30 Haziran 2018 Cumartesi

CUMHURİYETİ YIKTILAR MI ?

CUMHURİYETİ YIKTILAR MI ?

Bu soruya vereceğimiz cevap Maalesef evet olacaktır. Cumhuriyeti savunmak için, başta kurucu parti olan CHP, kendi eserini savunamamıştır. Son altmış yıldır altı oyula, oyula 24 Haziran seçim sonuçlarıyla  son kazma vurulmaya gidilmektedir. Emperyalistler ve onların işbirlikçileri ellerini ovuştura, ovuştura zaferlerini kutlamak için, gün sayıyorlar. Peki bu duruma nasıl gelindi ?

Cumhuriyetin kurucusu büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk, CHP’nin de ilkeleri olan altı oku devletin temel ilkeleri olarak anayasaya koydurmuştu. Bu ilkeler, Laiklik, devletçilik, Halkçılk, Cumhuriyetçilik, milliyetçilk ve devrimcilikti.

Cumhuriyetle birlikte neler yapıldı. Kısaca özetleyelim.. Halifeliğin ve saltanatın kaldırılması, Kılık kıyafette devrim, alfabede devrim, eğitimde devrim, milli sanayinin kurulması, demir yollarına ağırlık verilmesi, üretici birliklerin kurulması, devlet üretme çifliklerin açılması, Kamu iktisadi teşebbüslerin yaygınlaştırılması (KİT), Din ve devlet işlerinin ayrılması. Bütün bunlar on beş yıl gibi kısa bir zamanda yapıldı. Üstelik bunlar, on yıldan fazla süren savaşların sonunda, yaşlı, sakat ve okuma yazma oranının yüzde yediyi bulmadığı bir toplumla gerçekleştirildi. O yıllarda, Kalkınma oranı en yüksek olan ülkelerin başında Türkiye geliyordu. Bu, cumhuriyetin başarısıydı. Cumhuriyetten önce, toplu iğnesi bile dışardan geliyordu. Bugünkü iktidar sahiplerinin sabahtan akşama karşı çıktıkları, karaladıkları ve yer yer iftira attıkları cumhuriyet bunu başarmıştı.

TÜRKİYE’NİN NATO’YA GİRMESİ

Buraya kadar cumhuriyetin başarılarını özetledik. Peki bundan sonra ne oldu ? İkinci dünya savaşı ile birlikte, dünyada iki askeri blok doğdu. Biri batı bloğu, diğeri doğu bloğuydu. Batı, kapitalist ülkelerden, doğu ise, sosyalist ülkelerden oluşuyordu. İki blok, askeri paktlarını da kurmuştu. Batı NATO’yu, doğu Varşova paktını kurmuştu. Batının liderliğini Amerika, doğunun liderliğini ise, Sovyetler Birliği( Rusya) yapıyordu. 1952 yılına kadar Türkiye bu blokların dışında kaldı. Türkiye Sovyet tehtidi gerekçesiyle, 1952 yılında NATO askeri paktına üye oldu. İşte olan da bundan sonra oldu. İktidarda yine bir sağ parti, dini cemaatlerin desteğini alan Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat parti vardı. Ancak, muhalefette bulunan İsmet İnönü liderliğindeki CHP’de bu kararı desteklemişti.

İKTİDARLARI BATILILAR BELİRLİYOR

Türkiye’nin Nato’ya, yani kapitalist bloğa girmesiyle, milli ekonomisini kurmaktan vaz geçtiğini kabul etti. Üstelik siyasi bağımsızlığını da batıya teslim etti. Türkiye, sözde Amerikan “MARSHAL” yardımlarıyla kalkındırılacaktı. Bu tamamen yalandı. Türkiye’nin siyasi bağımsızlığı ile birlikte, milli ekonomiyi kurma hamlesi de boşa çıkarıldı. Önceleri batılıların sanayi malları ucuz fiyatlarla Türkiye pazarına sunuldu. Arkasından,  Özelleştirme adı altında cumhuriyetin fabrikaları ve kamu iktisadi teşebbüsleri tasfiye edildi. Türkiye, batının bir iç pazarı haline getirildi. İktidar olmak isteyenler, önce Amerika’dan icazet alıyordu. Amerikancı iktidarlar bir birini takip ediyordu. Biri gidip, diğeri geliyordu. Menderes, Demirel, 12 Eylul askeri yönetimi, Özal, Çiller ve en son Tayyip Erdoğnalar hep Amerika’dan onay alarak iktdar oldular. Amerika’da yağmur yağsa, iktidarlar burada şemsiye açıyorlardı. Aynı Bulgaristan devlet başkanı, Tudor Jivkov’un Sovyetler Birliğine bağlılığı gibiydi.

ZAFER CUMHURİYETÇİLERİN OLACAKTIR

Sonuç olarak, batılı emperyalistler kendilerini hem Çanakkale’de, hem de Anadolu’da mağlup eden Mustafa Kemal’den intikamını almış oldular. Onun kurduğu modern ve çağdaşlaşma yolunda ilerleyen cumhuriyetini, işbirlikçileri aracılığı ile yıktılar. Milli sanayisini, Milli eğitimini çökerttiler. Cumhuriyetle gelen parlamenter rejimi tasfiye ettiler. Yerine tek adama dayanan başkanlık rejiminin kurulmasına destek verdiler. Cumhuriyetin tabutuna son çiviyi çakma görevini de sözde “ islamcı” olan, “milliyetçiliği ayaklar altına alan” “ demokrasiyi araç olarak kullanan” bir diktatör " heveslisine verdiler. Ancak, tarihin tekerleği kısa bir süreliğine geriye gitese de, zafer her zaman ileriye gidenlerin olmuştur. Bu da çok çetin bir mücadele ile olacaktır. MUSTAFA KEMAL’in askerleri bunu başaracaktır. Onun bağımsızlık ve direnme ruhu yaşamaya devam etmektedir..

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
29.06.2018





28 Haziran 2018 Perşembe

CHP’Lİ SEÇMENİN YIKILAN HAYALLERİ VE GERÇEKLER

CHP’Lİ SEÇMENİN YIKILAN HAYALLERİ VE GERÇEKLER

Her seçim dönemine girilirken, CHP seçmenine hayaller pompalanıyor. Öyle bir hava yaratılıyor ki, sanki CHP tek başına iktidar olacakmış gibi bir ortam sunuluyor. Oysa, halkın içinde olan, Türkiye’nin gerçeklerini analiz eden ve şartları objektif olarak gören birisi, durumun böyle olmadığını rahatlıkla görebilir. Bu yazımızda bunun tamemen hayaller üzerine kurulduğunu ve insanların nasıl kandırıldıklarını anlatmaya çalışacağız.

Daha önceki yazılarımızda CHP’nin köklerinden koptuğunu ve “ Neoliberal” ideolojinin etkisine girdiğini belirtmiştik. Seçimden önce yapılan bazı eylemlerde, örneğin “ Adalet” yürüyüşünde hayatı boyunca CHP’ye karşı olan, kuruluşundan beri AKP’ye destek veren bazı liberallerin FETÖ soruşturmalarında tutuklanmaları üzerine,  serbest bırakılmaları için, adeta can siperhane mücadele verildi. Oysa, bu liberaller, Cumhuriyetçilere, Atatürkçülere, Milliyetçilere, vatanseverlere kurulan kumpaslara televizyon ve gazetelerde her gün destek veriyordu. Bunları savunmak CHP’ye düşer miydi ? Bu operasyonları destekleyen dönemin cumhurbaşkanı Aptullah Gül değil miydi ? CHP yönetimi Aptullah Gül’den bile medet uman bir çizgi izledi. 

CHP’NİN PASİF VE TESLİMİYETÇİ POLİTİKALARI

AKP, iktidara geldiğinden itibaren, Cumhuriyete karşı olduğunu açıkça ilan etmişti. Cumhuriyet dönemi için “ reklam arası “ demişti. Laiklik ilkesini tanımadığını, anayasayı “ iki ayyaş" ’ın yaptığını söyleyerek hedeflediği rejimi ilan etmedi mi ? Tüm bunlar olurken, CHP yönetimi, sokağa çıkıp, buna karşı mücadele etti mi ?

Yine aynı CHP yönetimi, devletin ve CHP’nin kurucusuna ait olan Atatürk Orman Çiftliği yağmalanırken, üzerine betonlar dökülüp, saraylar yapılırken, Atatürk heykelleri kaldırılıp, çöplere atılırken neredeydi ? Kış uykusunda değil miydi ?

İktidar, devlet kurumlarında milli kadroları tasfiye ederken, CHP yönetimi seyirci kalmadı mı ? Diyanet işleri başkanlığı AKP’nin arka bahçesi yapılırken CHP yönetimi neredeydi ? Cumhuriyetin fabrikaları kapatılıp, arazisine avm’ler ve gökdelenler, rezidanslar yapılırken CHP yönetimi neredeydi ?

Akp yönetimi, dış politikada emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda hizmet ederken, CHP yönetimi kararlı bir duruş segileyebildi mi ? Halkı bilinçlendirip protesto mitingleri yapabildi mi ?

AKP iktidarı, kendi yandaşlarına sermaye aktarmak için, bazı iş adamlarına karşı uygulamalar yaparken, CHP yönetimi sesini çıkarabildi mi ?

KURTULUŞ ÜLKEYİ TERK ETMEK DE DEĞİLDİR

İktidarın tüm bu saldırılarına karşı kararlı bir duruş sergilemeyen, halka güven vermeyen, kendi milletvekillerine bile sahip çıkamayan bir partiye halkın oy vereceğini mi sanıyorsunuz ? Böyle düşünenler varsa, daha çok hayaller kurabilir ve inanabilirler. Ancak hayalleri yıkılanlardan bazıları ümitsizliğe kapılarak, çareyi ülkeyi terk etmekte buluyorlar. Bunlara da şunu hatırlatmakta fayda görüyorum. Gittikleri ülkede de aynı durumla karşılaştıklarında acaba nereye gidecekler ? Bunun sonu yoktur. Bütün haklar mücadele ile alınmıştır. Şartların çok daha kötü olduğu işgal döneminde Mustafa Kemal isteseydi kendi çıkarını öne alıp, İstanbul boğazında bir yalıda hayatına devam edemez miydi ? Bunu yapan generaller olmadı mı ? Bu düşüncede olanlara Mustafa Kemal’i örnek almalarını öneriyorum.
Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu
28.06.2018
* Bu yazı,  elektronik posta ile sayın Muharrem İnce'ye de gönderilmiştir.

27 Haziran 2018 Çarşamba

HAK’TAN SAYMADILAR BİZİ

HAK’TAN SAYMADILAR BİZİ

Hak, Muhammed, Ali dedik,
İman ettik yüce yaradana.
Saymadılar bizi Müslümana.
Zındık ilan ettiler bütün cihana.

İmanı koydular cüzdana.
Değer biçtiler her bir namaza.
İbadeti iman saydılar bu dünyada.
Nasıl geçecekler öbür tarafta.

Terazinin kefesi şaşmaz hak divanında.
Hesabını verecek herkes orada.
Namaz kurtarmayacak o makamda.
Kul hakkını yediysen bu dünyada.

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu
23.12.2017






25 Haziran 2018 Pazartesi

CHP NEDEN KAYBETTİ ?

CHP NEDEN KAYBETTİ ?

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçiminde CHP yine kaybetti. On altı yıldır ülkeyi çok kötü yöneten bir iktidarın seçimi kazanmasını nasıl yorumlamalıyız ? İktidarın başarısına mı, yoksa muhalefetin yetersizliğine mi bağlamalıyız ?

Öncelikle, şunu ilk başta belirtmeliyiz. Sağlam bir ideolojisi ve stratejisi olmayanlar kaybetmeye mahkumdur. CHP’nin ve genel olarak “Millet ittifak” ının soyut olarak savunduğu hak, adalet, özgürlük gibi kavramlarla seçim kazanılamayacağının görülmesidir. Nasıl ki, daha önce Deniz Baykal yönetimindeki CHP’nin salt “ laiklik” ilkesini temel alarak seçim propagandası ile seçim kazanamadığı bir gerçek ise, sekiz yıldır CHP’yi yönetenlerin “neo liberal “ politikaları ile seçim kazanılamayacağını da herkes gördü. Peki bu mücadeleyi nasıl başarıya ulaştırabiliriz ? Başarısızlığın nedenlerini ortaya koyduğumuzda, çözüm de ortaya çıkacaktır.

1- CHP, anti- emperyalist, halkçı ve devrimci çizgisini terk etmiştir:

Emperyalizme karşı verilen kurtuluş savaşına önderlik eden CHP, köklerinden kopmuştur. Batı emperyalizmine karşı savaşmış bir parti, Avrupa Birliğine, ABD’ye bağlı olacağını seçim boyunca deklare etmiştir. İktidar partisi ise, “ batı bizi yıkmaya çalışıyor” argümanları ile propaganda yaptı. Siz vatansever bir seçmen olsanız, hangisine oy verirdiniz ?

2-Terörü kınamayan, terör örgütü liderine “selam” gönderen bir partiye hoşgörü ile bakılamaz:

Terör örgütü ve onun siyasal uzantısı ile yıllarca işbirliği yapan iktidar partisi, terörle mücadele ederken, CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin terör örgütünün siyasi uzantısının liderini cezaevinden ziyaret etmesi, halkın tepkisini çekti. Muhalefete gidecek oylar, yeniden iktidar partisine yöneldi. Çünkü, halk muhalefete güvenmedi. Muharrem İnce’nin, Diyarbakır ve Sancaktepe mitinglerinde, HDP bayrakları ile karşılanması, sıradan halkta tepkiye neden oldu.

3- Dini istismar eden bir partiye karşı “ Ben dindarım” denilerek mücadele edilemez:

On altı yıldır iktidarda olan ve dini açıkça istismar eden ve bu nedenle laiklik ilkesine aykırı davranmaktan ceza alan bir partiye karşı “ben de dindarım” denilerek oy alınmaz. Buna karşı, anayasa kararlıkla savunularak, o partinin emperyalizmle yaptığı işbirlikleri teşhir edilerek, karşılık verilmeliydi. Örneğin, Irak savaşında ve Suriye’de ABD’ye verilen destekler halka çok iyi anlatılabilinirdi. Ama anti-emperyalist olmayan bunu yapabilir mi ?

4-Yerel yönetimlerde başarılı olamayan iktidar olamaz:

AKP’nin iktidara gelmesi elbetteki konjoktüreldir. İç ve dış egemen güçlerin desteği olmadan iktidar olması mümkün değildi. Ancak, bunun şartlarını yaratan etkenler de vardı. Örneğin, yerel yönetimlerde “halka dokunmaları”, belediye hizmetlerinde başarılı olmaları önlerini açtı. Daha önceki belediyelerin halktan kopuk ve bir derebey gibi illeri yönetmeleri ve başarısız olmaları, AKP’yi iktidara götüren yolların temizlenmesine hizmet etti. CHP’nin bir iki belediyesini saymazsak, geriye kalanlar kendi kişisel çıkarları doğrultusunda davranmıştır. Onların tek düşüncesi “ delegeyi memnun etmek” olmuştur. Tunceli’nin küçük bir ilçesinin Komünist Partili Ovacık belediye başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun yaptıklarını bile yapamadılar.

5- Halk, kararlı ve cesur olan lidere oy verir:

Son seçimlerde de görüldü. Recep Tayyip Erdoğan’ın aldığı oy, partisisnin aldığı oydan on puan yüksektir. Neden ? Seçmen gözünde “kararlı” “ cesur lider” imajı yaratmıştır. Muhalefetin böyle bir lideri var mı ? CHP’nin adayı Muharrem İnce, böyle bir imaja yakındı, ancak seçim gecesi bu kararlılığını ve dirayetini ispatlayamadı. Seçim gecesi televizyonlara çıkıp, bir açıklama dahi yapamadı. Oysa, Müşahitlere seçim sandıklarına sahip çıkmalarını, partililere de ilçe seçim kurullarında gerekirse sabahlamalarını istemişti. CHP genel merkezindeki kitlenin tepki göstermesinin nedeni de buydu. Genel merkez yöneticileri, genel başkan dahil, halkın karşısına çıkıp, bir açıklama yapmaktan dahi kaçındılar. Böyle bir liderlik olur mu ? Halk böyle bir liderliğe güven duyar mı ?

Sonuç olarak, sağlam bir ideolojisi ve buna bağlı olarak stratejisi olmayanlar ülke yönetimine gelemezler. CHP, önce partisini kuran, kurtuluş savaşını başarıya taşıyan, padişahlığı yıkıp, cumhuriyeti ilan eden büyük devrimci Mustafa Kemal’i iyi anlamalıdır. Kurtuluş savaşını başlattığı 22 Haziran 1919 Amasya genelgesinde ne diyordu: “ Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” İşte CHP’de eksik olan bu ruhtur.

Saygılarımla.
25.06.2018
Hamdullah Dedeoğlu

* Bu yazı, elektronik posta ile  Sayın Muharrem İnce'ye de gönderilmiştir.

22 Haziran 2018 Cuma

OSMANLI'NIN “ ÜNİVERSİTELER ŞEHRİ “ AMASYA

Amasya, 2020.

OSMANLI'NIN “ ÜNİVERSİTELER ŞEHRİ “ AMASYA

Osmanlı imparatorluğu döneminde Amasya sancağının ayrı bir yeri olmuştur. Padişahlar, şehzadelerini devlet yönetiminde tecrübe ve bilgi kazanmaları için, iki sancağı tercih ediyordu. Birinci sırada Amasya, ikinci sırada Manisa geliyordu. Şehzedelerin daha sonra, padişah olmaları nedeniyle, Amasya, imparatorluğun en gözde ve en eğitimli bir sancağı olmuştu.

Kayıtlara geçen ilk mektep, 1437'de ŞAHBULA adıyla açılmış. 1466'da Hızır paşa, 1468'de ACEM ALİ mektebi takip etmiş. Amasya sancağı, Selçuklular döneminde de önemli bir yere sahip bulunuyor. Kayıtlara geçen ilk medrese, 1224 yılında Amasya valisi Emir Nurettin Doğrak bey zamanında “ DOĞRAKİYE MEDRESESİ” adıyla eğitime başlıyor.

Sayın Salih Kahriman ve Fevzi Gür'ün Amasya belediyesinin katkıları ile hazırladıkları “Amasya nüfus defterleri 1840” eserinde yer alan bilgilere göre, 1846 yılında devlet tarafından görevlendirilen topçu binbaşı Besim beyin yazdığı raporda, Amasya merkezde 23 medrese eğitim veriyor. Bunlardan Kapancızade, Benderli, Mehmet paşa ve sultan Bayezid medreseleri en ünlüleri arasında yer alıyor.

Aynı eserde 1875 yılındaki bir belgede, Amasya sancağında, kaza ve nahiyeler dahil olmak üzere, 964 mektep eğitim veriyor. Medrese ve mekteplerde Erzurum, Trabzon, Çankırı, Çorum, Kastamonu, Tokat gibi kaza ve sancaklardan gelen öğrenciler de bulunuyor. Bu mekteplerin 620'si müslümanlara, 301'i gregoryan Ermenilere, 10'u protestan Ermenilere, biri katolik Ermenilere, 30'u ortadoks Rumlara, ikisi ise, latin katoliklere hizmet veriyor.

Medrese ve mekteplerin sayısından ve öğrenci çeşitliliğinden de görüleceği gibi, Amasya sancağı bugün ki, deyimle “üniversiteler şehri” ünvanını hak etmiş oluyor. Bu mekteplerden mezun olan çok sayıda öğrenci, daha sonraki yıllarda imparatorluğun devlet yönetiminde görev üstleniyorlar. Bunlar arasında en ünlü olanlar;
--Tarihçi ŞÜKRULLAH (1388-1488)
--HATTAT ŞEYH HAMDULLAH (1436-1526)
--TABİP SABUNCUOĞLU ŞERAFETTİN (1385-1470)
--TARİHÇİ ABDİZADE HÜSEYİN HÜSAMETTİN (1869-1939)

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde parlak bir yeri bulunan Amasya sancağı, bugün o ilgiden uzak kalmıştır. Amasya'lı politikacılara bu parlak geçmişi hatırlatmak istedim.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
20.02. 2016




20 Haziran 2018 Çarşamba

AMASYA KÖYLERİNE KAFKASYA, DAĞISTAN VE KIRIM’DAN İSKAN EDİLEN GÖÇMENLER







AMASYA KÖYLERİNE KAFKASYA, DAĞISTAN VE KIRIM’DAN İSKAN EDİLEN GÖÇMENLER


Osmanlı arşiv uzmanları SALİH KAHRİMAN- FEVZİ GÜR tarafından Amasya belediyesi için hazırlanan “ AMASYA NÜFUS DEFTERLERİ 1840 “ adlı belgesel kitabı ile ilgili bu yazımızda Amasya sancağına iskan edilen Kafkasya, Dağıstan ve Kırım göçmenlerinin yerleştikleri yerleri ele alacağız. Osmanlı devletinin Rusya ile yapılan savaşlarda yenilmesi sonucunda, kaybedilen topraklarda yaşayan insanların Anadolu’ya göç ettikleri görülüyor. Bu göçmenlerin yerleştirildikleri bölgelerden biri de Amasya’dır. Belgelerde, göçmenlerle ilgili bilgilere hiç bir ekleme yapmadan aşağıya alıyoruz.

--Çerkez-Kabartay kabilesinden Tahir bey kabilesi: Argoma (Bugün Merzifon merkezinde kalan bir bölge) 51 nüfus, 8 Ekim 1835.
--Kabartay muhacirlerinden Hacı Yusuf kabilesi: Merzifon kazası, Yenice köyü, 15 Temmuz, 1837.
--Çerkez Muhacirleri : Gümüşhacıköy, Dağtaşan dağında Eğriyük arazisi, 21 hane, 15 Kasım, 1860.
--Nogay muhacirleri: Merzifon, Balak köyü, 13 Temmuz, 1861.
--Çerkez muhacirlerinden Çeristan bey: Merzifon, Tavşandağı mevki, 778 nüfus, 20 Eylul, 1863.
--Besniy kabilesinden İslam bey: Zennun kazası,(Mecitözü, Söğütyoluköyü) 19 Eylul 1866.
--Livane muhacirleri, Merzifon, Hamidiye köyü, 13 hane, 8 Haziran, 1888.
--Livane muhacirleri: Varay kazası, Şeyhler köyü, Çorakorak arazisi, 30 hane, 193 nüfus, 1880.
--Batum muhacirlerinden Arif ağa: Merzifon, Miri çayırı, 17 Ekim 1888.
--Çerkez muhacirlerinden Ahmet bey ve Hacı İbrahim efendi: Gümüşhacıköy, Hamamözü köyü, 74 hane, 4 Temmuz, 1890.
--Rumeli-Kırım-Batum muhacirleri: Gümüşhacıköy, Beylikçayırı, 1 Aralık 1891.
--Şirvan Muhacirleri: Suluova, Harmanağılı köyü, 51 hane, 15 Kasım, 1892.
--Çürüksu muhacirlerinden Hacı Hüseyinoğlu Ahmet: Merzifon, 17 Nisan, 1894.
--Tiflis Muhacirlerinden Ali bey: Merzifon, Alaho arazisi, 10 hane, 19 Eylul 1901.
--Muhacir: Merzifon, Telhisçi pınarı, 77 hane, 26 Temmuz, 1914.
--Çerkez muahacirleri-Kabartay: Amasya, Kutuköy, 67 hane, 412 Nufus, 1849-1859 arası.
--Çerkez muhacirlerinden Ali bey kabilesi: Geldiklan nahiyesi (Doğantepe) çayırı, 100 nüfus, 28 Eylul, 1862.
--Çerkez muhacirlerinden : Geldiklan Nahiyesi, Olus köyü, 22 Ocak, 1863.
--Sohumkale muhacirleri-Hiristiyan: Amasya, Süleyman köyü, 9 Mayıs, 1879.
--Muhacirler: Geldiklan nahiyesi, Selimiye, Akyazı ve Boğaz mahallesi, 13 Ağustos, 1889.
--Dağıstan-Şirvan muhacirleri-Şirinbey kabilesi: Amasya, Kiranpa çayırı, 100 hane, 7 Nisan, 1892.
--Şuayp Kabilesi: Geldiklan Nahiyesi, Tuzsuz çiftliği (Hamidiye köyü) Kazankaya mevki, 40 hane, 5 Ocak, 1895.
--Muhacirler: Geldiklan Nahiyesi, Çulpara köyü, Kızılörükaltı mevkisi, 26 Temmuz 1900.
--Şirvan muhacirleri: Akdağ (Amasya merkeze bağlı Çiğdemlik beldesi) Nahiyesi, Çürükoluk mevkisi, 10 hane, 10 Ağustos, 1904.
--Dağıstan muhacirleri: Amasya, İhsaniye mahallesi, Gökulus arazisi, 77 hane, 15 Mayıs, 1905.
--Muhacirler: Amasya, Çivi mezrasi, (Musa köyünden ayrılarak) 10 Kasım, 1908.
--Batum ahalisinden Salucuoğullarından Hızır ve Molla Ali aileleri: Amasya, Zara Nahiyesi, Osmaniye köyü, 5 Eylul, 1917.
--Gürcü muhacirleri: Ezinepazar Nahiyesi, Engüles yaylası (Yuva Gürcüleri), 14 Eylul, 1918.

* Amasya Nüfus Defterleri 1840, Salih Kahriman-Fevzi Gür, Amasya Belediyesi Yayınları, 2012, Sayfa, 40, 41, 42.

Hamdullah Dedeoğlu
20. 06. 2018.



19 Haziran 2018 Salı

18. VE 19. YÜZ YILDA AMASYA KÖYLERİNE İSKAN EDİLEN AŞİRETLER

Amasya, 2020.

18. VE 19. YÜZ YILDA AMASYA KÖYLERİNE
İSKAN EDİLEN AŞİRETLER

Amasya sancağı, Osmanlı devleti döneminde, doğuya ve Kafkasya’ya giden yolların geçiş noktasıydı. Bizans döneminde de aynı konumdaydı. Bu tarihsel stratejik önemini hep korumıuştur. Anadolu’nun batısına ve doğusuna iskan edilen aşiretler Amasya merkezde toplanıp, buradan iskan bölgelerine sevk ediliyordu. Kısaca, kavimlerin, aşiretlerin buluşup harmanlaştığı bir yerdi. 18. ve 19. Yüz yıllarda da kafkaslardan ve doğu’dan gelen aşiret ve cemaatlerin iskan edildiği bir sancaktı. Sayın Salih Kahriman ve Fevzi Gür’ün Osmanlı arşivlerine dayanarak hazırladıkları “ AMASYA NÜFUS DEFTERLERİ 1840 ” adlı belgesel kitaba göre, 18. ve 19. yüz yılda Amasya köylerine iskan edilen aşiretler şunlardır:

--Cihanbeyli aşireti : Gelengiras ( Merzifon'a bağlı Sarıbuğday köyü)) kazası, Loşdiken köyü, 18 hane, 1752.
--Milli aşireti-Hacı Halil bey: Varay kazası, Kışla köyü, 10 Şubat 1766.
--Milli aşireti ve yörük taifesi: Amasya sancağı köyler, 4 Temmuz, 1831.
--Rişvan aşireti : Amasya sancağı, 59 hane, 31 Mart 1850.
--Milli aşireti -İbrahim bey : Ezinepazarı nahiyesi, İlyas köyü, 30 Nisan 1850.
--Çakallı aşireti- Topuzoğlu Bektaş bey : Amasya ve Çorum sancakları. 25 Temmuz, 1860.
--Şeyh Bezenli aşireti-Molla Ahmetoğlu Arif: Gümüş kazası, 24 Şubat 1862.
--Milli aşireti-Dervişoğullarından Mehmet: Geldiklan( Zara-Doğantepe) nahiyesi, GAFARLI köyü. 21 Ocak, 1863.
--Cihanbeyli aşireti-Gökoğlu Mehmet: Göynücek köyü, 27 Aralık, 1863.
--Badıllı aşireti-Mustafa bey : İskilip kazası, 19 Nisan, 1864.

Bu aşiretlerin dışında 4 Nisan 1849 Tarihli bir belgeye göre,  Amasya köylerine iskan edilen HOÇANLI VE TERKANLI aşiretlerinin köylere dağılımı ise,  şöyledir:

HOÇANLI AŞİRETİ: Bulduklu köyü bir hane, Yavru köyü bir hane, Yığılca köyü 6 hane, Yördenik köyü 3 hane, Kürtler köyü bir hane, Boğa köyü 2 hane, Gerne köyü 2 hane, Soma köyü 2 hane, Orta köyü bir hane, Olus köyü (Oluz) 5 hane, Zara köyü 3 hane, İlgazi köyü 2 hane, Kutu köyü 4 hane, Çavuş köyü 2 hane, Böke köyü 4 hane.

TERKANLI AŞİRETİ : Kutu köy 8 hane, Çavuş köyü 4 hane, Musa köyü 5 hane, Büyük Kızılca köyü 5 hane.

Belgede, iskan edilen aşiretlerin göçebe hayatı yaşamamaları için, kendilerine karşılıksız olarak, tohum, öküz ve çiftçilik yapmalarının sağlanması için de arazi verilmesi istenmektedir. (Amasya Nüfus Defterleri 1840, sayfa 44-45, Amasya Belediyesi Yayınları 2012)

Hamdullah Dedeoğlu
19. 06. 2018





OSMANLI BELGELERİNDE KÜRD- EKRAD OLAN AŞİRETLERİN HEPSİ KÜRT MÜ ?

OSMANLI BELGELERİNDE KÜRD- EKRAD OLAN AŞİRETLERİN HEPSİ KÜRT MÜ ?

Osmanlı’da gerek tahrir defterleri,  gerekse de Salnameler, imparatorluk sınırları içinde yaşayanların bir nevi kayıt defterleriydi. Tahrir defterlerinde, vergi ödeyenlerin ve toprak sahiplerinin isimleri yer alıyordu. Salnameler ise, bir nevi yıllıktı. Bu defterlerde, oymaklar, cemaatler, aşiretler etnik kimlikleri ile kaydediliyordu. Osmanlı , Ümmet’i esas aldığı için, etnik kimliklerin belirtimesinde bir sakınca görmüyordu. Kayıtlarda, Arap, Türkman, Yörük, Ekrad (Kürt), Çerkez, Gürcü, Rum, Ermeni, Tatar, Acem gibi tanımlamalar da kullanılıyordu. Türkman-Türkmen kelimesi, Karakoyunlu, Akkoyunlu devletinin hakim olduğu topraklarda yaşayan Türk aşiret ve cemaatleri için kullanılıyordu. Osmanlı, Kendisine bağlı bölgelerde yaşayanlara ise, Türkmen kelimesinin yerine, Etrak (Türk), Yörük, Konar göçer taife diyordu.

Ekrad kelimesinin Arapça’da “Kürtler” anlamına geldiğini daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Ancak, belgelerde bazı Türkmen aşiretlerine “ Ekrad” bazılarına da “ Türkman Ekradı” denildiğini gördük. Bir önceki yazımızda, “ Türkman Ekradı” olan aşiretlerin aslında Türk olduğunu, yine Osmanlı belgelerine dayanarak yazmıştık. Bugünkü yazımızda, “ EKRAD” olarak yazılan aşiretlerden bazılarını ele alıp, Kürt kökenli olmadıklarını, yine Osmanlı belgelerine göre açıklayacağız. Burada, şunu belirtmekte yarar görüyoruz; Kayıtlarda “EKRAD” olarak yer alan tüm aşiretleri kast etmiyoruz. Gerçekten de Kürt olan aşiretler elbetteki var. Bu bir tarihsel  gerçektir. Ancak, Horasan üzerinden İran’a, oradan da Anadolu’ya yerleşen aşiretlerin de Kürt olmadıkları ayrı bir gerçektir. Bunlardan bazılarının Kurmanç dilini konuşması, onların Kürt olduğunu göstermez.

Tarihte ilk defa “KÜRDİSTAN EYALETİ “ terimini kullanan İran Selçuklu sultanı Sencar’dır. Kürdistan’ın sınırları, Zağros dağlarının doğusunda, Hamedan, Dinvar, Kirmanşah vilayetlerini içine alıyordu. Batı da ise, Şehrizor ve Sincar vilayetlerini kapsıyordu.( Prof. Dr. Ahmet Buran, Kürtler ve Kürt dili s. 4)

Bu bilgileri özetledikten sonra, Cevdet Türkay’ın yazdığı “ OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA OYMAK, AŞİRET VE CEMAATLAR” isimli eserde Osmanlı kayıtlarında  isminin başında “EKRAD”  "KÜRD" yazan aşiretlere geçelim. 

KARACA KÜRD : Konar, göçer Türkman taifesindendir. Boynu inceli aşiretine bağlıdır. Kırşehir, Niğde, Kayseri, Kütahya, Aksaray, Hacıbektaş, Isparta kaza ve sancaklarına iskan edilmişlerdir. (Sayfa. 38)

KÜRDCÜ: Türkman taifesinden. İçel ve Meraş sancakları. (S. 103)

KÜRDÜKANLI: Türkman taifesinden. Bozulus Türkman aişretine bağlıdır. Suruç, Rakka, Diyarbakır, Harput. (S.103 )

KÜRD MEHMEDLİ : Konar, Göçer Türkman taifesinden. Balıkesir, Yeni il Sivas, Haleb, Bursa, Saruhan, Mihaliç. (S. 103 )

KÜRD MİHMADLI: Konar- Göçer Türkman taifesinden. Aksaray (Eyübeli kazası) (S. 483)

KÜRMANC: Konar-Göçer Türkman taifesinden. Bozulus Türkman aşiretindendir. Aydın, Saruhan, Kütahya sancakları. (S. 103)

AZİZLİ EKRADI: Ekrad taifesinden. Meraş, Adana, Rakka. Azizli oymağı, Sakallı Ceridi aşiretindendir. (S.30) (Sakallı Ceridi aşireti yörükan taifesindendir. S. 546)

İZZEDİNOĞLU HACO: Ekrad taifesinden. Malatya, Rakka. Omeranlı aşiretindendir. (S. 37 )

OMERANLI: Ekrad taifesinden. Cihanbeyli aşiretine bağlıdır. Malatya, Rakka, Sivas, Haleb, Meraş, Ayıntab, Divriği, Mud kazası. (S. 117)

CİHANBEYLİ AŞİREİNE BAĞLI DİĞER CEMAATLER:
---------------------------------------------------------------
BARÇİKANLI, HERDİLLİ, KELEÇORLU, UMRANLU, DERANLU, DİRZANLI, ZEYVELİ.

RİŞVAN AŞİRETİNE BAĞLI AŞİRETLER:
-----------------------------------------------------------
OMAHYANLU, BELİKANLI, BEREKETLİ, HOCABANLI, HIDIRANLI, HADRA SURLU, HALİ KANLI, SİNKABLI, ZİROKANLI.

OKÇU İZZEDİN AŞİRETİNE BAĞLI CEMAATLER:
---------------------------------------------------------------------
DİSİMLİ, KELLER, ŞEYHLİ, VELİOĞLU, MUSABEĞLİ, ANITLI (İNİTLİ), CERİ KANLU, DİRSİMLİ,

MİLLİ AŞİRETİNE BAĞLI CEMAATLER:
----------------------------------------------------------
HASENANLI, PÜSKANLU, SEKSENLİ, SİNDİKAN, CEMALEDDİNLİ, DELİKANLI, DUDİKANLU, RAĞVATLU, BAMRAN (VAMRAN).

CİHANBEYLİ AŞİRETİ: Konar-Göçer Türkman Ekradı taifesindendir. Beğdilli aşiretine bağlıdır. (S. 237)

MİLLİ AŞİRETİ: Türkman Ekradı Ulus taifesindendir. Badıllı aşiretine bağlıdır. S. 500. (Badıllı aşireti de Mirdesi'ye bağlıdır.) 

RİŞVANLI AŞİRETİ : Konar-Göçer Türkman Ekradı taifesinden. Badıllı aşiretine bağlıdır. (S. 542)

OKÇU İZZEDİNLİ: Türkmen Ekradı taifesindendir. Kıllı aşiretine bağlıdır. (S. 520 )

Osmanlı’nın resmi kayıtlarında geçen bilgileri aktardık. Yorum ve karar okuyucunundur.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
19. 06. 2018








16 Haziran 2018 Cumartesi

OSMANLI BELGELERİNDE TÜRKMAN EKRADI- (TÜRKMEN KÜRDÜ) AŞİRETLER


OSMANLI BELGELERİNDE TÜRKMAN EKRADI- (TÜRKMEN KÜRDÜ) AŞİRETLER

Daha önceki yazılarımızda Osmanlı belgelerinde yer alan “EKRAD” kelimesinin Arapça olup, “KÜRTLER” anlamına geldiğini belirtmiştik. Ancak, bazı aşiretlerin belgelerde “ TÜRKMAN EKRADI” olarak yazılması dikkatimizi çekti. “ Türkmen Ekradı-Türkman Kürdü” terimi ne anlama geliyordu ? Adı geçen aşiretlere neden bu isim verilmişti ? Bu konuda yaptığımız araştırmaları sizinle paylaşmak istedim.

Önce, Türkman veya Türkmen kelimesinin ne zaman kullanılmaya başlandığına açıklık getirmek gerekiyor. Türkmen kelimesi ilk defa, 10. yüz yılın sonunda İslam coğrafyacısı Makdisi tarafından kullanılmıştır. Daha sonra, 12. yüz yılda coğrafyacı Mervezi tarafından tekrar edilmiştir. Mervezi, Oğuz Türklerinden müslümanlığı kabul edenlere “ Türkman-Türkmen “ denildiğini yazmıştır. (Ramazan Şeşen, Fadlan Seyahatnamesi, s. 93, İslam coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk ülkeleri, s. 253.)

Osmanlı İmparatorluğundaki kayıtlarda, “Türkman” kelimesine 16. yüz yılda rastlanmaktadır. Kızılırmak’ın batısında konar-göçer hayat yaşayanlara YÖRÜK, Kızılırmak’ın doğusunda ve güneyinde kalanlara da “Türkmen-Türkman “ deniliyordu. Osmanlılar, bu farklı deyimi rekabet içinde oldukları Akkoyunlu,  daha sonra da Safevi devletindeki Türkleri ayırmak için kullanıyordu.    ( Hacı Haldun Şahin, Osmanlı döneminin Nüfus Defterlerinde Çorum Bölgesi Aşiretleri, sayfa 4, Çorum Belediyesi Kültür Yayınları )

TÜRKMAN KÜRDÜ OYMAK-CEMAAT VE AŞİRETLER

Türkmen-Türkman kelimesinin tarihçesini kısaca anlattıktan sonra, “Türkmen Kürdü” “ Türkman Ekradı” olarak Osmanlı kayıtlarınde yer alan aşiretleri tanıtalım. Osmanlı arşiv uzmanı Cevdet Türkay’ın yazdığı “Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar” adlı eserde  iskan edilen “Türkman Ekrad’ı- Türkman Kürdü” aşiretler şunlardır:

1- KARALİVANLI: Türkman Ekradı taifesinden, Ruha (Urfa sancağı)
2- AVŞANLI : Türkman Ekradi taifesinden, Döğeri aşiretine bağlıdır. Urfa, Silistre sancağı.
2- CELANLI : Türkman Ekradı taifesinden, Rakka, Urfa sancağı.
3- CELİKANLI: Türkman Ekradı taifesinden, Erzurum, Kilis, Antakya, Malatya, Meraş, Ayıntab sancağı.
4- DİBANLU: Konar-göçer Türkman Ekradı taifesinden, Rakka, Sivas, Karaman.
5 – HIYANLU: Türkman Ekradı taifesinden, Rakka, Urfa, Diyarbakır.
6- KAMARANLU: Türkman Ekradı taifesinden, Rakka, Urfa.
7- KAMAR UŞAĞI: Türkman Ekradı taifesinden, Rakka, Urfa. Kamar uşağı cemaati, Döğeri aşiretine mensuptur.
8- KÖSEBEKİROĞLU: Türkman Ekradı taifesinden, Kilis, Adana, Sis sancağı. Kösebekiroğlu cemaati, Okçu İzzedinli Aşiretindendir.
9- MANDİLLİ : Türkman Ekradı taifesinden, Meraş, Hama, Malatya.
10-SELEBANLI : Türkman Ekradı taifesinden, Rakka, Urfa, Diyarbakır.
11-BADILLI AŞİRETİ: Konar- Göçer Türkman Ekradı taifesinden, Çorum, Adana, Sivas, Erzurum, Meraş, Diyarbakır, Rakka, Edirne, Trablusu Şam, Urfa, Samsun, Kocaeli, Erzincan, Gelibolu, Mardin, Gümüşhane, Ankara.
12-OKÇU İZZEDDİNLİ: Türkman ekradı taifesinden, Rakka, Ayıntab, Meraş, Antakya, Halep, Birecik.
13-RİŞVAN EKRADI: Yerli ve Göçer evli Türkman Ekradı taifesinden, Rakka, Meraş, Harput, Bozok, Malatya.
14-DÖĞERLİ : Türkman Ekradı taifesinden, Rakka, Çemişgezek, Karaman, Siverek, Adana, Sis, Menteşe, Haleb, Aydın, Meraş, Diyarbakır, Alacahanı mevki (Kangal kazası)
15-HACILAR EKRADI: Konar-Göçer Türkman Ekradı Yörükanı taifesinden, Meraş, Adana, Malatya, Haymana, İçel, Kayseri, Bozok. Hacılar Cemaati, Rişvan aşiretine mensuptur.
16-LEK EKRADI: Konar-Göçer Türkman Ekradı taifesinden, Çorum, Rakka, Amid, Adana, içel, Aydın, Meraş, Erzurum, Çankırı (Kengiri), Kırşehir, Bosna. Lek cemaati, İnallu aşiretine mensuptur.
17-MAMAVİ-KEHLOR: Türkman Ekradı taifesinden. Rakka, Diyarbekir, Aksaray, Erzurum, Kars, Sivas, Kütahya, Aydın, Mardin. Mamavi cemaati, Milli Kebir Tavan aşiretine mensuptur.
18-MİLLİ, MİLLİLİ, MİLLİ KEBİR, MİLLİ KEBİR TAVAN: Türkman Ekradı Ulus taifesindendir. Milli cemaatleri Badıllı aşiretindendir. Diyarbakır, Çemişgezek, Erzurum, Rakka, Sivas, Teke, Ayıntab, Amasya, Urfa,
19-RUMİYANLI : Yerli ve Konar Göçer Türkman Ekradı taifesinden. Siverek, Malatya, Haleb, Rakka, Erzurum, Kars, Amasya, Tokad, Karaman, Aydın.
20-PARÇİKANLU: Konar göçer Türkman Ekradı. Rakka, Erzurum, Kars, Diyarbakır, Sivas, Meraş, Harput. Parçikanlu cemaati, Cihanbeyli aşiretine bağlıdır.
21-KIZILKOYUNLU: Konar-Göçer Türkman Ekradı taifesindendir. Beğdilli aşiretine mensuptur. Rakka, Karaman, Kırşehir, Ankara, Kocaeli, Manisa, Bursa, Neevşehir sancaklarına iskan edilmişlerdir.
22-KÜRDLER: Türkmen Ekradı Yörükan taifesindendir. Karaman, Teke, Korkuteli, Kaş, Kastamonu, Maraş, Edirne, Amasya, Canik, Çankırı, Musul,  Tire, Ordu, Nevşehir, Diyarbakır, Ordu, Ürgüp, Bor, Beğşehri, Adana, Siverek,  ve Kütahya'ya iskan edilmişlerdir. 

Türkman Ekradı olarak bunların dışında, SEGÜRANLI, ALUCLU-ALIŞLI, CAFERLİ, ÇOĞUNLU, KASKANLI, KIRINTILI, RİŞVANLU, CANBEĞLİ, KARTALLI, KILIÇLI, KIZILKOYUNLU, BADİKAN, DOĞANLI, MODANLU, ŞEKERLİ, SELEBDAN, BEKTAŞLI, BENAMLI, BENDANLU, BULAMACLU, ESTERKANLI, GEDENLİ, KILIÇLI, KÜRDKANLI, LEK GÜCÜ, MAHMUDLAR, MANDALU, ŞAHABLI, ŞARKİ CEMAATİ, ŞARK CENAN EKRADI, URUSATLU, ORMANLI, YEDİBOY, YEDİ SOY, YERE BADANLU, ZAHARANLU, ZEKERİYALI oymak, cemaat ve aşiretler de “TÜRKMAN EKRADI” olarak geçmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz gibi “EKRAD” kelimesi Arapça olup, “ Kürtler” anlamındadır. Osmanlı bürokrasisi aynı kelimeyi konar-göçer-dağlarda yaşayanlar anlamında da kullanmıştır. Ancak yeni ulaştiğımız bilgilere göre bu aşiretler Türkçenin yanında Ķurmanç dilini de konuşmaktadırlar. Ekrad denilmesinde bu dili konuşmalarınında etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Yine bu aşiretlerin Horasandan Anadoluya ana dilleri Kurmanç olan İran' kökenli aşiretlerle birlikte geldikleri de kayıtlarda yer almaktadır. Konuya meraklı olan arkadaşların " TÜRKİYE'DEKİ KURMANÇ DİLİNİN KÖKENİ NEREDEN GELİYOR" adlı makalemizi de incelemelerini öneriyorum. Yukarıda adı geçen oymak, cemaat ve aşiretlerin aynı eserde,  üst aşiret olarak  BEĞDİLLİ, RİŞVANLI, MİLLİ, CERİDLİ, CİHANBEYLİ, aşiretlerine bağlı olduğunu görmekteyiz. Bu aşiretlerin de Osmanlı kayıtlarında Türkmen oldukları belirtilmektedir. 

Biz, kayıtlarda Türkman Ekrad’ı olarak geçen, oba, Cemaat ve aşiretleri bilgilerinize sunduk. Yorum ve kararı size bırakıyoruz.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
16. 06. 2018





14 Haziran 2018 Perşembe

19. YÜZYILDA DERSİM’E İSKAN EDİLEN AŞİRETLER

19. YÜZYILDA DERSİM’E İSKAN EDİLEN AŞİRETLER

Osmanlı arşivlerinde on beş yıl uzman olarak çalışan Cevdet Türkay’ın yazdığı “ OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA OYMAK, AŞİRET VE CEMAATLER” isimli eserinde, Dersim sancağının ismi 19. yüzyıldaki belgelerde geçmektedir. Ancak, dar bir bölgeyi kapsadığı görülmektedir. Bu tarihten önceki belgelerde, bölge, Diyarbakır eyaletine bağlı Çemişgezek sancağı olarak geçmektedir. İlgili eserde, konar-göçer olarak yaşayan aşiretlerden 19. yüzylda Dersim sancağına iskan edilenler şunlardır:

--BAHTİYARLI: Ekrad taifesindendir.
--DİRSİMLİ-DİSİMLİ: Konar -Göçer Ekrad taifesindendir. Okçu İzzedinli aşiretine bağlıdır.
--FELAKİ CEMAATİ: Ekrad taifesindendir. Kuruçay kazasına iskan edilmişlerdir.
--KOÇKİRİ: Ekrad taifesindendir.
--SİPKANİ AŞİRETİ: Ekrad taifesindendir.
--ŞAM UŞAĞI CEMAATİ: Ekrad taifesindendir.
--TOPUZLAR CEMAATİ: Ekrad taifesindendir.
--KOÇAKLI AŞİRETİ: Türkman yörükanı taifesinden olup, Bozulus’a mensuptur.
--KARIŞANLI-KANŞANLU: Ekrad taifesindendir.

* Ekrad kelimesi Arapça olup, “ Kürtler” anlamına gelmektedir. Ancak, Osmanlı bürokrasisi bu kelimeyi “ dağlarda yaşayanlar” anlamında da kullanmıştır. Örneğin “ Türkman Ekradı” gibi.

** “Dersim”  bölgesi  Bizans belgelerinde  “ Derzene” olarak geçmektedir. Bizans Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. John Haldon’un kitabında 11. yüzyıl Bizans haritalarında, bugünkü Tunceli ilinin bulunduğu bölge “ Derzene”, Hozat “Hozanon, Erzincan “ Keltzine”, Kemah “ Kamaha” ismiyle Bizans toprakları içinde gösterilmektedir. (Bizans Tarih Atlası, Alfa Yayınları)

Hamdullah Dedeoğlu
14. 06. 2018


7 Haziran 2018 Perşembe

CEM BAŞLATMA VE KAPATMA DUALARI (GÜLBANG)


CEM BAŞLATMA VE KAPATMA DUALARI (GÜLBANG)

Cem’lere katılanlar bilir. Dede Cem’i dua ile açar, dua ile kapatır. Bu dualar hızlı okunduğu için çok az bir kısmı aklımızda kalır. Alevilikle ilgili yazılı kaynaklar az olduğu için, anne ve babalar bu duaları çocuklarına öğretme imkanı bulamazlar. Bu nedenle, bugünkü yazıyı Cem başlatma ve kapatma sırasında okunan dualara (Gülbang) ayırmayı uygun bulduk.

CEM BAŞLATMA DUASI

Bismi Şah, Allah, Allah...

Akşamlar hayır ola, hayırlar feth ola. meydanlar abad, sırlar gizli ola. Gönüller sevinçli, fakir fukara memnun ola. On iki imam, on dört masumu pak, on yedi kemetbest’in yolundan ayırmaya.

Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli yardımcımız ola. Üçlerin, beşlerin, yedilerin, ulu erenlerin hayır ve yardımları üzerimizde hazır ve nazır ola.

Allah, münafıkların şerrinden, şeytanın hilesinden koruya.
Allah, Dertlerimize darman, gönüllerimize iman, hastalarımıza şifa, borçlarımıza kolaylıklar sağlıya.
Allah, devlet ve milletimizin kılıcını keskin, sözünü üstün eyleye. Dualarımızı, lokmalarımızı kabul eyleye.
Dil bizden, nefes Hünkar efendimizden ola.
Nuru Nebi, Keremi İmamı Ali, pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli ve gerçek erenler demine hü.

CEM KAPATMA DUASI

Allah... Allah... Allah... Muhammed, Ali, pirimiz Hünkar Hacı Bektaşı Veli, bizi gözetleye, kollaya, hastalara şifalar, dertlilere devalar, evlat isteyenlere hayırlı evlatlar vere.
Cemi cümlemizin, eşimizin, dostumuzun, talibimizin, sevenlerimizin ağız tatlarını bozmaya, elem, keder vermeye.
Ya Rabbül Alemin; yardımlarını bizden esirgemeye, hakikat yolundan ayırmaya, huzur ve refah eyleye. Ordularımızı karada, denizde, havada muzaffer eyleye. Cumhurriyetimizin sözünü üstün, kılıcını keskin eyleye. Muhammed’in şefaatinden, Ali’nin inayetinden mahrum bırakmaya.

Nuru nebi, keremi İmamı Ali, pirimiz Hünkar Hacı Bektaşı Veli, gerçekler demine hü.


*Üçler: ALLAH-MUHAMMED-ALİ
*Beşler: Hz. Muhammed-Hz. Ali-Hz. Fatma-Hz. Hasan- Hz. Hüseyin
*Yediler: Hz. Muhammed-Hz. Hatice-Hz. Ali-Hz. Fatma-Hz. Hasan-Hz. Hüseyin-Hz. Selmanı Farisi

07. 06. 2018
Hamdullah Dedeoğlu

Kaynak:
-Dr. Ömer Uluçay, Alevilkte Dua.




5 Haziran 2018 Salı

ALEVİLİK’DE SOFRA DUASI


ALEVİLİK’DE SOFRA DUASI

Aileler ve komşular arasında ziyaretlere gittiğimizde, Alevi ailelerinin ve gençlerinin sofra’da ve Cem’lerde okunan dualar konusunda bilgi sahibi olmadıklarını tespit ettim. Bunu bir eksiklik olarak gördüm. Özellikle alevi gençlerinin, dualar konusunda ilgisiz kaldıklarına şahit oldum. Oysa, kendini alevi olarak gören ailelerin bu duaları çocuklarına öğretmesi gerekir. Çocukluğu köyde geçenler hatırlayacaktır; bayram sofralarında, oruçlarda, duasız kalkılmazdı. Şehirlere göç ile birlikte bu geleneğimiz de maalesef unutuldu. İnsan hayatında manevi değerlerin yeri küçümsenemez. Eğer, siz bu değerleri öğretmezseniz birileri sizin adınıza çocuklarınıza yabancı olduğunuz ve onay veremeyeceğiniz bilgileri verir. Sonuçları da çok ağır travmalara neden olur. Alevi ailelere katkıda bulunmak amacıyla bu dualardan bazılarını bloğ'a koymak istedim. Yararlı olması dileği ile.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
05. 06. 2018

SOFRA BAŞLANGIÇ DUASI

Bismi Şah. Evel Allah diyelim. Kadim Allah diyelim. Geldi Ali sofrası, destur ya şah diyelim. Şahın gönderdiğini biz yiyelim. Gerçekler demine Hü diyelim.

SOFRA SONU DUASI

Bismi Şah, Allah, Allah...
Elhamdülillah. Nimeti devlet ziyade ola. Hak bereketini vere. Bu gitti, yenisi gele. Nimeti Celil, bereketi Halil İbrahim ola. Artsın, tükenmesin. Taşsın dökülmesin. İçtiğimiz temiz, ocaklarımız mamür, gönüllerimiz nur ola.
Cömert lokma sahibinin ve bil cümle, Al-i Resul mensuplarının yüzü ak, gönlü pak, düşmanları yok ola.
Hak, Muhammed, Ali, on iki imam, on dört masumu pak, on yedi kemerbest, gözcümüz ve bekçimiz ola.
Kutbi alem, Şah-ı Ekrem, Hünkar Hacı Bektaş Veli efendimizin yardımları, kerametleri, zahiren,  batinen üzerimize hazır ve nazır ola. Cümle gerçeklerin demine hü diyelim.

Sofra sonu duası kısa olarak  da okunabilir:

Bismi Şah Allah Allah. Nimeti celil, bereketi Halil İbrahim ola. Artsın, tükenmesin. Taşsın, dökülmesin. Bu gitti yenisi gele. Hak bereketini vere. Gerçeğe Hü.

***Kaynak: Dr. Ömer Uluçay, Alevilikte Dua-Gülbang, Gözde yayınları, 2. baskı, 1996.

3 Haziran 2018 Pazar

ANADOLU’DAKİ ALEVİ DEDELERİNİN KÖKENİ NEREDEN GELİYOR ?

ANADOLU’DAKİ ALEVİ DEDELERİNİN KÖKENİ NEREDEN GELİYOR ?

Anadolu’daki Alevi dedelerinin kökeni nereden geliyor ? Soyları gerçekten Ehli Beyt’e mi dayanıyor ? Bu makalemizde bu konuya açıklık getirmeye çalışacağız.

Konu ile ilgili olarak, üç ayrı görüş bulunmaktadır ;

1. Görüş: Alevi dedelerinin temeli ve soyu Türklerin eski dini olan Şamanizme ve onun din adamları olan Şamanlara dayanmaktadır. (Türkçü-Milliyetçi görüş) Dolayısıyla, Dedeler Şamanların görevini devam ettirmektedirler.

2. Görüş : Dedeler, Hakanlar ve sultanlar tarafından, özellikle göçebe toplumları kontrol etmek amacıyla atanan kimselerdir. Dolayısıyla, yöneticiler tarafından görevlendirilmişlerdir. Soylarının Ehli Beyt’le ilgisi yoktur.

3. Görüş : Alevi dedelerinin Soyu gerçekten Ehli Beyt’en gelmekteddir. Her ocağın kökeni, bir Ehli Beyt üyesine dayanmaktadır.

