
sahipti. Bundan başka, Harabe mezrasının 2 hane ve 5 erkek nüfusu, Karkid
mezrasının 7 hane ve 21 erkek nüfusu, Bostan mezrasının da 4 hane ve 10 erkek
nüfusu bulunmaktaydı. Karkid ve Bostan mezralarındaki gayri Müslim nüfusu ise,
4 hane ve 8 erkek (tahminen 16 kadın ve erkek) nüfustan ibaretti.”
“MİŞELLİ ULYA KÖYÜ (Yukarı
Mişelli): Bugün TAŞKESEN adını taşımaktadır. 19.Yüzyılın ilk yarısında
Çemişgezek kazasının Kirnir nahiyesine bağlı bir köydü. 1835 yılında bu köyün
66 hane ve 218 erkek (tahminen 436 kadın ve erkek) Müslüman nüfusu vardı. Köyün
ihtiyarı Güdük oğlu Karaca Mehmed, imamı da Monla İsmail idi. Köyün kalabalık
ailelerinden olan Norik oğlu ailesinin 3 hane ve 14 erkek nüfus, Fatmalı oğlu ailesinin
3 hane ve 11 erkek nüfus, KÖSE MEHMED OĞLU ailesinin de 3 hane ve 9 erkek
nüfusları vardı. Ayrıca bir hane de Parçikanlı Aşiretindendi. Bu tarihte köyün
Çakıl Pare ve Mandare adlı iki mezrası da vardı. Bu mezraların her ikisinde de
birer hane ve üçer erkek gayrı Müslim nüfus bulunmaktaydı. Rum taifesinden olan
bu gayri Müslimler, Keban’daki maden ocaklarında çalışmak üzere gelen, fakat
sonradan bu mezralara yerleşerek çiftçilik yapmaya başlayan ailelerdi.”
“1840 yılında ise,
Mişellü Ulya Köyü’nün 65 hane ve 195 erkek (tahminen 390 kadın ve erkek)
Müslüman nüfusu vardı. Köyün birinci muhtarı Meydan oğlu Monla İsmail, ikinci
muhtarı da Kaçar oğlu Kaçar idi. Gayri Müslim nüfusu ise, 1 hane ve dört
erkekten ibaretti. Bu köyden toplam 9 kişi çalışmak maksadıyla Adana’ya, 2 kişi
de İstanbul ve Erzurum’a gitmişlerdi. Adana’ya gidenler daha ziyade tarım
işinde çalışıyorlardı. (Sayfa 17, 18,19)
Aynı makalede, Mişelli Köyünde
oturanların etnik kimliği hakkında da bilgiler verilmektedir. Derginin 10.
sayfasında şöyle denilmektedir:
“Öte yandan, Mişelli ve
Çendikan köylerinin de aşiret yerleşmeleri olduğu söylenebilir. Çünkü, 1518
tarihli Çemişgezek Tahrir (kayıt) Defterinde Keban nahiyesi köylerinden olan
Mişelli’den Ekrad (Kürt) cemaat yerleşimesi olarak bahsedilmektedir ki, bu
cemaatin 24 hane (evli) ve 10 mücerred ( Bekar) yetişkin erkek nüfusu vardı.
1541 yılında ise, Mişelli’yi 30 hane ve 14 mücerred yetişkin erkek nüfuslu bir
köy olarak görmekteyiz. Mişelli adlı bir başka köy de Arapgir’de bulunmakta ve
bugün GÖZELİ adıyla bilinmektedir. Hem coğrafi yakınlık hem de isim benzerliği
bunların da Keban’daki Mişelli köyleriyle akraba olduğunu göstermektedir."
Mişellü ve Çendikan köylerinin
her ne kadar Ekrad (Kürd) yerleşmesi olduğu yukarıda belirtilse de daha sonra
aynı bölgeye Türkmen aşiretlerinin de iskan edildiği görülmektedir. Cevdet
Türkay'ın Osmanlı İmparatorluğu'nda aşiretler ve cemaatler eserinde, Keban
bölgesine Türkmen Kaçarlar aşireti ile Ekrad (Kürd) Parçikanlı cemaatine mensup
ailelerin de iskan edildiği yer almaktadır. (Sayfa,195, 383) Yukarı Mişelli
köyündeki 2. muhtarın Kaçaroğlu Kaçar olması ve aynı köyde Parçikanlı
cemaatinden bir hanenin bulunması, Cevdet Türkay'ın verdiği bilgilerle
çakışmaktadır. Bu bilgiler de aynı köyde hem Türkmen hem de Ekrad (Kürd)
kökenlilerin birlikte yaşadıklarını göstermektedir.
MİŞELLİ KÖYÜNDEKİ OBALARIN
KIŞLAKLARI NERESİYDİ?
Osmanlıcadan günümüz
Türkçesine Mişelli olarak çevrilen yerleşim yerini bazı araştırmacılar “Meşeli”
köyü olarak okumuşlardır. Bizce de doğru olanın bu şekilde olması gerekir.
Zira, Osmanlıca sözcük ve kelimeler değişime uğrayarak bugün konuşmakta
olduğumuz dile uygun hale gelmişlerdir. Tahminimize göre, köyün bulunduğu
bölgede meşe ağaçlarının yoğun bulunmasından dolayı bu isimlendirme
yapılmıştır. Son edindiğimiz bilgiler de bunu doğrulamaktadır. Bölgeden
aldığımız bilgilere göre Taşkesen (Yukarı Mişelli) köyü civarinda bugün bile
meşe ağaçlarının olduğu öğrenilmiştir. Aşiretlerin yaylak ve kışlaklara doğadan
kaynaklanan isimler vermesi, yaygın olarak kullanılan bir adlandırmaydı.
Örneğin; Kara Pınar, Mağaracık, Derecik, Tepecik, Kaya Dibi gibi.
Meşeli köyü de konar-göçer
olarak yaşayan Dulkadirli ve Halepli aşiretlerin yaylaklarından biriydi. Halep
eyaletinin 1516 yılında, Dulkadirli Beyliğinin de 1522 yılında Osmanlı
topraklarına katılmasından sonra bu bölgelerdeki aşiret yapılanmaları dağılmış,
yeni örgütlenmeler içine girmişlerdi. Osmanlı yönetimi de dağılan bu aşiretleri
ve obaları bölgede en büyük ve en güçlü olanlara bağlayarak hem denetim altına
almayı hem de vergilerini almayı amaçlamıştı. Bu oba ve cemaatlerin Milli
aşiretine bağlanmasının nedeni de buydu. Zira Çemişgezek bölgesi Milli
aşiretinin yaylaklarından biriydi. Gerek Meşeli köyündeki gerek Amasya’ya iskan
edilen obaların geçmişine baktığımızda, bu aşiretlerin Dulkadirli Beyliğinin
hakimiyeti altında olan Maraş-Adana, Kayseri-Sivas-Bozok (Yozgat-Çorum-kısmen
Amasya’nın güneyi) ile Halep eyaleti sınırları içinde yer alan
Antep-Malatya-Urfa bölgesinde yaşadıkları görülmektedir. Sayın Enver Çakar’ın
makalesinde yer alan Aşağı ve yukarı Mişelli köyünde yaşayanların aile adlarına
bakıldığında aşiret isimleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu ailelerin bağlı
oldukları aşiretler hakkında edindiğimiz bilgiler şöyle:
“KAÇARLU YÖRÜKANI: Hamid,
Beğşehri, Karahisarı Sahip, Aydın, Saruhan, Rakka, Ankara, Teke, İçel, Alanya,
Kütahya, Akşehir, Söke, Boğazlıyan kazası (Bozok sancağı), ÇARŞANCAK
(Mazgirt-TUNCELİ) kazası (Diyarbakır Eyaleti), KEBAN kazası (Harput Eyaleti),
Kuruçay kazası (Erzurum sancağı), Kütahya, Kafkasya, Gürcüstan, Birgi kazasına (Aydın
sancağı) iskan edilmişlerdir. Kaçarlu yörükanı, Türkman taifesinden olup,
Musacalu (Musa Hacılı) aşiretindendir.” (Cevdet Türkay, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, Sayfa, 383, İşaret yayınları, 3.
Baskı, 2012)
Kaçarlı, Kaçaroğlu cemaatinin
daha önce bağlı olduğu Musacalı cemaatine ait bilgilere ise, Selçuk
Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. İbrahim Solak’ın “XV1. YÜZ YILDA MARAŞ VE
ÇEVRESİNDE DULKADİRLİ TÜRKMENLERİ” adlı makalesinde ulaştık. İlgili makalede
Musacalı-(Musa Hacılı) cemaatinin Dulkadirli Beyliğini meydana getiren yirmi
sekiz taifenin uçü içinde yer almaktadır. 1580 yılında Küşne kabilesi
içinde 64 hanesi bulunan Musacalı aşiretinin kışlak olarak Rumkale’yi
(Halfeti-Urfa) kullandıkları yer almaktadır. Musa Hacılı aşireti Dulkadirli
Beyliğini meydana getiren ayrıca iki kabile içinde daha yer almaktadır. Ağca
Koyunlu aşiretine bağlı olan kolda 1526 yılında 149 hane bulunurken, 1580
yılında bunun 50 haneye indiği görülmektedir. Musa Hacılı aşiretinin
üçüncü kolu ise, Döngelli kabilesi içinde bulunmaktadır. 1526 yılında 54 hane
görünen cemaat, 1580 sayımlarında yer almamaktadır. Bu da onların başka yerlere
göç ettiğini göstermektedir.
Yaptığımız son araştırmalardan
elde ettiğimiz bilgilere göre, Maraş'tan ayrılan Musacalu aşiretine bağlı
obaların Yeni il Türkmenleri arasında oldukları görünmektedir. 1583 yılındaki
kayıtlarda, Musacalı aşireti ve bağlı obaların YELLÜCE
(KANGAL) mezrasında Durmuş Kethuda (Kahya) yönetiminde 55 evli 74 bekar,
Abdül Feyyaz Kethuda idaresinde 149 evli 124 bekar, Kasım Kethuda
yönetiminde 68 evli 65 bekar, Durak Kethuda yönetiminde 75 evli 63 bekar,
Gülabi Kethuda yönetiminde 19 evli 4 bekar erkek nüfusları bulunmaktadır.
(İlhan Şahin, Yeni il Türkmenleri, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi, 1980) Bu bilgiler Musacalu aşiretinin Çemişgezek sancağındaki Mişelli
köyüne 1691 yılındaki Rakka iskanından sonra gittiğini göstermektedir. Mişelli
köyünün kayıtlarda aşağı ve yukarı Mişelli olarak yer alması ve her iki köye
ait mezralarda çok sayıda hanenin bulunması, konar-göçerlerin buraya Rakka’daki
sürgünden kaçarak yerleştiğini doğrulamaktadır. Zira Osmanlı kayıtlarında iskan
edilen aşiretlerin Rakka'nın çöl iklimine ve Arap aşiretlerinin saldırılarına
dayanamayarak tekrar Anadolu'ya firar ettikleri sık sık belirtilmektedir.
Osmanlı arşiv uzmanı Cevdet
Türkay'ın Aşiretler, Oymaklar ve Cemaatler eserinde, Musacalı aşiretinin
Caberli, Tanburacalı, Oşili, İncili, Kaçaroğlu, Çilli ve Hacı Fakılı
obalarından meydana geldiği, 1733 yılındaki kayıtlarda, aşiretin ve bağlı
obaların daha önce iskan edildikleri Rakka'dan yedi yüz hane olarak firar
ettikleri ve Anadolu'ya dağıldıkları belirtilmektedir. (Sayfa, 507) Cevdet
Türkay’ın Musacalı aşireti hakkında verdiği bilgiler Aşağı ve Yukarı Mişelli
köyündeki kayıtlarla çakışmaktadır. Yani bu aşiretlerin Rakka iskanından firar
ettikten sonra Çemişgezek sancağına geldikleri anlaşılmaktadır.
Prof. Dr. Faruk Sümer ise,
OĞUZLAR-TÜRKMENLER adlı eserinde Kaçarların Şam Bayadı boyundan olduğunu, Yıva,
Ağcalı, Ağca Koyunlu aşiretlerinden meydana geldiğini, Bozok bölgesini
(Yozgat-Çorum- Amasya'nın güneyi) yaylak olarak kullandıklarını, büyük bir
kısmının Şah İsmail'in çağrısı üzerine Safevilere katıldığını
belirtmektedir. Aynı eserde, Kaçarların Aşağı Başlar, Yukarı Başlar
olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Faruk Sümer Hoca, Safevilere katılan
Kaçarların 1779-1925 yılları arasında İran'da Kaçarlar hanedanını kurduklarını
ifade etmektedir. Buradaki Aşağı Başlar-Yukarı Başlar dikkatimizi çekti. Bu da
Köyümüzdeki "Başoğlu" ailelerinin isimlerini buradan almış
olabileceklerini aklımıza getirmektedir. Yine aynı şekilde, 1830 sayımında
Kayıtları Çemişgezek sancağında bulunan Kaçarların Bozok-Maraş
bölgesinden (Dulkadirli bölgesinden) gidenler olduğunu teyit etmektedir.
Zira, Çemişgezek bölgesi Osmanlı devletine katılmadan önce Safevilerin
hakimiyetinde olan bir bölgeydi.
Kaçarlarla ilgili diğer bir
bilgi ise, 1530 tarihli Diyarbakir eyalet defterinde Çemisgezek sancagina bağlı
Ribat (Çiçekli-Tunceli) nahiyesinin Kacar (Kaçar) ismini taşıyan bir köyün
bulunmasıdır. Kaçarlar aşiretinin Keban, Ribat ve Kuruçay-Erzincan'daki kayıtlarda
yer alması bu bölgede yoğun olarak yaşadıklarını göstermektedir.
TENCİRLİ obasının ismi ise,
Tecirli-Tacirli’den gelmektedir. Aşiretin 1530 tarihli 387 Nolu Anadolu Rum
eyaleti defterinde asağı Tercan nahiyesinde Tecer ismini tasiyan bir koyü
bulunmaktadir. Tecirli Halk diline Tencirli olarak geçmiştir. Türkçe de sesli
harflerle C-Ç harfleri yan yana geldiğinde araya N harfi girer. Örneğin Genç
gibi. Tencirli obası da Dulkadirli Beyliğini meydana getiren kabilelerden
biriydi. Dr. İbrahim Solak’ın verdiği bilgiye göre, Tacirli cemaati,1526
yılında Anamaslu kabilesi içinde 13 hane, 1581 yılında Beşanlu (Dokuzlu
Kabilesi) kabilesi içinde 54 hane, 1580 yılında Küşne taifesi içinde 115 hane,
1526 yılında Tacirli kabilesi içinde 180 hane olarak yer almaktadır.
Kışlakları, Nurhak-Maraş, Misis (Yüreğir), Ayas (Yumurtalık)-Adana
nahiyeleriydi.
Son yaptığımız araştırmalardan
elde ettiğimiz bilgilere göre ise, Tacirli cemaatinin bir obasının 1583 yılında
Yeni il kazası (Divriği-Kangal-Şarkışla bölgesi) Türkmenlerini meydana getiren
Musacalu aşiretine bağlı bir oymak olduğu görülmektedir. Tahminimize göre
obanın ismi Yeni-İl bölgesinde yer alan "TECER" dağından
gelmektedir. İlhan Şahin'in (Prof. Dr.) 1980 yılında Osmanlı arşivlerine
dayanarak yazdığı doktora tezindeki bilgilere göre, Tacirli obasının YENİ-İL
kazasında, 1583 yılında bir duacı, 21 bekar, 32 evli erkek nüfusu bulunuyordu.
(Sayfa, 231)
Köselü-Köseoğlu obası da yine
aynı şekilde Dulkadirli beyliği kabileleri içinde yer alan bir Türkmen
aşiretidir. Dr. İbrahim Solak’ın verdiği bilgilere göre, Köseli obası 1526
yılında Eymir kabilesi içinde 37 hane, Anamaslu-Alamaslu kabilesi içinde 21
hane olarak yer almaktadır. Köseli-Köseoğlu obasının kışlakları ise, Nurhak-Maraş
ve Kınık (Osmaniye) nahiyeleriydi.
MEŞELİ CEMAATİ:
“Yörükan taifesinden olan Meşeli cemaati, Bozok, Meraş Eyaletleri ve Edirne
kazasına (Paşa Sancağı) iskan olmuşlardır.” (C. Türkay, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Aşiret, Cemaat ve Oymaklar, Sayfa, 498)
Meşeli cemaatinin
Maraş ve Bozok eyaletlerinde bulunması, Musacalı-Musa Hacılı aşireti ve ona
bağlı olan Kaçaroğlu cemaati arasındaki ilişkiyi anlamamıza yardımcı olacaktır.
Zira, Bozok ve Maraş Eyaletleri Dulkadirli Beyliğine aitti. Musacalı aşireti de
Dulkadirli beyliğini oluşturan kabilelerdendi. Maraş ve Bozok (Yozgat)
Eyaletleri 1522 yılından sonra Osmanlı devletine katılmıştı.
FATMALIOĞLU
CEMAATİ: Harpırt (Harput) kazası (Diyarbakır Eyaleti), Eğridir kazasına (Hamid
Sancağı) iskan olmuşlardır.” (C. Türkay, aynı adlı eser, Sayfa, 312)
Fatmalıoğlu
cemaatinin Harput kazasında olduklarının kayıtlarda yer alması, onların
1642'de Keban’da olduklarını göstermektedir. Zira, o tarihte Keban Harput
kazasına bağlı bir nahiyeydi. Harput da Diyarbakır Eyaletinin bir kazasıydı. Bu
kayıtlar da Fatmalıoğlu cemaatinin 1835 yılındaki nüfus sayımında Mişelli
(Meşeli) köyünde olduklarını doğrulamaktadır. Çemişgezek, Harput bölgesi
Dulkadirli aşiretlerinin yaylaklarındandı. Fatmalıoğlu cemaatinin Kaçaroğlu ve
Meşeli obaları ile aynı yaylakları paylaşması da bunu göstermektedir.
MİŞELLİ adıyla bir
mezra da Arapgir kazasında bulunmaktaydı. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün
yayınladığı 998 nolu 1530 tarihli Diyarbakır Tahrir Defterinde ve Osmanlı Yer
Adları eserde Meşe mezrası Arapgir kazasına bağlı Abad nahiyesi sınırları
içinde görünmektedir. Coğrafi olarak bakıldığında birbirine yakın olan bölgenin
aynı cemaat ve obalar tarafından yaylak ve kışlak olarak kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Meşe mezrasının bugünkü adı GÖZELİ olup, Arapgir kazasının bir
köyüdür. Bu köyün yakınlarında da meşe ağaçları ile kaplı ormanlık bölgeler
olduğu öğrenilmiştir. Gözeli köyü Alevi-İslam inancını bugün de devam ettirmektedir.
Mişellü (Meşeli) köyündeki
Molla Hüseyin ve Meydan Oğulları Osmanlı kayıtlarında Ekrad- Kürd (Bize göre
Zaza olması gerekir)) olarak yer almaktadır. (C. Türkay adı geçen eser,
Sayfa, 499, 503) Fatmalı cemaati ise,
elde ettiğimiz son bilgilere göre, Yeni il (Divriği-Kangal) Türkmenleri
içinde 1583 yılında 11 bekar, 36 evli erkek nüfusa sahip olduğu görülmektedir.
Meşeli cemaati de 1631 tarihli kayıtlarda Yeni il Türkmenleri
arasında Musacalı aşiretinin 23 erkek nüfuslu bir obası olarak yer
almaktadır. (İlhan Şahin Yeni il Türkmenleri)
Aşağı Mişelli köyü, Tarihçi-yazar
Sevan Nişanyan'ın "Nişanyan Yer Adları" eserinde
"Alevi-Türkmen" Yukarı Mişelli köyü ise, "Alevi-Kürt-Zaza"
olarak belirtilmektedir. Yazarın Yukarı Mişelli köyü için” Kürt-Zaza” tanımını
Yukarı Mişelli köyüne bağlı Çakılpare ve Mandare mezralarında yaşayanlar için
kullandığı görüşündeyiz. Aşağı ve Yukarı Mişelli köyünde yaşayan diğer
ailelerle ilgili bilgiler ise, kayıtlarda bulunmamaktadır. Tahminimiz
yukarıda ismi geçen Türkmen aşiretlerine mensup oldukları şeklindedir. Zira,
1518 yılındaki Tahrir (kayıt) defterlerinde Keban nahiyesi merkezi, Kerkah ve
Hidi köyleri “İslam-Etrak-Türk” olarak geçmektedir. (M. Ali Ünal, Çemişgezek
sancağında Aşiretler ve Cemaatler adlı makalesi) Yeni edindiğimiz bilgilerden
de görüleceği gibi, Türkmen, Kürt ve Zaza kökenli obaların Keban
bölgesindeki yaylakları ortak kullandıkları anlaşılmaktadır.
Aşiret ve cemaatlerle ilgili
bilgileri özetleyecek olursak, Meşeli, Kaçaroğlu, Tecerli, Fatmalıoğlu,
Köseoğlu obalarının Dulkadirli beyliğini oluşturan aşiretlere mensup olduğu
görülmektedir. Bu aşiretler kışlak olarak Halfeti (Urfa), Nurhak (Maraş), Misis-Yüreğir
(Adana), Ayas- Yumurtalık (Adana), Kınık (Osmaniye)’deki mezralarını, Yaylak
olarak ise Çemişgezek, Harput, Bozok, Sivas-Yeni İl’deki (Kangal-Yellüce)
mezralarını kullanıyorlardı. Bu aşiretlerin bazı obaları Çemişgezek ve
Harput’daki yaylakları Milli aşiretine mensup cemaatlerle birlikte
kullanıyordu. Bu nedenle de birbirlerini tanıyorlardı. 1691 yılında padişah
fermanı ile Yeni-İl kazasındaki aşiretler de Rakka iskanına tabi tutulmuşlardı.
Rakka iskanına-sürgününe Yeni İl'deki aşiretlerle birlikte Milli, Cihanbeyli, Beydilli,
Gündeşli aşireti ve çok sayıda cemaat ve oymak da dahil olmuştu. Dolayısıyla söz konusu olan obalar, Milli aşireti ile Rakka iskanında da birlikteydiler. Fakat bu
aşiretlerin büyük çoğunluğu daha sonra gerek iklim nedeniyle gerek Arap
aşiretlerinin saldırıları nedeniyle tekrar Anadolu’ya firar ettiler. Firar
edenlerin bir kısmı doğu ve güney doğu Anadolu’da kalırken, bir kısmı da orta,
iç ve batı Anadolu’ya kaçarak o bölgelerde yaşamaya başladılar. Osmanlı
devletinin firar eden aşiretleri Rakka’ya geri göndermek için çok çaba
harcadığı, ancak başarılı olamadığı kayıtlarda ve yazışmalarda
anlaşılmaktadır. (Murat Çelikdemir, Osmanlı Döneminde Aşiretlerin Rakka'ya İskanı, 1690-1840, Doktora tezi, 2001)
Yukarıda verdiğimiz bilgileri
teyit etmek açısından bazı aileler hakkında bilgi vermeyi de yararlı
bulmaktayız. Örneğin; bugün bir kısmı Koyuncu köyünde ikamet eden Karalıoğlu
Ömer ailesi 1830 Çorum sancağı Emlak nahiyesi nüfus sayımında Kertme köyünde
Türkmen Alamaslı aşiretine mensup olarak görünmektedir. Yine aynı şekilde,
bugün Çulpara köyünde ikamet eden Civcivoğlu ailesi de 1830 nüfus sayımında
Kertme köyünde Türkmen Gündeşli aşiretine bağlı Dedesli cemaatine mensup olarak
yer almaktadır. Her iki aile de Kertme köyünden Koyuncu ve Çulpara köyüne geldiklerini
bilmektedir. Bu bilgiler de Milli aşireti içinde yer alan obaların, Dulkadirli
Beyliğini oluşturan aşiretler ile olan ilişkilerinin çok eskilere dayandığını
göstermektedir. Zira hem Alamaslı hem de Dedesli aşireti Dulkadirli Beyliğini
meydana getiren aşiretlerdendi. Yeni edindiğimiz bilgiler de bunu teyit
etmektedir, Son yaptığımız araştırmalara göre, Alamaslı ya da Anamaslu cemaati
1583 yılında yeni İl Kazası Türkmenleri içindeki Musacalı Aşiretinin bir obası
olarak görünmektedir. (İlhan Şahin, Yeni İl Kazası Türkmenleri, Doktora tezi,
1980, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi) Bu kayıtlar da yukarıda
verdiğimiz bilgileri doğrulamaktadır.
Pro. Dr. Enver Çakar’ın
makalesindeki bilgilerden Köyümüze yerleşen Hasan Odabaşı Obasının batıya göç etmeyen
diğer mensuplarının Mişelli (Meşeli) köyünde yaşamaya devam ettikleri de
görülmektedir. Dolayısıyla sözlü gelenekten gelen bilgiler belge ve kayıtlarla
doğrulanmaktadır. Böylece, yıllarca merak edilen sorulardan birinin cevabına
ulaşmış oluyorduk.
Aşağı Mişelli ve Yukarı
Mişelli köylerine ait bilgileri verdikten sonra, inançlarını da belirtmemizde
de yarar görmekteyiz. Aşağı Mişelli, Keban gölü altında kaldığı için bugün
böyle bir köy bulunmamaktadır. Ancak sayın Enver Çakar’ın verdiği bilgiye göre,
Mişelli köyünün bir mezrası olan Karkid’in yeni adı Bükümlü’dür. Keban ilçesine
bağlı olan Bükümlü "Sünnü köyü” olarak bilinmektedir. (Son edindiğimiz
bilgilere göre, köyleri su altında kalan Aşağı Mişelli sakinlerinin Alevi İslam
inancına sahip oldukları, arazilerinin istimlak bedellerini aldıktan sonra
Keban, Elazığ ve batı illerindeki büyük şehirlere göç ettikleri şeklindedir.)
Yukarı Mişelli köyünün yeni adı ise, Taşkesen’dir. Bu köy de yine Keban
ilçesine bağlı olup “Alevi köyü” olarak tanınmaktadır.
Burada şu soruyu sorabiliriz;
Milli aşiretine mensup olan Hasan odabaşı obasının alevi olmasını nasıl
açıklayacağız? Zira, Milli aşireti doğu ve güney doğu Anadolu’nun en büyük
aşiretlerden biriydi. Çemişgezek, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Halep eyaletini kapsayan
geniş bir alana yayılmıştı. Aşiretin içinde etnik olarak farklı kabileler
olduğu gibi, farklı inançtan olan aşiret ve cemaatler de bulunuyordu.
Aşiretler, Arap, Kürt, Türk gibi etnik kökenlilerden oluştuğu gibi, Alevi,
Sünni, Hanefi, Şafi, Ezidi inançtan olan cemaatleri de içinde barındırıyordu.
Aleviliği benimseyen Hasan Odabaşı obasının ayrıca, neden İmam Rıza ocağına
bağlı olduğunu da ileriki bölümde anlatacağız.
HALEP EYALETİ
Milli aşiretine bağlı obaların
bölgemize Çemişgezek sancağından geldiğini yukarıda açıklamıştık. Peki,
Çemişgezek bölgesine ne zaman ve nasıl geldiler? Osmanlı kayıtlarında Milli
aşiretinin Badıllı aşiretine, Badıllı aşiretinin de Merdisi- Mirdisi aşiretine
bağlı olduğu belirtiliyordu. Merdisi ismi dikkatimizi çekmişti. O halde, önce
Merdisi aşiretini ele alalım. Aşiretin Merdisi ismi, 11. ve 12. yüzyılda Halep
emirleri Mirdas oğullarından geliyordu. O tarihte Halep eyaleti, başkenti
Kahirede olan Şii-İsmaili Fatimi devletinin egemenliği altındaydı. Eyaletin
yönetiminde ise, Arap kökenli Beni Kilab aşiretinden Mirdas oğulları
bulunuyordu. Halep eyaleti Antakya’dan Urfa’ya kadar uzanan bir coğrafyayı
kapsıyordu. Örneğin; Antep, Maraş, Malatya, Adıyaman ve Urfa şehirleri
Halep eyaletinin ilçeleriydi. Bu bölge aynı zamanda Bizans İmparatorluğu’nun
(Doğu Roma) sınırlarında bulunuyordu. Bu nedenle, bölgedeki Bizans ordularıyla
sürekli çatışma halinde idiler. Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Bizans ordusunu
1071 yılında Malazgirt meydan savaşında yendiğini yukarıda belirtmiştik. Bu
savaştan sonra Türkmenler ve onlarla ittifak yapan Kürtler ve diğer Fars
kökenli aşiretler (Tacikli, Deylemli, Mazenderanlı, Lekvanik gibi) hem doğudan
hem de güneyden Anadolu’ya girmeye başladılar. Bu yeni gelen göçmenlerle baş edemeyeceğini
anlayan Mirdas oğulları, bunlara sınır hattında yerleşmeleri için izin verdi.
Mirdas oğulları yeni gelenleri kontrol altında tutmak için bir aşiret beyine
yetki vererek, bütün aşiretleri denetim altına almaya çalıştı. En üstte Merdisi
aşiretinin başkanı bulunuyordu. Onun altında Badıllı, Karkın, Adamanlu,
Abdülheyoğlu, Modanlu, Cimikanlı, Tarikanlı-Türkanlı, Osmanlı-Çanakçı
aşiretlerinin yöneticileri yer alıyordu. Bu aşiretlere de ayrıca bağlı
cemaatler vardı. Konumuz Badıllı aşiretine bağlı olan Milli aşireti olduğu için
onun üzerinden gidelim. Milli aşiretine bağlı bazı cemaatler şunlardı:
-Akkeçili, Yazıklı,
Cemaleddinli, Bahaddinli, Milli Göçer Ekrad cemaati, Büyük Milli, Küçük Milli,
Milli Türkmanı, Bamranlı, Bendanlı, Bendikanlı, Delikanlı, Hasenanlı, Hindili,
Kaskanlı, Kethudalı Kızığı, Kucur Afşarı, Mamavi Kehlor, Mameki, Dudukan,
Sühürkanlı, Urusatlı, Çelikanlı, Baruki, Kulukanlı, Baturkanlı.
Bu cemaatlerin etnik kökenini
incelediğimizde, Arap, Türk, Fars ve Kürt kökenli olduklarını Osmanlı
belgelerinde tespit edebilmekteyiz. Ancak, cemaatlerin oluşumu etnik olmaktan
ziyade paylaştıkları yaylak ve kışlaklar nedeniyle iç içe geçebiliyordu. Yani,
aynı aşiret içinde hem Türk hem Fars hem Kürt hem de Arap kavmine mensup
aileler buluna biliniyordu. Genellikle Müslüman-Ümmet kimliği esas alındığı
için, etnik kimliğe bakılmıyordu.
Yukarıdaki bölümlerde Halep
bölgesine gelen yeni göçmenlerin Halep emiri tarafından Bizans sınır hattına
yerleştiklerini belirtmiştik. Bu göçerlere, 1220 yılından sonra Moğol
istilasına uğrayan Horasan, İran ve Irak’tan gelen aşiretler de ilave edildi.
Onların da ilk yerleştikleri yer Halep bölgesiydi. Milli aşiret mensuplarının
bugün bile yoğun olarak yaşadıkları bölgelere baktığımızda bu sınır hattını
görebiliriz. Örneğin, Gaziantep, Malatya, Adıyaman, Mardin, Diyarbakır
illerinde çok sayıda Milli aşireti mensubu yaşamaktadır. Milli aşiretine bağlı
Arap aşiretler ise, genel olarak Suriye topraklarında kaldılar. Milli aşiretine mensup çok sayıda aile bugün
hala Deyrizor ve Rakka vilayetlerinde yaşamaya devam etmektedirler. Arap
kökenlilerin dışında kalan cemaatlerin Anadolu’nun iç kısımlarına yerleşmeleri
ise, 16. Ve 18. yüzyılda olmuştur. 1530 tarihli, 397 Numaralı Halep Eyaleti
defterinde ve 998 Nolu Diyarbakır Eyalet defterinde Milli aşiretine bağlı çok
sayıda cemaatin bilgileri yer almaktadır. Çemişgezek’e gelen Milli aşireti
mensupları da yine Halep bölgesinden buraya gelmişlerdi. Bu aşiretler
konar-göçer hayatı yaşadıkları için kış aylarını yine Halep bölgesinde geçirmeye
devam ediyorlardı.
MİLLİ AŞİRETİNİN
ALEVİ OLMASI
Milli aşiretinin
büyük çoğunluğu Ehli-Sünnet mezheplerinden Şafii, Hanefi mezhebine mensuptu.
Aleviliği benimseyenler daha çok Çemişgezek sancağına yerleşenler olmuştu.
Bunun nedeni de bölgede çok sayıda alevi ocakların olmasından kaynaklanıyordu.
Örneğin, Hasan Odabaşı obasını ele alalım. Hasan Odabaşı obasının yaşadığı
Mişelli (Meşeli) köyünün mezraları olan Bükümlü ve Taşkesen Köyleri bugün
Elazığ’ın Keban ilçesine bağlıdır. Taşkesen köyü alevi İslam anlayışını bugün
de devam ettirmektedir. Milli aşiretinin bu obalarıyla komşu olan iki köy
bulunuyordu. Bunlardan birisi Sün Kürt, diğeri de Sün Türk köyüydü. Bu iki
köyde de Seyyid ailelerinin zaviyeleri vardı ve din hizmeti veriyorlardı.
Seyyid ailelerinden bir bölümü Ağuçan ocağına, diğer bölümü de İmam Rıza
Ocağına mensuptu. Ocakzade mensupları bugün Elazığ merkeze bağlı olan Sün (Sün
Türk) köyünde yaşamaya devam etmektedirler. Sün Kürt köyü ise, Keban ilçesine
bağlı olup, yeni adı Ulu Pınar’dır. Bu köy de Alevi İslam inançlarını halen
korumaktadır. Bizim tahminimize göre, Hasan Odabaşı cemaatinin alevi ve İmam
Rıza ocağına bağlı olması da buradan gelmektedir. Amasya sancağına iskan edilen
Milli aşiretine mensup diğer obalara baktığımızda bir kısmının İmam Rıza
Ocağına bir kısmının da Ağuçan Ocağına bağlı olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu da
bizim yukarıdaki tespitlerimizi doğrulamaktadır. Zira, 1530 tarihli 998
Numaralı “MUHASEBEY-İ VİLAYET-İ DİYARBEKR VE ARAB VE ZÜL KADRİYYE DEFTERİ”nde
yer alan kayıtlara göre, Sün Kürd ve Sün Türk köyleri Harput sancağının Kuzabad
nahiyesine bağlı görünmektedir. Bugün bu isimle bilinen bir yerleşim yeri
bulunmamaktadır. Ancak; idare merkezinin Keban nahiyesinin doğusunda olduğu
belirtilmektedir. Haritaya baktığımızda bu nahiyenin Keban ile sınır olduğu
görülmektedir. Köyümüzde oturan İmam Rıza ocağına mensup dedelerin sözlü
gelenekten aktardıkları bilgilere göre, atalarının Sün köyünden geldikleri
şeklindeydi. Yukarıda açıkladığımız veriler de bunu doğrulamaktadır. Buna
benzer bir ilişkiyi İmam Rıza Ocağı ile Canbek aşireti arasında da görmekteyiz.
Bugün Sivas ili kangal ilçesi ve köylerinde oturan Canbekli aşireti de 16.
yüzyılda Harput sancağında idi. Yaklaşık beş yüz yıl önce tespit ettiğimiz bu
ilişki bugün de devam etmektedir. Ancak, İmam Rıza ocağına mensup ailelerin (Mısırlı
ve Yanık) nüfus kayıtları Çulpara köyünde değil, Koyuncu kışlağındaki sayımda
yer aldığı görülmektedir. Sözlü gelenekten gelen bilgilere göre, bu
ailelerin takriben 1880'li yıllarda Çulpara'ya geldikleri şeklindedir.
Köyümüze göçlerin
yüz yirmi yıl önce de geldiği görülmektedir. Salih Kahriman ve Fevzi Gür’ün
birlikte hazırladıkları “Amasya Nüfus defterleri 1840” isimli eserde “Muhacir”
olarak yer alan bu ailelerin Çulpara köyüne “26 Temmuz 1900” de geldikleri
belirtilmektedir.
Köyümüze dışardan
gelenler olduğu gibi, gidenler de oldu. Nüfus sayımlarındaki değişiklikler de
bunu göstermektedir. Bugüne baktığımızda ise, köyde kalanların çoğunun
yaşlılardan oluştuğu gençlerin ise, iş ve aş bulmak için büyük şehirleri tercih
ettikleri görülmektedir. Bizden önceki nesiller de aynısını yapmıştı. Daha iyi
bir yaşam, daha güvenli bir hayat için göç etmişlerdi. Göçler maalesef bugün de
devam ediyor...
Köyümüzün kısa tarihçesini Çulpara isminin nerden
geldiğini belirterek bitirelim. Köyümüz, ismini Gence Pınar mevkiindeki
“Çalan” tepelerinden almaktadır. Çal, Osmanlıcada, Kurmançcada ve Farsçada kırk
sayısını belirtir. An eki ise, Fars dilinde çoğul eki olup, Türkçedeki Ler-Lar
gibidir. Birleştirildiğinde “KIRKLAR” anlamına gelmektedir. Çulpara isminin
orijinali “ÇALPARE”dir. Anlamı kırk parçadır. Sonradan değişime uğrayarak
bugünkü adını almıştır.
17.10.2020.
EKLER:
--Çulpara Köyü ile
ilgili resim (Yıl 1943, Amasya Noterliği)
--Resimde yer
alanların isim listesi
--Aşağı Mişelli köyünün
1835 yılına ait Türkçe ve Osmanlıca nüfus kayıtları.
---1530 tarihli
Osmanlı kayıtlarında Doğan Köy'de yaşayanların isim listesi ve ödeyecekleri
vergi miktarı
--1839 Nüfus
sayımında Çulpara ve Koyuncu kışlağında kayıtları bulunan aile bireylerinin
kimlik bilgileri listesi (Dr. Sabit Genç’in makalesinden alınmıştır)
--1830 Nüfus sayımında
Kertme köyündeki Karalıoğlu Ömer ile Civcivoğlu (54 Numaralı kayıt ile
başlayan) ailelerinin kayıtları.
--Çulpara ve
Koyuncu kışlağındaki nüfus sayımının Osmanlıca orijinal kayıtları.
--Dulkadirli
Türkmen Aşiretlerinin dağıldığı bölgeleri gösteren harita.
--Rakka'ya iskan
edilen aşiretlerin listesi.
--Rakka'dan firar
eden aşiretlerin listesi.
--Sinokürd ve Sinotürk
köylerine ait 1523 tarihli kayıtlar.
--Musa hacılı, Meşeli,
Tacirli, Anamaslu ve Fatmalu cemaatlerinin Yeni-İl kazasında olduğunu gösteren
kayıtlar.
KAYNAKLAR
--Dr. Sabit Genç, Amasya
Sosyal Bilimler Lisesi, 19. Yüzyılda Aşiretlerin İskanı ve Ortaya Çıkan
Sorunlar: Mecidözü Aşiretler Örneği adlı makalesi.
--Prof. Dr. Enver Çakar, Fırat
Üniversitesi, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Keban Köyleri adlı makalesi.
--Yrd. Doç. Dr. Uysal Dıvrak,
19. Yüzyılda Çemişgezek ve Köylerinin Müslüman Nüfusu adlı makalesi.
--Prof. Dr. M. Ali Ünal, 16.
Yüzyılda Çemişgezek Sancağı adlı makalesi.
--Ali Eren Demir, Çemişgezek’teki
Alevi köyleri ve Ocakları adlı makalesi.
--Dr. M. Ali Ünal, 1646
Tarihli Avarız Defterine Göre Harput adlı makalesi.
--Prof. Dr. M. Ali Ünal,
Çemişgezek Sancağında Aşiretler ve Cemaatler adlı makalesi.
--Prof. Dr. Enver Çakar,
Osmanlı Döneminde Harput’ta Kırsal Yerleşme: Baskil Örneği adlı makalesi.
---Prof. Dr. Enver Çakar,
Hurufat Defterinde Harput (1690-1812) adlı makalesi.
--Cevdet Türkay, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Aşiret, Oymak ve Cemaatler.
--Prof. Dr. Faruk Sümer,
Oğuzlar (Türkmenler)
--John Haldon, Bizans Tarih
Atlası, Alfa Tarih.
--387 Numaralı Anadolu Rum
Eyaleti Defteri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.
--397 Nolu Halep Eyaleti
Defteri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.
--998 Nolu Diyarbakır Eyalet
Defteri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.
--Amasya Mufassal Defteri,
Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü yayınları.
--Sivas Mufassal Defteri, Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğü Yayınları.
--Aşiretler Raporu, Kaynak
yayınları.
--Ali Rıza Özdemir, Kayıp
Türkler -Kürtleşen Türkmen Aşiretleri, Kripto Yayınları
--Alexander A. Vasillev,
Bizans İmparatorluğu Tarihi, Alfa Yayınları.
--John Julus Norwich, Bizans
Cilt 3, Gerileme ve Çöküş Dönemi (MS. 1082-1453), Kabalcı yayınları
--Osmankı Dönemi Nüfus
Defterlerinde ÇORUM Bölgesi Aşiretleri, Hacı Haldun Şahin, Çorum Belediyesi
Yayınları.
--Dr. Arif Sarı, Dulkadirli
Türkmenlerin Yurtları adlı makalesi.
--Dr. İbrahim Solak, 16.
yüzyılda Maraş ve Çevresinde Dulkadirli Türkmenleri adlı makalesi.
--İlhan Şahin (Prof. Dr.),
Yeni İl Kazası-Yeni il Türkmenleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi,
Doktora Tezi, 1980.
--Amasya Nüfus Defterleri
1840, Salih Kahriman-Fevzi Gür.
--Doç. Dr. Murat Çelikdemir,
Osmanlı Döneminde Aşiretlerin Rakka'ya İskanı, 1690-1840, Doktora Tezi, 2001.
-1943 Yılında Amasya noterliğinde çekilen resimde yer alanların isimleri.
1838-39 yılında Çulpara
kışlağında yapılan erkek nüfusun sayımına ait kaydın
transkripsiyonu (BOA.NFS.d.2383: 11b-13a)
Kışlak-ı Çulpara Ez Oymağ-ı Hasan Oğlan |
|||
1 Başoğlu Halil bin Ali orta
boylu, kır sakallı Sin-50 (Muhtar-ı Evvel) |
2 Oğlu Hüseyin orta boylu,
kara sakallı Sin-25 |
3 Diğer oğlu Hasan orta boylu,
kara sakallı Sin-30 |
4 Diğer oğlu veli uzun boylu,
kumral sakallı Sin-27 |
5 Diğer torunu Ali orta boylu,
köse sakallı Sin-5 |
6 Torunu Musa bin Hüseyin Sin-13 |
7 Diğer Torunu Mehmet bin
Hüseyin Sin-9 |
8 Diğer torunun İsmail bin
Hüseyin Sin-1 |
9 Diğer torunun Hüseyin bin
Veli Sin-7 |
10 Köse oğlu İbrahim bin Ali orta boylu, kara bıyıklı Sin-? |
11 Oğlu Hüseyin Sin-12 |
12 Diğer oğlu Ali Sin-10 |
13 Diğer oğlu Hasan Sin-7 |
14 Karındaşı Ahmet Uzunca boylu, kara sakallı Sin-25 |
15 Oğlu Yusuf Sin-11 |
16 Diğer oğlu Mehmet Sin-5 |
17 Tohurcan oğlu Mehmet bin
Kethüda orta boylu, kır sakallı Sin-45 |
18 Oğlu Ahmet Sin-12 |
19 Diğer oğlu Yusuf Sin-8 |
20 Karındaşı oğlu Bayram bin
Halil orta boylu, sarı sakallı Sin-40 (Meczup)[1] |
21 Diğer karındaşı Hasan bin
Halil Orta boylu, sarı sakallı Sin-32 |
22 Oğlu Halil Sin-5 |
23 Tohurcan oğlu Kara İmam Mehmet bin Ali Orta boylu, köse sakallı Sin-30 |
24 Oğlu Ali Sin-4 |
25 Göcek İsmail oğlu Hüseyin
bin İsmail, orta boylu, aksakallı Sin-55 |
26 Oğlu Hasan uzun boylu,
kumral sakallı Sin-25 |
27 Diğer oğl Ahmet Sin-3 |
28 Karındaşı oğlu İsmail bin
Musatafa Orta boylu, ter sakallı Sin-20 |
29 Diğer karındaşı oğlu Ali Sin-12 |
30 Diğer karındaşı oğlu Hasan Sin-30 |
31 Baş oğlu Mustafa bin İbrahim Uzun boylu, kumral sakallı Sin-35 |
32 Oğlu Ali Sin-5 |
33 Karındaş Hüseyin uzun boylu,
kumral sakallı Sin-30 |
34 Oğlu Kasım Sin-4 |
35 Diğer karındaşı Mehemt
uzunca boylu, kumral sakallı Sin-33 |
36 Oğlu Ahmet Sin-1 |
37 Melek Mustafa oğlu Hüseyin
bin Ali orta boylu, kara sakallı Sin-35 |
38 Oğlu Bali Sin-12 |
39 Solak oğlu Ali Böz bin Hasan
orta boylu, aksakallı Sin-65 |
40 Oğlu Hasan orta boylu, kara
sakallı Sin-23 Mecruh[2] |
41 Karındaşı oğlu Hüseyin bin
Hüseyin orta boylu, kara sakallı Sin-25 |
42 Deli Musa oğlu Yusuf bin
Hüseyin Uzun boylu, kır sakallı Sin-50 |
43 Oğlu Musa orta boylu, kara
sakallı Sin-30 |
44 Diğer oğlu Bektaş uzun boylu, kumral sakallı Sin-28 |
45 Diğer oğlu Ali Uzun boylu, kara sakallı Sin-26 |
46 Diğer oğlu Mustafa Uzun boylu, kara sakallı Sin-24 (Onbaşı Redif) |
47 Torunu Hüseyin bin Mustafa Mah-6 |
48 Akbıyık oğlu Ali bin Ali Uzun boylu, kır sakallı Sin-48 |
53 Doğan oğlu Halil Bin Hüseyin
Orta boylu, kara sakallı Sin-35 |
54 Oğlu Baki Sin-7 |
55 Karındaşı Hüseyin Orta boylu, kumral sakallı Sin-30 |
56 Oğlu Yusuf Sin-1 |
