10 Şubat 2018 Cumartesi

ALFABE DEVRİMİ İLE BİR GECEDE “ CAHİL ” Mİ OLDUK ?

ALFABE DEVRİMİ İLE BİR GECEDE “ CAHİL ” Mİ OLDUK ?

Cumhuriyet karşıtları, son zamanlarda, özellikle de AK Parti iktidarı döneminde hızlarını kesmeden Cumhuriyetin getirdiği yeniliklere saldırmaya devam ediyorlar. Basın, yayın organlarının yüzde doksanını eline geçiren iktidar yanlıları, karşılarında onlara cevap verenlerin olmadığı ortamlarda, tek taraflı olarak, bol keseden atıp tutmaktalar. Bu kara propagandaların hedeflerinden biri de, Mustafa kemal Atatürk’ün önderliğinde 1928’de yapılan alfabe devrimidir. İktidar yanlıların, bu yeniliğe karşı çıkma gerekçesi, “ Toplum bir gecede cahil oldu” şeklindeki propagandasıdır. Peki gerçekler böyle miydi ? Alfabe devriminin amacı neydi ? Toplum gerçekten bir gecede cahil mi oldu ? Bu makalemizde bu sorulara cevaplar vereceğiz.

Öncelikle, bu iddiayı ortaya atanların Osmanlı döneminde yapılan tartışmalardan bi haber olduğunu belirtmekte fayda var. Osmanlı’da, 1850 yılından beri, Arap alfabesinin yerine, latin alfabesine geçilmesi konuları hükümete kadar iletilmiş, hatta Encümeni Daniş’de ele alınıp tartışılmıştı. Konu Abdülhamit döneminde tekrar gündeme gelmiş, ancak uygulamaya geçirilememişti. Sultan Abdülhamit’in konuyla ilgili olarak şöyle dediği belirtilmektedir. “ Halkımızın büyük cehaletine sebep, okuma-yazma öğrenmedeki güçlüktür. Belki bu işi kolaylaştırmak için, Latin alfabesini kabul etmek yerinde olur.” (Siyasi hatıratım, Çeviren, Salih Can, 1974, sayfa, 177-178)

Buradan da anlaşılacağı gibi, Padişah Abdülhamit’de latin alfabesine geçilmesine olumlu bakmaktadır. Ancak, en büyük direnci Şeyhülislam göstermiştir. Gerekçesi şöyledir: “ Latin alfabesiyle yazmak, Şeriat’a aykırıdır.” En büyük engel bu olmuştur. Yani, hükümet ve toplum üzerinde, büyük etki sahibi olan Şeyhülislam, buna izin vermeyip, dini gerekçeler öne sürmüştür. Bu nedenle, hiç kimse, Şeyhülislam’ın karşısına çıkma cesaretini gösterememiştir.

Osmanlı dönemindeki aydınlar da, latin alfabesine geçilmesini kendi aralarında tartışmışlardı. Bir grup, Arap alfabesi ile yazmanın zor olduğunu, türkçeye uyumlu harflerden oluşmadığını, okuma ile yazma arasında fark olduğunu ve bunun da okuma ve yazma oranını düşürdüğünü belirtmişti. Karşı görüş ise, türkçeye uyumlu harflerin eklenmesini ve imla ile düzeltilmesini savunmuştu. Birinci görüşü savunanları desteklemek amacıyla, biz de bazı örnekler vermek istiyoruz:

1- Arap alfabesinde bazı harfler birleşik, bazıları da ayrı yazılmaktadır. Kendisinden önceki harflerle birleşen, fakat kendisinden sonraki harflerle birleşmeyen harfler şunlardır. Elif, dal, zel, re, ze, je, vav’dır. Diğer harfler bitişik yazılır.
2- Harfler arasında büyük- küçük ayırımı yoktur. Harflerin çoğu, Kelimenin başında, ortasında ve sonunda değişmektedir. Örneğim he harfi bir cümlede üç değişik şekilde yazılmaktadır.
3-Harflerde, çok sayıda nokta (hemze-hareke) kullanılmaktadır. Bir nokta eksik ya da fazla yazıldığında, hem kelime, hem de anlamı değişmektedir. Örneğin te ve se harfi gibi.
4-Kelimeler yazılırken, harflerin hepsi yazılmamaktadır. Örneğin : Hiyanet- yazılırken-h-y-a-n-t harfleri kullanılır.
5-Kelimelerin anlamı karışmaktadır. Örneğin: Ser-anlamı baş, s ve r harfleri ile yazılır. Ancak aynı kelime, sır, ve Sarımsak için de kullanılır. Bunu ayırmak ve anlamak okuyucunun bilgisine kalmıştır.

Görüleceği gibi, çok basit bir alfabe değildir. Öğrenmesi uzun süre gerektirmektedir. Bu nedenle, eğitimde kullanılması zaman kaybına neden olmaktadır. Bu tezi istatistik rakamları da doğrulamaktadır. 1727-1830 yılları arasında bu alfabe ile sadece seksen kitap basılmıştır. Az sayıda da el yazması bulunmaktadır. Alfabe devrimi yapıldığında, Türkiye cumhuriyetinin nufusu on üç milyondu. Okuma yazma oranı, erkeklerde yüzde yedi, kadınlarda, binde dörttü. 1935’de okuma yazma oranı yüzde yirmi olmuştur. 1935’de beş yüz bin kadın okuma-yazma öğrenmiştir. Bu bir devrimdir. Dünyada bir benzeri bulunmamaktadır. Bu gelişme ve ilerlemeyi “ cahil oduk”
safsataları ile kapatmak, güneşi balçıkla sıvamaya benzemektedir. Okuma-yazma oranı yetmiş yılda yüzde doksan sekiz olmuştur. Bu da, cumhuriyetin en büyük başarılarından biridir. Osmanlı’da, toplum sanki çok eğitimliymiş ve aydınmış gibi, bir gecede karanlığa gömülmüş. Zaten karanlıkta olan toplum, cumhuriyetle birlikte, aydınlığa kavuşmuştur. Buna karşı çıkanlar, Şeyhülislam’ın yüz elli yıl önceki gerekçelerini söylemek istiyorlar. Ancak, bunu açıktan söyleyemedikleri için, başka kılıflarda kendilerini gizlemek istiyorlar. Biz, onların niyetlerini ve amaçlarını çok iyi biliyoruz. Toplumu, karanlıkta bırakıp, köhnemiş düzenlerini yeniden kurmak istiyorlar. Ancak, bu mümkün değildir. Tarihin tekerleği ileriye gitmeye devam edecektir. O yoldan geriye değil, daha ileriye gidilecektir. İnanmak istemiyenler varsa, onlara tarihi gelişmeleri incelemelerini öneriyorum.

Arap alfabesiyle, Osmanlıcayı eğitim dili olarak savunanlara da, bir kaç cümle ile cevap vermek istiyorum. Yüz on yıl sonra, örnek aldıkları Abdülhamit’in bile çok gerisine düşmüşlerdir. Abdülhamit döneminde açılan Askeri tıp akadamisini, Harp akademilerini kapatmaları da bunu göstermektedir. Abdülhamit’i kendilerine kalkan yapanlar, onun reformlarından bile habersizdirler. Kendi “cahil”liklerinin üstünü örtmek için, halkın “ cahil” bırakıldığı yalanının arkasına saklanmaktadırlar. Kendilerini de halka “aydın” diye tanıtıyorlar. Ekranlarda, tek taraflı kalem oynatmaya devam ediyorlar. Ne diyelim; Allah akıl, fikir versin.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
08.10.2017



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular