Zile Kazası ORTAPARE nahiyesine ait defterde Ehlibeyt-Sadat kayıtlarını gösteren Osmanlıca defterin nüshası. (Dr. Musa Sezer'den alınmıştır. Kendilerine tekrar teşekkürlerimi iletiyorum.)
Kayıtlarda ehlibeyt mensuplarının Seyyid RECEB, Seyyid MEHMED VE Seyyid CUMA oldukları belirtilmektedir.
Amasya, 2020.
AMASYA’DAKİ İMAM RIZA OCAĞININ KISA TARİHÇESİ
Anadolu’nun
islamlaşmasına ve Türk kültür ve edebiyatının bugünlere
taşınmasında büyük katkıları olan alevi dede ocaklarının
kökeni nereden geliyor ? Soyları gerçekten ehli beyt’e mi
dayanıyor ? Yoksa, Türklerin bir önceki inançları olan
Şamanizm’deki din adamlarına mı dayanıyor ? Bu sorulara tarihi
belge ve bilgilerle cevaplar vereceğiz. Bunun yanında, özele
inerek Amasya'daki Alevi dede ocakları içinde yer alan İmam Rıza Ocağına
mensup dedelerin Anadolu’ya ilk gelişleri ile başlayarak bugüne
kadarki yerleşimlerini ve tarihçesini anlatmaya çalışacağız.
Anadolu
coğrafyası insanoğlunun medeniyet kurup yerleşik düzene geçtiği
ilk yerlerinden biridir. Yazıyı ilk bulan Sümerler’den
başlayarak, Hititler, Lidya’lılar ve onlarcası bu topraklarda
devletler ve imparatorluklar kurdular. Son iki bin yılda, Roma,
Selçuklu ve Osman’lılar bu coğrafyaya hakim oldular. Biz bu
makalemizde, son iki bin yılın özetini yapmaya çalışacağız.
ROMA
DÖNEMİ
Roma
krallığı, M. Ö. 8. yüzyılda Anadolu’nun Troya-Truva bölgesinden
(Çanakkale) İtalya’ya giden Etrüskler tarafından kuruldu. Roma
krallığı daha sonraki yüzyıllarda büyüyerek imparatorluk
haline geldi. Anadolu ise, Roma’lıların bir eyaleti olmuştu.
Roma’lıların tek rakibi doğudaki Persler, yani İranlılardı.
Aralarındaki hakimiyet mücadelesi M.S. 7. yüzyıla kadar devam
etti. Romalıların inancı çok tanrılıydı. En büyük tanrıları
Zeus’tu. Kuzey Afrika, Mısır, Suriye ve Filistin Roma
imparatorluğu'nun eyaletlerindendi. Filistin’de Yahudi olan Yahuda
devleti bulunuyordu. Bir Yahudi tapınağında (Havra-Sinagog) din
eğitimi almış olan Hz. İsa, takriben M. 50 yılında Museviliği
(yahudiliği) dejenere eden-yozlaştıran ve kendi çıkarları için
kullanan hahamlara karşı peygamberliğini ilan etti. Hiristiyanlık
Roma topraklarında hızla yayıldı. Roma imparatorları M. 312
yılına kadar Hiristiyan inancına karşı çok sert tutum aldılar.
Hiristiyan inancına sahip kitleler yaklaşık iki yüz elli yıl
baskı ve katliama uğradılar. Hiristiyanlığın M. 312 yılında imparataorluğun
resmi dini olarak kabul edilmesinden sonra, eski ile yeni arasında,
hirirstiyanlık dini içinde de farklı mezhepler arasında çetin
mücadeleler oldu. Sonunda imparatorluğun Avrupadaki başkenti Roma Katolik mezhebinin, Konstantinapolis'teki (İstanbul) yönetim ortadoksluğun
merkezi oldu. Batidaki Roma daha sonra parçalanarak krallıklara
ayrıldı. Doğudaki Roma yönetimi (Bizans) 1453 yılına kadar
hüküm sürmeye devam etti.
10.
VE 11. YÜZYILDA DOĞU ANADOLU
Roma
imparatorluğunun doğudaki rakibi Sasaniler(Persler) devletine, Hz.
Muhammed’in kurduğu İslam devleti tarafından Hz. Ömer devrinde
son verildi. (M. 644) İran toprakları, Orta Asya’ya kadar İslam
imparatorluğunun denetimine geçti. Hz. Ali’nin M. 661 de şehit
edilmesimden sonra, İslam imparatorluğunun yönetimi Muaviye ile
birlikte Emevilere geçti. Emeviler ile Hz. Ali taraftarları
arasında çok kanlı mücadeleler oldu. Hz. Ali’nin evlatlarından
Hz. Hüseyin’in M. 680 yılında Emevi ordusunca Kerbela’da şehit
edilmesinden sonra, Ehlibeyt mensupları canlarını kurtarmak için
İran’a, Horasan’a ve Orta Asya’ya göç ettiler. Ehlibeyt
mensupları, bu bölgedeki halkı Emevilere karşı örgütlemeye
başladılar. Bölge halkı Emevilerin yönetiminden memnun değildi.
M. 749 yılında Horasanlı Eba Müslim komutasındaki ordu
Emevilerin iktidarını yıkarak, yerine Hz. Muhammed’in amca
çocukları olan Abbasoğullarını iktidara getirdi. Abbasilerin ilk
döneminde ehlibeyt mensupları rahat bir nefes aldılar. İslam
dinini zorla değil, anlatarak, adalete dayanan hoşgörülü
anlayışını tebliğ ettiler. Bu dönemden sonra, islam dinine
karşı İran ve orta Asya’da olumlu bir görüş oluştu.
Gerek
Emeviler, gerekse de Abbasiler döneminde doğu Anadolu’nun bir kaç
şehri (Urfa, Malatya, Adıyaman) islam devleti tarafından
fethedilmişti. Ancak kalıcı olamamışlardı. Bizanslılar daha
sonra bölgeyi tekrar ele geçirmişti. 10. yüzyılın sonu, 11.
yüzyılın başlarında Abbasiler doğu Anadolu bölgesine İran’ın
Deylem ve Horasan bölgelerinden savaşçı kabileleri iskan etmeye
başladı. Bu kabilelerle birlikte din adamları ve daha önce İran
topraklarına hicret eden ehlibeyt mensupları da geldi. Bu tarihte
ehlibeyt yanlısı Zeydiler devleti Hz. Hasan’ın torunlarından
Hasan bin Zeyd tarafından Deylem'de kurulmuş ve altmış dört yıl
yaşamıştı. Ondan sonra da, Büveyhoğulları Deylem bölgesinde
beyliklerini kurmuşlardı. (M. 920) Büveyhoğulları Abbasi
halifesi üzerinde söz sahibi olmuşlardı. Halifeye istediklerini
yaptırabiliyorlardı. Doğu Anadolu bölgesine iskan edilen
kabilelerin büyük çoğunluğunu Deylem ve Horasan bölgesinden
gelenler oluşturuyordu. Bu kabileler, Bizansın doğu sınırında
yaşayan yerli halkı taciz etmeye, onlara karşı saldırılarda
bulunmaya başladılar. 6. yüzyıl Bizans haritalarında bu
bölgelerde Ermeni eyaletleri bulunuyordu. (ek ilgili harita Bizans
Tarih atlası sayfa, 62 ve s. 158) Bu saldırılardan sonra
imparatorluk, bölgedeki halkı şehirlere ve batı bölgelerine
iskan etmeye başladı. Bunların boşalttığı bölgelere ise,
Deylem ve Horasan’dan getirilen kabileler yerleşiyordu.
9. yüzyılda doğu Anadolu
bölgesinde yaşayan farklı inanç ve mezhepteki halk baskılar
nedeniyle, Bizans imparatorluğuna isyan etmişti. İsyan kanlı bir
şekilde bastırıldıktan sonra, yerli halkın bir kısmı
balkanlara sürgün edilmişti. Sürgün edilenlerin arasında
Boşnakların ataları da vardı. Bu nedenle, bölge nüfus olarak
da çok kalabalık değildi.
Kabilelerle
birlikte gelen ehlibeyt mensupları, doğu Anadolunun Malatya,
Erzincan, Elazığ ve bugünkü Tunceli bölgesinde tekke, zaviye ve
dergahlar kurdular. Yerli halktan da islamı benimseyenler oldu.
Büveyhoğullarının halife üzerindeki etkisinin sürdüğü M.
1055 yılına kadar doğu Anadolu’daki iskan politikasına devam
edildi. Bu tarihten sonra, sahneye Selçuklular çıktı. Gazneli
devletini 1040 tarihinde Dandanakan savaşında yenen Selçuklular, İran’a, Afganistan’a
ve Horasan bölgesine hakim oldular. İran’daki Büveyhoğulları
devletine de son verdiler. Abbasi halifesinin korumasını
üstlendiler. İran Selçukluları ile birkikte gelen Türkmenler de
Anadolunun doğusunu ve güneyden Halep’e kadar olan yerleri
kendilerine yurt yaptılar. Türkmenlerle birlikte gelenlerin
arasında ehlibeyt mensupları da bulunuyordu. Onlar da
kendilerinden bir öncekileri takip ederek, tekkeler, zaviyeler ve
dergahlar kurdular. Hem yerli halka, hem de Deylem’den, Horasan’dan
gelenlere islam dinini anlatıp benimsetmeye çalıştılar.
MALAZGİRT
SAVAŞI
Doğu
sınırında Selçuklu tehlikesini gören Bizans imparatoru Romen
Diyojen, ülkesini korumak amacıyla, Konstantinapolis’ten güçlü
bir orduyla doğuya hareket etti. 1071 Ağustosunda Malazgirt
önlerine geldi. İki ordu burada karşı karşıya geldi. Bizans
ordusundaki paralı Peçenek askerleri savaş başladıktan sonra saf
değitirerek, Selçukluların yanında yer aldı. Böylece Bizans
ordusunun sayı ve silah üstünlüğü ortadan kalkmış oldu.
Selçuklu sultanı Alparslan’ın çok iyi taktikleri ve savaş
manevraları sonunda, Bizans ordusu feci bir yenilgi aldı. İmparator
Diyojens esir düştü. Ordusu dağıldı. İmparator fidye karşılığı
serbest bırakıldı. Konstantinapolis’e (İstanbul) döndüğünde
tahttan indirildi, gözlerine mil çekilerek zindana atıldı. Ve
orada öldü.
Malazgirt
zaferinden sonra, Türklerin Anadolu’ya girişini engelleyecek bir
kuvvet kalmamıştı. Oğuz Türkmenleri kısa bir sürede, orta
karadeniz ve orta Anadolu’yu ele geçirdiler.Türkmenlerle birlikte
ehlibeyt mensupları da bu aşiretlerle Anadolu’nun içlerine kadar
geldiler. Burada tekke ve zaviyeler kurarark bölgenin islamlaşmasına
katkıda bulundular.
Anadoluya
yerleşen Türkmenler Merkezi Konya’da olan Selçuklu sultanlığına
bağlı beylikler kurdular. Bazı beylikler ise onların
hükümranlığını tanımayarak bağısızlıklarını ilan
ettiler. Danişmendliler, Mengücekliler gibi. Daha sonra bu
beylikler de Selçuklu sultanlığın hakimiyetine geçti.
CENGİZ
HAN VE MOĞOLLAR
Orta
Asya’daki Moğol, Tatar ve Türk kabilelerini bir devlet çatısı
altında toplayan Cengiz Han M. 1200’lerin başında önce
Harzemşahlar devletini yıktı. Daha sonra da bütün Horasan ve
İran’ı fethetti. Bu istiladan kaçan Oğuz Türkmenleri batıya
doğru göç etmeye başladılar. Bu gelenlerle Anadolu’daki nüfus
dengesi Bizans’ın aleyhine iyice bozuldu. Tarihçiler, 13.
yüzyılda Anadolu’da tahminen toplam 4-5 milyon insan yaşadığını
belirtmekteler. Bu nüfus sayısından da Anadolu’nun boş olduğu
anlaşılmaktadır. Zira, son iki yüz yılda Araplarla yapılan
savaşlarda ve veba salgınlarında çok sayıda insan hayatını
kaybetmişti. Türkmenlerin gelmesiyle Anadoluya hareket ve
bereket gelmişti. Çarşılar, pazarlar şenlenmiş, viran olmuş
köylerdeki boş olan arazilerde üretim başlamıştı.
Moğol
istilası İran’la sınırlı kalmamıştı. Irak ve Anadoluyu da
işgal ettiler. 1243 yılında Kösedağı savaşında Selçuklu
ordusunu yenerek selçuklu devletine son verdiler. Moğol istilası
sırasında orta Anadolu’da bulunan Türkmen kabilelerin büyük bir kısmı
güneye, Suriye’ye inerek Memluklulara sığındılar. Memluklu
ordusu, Baybars’ın komutasında, Türkmenlerin desteği ile
Moğolları yendi. Suriye ve Mısır’ı Moğol istilasına
uğramaktan kurtardı. Moğollar ilk ve tek mağlubiyetlerini
böylece tatmış oldular. Moğolların zayıflamasından sonra,
güneye inen aşiretler Memlukluların desteği ile tekrar iç
Anadolu ve orta Karadenizdeki topraklarına geri döndü.
Moğolların
Anadolu’daki hakimiyetleri takriben yetmiş yıl sürdü. Bu
süreçte dağılan Selçuklu devleti yerine, yeniden beylikler
dönemi başladı. Eratna beyliği, Karesi beyliği, Osmanlı
beyliği, Saruhan, Menteşe, Karaman, Dülkadir beyliği bunların
başlıcalarıydı. Maraşta kurulan Dulkadirli beyliği Memlukların
desteğini alarak topraklarını Sivas ve Bozok(Yozgat) eyaletine
kadar genişletti. Bu bölgelerde hakimiyet, Moğollara bağlı
olan Eratna beyliğinin elinde bulunuyordu.
OSMANLI
DÖNEMİ
Selçuklu
devletinin yıkılmasından sonra, beylikler arasında hakimiyet
mücadelesi başladı.13. Yüzyılın sonunda Bursa yöresini kendine
yurt edinmiş olan Osmanlı beyliği ön plana çıkmaya başladı.
Önce, batı Anadolu’da bulunan beylikleri yıkarak hakimiyetine
aldı. En son yıkılan beylik Dülkadirli oldu. (M. 1522) Osmanlı
devleti 1514’de Safeviler devletini yendikten sonra, doğu
Anadolu’da tam hakimiyet ve kontrolü sağlamış oldu. Osmanlı
imparatorluğu, 1516 Mercidabık, 1517 Ridaniye savaşlarından sonra
Memluklar devletine de son verdi. Suriye ve Mısır Osmanlı’nın
birer eyaletleri oldu.
OSMANLI
KAYITLARINDA EHLİBEYT MENSUPLARI
Bu
bölgelerin Osmanlı imparatorluğu’na katılmasından sonra ilk
tahrir defterleri (Sayım-kayıt) 1519’da yapıldı. Başbakanlık
arşivlerinde bulunan 1570-71 yılına ait 502 nolu Humus sancağı
tahrir defterinde Sadat (Seyyid)- ehlibeyt mensuplarına
rastlamaktayız. Fırat üniversitesi öğretim üyelerinden Yard.
Doç. Dr. Enver Çakar tarafında yazılan ve üniversiteye ait
Sosyal Bilimler Dergisinin 2002 yılındaki sayısında yayınlanan “
16. yüzyılda Suriye’de yaşayan Türkmenler” adlı incelemede,
Ehlibeyt mensupları Boğayirli Türkmen cemaati içinde "12 nefer" olarak görünmektedir. Salur Türkmenlerinin kayıtlarının
tutulduğu defterin alt kısmında not olarak da şöyle
denilmektedir:
“
Adı geçen bu on iki nefer, Seyyid evladı Seyyid olup, Türkmen
taifesinden Boğayirli cemaatinin yanında bulunmakta, sorulduğunda
ellerinde olan belgelerini-kimliklerini ibraz edip, reaya kabul
edilmelerini, bu sebeple tarik-i Şeri’i dahil olmaya, vergiye tabi
herhangi bir malları bulunmamakla beraber, ileride lazım
olacağından, isimlerinin vilayet defterine kayıt edilmelerini
talep etmişlerdir.”
Yukarıdaki
bu kayıtdan da görüleceği gibi, Türkmen aşiretleri içinde
yüzlerce ehlibeyt mensubu bulunmaktaydı. Ehlibeyt mensupları
değişik boy ve cemaatlerin içine dağılarak, onlara islam dini
konusunda bilgi veriyor ve onlara din hizmeti veriyordu. Aynı
Hacı Bektaş Veli’ye bağlı dervişlerin oğuz Türkmenlerine
İslamı anlatıp, aydınlatıp ve din hizmetlerini görmesi gibi. Bu
örnek yukarıda anlattığımız ve kayıtlara dayanan bilgileri
bir kez daha doğrulamaktadır. Burada şunu da görmekteyiz; Türkmen
aşiretleri ehlibeyt mensuplarını kabul etmekle, bunu kendi
aşiretleri için bir “şeref”, “haysiyet” ve “onur”
vesilesi yapmaktaydılar. . Böylece, bir “üstünlük “ ve
“ululuk” kazanmış oluyorlardı.
İMAM
RIZA OCAĞI DEDELERİ
Ehlibeyt
mensuplarının Abbasiler döneminde ve Malazgirt savaşından sonra doğu Anadolu’ya iskan edilen
aşiretlerle birlikte Urfa (Ruha),Malatya, Erzincan, Elazığ ve bugünkü
Tunceli bölgesine yerleştiklerini belirtmiştik. 1523 ve 1530 tarihli Osmanlı devletine ait Tahrir (kayıt-sayım) defterlerinde ehlibeyt mensupları Sadat-Seyyid olarak kaydedilmiş olup, vergiden de muaf tutulmuşlardır. Bu kayıtlarda yukarıda söylediklerimizi teyit etmektedir.
Aşiretlerin batı
Anadolu’ya yerleşmeleriyle birlikte onlar da yani ehlibeyt mensupları da aynı bölgelere
geliyordu. Tekke ve zaviyelerini onlara yakın yerlerde
kuruyorlardı. İmam Rıza’nın torunları da, aşiretlerle
birlikteydi. Bu birliktelik Horasan'dan beri devam ediyordu. Zira İmam Rıza'nın türbesi Horasan bölgesindeki Meşhed şehrinde bulunuyordu. Buradaki ehlibeyt mensuplarının bilgili ve din hizmetlerini yürütebilecek
olanlar farklı aşiretlere gönderiliyordu. Bu yüzden, Anadolu’da
her aşiretin bağlı olduğu dede ocakları bulunuyordu. Dedelerin
din hizmeti verdikleri bu kişilere “talip” deniliyordu. Bu
nedenle, eğer bir dedenin talibi varsa, bu onun ehlibeyt’ten
geldiğini kanıtlayan bir göstergeydi. Hiçbir aşiret sahte bir
dedenin etrafında toplanıp ibadet yapmazdı. Zira, dede olan kişinin mutlaka bağlı
olduğu ailesinden (ocak'tan) icazet alması gerekiyordu. Bu, bir nevi oto
kontrol sistemiydi. Bu yolla yabancı bir kişinin dedelik yapması
engelleniyordu.
BEĞDİLLİ-DANİŞMENDLİ-MAMALU
AŞİRETLERİNE İSKAN KARARI
İmam
Rıza ocağına mensup dedelerden bazıları Beğdilli, Danişmendli
ve Mamalu aşiretleri ile birlikteydi. Bu aşiretler Anadolu’da Sivas, Tokat, Amasya, Çorum, Yozgat, Kırşehir ve
Niğde bölgelerini kendilerine yurt edinmişlerdi. Bu bölgeler
Osmanlı’ya katılmadan önce, Dulkadirli ve Danişmendli
beyliklerinin hakimiyetindeydi. Osmanlı yönetimi, 17. yüzyıldan
itibaren zaman zaman baş gösteren isyanları önlemek ve aşiretleri
yerleşik düzene geçirmek için, beylikleri meydana getiren
aşiretlerin bir arada bulunmasını sakıncalı görüyordu. Bu
nedenle, bütün eski beyliklerdeki aşiretleri küçük parçalara
ayırarak, sancaklara dağıtma politikası izlemeye başladı.
