11 Kasım 2019 Pazartesi

DİNLER VE DEVRİMLER

DİNLER VE DEVRİMLER

Yukarıdaki başlığı okuyanların “ne alaka” dediklerini şimdiden duyabiliyorum. Otuz yıl önce ben de “ne alakası var” diyenlerdendim. Ancak, “İslamcı” görüşlerin ülkemizde ve İslam ülkelerinde yükselişe geçmesinden, bazı ülkelerde de iktidara gelmesinden sonra, din ve dinler tarihine olan ilgim arttı. Bu konuları araştırma isteğimin önüne geçemedim. Bunda kendilerini “İslamcı” olarak tanıtanlarla yaptığımız tartışmaların da etkisi oldu. Ayrıca, Alevi dedesi olan büyük babamla, çocukluğumda alevi köylerinde yapılan cemlerde bulunmamın da sanırım bunda katkısı oldu. Kendi çapımda yirmi yıldır yaptığım araştırma ve incelemelerden çıkarttığım sonuç: makalenin başlığında yer alan dinlerin ve devrimlerin birbirlerinin devamı olduğudur. Bu kanaatlerimi sizinle kısaca paylaşmak istiyorum.

İlk insanlar, hepimizin bildiği gibi avcı toplumlardı. Yaşam ortaktı. Avdan elde edilen yiyecek de giyecek de ortaklaşa tüketiliyordu. Ancak, avcı toplumdan topraktan ürün elde etmeye başlayınca, kollektif yaşam parçalanmaya başlandı. İnsanlar yerleşik düzene geçip, çiftçilik yaparak tükettiğinden fazlasını üretmeye başladı. Yeni düzene geçenler ayakta kalıyordu. Geçemeyenler yok oluyordu. Fizik olarak güçlü olan, iyi silah kullanan, ekilebilen toprakları ele geçiriyordu. İşte dinler bu tarihten sonra ortaya çıkmaya başladı. Çünkü, tarıma geçemeyenler aç ve yoksul kalmıştı. Bunun tek çaresi vardı; Kolektif üretime ve ortak yaşama dönülmesi gerekiyordu. Bunun yolu da inançlardan geçiyordu. Burada devreye tanrıların girmesine ihtiyaç duyuldu. Yer tanrısı, gök tanrısı, gibi. Paylaşımı bunlar denetlemeliydi. İnsanlar ancak böyle ikna edilebilirdi. Ne var ki, insanlar aç gözlüydü. Yönetimi ele geçirenler, bir süre sonra bunu unutup kişisel menfaatlerini öne alıyordu. Çok sayıda peygamberin gelmesinin nedeni de buydu. Örneğin: semavi dinleri tebliğ eden peygamber sayısı binlerle ifade edilmektedir. En son peygamber olan Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği İslam dininin özü, iyi ahlak, adalet ve yoksullara yardımı amaçlıyordu. Peygamberin vefatından sonra, dört halife bu ilkeleri büyük ölçüde uyguladılar. Ancak, ondan sonra iktidarı ele geçiren Emevi ve Abbasi yönetimleri İslam’ı sadece ibadetle sınırladılar. İslam’ı fetih ve işgal aracı olarak kullandılar. Yani dinin özünü boşaltmışlardı. Hazreti Muhammed ve dört halife normal bir yaşam sürmüşken, daha sonrakiler lüks saraylarda hüküm sürdüler. Aynı akıbeti, daha önce Zerdüşt ve Hristiyanlık dini de yaşamıştı. Yoksulları savunan ve barışı egemen kılmak isteyen Hz. İsa'nın tebliğ ettiği Hristiyanlık dini, Romalıların elinde fetih ve işgal aracına dönüşmüştü. Bütün insanlara iyiliği öğütleyen Zerdüşt dini, Pers krallarının bu dini kabul etmesiyle yine aynı şekilde fetih ve işgal aracı olmuştu. Kısaca, peygamberler çürüyen ve kokan düzeni restore ediyor, tıkanmışlıkları açıyor, ancak bir süre sonra sistem tekrar kilitleniyordu. Aynı akıbeti sosyal devrimler de yaşamadı mı? 1789 Fransız devrimi, 1917 Sovyet devrimi aynı kaderi paylaşmadı mı?  Cumhuriyet rejimini getiren, insan hakları beyannamesini kabul eden Fransa, Napolyon’un iktidarında Avrupa'da fetih ve işgallere başlamadı mı?  Yine aynı şekilde ülkelere bağımsızlık, halklara özgürlüğü savunan Sovyetler Birliği, 1968'de Macaristan'ı, 1979'da Afganistan'ı işgal etmedi mi?

Sonuç olarak, dinler antik çağın devrimleridir. Geçmişte dinlerin toplumları ileriye götürme görevini, günümüzde sosyal devrimler almıştır. Yani, antik çağda dinlerin yapmış olduğu yenilikleri, modern çağda sosyal devrimler-reformlar yerine getirmektedir. Sosyal devrimler ve reformlar bir dinin değil, bütün dinlerin ortak değerlerini temsil etmektedir. Toplumların gelişmesi de bu devrimlerle devam edecektir. Çürüyen, kokan ve yozlaşan sistemler yıkılırken, yerine yenileri kurulacaktır. Yenileri, bir yenisi takip edecektir. Ve böylece devamlılık sağlanmış olacaktır. En sonunda da kolektivizme ve doğayı korumaya dönülecektir. İnsanlığın geleceği de buna bağlıdır. Aksi taktirde, insanoğlu yıkılışını ve yok oluşunu kendi eliyle gerçekleştirmiş olacaktır.

 Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu

30.08.2017.

 

 

 

 

 

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular