ALEVİ TÜRKMENLER VE DEDE OCAKLARI OLMASAYDI ANADOLU TÜRK VE
MÜSLÜMAN KALIR MIYDI ?
Bugünkü yazımızda okuyup, yazan, araştıran ve sorgulayan
milliyetçi, dindar ve muhafazakar kesimle zaman zaman yaptığımız sohbet ve
tartışmaları yazmak istedim. Çok düzeyli ve birbirine saygıdan kusur etmeyen
bir ortamda geçen bu tartışmalarda buluştuğumuz bir ortak nokta, “ Alevi Türkmenler
ve dede ocakları olmasaydı, bugün Anadolu’da ne Türkçe diye bir dil, ne Türk kültürü, ne de müslümanlık olurdu.”
Buna benzer düşünceleri aydın ve entellektüel olan çok sayıdaki bilim
insanından hem duymuşumdur, hem de okumuşumdur. Bu ortak düşünce nasıl oluştu ?
Bunun dayanağı ve kanıtları nedir ? Bu makalemizde bu sorulara cevaplar bulmaya
çalışacağız.
“Anadolu nasıl islamlaştı ?” adlı makalemizde Rum (Anadolu
anlamındadır) ve Horasan erenleri olarak bilinen Alevi (Ehli Beyt taraftarı)
dede ocaklarının katkılarını yazmıştık. Balkanların islamlaşması ve
Türkleşmesinden de aynı ocakların etkileri belirleyici olmuştur. Bunu,
taraflı-tarafsız yerli ve yabancı tüm bilim insanları da teyit etmektedir.
Anadolu’nun kültür, edebiyat ve sanatında da bunu rahatlıkla görebiliriz.
Örneğin alevi ozanlar olmasaydı, bugün çok severek dinlediğimiz türküler,
deyişler, düazlar olur muydu ? Osmanlı dönemindeki aydın ve yenilikten yana
olan yazar, şairlere baktığımızda da alevi- Bektaşi anlayışının ağır bastığını görebiliriz. Örneğin, Namık Kemal, Neyzen
Tevfik, Ziya Paşa, Mithat Paşa, Muallim Naci, Şemseddin Sami, İttihat ve
Terakki Fırkasının kurucularından Talat Paşa, Niyazi bey Bektaşi (Alevi)
inancına mensuptular.
HALK OZANLARININ ALEVİ KÖKENİ
Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal, Köroğlu, Karacaoğlan ve Aşık Veysel en tanınmış Alevi
ozanlardır. İsmi geçmeyen yüzlerce ozan ve şair eserlerini Türkçe ile
söylemişlerdir. Anadolu Selçuklu devletinin resmi dili Farsça, mahkeme dili
ise, Arapçaydı. Osmanlı’nın yazışma dili Farsçaydı. Şeyhülislam Zenbilli Ali
efendi, devletin resmi dilinin Arapça olmasını önermiştir. Osmanlı sarayında
Türkçeye ve Türklere iyi gözle bakılmazdı. Türkler için (daha çok Türkmenler
için) “ Etrakı bi idrak” yani, anlaması kıt, bir şeyden anlamayan deniliyordu.
Bu durumu en güzel açıklayan Baba İlyas’ın oğlu Aşık Paşa, bir şiirinde şöyle
der:
“Türk diline kimse bakmaz idi. (Türkçeye kimse bakmazdı)
Türklere her ğiz
gönül akmaz idi. (Türklere iyi gözle bakılmazdı)
Türk dahi bilmez idi
o dilleri. (Türkçeyi bir dil olarak görmezlerdi)
İnce yolu ol ulu
menzilleri. “
Anadolu’ya Türklerden önce Arap akınları da olmuştu. Hatta
bazı Bizans şehirlerini ele de geçirmişlerdi. Ancak, kalıcı olamadılar. Çünkü,
savundukları ve yaptıkları yerli halkın inancına ters gelmişti. Ama, Horasan
erenlerinin “ yetmiş iki millete aynı gözle bakarız” anlayışı yerli halkın
sempatisini kazanmıştı. Dervişlerin tekke ve zaviyelerde ayırım yapmadan
herkese hizmet etmeleri, onların
konaklamalarına müsaade etmeleri, ibadetlerine müdahale etmemeleri
etkileyici olmuştur. Kılıç ve güçle bir bölgeyi feth edebilirsiniz. Ancak,
halkın gönlünü kazanmadan başarılı olamazsınız. Cengiz Hanın orduları Anadolu’yu
baştan başa işgal ettiler ama, kalıcı olamadılar. Neden ? Çünkü yerli halkı
kazanamadılar.
ASİMİLE OLAN KAVİMLER
Anadolu, yaklaşık olarak iki bin yıl Roma imparatorluğunun
bir parçası olarak kaldı. Bizim tarih derslerinde Bizans diye anlatılan,
gerçekte Roma imparatorluğudur. Roma’lılar bu iki bin yıl içinde onlarca kavmi
asimile ederek, kendi kültür ve dilini, sonra da dinini onlara kabul ettirmiş
yüksek bir medeniyetin temsilcileridirler. Batılıların bugün çok övündükleri
medeniyetin kökleri Roma İmparatorluğundan gelmektedir. Cermenler (Almanlar),
Angıllar (İngilizler), Saksonlar, Slavlar, Macarlar, Bulgarlar, Roma’lıların “
Barbar” dedikleri kavimlerdi. Bu kavimler, Roma’lıların etkisiyle Hristiyanlığı benimsemişlerdir. Konuştukları
dillerin iskeleti de Roma’lıların dili olan Latince’den gelmektedir.
Roma imparatorluğuna
diz çöktüren Türki kavimler olan Hunlar,
Peçenekler, Bulgarlar (Avarlar) da kendi
benliklerini kaybederek, ya Slavlaştılar
ya da diğer kavimlerin içinde kaybolup gittiler. Aynı şey Arap
medeniyeti için de geçerlidir. Örneğin; Mısır ve Kuzey Afrika ülkeleri Arap
kavminden olmamalarına rağmen, hem kültürlerini, hem de benliklerini kaybederek
Araplaşmışlardır. Anadolu’daki Türkler de eğer asimile olmamışlarsa, bunun
başta gelen nedeni, Alevi dedeleri ve Alevi-Bektaşi ocaklarıdır. Dedelerin Cem ibadetlerini
Türkçe yapmaları, Ozanların deyiş ve düazlarını Türkçe okumaları bunun en büyük
delildir. Eğer onlar olmasaydı, bizler bugün ya Arapça ya da Latince konuşuyor
olacaktık. İnancımız da ya Hristiyan ya da Suudların mezhebi olan Vahabilik olurdu. Bu tarihi bir gerçektir. Kimse de inkar edemez.
Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
04. 08. 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.