Hz.
Muhammed’in tebliğ ettiği İslam dinini nasıl anlamalıyız ?
Zahiri mi, batıni yönünü mü esas almalıyız ? Bu iki farklı
görüş, bütün dinlerin yorumlamalarında olduğu gibi, İslam
dininde de bir birleriyle sürekli çatışma halinde olmuştur.
Bizim konumuz İslam dini olduğuna göre, bu makalemizde bunu
inceleyip, cevaplar bulmaya çalışacağız.
İslam
dininin zahiri (görünen) olan bölümü ibadetlerdir. Batıni
(görünmiyen) yanı ise, imandır. İman, Allah’a, kutsal kitaba,
ahirete, meleklere ve peygambere inanmaktır. İbadetler, imandan
dolayı yapılır. Yani, iman edilmeden, ibadet yapılmaz. Önce iman
edilir, sonra ibadetler yapılır. O halde, hangisini esas almalıyız
? İmanı mı, ibadeti mi ? Burada “ehli sünnet” olarak
adlandırılan imamlardan, Şafii, maliki, Hanbeli ibadetleri esas
alırken, İmam ebu Hanife imanı esas alır. Hatta şöyle der “
Bir kişi hiç ibadet etmemiş olsa bile, eğer iman etmişse,
mümindir” yani müslümandır.
Alevi
İslam yorumu da İmam Hanife (İmamı Azam) ile bu konuda aynı
görüştedir.
Zahiri
görüş, ibadet etmeyi esas aldığı için, ibadetlerden namaz
kılmayı da dinin özü olarak kabul eder. Bazı cami imamları,
bunu öyle bir noktaya getirmişlerdir ki, cuma vaazlarında,
”Namaz kılarsanız günahlarınız af olur” bile
diyebilmektedir. Oysa, bu görüş İmam ebu Hanife’nin görşüne
zıd bir yorumdur.
Peki,
farklı bu iki görüş ne gibi sonuçlar doğurmaktadır ? Zahiri
görüşü esas alan yorum, ibadet etmiyen birisini “zındık”
“bidat” (din dışı) görürken, batıni yorum, imanı esas
aldığı için, onu yine de mümin sayar. Batıni görüş, aynı
zamanda imanın gereği olarak, Kur’an’da yer alan iyi ahlak,
adaletli olmayı, yardımlaşmayı öne alır. Zahiri görüş ise,
namaz kılmayı, oruç tutmayı ve hacca gitmeyi öne alır. (
Suudların mezhebi olan Vahabizim de olduğu gibi)*
Batıni
görüş, Kur’an’ı aklı kullanarak yorumlarken, zahiri görüş
bunu kabul etmez. Batıni görüş, beşeri hayatta, yeniliklere ve
reformlara açıkken, zahiri görüş bunu reddeder. (Vahabizm de
olduğu gibi) Zahiri görüş, insanların bütün eylemlerini
kadere bağlarken, batıni görüş, iyiliklerin Allah’tan,
kötülüklerin ise, insanların kendi fiillerinden kaynaklandığını
savunur. Batıni görüş, farklı din ve inançta olanlara hoş
görü ile bakar. Zahiri görüş, kendisi dışındakileri “din
dışı” olarak kabul eder.
Yukarıda
kısaca İslamın zahiri ve batıni yorumlarını özetledik. Zahiri
yorumun en uç noktası, İŞİD, EL KAİDE gibi terör örgütlerin
savunduğu görüştür. Kendi görüşü dışındaki herkesi
“kafir” görüp, “Allah yolunda cihat ediyorum” diyerek
insanları katletmeyi “dinin bir gereği” sayar. Oysa,
yaptıklarının İslam dini ile hiç bir ilgisinin olmadığı
açıktır. Hz. Muhammed ve devamında İslam devletini yöneten
halifeler, farklı din ve inançta olanlara yaşama imkanı
tanımasaydı, bin dört yüz yıl sonra bugün, Irak’ta,
Suriye’de ve Mısır’da hiristiyan ya da musevi kalır mıydı ?
Tam tersine, Hz. Muhammed, farklı inançta olanlara hoşgörü
gösterilmesini istemiştir. Görevlendirilen valilere ilk verdiği
talimat bu olmuştur. Yine Kur’an’ı Kerim’de, “dinde zorlama
yoktur”, “dinde baskı yoktur”, “ sadece tebliğ etmekle
mükellefsin” şeklinde çok sayıda ayet bulunmaktadır.
Sonuç
olarak, ibadetler dinin esasını oluşturmaz, İmanın artmasını
da sağlamaz. İman, kalpten, içten gelen samimi bir inançtır.
*
Vahabizm, Suud’ların “ islam “ diye savundukları din
anlayışıdır. Kurucusu Abdulvahap’tır.
28.11.2017.
Hamdullah
Dedeoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.