27 Kasım 2019 Çarşamba

16. YÜZYILDA AMASYA VE ÇORUM’DAKİ TEKKE VE ZAVİYELER



Amasya, 2020.



16. YÜZYILDA AMASYA VE ÇORUM’DAKİ TEKKE VE ZAVİYELER


Anadolu’nun İslamlaşması ve Türkleşmesinde tekke ve zaviyelerin önemi büyüktür. Tekke ve zaviyeler dini bir kurum gibi gözükse de, yaptıkları işler çok kapsamlıydı. Kervansaray görevinin yanında, derbentlerde güvenliğin sağlanması, yolda kalanların sığınabilecekleri bir mekan ve fetihlerde bir nevi uç beyi gibi faaliyet gösteriyorlardı. Tekke ve zaviyelerin başında şeyh veya bir derviş bulunuyordu. Vergiden muaftılar. Gelirleri, vakıf arazilerinden ve kendilerinin tarıma açtıkları topraklardan, işledikleri bağ-bahçelerden geliyordu. Arazilerin ekilip, biçilmesi ve işlenmesi için dergahta sürekli çalışanlar bulunuyordu. Buradan geçen herkes ayırım yapılmaksızın zaviyelerin hizmetinden yararlanabiliyordu. O nedenle, hangi dinden ve inançtan olursa olsun tekke ve zaviyelerin toplumdaki itibarları yüksekti. Padişahlar tarafından kendilerine verilmiş dokunulmazlık beraatları bulunuyordu. Tekke ve zaviyelerin başında bulunan baba, derviş ve şeyhlerin büyük çoğunluğu Bektaşiydi. Geri kalanlar da Nakşibendiydi. Bugün türbe olarak bilinen yerler daha önce tekke ve zaviye olarak hizmet sunan mekanlardı.

Anadolu Rum eyaletinin 1530 tarihindeki defterlerini incelerken kayıtlarda çok sayıda tekke ve zaviyenin yer alması dikkatimizi çekti. Bu da yukarıdaki yazdıklarımızı doğrular nitelikteydi. Bugünkü yazımızda 16. yüzyılda sadece Amasya ve Çorum sancaklarında yer alan tekke ve zaviyeleri yazacağız. Bunlardan bazılarının bugün hala türbe olarak  ayakta olduklarını da belirtmeliyiz. Önce, Amasya sancağındaki tekke ve zaviyelerden başlayalım:

--Ahi Darbhane Zaviyesi, Amasya.
--Ahi Fethuddin Zaviyesi.
--Ahi Nusret Zaviyesi.
--Ahi Saduddin Zaviyesi.
--Ahi Yusuf Pirende Zaviyesi.
--Banbuklu (Pamuklu) köyü Zaviyesi, Ladik.
--Darüd Darbi Zaviyesi.
--Ece Zaviyesi.
--Elvan Çelebi Zaviyesi.
--Fakih Zaviyesi.
--Hacı Ali Zaviyesi.
--Hacı Dede Zaviyesi, Simre-i  Ladik. (Havza)
--Hacı Mahmud Çelebi Zaviyesi, Amasya.
--Hamza bey Zaviyesi, Geyve Köyü.
--Harra-Hassa Zavyesi.
--Hızır Paşa Zaviyesi, Amasya.
--Hoca Ali Zaviyesi.
--Seyyid İzzeddin Zaviyesi, Ladik.
--Mahmud Çelebi zaviyesi.
--Nurvende zaviyesi.
--Selamet Hatun Zaviyesi.
--Seyyid Ali Zaviyesi, Hakala. (Suluova)
--Seyyid Yahya Zaviyesi, Ladik.
--Şeyh Bayazid Zaviyesi, Simre-i Ladik. (Havza)
--Şeyh cui Zaviyesi, Şeyh cui  Köyü, (Diğer adı-Kelkis (Helkis olmsı gerekir) köyü)
--Şeyh İvaz zaviyesi, Amasya.
--Şeyh Nusret Zaviyesi.
--Şeyh Osman Zaviyesi.
--Şeyh Sadi Zaviyesi, Şeyh Şadi köyü, Yavaş Nahiyesi (Ezinepazar)
--Yahya Paşa Zaviyesi.

Çorum sancağı topraklarında bulunan tekke ve zaviyeler ise, şunlar:

--Abdal Ata Zaviyesi.
--Ahi Burak Zaviyesi.
--Ahi İlyas Zaviyesi.
--Ahi Menteşe Zaviyesi, Çorum.
--Ahi Şeyh Zaviyesi.
--Ahi Mecdud Zaviyesi, Karahisar-ı Demirli. (Kale Hisar köyü, Alaca)
--Ahmed Bey Zaviyesi, İskilib.
--Baba Mehmed Zaviyesi.
--Baba Şadi Zaviyesi, Osmancık.
--Beyler-Çelebi Zaviyesi, Çorum.
--Camii bey- Hasbey Zaviyesi.
--Darul Hayr Zaviyesi, Çorum.
--Dede Paşa Zaviyesi.
--Derviş Yakub Zaviyesi.
--Hacı Halil Zaviyesi.
--Hacı Hayreddin Zaviyesi.
--Hasan Balım Zaviyesi, Kızıl Geçid Köyü, Emlak Divanı. (Çorum-Alaca yolu üzernde)
--İbrikdar Zaviyesi, Osmancık.
--İl Aldı Zaviyesi, Katar. (Bayat ilçesine bağlı Beydili köyü yakınlarında)
--İnam Çelebi Zaviyesi, Ulupınar Köyü.
--Kerameddün bin Ebu Said Zaviyesi, Mavşar, Osmancık.
--Koyun Baba Zaviyesi.
--Murad Seydi Zaviyesi.
--Paşa Mehmed Zaviyesi.
--Sadreddün Paşa Zaviyesi.
--Süheyl Zaviyesi, Çorum.
--Şeyh Ali Zaviyesi, İskilib.
--Şeyh Aşık Zaviyesi.
--Şeyh Beyazid Zaviyesi.
--Temalı Köyü Zaviyesi, Osmancık.
--Ziyaret Zaviyesi.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
27.11. 2019

Kaynak:
--387 nolu Rum Eyaleti Defteri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.




17 Kasım 2019 Pazar

CESUR YÜREKLİ KADIN

CESUR YÜREKLİ KADIN

Küfe'deki güzellerin, güzeliydin.
Nice zenginler peşindeydi.
Hepsini elinin tersiyle reddettin.
İçlerinde Muhtar Es Sekafi’yi seçtin.

O, Aliyyel Murtaza'nın cengaveriydi.
Yiğit, cesur bir savaşçıydı.
Yolundan dönmeyen biriydi.
Her daim Ehlibeyt’in yanındaydı.

Muhtar’ını mahcup etmedin.
Ölüme giderken bile boyun eğmedin.
Tarihin altın sayfalarına adını yazdırdın.
Sen, “ cesur yürekli ”  kadın.

Yazan:Aşık DEDEOĞLU
27.07.2017.
*Kerbela'nın intikamını alan Muhtar Es
Sekafi’'nin eşi Ümran'a (Omre) ithaf edilmiştir.




14 Kasım 2019 Perşembe

İSLAM VE BİLİM

İSLAM VE BİLİM

Emevi oğullarının Muaviye ile başlayan iktidarından itibaren, İslam dünyası içinde bölünmeler başladı. Özellikle, Yezid'in peygamberimiz HZ. Muhammed'in torunu Hazreti Hüseyin'i Kerbela'da şehit etmesinden sonra, bu kırılma ve bölünmeler  daha da keskinleşti. Emevi oğullarının iktidarı döneminde, halkın çıkarları yerine, küçük bir azınlığın korunması, Arap olmayan Müslüman kavimlerinin küçük görülmesi ve onlara köle manasına gelen “Mevali” denmesi kırılma ve bölünmelerin geniş kitlelere yayılmasına neden olmuştu. 

Emevi oğulları, iktidarın olanaklarını da kullanarak, yaklaşık doksan yıl hüküm sürdüler. Fakat bu süre  içinde, İslam'ı özünden kopararak, şekilciliği, nakli ön plana koydular. Aklı ise, unutturmaya çalıştılar. İşte tam burada, peygamberimizin ehli beytinden olan imamlar, bu anlayışa itiraz ettiler. Bunun Kur'an'a aykırı olduğunu ayetlere dayanarak açıklamaya çalıştılar. Ancak iktidarların baskı ve zulümlerine maruz kaldılar. Emevi oğulları ve daha sonra iktidarı ele geçiren Abbas oğulları da bu politikaları aynen devam ettirdiler.
Hazreti Muhammed'in tebliğ ettiği halkçı ve akılcı olan İslam dini, özünden uzaklaşmıştı. İktidarlar, dinin özü yerine, şekli ibadetleri esas alarak, halkı daha kolay yönetebileceklerini görmüşlerdi. Ancak ehlibeyt mensupları ve onların destekçileri, yönetimin kontrolü dışındaki uzak bölgelere göç ederek, halkı aydınlatmaya ve örgütlemeye devam ettiler. Ehlibeyt'e sahip çıkan ve iktidara karşı onları destekleyen en büyük kitle Türk ve Fars kavimleriydi. Arapların büyük çoğunluğu ise, iktidarların yanında yer almıştı.

EHLİ BEYT VE İSLAM

Türk ve Fars kavimlerin  ezici çoğunluğu, 9. yüzyıla kadar Arap ordularına karşı  direnç göstermiş ve eski dini inançlarını bırakmamışlardı. Ancak, Ehlibeyt'e mensup olanların ve onları destekleyenlerin, Horasan, Taberistan, Deylaman bölgelerine gelmelerinden sonra, İslam dinini gönüllü olarak benimsemeye başladılar. Bunda, Ehlibeyt ailesine yapılan baskılara karşı direnme ile birlikte, İslam'ı esas taşıyıcılarından öğrenmelerinin büyük etkisi vardı. Gerçek islam'ın, halifelerin yönettiği devlette olmadığını gördüler. 

Türk ve Fars kavimlerinin din adamları, İslam'ın özünü, yani hak, adalet ve dürüstlük anlayışını esas alarak, kendi gelenek ve görenekleri ile birleştirip, bir sentez oluşturdular. Çünkü, Arapların bazı gelenek ve görenekleri onlara uygun gelmemişti. (Örneğin çok kadınla evlilik gibi.) İran'lılar, islam'ın bu anlayış ve yorumuna “şiilik”, Türk kavimleri ise, “Alevilik” adını verdiler. Şiilik “Şia” kelimesinden geliyordu. Hazreti Ali taraftarlığı anlamını taşıyordu. Alevi ise, Ali’ye mensup olanlar anlamındaydı.

AKILCI İSLAM

İslamın bu doğru yorumu bölgede astronomi, tıp ve matematikte çok sayıda bilim adamının yetişmesini sağladı. En ünlüleri tıbbın kurucusu olarak kabul gören İbn-i Sina, Astronomide Albiruni, Cebir'in kurucusu olan Harezmi bu coğrafyanın insanlarıydı. Bu bilim adamları sayesinde İslam dünyası 14. yüzyıla kadar üstünlüğünü devam ettirdi. Ne zaman ki, nakli ve şekli anlayış bütün İslam dünyasına hakim oldu; işte o zaman, önce duraklama, sonra da gerileme dönemi başladı. 17. yüzyıldan itibaren üstünlük doğudan batıya, medeniyet de İslam coğrafyasından, Hristiyan coğrafyasına geçti. Aradan yaklaşık dört yüzyıl geçmesine rağmen, İslam coğrafyası kendisini toparlayamamış ve batının egemenliğini kıramamıştır. O halde ne yapılmalıdır ?

Öncelikle, İslam dünyasının yeniden kendi özüne dönmesi, yani akıl ve bilime yönelmesi şarttır. 13. yüz yıla kadar karanlıkta kalan Avrupa'yı aydınlatan İslam dünyası, kendisine de ışık tutacak güç ve kudrete sahiptir. Burada en büyük görev ilahiyatçı bilim adamlarına düşüyor. Korkmadan, yüreklerini ortaya koyarak, gerçek İslam'ı anlatarak halkı aydınlatmalıdırlar. Özellikle ülkemiz bilim insanlarının bu görevi başaracak birikime sahip olduklarına inanıyorum. Bunu yapmadıkları taktirde, İslam coğrafyasındaki kanlar akmaya devam edecektir. Batılı sömürgecilerin üstünlüğü kırılamayacaktır. Bunun vebali de aydın din adamlarının üzerinde olacaktır. 

Saygılarımla.
10.07.2016                                     
Yazan:  HAMDULLAH DEDEOĞLU



KIZILBAŞ (ALEVİ) KATLİAMI YAPMAKLA ÖVÜNEN İDRİSİ BİTLİSİ KİMDİR ?


KIZILBAŞ (ALEVİ) KATLİAMI YAPMAKLA ÖVÜNEN İDRİSİ BİTLİSİ KİMDİR ?

Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı devletinin doğu politikasını belirlemede etkin olan ve Kızılbaş (Alevi) katliamı yapmakla övünen İdrisi Bitlisi kimdir? Bu makalemizde bu konuyu işleyeceğiz.

İdrisi Bitlisi takriben 1446-47 yıllarında Bitlis’de doğdu. 1520’de İstanbul’da öldü.  Akkoyunlu devleti yıkılıncaya kadar onların hizmetinde çalıştı. Akkoyunlu devleti toprakları üzerinde Safevi devleti kurulunca, Osmanlı devletine sığındı. 2. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim döneminde İstanbul’da görev aldı. Osmanlı’nın doğu politikasını oluşturan kişilerden biriydi. Amacına Yavuz Sultan Selim döneminde ulaştı. Safevi devletinin hakimiyeti altındaki Kürtleri ayaklandırmak için, Osmanlı’dan yüklü miktarlarda para alıp Kürt beylerine dağıttı. Gerek Çaldıran Savaşı (1514) öncesi, gerekse savaş sonrasında doğu ve güney doğu Anadolu’daki Kızılbaş Türkmenlere ve Kızılbaş Kürtlere karşı askeri eylemlerin yöneticilerinden oldu. Yavuz’un müftü ve kadılardan aldığı fetvaları gerekçe göstererek, yaptığı katliamları meşru gösterdi.  

İdrisi Bitlisi, Yavuz Sultan Selim’e ithafen yazdığı “ Selim Şahname” adlı eserinde “ Kızılbaşlar”a karşı yaptığı askeri faaliyetleri anlatırken, onları nasıl tespit edip öldürdüklerini, mallarını nasıl yağmaladıklarını da açıkça itiraf etmektedir. İdrisi Bitlisi’nin neler yaptığını kendi yazdığı eserde yer alan itirafları ile devam edelim:

“KIZILBAŞLAR DİRİ DİRİ YOKLUK MÜLKÜNE GİTTİ”

  Kızılbaş zehirli yılan gibidir. Başını ezmezsen bir faydası olmaz. … Akibetsiz Kızılbaş mülhitlerin ve zındıklarının kökünü kazıyıp ortadan kaldırmak azmiyle yolları acele olarak kat etmeli. …Bahtı ölmüş Kızılbaş’ın kahredilip kökünün kazındığı günden sonra … Kızılbaşın başı kesildiğinde başı yeniden kana bulandı, bir anda kana batınca başıyla külahı arasında hiç fark kalmadı. Can, Kızılbaş’ın kanına susamıştı, köpükleri tıpkı dolu kadeh gibi görünüyordu. Kan dökücü kılıç, öldürmekten yorulunca kın yatağına girdi. “

“ Mümin Kürt taifesi, mülk, millet ve ehli sünnet mezhebi bakımından Kızılbaş mülhitlerinin düşmanıydılar. …Kürtlerin yüce soylu hakimleri (beyleri) atadan ataya önderlik yapan kimseler, hepsi Kızılbaş’ın düşmanı olduğundan aralarındaki uyuşma oldukça açıktı.”

“… Dediler ki, İster Şam’dan çıksın, ister Irak’tan olsun memleketleri nifak ehlinden (Alevi-Kızılbaşlar) temizleyelim. Aydın kalpli Kürt beyleri sultana karşı ihlasta parlak ay gibiydiler. Davetçi olarak aralarında rehindim, dinin iyi hususunda şefaatçi bir arkadaştım. Sultanın (Yavuz’un) haberleriyle Kızılbaşlar diri diri yokluk mülküne gittiler (Öldürüldüler).”  (İdrisi Bitlisi, Selim Şahname, sayfa, 117, 121, 125, 237, 245, 263,264, Hicabi Kırlangıç, 2001, Kültür Bakanlığı yayınları, Aktaran Zeynel Coşar, 40 bin Alevi Öldürülmedi mi, Kaynak yayınları, 2014)

İdrisi Bitlisi’nin itiraflarını yazdığı kitaptan okumaya devam edelim :

“ Bilgin tabiatlı sultan, bu topluluğa bağlananları kısım kısım isim isim kaydetmeleri için her yöne bilgili katipler gönderdi. Yediden yetmişe her kesin adının yüce makamlı divana getirilmesini istedi. Yazıcılar isimleri deftere kaydedince yaşlı ve gençlerden oluşan kayıtlıların sayısı 40 bini buldu. Ulaklar defterleri her yörenin hakimine ulaştırdıktan sonra her yörede  keskin kılıç adım adım yazılanlara yöneldi. Bu öldürülenlerin sayısı 40 bini aştı.” (Age, sayfa, 124,136)

İdrisi Bitlisi’nin de yazdığı gibi gerçekten Kızılbaşlar kılıçtan geçirildi. Katliamdan sonra doğu ve güneydoğu Anadolu’daki köyler boşaldı ve viraneye döndü.  Bu köy boşalmaları tahrir (kayıt-sayım) defterlerinde de yer almaktadır. Anadolu’nun her yerinde yaşamlarını sürdüren Kızılbaşların bir kısmı savunma amaçlı olarak yüksek dağlara, bölgelere çekilirken, bir kısmı İran’a kaçtı. Gidemeyenler de  “ehli sünnet mezhebindeniz” diyerek canlarını kurtarmayı seçtiler. Kızılbaşların boşalttığı bölgelere  ise,“ Ehli Sünnet” mezhebinden Kürtler yerleştirildi.  Anadolu’nun bugünkü nüfus yapısı, 16. Yüzyıldaki bu olaylardan sonra oluştu.

İşte, tarihi olaylara “Mezhepçi” ve “ Yavuzcu” gözlüğüyle bakan bazı akademisyenlerin yere göğe sığdıramadıkları İdrisi Bitlisi kısaca buydu.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
14.11.2019
NOT: Aptullah Öcalan da Çözüm sürecinde avukatları ile yaptığı görüşmelerde " İdrisi Bitlisi-Yavuz ittifakını güncelleyelim" diyerek, İdrisi Bitlisi'ye sahip çıkmıştı.

13 Kasım 2019 Çarşamba

ALEVİ TÜRKMENLER VE DEDE OCAKLARI OLMASAYDI ANADOLU TÜRK VE MÜSLÜMAN KALIR MIYDI ?


ALEVİ TÜRKMENLER VE DEDE OCAKLARI OLMASAYDI ANADOLU TÜRK VE MÜSLÜMAN KALIR MIYDI ?

Bugünkü yazımızda okuyup, yazan, araştıran ve sorgulayan milliyetçi, dindar ve muhafazakar kesimle zaman zaman yaptığımız sohbet ve tartışmaları yazmak istedim. Çok düzeyli ve birbirine saygıdan kusur etmeyen bir ortamda geçen bu tartışmalarda buluştuğumuz bir ortak nokta, “ Alevi Türkmenler ve dede ocakları olmasaydı, bugün Anadolu’da ne Türkçe diye bir dil, ne  Türk kültürü, ne de müslümanlık  olurdu.”  Buna benzer düşünceleri aydın ve entellektüel olan çok sayıdaki bilim insanından hem duymuşumdur, hem de okumuşumdur. Bu ortak düşünce nasıl oluştu ? Bunun dayanağı ve kanıtları nedir ? Bu makalemizde bu sorulara cevaplar bulmaya çalışacağız.

“Anadolu nasıl islamlaştı ?” adlı makalemizde Rum (Anadolu anlamındadır) ve Horasan erenleri olarak bilinen Alevi (Ehli Beyt taraftarı) dede ocaklarının katkılarını yazmıştık. Balkanların islamlaşması ve Türkleşmesinden de aynı ocakların etkileri belirleyici olmuştur. Bunu, taraflı-tarafsız yerli ve yabancı tüm bilim insanları da teyit etmektedir. Anadolu’nun kültür, edebiyat ve sanatında da bunu rahatlıkla görebiliriz. Örneğin alevi ozanlar olmasaydı, bugün çok severek dinlediğimiz türküler, deyişler, düazlar olur muydu ? Osmanlı dönemindeki aydın ve yenilikten yana olan yazar, şairlere baktığımızda da alevi- Bektaşi anlayışının ağır bastığını  görebiliriz. Örneğin, Namık Kemal, Neyzen Tevfik, Ziya Paşa, Mithat Paşa, Muallim Naci, Şemseddin Sami, İttihat ve Terakki Fırkasının kurucularından Talat Paşa, Niyazi bey Bektaşi (Alevi) inancına mensuptular.

HALK OZANLARININ ALEVİ KÖKENİ

Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan ve Aşık Veysel  en tanınmış  Alevi ozanlardır. İsmi geçmeyen yüzlerce ozan ve şair eserlerini Türkçe ile söylemişlerdir. Anadolu Selçuklu devletinin resmi dili Farsça, mahkeme dili ise, Arapçaydı. Osmanlı’nın yazışma dili Farsçaydı. Şeyhülislam Zenbilli Ali efendi, devletin resmi dilinin Arapça olmasını önermiştir. Osmanlı sarayında Türkçeye ve Türklere iyi gözle bakılmazdı. Türkler için (daha çok Türkmenler için) “ Etrakı bi idrak” yani, anlaması kıt, bir şeyden anlamayan deniliyordu. Bu durumu en güzel açıklayan Baba İlyas’ın oğlu Aşık Paşa, bir şiirinde şöyle der:

“Türk diline kimse bakmaz idi. (Türkçeye kimse bakmazdı)
  Türklere her ğiz gönül akmaz idi. (Türklere iyi gözle bakılmazdı)
  Türk dahi bilmez idi o dilleri. (Türkçeyi bir dil olarak görmezlerdi)
  İnce yolu ol ulu menzilleri. “  

Anadolu’ya Türklerden önce Arap akınları da olmuştu. Hatta bazı Bizans şehirlerini ele de geçirmişlerdi. Ancak, kalıcı olamadılar. Çünkü, savundukları ve yaptıkları yerli halkın inancına ters gelmişti. Ama, Horasan erenlerinin “ yetmiş iki millete aynı gözle bakarız” anlayışı yerli halkın sempatisini kazanmıştı. Dervişlerin tekke ve zaviyelerde ayırım yapmadan herkese hizmet etmeleri, onların  konaklamalarına müsaade etmeleri, ibadetlerine müdahale etmemeleri etkileyici olmuştur. Kılıç ve güçle bir bölgeyi feth edebilirsiniz. Ancak, halkın gönlünü kazanmadan başarılı olamazsınız. Cengiz Hanın orduları Anadolu’yu baştan başa işgal ettiler ama, kalıcı olamadılar. Neden ? Çünkü yerli halkı kazanamadılar.

ASİMİLE OLAN KAVİMLER

Anadolu, yaklaşık olarak iki bin yıl Roma imparatorluğunun bir parçası olarak kaldı. Bizim tarih derslerinde Bizans diye anlatılan, gerçekte Roma imparatorluğudur. Roma’lılar bu iki bin yıl içinde onlarca kavmi asimile ederek, kendi kültür ve dilini, sonra da dinini onlara kabul ettirmiş yüksek bir medeniyetin temsilcileridirler. Batılıların bugün çok övündükleri medeniyetin kökleri Roma İmparatorluğundan gelmektedir. Cermenler (Almanlar), Angıllar (İngilizler), Saksonlar, Slavlar, Macarlar, Bulgarlar, Roma’lıların “ Barbar” dedikleri kavimlerdi. Bu kavimler, Roma’lıların etkisiyle  Hristiyanlığı benimsemişlerdir. Konuştukları dillerin iskeleti de Roma’lıların dili olan Latince’den gelmektedir.

 Roma imparatorluğuna diz çöktüren  Türki kavimler olan Hunlar, Peçenekler, Bulgarlar (Avarlar)  da kendi benliklerini kaybederek, ya Slavlaştılar  ya da diğer kavimlerin içinde kaybolup gittiler. Aynı şey Arap medeniyeti için de geçerlidir. Örneğin; Mısır ve Kuzey Afrika ülkeleri Arap kavminden olmamalarına rağmen, hem kültürlerini, hem de benliklerini kaybederek Araplaşmışlardır. Anadolu’daki Türkler de eğer asimile olmamışlarsa, bunun başta gelen nedeni, Alevi dedeleri ve Alevi-Bektaşi ocaklarıdır. Dedelerin Cem ibadetlerini Türkçe yapmaları, Ozanların deyiş ve düazlarını Türkçe okumaları bunun en büyük delildir. Eğer onlar olmasaydı, bizler bugün ya Arapça ya da Latince konuşuyor olacaktık. İnancımız da ya Hristiyan ya da  Suudların mezhebi olan Vahabilik olurdu. Bu tarihi bir gerçektir. Kimse de inkar edemez.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
04. 08. 2018






11 Kasım 2019 Pazartesi

DİNLER VE DEVRİMLER

DİNLER VE DEVRİMLER

Yukarıdaki başlığı okuyanların “ne alaka” dediklerini şimdiden duyabiliyorum. Otuz yıl önce ben de “ne alakası var” diyenlerdendim. Ancak, “İslamcı” görüşlerin ülkemizde ve İslam ülkelerinde yükselişe geçmesinden, bazı ülkelerde de iktidara gelmesinden sonra, din ve dinler tarihine olan ilgim arttı. Bu konuları araştırma isteğimin önüne geçemedim. Bunda kendilerini “İslamcı” olarak tanıtanlarla yaptığımız tartışmaların da etkisi oldu. Ayrıca, Alevi dedesi olan büyük babamla, çocukluğumda alevi köylerinde yapılan cemlerde bulunmamın da sanırım bunda katkısı oldu. Kendi çapımda yirmi yıldır yaptığım araştırma ve incelemelerden çıkarttığım sonuç: makalenin başlığında yer alan dinlerin ve devrimlerin birbirlerinin devamı olduğudur. Bu kanaatlerimi sizinle kısaca paylaşmak istiyorum.

