22 Temmuz 2018 Pazar

1830 SAYIMINA GÖRE ÇORUM SANCAĞINDA AŞİRETLERİN KÖYLERDEKİ NÜFUS DAĞILIMI


1830 SAYIMINA GÖRE ÇORUM SANCAĞINDA AŞİRETLERİN KÖYLERDEKİ NÜFUS DAĞILIMI

Daha önceki yazılarımızda Çorum sancağına iskan edilen aşiretleri ve aşiretlerin köylere dağılımını yazmıştık. Bugünkü yazımızda, hangi aşiretin, hangi köylere kaç nüfusla yerleştirildiğini belirteceğiz. Ancak, 1830 sayımında sadece erkekler sayıldığı için, bu rakama bir o kadar da bayan nüfusun eklenmesi gerekir.

Kaynağımız, Çorum nüfus defterlerini inceleyen Hacı Haldun Şahin’in “ OSMANLI DÖNEMİ NÜFUS DEFTERLERİNDE ÇORUM BÖLGESİ AŞİRETLERİ” isimli eseri olacaktır. Dokuz yüz yirmi yedi sayfalık kitaptan derlediğimiz bilgileri sizlerle paylaşmak istedik. Köylerinin hangi aşiretlerden oluştuğunu merak eden arkadaşlara yardımcı olacağını ümit ediyoruz.

Çorum Ekradından Dayılar Cemaatinden,
Karadonaşa köyü, 53 Nüfus.
İkizli köyü, 55 nüfus.

Çorum Ekradından Aliçul/Aylihul Cemaatinden,
Pamucak, 42,
Deniz köyü, 49,
Karahisarlı Demir köyü, 188,
Narlık köyü, 151,
Gökçekaya, 66,
Demirşeyh, 18,
Eşme köyü, 23 nüfus.

Çorum Ekradından Karacalar Cemaatinden,
Salur köyü, 97,
Dut köyü, 9,
Cerid köyü, 31,
Suludere köyü, 41 nüfus.

Çorum Ekradından Seyid Vend Cemaatinden,
Çeltik köyü, 76,
Suludere köyü, 29,
Karaburun köyü, 84,
Yalakçayı köyü, 50,
Kızılcakışla köyü, 60,
Kötü köyü, 22,
Yamadi kebir köyü, 15,
Karaevli köyü, 76,
Üç oluk köyü, 16,
Köpeç köyü, 30,
Ağıroğlan çiftliği, 30,
Belkavağı çiftliği, 41, nüfus.

Çorum Ekradından Karamanlı Cemaatinden,
Demirşeyh köyü, 43,
Eşme köyü, 63,
Karaoğlu köyü, 23, nüfus.

Türkmen Dedesli Aşiretinden,
Sorsavuşturan, 22,
Kara Mehmed köyü, 50,
İğdeli köyü, 54,
Kılıçdere köyü, 50,
Sülüklü, 22,
Kertme köyü, 80,
Karakeçili, 16,
Hızırlık, 51,
Çırfınlı köyü, 47,
Dut pınar köyü, 52,
Sorsavuş, 44,
Aşılı armut, 111,
Karakeçili 27,
Kızılkır, 28,
Çeltiközü, 65,
Hasandeğin köyü, 95,
Aksoku köyü, 128,
Tepe köyü, 62 nüfus.

Ekradı Cihanbeyli Aşiretinden,
Kuruçay 383,
Şanba köyü, 73,
Karahisar köyü, 27,
Güllücek, 66,
Sarışeyh, 13,
Kınık köyü, 47,
Kösürelik köyü, 25,
Oluközü köyü, 73,
Aksungur, 51,
Saraylı, 37,
Gölyeri, 8,
Darılık, 6,
Oluközü, 6,
Aktaş, 10,
Kavacık 9,
Demirci, 8 nüfus.

Türkmen Akceceli Aşiretinden,
İshaklı, 166,
Bey köyü, 158,
Barak köyü, 130,
Toyhane, 75,
Aşağı Bayat, 21,
Köpüklü, 93 nüfus.

Türkmen Beni Huneyn Arap aşiretinden,
Tozluburun, 7,
Su koyulan, 161,
Yerli, 99,
Hacıbayram, 14,
Belkavak, 58 nüfus.

Yörükan Çayan Aşiretinden,
Karavdar, 88,
Tozluburun, 19,
Çayan, 44,
Oyaca, 20,
Topuz, 51 Nüfus.

Türkmen Alamaslı Aşiretinden,
Kaledere, 38,
Ortakışla, 32,
Hacıosman, 46,
Kertme, 36,
Karakocalı, 25,
Akdere, 29,
Muratkolu, 28,
Harhar, 46,
Narlık, 36,
Karakaya, 21,
Karadona, 14,
İbrahimoğlan, 81,
Keşlik, 27 nüfus.

Ekradı Lek Aşiretinden,
Kızılviran, 160 nüfus.

Ekradı Çakallı Aşiretinden,
Çaltıcak, 108 nüfus.

Türkmen Sarıcalar Aşiretinden,
Sarıcalar köyü, 39 nüfus.

Türkmen Pehlivanlı Aşiretinin Hatal Cemaatinden,
Sarıkamış köyü, 18,
Çayan, 19,
Yirce, 6,
Karaevli Sagir köyü, 28,
Yamadi 9,
Kızılkışla 5,
Taşlıgeçit, 12,
Demirşeyh, 13 nüfus.

Türkmen Hergünlü Aşiretinden,
Demirşeyh, 8 nüfus.

Türkmen Tatar Ellezli Aşiretinden,
Eşmeköyü, 7 nüfus.

Türkmen Avcı Aşiretinden,
Ortakışla, 98,
Çayşak, 76 nüfus.

Türkmen Kangal Aşiretineden,
Yılgın ovacığı, 32 nüfus.

Türkmen Ağcakoyunlu Aşiretinden,
Şekerbey köyü, 44 nüfus.

Ekradı Badıllı Aşiretinden,
Karaberg nahiyesi 96 nüfus.

Ekradı Cudikanlı Aşiretinden,
Saz kazası, 117 nüfus.

Türkmen Kargınlı Aşiretinden,
Kargın köyü, 37 nüfus.

Türkmen Kuyumcu Aşiretinden,
Sapa, 198,
Sarinbey, 83,
Abdalbodu, 38,
Sorsavuş, 19,
Hamdiköy, 86,
Karabayır köyü, 27,
Seyfe, 120,
Çay köyü, 32,
Sarvanlı köyü 20 nüfus.

Ekrad kelimesinin ne anlama geldiğini, daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Konuyu öğrenmek isteyenlere, Türkmen Ekradı ve “ EKRAD”’ın hepsi Kürt mü ? İsimli yazılarımızı okumalarını öneriyoruz.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
22.07.2018













18 Temmuz 2018 Çarşamba

ÜLKEYİ TERK ETMEK İSTEYENLERE NE DEMELİYİZ ?

ÜLKEYİ TERK ETMEK İSTEYENLERE NE DEMELİYİZ ?

Son seçimde muhalefete, özellikle de CHP’ye oy veren bazı kesimlerde tamamen karamsarlık hakim olmuş durumda. Öyle ki, ellerinde olsa hemen ülkeyi terk edip, “Bu cahil insanları kendi başlarına” bırakacaklar. Bu kesimlere seçimlerden önce CHP’nin iktidara geleceğini pompalayıp, sonra da sükutu hayale (hayal kırıklığı) uğratmayı hedefleyenlerin planlarını görememektedirler. CHP, 1950’den sonra sanki iktidara gelmiş de, son bir kaç yıldır iktidardan uzak kalmış gibi propaganda yapıyorlar. CHP’nin bugün uyguladığı politika ve kadrolarıyla, yöneticileriyle iktidar olamayacağını siyasetten biraz anlayanlar dahi, görebilmektedir. Çünkü, partinin kurucu değerlerinden ve altı oktan tamamen kopmuşlardır. Bu konuyu daha önceki yazılarımızda anlatmıştık.

Şimdi yazımızın konusu olan ülkeyi terk etmek isteyenlere gelelim. Bu düşünceye sahip olanların görüşü, AKP’ye oy veren vatandaşlara Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’in gözlüğü ile bakanlardır. Bunlara göre, bu vatandaşlar “ CAHİL” ve düşünmeden oy veren “robot”lardır. O halde ülkeyi bunlara bırakıp, ayrılmak en iyi “çözüm’dür. Çünkü, bu halkla bir yere gidilmez ve onlara da güvenilmez. Dolayısıyla, “sürünmeye” mahkumdurlar. Bu görüşü savunanlar, kendilerine de “ilerici” “demokrat” “solcu” ve “devrimci” diyebilmektedir. Bunun neresi “solculuk” neresi “devrimcilik” şaşarım doğrusu. Ağızlarından düşürmedikleri Mustafa kemal’i ya hiç okumamışlar, ya da okuduklarını kavrayamamışlardır. Mustafa Kemal, bunlar gibi düşünseydi, Kurtuluş savaşına başlamaz, ordudaki görevinden istifa etmez ve İstanbul boğazında bir yalıda yaşamına devam ederdi. Ve hayatını da hiç riske sokmazdı. Okuma yazma oranının yüzde dört olduğu bir toplumla bağımsızlık mücadelesinin imkansız olduğunu anlar, yan gelip yatardı. Böyle yapanlar olmadı mı ? Osmanlı ordusunda görevli “paşa”ların büyük çoğunluğu böyle yapmadı mı ? Ama inançlı olan, riskleri alabilen ve halka güvenenler, imkansız denilen şartlarda başarıya ulaştılar. Çok küçümsedikleri yoksul halk, ayağındaki çarığını, ayağındaki yün çorabını Kuvayi Milliyeye bağışlamadı mı ? Üç yıl süren, kana kan, dişe diş bir mücadele sonucunda zaferle çıkmadılar mı ?

Belirli bir yaşamı olan ve bunu iyi ya da biraz kötü devam ettiren toplumlar, bıçak kemiğe dayanmadan, çok derin ve çok çetin bir mücadeleye kolay kolay katılmazlar. Bu durumu çok güzel anlatan bir öyküyü kısaca burada anlatmakta yarar görüyorum.

BİBER TARLASI

Fransızlar Urfa, Antep ve Maraş’ı işgal etmişlerdir. Mustafa Kemal’in görevlendirdiği subaylar direnişi örgütlemek için Maraş köylerine giderler. Düşmanın bölgeyi işgal ettiğini, bunun için silaha sarılmak gerektiğini anlatırlar. Ancak, Köylülerin büyük çoğunluğu buna kayıtsız kalır. Kısa bir süre sonra, Fransız işgali o köyleri de kapsar. Aynı köylere gelen subaylar, “düşman askeri sizin köylere de geldi. Biber tarlalarınız da elinizden gidecek, bunu da kabul ediyor musunuz ?” der. Subayın bu sözleri üzerine, eline baltasını, tüfeğini, kazmasını alan subayın etrafında dizilmeye başlar. Ve Fransız işgaline karşı müthiş bir direniş gösterirler. Sonuçta, Fransızlar bölgeden kaçmak zorunda kalırlar.

Şimdiki durum da biraz biber tarlasına benziyor. Halkın büyük çoğunluğu şu andaki gidişi, tam olarak görememektedir. Ancak, halkın bu durumu görmesi için çaba gösterenlerin sayısı da azınlıkta kalmaktadır. Öykümüzdeki gibi, eğer Mustafa Kemal’in görevlendirdiği subay köylere gidip, halkı örgütlemeseydi ve onları ikna etmeseydi, başarı gelir miydi ? Biz de eksik olan O subayın göstermiş olduğu sabır ve mücadele azmidir. Muhalefet liderlerinin tavrı da, kurtuluş savaşına katılmayıp, yan gelip yatan “ paşa” ların tavrına benzemektedir. Bu tavırla başarı kazanılır mı ?

Burada başka bir ülkeye göç edip rahat yaşamak isteyenlere de bir kaç söz daha söylemek isterim. O ülkeler de aynı yoldan gelerek, bugünkü durumlarına öyle ulaştılar. Hem de çok ağır bedeller ödediler. Ülkesini terk etmek isteyenlere, ülkemizden ayrılmadan önce, gidecekleri ülkelerin tarihini  okuyup, araştırmalarını öneriyorum.

Saygılarımla.
18.07.2018
Hamdullah Dedeoğlu



15 Temmuz 2018 Pazar

İBADET DİLİ TÜRKÇE Mİ, ARAPÇA MI OLMALI ?

İBADET DİLİ TÜRKÇE Mİ, ARAPÇA MI OLMALI ?

İbadet dili Türkçe mi, Arapça mı olmalı ? Bu düşünce, Osmanlı’dan beri tartışılmaktadır. İbadet dilinin Türkçe olmasını savunanların başında, Ziya Gökalp ve Mehmet Akif Ersoy geliyordu. Ziya Gökalp milliyetçi, Mehmet Akif Ersoy “ islamcı” kesimin sahiplendiği kişilerdir. Oysa, aynı çevreler yüz yıl sonra, bugün tam tersini savunarak, hem Gökalp’in, hem de Mehmet Akif Ersoy’un gerisinde kalmışlardır.

İbadetin Türkçe ile yapılması, Cumhuriyetle birlikte  tekrar gündeme gelmiş ve 1932 yılında Atatürk’ün talimatıyla Diyanet işleri başkaını Rıfat Börekçi, müftülüklere gönderdiği genelgeyle, ezanın ve duaların Türkçe okunacağını iletmiştir. Hazırlık çalışmalarının tamamlanmasıyla, uygulamaya geçilmiştir. İlk Türkçe ezanı da rast makamında Sadettin Kaynak okumuştur. Türkçe ezan, Demokrat Parti’nin 1950 yılında iktidara gelmesiyle kaldırılmış ve tekrar arapça okunmaya başlanmıştır.

Demokrat parti iktidarı, Türkçe ezanı neden kaldırdı ? Bunun en büyük nedeni cumhuriyetle başlayan devrimci atılımın durması, gericiliği savunanların atağa geçmesi sonucunda oldu. Dini inançları kullanarak, oy devşirmenin kolay bir yol olduğınu geçmişten biliyorlardı. Hiçbir çözüm ve emek sarf etmeden kamuoyunun desteğini almak onlar için daha cazipti. Halkı aydınlatmak, Türkçe dilini geliştirmek ve halka benimsetmek daha zordu. Üstelik bu yolla çıkarlarını daha iyi gerçekleştiriyorlardı. Türkçe’nin gelişip, gelişmemesi onların pek de umurunda değildi. Onlar için, önemli olan kendi menfaatleri ve iktidar olmaktı.

Ezanın ve duaların Arapça dışında başka bir dille okunması islam dinine aykırı mı ? Ezan okunması tamamen bir ihtiyaçtan doğmuştur. Ezan, insanları ibadete davet eden bir çağrıdır. Yani, insanları namaza davet ederek tanrıya ibadet etme görevinin yerine getirilmesini amaçlamaktadır. O halde, ibadete çağrının, insanların bidikleri ve anladıkları dilde yapılması daha doğru değil mi ? Türkçe’de Allah’ın insanlara bahşettiği bir dil değil mi ? Üstelik, Hanefi mezhebin kurucusu olan İmamı Azam bu konuda fetva vermemeş miydi ? Türkiye’deki nüfusun büyük çoğunluğu bu mezhebe mensup değil mi ? Burada bir art niyet yok mu ?

DİN EĞİTİMİNİ ARAPÇA İLE YAPANLAR ASİMİLE OLDULAR

İslam dininin Arapça ile öğretilmesinde ve ibadetin Arapça ile yapılmasında ısrar edenler, kendi dillerini ve kültürlerini bırakarak, asimile olan toplumlardır. Dünyada Arapça konuşan ülkelerin yarısından fazlası, Arap ırkından değildir. Afrika'daki müslüman  ülkeler buna örnektir. Bu ülkeler, belli bir süre sonra kendi dillerini ve kültürlerini unutarak Araplaşmışlardır. Ülkemizde aynı görüşü savunanların amacı da, sanırım Türkçeyi ve Türk kültürünü unutturarak, asimile olmaya gönüllü olanlardır. Bunların gözünde Arapça “ kutsal “ bir dil, Araplar da “ necip” bir milettir. Oysa, yüce yaradan, bütün dilleri ve milletleri eşit yaratmıştır. Herhangi bir kavime veya bir dile üstünlük vermemiştir. Bu, Kur’an’ın ayetlerine de aykırıdır. Kur'an'da ayetlerin anlaşılabilmesi ve dersler çıkarılması için Arap'lara kendi dillerinde indirildiğini belirtir. Konuyla ilgili ayetler şöyledir:

ARAF SURESİ: 2. Ayet: "Ey Muhammed! Bu kitap, insanları onunla uyarman ve inananlara öğüt vermen için indirildi."

İBRAHİM SURESİ: 4.Ayet: " Her peygamberi apaçık anlatabilmesi için kendi milletinin diliyle gönderdik."

YUSUF SURESİ: 2. Ayet: "Biz onu anlayasınız diye Arapça okunmak üzere gönderdik."

Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, insanların Kur'an'ı anlayabilmeleri için bildikleri dilden okunması gerekir. Yani, Türkçe bilen Türkçe, Farsça bilen Farsça, İngilizce bilen de ingilizce okumalıdır ki, anlayabilsin. Dolayısıyla Türkçe ibadet ve ezan Kur'an'a da uygundur.


Sonuç olarak, ibadeti ve ezanı arapça ile yapılmasını savunanlar, İmam-ı Azam’ın bin dört yüz yıl gerisine düşmüşlerdir. Onların amacı, insanların dinini öğrenmesi değil, kendi çıkarlarının korunup, korunmamasıdır. İslam dininin, kavranıp, kavranmaması onların pek de umurunda değildir.

Yazımıza ZİYA GÖKALP’le başladık, onun konumuzla ilgili VATAN isimli şiirinin bir kıtasıyla bitirelim.

Bir ülke ki, Camii’nde Türkçe ezan okunur.
Köylü anlar manasını namazdaki duanın.
Bir ülke ki, Mektebinde Türkçe Kur’an okunur.
Küçük, büyük herkes bilir buyruğunu HÜDA’ nın.
Ey Türk oğlu, işte orasıdır senin vatanın. “

Saygılarımla.
Hamullah Dedeoğlu
14.07.2018





12 Temmuz 2018 Perşembe

ON YEDİ KEMER BEST VE MUHAMMED BİN EBU BEKİR KİMDİR ?

ON YEDİ KEMER BEST VE
MUHAMMED BİN EBU BEKİR KİMDİR ?

Alevilerin cem ibadetlerinde ve dualarında ismini andıkları on yedi kemer best kimdir? Niçin saygıyla anılırlar ?

On yedi ulu içinde, dikkatimi halife Ebu Bekir'in en küçük oğlu olan Muhammed Bin Ebu Bekir çekti. Alevilerin, Hz. Ebu Bekir'in oğlu olan Muhammed'e saygı duymaları ve dualarda on yedi kemer best içinde anmalarının nedeni neydi ?

Muhammed bin Ebubekir'in annesi, Hz. Ali'nin ağabeyi Caffer Tayyar'ın eşi Esma binti Umais'tir. Caffer Tayyar, miladi 630, hicri 8. yılında Bizanslılarla yapılan savaşta şehit düştükten sonra, Hz. Ebu Bekir ile evlenmişti. Muhammed, bu evlilikten doğmuştu. (M. 631) Esma hanım, aynı zamanda Hz. Muhammed'in eşlerinden olan Meymune hanımın kız kardeşiydi. Esma hanım, Hz. Ebu Bekir'in vefatından sonra, Hz. Ali ile evlendi. Hz. Ebubekir vefat ettiğinde, Muhammed üç yaşındaydı. Hz. Ali, Muhammed'i kendi oğllarından ayırmadı. Onu kendi oğlu gibi büyüttü. Hz. Ali halife olunca, onu Mısır'a vali olarak atadı. Ancak, Muaviye'nin örgütlediği orduya yenilerek şehit düştü. Başı kesilerek, Muaviye'ye gönderildi. Bunu öğrenen Hz. Ali ve Hz. Ayşe çok üzüldü.. Çünkü, Muhammed aynı zamanda, Hz. Ayşe'nin de baba bir, anne ayrı kardeşiydi. Muhammed, şehit düştüğünde yirmi yedi yaşındaydı. (M. 658- h. 36).

Muhammed bin Ebu Bekir, çok atak ve heyacanlı bir kişiliğe sahipti. Hz. Osman'ın yönetimini beğenmiyordu. Hatta Emevi oğullarına yönetimde öncelik verilmesi, tepkilere ve itirazlara neden olmuştu. Muhammed, isyancılarla anılmış ve Hz. Osman'ın şehit edilmesine de adı karışmıştı. Ancak Hz. Ali tarafından sorgulanmış ve Hz. Osman'ın şehit edildiği sırada olay yerinde olmadığına kanaat getirilmişti. İşte, Muaviye bunu iktidarı için kullanmış ve Muhammed şehit edildiğinde, “Hz. Osman'ın katilinden intikam alındı” diyerek propaganda yapmıştı.

Muhammed bin Ebu Bekir, aynı zamanda Hz. Hüseyin ile bacanaktı. Hz. Hüseyin'in eşlerinden olan İran'lı prenses Şehribanu'nun kız kardeşi ile evlenmişti.Yıllar sonra da, Hz. Hüseyin'in torunu Muahammed Bakır'la, Muhammed bin ebu Bekir'in torunu Ümmü Ferve evlenmiş ve bu evlilikten İmam Cafer Sadık doğmuştur.

Alevilerin, on yedi ulu kişi olarak andıklarından üçü hariç, hepsi Muaviye ile yapılan savaşlarda şehit olmuştu. Bu on yedi ulu kişi (Kemerbest) Şunlardır:

1-Selman-ı Farisi- Medayin'de eceliyle vefat etti.
2-Muhammed ibn-i Ebu Bekir-Mısır valisiyken şehit edildi.
3-Malik-i Eşter-Muaviye'nin gönderdiği zehirli bal ile şehit edildi.
4-Ammar İbn-i Yaser-Siffin savaşında şehit oldu.
5-Veysel Karani -Sıffin savaşında şehit oldu.
6-Ebu Zer-i Giffaari- Hz. Osman zamanında Rebeze çölüne sürgün gönderilmiş ve orada vefat etmiştir.
7-Huzeyme ibn-i Haris-Sıffin savaşında şehit oldu.
8-Abdullah ibn-i Adil Haris-Sıffin savaşında şehit oldu.
9-Ebül Heyşemut Fihani-Sıffin savaşında şehit oldu.
10-Abdullah ibn-i Bed-i Hazai-sıffin savaşında şehit oldu.
11-Haris-i Şeybani-Sıffin savaşında şehit oldu.
12-Haşim ibn-i Utbe ibn-i Ebu Vakkas-Sıffin savaşında şehit oldu.
13-Muhammed ibn-i Ebu Huzeyfe- Şam'da şehit edildi.
14-Kanber Ali Sultan-Bağdat'da Haccac tarafından şehit edildi.
15-Mürtef-i ibn-i Veza-Sıffin savaşında şehit oldu.
16-Sad ibn-i Kays-i Hemadani-Sıffin savaşında şehit oldu.
17-Abdullah ibn-i Abbas-Alim biriydi. M. 687 h.65 yılında vefat etmiştir.

On yedi ulu kişi incelendiğinde, hepsinin de dönemin önemli ve etkili şahsiyetleri olduğu görülecektir. Bu kişilerin şehit olması, Hz. Ali'nin mücadelesi için büyük kayıp olmuştur. Bu nedenle, bu şahsiyetlere saygı olarak, ibadet ve dualarda anılırlar. Biz de kendilerine Allah'tan rahmet diliyor, mekanları cennet olsun diyoruz.
Saygılarımla.

Yazan:Hamdullah Dedeoğlu
30.05.2017
Kaynak:
-Bektaşiliğin iç yüzü (Tevfik Oytan)
-İslam ansiklopedisi







İSLAMIN İLK ŞEHİTLERİNİN EVLADI AMMAR BİN YASİR KİMDİR ?

İSLAMIN İLK ŞEHİTLERİNİN EVLADI

AMMAR BİN YASİR KİMDİR ?

Hz. Muhammed'in çocukluk arkadaşı olan Ammar Bin Yasir, M. 570 yılında doğdu. Babası, Yemenden, Mekke'ye göç edenlerdendi. Mahzum oğullarından, Ebu Huzeyfe'nin himayesine girmişti. Ebu Huzeyfe, onu cariyelerinden (kölelerinden) Sümeyye ile evlendirmişti. Ammar, bu evlilikten doğmuştu. İlk müslüman olan ailelerdendi. Yoksul ve kimsesizdiler. Müslüman oldukları öğrenilince, ailece işkencelere uğradılar. Babası ve annesi müşriklerden gördükleri işkencelerle şehit oldu. İşkencecilerin başında Ebu Cehil vardı. İşkenceler günlerce sürdü. Ammar'ın annesi Sümeyye hanım, Ebu Cehil'in mızrak darbeleri ile şehit olmuştu. Ammar'ın kendisi ise, baskılar nedeniyle Medine'ye göç etmek zorunda kaldı.

Medine'de, Mescidi Nebeviye'nin inşaatında çalıştı. Bedir'den, Tebük seferine kadar, peygamber efendimizin bütün savaşlarında yer aldı. Savaşlarda çok büyük kahramanlıklar gösterdi. Hz. Muhammed'e en yakın sahabelerdendi.

Halife Hz. Ömer döneminde, Küfe'ye vali olarak atandı. Yaklaşık iki yıl bu görevde kaldı. Daha sonra, Medine'ye tekrar geri döndü. Hz. Osman zamanındaki uygulamalara karşı çıktı. Özellkle de Ebu Zer Giffari'nin Rebeze çölüne sürülmesine ve Ümeyye oğullarının devlet yönetiminde fazlaca yer almalarına muhalefet etti.

Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra, Hz. Ali'ye biat etti. Hz. Ali'nin halifeliğini kabul etmeyen Muaviye'nin karşısında yer aldı. Cemel ve Sıffin'de Hz. Ali'nin yanında savaştı. Ve o savaşta şehit oldu. (M.657) Şehit olduğunda 87 yaşındaydı. Cenaze namazını Hz. Ali kıldırdı. Küfe mezarlığına defnedildi.

Dünyaya yoksul bir ailenin üyesi olarak gelen Ammar, hayatı boyunca basit ve sade yaşamını devam ettirdi. Her zaman Ehli Beyt'in yanında yer aldı. Peygamber efendimize ve Hz. Ali'ye en yakın olan sahabelerdendi. Hayatının sonuna kadar onlara bağlı kaldı. Aleviler tarafından On yedi kemer best içinde sayılması ve dualarda anılmasının nedeni de budur. Biz de, kendisini saygı ve hürmetle anıyoruz.

* Ammar Bin Yasir'e ait olduğu söylenen bir kılıç, Topkapı müzesinin Kutsal emanetler bölümünde bulunmaktadır. Envanter numarası 21/149 dır.

Yazan:Hamdullah DEDEOĞLU
04.06.2017
Kaynak:İslam Ansiklopedisi ve
Diyanet Vakfi İslam Ansiklopedisi



SAHİP ÇIK

SAHİP ÇIK

Hakimiyeti kendi gücünle kurdun.
Uğrunda ağır bedeller ödedin.
Şehitler verip, gövdeni siper ettin.
Tek kişilik yönetimi tarihe gömdün.

Vekilinle yönetimdesin.
İstediğine verip, istemediğine vermezsin.
Karşına geleni bilirsin.
Ona göre, kararını verirsin.

Kararlar mecliste değil, sarayda alınacak.
Seçtiğin vekilin hiç bir etkisi olmayacak.
Seçilenler değil, atanmışlar yönetecek.
Kimseye de hesap vermeyecek.

Aşık dedeoğlu der ki ;
Kararını düşünerek ver.
Sonraki pişmanlık, gideni getirmez.
Yetkiyi alan, geri vermez.
Bedel ödeyenler, haklarını helal etmez.
Ülkenin kaderi bir kişiye teslim edilmez.

Yazan:Aşık Dedeoğlu
04.03.2017
(16 Nisan 2017 başkanlık sisitemi halk oylaması için
yazılmıştır.)


7 Temmuz 2018 Cumartesi

ÇORUM’A İSKAN EDİLEN AŞİRETLER

ÇORUM’A İSKAN EDİLEN AŞİRETLER

Osmanlının ilk dönemlerinde Amasya’ya bağlı bir kaza olan Çorum, önce Sivas’a, Sonra da Bozok (Yozgat) vilayetlerine bağlı bir sancak olmuştu. Çorum sancağı, Doğu bölgesinden göç ettirilen çok sayıda aşiretin yerleştirildikleri bölgelerin başında geliyordu. Osmanlı arşiv uzmanı Cevdet Türkay’ın Başbakanlık arşiv belgelerine göre hazırladığı “ OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA OYMAK, AŞİRET VE CEMAATLAR” adlı esere göre, Çorum sancağına yerleştirilen aşiretler şunlar:

ALİÇUL-ALİHUL : Konar, göçer, Ekrad taifesinden.
ARABLAR-ARABLU : Yörükan taifesinden.
BADILLI : Konar, göçer, Türkman  Ekradı taifesinden.
BALLI-BALLICA : Konar, göçer Ekrad taifesinden.
CECELİ : Türkman taifesinden.
CAMELLİ : Türkman taifesinden.
CİHANBEYLİ : Göçer, Türkman Ekradı taifesinden. Beğdilli aşiretine bağlıdır.
DAYILAR : Türkman taifesinden.
EKRADI ÇORUM : Türkman taifesinden.
(ÇORUM KÜRDÜ)
İNALLI : Türkman taifesi. Tabanlı Türkman aşiretine mensuptur.
KARACALAR: : Türkman taifesi.
KAVİLLİ : Göçer evli, konar-göçer Ekrad taifesinden.
KINIKLI : Türkman taifesi.
LEK EKRADI : Göçebe Ekrad taifesindendir.
MİLLİ : Göçer Ekrad Ulus taifesindendir.
MİLLİ OĞULLARI : Göçer, Ekrad Ulus taifesindendir.
MUSLİHLİ : Ekrad taifesindendir.
SEYİD VEND : Konar, göçer Ekrad taifesindendir.
ŞEYHBİZİNLİ : Konar, göçer, Ekrad Ulus taifesindendir.
ÇAPAN : Yörükan taifesindendir.
ZEYVELİ : Göçebe Ekrad taifesindendir. Cihanbeyli aşiretine mensuptur.
AĞCAKOYUNLU : Konar, göçer, Türkman taifesindendir.
AKCECELÜ : Konar, göçer, Türkman taifesindendir. İnallu aşiretine bağlıdır.
AVCILAR-ÇIRACILAR: Türkman yörükanı taifesindendir.
BALLU-BALKULLU : Konar, göçer, Ekrad taifesindendir.
BAYINDIRLI : Türkman yörükanı taifesindendir. Beğdilli aşiretindendir.
BENİ HUNEYN : Türkman taifesindendir.
(Çemenli Arabı)
BOZ GEYİKLİ : Ekrad taifesindendir.
CEMELİ : Türkman arabı, konar, göçer Türkman taifesindendir.
CERİDLİ : Konar, göçer, Türkman. Bozulus kabilesindenddir.
CUMALI KIZIK : Yörükan taifesindendir.
ÇALIŞLAR : Türkman yörükanı taifesindendir.
ÇANAKÇILAR : Türkman yörükanı taifesindendir. Bozulus’a mensuptur.
ÇOBANLI : Yörükan taifesindendir.
DEDESLİ : konar, göçer Türkman taifesindendir. Gündeşli aşiretine mensuptur.
DİŞLİ : yörükan taifesindendir.
EYMÜRLÜ : Yörükan taifesindendir.
HASANLI : Yörükan taifesindendir. Kızkapanlı aşiretine mensuptur.
KARAÇEÇELİ : Konar, göçer Türkman taifesindendir.
KESKİNLİ : Yörükan taifesindendir.
KOŞU : Yörükan taifesindendir.
ORAKLI : Yörükan taifesindendir.
SADIKLAR : Konar, göçer Türkman taifesindendir.
SELMANLI : Yörükan taifesindendir.
ŞARIKLI : Türkman taifesindendir.
TOPAKLU :Türkman yörükan taifesindendir.

Bir sonraki yazımızda Çorum sancağına iskan edilen aşiretlerin köylere göre dağılımını ele alacağız.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
07.07.2018





5 Temmuz 2018 Perşembe

DİN BİR “AFYON “ MU ?

DİN BİR AFYON MU?

Yetmişli yıllarda, sol kesim aynen bugün olduğu gibi, din düşmanı-İslam düşmanı gösterilerek, tecrit edilmek isteniyordu. Topluma öyle bir sunum yapılıyordu ki, seçimler parti mücadelesi değil, dindar olanla, olmayanların mücadelesi gibi yansıtılıyordu. Sağcı zihniyete sahip partiler, dini siyasete alet etmekten hiçbir zaman ellerini çekmediler. Bu anlayış, onların beslendikleri ana kaynak olmuştur. Çünkü, din üzerinden gidildiğinde oyları toplamak her zaman kolay olmuştur.

 Aradan kırk yıldan fazla zaman geçmesine rağmen, daha önceleri açıkta yapılmayan din istismarı bugün açıktan, hem de alenen gazetelerde, tv’lerde karşısındaki rakibine “Camiler seçim zamanı mı aklınıza geldi?”  “Daha önce Cami’de çekilmiş bir resmin var mı“ gibi sözler kullanılarak kamuoyu nezdinde rakip dindar olmamakla eleştirilerek halka mesaj verilmektedir. Peki bu sözler hala yürürlükte olan anayasanın laiklik ilkesine aykırı mı? Evet, aykırı ve Yargıtay cumhuriyet Başsavcılığının derhal dava açması gerekirdi. Üstelik iktidarda olan parti, 2007’de “Laikliğe aykırı eylemlerde bulunmak” suçundan bir oy farkla kapatılmaktan kurtulmuş ve para cezasına çarptırılmıştı. Ama bunu gündeme getiren bir parti yok. Anayasayı uygulayacak bir savcı da yok. Muhalefet partileri, AKP iktidarına adeta yedek lastik görevi yapıyorlar. Lastik aşındığında ya da patladığında devreye hemen yedekler giriyor. Daha önceleri, AKP iktidarına sert muhalefet edenlerden HAS parti başkanı Numan Kurtulmuş, Demokrat parti başkanı Süleyman Soylu, BBP başkanı Mustafa Desteci, MHP genel başkanı Devlet Bahçeli hep bu görevi yaptılar. İktidar ne zaman sıkışsa, zora girse, yedeklerle hemen takviye ediliyor.

 AKP iktidarının yapmış olduğu hataları herhangi bir parti yapmış olsaydı, bugün ayakta kalabilir miydi? Örneğin 2001’deki ekonomik krizden önce, oyları yüzde yirminin üzerinde olan Ecevit’in DSP’ sinin oyu, krizden sonra yüzde bir buçuğa düştü. MHP barajın altında kaldı. Ama her nedense krizlere, yapılan bunca hatalara rağmen, AKP’ye bir şey olmuyor? Bunu neye bağlamak gerekiyor?

 Orduyu, yargıyı, emniyeti, üniversiteleri, FETÖ’ye teslim etmiş, PKK ile çözüm süreci başlatarak, şehirlerin patlayıcılarla doldurulmasına seyirci kalmış, emperyalistlerin Müslüman ülkelere yaptıkları saldırılara destek vermiş, onların başarılı olmaları için dua etmiş, işsizliğe zirve yaptırmış, dış ticaret açığını patlamış, döviz ve faiz oranlarını tavan yaptırmış bir partinin lideri cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 52,5 oy alabiliyor. Bunu ne ile açıklayabiliriz?

 İşte burada sık sık kullandıkları dinin gücü ortaya çıkıyor. Kitleler, inanç üzerinden yönlendirilerek oy devşiriliyor. Üstelik yaptıkları ve söyledikleri dine ve yasalara aykırı olmasına rağmen, biri çıkıp, bunu halka açıklamaktan çekiniyor. Çünkü, din öyle bir silah ki, gücünüzü ve itibarınızı kısa bir sürede sıfırlayabilir.

 Dinler ve inançlar, tarih boyunca hep kullanılmıştır. Ama 21. yüzyılda hala kullanılması, istismar edilmesi, inanç üzerinden çıkar sağlanması, maalesef devam ediyor. Aslında laiklik ilkesinin amacı bunu engellemekti. Ancak, ortada laik bir cumhuriyet kalmadığı için, dini siyasette kullanmak suç olmaktan çıktı. Din bezirganlarının bin yıldır din üzerinden nemalanması devam ediyor.

 Konumuza gelirsek; din elbette afyon değildir. Ancak, bezirganların elinde, kitleleri uyuşturmak için kullanılan bir araç haline getirildi. Bütün dinlerin özü, tanrıyı anmak, insanlara adaletli olmayı, ahlaklı olmayı, yardımlaşma ve dayanışmayı öğütler. Ancak, geniş halk kitleleri bu bilgiden yoksun olduğu için, kolaylıkla dini inançlar üzerinden etki altına alınabiliyor. Sözde “aydın” din adamları da tüm bu olan bitenleri seyrediyor. Tarih, elbette onları da yazacaktır.

Saygılarımla

Hamdullah Dedeoğlu

05.07.2018

 

 


2 Temmuz 2018 Pazartesi

1914 NÜFUS SAYIMINDA AMASYA’DA ERMENİ-RUM -MÜSLÜMAN NÜFUSU


1914 NÜFUS SAYIMINDA  AMASYA’DA ERMENİ-RUM -MÜSLÜMAN NÜFUSU

Birinci dünya savaşı öncesinde yapılan nüfus sayımında Amasya nüfusu çok çeşitlilik arzetmektedir. Sayımlarda, insanlar müslüman, Rum ve Ermeni olarak üçe ayrılmış. Ermeni ve Rumların büyük çoğunluğu şehir ve kasaba merkezlerinde otururken, Müslüman nüfusun ise, köylerde yoğunlaştıkları görülmektedir. Buradan şunu anlıyoruz, Rum ve Ermenilerin, ticaret, imalat ve sanayi ile, müslümanların ise, kırsal kesimde ziraat ve hayvancılıkla uğraştıkları anlaşılmaktadır. 1914 sayımlarına göre nüfuslar şöyle :

ERMENİLER- RUMLAR- MÜSLÜMANLAR

Amasya merkezinde 61 mahalle bulunmaktadır. Otuz üç mahallede müslümanlar, yirmi sekiz mahallede de Ermeni ve Rumlar çoğunluk oluşturmaktadır. Ermeni ve Rumların en çok yoğunlaştıkları mahallelerin başında Savadiye, Beyazıt paşa, Mehmet paşa, Sofular, Temenna, Hacı Hamza, Çeri başı, Dere ve Acem Ali mahalleleri gelmektedir. Altmış bir mahallede, toplam, 11.631 müslüman, 1.164 Rum, 8.891 Ermeni vatandaş oturmaktadır. Toplam nüfusu 21.686 olarak ele aldığımızda, Ermeni ve Rumların, Amasya merkezde, nüfusun yüzde 46’sını, yani yarıya yakınını meydana getirdiklerini görüyoruz.

