İLK KIZILBAŞ DEVLETİNİ KURAN ŞAH İSMAİL :
"TOPLA, TÜFEKLE SAVAŞMAYI YİĞİTLİĞE HAKARET SAYARIM "
Alevilerin
yedi ulu ozanından biri olan, cem ibadetlerinde semahı getiren
kişi olarak bilinen ve tarihte ilk KIZILBAŞ devletini kuran ŞAH
İSMAİL KİMDİR ? Hakkında onlarca kitap yazılan ve ŞAH HATAYİ
mahlasıyla yazdığı deyişleri bugün de söylenen Şah İsmail’i
ben de merak etmiştim. Kendisi hakkında çok derin olmamakla
birlikte az da olsa, bilgiye sahiptim. Türkiye’deki kaynakların
çoğu taraflı ve ön yargılıydı. Bu kaynakların büyük
çoğunuluğu, onun ve kurduğu devlet olan Safevi’lerin
aleyhineydi. Onlar, hem Şah İsmail’in İslami anlayışına, hem
de Osmanlı’ya rakip olmasından dolayı olumsuz bakıyorlardı.
Çünkü, yararlandıkları kaynaklar Osmanlı kaynaklarıydı.
Oysa, Şah İsmail, Azerbeycan Türkleri arasında büyük üne
sahipti. Azerbeycan’lılar, onu devletlerinin kurucusu ve ataları
olarak görüyorlardı. Doğrusu neydi ? Şah İsmail Kimdi ? Her iki
taraftaki kaynakları okuyup, inceledikten sonra, edindiğim bilgleri
sizinle paylaşmak istedim.
Şah
İsmail’i anlamamız için, önce dedesi Şeyh Cüneyt, sonra da
babası şeyh Haydar’ı anlatmamız gerekecektir. Şeyh Cüneyt,
Merkezi Erdebil’de bulunan Safevi dergahında dini eğitim almış,
sonra Anadolu’ya geçerek Karaman, Halep, Maraş ve kilis
vilayetlerinde görüşlerini yaymış bir dervişti. Akkoyunlu
hükümdarı Uzun Hasan, taraftarlarından yararlanmak için, onu
himayesine alıp, kız kardeşi ile evlendird,. (M. 1459)
Akkoyunlular adına Şirvanşah’la yapılan savaşta hayatını
kaybetti. Oğlu şeyh Haydar (Şah ismail’in babası) dayılarının
yanında büyümüş, onun kızıyla evlenmiş ve iyi bir eğitim
almıştı. O da Azaerbeycan hakimi olan Şirvan hükümdarı ile
yapılan bir savaşta hayatını kaybetmiş, geriye üç oğlu
kalmıştı. Bunlar İbrahim, Sultan Ali ve İsmail’di.
Akkoyunlu’da baş gösteren taht kavgaları neticesinde, Sultan
Ali, yedi yaşında olan küçük kardeşi İsmail’in Şeyh
olarak tanınmasını isteyerek, korumalarıyla birlikte onu
Erdebil’e gönderdi. Ancak burada da can güvenliği nedenyle,
Gilan bölgesinin hakimi olan Mirza Ali’nin sarayına sığındı.
(M. 1494)
İLK KIZILBAŞ DEVLETİ KURULUYOR
Ağabeyleri Sultan Ali ve ibrahim taht kavgalarında
hayatlarını kaybetmişti. Mirza Ali, İsmail’e hoca olarak
Şemseddin Lahici’yi tuttu. İsmail, ondan Kur’an’ı ve
Farsça’yı öğrendi. Bu sırada Akkoyunlu hükümdarı olan
Rüstem, Mirza Ali’den İsmail’in kendisine teslim edilmesini
istedi. Ancak bu talebi reddedildi. Mirza Ali, Şia (Hz. Ali)
taraftarıydı. İsmail yaklaşık altı yıl Gilan-Lahican’da
kaldı. Altı yıl sonra, yedi koruması ile birlikte Erdebil’e
geldi. Buradan Tarama bölgesine geçip, tarikat taraftarlarının
toplanmasını istedi. Buraya yaklaşık bin beş yüz kişi
gelmişti. Gelenlerin hepsi silahlı savaşçıydı. Kışı Ercüven
denilen bölgede geçirdiler. Baharın gelmesiyle, Erzincan’a
hareket ettiler. Erzincan yaylasına Şamlı, ustacalı, tekeli,
Kaçar,Varsak Türkmenlerden katılımlar oldu. Burada yapılan
kurultay’da, Şirvanşah Faruk Yesar’a karşı hareket edilmesi
kararı alındı. (M. 1500) Gülüstan bölgesinde Cebani adlı
bölgede yapılan savaşta Şirvan şahı yenildi ve hayatını
kaybetti. Şahın Bakü’deki sarayı zapt edildi ve hazineleri Şah
İsmail’in ordusunun eline geçti. Bir yıl sonra,
Akkoyunlu’ların yeni hükümdarı Elvan, Şah ismail’e karşı
ordusu ile harekete geçti. Tarihi kaynaklara göre, Akkoyunlu ordusu
30 bin, Şah İsmail’in ordusu 7 bin askerden oluşmuştu. Şah
İsmail’in askerleri kırmızı renkl on iki dilimli bir şapka
giymişlerdi. Kendilerine “ Kızılbaş” denilmelerinin nedeni de
buydu. Onlar da bu ismi benimsemişti. İki ordu Nahçıvan’a bağlı
Şerer adlı bölgede karşı karşıya geldi. (M. 1501) Kızılbaşların
ordusu galip geldi, Elvan kaçtıysa da sonradan yakalanarak
öldürüldü. Bu savştan sonra, Şah İsmail ve ordusu Tebriz’e
girdi ve burada şahlığını ilan etti. Kurduğu devlete de
“DEVLETİ KIZILBAŞ” adını verdi. Burada sikke bastırdı.
Paranın üzerinde “ ALLAH’TAN BAŞKA TANRI YOKTUR. Hz. MUHAMMED
ALLAH’IN ELÇİSİDİR. Hz. ALİ ALLAH’IN DOSTUDUR”
yazıyordu. (Oktay Efendiyev, Azerbaycan Safeviler Devleti Tarihi
Sayfa, 58)
Şah
İsmail, M. 1510 yılına gelindiğinde, Diyarbakır’dan, Orta
Asya’daki Ceyhun nehrine kadar olan bölgenin hakimi olmuştu. Şah
İsmail, bütün bunlara 23 yaşında sahip olmuş, babasının
hedeflerine ulaşmıştı.
Şah
ismail, devletin resmi dilini türkçe (Azerbeycan dili)dinini de
Hz. Ali-Ehli Beyt taraftarlığı (ŞİA) olarak belirledi. Bunu ilan
ettiğinde bölgenin ezici çoğunluğu “ sünni” mezhebine
bağlıydı. Ama, buna aldırmadı ve devletinin temellerini bu
şekilde attı.
ÇALDIRAN SAVAŞI
Şah
İsmail’in sıfırdan gelip, devlet kurduğunu en yakından
bilenlerden birisi şüphesiz Yavuz Sultan Selim’di. Zira, Selim o
zaman Trabzon’da şehzade olarak bulunuyordu. Bütün gelişmeleri
yakından takip ediyordu. Safevi devletini, Osmanlı için, bir
tehdit olarak görüyordu. Safevi devleti, Hindistan ve Çin’den
gelen ipek ve baharat ticaretinin önemli bir kısmına sahip
olmuştu. Ayrıca, Kuzey ve güney Azerbeycan ham ipek üretilen
merkezlerin de başında geliyordu.
Yavuz
Sultan Selim, babası ikinci Bayazıt’ı tahttan indirip,
kardeşleri ile girdiği taht kavgasından yeniçerilerin desteği
ile galip ayrıldı ve padişah oldu. (M.1512) Hedefinde doğu ve
güney bölgelerini feth etmek vardı. Karşısında iki güç
bulunuyordu. Güneyde Memluklular, doğuda Şah İsmail’in kurduğu
“ Kızılbaş Safevi devleti” vardı. Şah ismail, Akkoyunlu ve
Karakoyunlu devletlerinin bütün topraklarını ele geçirmiş,
batıda Erzincan, Diyarbakır, Maraş’a kadar, doğuda Orta
Asya’ya, Ceyhun nehrine kadar bölgenin hakimi olmuştu.
KATLİAMA KILIF ARANIYOR
Şah
İsmail’in hakimiyeti altında olan bölgenin üçte ikisi “sünni”
mezhebine bağlıydı. Anadolu’da ise, tam tersi bir durum vardı.
Avrupalı ve Rus tarihçilerin kayıtlarına göre, On altıncı
yüzyılda Anadolu’nun beşte dördü Hazreti Ali-Ehli Beyt
taraftarlığı olan “ŞİA” mezhebine mensuptu. İkinci Bayazıt
zamanında Anadolu’dan binlerce Türkmen, Şah İsmail’in
kuvvetlerine katılmıştı. Şah İsmail’in ordusunun yarısından
fazlası, Anadolu’dan giden, Tekeli, Ustacalı, Varsak, Şamlı
Türkmenlerden meydana getirilmişti. Yavuz Sultan Selim bunun
bilincindeydi. Şah İsmail’e karşı hareket yapabilmesi için,
itibarının düşürülmesi ve fetih seferine gerekçe bulması
gerekiyordu. İşte burada mezhep ayrılığını gerekçe yaptı ve
karşı propagandaya geçti. “ Onun inancı sapıktır. Halifelere
hakaret etmektedir. Hz. Ali’yi tanrı yerine koymaktadır” 1513
yılında Edirne’de yapılan toplantıda Safevi devletine karşı
yapılacak savaşın gerekçesi de din adamlarının fetvalarıyla
meşrulaştırıldı. İdrisi Bitlisi, “Selim- Şah -Name “ adlı
kitabinda o gün alınan kararları şöyle özetliyor:
ANADOLU'DA ALEVİ - TÜRKMEN KATLİAMI
“Bu
toplantıda ilim ehliyle diyanet ve takva sahipleri bu hareket
hakkında ve bunun kafirlere karşı cihat ve gaza bulunmaktan daha
öncelikli olduğu konusunda fetva verdiler. ... Büyük imamlar
şöyle dedi: Bu zalim taifesinin ortadan kaldırılması ve bu
günahkar mülhit (din dışı) fırkanın yok edilmesi kudretli
Sultan’ın kahredici vaadi için, kafirlerle Frenk ve Tatarlarla
savaşmaktan daha öncelikli ve önemlidir.”
Bu
propaganda kısmen etkili oldu. Ancak, Şah İsmail’le gireceği
bir savaşta arka cepheyi de sağlama alması gerekiyordu. Bu
nedenle, Anadolu’da Şah İsmail’e destek verebileceklerin
isimlerinin tespiti için, devlet görevlilerine talimat verildi.
Destek verebileceklerin sayısı kırk bin ile yüz bin arasında
olduğu belirlendi. Yavuz sultan Selim, bunların etkisiz hale
getirilmesini istedi. Bu kararla birlikte Anadolu’da bugünkü
deyimle Alevilere karşı bir katliam başladı. Yüz bine yakın
alevi ya kılıçtan geçirildi, ya da idam edildi. İdrisi Bitlisi o
dönemde yapılanları övünerek şöyle anlatıyor:
“
Dediler ki, ister Şam’dan çıksın, ister Irak’tan olsun
memleketleri nifak ehlinden ( Kızılbaşlardan-Alevilerden)
temizleyelim. Aydın kalpli KÜRT beyleri sultana karşı ihlasta
parlak ay gibiydiler. Davetçi olarak aralarında rehindim, dinin iyi
hususunda şefaatçi bir arkadaştım. Sultanın (Yavuz’un)
haberleriyle (emiri ile) Kızılbaşlar diri diri yokluk mülküne
gittiler. (öldürüldüler.)”
SAVAŞ BAŞLIYOR
Yavuz
Sultan Selim, gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra, 1514
baharında İstanbul’dan yola çıktı. Bu arada Şah İsmail ile
mektuplaşmalar başladı. Şah İsmail savaşma taraftarı değildi.
Ancak, Yavuz Sultan Selim, doğudaki ticaretin gelirlerine sahip
olmak ve bölgeyi fethetmek istiyordu. Sonunda, iki ordu 23 Ağustos
1514’de, Van’ın Çaldıran mevkiinde karşı karşıya geldi.
Osmanlı ordusunda üç yüz top ve ateşli silah olarak tüfek
bulunuyordu. Safevi ordusunun ateşli silahı bulunmuyordu. Şah
İsmail ateşli silahlarla savaşmayı “ yiğitliğe” ve
“delikanlılığa” hakaret olarak görüyordu. Komutanları ateşli silahlar lonusunda kendisini uyardıysa da dinlemedi. Komutanları ayrıca gündüz
değil, gece savaşmayı ve pusu kurmayı da önerdiler. Ancak, Şah
İsmail, bunların hepsini reddetti.
Savaş,
Safevi süvarisinin saldırısıyla başladı. Osmanlı ordusu zor da
olsa, bu öncü kuvvetlerin saldırısını püskürttü.
Saldırıların devamında Osmanlı ordusu, topları ve tüfekleri
devreye soktu. Safevi sipahileri zor durumda kalmıştı. Topların
ve tüfeklerin bulunduğu merkez kuvvetlerine karşı saldırıya
geçtiler. Ancak başarılı olamadılar. Zira, topların etrafı
deve, katır ve yük hayvanları ile sarılmıştı. Hayvanlar,
zincirle birbirine bağlanmış, aşılmaz bir kale gibiydi.
Onların arkasında da tüfekli yeniçeri askerleri bulunuyordu.
Safevi süvarileri bu seti bir türlü aşamıyordu. Bu sırada, Fars
hakimi Halil Zülkadir ve Kürt bölgelerinden gelen askerler savaş
meydanında çekildiler. Buna rağmen, Safevi süvarileri
saldırılarına devam etti. Bu saldırı sırasında Şah İsmail’in
atı telef olmuş, etrafını yeniçeri askerleri sarmıştı. Bunu
gören Sultan Ali isimli bir savaşçı, kendi atını Şah İsmail’e
vererek, onu esir düşmekten kurtardı. Tüfekler devreye girdikten
sonra, Safevi ordusu çok kayıp vermeye başladı ve geri çekildi.
Savaşın galibi Osmanlı ordusu olmuştu.
YENİÇERİLER SAVAŞMAK İSTEMİYOR
Yavuz Sultan Selim, orduyla birlikte Safevilerin baş şehri Tebriz’e
kadar girdi. Onun amacı daha da ileriye gitmekti, ancak
yeniçerilerin direnişi ile karşılaştı. Askerler geri dönmek
istiyordu. Bunun üzerine, Yavuz Sultan Selim gerekçelerini yazılı
olarak bildirilmesini istedi. Yeniçerilerin verdiği dilekçede
şöyle deniliyordu:
“
... kırk beş bine yakın insan bizim memleketimizde, yirmi bine
yakını da İran topraklarında rafiz ve ilhad suçuyla kılıçtan
geçirildi. Bizim mutassıp ulemamız da rafiz ve ilhad konusunda
bizi haberdar etmedi. Sultanı dahi gafil avladılar. Bu günahsız
insanların kanlarının dökülmesine sebep oldular. Müslümanları
öldürmemiz için bizi tahrik ettiler. ... Gerçek Şudur ki, biz
İranlılarla savaşmayacağız. Bizim savaşımız ancak mülkümüzde
olur. Bu viran olmuş memleket bu kadar kanın akmasına değmez. “
Bu
dilekçeden de anlaşılacağı gibi, askerler, karşısındakilerin
söylendiği gibi olmadığını ve aynı dine ve aynı dile sahip
olduklarını fark etmişlerdi. Bu dilekçeden sonra, Osmanlı
ordusu geri çekildi ve kışı Amasya’da geçirdikten sonra,
İstanbul’a döndü.
ALEVİ TÜRKMEN TOPRAKLARI KÜRT BEYLERİNE VERİLİYOR
Bu
savaştan sonra, Erzincan, Diyarbakır bölgeleri Osmanlı’nın
yönetimine geçti. Osmanlı’da o bölgelere daha güneyde bulunan
kürtleri getirip yerleştirdi. Bunun başına da, bu savaşta
kendisine hem fikri yönden, hem de kürt beylerini savaşa destek
olmaları için ikna eden İdrisi Bitlisi’yi görevlendirdi.
Kürtlerin iskanıyla birlikte, Türkmen nüfusun bir kısmı göç
etti,, bir kısmı Kürt beylerine tabii oldu. Tabi olanların hem
mezhepleri, hem de dilleri değişti. On altıncı asırda sadece
Diyarbakır çevresinde üç yüze yakın Türkmen köyü bulunduğu
kayıtlarda yer alıyor. Bugün Türkmen ve Alevi olarak, sadece
dokuz köy kalmıştır.
Sonuç
olarak, savaşların ekonomik nedenlerden kaynaklandığı, bu
savaşla da ortaya çıkmıştır. Geri kalan, din ve mezhep
farklılıkları bir araçtır. Savaşlar bugün de aynı
gerekçelerle devam etmiyor mu ? Çaldıran savaşından bin yıl
önce, aynı bölgede Perslerle, Romalılar savaşıyordu. Bin yıl
sonra Osmanlılarla, Safeviler savaştı. Bugün de onların yerine
süper devletler bölgede hakim olmak için savaş yürütüyor.
Değişen bir şey yok. Önemli olan onların planlarına piyon
olmamak, başı dik ve bağımsız yaşamaktır.
24.10.2017
Hamdullah
DEDEOĞLU
Kaynaklar:
-Oktay
Efendiyev-Azerbaycan Safevi Devleti Tarihi
-Zeynel
Coşar -40 bin Alevi öldurülmedi mi ?
-
Reha Çamuroğlu-İsmail
-Vural
Genç-İran tarihçilerinin kaleminden Çaldıran
-Hicabi
Kırlangıç-İdrisi Bitlisi, Selim- Şah-Name