İlk insanlar, hepimizin bildiği gibi avcı toplumlardı. Yaşam ortaktı. Avdan elde edilen yiyecek de giyecek de ortaklaşa tüketiliyordu. Ancak, avcı toplumdan topraktan ürün elde etmeye başlayınca, kollektif yaşam parçalanmaya başlandı. İnsanlar yerleşik düzene geçip, çiftçilik yaparak tükettiğinden fazlasını üretmeye başladı. Yeni düzene geçenler ayakta kalıyordu. Geçemeyenler yok oluyordu. Fizik olarak güçlü olan, iyi silah kullanan, ekilebilen toprakları ele geçiriyordu. İşte dinler bu tarihten sonra ortaya çıkmaya başladı. Çünkü, tarıma geçemeyenler aç ve yoksul kalmıştı. Bunun tek çaresi vardı; Kolektif üretime ve ortak yaşama dönülmesi gerekiyordu. Bunun yolu da inançlardan geçiyordu. Burada devreye tanrıların girmesine ihtiyaç duyuldu. Yer tanrısı, gök tanrısı, gibi. Paylaşımı bunlar denetlemeliydi. İnsanlar ancak böyle ikna edilebilirdi. Ne var ki, insanlar aç gözlüydü. Yönetimi ele geçirenler, bir süre sonra bunu unutup kişisel menfaatlerini öne alıyordu. Çok sayıda peygamberin gelmesinin nedeni de buydu. Örneğin: semavi dinleri tebliğ eden peygamber sayısı binlerle ifade edilmektedir. En son peygamber olan Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği İslam dininin özü, iyi ahlak, adalet ve yoksullara yardımı amaçlıyordu. Peygamberin vefatından sonra, dört halife bu ilkeleri büyük ölçüde uyguladılar. Ancak, ondan sonra iktidarı ele geçiren Emevi ve Abbasi yönetimleri İslam’ı sadece ibadetle sınırladılar. İslam’ı fetih ve işgal aracı olarak kullandılar. Yani dinin özünü boşaltmışlardı. Hazreti Muhammed ve dört halife normal bir yaşam sürmüşken, daha sonrakiler lüks saraylarda hüküm sürdüler. Aynı akıbeti, daha önce Zerdüşt ve Hristiyanlık dini de yaşamıştı. Yoksulları savunan ve barışı egemen kılmak isteyen Hz. İsa'nın tebliğ ettiği Hristiyanlık dini, Romalıların elinde fetih ve işgal aracına dönüşmüştü. Bütün insanlara iyiliği öğütleyen Zerdüşt dini, Pers krallarının bu dini kabul etmesiyle yine aynı şekilde fetih ve işgal aracı olmuştu. Kısaca, peygamberler çürüyen ve kokan düzeni restore ediyor, tıkanmışlıkları açıyor, ancak bir süre sonra sistem tekrar kilitleniyordu. Aynı akıbeti sosyal devrimler de yaşamadı mı? 1789 Fransız devrimi, 1917 Sovyet devrimi aynı kaderi paylaşmadı mı?  Cumhuriyet rejimini getiren, insan hakları beyannamesini kabul eden Fransa, Napolyon’un iktidarında Avrupa'da fetih ve işgallere başlamadı mı?  Yine aynı şekilde ülkelere bağımsızlık, halklara özgürlüğü savunan Sovyetler Birliği, 1968'de Macaristan'ı, 1979'da Afganistan'ı işgal etmedi mi?

Sonuç olarak, dinler antik çağın devrimleridir. Geçmişte dinlerin toplumları ileriye götürme görevini, günümüzde sosyal devrimler almıştır. Yani, antik çağda dinlerin yapmış olduğu yenilikleri, modern çağda sosyal devrimler-reformlar yerine getirmektedir. Sosyal devrimler ve reformlar bir dinin değil, bütün dinlerin ortak değerlerini temsil etmektedir. Toplumların gelişmesi de bu devrimlerle devam edecektir. Çürüyen, kokan ve yozlaşan sistemler yıkılırken, yerine yenileri kurulacaktır. Yenileri, bir yenisi takip edecektir. Ve böylece devamlılık sağlanmış olacaktır. En sonunda da kolektivizme ve doğayı korumaya dönülecektir. İnsanlığın geleceği de buna bağlıdır. Aksi taktirde, insanoğlu yıkılışını ve yok oluşunu kendi eliyle gerçekleştirmiş olacaktır.

 Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu

30.08.2017.

 

 

 

 

 

 

 


7 Kasım 2019 Perşembe

OSMANLI DÖNEMİNDE KIZILBAŞ-ALEVİLERİN KATLİ İÇİN YAYINLANAN EMİR-BUYRUK- FETVA VE FERMANLAR


OSMANLI DÖNEMİNDE KIZILBAŞ-ALEVİLERİN KATLİ İÇİN YAYINLANAN EMİR-BUYRUK- FETVA VE FERMANLAR


Osmanlı döneminde  Kızılbaş, Rafizi, Alevilerin katli için yayınlanan  emir, buyruk, ferman ve fetvaları okuyunca inanın irkildim. Oysa, Alevi-Bektaşi tekke ve dergahların tümü Osmanlı devletinin kuruluşuna destek vermişti. Yeniçeri ocağının inanç bakımından Bektaşi dergahına bağlı olmasının nedeni de buydu. Ancak, 16. yüzyılda doğuda Şah İsmail önderliğinde Safevi devletinin kuruluşundan sonra, dinlere, mezheplere ve tarikatlara karşı tarafsız duran Osmanlı devletinin bu anlayışını terk ederek, Nakşibendi ve diğer tarikatlara mensup şeyh ve ulemanın da yönlendirmesi ile Kızılbaş ve Alevi düşmanlığını esas aldığını görmekteyiz. 

Elbette bunun siyasi ve ekonomik nedenleri de vardı. Çin ve Hindistan’dan gelen ticaret yollarının (ipek ve baharat) Safevilerin kontrolüne geçmesi Osmanlı’yı rahatsız etmişti. İkinci nedeni, Müslüman dünyasının çoğunluğunu oluşturan “Sünni” mezheplerin temsilciliğini üstlenen ve topraklarında yaşayan vatandaşlarının Şah İsmail’in  “ Kızılbaş” inancına yakınlık göstermesini kendi geleceği için bir tehdit olarak görüyordu.

Osmanlı padişahları ve bürokrasisi Safevi devletine karşı savaş kararı almadan önce (1514 Çaldıran savaşı öncesi) Anadolu’daki kızılbaşların tespitini yaptırmış ve kayıtlara geçen belgelere göre kırk bin civarında Kızılbaş Türkmeni katlettirmişti. Bunu, Kürt kökenli İdrisi Bitlisi “ Selim Şahname” adlı eserinde övünerek anlatmaktadır.  Kızılbaş ve Alevilere karşı halkın desteğini almak için akla hayale gelmez, insaftan yoksun ve bugün hala etkileri devam eden yalan ve iftiralara dayanan karalama, aşağılama propagandalarına uzun yıllar devam ettiklerini  tespit etmekteyiz.

Bu yalan ve iftiraların öne çıkanları şunlardı: “ Kızılbaşlar, ana bacı tanımazlar. Hz. Ali’yi tanrı olarak kabul ederler. Sahabelere küfür ederler, içki içerler, beş vakit namaz kılmazlar, oruç tutmazlar. Bu nedenle de kafirdirler.  Öldürülmeleri vacip, katli helaldir.”

Çaldıran savaşından sonra, Osmanlı’nın Alevi ve Kızılbaşlara yönelik şiddet ve katliamlarına devam ettiğini resmi belgelerinde  açık seçik  görmekteyiz. Osmanlı belgelerinde çoğunlukla  Kızılbaş ve Aleviler “ Rafizi” olarak belirtilmektedir. Rafizilik, Osmanlı döneminde “Şiilik” yerine kullanılan bir kelimeydi.. Bütün Şii fırkalarını kapsamaktaydı. İslam  ve din dışı olarak kabul ediliyordu. Bu nedenle “düşman” kategorisinde görülüyordu.  Osmanlı devleti, Ehlibeyt taraftarı olan Safevi devletini Şii olarak görüyor, ona yakınlık duyan tebaasındaki insanları da “ düşman” olarak algılıyordu. Şiddet ve katliamlara başvurmasının nedeni de buydu.

Bu katliamların yapılması için Padişah tarafından eyalet beylerine ve kadılara emir, buyruk ve fermanlar gönderiliyordu. Öğretmen-tarihçi-yazar Baki Öz, “ ALEVİLİK İLE İLGİLİ OSMANLI BELGELERİ “  isimli eserinde bu belgelerin bir kısmını yayınlayarak tarihe bir not düştü. Biz de bu yazımızda sayın Baki Öz hocamızın yayınladığı bu eserde yer alan emir, buyruk, fetva ve fermanlardan bazılarına yer vermek istedik. Belgeleri okuyanların Alevi- Kızılbaş kitlesinin geçmişte neler yaşadığını daha iyi anlayacaklarını sanıyorum. Bu belgelerden seçtiklerimi hiçbir ek yapmadan size sunuyorum.

ZÜLKADİR (ELBİSTAN-MARAŞ) BEYLERBEYİNE GÖNDERİLEN HÜKÜM (EMİR)

İran ile ilişkisi bulunan Rafizileri (Alevi-Kızılbaş) başka bir nedenle suçlayarak toplayıp öldürün. Yalnız Rafizi olanları hapsedin. Sonucu da başkente bildirin. (Fermanın bir sureti Halep Beylerbeyine yollanmıştır) 29 nolu Mühimme Defteri, No 488, yıl 1576.

BOSYAN VE BOZYAN (KULP-HARPUT) BEYİ BEHLÜL BEYE HÜKÜM (EMİR-BUYRUK)

İran ile ilişkisi bulunan Alevilerin gizlice araştırılması. Bunların bir başka bahaneyle idam edilmeleri (…) 29 Nolu Mühimme Defteri, No 489, yıl, 1576.

BOZOK (YOZGAT) BEYİ ÇERKEZ BEYE HÜKÜM

Sancağınızda bulunan Rafizilerden İran ile ilişkisi bulunanların araştırılarak saptanması… Bunların bir başka bahaneyle idam edilmeleri.. İran ile ilişkisi bulunmayan Alevilerin ise, saptandıktan sonra Kıbrıs’a sürülmeleri buyruğumdur. Bir sureti Kırşehir beyine, 29 Nolu Mühimme Defteri, No: 490, yıl, 1576.

BOZOK BEYLERBEYİNE HÜKÜM

 Kızılbaşlıkla suçlanan kişilerin yazıldığı defter suretleri gönderilmişti. Bu kişiler soruşturulsunlar. Kızılbaşlıkları gerçek ise, idam edilsinler. Lakin, yalnız ithamla kalmışsa, (Kızılbaşlıkları kanıtlanmamışsa bunlar Kıbrıs’a sürülsün) Yıl 1577, 30 Nolu Mühimme defteri, No 488.

