“
ŞARAP DIŞINDAKİ İÇKİ, SARHOŞ OLMAYACAK KADAR İÇİLEBİLİR
“
İlahiyatçı-yazar-din
bilgini Prof. Dr. Yaşar Nuri öztürk’ün kaleme aldığı “
İMAMI AZAM SAVUNMASI “ isimli kitabı ile ilgili incelememizin bu
bölümünde, "Ehli Sünnet" imamlarından ve Hanefi mezhibinin
kurucusu olarak kabul edilen İmam Azam’ın (Ebu Hanife )
görüşlerini özetlemeye devam edeceğiz. Bu yazımızda
başlıklarını aşağıya aldığımız konuları ele alacağız.
Yukarıdaki başlığı okuyanların şaşırdıklarını tahmin edebiliyorum. Zira, aynı şaşkınlığı ben de yaşadım. Kitabın ilgili bölümlerini iki, hatta üç kez okuduğumu belirtmeliyim. Herhangi bir yanlış yapmamk için, notlar alıp, tekrar tekrar okudum. Ancak, okuduklarım doğruydu. Bunları okuduktan sonra, din adamlarının bize gerçeği anlatmadıklarını tespit ettim. O halde, halkımıza anlatılan ve ezberletilen neydi ? Bunu ne amaçla yapmışlardı ? Halkımızı karanlıktan, aydınlığa çıkarmak, bu din adamlarının görevi değil mi ? Devletin bütçesinden, bir kaç bakanlıktan daha fazla ödenek alan Diyanet işleri başkanlığı yıllarca ne iş yaptı ? Namuslu ve vicdanlı aydınlarımızdan Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk hocamız bunları yazmasaydı nereden öğrenecektik ? Tek cümleyle “ yazıklar olsun “ diyorum.
AKILCILIK VE GERÇEKÇİLİK
İslam’da
akılcılık ekolün en büyük temsilcilerinden olan İmam Azam
hakkında çok geniş araştırma ve incelemeleri bulunan Yaşar
hocanın, akılcılık ve gerçekçilik başlığında yer alan
değerlendirmesiyle
başlayalım:
“
Ebu Hanifi’ye saldıranların istismar ettikleri en önemli
olgulardan biri, onun re’y ehli oluşu, yani geleneğin kabullerini
esas almaktan çok, ihtiyaçları ve şartları tahlil ederek, kendi AKLIYLA karar vermeyi esas almasıdır.
... Çünkü re’yde, kıyas da son tahlilde aklın işletilmesinin ürünüdür. Bu ürün, AKLI bir yandan hadis adlı rivayetlere karşı öne çıkartırken, öte yandan Kur’an ayetlerini yorumlayıcı olarak da devreye sokmaktadır. “
“ ... Fıkıhtaki kullanımıyla kıyas, “”niçin”” sorusunu sorma sistem ve yöntemini işletmektir. Bu yöntem, sahabe başta olmak üzere, bütün bilginler tarafından işletilmiştir. Çünkü, aklın işletilmesi Kur’an’ın açık ve ısrarlı emridir. Hiç kimse, buna tamamen ve açıkça karşı çıkamaz. İmamı Azam’ın buradaki farkı, bu yöntemi, alışılmıştan çok ileri bir boyuta işletmesidir. Yani, Ragıp’ın dediği gibi. “”AKLI komutan yapması””dır. “
Yaşar
hoca, İmamı Azam’ın ayrıca, “Şeriatın delilleri”
(Hukuki deliller) diye bilinen kaynaklara Kur’an ve sünnete,
kıyas’ı ilave etmekle kalmamış, “ İstihsanı ve örfi de
ilave etmiştir. İstihsan, dinsel delil üzerinden değil, kamu
yararı göz önüne alınarak karar vermektir. Örf, bir beldeye,
bir topluluğa mahsus olan gelenek ve göreneklerdir. Ancak, örf,
insanların ortak evrensel kabulleri olmalıdır. Bir ülkenin veya
bir bölgenin örfü, o ülkeye veya bölge halkına uygulanır. Bir
meslek erbabının örfü de, o meslek grubuna uygulanır. Ancak,
İmamı Azam ibadet alanlarıını, aklın işletilmesi ve
içtihadların dışında tutmuştur. “ açıklamasını
getirmektedir.
NE DEDİĞİNİ ANLAMADAN KILINAN NAMAZ GEÇERLİ DEĞİLDİR
Hocanın
kitabından alıntılara devam edelim :
“
Kur’an’ın verileri esas alınırsa, ne dediğini anlamadan
kılanan namaz geçerli değildir. Neden ? Çünkü, dua da tıpkı
Kur’an gibi, lafızdan ibaret değildir, manadır. Anlamını
bilmeden okumak ise, sadece lafız tekrarıdır, telaffuzdur. Oysaki
Kur’an, kendisini okumanın telaffuz olmasını değil, anlamını
iyice düşünerek okunmasını istiyor. Hem de ısrarlı bir
biçimde. ... Aksi halde, Kur’an ve dua olmazlar. Kur’an ne
dediğini anlamayanların namaz kılmalarını yasaklamış ve “”
Namazlarından gafil olanlara lanet olsun “ demiştir. Maun suresi,
4 ) “”
“ ... Kur’an, anlamını bilerek okumayı kutsarken, anlamını bilmeden okumak olan ümniyeyi bir şeytan olarak kötülemektedir. .... Şeytan, tüm vaatlerinde ümniye kullanır. “
“
...Yemin olsun, onları hurafelere, yalanlara-anlamını bilmeden
okuma tutkusuna iteceğim. (Nisa, 119) “
“.....
Özetlersek, ümniye üç başlı bir belayı aynı anda barındıran
şeytani bir hastalıktır.
1-Anlamını
bilmeden, ne dediğini anlamadan okumak
2-Hurafelere
bel bağlayıp, yapay kutsallıklardan, uydurma yasaklardan oluşan
sahte bir din geliştirmek,
3-Uydurmaları
din yapmak. Bu uydurmaların başında hadisler içine sokulan
uydurulmuş sözler gelmektedir. “
“... Bütün bu açıklamalar dikkate alındığında, ne dediğini anlamadan okuyarak namaz kılanların o namazları iade etmeleri gerekir. “
“... İmamı Azam’ın Kur’an’ın tercümesiyle ibadet meselesindeki görüşü açık ve kesindir: Arap dilini bilen ve Kur’an’ı güzel bir teleffuzla okuyabilenler de dahil, namazda Fatiha’yı tercümesinden okuyan herkesin namazı geçerlidir. “
“ .... Müslüman fatih Kuteybe bin müslim, M. 712 yılında Buhara’da Cuma namazı için merkezi bir cami yaptırmış ve halk bu camide, alışa geldikleri şekilde, Farsça çevirisinden Kur’an okuyarak namaz kılmıştır. (Nerşahi, Tarihi Buhara, sayfa 78) “
EZAN TERCÜME İLE OKUNABİLİR
“
İmamı Azam, ezanın tercümesinin okunabileceğini de fetvaya
bağlamıştır. ... Hanefi Fıkıhının ana kaynaklarından biri
olan Kasani’nin Bedai-üs Sanai adlı eserinde ezanın tercümesinin
okunabileceğini gösteren şu satırları görüyoruz.”
“... Kıraatla ilgili ihtilaflar ezan için de geçerlidir. Eğer duyuru gerçekleşiyorsa, ezanın tercümesini okumakta da bir sakınca yoktur. (Kasani, Beda-i üs Sanai, cilt 1, sayfa 516-532) “ Yani, ezan Türkçe ile okunabilir.
KADIN TEK BAŞINA EVLENME KARARI VEREBİLİR
“
... Kadının, malları üzerinde tam hak ve velayeti vardır. Malı
üzerinde velayet hakkı olan bir kişinin kendi nefsi üzerinde
velayetinin olmaması kabul edilemez. Velayetin tam olması, bülüğ
ve reşit olmakla gerçekleşir. Malda tam velayet sahibi olanın,
nikahında da olması kaçınılmazdır. .. “ “
...Kur’an’a baktığımızda, nikahın kadına isnat edildiğini görüyoruz. Akdin kadına izafe edilmesi, bunu kadının kendisinin yapabileceğine delildir. (Ebu Zehre, Ebu Hanife, sayfa, 345-347) “
...Kur’an’a baktığımızda, nikahın kadına isnat edildiğini görüyoruz. Akdin kadına izafe edilmesi, bunu kadının kendisinin yapabileceğine delildir. (Ebu Zehre, Ebu Hanife, sayfa, 345-347) “
“.... Kadına evlilik konusunda İmamı Azam’ın tanıdığı hak, Asrı saadet’te Hz. Peygamber’in tanıdığı bir haktır. Hz. Peygamber, kızını onun istemediği bir gence nikahlayan adamın kıydırdığı bu nikahı iptal etmiştir. (Nesai, Nikah, isti’zanu’l-bikr 6/71, Nikah: 3/232)
ŞARAP DIŞINDAKİ İÇKİ SARHOŞ OLMAYACAK KADAR İÇİLEBİLİR
“
İmamı Azam, Hamr kelimesinin örfi anlamı şarap olduğu için,
mutlak haramlığı (yani ne miktarda içersen iç) haramdır hükmünü
sadece şarap için işletmiştir. Diğer alkollülerin haramlığını
Nisa suresi 43. ayetteki sarhoşluk kaydına bağlamıştır. Bunun
içindir ki, İmamı Azam’a göre, Şarap dışındaki içkileri
içen kişiye, sarhoş olmyacak kadar içmişse, hadd-i şirb (içki
içme cezası) uygulanamaz. Osmanlı fetva makamı da bu yönde fetva
vermiştir. “
“... Hanefi fıkhının en ünlü bilginlerinden Cassas, peygamberimizin, Veda haccı sırasında “ “Şarap, azı ve çoğu haramdır. Onun dışındaki içkiler ise, sarhoş olacak kadar içilmeleri halinde haramdır. “” dediğini aktarmıştır. “
“.... İbn Sa’d, Tabakaat adlı eserinde (6, 245) Hz. Ali ve Hz. Ömer’in de nebiz ( şarap dışındaki içki-hurma, elma, susam, arpa, buğday gibi tahıllardan yapılan içki) içtiklerini belirtmiştir. “ Yazar aynı adlı eserinde, Hz. Ayşe’nin “ Hurmayı kaplara koyup, pişirir, nebiz yaparız ve onu içeriz” dediğini de aktarmaktadır.
İmamı
Azam’ın bu düşüncelerini bizlere aktaran Yaşar Nuri Öztürk
hocamıza, Diyanet işleri başkanlığının cevap verip,
vermediğini bilmiyoruz. Hoca, konuşmalarında, onları şiddetli
bir şekilde eleştiriyordu. TV’deki konuşmalarında onlara meydan
okuyordu. Ancak, karşısıına çıkıp, cevap
verildiğini hatırlamıyorum. Onların, kendi gelecekleri için
susumayı tercih ettikleri kanaatindeyim. İnsanlar, bilgi sahibi
olabilir, ancak bu bilgisini paylaşmıyorsa, bildiği doğruları
açıklamıyorsa, ona aydın denmez. Aydın, adı üzerinde toplumu
aydınlatırsa “ aydın” olur. Bunu yapmıyorsa, onun aydınlığı
batsın.
Saygılarımla.
Haamdullah Dedeoğlu
17.10.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.