Bize göre, birinci ve ikinci görüşü ileri sürenlerin iddiaları, Türklerin eski inancı olan Şamanizm'den gelen  bazı gelenek ve inançların alevi topluluklarında görülmesinden kaynaklanmaktadır. Anadolu’daki Alevi nüfusun büyük çoğunluğu Türkmenlere ve yörüklere dayanmaktadır. Bu toplulukların eski adet ve inançlarının bir kısmını devam ettirmeleri gayet doğaldır. Zira, toplumlar yeni bir dini benimseler dahi, eski inançlarının tümünü terk etmezler. Bu, bütün toplumlarda böyle olmuştur. Ancak, dedelik kurumunun ve bağlı olduğu ocağın Ehli Beyt’e dayanan secereleri bulunmaktadır. Tarihsel olarak da incelediğimizde  soy ağaçlarının Ehli Beyt’e dayandığını görmekteyiz. Zira, 8. ve 9. yüz yıldan itibaren, Emevi ve Abbasi zulumünden ve katliamlarında kurtulmak için İran’a, Horasan’a, Deylem’e ve Gilan bölgelerine çok sayıda Ehli Beyt mensubunun sığındığını biliyoruz. Hatta, M. 864 yılında, Hz. Hasan’ın torunlarından Hasan Bin Zeyd’in 64 yıl yaşayan bir alevi devlet kurduğunu biliyoruz. Tarihçiler, Deylem Alevi Zeydi devletinin kurulmasından sonra, Suriye, Irak ve Hicaz’dan yüzlerce Ehli Beyt mensubunun İran ve orta Asya’ya yerleştiğini belirtmekteler. Ehli Beyt mensupları gittikleri bölgelere islamiyeti, anlatarak, ikna ederek kabul ettirdiler. Bu toplulukların içinde, Türkmenler, Farslılar, Deylemliler de bulunuyordu. Hem Emevi, hem de Abbasi orduları bölgeyi çok kanlı savaşlardan sonra ele geçirebilmişlerdi. Buna rağmen, nüfusun önemli bir kesimi, hala eski inançları olan Zerdüştlük’ten, Şamanizm'den vaz geçmemişti. Bu toplulukların Ehli Beyt’e sahip çıkmasının bir diğer nedeni de, Arap ordularına karşı kendilerini savunma refleksinin yanında, zulüme uğrayanlara yardım etme duygusudur. Bu yüzden, aralarında güçlü bağlar kurulmuştu.

BİZANS-ABBASİ ÇATIŞMALARI

İslam dininin 7. yüzyılda ortaya çıkmasından sonra, Roma (Bizans) imparatotluğunun denetiminde bulunan Arap bölgeleri olan Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika çok hızlı bir şekilde, İslam ordularının eline geçti. Bizans imparatorluğunun doğudakii rakibi artık Sasani devleti değil, İslam imparatorluğu olmuştu. Sasani imparatorluğuna Hz. Ömer zamanında son verilmişti. (M. 642)

Emeviler ve Abbasiler döneminde Bizans imparatorluğu arasında bölgeyi konrol etme ve ele geçirme savaşları devam etti. 9. ve 10. yüzyılda Abbasiler döneminde (özellikle Büveyhilerin halife üzerinde etkin olduğu dönemde, (M. 945-1055) Bizans sınırını oluşturan doğu Anadolu bölgesine savaşçı olan Deylem, Gilan, Taberistan, Horasan bölgesinden aşiretler yerleştirildi. O bölge o zaman Bizanslılara bağlı Armeniakon (Ermenistan) eyaleti  diye geçiyordu. Bölge sık sık el değiştiriyordu. ( Ek; 6. ve 10. yüzyıl arasındaki Bizans topraklarını gösteren haritalar)


(Birinci harita,  Bizans İmparatorluğunun 9. ve 10. yüzyıldaki sınırlarını göstermektedir. İşte bu yüz yıllarda, Horasan, Deylem bölgelerinde getirilen aşiretlerin yerleştiği sınır bölgesi burasıdır ve bir yay şeklindedir. İkinci haritada ise,  Bizans İmparatorluğunun 6. yüzyıldaki eyaletleri görülmektedir. Harita yakından incelendiğinde, Oriens Genel valiliğine bağlı olarak gösterilen dört ARMANİA (ERMENİSTAN) bölgesinin de aynı sınır hattında yer aldığını görmekteyiz. ( 39-40-41-42 Nolu vilayetler) Alevi dedelerinin ilk yerleştikleri bölge de burasıdır. Bugünkü dede ocaklarının bulunduğu bölgeler de bunu göstermektedir. Örneğin;  Malatya, Erzincan, Tunceli gibi illerin dede ocaklarının merkezi olması  bunu doğrulamaktadır.

 Birinci haritada Hazar denizinin güneyinde yer alan " ALEVİLER" devleti Büveyhi'lerin kurduğu devlettir. Kuzey Afrika'da " İDRİSİLER"  olarak yer alan devlet ise,  Hz. HASAN'ın torunlarından İdris bin Abdullah'ın kurmuş olduğu devlettir. Haritalar, Bizans Araştırmalar Merkezi Başkanı Prof. Dr. JOHN HALDON'un BİZANS TARİH ATLASI  kitabından alınmıştır. )

Bizans sınırına yerleştirilen aşiret ve kabilelerle birlikte, Ehli Beyt mensupları da bölgeye geldi. Çünkü, o aşiretleri müslümanlaştıranlar Ehli Beyt mensuplarıydı. Dolayısıyla, kabile ve aşiretler islam dinini kendilerine öğretenleri de beraberinde getirmişlerdi. İşte, Anadolu’daki Alevi dedelerinin atalarının bir kısmı bu dönemde Anadolu’ya gelenlerdi. (Anadolu Rum erenleri)  Diğer bir kısmı da, Moğol istilasından kaçanlarla birlikte Anadolu’ya yerleşenlerdir.  (M.1200-1250 arası) Örneğin, Hacı Bektaş Veli bu dönemde gelmişti. (Horasan erenleri)

Ehlibeyt mensuplarının Anadolu'ya aşiretlerle birlikte geldiklerini  iki örnekle belgeleyebiliriz. Birinci örnek; 1530 tarihli 387 nolu Anadolu Rum eyaleti defterinde vergiden muaf 225 Ehlibeyt mensubu yer almaktadır. İkinci örnek; Şam sancağına ait 1535 tarihli 401 nolu defterde yine aynı şekilde vergiden muaf 12 Ehlibeyt mensubu bulunmaktadır. 

Ehli Beyt mensupları ayrı ayrı ocaklar şeklinde örgütlenerek, kendilerine bağlı olan toplulukların dini eğitimlerini aralarında paylaştılar. Topluluklar nereye gitmişse, dedeler de onlarla birlikte göç ettiler. Bugün Anadolu’da sayıları iki yüzün üzerinde ocak bulunmaktadır. Bu ocaklardan bazılarının şeceresi şöyledir:

AĞU İÇEN OCAĞI: Soyları, İmam Zeynel Abidin’in oğullarından olan Şehit Zeyd’e dayanmaktadır.

BABA MANSUR OCAĞI: Soyları 9. İmam Muhammed Taki’ye dayanmaktadır.

KUREYŞANLILAR OCAĞI: Seyyid Hacı Kureyşan’ın soyu 7. İmam Musa Kazım’a dayanmaktadır.

İMAM RIZA’LILAR OCAĞI: Soyları 8. İmam Rıza’ya dayanmaktadır.

Şüphesiz diğer ocak dedelerinin soyu da yine bir Ehli Beyt mensubuna dayanmaktadır. Böyle olmasaydı, yüz yıllardır devam eden inançları ve dede ocakları  bugüne kadar ayakta kalabilir miydi ?

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
03. 06. 2018

Kaynaklar:
--Hüseyin Yalçın, Alevilik Tarihi, Karahan Kitabevi
--John Haldon, Bizans Tarih Atlası, Alfa Tarih yayınları
--Alevi Devletleri, Muharrem Uçan, Can yayınları
--Doç. Dr. Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydileri
--Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma dergisi,



Popular