Amasya merkeze bağlı nahiyelerde ise,

--Alevi Nahiyesi (Suluca)- 4.943 müslüman, 104 Rum, 3 Ermeni,
--Zana (Akdağ) Nahiyesi-8.360 müslüman, 700 Rum,
--Zara (Doğantepe) -10.575 müslüman, 318 Rum, 21 Ermeni, 6 yabancı,
--Ezinepazar Nahiyesi-11.952 müslüman, 111 Rum, 20 Ermeni,
--Varay Nahiyesi- 4.719 Müslüman, 147 Rum oturmaktadır.

Amasya sancağına bağlı Kazalarda ise, Nüfus şöyle:

--Havza--17.475 müslüman, 7.869 Rum, 335 Ermeni,
--Vezirköprü-- 41.853 müslüman, 4.755 Rum, 1.032 Ermeni, 7 katolik Ermeni, 321 Protestan Ermeni,
--Gümüşhacıköy--24.957 müslüman, 3.660 Rum, 3.549 Ermeni 173 protestan Ermeni,
--Merzifon--25.370 Müslüman, 1.067 Rum, 8.160 Ermeni, 407 katolik Ermeni, 1.160 protestan Ermeni,
--Ladik--13.861 müslüman, 343 Ermeni yaşamaktadır.

Rakamlardan da görüleceği gibi, Amasya merkez ve bağlı nahiye ve kazalarda hatırı sayılır oranda Rum ve Ermeni nüfus yaşamaktadır. Ermenilerin 1915 yılındaki tehcir (göç) ile Osmanlı’nın Şam ve Beyrut vilayetlerine iskan edildiğini, Rumların ise, 1925 yılındaki mübadele ile Yunanistandaki Türk nüfus ile yer değiştirdiğini biliyoruz. Buradan eski komşularımızın torunlarına selamlarımızı iletiyoruz.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
02.07.2018
KAYNAK: Amasya nüfus defterleri, 1840, Fevzi Gür-Salih Kahriman Amasya Belediyesi yayınları





DİYANET VAKFI'NA GÖNDERİLEN EÇ POSTA “ALEVİLİĞİN TEMSİLCİLERİ ALEVİ DEDELERİDİR “

DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ YAYIN KURULUNUN
CEVABINA GÖNDERİLEN ELEKTRONİK POSTA

“ALEVİLİĞİN TEMSİLCİLERİ ALEVİ DEDELERİDİR “

Sayın, Ahmet Başaran,

Öncelikle size çok teşekkür ederim. Yoğun çalışmalarınız arasında zamanınızı aldığım için özür dilerim. Bazı yanlış anlamaları ve halkımız içinde ayrışmalara neden olabilecek yorumlar konusunda göstermiş olduğununz hassasiyetinizden dolayı, sizi tebrik etmeme Müsaade edeniz. Bu nedenle, size saygı ve selamlarımı iletiyorum.

Mailimde teolojik tartışmalara girmeyeceğimi belirtmiştim. Fakat, konunun daha iyi anlaşılması için, bazı görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

MEB ansiklopedisindeki Abdülbaki Gölpınarlı’nın görüşleri konusunda bilgi sahibi değilim. Ancak, sayın Gölpınarlı’nın Alevi kökenli olmadığını, Şiiliğe yakın olduğu şeklinde bilgiye sahibim. Sayın Gölpınarlı, sizin dediğiniz şekilde yazmışsa, onun yazdığı da doğru değildir. Dolayısıyla, aleviliği Şiilik penceresinden yorumlamış olarak değerlendirebilirim. Benim görüşüm, Alevi İslam inancı, kime daha yakın diye soracak olursanız, cevabım; İmamı Azam’dır, şiilik değil.

Ozanlara gelince, evet, bazı ozanların deyişlerinde belirttiğiniz tanımlamalar vardır. Ancak, o sözler ozanlar tarafından yazıya alınmış değildir. Sözlü gelenekten gelerek, çok sonraları yazıya geçmiştir. Siz de bilirsiniz ki, sözlü gelenekler yazıya geçirilirken bir takım değişime uğraması muhtemeldir.

Sayın Başaran,

Türkiyede’deki Anadolu aleviliğin temsilcileri Alevi dedeleridir. Yüz yıllardır, Alevi islamı geniş kitlelere götüren ve ibadetlerin yerine getirilmesinde, hiç bir ücret almadan hizmet veren dedelerdir. Benim büyük babam da, alevi dedesi olduğundan, kendisiyle Amasya, Çorum köylerinde yıllarca cem’lerde bulundum. Rahmetli dedemin, Cem’lerde Hz. Ali’nin, peygamber efendimizden üstün olduğunu belirten hiç bir sözüne şahit olmadım. Demesi de mümkün değildir. Hz. Ali’ye, Ehli Beyt’ten olması, ilimini peygamber efendimizden almasından ve kahramanlıklarından dolayı, çok büyük sevgi duyarlar. Sohbetlerde, Hz. Ali’nin yaptığı cenkler ve göstermiş olduğu kahramanlıklar bol bol anlatılır. Bu da, insanların Hz. Ali’ye olan ilgisini ve sevgisini artırmıştır.

Sayın Başaran,

Aleviliği anlatan yazılı kaynaklar çok kısıtlydı. Ancak, son zamanlarda yazılı kaynakların sayısında önemli artışlar oldu. Yanlış anlamaların büyük çoğunluğu da sanırım buradan kaynaklanıyor. Bunları hep birlikte düzelteceğimize inanıyorum. Tabi ki, sizlerden de destek ve katkı bekliyoruz.

Selam ve saygılarımla.
Hamdullah DEDEOĞLU
14.12.2017






Popular