AMASYA, ÇORUM, ZİLE, TURHAL, İSKİLİP, OSMANCIK, ARTUKABAD, HÜSEYİNABAD, GÜLEŞ, ORTAPARE, İNEBAZARI, MECİTÖZÜ, KAZABAD, KATAR, KARAHİSAR-I DEMİRLİ VE HAVSA KADILARINA BUYRUK

Anılan ilçelerden kimi kişiler Kızılbaş olup, dört halifeye hakaret edip, Müslümanları görünce “ Yezid geldi” demekteymişler. Geceleri toplanıp eşlerini ve kızlarını da meclislere getirerek birbirlerinin eş ve kızlarını kullanırlarmış. Namaz, oruç bilmeyip, Ebubekir, Osman ve Ömer adlarını kullanmazlarmış. Böylece dinsiz oldukları açığa çıkmıştır. … Ahmet çavuşu onların durumlarını soruşturup yargılasın diye görevlendirdim. ….Haklarında yüce buyruğumun çıktığı biçimiyle yerine getiresin. (öldüresin demek isteniyor) Amma bu bahane ile kendi hallerinde olanları sırf çağırıp tutmak için incitme ve gücendirmeyip, zorla şahitlik ve nisbet ve taassup ile kendi hallerinde olanlara zulüm ve baskı yapmaktan kesinlikle kaçasın. (Adı geçen çavuşun kardeşi Hasan’a verildi.) 28 b. 992 (M. 1583)

YAVUZ SULTAN SELİM’İN ALEVİ KIRIMI YAPABİLMEK İÇİN MÜFTÜ HAMZA’DAN ALDIĞI FETVA  (1514 ÇALDIRAN SAVAŞI ÖNCESİ)

“ Ey Müslümanlar, bilin ve haberdar olun ki, reisleri Erdebil oğlu İsmail olan Kızılbaş topluluğu, peygamberimizin şeriatını, sünnetini, İslam dinini, din ilmini, iyiyi ve doğruyu açıklayan Kur’an’ı küçük gördüler. Yüce Tanrının yasakladığı günahlara helal gözü ile baktılar. Kutsal Kur’an’ı, öteki din kitaplarını aşağıladılar. Onları ateşe atarak YAKTILAR. Hatta kendi mel’un reislerini TANRI yerine koyup, ona secde ettiler. Hz. Ebubekir’e, Hz. Ömer’e, sövüp, onların halifeliklerini inkar ettiler. Peygamberimizin eşi Ayşe anamıza iftira ettiler ve sövdüler. Peygamberimizin şeriatını ve İslam dinini ortadan kaldırmayı düşündüler. Onların burada sözü edilen ve bunlara benzeyen öteki kötü sözleri ve hareketleri benim ve öteki İslam dininin alimleri tarafından açıkça bilinmektedir. Bu nedenlerden ötürü şeriat hükmünün ve kitaplarımızın verdiği haklarla, bu topluluğun KAFİRLER ve DİNSİZLER topluluğu olduğuna dair fetva verdik. Onlara sempati gösteren, batıl dinlerini kabul eden ve yardımcı olanlar da KAFİR ve dinsizdirler. Bu gibi kimselerin topluluğunu dağıtmak bütün Müslümanların görevidir. Bu arada Müslümanlardan ölen kutsal şehitlerin yeri yüce CENNETTİR. O kafirlerden ölenler ise, hakir olup, cehennemin dibinde yer tutacaklardır. Bu topluluğun durumu kafirlerin halinden daha kötüdür. Bu topluluğun kestiği veya gerek şahinle, gerek ok ile, gerekse köpek ile avladığı hayvanlar MURDARDIR. Onların gerek kendi aralarında, gerekse, başka topluluklarla yaptıkları evlenmeleri geçerli değildir. Bunlara miras bırakılmaz. Sadece İslam’ın sultanının, onlara ait kasaba varsa, o kasabanın bütün insanlarını ÖLDÜRÜP, mallarını, miraslarını, evlatlarını alma hakkı vardır. Ancak, bu mallar İslam gazileri arasında paylaşılmalıdır. Bu toplanmadan sonra, onların tövbe ve pişmanlıklarına inanmamalı ve hepsi öldürülmelidir. Hatta bu şehirlerde onlardan olduğu bilinen veya onlarla birlik olduğu tespit edilen kimseler ÖLDÜRÜLMELİDİR.  Bu türlü topluluk hem kafir ve imansız hem de  kötülük yapan kimselerdir. Bu iki sebepten onların öldürülmesi VACİPTİR. Dine yardım edenlere Allah yaedım eder. Müslümana kötülük yapanlara Allah da kötülük  eder. “

"(Not: Bu fetvayı veren Müftü Hamza, Semendire valisinin yolsuzluklarını araştırmak üzere görevlendirilir. Kur’an üzerine yemin etmesine rağmen validen elli bin akçe rüşvet alarak yolsuzlukların üstünü  kapatır. Bunu öğrenen Yavuz Sultan Selim, canının bağışlanması karşılığında yukarıdaki fetvayı onaylamasını ister ve o da kabul eder.)"

Belgelerde yer alan ifadeleri aynen yazımıza aldık. Şimdilik yorum yapmayacağız. Sadece şunu belirtmekte yarar görüyoruz. İlahiyatçılara ve din adamlarımıza şunu sormak isteriz: Bu müftünün fetvasını, padişahların emir ve buyruklarını, Kur’an’a uygun buluyor musunuz ?

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
06.11. 2019






1 Kasım 2019 Cuma

CEM İBADETİNDE NE YAPILIYOR ? BAŞINDAN SONUNA KADAR CEM İBADETİ

                                                                                                                                                   


CEM İBADETİNDE NE YAPILIYOR ?

BAŞINDAN SONUNA KADAR CEM İBADETİ   (TOPLAM 28 SAYFA)      Sayfa-1-
                                                                       
Alevi inancında önemli bir yeri olan Cem ibadetinde ne yapılıyor ? Bu konuda çevremizdeki arkadaş ve dostlardan oldukça yoğun sorular geliyordu. Bunun üzerine, baştan sona kadar cem ibadetinde neler yapıldığını, hangi sure ve duaların okunduğunu, namazın nasıl kılındığı gibi sorulara cevap vermek için, Cem ibadetinin tüm bölümlerini geniş bir yazıyla ele almanın yararlı olacağını düşündüm. Yörelere göre küçük farklılıklar göstermesine rağmen, Cem ibadetinde içerikler aynıdır. Bu yazımızda Cem vakfının uygulamasını  doktora tezinde kullanan Gülbahar Odabaşı ve Darıca-Kocaeli Cemevi Dedesi sayın Veysel Dal'ın verdiği bilgilerinden yararlanacağız.

CEM EVİNE GİRİŞ VE TOPLANMA

Aleviler için Cem yapılacak mekana giriş özel anlamlar içerir. Her can cem evine girerken  “Bismillah Ya Allah “ diyerek eşiğe niyaz eder. Eşik yola girişi temsil ettiğinden kutsaldır. Alevilere göre eşik Hz. Ali’nin sembolüdür. Bu nedenle eşiğe basılmaz. Cem'ler perşembeyi Cuma'ya bağlayan gece yapılır. Cem ibadeti, dört-beş saat sürer. Cem'in yapılacağı mekan daha önceden katılımcılara bidirilir.  Cem’e gelirken gusül abdesti alınır ve en temiz elbiseler giyilir. Beraberinde meyve, çörek ve tatlılardan oluşan yiyecekler getirilir. Getirilen bu yiyecekler dede tarafından duası verilmeden dağıtılmaz ve yenilmez. Pir ve rehber henüz gelmemişler ise, meydana (dar meydanı) niyaz ederler. Dede gelmişse meydanda selamlaşmadan (Tecelle ve Temenna dileğinde bulunurlar) sonra yerlerine otururlar.

Dede, pir postuna oturmadan önce dar meydanına (hesaplaşma meydanı)  niyaz eder. Sağ eli sol göğsünün üstünde katılımcılara dönük bir biçimde dar duasını verir:

“ Bismi Şah Allah Allah ! geldiğiniz yoldan, durduğunuz dardan, çağırdığınız pirden şefaat göresiniz. Divanlarınız kabul ola, Muratlarınız hasıl ola, dergah hizmetine yazılmış ola. Darına durduk ya Allah, ya Allah, ya Allah, divanına durduk ya Muhammed, ya Muhhammed, ya Muhammed, keremine sığındık ya Ali, ya Ali, ya Ali. İnayet eyle ya on iki imamlar, kerem eyleyin ya on dört masumu paklar, yol gösterin ya on yedi Kemerbestler, ceminize alın ya kırklar. Bağışlanmak senin yüzün suyu hürmetine olur pirimiz ya Hünkar hacı Bektaşı Veli.  İlahi yarabbi darlarımızı, divanlarımızı, ibadetlerimizi dergah ile kabul eyle. Gerçeğe Hü. “

Dede, duadan sonra  meydana ve pir postuna niyaz eder. Sonra da kendi postuna oturur. Ve seçtiği bir konuda sohbete başlar. Sohbetler dini içeriklidir. Örneğin muharrem ayında yapılan bir cem ise, muharrem orucundan bahsedilir. Ya da Hz. Hüseyin’in Kerbela’da nasıl şehit edildiği  anlatılır. Sohbetten sonra, dede cemaatten razılık ister. Sorunlar var ise çözer. (Küskünleri, dargınları barıştırır) Devamında dede konuşmasına şöyle devam eder:
                                                                                  Sayfa-2-
“ Yolumuz Rıza yoludur.Biz sizi size teslim edeceğiz. Sizin özünüze, özünüzdeki Hakk’a teslim edeceğiz. Özünüzdeki Hakk’a dar ve didar olacaksınız. Aranızda dargın ve küskün olanları üzerinizde kul hakkı olanlar varsa, bilerek veya bilmeyerek hata ve günah işledi iseniz lütfen Hakk meydanına çıkınız ve özünüzü dara çekiniz. Yok ise, ALLAH EYVALLAH deyiniz. Birbirinizden razı mısınız ? Birbirinize haklarınızı helal ediyor musunuz ? Helal ediyarsanız edep erkan, sükutu lisan, mümine nişan. (Düzgün oturun, konuşmayın ve barışık olduğunuza dair niyazlaşın anlamındadır.)

Bundan sonra cemaat edep, erkana davet edilir. Arkasından da dede salavat getirir.

“ Fahri kainat alemlere rahmet verelim. Muhammed Mustafa ve Ehlibeytine salavat. Allahüme salli ala Seyyidina Muhammed’in ve Ali Muhammed ve Ehibeyt.”
Bundan sonra, dede ihlas ve Fatiha suresinin Türkçe mealini okur.
İHLAS SURESİ: “ Esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla. De ki; gece gündüz Tanrı tektir. Tanrı yücedir. O, doğmaz, doğurmaz, kimse O’na denk olmaz. “

FATİHA SURESİ: “ Esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla. Hamd, evrenler sahibi Yüce Allah içindir. Allah acıyandır, sevendir. Günü gelince ancak, O’dur hesap soracak. Tek sana tapar, senden medet umanlarız biz. Sapıtmışların yoluna düşmekten koru bizi. Doğru yoldan ayırma bizi. Aman Rabbimiz ! “

 Bundan sonra, Salavat ve Selamlamaya geçilir.

Salat ve selam sana olsun  Ya Muhammed.
Salat ve selam sana olsun Ya Aliyyel Murtaza.
Salat ve selam sana olsun Ya Hatice-i Kübra, Fatima-i Zehra.
Salat ve selam sana olsun Ya İmam Hasan-ı Müçteba.
Salat ve selam sana olsun Ya İmam Hüseyin-i deşti Kerbela.
Salat ve selam sana olsun Ya İmam Zeynel Aba.
Salat ve selam sana olsunYa İmam Muhammed Bakır-ı Beka.
Salat ve selam sana olsun Ya İmam Caferi Sıtkı Sefa.
Salat ve selam sana olsun Ya İmam Musa-i Kazım-ı Cismi Pak.
Salat ve selam sana olsun Ya İmam Ali Rıza Şah-ı Horasan.
Salat ve selam sana olsun Ya imam Muhammed Taki
Salat ve selam sana olsun ya İmam Şah Ali’yel Naki.
Salat ve selam sana olsun Ya İmam Hasan Askeri gazi.
Salat ve selam sana olsun Ya İmam Mehdi-i Sahibi Zaman.
Evirip, çeviren, kuvvet ve kudret sahibi olan ancak ALLAH’TIR.

Selam ve Salavat tamamlandıktan sonra, Zakir on iki hizmet görev deyişini okur.

Hakk’tan bize nida geldi.
Pirim sana haber olsun.
Şahtan bize name geldi.
Rehberime haber olsun.

Hak kuluna eyler nazar.
Dört kalıptan Adem dizer.
Kalleş gelmiş cemi bozar.
Gözcü sana haber olsun.

Bu yola giden hacılar,
Kırklar güruh-u Naciler,
Cem kilidi Kapıcılar,
Kapıcıya haber olsun.

Mümin yolun yakın ister.
Münkirlerden sakın ister.
Delil yanmaz yağın ister.
Çerağcıya haber olsun.

Mümini çekti meydana.
Münkiri sürdü zindana.
Tekbir verildi kurbana.
Kurbancıya haber olsun.

Mümini çektiler dara.
Münkiri sürerler nara.
Hizmet verildi Selman’a.
Süpürgeciye haber olsun.

Gelin gidelim tarikata.
Kulak verin marifete.
Talip girmiş hakikate.
Tarıkçıya haber olsun.

Mümini çektiler dara.
Münkiri sürdüler zindana.
Hizmet geldi tezekkkara. (ibrikçi)
Tezekkara haber olsun.

Bu yola giden hacılar,
Kırklar güruh-u Naciler,
Müminler, müslim bacılar,
Peyik sana haber olsun. (Peyik-haberci)

Yola gider haslar hası.
Giymiş hakikat libası.
Doldur ver bir engür tası.(Engür-üzüm)
Sakkacıya haber olsun. (Sakkacı-sucu)

Zakirin zikri saz ile.
Kur’an okur avaz ile.
Mümin, müslim niyaz ile.
Zakir sana haber olsun. (Zakir-saz çalan)

Şah Hatay’im varı geldi.
Varı geldi, varı geçti.
Sefil bülbül zara düştü.
İznikçiye haber olsun.
                                                               sayfa-3-
Zakirin davetiyle on iki hizmet görevlisi dar meydanında toplanır. Dede duasını verir.

“ Bismi Şah, Allah Allah! Hizmetleriniz kabul ola. Muratlarınız hasıl ola. Vakitler hayrola. Hayırlar feth ola, şerler def ola. Hazır gaip, zahir, batın  cem erenlerinin nur cemalleri aşk ola. Yüce Allah cümlemizi Ehlibeyte nail eyleye. Hizmet sahiplerinin hüsnü himmetleri üzerinizde hazır ve nazır ola. Hak-Muhammed-Ali utandırmaya. Cehennem narında yandırmaya. On iki imamlar yardımcınız ola. Niyet ettik vaktin hayrına, girdik on iki İmam yolunda imam Cafer kavline. Kıblegahımız Muhammed, secdegahımız Ali, Pirimiz, üstadımız Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli. Gerçekler demine, evliya keremine, gönüller birliğiyle Hü diyelim. Hü.”

On iki hizmet sahipleri rükuya eğilirler. Bu sırada dede duasını verir.
“ Tecellanız, temannanız kabul, yüzünüz ak, gönlünüz pak ola. Yüce Allah cümlenizin yardımcısı ola. Gerçeğe Hü. “

On iki hizmet görevlisi secde edip, görevlerine başlarlar. Post serilir. Görevli duasını yapar:
“Bismişah Allah Allah ! Cem birliğine, sohbet sırlığına, evliya keremine, uğur açıklığına, dest post eyvallah Pirim. “

Dede de duasını verir:

“ Bismişah Allah Allah ! Erenler postu geldi. Hizmetler yerini aldı. Mümin, Müslim ikrar verdi. İkrarınızda daim olasınız. Hak didarını göresiniz. Post sahiplerinin himmet ve hidayetleri üzerinizde hazır ve nazır ola. Gerçeğe Hü. “

Görevli meydana postu serer ve niyazını yaptıktan sonra yerine oturur. Tezekkar (İbrikçi) görevini yapmaya başlar. Bir bacı omuzunda havlusu, erkek elinde suyu ve leğeni ile meydana gelir.

“Bismişah Allah Allah ! manayı marifet, sırrı hakikat, geldi hizmeti Muhammed. Sükut et ey cemaat. “ Bu sözleri üç kez tekrarlar ve her söyleyişte “ Allah-Muhammed-Ya Ali” diyerek leğene üç kere su damlatır. Daha sonra, dedenin önüne gelerek dara duru ve şu duayı okur:
“ Bismişah Allah allah ! Ben Gulam-ı Kamberiyem.Emezem Adülerden hayf. Pirimiz, üstadımız kırklar meydanında Selman-ı Pak. ber cemali Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Ali’yi pir bilip verelim Muhammed Mustafa ve Ehlibeyt’ine salavat. “
Cemaat hep birlikte salavat verir. “ Allahüme salli Ala Seyyidine Muhammed ve Ala Ali Muhammed evladı Ehlibeyt. ”

İbrikçi hizmette görev alanların ellerine üç kere “ Allah-Muhammed-Ya Ali “ diyerek sırayla su döker. Hizmet bittikten sonra, görevli ibrikçi (tezekkar) duasını dara durarak tekrar verir:

“ Bismişah Allah Allah ! Haydar’ın Rahında tenim oldu pak. Yüzüm sürüp dergahına eyledim hak. Kırklar meydanında pirimiz, üstadımız ibriktar Selman-ı Pak. Şeyenlillah, Allah eyvallah nefes pirdedir. “

sayfa-4-

Dede dardaki ibrikçinin hizmetlerinin duasını verir:
“ Bismişah Allah Allah ! Hüda hakk’ın kabul et, hizmetin ey Şah. Bi hakkı Murtaza ve Ali dergah, Hüseyni Kerbela nuru Hakk’ı için, bu dergahtan ayırma ey gani Şah. Erenlerden haklı himmet, Şeyenlillah, Allah, eyvallah, gerçeğe Hü. “
Sıra çerağların (kandil) yakılmasına gelinmiştir. Çerağ hizmetlisi meydanda hazır bulunan mumların yakılması için önüne diz üstü oturur. Nur suresinin 35. 36. Ayetlerini okur:

“ Esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla. Tanrı göklerin, yerin nurudur. Bu nur, içi çerağlı kandil nuru gibidir. Bu çerağ, bir billurun içindedir. Bu billur, parıldayan bir yıldız gibi balkıyıp durur. Doğuda, batıda olmayan kutsal zeytin ağacından yakılır. Onun yağı bir ateş, ona değmese de, dokunmasa da sanki ışık verir. O Nur üstüne nurdur. Tanrım pek iyi bilir. Kimi dilerse ona bu nurunu iletir. Hak insanlara böyle temsiller getirir. Her şeyi bilen odur. (Nur suresi 35. Ayet) “ Bu ışık Allah’ın yüksek tutulmasına ve içlerinde adının anılmasına izin verildiği evlerde yakılır. Onlar, burada sabah, akşam O’nu tesbih ederler. “ (Nur suresi 36. Ayet)

Çerağcı duasına devam eder:

“ Çerağı Ruşen, fahri dervişan, zuhuru iman, himmeti Piran, piri Horasan, Küşad-ı meydan, kuvve-i abdalan, kanuni evliya, verelim Muhammed Mustafa ve Ehlibeytine salavat.”
Salavatı bütün cemaat verir. “ Allahüme Salli Ala seyidine Muhammed, Ala Ali Muhammed ve Ehlibeyt. “

Üç adet mum şu dua ile birlikte yakılır:

“ Bismillahirrahmanirahim. La Feta İlla Ali, La Seyfe illa Zülfikar. Yaradanın nuru aşkına; Ya Allah … Ya Allah … Ya Allah. Peygamberin nuru aşkına; Ya Muhammed… Ya Muhammed… Ya Muhammed. Velayetin nuru aşkına; Ya Ali… Ya Ali… Ya Ali.”

Çerağcı ayaktadır. Devamında şu duayı okur:

sayfa-5-

“Çerağı uyandırdık, Fahr Hüda’nın aşkına.
Seyyid-ül Kevneyn, Muhammed Mustafa’nın aşkına.
Saki Kevser, Ali’yül Murtaza’nın aşkına.
Hem Hatice-i Kübra, hem Fatıma-ü Hayrü Nisa’nın aşkına.
Şah Hasan, Hulki Rıza, Hem Şah Hüseyin-i Kerbela.

Ol İmam-ı Etkıya Zeynel Abanın aşkına.
Hem Muhammed Bakır ol kim nesli Pak Murtaza.
Cafer-üs Sadık İmam-ı Rehmüna’nın aşkına.
Musa-i kazım Ser Firaz-ı Ehl-i Hak.
Hem Ali Musa Rızay-ı Sabiran’ın aşkına.
Şah Taki ve Ba Naki hem Hasan-ül Askeri.

Ol Muhammed Mehdi-i sahibi Liva’nın aşkına.
Pirimiz, Üstadımız Hünkar Hacı Veli’nin aşkına.
Haşredek yanan, yakılan aşıkanın aşkına
Allah Eyvallah, Hü… "

Çerağı yakan hizmetli oturur. ( şimdiki Cem’lerde üç adet mum -çerağ yerine elektrikli üçlü lamba yakılıyor)

Bütün hizmetler yapılırken gözcü olan hizmetli de dar meydanında bekler. Kandiller yakıldıktan sonra Zakir sazı ile şu duazı okur:

Hata ettim Hüda yaktı delili.
Muhammed Mustafa yaktı delili.
Ol Ali Aba’dan Haydar-ı Kerrar.
Ali’yül Murtaza yaktı delili.

Hatice-tül Kübra Fatıma-tül Zehra
Ol Hayrün Nisa yaktı delili.
Hasan’ın aşkına girdim meydana.
Hüseyn-i Kerbela yaktı delili.

İmam Zeynel, İmam Bakır-ı Cafer.
Kazım Musa, Rıza yaktı delili
Muhammed Taki’den hem Ali Naki.
Hasan-ül Askeri yaktı delili.

Muhammed Mehdi’yi ol sahip zaman.
Eşiğinde ayet yaktı delili.

Bilirim günahım hadden aşubdur
Hünkar-ı Evliya yaktı delili
On iki imamdır bu nur Hatayi
Şir-i Yezdan Ali yaktı delili

Çerağ hizmetlisi dar meydanına gelir. Dede duasına başlar:

“ Bismişah Allah Allah ! Allah’tan bize ulaşan çerağımız sonsuza dek kılavuzumuz olsun !
Çerağımız yansın yakılsın, Allah’ın nuru aşkına !
Çerağımız yansın yakılsın, Peygamberin nuru aşkına.
Çerağımız yansın yakılsın, velayetin nuru aşkına.
Çerağımız yansın yakılsın, Ehibeyt’in nuru aşkına.
Çerağımız yansın yakılsın, pir Hünkar hacı Veli aşkına.
Çerağımız yansın yakılsın, yolumuz, birliğimiz, dirliğimiz ve ülkemizin aydınlığı aşkına !
Allah Allah ! Yarabbi Bizleri ilahi nurundan feyz alan kullarından eyle.
Peygamberlerin, Ehlibeyt’in, velilerin ilmini yol göstericimiz eyle.
Çerağ gibi ışık vermemizi, nurundan nasiplenmemizi mazhar eyle.
Mum gibi Hakk aşkına eriyip insanlığa ışık saçanlardan eyle.
Yoluna hizmet edenleri himmetlerinden mahrum eyleme.
Sonsuza dek bu çerağ yolumuzun ve yaşantımızın ışığı ola.
Yüce Allah da cümlemizin yardımcısı ola. Gerçeğe Hü.”

Süpürgeciler meydana gelir. Üç bacı hizmet dualarını verir:

“ Bismişah Allah Allah ! Üç bacı idik, Güruhu Naci idik, Kırklar Cem’inde süpürgeci idik. Süpürgeyi süpürdü Selman, kör olsun Yezidi Mervan, zuhura gelsin Mehdiyi sahibi zaman. Allah, eyvallah. Nefes pirimdedir. “

sayfa-6-

Dede süpürgecilere duasını verir:

“ Bismişah Allah Allah ! Sahibi Selman, mülkü Süleyman, cennette Rıdvan, carımıza yetişsin Şah-ı merdan. Hayır hizmetleriniz kabul, muratlarınız hasıl ola. İsteğinizi, dileğinizi Hakk-Muhammed-Ali vere. Gerçeğe Hü ! “
Süpürgeciler niyaz ederek yerlerine otururlar. Sıra gözcü hizmetine gelmiştir. Gözcü dara durur ve duasını yapar:

“ Bismişah Allah Allah ! Allah’tan ola hidayet. Muhammed Mustafa’dan ola şefaat. Ali’yel Murtaza’dan ola himmet. Pirimiz, üstadımız gözcü Karaca Ahmet. Allah Eyvallah, nefes pirdedir. “

Dede gözcü hizmetlisinin duasını verir:

“ Bismişah Allah Allah ! Hizmetiniz kabul, muradınız hasıl ola. İsteğinizi, dileğinizi Hakk-Muhammed-Ali vere. Gözcü Karaca Ahmet Sultanın himmetleri üzerinizde hazır ve nazır ola. Gerçeğe Hü ! “

Dede Tövbe duasına başlar:

“ Esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla. Ey iman edenler ! Etkili öğüt veren bir tövbe ile Allah’a yönelin. Umulur ki Rabbiniz, çirkinliklerinizi ve günahlarınızı örter ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere yerleştirir. O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte inananları utandırmayacaktır. Onların ışığı önlerinden ve sağ yanlarından koşup gelir. Şöyle derler; “ Ey Rabbimiz ! Işığımızı tamamla ve bizi bağışla ! Sen her şeye kadirsin. Her şeye gücün yeter. “ (Tahrim suresi) Eksikliklerimize tövbeler olsun; Tövbe günahlarımıza Estağfırullah, estağfırullah, estağfırullah. Tövbe ettik, pişman olduk, döndük senin ululuğuna, yüceliğine, rahmetine ve birliğine sığındık. Her türlü kazayı, belayı, acıyı, afeti, tufanı, gamı, kasaveti def etmeye, günahları affetmeye kadirsin. Af eyle ey Yüce Allah’ım. Merhametin sonsuzluğuna sığınarak, kul beşerdir, hata işler, sultan olan da bağışlar niyetiyle, özümüzü dara çekip, tövbe edip sana yalvarıyoruz. Tövbe günahlarmıza estağfırullah, estağfırullah, estağfırullah. 

Bismişah Allah Allah !
Gece gündüz hata etmektir işimiz.
Tövbe günahlarımıza estağfırullah ( Cem’e katılanlarla birlikte üç kez tekrar edilir.)

Muhammed Ali’ye bağlıdır başımız.

Tövbe günahlarımıza estağfırullah.
Hasan Hüseyin sır içinde sır ise,
İmam Zeynel nur içinde nur ise,
Özümüzde kibir benlik var ise,

Tövbe günahlarımıza estağfırullah.
Muhammed Bakır’ın izinden çıkma.
Yükünü Cafer’den tut gayriye bakma.
Hatıra değip gönüller yakma.

Tövbe günahlarımıza estağfırullah.
Benim sevdiceğim Musa-i Kazım.
İmam Rıza’ya bağlıdır özüm.
Eksiklik, noksanlık hep kusur bizim.

Tövbe günahlarımıza estağfırullah.
Muhammed Taki ile varalım şaha.
Ali Naki emeğimizi vermeye zaya.
Ettiğimiz kem işlere bed huya.

Tövbe günahlarımıza estağfırullah.
Hasan Askeri’nin gülleri bite.
Mehdi gönlümüzün gamını ata.
Ettiğimiz yalanı kova gıybete.

Tövbe günahlarımıza estağfırullah.
Şah Hatayi’m eder Bağdat Basra.
Kaldık zamaneye böyle asra.
Ya Ali Kerem Gani’sin kalma kusura.

Tövbe günahlarımıza estağfırullah. "

sayfa-7-

Daha sonra da Nad-i Ali duası okunur.

“ Bismillahirrahmanirahim. Nad-ı Ali’yen mazharul acaib teciduhu avnen leke fin nevaib li külli hemmin ve gammın seyenceli.
Ve bi nuru azametike Ya Allah… Ya Allah… Ya Allah…
Ve bi nuru nübüvvetike Ya Muhammed, Ya Muhammed, Ya Muhammed.
Ve bi nuru Velayetike Ya Ali Ya Ali Ya Ali.

Edrikni Ya Faıma Ya fatıma Ya fatıma.
Edrikni Ya Hasan Ya Hasan Ya hasan.
Edrikni Ya Hüseyin Ya Hüseyin Ya Hüseyin.
Edrikni Edrikni Edrikni

La fetta İlla Ali. La Seyfe illa Zülfikar.
La kaza illa kaza, el Murtaza bil iktidar.

Her kaza ve bela nerden gelirse defeyle ya perverdigar.
Münkirin boynundan gitmesin tığ ile teber.
La Fetta illa Ali, la Seyfe illa Zülfikar.

Burada tüm cemaat secdeye eğilir. Dede secde duasını verir:

“ İlahi Yarabbi ! Sevgileri ve yücelikleri üzerimize vacip olan Muhammed, Ali hürmetine cümle insanlığa yardım eyle. İlahi Yarabbi. ! Bu okunan Nad-ı Ali duasının azameti, fazileti, mucizatı, kerameti, hikmeti ve hürmeti hakkı için; şu anda başını secdeye koymuş ve teslim olmuş canların dualarını kabul eyle. Bizlerin de gönüllerimizi ve düşüncelerimizi nurlandırıp, aydınlatarak ilahi nurundan feyz almamızı nasip eyle. Zor ve sıkıntılı anlarımızda, o olağanüstü hallerin sahibi ve Hakk’ın kudret sırrı, İmam Ali’nin velayeti hakkı hürmeti için dualarımızı kabul eyle. Bismişah Allah Allah ! Vakitler hayrola. Hayırlar feth ola. Şerler def ola. Müminler şad ola. Hakk-Muhammed-Ali gözcümüz, yardımcımız, bekçimiz ola. On iki imamlar, On dört masumu Paklar, On yedi Kemerbest efendilerimizin katarından, didarından ayırmaya. Üçlerin, beşlerin, Yedilerin, Kırkların ve Rica-ül Gayp erenlerinin, Kutb-ül Aktab efendilerimizin hayır himmetleri üzerimizde hazır ve nazır ola. Yüce Allah dertlerimize derman, hastalarımıza şifa ihsan eyleye. Bizleri dermansız dertlerden, görünür, görünmez afetlerden saklayıp koruya. Geçmişlerimize rahmet eyleye. Yüce Allah yurdumuzu, ulusumuzu, varlığımızı, birliğimizi, dirliğimizi sonsuz eyleye. Ordumuzun kılıcını keskin, sözünü üstün eyleye. Dualarımızı dergah-ı izzetinde kabul eyleye. Duası bizden, kabulü Allah’tan ola. Gerçeğe Hü. “

Secde biter, Zakirler düaz söylemeye başlar. Genellikle iki düaz söylenir:

Muhammed Mustafa ey Şah-ı Merdan.
Ali’yyel Murtaza sana sığındım.
Hatice Fatma, Hasan Müçteba
Hüseyin’i Kerbela sana sığındım.

İmam Zeynel ile Muhammed Bakır
Cennet bahçesinde bülbüller şakır
Cafer’i Sadık’a erdik çok şükür.
Kazım-ı Musa, Ali Er Rıza sana sığındım.

Muhammed Taki’ye ver bir salavat.
Ali’yel Naki’den umarız imdat.
Hasan al Asker’i El aman Mürvet
Mehdi sahip Liva sana sığındım.

On dört Masumu Pak Güruhu Naci
On yedi Kemerbest derdimin ilacı
Pirim hacı serimin tacı
Hünkar’ı evliya sana sığındım.

Virdi Derviş senin kulun kurbanın
Yarın Arafat’da ulu divanın
Senin mücrimlere çoktur ihsanın
Pirim Süca Baba sana sığındım.

sayfa-8-

2. Düaz

Medet Allah, Ya Muhammed, Ya Ali !
Bizi dergahından mahrum eyleme
Pirim Hünkar Hacı Veli
Bizi dergahından mahrum eyleme.

Ademi Safiyullah atam hakkı için
Muhammed Mustafa Hatem hakkı için
Eyyüb’e verdiğin sitem hakkı için
Bizi degahından mehrum eyleme.

Hasan’ın aşkına çekelim zarı
Şah Hüseyin dinimizin serveri
Alemin nurusun Cenab-ı bari
Bizi degahındam mahrum eyleme.

Zeynel’in canına kıldılar ceza.
Muhammed Bakır’dır sırrı Murteza.
İmam Cafer, Musa-i Kazım, Ali Er Rıza.
Bizi dergahından mahrum eyleme.

Derviş Muhammed’im Ey Gani Kadir !
Taki, Naki, Askeri Reh Numanımdır,
Muhammed Mehdi’ye niyazım budur.
Bizi dergahından mahrum eyleme.

Tüm cemaat secdeye varır. Dede Gülbankını (duasını) verir:

“ Bismişah Allah Allah ! Hayırlar tümden feth olsun. Günahlar hepten def olsun. Ya Rabbim ! bağışla bizi. Bezm-i elest ikrarına bağışla. Künt-ü Kenzine bağışla bizi. Ulu divan hakkı için bağışla. Nimetin, vahdetin için bağışla. Kudretinle, rahmetinle bağışla. Kemaline, cemaline bağışla. Resul, Nebi, Veli hakkı için bağışla. Ahmet-i Muhtar için bağışla. Ali’yyül Murtaza için bağışla. Ehlibeyt nesli için bağışla. Üçler, Beşler, Yediler hakkı için bağışla. On ikiler, Kırklar hakkı için bağışla. Hüseyin-i kerbela için bağışla. Şüheda hakkı için bağışla. Katarın, Didarın hakkı için bağışla. Mürşit, Pir, Rehber hakkı için bağışla. Hızır aşkına bağışla. Aşk için, muhabbet için bağışla. Hikmet için, hizmet için bağışla. Dua, şükür, kerem aşkına bağışla. Kur’an hakkı, derman için bağışla. Ber Cemali Muhammed Mustafa için bağışla. Ber Kemali İmam Hasan, İmam Hüseyin için bağışla.Gerçeğin demi için bağışla. Duası bizden, kabulü Allah’tan ola. Gerçeğe Hü. “

Zakir Tevhid’e başlar. Bütün cemaat nakaratları birlikte söyler:

sayfa-9-

1.TEVHİD
Medet Ey Allah’ım medet.
Gel dertlere derman eyle
Yetiş  Ya Muhammed, Ya Ali
Gel dertlere derman eyle.

Allah Allah allah
Allah Allah allah

Hasan, Hüseyin aşkına
Yardım ederler düşküne
İmam Zeynel’in aşkına
Gel dertlere derman eyle

Allah Allah Allah
Allah Allah Allah

İmam Bakır’ın katına
Cafer’in ilmi zatına
Musa, Rıza hürmetine
Gel dertlere derman eyle

Allah Allah Allah
Allah Allah Allah

Şah Taki’nin hem Naki’nin
İmam Hasan-ül Askeri’nin
Yargılamak senin şanın
Gel dertlere derman eyle.

Allah Allah Allah
Allah Allah Allah

sayfa-10-

Gelip Hak’tan dilek dile
Mehdi sahip zaman gele
Dedemoğlu secde kıla
Gel dertlere derman eyle.

2. TEVHİD

Muhammed’i candan sev ki,
Ali’ye Selman olasın.
Ehlibeyt’e gönül ver ki,
Ali’ye Selman olasın.

Allah Allah Allah Allah !
Allah Allah Allah Allah (nakarat)

Muhammed’i  hazır bil ki,
Canı Hakk’a nazır bil ki,
Her gördüğün Hızır bil ki,
Ali’ye Selman olasın.(Nakarat)

Muhammed’e gönül kat ki,
Ceht edip rehbere yet ki,
Bir gerçekten etek tut ki,
Ali’ye Selman olasın. (Nakarat)

Hasan ile girdim ceme
Hüseyin sırrını deme
Müsahipsiz lokma yeme
Ali’ye Selman olasın. (Nakarat)

Zeynel, Bakır, Cafer, Kazım
Rıza’ya bağlıdır özüm.
Hatırını kırma şahbazın
Ali’ye Selman olasın (Nakarat)

Taki’ye, Naki’ye eriş
Askeri’de biter her iş
Mehdi’nin sırrına karış
Ali’ye Selman olasın (Nakarat)

sayfa-11-

Şah Hatayi’m özden ırma
Gerçekler gönlünü kırma
Her ademe sırrını verme
Ali’ye Selman olasın. (Nakarat)

Secdeye varılır ve dede secde duasını verir:

“ Ey ilahi! Ey Evellerin evveli, ahirlerin ahiri ! İlahi Yarabbi, ilah sensin, Mabut sensin, Aliyy sensin, cömertlerin cömerdi, yücelerin yücesisin… Azimsin, kerimsin… Senden başka tapılacak mabut yoktur. Bin bir ismin yüzü suyu hürmeti hakkı için yardımlarını bizlerden esirgeme. Ya Rabbi! Bedbahtlıklara yol açan hatalarımızı iyiliğe çevir Ya Rabbi !Bereket ve nimetleinle bizleri ödüllendir Ya Rabbi ! Alemlerin rahmeti Hz. Muhammed Mustafa’nın ve Ehlibeyt’inin şefaatlerine bizleri Nail ele Ya Rabbi ! Veballerimizi ve eksikliklerimizi Muhammed Ali dergahından sırrı Kerbela hakkı için bağışla Ya Rabbi !  Analar anası cennet seyyidesi Hz. Fatıma-tü Zehra’nın, güzellikler ve iyilikler abideleri olan evlatları İmam Hasan, İmam Hüseyin ve Kerbela’nın yüz akı Hz. Zeynep’in yüzü suyu hürmetine bizleri onların dostlarından ve izleyecilerinden eyle Ya Rabbi ! Bizlerin hayat ve yaşantılarını Hüseyin-i hayat eyle Ya Rabbi ! Şu anda yüzümüz yerde, özümüz darda, Allah-Allah diyen dillerin, mesrur olan gönüllerin hakı hürmetine, cümle alemlere yardım eyle Ya Rabbi ! Dualarımızı ve ibadetlerimizi tüm insanlığın huzuru, mutluluğu ve esenliği için vesile kıldık. Kabul eyle Ya Rabbi ! Duası bizden kabulü Allah’tan ola. Gerçeğe Hü. “

Secdeden sonra Zakir 3. Tevhidi cemaatle birlikte söyler:

sayfa-12-

Şu aleme nur doğdu / La İlahe İllallah
Muhammed’in doğduğu gece /La İlahe İllallah
Yeşil kandilden nur indi /La İlahe İllallah
Muhammed’in doğduğu gece / La İlahe İllallah

Hak La İlahe İllallah, İllallah Şah İllallah
La İlahe İllallah, İllallah Şah İllallah

Sen Ali’misin Güzel Şah
Şahım Eyvallah. (Nakarat)

Huri kızların hepsi /La İlahe İllallah
Muhammed dinin tapusu / La İlahe İllallah
Açıldı cennet kapısı /La İlahe İllallah
Muhammed’in doğduğu gece / La İlahe illallah

Muhammed anadan düştü /La İlahe İllallah
Kafirlerin aklı şaştı / La İlahe İllallah
Bin bir putlar yere geçti /La İlahe İllallah
Muhammed’in doğduğu gece /La İlahe İllallah

Nakarat
Huri kızları geldiler /La İlahe İllallah
Muhammed’in dinini sordular /La İlahe İllallah
Nurdan kundağa sardılar /La İlahe İllallah
Muhammed’in doğduğu gece /La İlahe İllallah

Nakarat
Muhammed kalktı oturdu /La İlahe İllallah
Alemi nura batırdı /La İlahe İllallah
Yer gök salavat getirdi /la İlahe İllallah
Muhammed’in doğduğu gece /La İlahe İllallah

sayfa-13-

Nakarat
Şah Hatayi’m ey kardaşlar / La İlahe illallah
Güzel olur hep bu işler /La İlahe İllallah
Secdeye indi hep başlar / La İlahe İllallah
Muhammed’in doğduğu gece / La İlahe İllallah

Dede secde gülbankını verir:

“ Bismişah Allah Allah. İlahi Ya Rabbi ! Varlığın, birliğin, kadirliğin, kadimliğin, lütfun, keremin, ihsanın, faziletin, şefkatın, rahmetin, doksan dokuz Esma’ül-Hüsna’nın hürmeti hakkı için, secdeye başını koyup, varlığını, varlığında yok eden canları rahmetin ve kereminle lütfuna mazhar eyle. İlahi Ya Rabbi ! Arş yüzünde olan cümle meleklerin ve onların ulularının ettikleri ibadetler ve yapmış oldukları hizmetlerin hakkı hürmetine bizlere, ailemize, ülkemize ve tüm insanlığa yardımlarını esirgeme. İlahi Ya rabbi ! Peygamberlerin evveli Adem (A. S ) ve keremler sahibi Hz. Muhammed Mustafa arasında geçen yüz yirmi dört bin peygamberin, cümle nebilerin, cümle velilerin, cümle evliyaların, Kerbela’da şehit olan 73 şühedanın, aşıkların, sadıkların, erenlerin kerametleri, ta’at ve ibadetleri, gözyaşları Hakk’ı hürmetine gönüllerimizdeki muratlarımıza vasıl eyle. İlahi Ya Rabbi ! Tevhidimiz oldu tamam, yardımcımız on iki imam. İbadetlerimiz kabul, muratlarımız hasıl ola. Yüce Allah, zikirlerimizi dünyada dilimizde kesmeye, Ehlibeyt’in katarından ayırmaya.  Duası bizden, inayet iama Ali’den, şefaat Muhammed Mustafa’dan, kabulüde Allah’tan ola. Gerçeğe HÜ! “

Zakir Miraclamayı okuma başlar:

sayfa-14-

Geldi çağırdı Cebrail
Hak Muhammed Mustafa’yı
Hak seni Mirac’a okur
Davete kadir Hüda’ya.

Evvel emanet budur ki,
Piri, rehberi tutasın.
Kadim erkana yatasın.
Tariki Müstakiyme. (Doğru yola giresin)

Muhammad sükuta vardı.
Vardı Hakk’ı zikreyledi.
Şimdi senden el tutayım(Cemaat el ele  tutuşur)
Hak buyurdu Vedduha. (Hakk buyurdu kuşluk vakti)

Muhammed’in belini bağladı (Cemaat bel bağlar)
Anda ahir Cebrail
İki gönül bir oluben (olup)
Hep yürüdüler dergaha.

Vardı dergah kapısına.
Gördü orda bir arslan yatar.
Arslan anda hamle kıldı (Arslan o anda hamle yaptı)
Korktu Muhammed Mustafa.

Buyurdı sırrı Kainat. (Cebrail buyurdu)
Korkma Ya Habibim dedi.
Hatemi ağzına ver ki; (Yüzüğü ağzına ver ki; )
Arslan ister bir nişane.

sayfa-15-

Hatemi ağzına verdi.
Arslan orda oldu sakin
Muhammed’e yol veruben (Muhammed’e yol verip)
Arslan gitti Nihaneye (Arslan gitti yattığı yere)
Vardı Hakk’ı tavaf etti.
Evvela bunu söyledi.
Ne heybetli Şir’in varmış. (Ne heybetli arslan’ın varmış)
Hayli cevreyledi bize. ( Hayli korkuttu-kükredi bize )

Gördü biçare bir derviş.
Hemen yutmak diledi.
Ali yanımda olaydı
Dayanırdım ol Şahıma.

Gel benim sırrı devletlim
Sana tabiyim ey habibim.
Eğiliben secde kıldı. (Eğilip secdeye vardı)
Eşiği kıblegahına.

Kudretten üç nan geldi.
Sütü elma baldan aldı.
Muhammed destini sındu.
Nuş etti Azametullh’a.

sayfa-16-

Doksan bin kelam danıştı.
İki cihan dostu dostuna.
Tevhidi armağan verdi
Yeryüzündeki insana.

Muhammed ayağa kalktı. (Tüm cemaat ayağa kalkar)
Hep ümmetini diledi.
Ümmetine rahmet olsun. (Üç kere tekrar edilir)
Anda dedi Kibriya. (Allah’ın sıfatlarından biri)

Eğiliben secde kıldı (Secdeye varılır)
Hoşkal sultanım dedi (Hoşça kal sultanım dedi)
Kalkıp evine giderken
Yol uğrattı kırklara (Bu dörtlük iki kere okunur)

Vardı kırklar makamına.
Oturuben oldu sakin (oturulur)
Cümlesi de secde kıldı (secdeye varılır)
Hazreti Emrullah’a.

Muhammed sürdü yüzünü (secdeye varılır)
Hakk’a teslim etti özünü.
Cebrail getirdi üzümü.
Hasan, Hüseyin ol Şaha.

sayfa-17-

Canım size kimler derler.
Şahım bize kırklar derler.
Cümleden ulu yolumuz.
Eldedir külli varımız.

Madem size kırklar derler.
Niçin noksandır biriniz.
Selman Şeydullah’a gitti. (Şeydullah-Hakkullah)
Ondandır eksik birimiz.

Cümleden ulu yolumuz.
Eldedir külli varımız.
Birimize neşter vursan
Bir yere akar kanımız.

Selman Şeydullahtan geldi.
Hü deyip içeri girdi.
Bir üzüm tanesini koydu.
Selman’ın Keşkullahına.
Kudretten bir el geldi.
Ezdi bir engür eyledi.
Hatemi parmakta gördü.
Uğradı bir müşkül hale.

(Burada semaha kalkılır)

sayfa-18-

Ol şerbetten biri içti.
Cümlesi de oldu hayran.
Mümin, müslim üryan büryan.
Hep girdiler semaha.

Cümlesi de el çırpıben (çırpıp)
Dediler ki, Allah Allah.
Muhammed bile girdi.
Kırklar ile semaha.

Muhammed’im coşa geldi.
Tacı başından düştü.
Kemeri kırk pare oldu.
Hepsi sardı kırklara.

Muhabbetler galip oldu.
Yol erkanı yerini aldı.
Muhammed’e yol göründü.
Hatırları oldu sefa.

Muhammed evine gitti.
Ali Hakk’ı tavaf etti.
Hatemi önüne koydu.
Dedi saddaksın Ya Ali !

Evveli sen, ahiri sen
Zahiri sen batını sen.
Cümle sırlar sana ayan.
Dedi Şah’ı Evliya.

sayfa-19-

Şah Hatayi’m vakıf oldum.
Ben bu sırrın ötesine.
Hakk’ı inandıramadım
 Özü çürük ervaha. (Ruhlara)

Semah eden canlar, semah bittiğinde darda beklerler. Gözcü de onlarla beraberdir. Dede duasına başlar:

“Bismişah Allah Allah ! Semahlar saf ola. Günahlar af ola. Döndüğünüz çarkı pervazlar Hakk için ola. Seyir için olmaya. Yardımcınız on iki İmamlar ola. İsteğinizi, dileğinizi, Hakk-Muhammed-Ali vere. Semahınız kırklar semahı ola. Semahı bizlere bağışlayan Muhammed Mustafa’nın şefaatı üzerimizde hazır ve nazır ola. Gerçeğe Hü ! “

Semahçılar rükuya durur. Dede duasına devam eder:

 “ Bismişah Allah Allah ! Tecellanız, temennanız kabul ola. Hakk’ın dergahına yazıla.
Yüzünüz ak, gönlünüz pak ola. Yüce Allah da cümlenizin yardımcısı ola. Gerçeğe Hü. “

Semahçılar yerlerine otururlar. Gözcü meydandadır.Yere niyaz olur ve diz üstü oturarark şu duayı verir:

“ Allah-Muhammed-Ya Ali. Dar çeken, didar göre. Didar gören cehennem narı görmeye. Sofular, bacılar safaya vara.”
Tüm cemaat hep birlikte rahat otururlar. Gönüller semahından sonra Sakinin suyu gelir. Sular temiz sürahilere konulur. Saki bir elinde sürahi, bir elinde bardak dara durur ve duasına başlar:

sayfa-20-

“ Esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla. Bütün canlıları sudan yarattık. (Enbiya suresi 30. Ayet) Allah her istediğine şifa verir.(Hadis)
Selamullah Ala İmam Hüseyin.
Evladı İmam Hüseyin.
Lütfuna muhtacız  ihsan eyle Ya Hüseyin.
Derdimize senden derman eyle Ya Hüseyin.

Gayri’ye muhtaç eyleme sevenleri el-aman.
Sen Medet kıl bizlere her vakit Ya Hüseyin.
Yüz bin kez lanet olsun o güruhu dalale.
Ahd-i bozup şehit kıldılar, onlar seni Ya Hüseyin.

İsmi pakın aşkı için zikredeni zulüme uğratma  asla.
Ber Murad et dide-i giryan ile ağlayanı Ya Hüseyin.
İznin ile su tapşırdım aşkına vermek için.
Aşkınla içenlere kıl ab-ı hayat Ya Hüseyin.

Ber Cemal-i Muhammed, Ber Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Ali’yi pir bilip verelim Muhammed Mustafa’ya ve Ehlibeyt’ine salavat.

Cemaat hep birlikte salavat getirir. Dede darda duran sakilere  ve cemaate duasını verir:

“ Bismişah Allah Allah! Erenler şemile pervane geldim. Başı açık, yalın ayak divana durdum. Şerha şerha kattım ol tez iktidarım. Derem derem bir yudum su ver. “

sayfa-21-

Kerbela’da mervanlar elinde şehit olan imamlar aşkına.
Saki imam Hüseyin, cennet mekanı İmam Hüseyin.
On iki imamlar Hakk’ın sevgili yâri.
Onlar birlemiştir Haliki perverdigarı

Susuz şehit ettiler Ali evladı ol hanedanı
Derem derem bir yudum su ver.
Kerbela’da Mervanlar elinde şehit olan imamlar aşkına.
Saki imam Hüseyin, cennet mekanı imam Hüseyin.

Onlar çok çektiler mihnet ile belayı.
Onlara nasip eyle bu kevser sülaleyi
Susuz şehit ettiler Ali evladı ol hanedanı
Derem derem bir yudum su ver.
Kerbela’da Mervanlar elinde şehit plan imamlar aşkına.
Saki imam Hüseyin, cennet mekanı imam Hüseyin.

Şah Muhammed Şah Ali’dir şahımız.
Şah Hüseyin’e kurban olsun canımız.
Erenler dergahı bizim dergahımız.
Derem derem bir yudum su ver.

Kerbela’da Mervanlar elinde şehit olan imamlar aşkına.
Saki imam Hüseyin, cennet mekanı imam Hüseyin.
Şah Hatayi’im yana yana yürek döndü bir yana.
Lanet okuyalım Yezit oğlu bir mervana.

sayfa-22-

Bir yudum su vermediler Ali oğlu ol hanedana
Derem derem bir yudum su ver.
Kerbela’da Mervanlar elinde şehit olan imamlar aşkına.
Saki imam Hüseyin, cennet mekanı İmam Hüseyin

Zakir sazı ile çalıp söylemeye devam eder:

Selamullah Ya Hüseyin, Selamullah Ya Hüseyin, Selamullah Ya Hüseyin.
Ahmet’i Muhtar aşkına, Sadık’ı Sıtkı Selman-ı Pak aşkına, İmam Ali’yel Murtaza aşkına, İmam Hüseyin-i Kerbela aşkına.
Sakkahüm Ya imam Hasan, Sakkahüm Ya imam Hüseyin.
Kıl şefaat katresi düşene Ya Hüseyin.
Yardım eyle Allah Allah diyene Ya Hüseyin.
Selanıllah Ya Hüseyin, Selamullah Ya Hüseyin, selamullah Ya Hüseyin.
Nur ola Allah, sır ola Allah, içenler şifa bula Allah.
Derdimize derman, hastamıza şifa senden ola Allah.
Hazreti imam Hüseyin’den ola Allah.
Gerçeğe Hü gelen engür suyu ola.

Sakiler suyu cemaate dağıtırlar. Allah’tan şifa olsun diye içilir. Görevliler dara durur.
Dede görevlilere duasını verir:

“ Bismişah Allah Allah ! Aşk olsun içene, rahmet olsun göçene, Hazreti imam Ali ve imam Hasan’a, Hazreti imam Hüseyin’e, gittiği yer dert görmeye, erenler kerem eyleye, Şeyen Lillah Allah Eyvallah, gerçeğe Hü…”

Sakiler niyaz ederek yerlerine otururlar. Sıra mersiyelere gelmiştir. Bütün cemaat ayağa kalkarak el ele tutuşurlar ve mersiyeyi hep birlikte aşk ve huşu ile söylerler.

sayfa-23-

MERSİYE 1

Bugün matem günü geldi.
Ah Hasan’ım, vah Hüseyin’im.
Senin derdin bağrımı deldi.
Ah Hasan’ım, Vah Hüseyin2im.
Şehit olmuş Şah-ı Merdan, Şah Hüseyin’im, vah Hüseyin’im.

Bizimle gelen gelsin.
Serini meydana koysun.
Hüseyin’le şehit olsun.
Ah Hasan’ım, vah Hüseyin’im.
Şehit olmuş Şah-ı Merdan, şah Hüseyin’im, vah Hüseyin’im.

Kerbela’nın yazıları
Şehit düştü gazileri
Fatma ana kuzuları
Ah Hasan’ım, vah Hüseyin’im.
Şehit olmuş Şah-ı Merdan, Şah Hüseyin’im, vah Hüseyin’im.

Kerbela’nın önü düzdür.
Geceler bana gündüzdür.
Şah Kerbela’da yalnızdır.
Ah Hasan’ım, vah Hüseyin’im.
Şehit olmuş Şahı Merdan, Şah Hüseyin’im, vah Hüseyin’im.

sayfa-24-

Gökte yıldız paralandı.
Şehribanu karalandı.
Şah Hüseyin yaralandı.
Ah Hasan’ım, vah Hüseyin’im.
Şehit olmuş Şah-ı merdan, Şah Hüseyin’im, vah Hüseyin’im.

Bir su verin masum cana.
Zalim içti kana kana.
Fatma ana yana yana.
Ah Hasan’ım, vah Hüseyin’im.
Şehit olmuş Şah-ı Merdan, Şah Hüseyin’im, vah Hüseyin’im.

Boz bulanık puslu dağlar
Virandır bahçeler bağlar
Şah Hatayi’im durmaz ağlar.
Ah Hasan’ım, vah Hüseyin’im.
Şehit olmuş Şah-ı Merdan, şah Hüseyin’im, ah Hüseyin’im.

Cemaat hep birlikte el ele tutuşarak bu mersiyeyi söyler. Arkasından Zakir kısa olarak Kerbela’yı anan bir mersiye daha okur.

MERSİYE 2

Durdum divanına ellerim bağlı.
Yetiş imdadımıza imam Hüseyin.
Bu aşkın elinden ciğerim dağlı.
Yetiş imdadımıza imam Hüseyin.

sayfa-25-

 Kerbela olayının bir günü
Mülkümüz şu dünyada fanidir fani.
Yetiş Hızır yetiş car günün bugün.
Yetiş imdadımız imam Hüseyin.

Dermanı der Kur’an Kur’anullah.
Sevenin gönlünde gitmiyor billah.
Cümlemizin muradını ver Allah Allah.
Yetiş imdadımıza imam Hüseyin.

Cemaat ayakta iken oturur. Zakir ara vermeden salavatlara geçer:

Ya İmam-ı Muttakin Server Muhammed Mustafa’nın aşkına verelim salavat.
Allah’üme Salli Ala Seyyidina Muhammed’in ve Ala Ali Muhammed ve Ehlibeyt.
 Ya imamı Muttakin Server Muhammed Mustafa’ya ve Ehlibeyt’e verelim salavat.
Salavat cemaatle birlikte verilir.

Salavat’tan sonra Zakir devam eder:

Çekelim aşkın yayını
Ceme girmesin hayını
Tevhid kararını buldu.
Yol erkanı yerini aldı.

Müminler ah çekip ağladı.
Ah Hasan’ım, vah Hüseyin, Şah Hüseyin.
Evveli Hü diyelim, ahırı Hü diyelim,
Lanet zalimin canına
Gerçeğe Hü diyelim, Hü…

Hatayi’im handan gelir.
Cesetler de candan gelir.
Bu yola meyil verenler
Serin verir, serden gelir.

Hatayi’im uluya gider.
Ululardan uluya gider.
Gafil olmayan gaziler
Bu yol Şah-ı Merdan’a gider.

sayfa-26-

Alemlere rahmet verelim. Muhammed Mustafa’ya ve Ehlibeyt’ine salavat.

Zakirle birlikte tüm cemaat salavat verir.Eller açılıp münacat duası yapılır:

“ Bismişah Allah Allah ! Yarabbi ! Ellerimizi açtık, boynumuzu büktük, başımızı secdeye koyup sana yalvarıyoruz. Dualarımızı dergah-ı izzetinde kabul eyle Yarabbi. Sana açılan ellerimizi boş çevirme Yarabbi ! Ey yüce Allah’ım ! sana hamd olsun ki bizleri sana kul, habibin Muhammed Mustafa’ya ümmet, veli ve vasi olan Ali’yel Murtaza’ya talip ve soyuna taraf kıldın Yarabbi ! Hatice-i Kübra ve cennet Seyyidesi Fatıma-i Zehra’nın hürmetine, rahmetini bizlerden esirgeme Yarabbi ! Rahman ve Rahim olan adın yüzü suyu hürmetine, İmam Hasan ve şehitler Şahı İmam Hüseyin2in sevgisi ile gönüllerimizi nurlandır Yarabbi ! Hüseyin ve Zeynep’in hakkı hürmetine, bizleri onların dostlarından ve izleyicilerinden eyle Yarabbi ! Bizlerin hayat ve yaşantısını Hüseyni hayat eyle yarabbi ! Yakınlarım deyip salatı ve sevmeyi bizlere farz kıldığın Ehlibeyt2in ve on iki imamların yüzü suyu hürmetine yardımlarını bizlerden esirgeme Yarabbi ! Bereket ve nimetlerinle bizleri ödüllendir yarabbi ! Merhametinin sonsuzluğuna sığınarak, kul beşerdir hata işler, sultan olan da bağışlar niyetiyle, özümüzü dara çekip, tövbe edip, sana yalvarıyoruz, hatalarımızı affeyle Yarabbi ! Dualarımızı kabul eyle Yarabbi ! Esma-il Hüsnaların yüzü suyu hürmetine sana sığınanları her türlü kazalardan, belalardan, görünür görünmez afetlerden, acılardan emin eyle Yarabbi ! Yarabbi sen evvelsin, ahirsin, zahir ve batınsın, dua edenin duasını kabul edensin. Alemlere rahmet olarak yarattığın Muhammed Mustafa!nın, masum ve pak olduğuna şahadet ettiğin Ehlibeyt2in yüzü suyu hürmetine, yurdumuzu, ulusumuzu, varlığımızı, birliğimizi, dirliğimizi sonsuz eyle Yarabbi ! Ordumuzu denizde, havada, karada muzaffer eyle Yarabbi ! Ülkemizin iç ve dış düşmanlarına fırsat verme Yarabbi ! Hastalarımıza, yolculuk edenlerimize, darda, zorda olan cümle insanlarımıza yardım senden olsun Yarabbi ! Aramızda olmayıp da gönülleri ile aramızda olanların da niyetlerini ve dualarını kabul eyle Yarabbi ! Duası bizden kabulü Allah’tan olaç Gerçeğe Hü “

Süpürgeciler meydandadır. Dualarını verirler:

“ Bismişah Allah Allah ! Hüseyni Kerbela için gözlerim yaştır. Zalimlerin bağrı taştır. Erenler yolunda Ali’yel Murtaza baştır. Kırklar meydanı’nda pirimiz üstadımız Seyyidül faraştır. Eyvallah pirim. Nefes pirimdedir. “

Dede süpürgecilerin duasını verir :

“ Bismişah Allah Allah ! Hayır hizmetleriniz kabul ola. Muradınız hasıl ola. İsteğinizi, dileğinizi Hakk, Muhammed,Hizmetlerinizden de şefaat bulasınız.  Ali vere. Hizmetlerinizden de şefaat bulasınız. Gerçeğe Hü “

Lokmacılar meydandadır. Ellerinde lokma dara durarak duasını verir:

“ Bismişah Allah, Allah ! Evvel Allah diyelim. Kadim Allah diyelim. Geldi hak sofrası, Hakk versin biz yiyelim. Demine Hü diyelim. Allah eyvallah. Nefes pirdedir.”

Dede lokma duasını verir:

sayfa-27-

“ Bismişah Allah Allah ! Niyazınız nur ola. Şah zuhur ola. Yiyene helal, yedirene delil ola. Dertlerimize derman, hastalarımıza şifa Allah’tan ola. Şey’en Lillah, Allah eyvallah. Gerçeğe Hü “
Lokmalar  herkese eşit olarak dağıtılır. Dağıtım bittikten sonra hizmetli razılık ister. (Cem çok kalabalık ise, lokmalar çıkışta dağıtılır)
“canlar göz nizam el terazi, herkes oldu mu hakkına razı ?” (üç kez tekrar eder.)
Cemaat: Biz razıyız, Hakk da senden razı olsun.
Lokmacı: Allah da sizlerden razı olsun.

Dedenin onay vermesi ile cemaat lokmalarını yemeye başlar.
Lokmalar yendikten sonra çerağcı çerağları sır eder (söndürür) ve şu duayı okur:

“ Esirgeyen bağışlayan Allah’ın adıyla. Yaradanın nuru aşkına; Ya Allah, Ya Allah, Ya Allah. Peygamberin nuru aşkına; Ya Muhammed, Ya Muhammed, Ya Muhammed. Velayetin nuru aşkına; Ya Ali, Ya Ali, Ya Ali.”

Dede duasını verir:

"Bismişah Allah Allah ! Batın oldu çerağ-ı nur-u. Ahmet zahir oldu Şems-i Mah-ı Muhammed. Allah eyvallah. Hü dost”

Post kaldırılır. Dede duasını verir:

“ Bismişah Allah Allah ! Post kadim ola. İnkar yok ola. Burada sorulan ahirette sorulmaya. Müminler abad, münafıklar ıslah ola. Gerçeğe Hü “

On iki hizmet görevlisi dar meydanındadır. Dede toplu olarak duasını verir:

sayfa-28-

""Bismişah Allah Allah ! Hamdülillah vasıl-ı didar-ı Hakk olduk bugün. Külli müşkil hal olup esrar-ı Hakk olduk bugün. Bade-i aşk-ı ilahi şükür nüş kıldık bugün. Masivadan el çekip mest-i ebed olduk bugün. Ey yüce Allah’ım ! senin rızan için yaptığımız ibadetleri, okuduğumuz duazları, tevhidleri, verdiğimiz gülbankları, döndüğümüz semahları ve getirilen lokmaları dergah-ı izzetinde kabul eyle. Bizleri sevgin ve rahmetinle ödüllendir. Allah’ım Sen bizleri senden, Hak-Muhammed-Ali yolundan ve Hakk kitabından, Hakk resulün Muhammed Mustafa’dan ve onun temiz ve masum ehlibeyt’inden ayırma. Bizlere Hakk erenlerinin izindn yürümeyi nasip eyle. İbadetlerimizi sırrı Kerbela hakkı için kabul eyle. Hizmet sahiplerinin keşfi kerametlerini üzerimizde hazır ve nazır eyle. Erenlerden haklı, hayırlı himmet, şey’enlillah, Allah eyvallah. Gerçeğe Hü ." 
( Burada gidene, durana sırrı sır ederek evine varana destur verilir.)

Cemaat meydana niyaz ederek sakin bir şekilde ayrılır. Cem ibadeti sona ermiştir.

BAZI FARSÇA -ARAPÇA KELİMELERİN ANLAMI
Peyk: Haberci
Tezekkar: İbrikçi
Saka: sucu
Nadi: Seslenen, çağıran
Ali: Yüce, Ulu
Didar: Görüşme, Buluşma, yüz
Ber: üzeri
Fahr: Övünç, Kıvanç
Ceht: Çalışma, çabalama
Mazhar: Nail olma, şereflendirme.
Tarik: Tarikat, yol
Mustakim: Doğru, dosdoğru, düz.
Nihane: Gizlenme
Duha: Kuşluk vakti
Nuş: Tatlı-lokma
Şir: Arslan
Cevr: Üzme, korkutma,
Kibriya: Cenabı Allah’ın azameti ve kudreti- Allah’ın sıfatlarından biri.
Emrullah: Allah’ın emiri
Şeydullah: Hakkula, çıraklık, çerağ akçesi.
Ervaha: Ruh
Hergiz: Asla
Giryan: Ağlayan
Dide: Göz
Şerhar: Dilim, dilim olmuş.
Perver: Yetiştiren, büyüten.
Halik: Tanrı, yaratan
Ser: Baş
Car: Yardım

01.11.2019
Hamdullah Dedeoğlu

***Bu metnin hazırlanmasına katkıda bulunan Kocaeli-Darıca Cemevi Dedesi Sayın Veysel Dal dedeye teşekkürlerimi sunuyorum.

















































































Popular