18 Temmuz 2018 Çarşamba

ÜLKEYİ TERK ETMEK İSTEYENLERE NE DEMELİYİZ ?

ÜLKEYİ TERK ETMEK İSTEYENLERE NE DEMELİYİZ ?

Son seçimde muhalefete, özellikle de CHP’ye oy veren bazı kesimlerde tamamen karamsarlık hakim olmuş durumda. Öyle ki, ellerinde olsa hemen ülkeyi terk edip, “Bu cahil insanları kendi başlarına” bırakacaklar. Bu kesimlere seçimlerden önce CHP’nin iktidara geleceğini pompalayıp, sonra da sükutu hayale (hayal kırıklığı) uğratmayı hedefleyenlerin planlarını görememektedirler. CHP, 1950’den sonra sanki iktidara gelmiş de, son bir kaç yıldır iktidardan uzak kalmış gibi propaganda yapıyorlar. CHP’nin bugün uyguladığı politika ve kadrolarıyla, yöneticileriyle iktidar olamayacağını siyasetten biraz anlayanlar dahi, görebilmektedir. Çünkü, partinin kurucu değerlerinden ve altı oktan tamamen kopmuşlardır. Bu konuyu daha önceki yazılarımızda anlatmıştık.

Şimdi yazımızın konusu olan ülkeyi terk etmek isteyenlere gelelim. Bu düşünceye sahip olanların görüşü, AKP’ye oy veren vatandaşlara Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil’in gözlüğü ile bakanlardır. Bunlara göre, bu vatandaşlar “ CAHİL” ve düşünmeden oy veren “robot”lardır. O halde ülkeyi bunlara bırakıp, ayrılmak en iyi “çözüm’dür. Çünkü, bu halkla bir yere gidilmez ve onlara da güvenilmez. Dolayısıyla, “sürünmeye” mahkumdurlar. Bu görüşü savunanlar, kendilerine de “ilerici” “demokrat” “solcu” ve “devrimci” diyebilmektedir. Bunun neresi “solculuk” neresi “devrimcilik” şaşarım doğrusu. Ağızlarından düşürmedikleri Mustafa kemal’i ya hiç okumamışlar, ya da okuduklarını kavrayamamışlardır. Mustafa Kemal, bunlar gibi düşünseydi, Kurtuluş savaşına başlamaz, ordudaki görevinden istifa etmez ve İstanbul boğazında bir yalıda yaşamına devam ederdi. Ve hayatını da hiç riske sokmazdı. Okuma yazma oranının yüzde dört olduğu bir toplumla bağımsızlık mücadelesinin imkansız olduğunu anlar, yan gelip yatardı. Böyle yapanlar olmadı mı ? Osmanlı ordusunda görevli “paşa”ların büyük çoğunluğu böyle yapmadı mı ? Ama inançlı olan, riskleri alabilen ve halka güvenenler, imkansız denilen şartlarda başarıya ulaştılar. Çok küçümsedikleri yoksul halk, ayağındaki çarığını, ayağındaki yün çorabını Kuvayi Milliyeye bağışlamadı mı ? Üç yıl süren, kana kan, dişe diş bir mücadele sonucunda zaferle çıkmadılar mı ?

Belirli bir yaşamı olan ve bunu iyi ya da biraz kötü devam ettiren toplumlar, bıçak kemiğe dayanmadan, çok derin ve çok çetin bir mücadeleye kolay kolay katılmazlar. Bu durumu çok güzel anlatan bir öyküyü kısaca burada anlatmakta yarar görüyorum.

BİBER TARLASI

Fransızlar Urfa, Antep ve Maraş’ı işgal etmişlerdir. Mustafa Kemal’in görevlendirdiği subaylar direnişi örgütlemek için Maraş köylerine giderler. Düşmanın bölgeyi işgal ettiğini, bunun için silaha sarılmak gerektiğini anlatırlar. Ancak, Köylülerin büyük çoğunluğu buna kayıtsız kalır. Kısa bir süre sonra, Fransız işgali o köyleri de kapsar. Aynı köylere gelen subaylar, “düşman askeri sizin köylere de geldi. Biber tarlalarınız da elinizden gidecek, bunu da kabul ediyor musunuz ?” der. Subayın bu sözleri üzerine, eline baltasını, tüfeğini, kazmasını alan subayın etrafında dizilmeye başlar. Ve Fransız işgaline karşı müthiş bir direniş gösterirler. Sonuçta, Fransızlar bölgeden kaçmak zorunda kalırlar.

Şimdiki durum da biraz biber tarlasına benziyor. Halkın büyük çoğunluğu şu andaki gidişi, tam olarak görememektedir. Ancak, halkın bu durumu görmesi için çaba gösterenlerin sayısı da azınlıkta kalmaktadır. Öykümüzdeki gibi, eğer Mustafa Kemal’in görevlendirdiği subay köylere gidip, halkı örgütlemeseydi ve onları ikna etmeseydi, başarı gelir miydi ? Biz de eksik olan O subayın göstermiş olduğu sabır ve mücadele azmidir. Muhalefet liderlerinin tavrı da, kurtuluş savaşına katılmayıp, yan gelip yatan “ paşa” ların tavrına benzemektedir. Bu tavırla başarı kazanılır mı ?

Burada başka bir ülkeye göç edip rahat yaşamak isteyenlere de bir kaç söz daha söylemek isterim. O ülkeler de aynı yoldan gelerek, bugünkü durumlarına öyle ulaştılar. Hem de çok ağır bedeller ödediler. Ülkesini terk etmek isteyenlere, ülkemizden ayrılmadan önce, gidecekleri ülkelerin tarihini  okuyup, araştırmalarını öneriyorum.

Saygılarımla.
18.07.2018
Hamdullah Dedeoğlu



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular