Emevi
oğullarının Muaviye ile başlayan iktidarından itibaren, İslam dünyası içinde
bölünmeler başladı. Özellikle, Yezid'in peygamberimiz HZ. Muhammed'in torunu
Hazreti Hüseyin'i Kerbela'da şehit etmesinden sonra, bu kırılma ve bölünmeler daha da keskinleşti. Emevi oğullarının
iktidarı döneminde, halkın çıkarları yerine, küçük bir azınlığın korunması,
Arap olmayan Müslüman kavimlerinin küçük görülmesi ve onlara köle manasına
gelen “Mevali” denmesi kırılma ve bölünmelerin geniş kitlelere yayılmasına
neden olmuştu.
Emevi
oğulları, iktidarın olanaklarını da kullanarak, yaklaşık doksan yıl hüküm
sürdüler. Fakat bu süre içinde, İslam'ı özünden kopararak, şekilciliği, nakli
ön plana koydular. Aklı ise, unutturmaya çalıştılar. İşte tam burada,
peygamberimizin ehli beytinden olan imamlar, bu anlayışa itiraz ettiler. Bunun
Kur'an'a aykırı olduğunu ayetlere dayanarak açıklamaya çalıştılar. Ancak
iktidarların baskı ve zulümlerine maruz kaldılar. Emevi oğulları ve daha sonra
iktidarı ele geçiren Abbas oğulları da bu politikaları aynen devam ettirdiler.
Hazreti
Muhammed'in tebliğ ettiği halkçı ve akılcı olan İslam dini, özünden
uzaklaşmıştı. İktidarlar, dinin özü yerine, şekli ibadetleri esas alarak, halkı
daha kolay yönetebileceklerini görmüşlerdi. Ancak ehlibeyt mensupları ve
onların destekçileri, yönetimin kontrolü dışındaki uzak bölgelere göç ederek,
halkı aydınlatmaya ve örgütlemeye devam ettiler. Ehlibeyt'e sahip çıkan ve
iktidara karşı onları destekleyen en büyük kitle Türk ve Fars kavimleriydi.
Arapların büyük çoğunluğu ise, iktidarların yanında yer almıştı.
EHLİ BEYT VE
İSLAM
Türk ve Fars
kavimlerin ezici çoğunluğu, 9. yüzyıla
kadar Arap ordularına karşı direnç
göstermiş ve eski dini inançlarını bırakmamışlardı. Ancak, Ehlibeyt'e mensup
olanların ve onları destekleyenlerin, Horasan, Taberistan, Deylaman bölgelerine gelmelerinden sonra,
İslam dinini gönüllü olarak benimsemeye başladılar. Bunda, Ehlibeyt ailesine
yapılan baskılara karşı direnme ile birlikte, İslam'ı esas taşıyıcılarından
öğrenmelerinin büyük etkisi vardı. Gerçek islam'ın, halifelerin yönettiği
devlette olmadığını gördüler.
Türk ve Fars
kavimlerinin din adamları, İslam'ın özünü, yani hak, adalet ve dürüstlük
anlayışını esas alarak, kendi gelenek ve görenekleri ile birleştirip, bir
sentez oluşturdular. Çünkü, Arapların bazı gelenek ve görenekleri onlara uygun
gelmemişti. (Örneğin çok kadınla evlilik gibi.) İran'lılar, islam'ın bu anlayış
ve yorumuna “şiilik”, Türk kavimleri ise, “Alevilik” adını verdiler. Şiilik
“Şia” kelimesinden geliyordu. Hazreti Ali taraftarlığı anlamını taşıyordu. Alevi
ise, Ali’ye mensup olanlar anlamındaydı.
AKILCI İSLAM
İslamın bu
doğru yorumu bölgede astronomi, tıp ve matematikte çok sayıda bilim adamının
yetişmesini sağladı. En ünlüleri tıbbın kurucusu olarak kabul gören İbn-i
Sina, Astronomide Albiruni, Cebir'in kurucusu olan Harezmi bu coğrafyanın
insanlarıydı. Bu bilim adamları sayesinde İslam dünyası 14. yüzyıla kadar
üstünlüğünü devam ettirdi. Ne zaman ki, nakli ve şekli anlayış bütün İslam
dünyasına hakim oldu; işte o zaman, önce duraklama, sonra da gerileme dönemi
başladı. 17. yüzyıldan itibaren üstünlük doğudan batıya, medeniyet de İslam
coğrafyasından, Hristiyan coğrafyasına geçti. Aradan yaklaşık dört yüzyıl
geçmesine rağmen, İslam coğrafyası kendisini toparlayamamış ve batının
egemenliğini kıramamıştır. O halde ne yapılmalıdır ?
Öncelikle,
İslam dünyasının yeniden kendi özüne dönmesi, yani akıl ve bilime yönelmesi
şarttır. 13. yüz yıla kadar karanlıkta kalan Avrupa'yı aydınlatan İslam
dünyası, kendisine de ışık tutacak güç ve kudrete sahiptir. Burada en büyük
görev ilahiyatçı bilim adamlarına düşüyor. Korkmadan, yüreklerini ortaya
koyarak, gerçek İslam'ı anlatarak halkı aydınlatmalıdırlar. Özellikle ülkemiz
bilim insanlarının bu görevi başaracak birikime sahip olduklarına inanıyorum. Bunu yapmadıkları taktirde, İslam coğrafyasındaki kanlar akmaya
devam edecektir. Batılı sömürgecilerin üstünlüğü kırılamayacaktır. Bunun vebali de aydın din adamlarının üzerinde olacaktır.
Saygılarımla.
10.07.2016
Yazan: HAMDULLAH DEDEOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.