57 Nevruz oğlu Hasan bin Mehmet Orta boylu, şab[3] Sin-20 |
58 Emmisi Ahmet bin Ali bin
Cenuh Orta boylu karaca sakallı Sin-45 |
59 Şipdudak oğlu Mehmet bin
İbrahim Orta boylu, ter bıyıklı Sin-20 |
60 Gavur oğlu İbrahim bin Ali Orta boylu, kumral sakallı Sin-30 |
61 Oğlu Hasan Sin-4 |
62 Karındaşı Murtaza Uzun boylu, sarı sakallı Sin-35 |
63 Diğer karındaşı Mehmet bin
Ali Orta boylu, kumral sakallı Sin-37 |
64 Oğlu Ali orta boylu Şab Sin-15 |
65 Diğer oğlu Yusuf Sin-10 |
66 Diğer oğlu Mehmet Sin-1 |
67 Mender oğlu Yetim Ahmet bin
Ali Sin-12 |
68 Emmisi Ahmet bin Ali Orta boylu, aksakallı Sin-50 (Meczup) |
69 Kara Arslan oğlu Yusuf bin
Hacu Uzun boylu, aksakallı Sin-65 |
70 Mehmet bin Deli Kethüda Orta boylu, kara sakallı Sin-30 (Kethüda )[4] |
71 Karındaşı Mustafa Orta boylu, kumral sakallı Sin-25 (Mecruh[5]) |
72 Diğert karındaşı Hüseyin Orta boylu, kara sakallı Sin-23 |
73 Oğlu İbrahim Sin-1 |
74 Diğer karındaşı Ali Orta boylu, ter bıyıklı[6] Sin-20 (Redif) |
75 Solak oğlu İsmail bin
Hüseyin Orta boylu, kır sakallı Sin-80 |
76 Oğlu İbrahim Orta boylu, kır sakallı Sin-35 |
77 Diğer oğlu Hüseyin Orta boylu, kara sakallı Sin-25 |
78 Diğer oğlu Hasan Orta boylu, kumral sakallı Sin-38 (Mefkud)[7] |
79 Diğer oğlu Halil Orta boylu, kırca sakallı Sin-40 |
80 Diğer oğlu Ali Orta boylu, köse sakallı Sin-18 |
81 Torunu Mehmet bin Hasan Sin-4 |
82 Diğer torunu Mehmet bin
Hasan Orta boylu Sin-17 |
83 Diğer torunu Veli bin Hasan Sin-13 |
84 Diğer torunu Hüseyin bin
Halil Sin-4 |
85 İlyas oğlu Halil bin Ali Orta boylu, kumral sakallı Sin-35 |
86 Karındaşı Hüseyin Uzunca boylu, sakallı Sin-22 |
87 Solak oğlu Hasan bin Ali Orta boylu Sin-14 |
88 Karındaşı Hüseyin Sin-15 |
89 Diğer karındaşı Mehmet Sin-8 |
90 Safran oğlu Hasan Bin
Mustafa Orta boylu, kara sakallı Sin-49 |
91 Oğlu İdris orta boylu,
bıyıklı Sin-18 |
92 Diğer oğlu Mehmet Sin-13 |
93 Hüseyin bin Topal Hasan Orta boylu, kır sakallı Sin-45 |
94 Oğlu Ali orta boylu Sin-14 |
95 Diğer oğlu Hasan Sin-7 |
96 Karındaşı oğlu Mehmet bin
Mustafa orta boylu, kır sakallı Sin-22 |
97 Karındaşı Yusuf Orta boylu, ter bıyıklı Sin-18 |
98 Miri oğlu Mehmet bin Mustafa Orta boylu, kır sakallı Sin-49 |
99 Oğlu Hasan Orta boylu Şab Sin-14 |
100 Diğer oğlu Hüseyin Sin-12 |
101 Kara Çavuş oğlu Çavuş Bektaş bin Mehmet Orta boylu, kara sakallı Sin-39 |
102 Oğlu Hasan Sin-14 |
103 Diğer oğlu Hasan Sin-11 |
104 Diğer oğlu Halil Sin-3 |
105 Evek oğlu Ahmet Bin Mustafa Uzun boylu, kır sakallı Sin-70 |
106 Oğlu Bektaş Orta boylu, kumral sakallı Sin-32 |
107 Diğer oğlu Hasan Orta boylu, kara sakallı Sin-31 |
108 Torunu Hüseyin bin Hasan Sin-2 |
109 Üveyi oğlu Cuma bin Cuma Orta boylu, ter bıyıklı Sin-22 |
110 Kara Savaş oğlu Ali bin Ali Orta boylu Şab Sin-14 |
111 Kamber oğlu İsmail bin Osman Ortanca boylu, kır sakallı Sin-42 |
112 Oğlu Yusuf Orta boylu, kumral sakallı Sin-27 |
113 Diğer oğlu Mustafa Orta boylu, kara sakallı Sin-22 |
114 Zeynep oğlu Musa bin Hasan
Orta boylu, kumral sakallı Sin-35 |
115 Oğlu Hasan Sin-9 |
116 Karındaşı oğlu Hüseyin bin
Mehmet Orta boylu, Şab Sin-14 |
117 Diğer karındaşı oğlu Mehmet Sin-11 |
118 Kuyucaklı oğlu Yusuf bin Ali Orta boylu, kumral sakallı Sin-35 |
119 Üveyi oğlu Hasan bin İsmail Uzun boylu, ter bıyıklı Sin-22 |
120 Ali bin Deli Doğan Uzun boylu, kumral sakallı Sin-25 |
121 Çolak İsmail oğlu Hüseyin
bin Musa Orta boylu, şab Sin-16 |
122 Hatun oğlu Hüseyin bin Deli
Boşnak oğlu Mehmet Orta boylu, şab Sin-16 |
123 Karındaşı Ali Sin-12 |
124 Civelek oğlu Hasan bin Hüseyin Orta boylu, sarı bıyıklı Sin-22 |
125 Kir oğlu Ali bin Mehmet Uzunca boylu, kır sakallı Sin-65 |
126 Oğlu Hasan Orta boylu, ter bıyıklı Sin-20 (Redif) |
127 Diğer oğlu Musa Orta boylu, ter bıyıklı Sin-18 Yekçeşm |
128 Diğer oğlu Hüseyin Sin-10 |
129 Karındaşı Reşo Orta boylu, kara bıyıklı Sin-25 |
130 Kebir oğlu Zilfü bin Osman Orta boylu, aksakallı Sin-59 |
131 Oğlu yusuf Orta boylu, kara sakallı Sin-25 |
132 Diğer oğlu İsmail Orta boylu, ter bıyıklı Sin-20 |
133 Diğer oğlu Hasan Sin-12 |
134 Topaloğlu Hüseyin bin Cafer Orta boylu, kır sakallı Sin-55 |
135 Boz oğlu Ali bin Boz Bektaş Orta boylu, kır sakallı Sin-64 |
136 Oğlu Çelebi Sin-12 |
137 Reçko oğlu Bektaş bin Halil Orta boylu, ter bıyıklı Sin-17 |
|
|
|
1] 1. Tanrı aşkıyla aklını
yitirmiş kimse. 2. Aklını yitirmiş kimse, deli https://kelimeler.gen.tr/meczup-nedir-ne-demek-217691 (21: 22, 27/ 10/
2019)
[2] 1. İncinmiş olan, 2.Yaralı https://sozluk.gov.tr/?kelime=mecruh (21:24,27/10/2019)
[3]Daha
sakalı, bıyığı çıkmamış genç, delikanlı (Sami 1987: 761).
[4] Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda
çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya (https://sozluk.gov.tr/ 21:30,27/10/2019).
[5] 1. İncinmiş olan, 2.Yaralı https://sozluk.gov.tr/?kelime=mecruh (21:24,27/10/2019)
[7] Kayıp,
bulunmayan (Şemseddin Sami 1987: 1385).
***
Sin-Yaşı
***Bin-Oğlu
Osmanlıca orjinal Çulpara köyü Nüfus kayıtları
Aşağı Mişelli köyüne ait 1835 yılındaki Osmanlıca nüfus kayıtları.
Hane: İhtiyarı
Hüseyinoğlu Mustafa Sin 55 |
Oğlu Hasan sin 13 |
Diğer oğlu Ali sin 3 |
||||||
Hane: Hasan oğlu Yanuk Mehmed Sin 30 |
||||||||
Hane: Yoğurt Baba oğlu Molla Hasan Sin 36 |
Oğlu Mehmed Sin 5 |
Diğer oğlu İbrahim Sin 4 |
Diğer oğlu Mahmud sin 1 |
|
||||
Yoğurt Baba oğlu Mehmed sin 40 |
Oğlu Ali Sin 8 |
Diğer oğlu Veli Sin 3 |
İbrahim oğlu Abdullah Sin 7 |
Diğer oğlu Mustafa Sin 5 |
||||
Hane: Ali oğlu Hacı Abbas Sin 42 |
Oğlu Bayram Sin 6 |
Diğer oğlu Derviş Sin 5 |
Diğer oğlu Hasan Sin 1 |
|||||
Hane: Derviş oğlu Ali Sin 22 |
||||||||
Hane: Odabaşıoğlu Yusuf Kâhya Sin 72 |
Oğlu Hasan Sin 23 |
|||||||
Hane: Yusuf Kâhya oğlu Mutaza Sin 30 |
Oğlu Hızır Sin 6 |
|||||||
Hane: Yusuf Kahya oğlu İbrahim (Sağır) Sin 28 |
|
|||||||
Hane: Ahmed oğlu Hasan Sin 18 |
Karındaşı oğlu Ali Sin 12 |
|
||||||||
Hane: Mehmed oğlu Bayram Sin 68 |
Oğlu Ahmed Sin 25 |
Diğer oğlu Hasan Sin 2 |
|
|||||||
Hane: Bekzo?nun oğlu Abbas Sin 35 |
Karındaşı oğlu Hamuş Sin 27 |
Abbas oğlu Veli Sin 2 |
Diğer oğlu Süleyman Sin 1 |
|
||||||
Hane: Osman Kethüda oğlu Yusuf Sin 41 |
Karındaşı Mustafa Sin 22 |
Diğer karındaşı Hasan Sin 3 |
Yusuf oğlu Halil Sin 2 |
|
||||||
Hane: Bekir Kahya oğlu Mehmed Sin 62 |
Karındaşı Hasan Sin 26 |
Diğer karındaşı Keleş Sin 28 |
Diğer karındaşı Veli Sin 18 |
Mehmed oğlu Ali Sin 3 |
||||||
Hane: Ali oğlu Mikail Sin 70 |
Oğlu Yusuf Sin 38 |
Diğer oğlu Ali Sin 35 |
Diğer oğlu İsmail Sin 25 |
|
||||||
Diğer oğlu Mustafa Sin 22 |
Yusuf oğlu Mikail Sin 2 |
İsmail oğlu İbrahim Sin 1 |
||||||||
Hane: Mikail oğlu Hasan Sin 45 |
Oğlu Veli Sin 20 |
Diğer oğlu Dursun Sin 2 |
||||||||
Hane: Abuşoğlu Veyis Sin 38 |
Oğlu Hasan Sin 4 |
Diğer oğlu Hüseyin Sin2 |
||||||||
Hane: Latifoğlu Ali Sin 46 |
Oğlu Latif Sin 14 |
Diğer oğlu Hüseyin Sin 3 |
Karındaşı oğlu Ali Sin 6 |
|||||||
Hane: Odabaşıoğlu Ali Sin 70 |
Oğlu Mustafa Sin 22 |
Diğer oğlu Hsan Sin 11 |
Diğer oğlu Ali Sin 6 |
|||||||
Hane: Alioğlu Mehmed Sin 33 |
Oğlu Veli Sin 4 |
|
|
|
||||||
Hane: Ali oğlu Süleyman Sin 32 |
Oğlu Ali Sin 8 |
Diğer oğlu Mustafa Sin 5 |
Diğer oğlu Mehmed Sin 1 |
|
||||||
Hane: Bekzonun oğlu Ali Sin 62 |
Oğlu İsmail Sin 23 |
Diğer oğlu Mehmed Sin 14 |
|
|
||||||
Hane: Dursun oğlu Mustafa Sin 40 |
Oğlu Mustafa Sin 3 |
|
|
|
||||||
Hane: Mehmed oğlu Ali Sin 45 |
Karındaşı
Süleyman (Topal) Sin 20 |
Amucası oğlu Hüseyin Sin 18 |
Karındaşı İsmail Sin 24 |
|||||||
Diğer karındaşı Mustafa Sin 22 |
Diğer karındaşı Yusuf Sin 19 |
Hüseyin oğlu Hasan Sin 5 |
Diğer oğlu Mehmed Sin 2 |
|||||||
Hane: Mehmed oğlu Ahmed sin 38 |
|
|
||||||||
Hane: Kaya oğlu Hızır Sin 33 |
Karındaşı Ahmed Sin 25 |
Diğer karındaşı İsmail Sin 18 |
Diğer karındaşı Mehmed Sin 12 |
Hızır oğlu Hasan Sin 1 |
|||||||
Hane: Çokdar oğlu Bekir Sin 49 |
Oğlu İbrahim Sin 32 |
Diğer oğlu Hüseyin Sin 25 |
Diğer oğlu Hasan Sin 20 |
||||||||
Diğer oğlu Mehmed Sin 18 |
İbrahim oğlu Veli Sin 1 |
|
|
|
|||||||
Hane: Cafer oğlu Bali Sin 45 |
Karındaşı Ahmed (Çolak) Sin 32 |
Karındaşı Mustaza Sin 23 |
Balioğlu Cafer Si 4 |
|
|||||||
Hane: Velioğlu Ali Sin 48 |
Oğlu Mehmed Sin 25 |
Diğer oğlu Timur Sin 8 |
Karındaşıoğlu Hasan Sin 7 |
|
|||||||
Hane: Mehmed oğlu Hüseyin Sin 22 |
Karındaşı Mustafa Sin 15 |
|
|
|
|||||||
Hane: Mehmed oğlu Mustafa Sin 40 |
Karındaşı Aluş? Aloş? Sin 25 |
Mustafa oğlu Mehmed Sin 2 |
|||||||||
Hane: Ali oğlu İbrahim Sin 25 |
|
|
|||||||||
Hane: Hasan oğlu Hüseyin Sin 22 |
Karındaşı Abbas Sin 18 |
|
|||||||||
Hane: Laz Kaya oğlu Ali Sin 18 |
|
|
|||||||||
1830 Nüfus sayımında Kertme Köyü Alamaslı Aşireti kayıtlarındaki Karalıoğlu Ömer ailesi.
1830 nüfus sayımında Kertme Köyü Dedesli Türkmen Aşireti kayıtlarında Civcivoğlu ailesi.
Musa Hacılı aşiretinin Ağca Koyunlu Kabilesi içinde 1526'da 149 hane, 1580'de 50 haneye düştüğü görülmektedir.
Döngelli Taifesi
Musa Hacılı 1526 yılında Döngelli taifesi içinde 54 hane olarak görünmektedir.
KÜŞNE TAİFESİ
Musa Hacılı aşiretinin Küşne taifesi içinde 1580 yılında 64 hane olduğu görülmektedir.
Köseli ve Tabanlu Obaları 1526'da Anamaslu kabilesi içinde 21 hane, 1580 de 63 hane olarak görünmektedir.
---1576 yılındaki Amasya Sancağı Tahrir Defterine göre, Doğan Köy'de yaşayanlara ait kayıtlar. Köyde yaşayanların isimlerine dikkatli bakıldığında ""Pir Ali, Şah Ali" isimlerinin yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu isimlerden de Doğan Köyde yaşayanların Alevi-Bektaşi oldukları anlaşılmaktadır.
1523 Tarihli Harput sancağının Tahrir defterine göre, Kuzabad nahiyesine bağlı Sinokürd (Sünkürd) ve Sinotürk (Süntürk) köylerinin hane sayısı ve ödeyecekleri vergi miktarları
16. yüzyılda Çemişgezek sancağının Keban nahiyesine bağlı olan Mişelli köyünün (8. sırada) 1518-1566 yıllarına ait kayıtlardaki hane sayıları.
RAKKA'YA İSKAN EDİLEN AŞİRETLERİN LİSTESİ.
Rakka'dan firar eden aşiretlerin hane ve nüfus sayları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.