Beğdilli, Danişmendli, Mamalu aşiretleri de bu iskan politikasına
dahildi. 1691 yılıında Oğuzların Beğdilli boyundan olan
Tatalu-Dadalu, Karacalu, Kürtler, Bozkoyunlu, Kuzucuklu, Balabanlı,
Taş-Baş, Dimleklü, Ulaşlu, Bayındır cemaatleri hakkında
Rakka, Hama, Humus sancaklarına iskan kararı çıktı. Bu aşiretler
daha önce de Moğol istilası sırasında bu bölgelere
sığınmışlardı. Bölgeyi de biliyorlardı. Ancak, oradaki Arap
aşiretlerinin saldırılarına ve tecavüzlerine uğramışlardı.
Bu nedenle, istekli değillerdi. Ancak, Beğdilli boyu reisi Firuz
beyin emrine itaat etmek zorundaydılar. Firuz beye iskan emri de
padişah’tan gelmişti. Gitmek zorundaydılar. Beğdilli ve bağlı
cemaatlerin büyük çoğunluğu anılan bölgeye gittiler. Geriye kalanlar da
imparatorluğun değişik eyalet ve kazalarında iskan edildiler.
Değerli
bilim insanı rahmetli Prof. Dr. Faruk Sümer hoca,
“OGUZLAR-TÜRKMENLER” adlı eserinde Beğdilli boyunun Rakka’ya
iskanı ile ilgili olarak şunları yazmaktadır:
“
Hatıralara göre Beğdilli boyunun beği iskan başı Firuz beğ, “”
Bu fena yerlerde yaşanmaz”” diyerek bir kısım oba ile beraber
İran’a gitmiştir. (Şah İsmail’in Safevi devletine)
Oymakların başında bulunan beğlerin Osmanlı devletinin
kendilerine itibar göstermemesi, mevki vermemesi ve bilhassa devlet
memurlarının haksız muameleleri karşısında İran’a gittikleri
bir vakıadır. XV. Yüzyıl ile XVI. Yüzyılın ilk çeyreğindeki
göçebe beğ ailelerinin daha sonra görülmemesinde onların İran’a
gitmiş olmaları mühim bir amil (etken-sebep) olsa gerekir. İran’da
ise, onlar Türk asilzadesi arasına dahil ediliyorlar ve yüksek
memuriyetlere geçiriliyorlardı. Bu sebeple Firuz beğin İran’a
gitmiş olduğu kabul edilebilir. Nitekim şu şiir Firuz beğin
İran’a gittiğini açıkça anlatıyor:
Seherden
avazın bağrımı deler.
Durnanın
kanadı köz gibi yanar.
Kaldırmış
kanadın yavru baş sanar.
Firuz
beğ Acem’e gitti durnalar.
Yedi
atlı ile bindik Allah emanet.
Yetmiş
bin evliya eylesin himmet.
Yurdumu
beklesin oğlum Muhammed.
Firuz
beğ Acem’e gitti durnalar.
Çağrışı,
çağrışı yayladan inin.
İnin Ayn Elize, bir SEMAH dönün.
Beğden
izin oldu koruya konun.
Firuz
beğ Acem’e gitti durnalar.
Benden
selam eyle Hazna hatuna.
Çıkarsın
alları kara bağlasın.
Küçük
oğlu ile gönül eğlesin.
Firuz
beğ Acem’e gitti durnalar. “
*Elize,
Rakka eyaletinde bir yer.
**Hazna
hatun Firuz beyin eşi
Beğdilli
Firuz beyi anlatan şiir’den de anlaşılacağı gibi, iskana tabi
olan cemaatlerin alevi oldukları anlaşılmaktadır. Şiirde “
İnin Ayn Elize bir semah dönün” denilerek inançlarına bağlılıkları ve Firuz beyin ailesine olan hasret ve özlem anlatılmaktadır.
İMAM RIZA OCAĞINA MENSUP DEDELERİN KAYITLARI
Suriye eyaletine iskan edilen cemaatlerden bir kısmı Arap aşiretlerinin saldırılarına ve Rakka’nın çöl iklimine dayanamayarak eski yerlerine geri döndüler. Bir kısmı da daha sonra Antep ve Kilis bölgelerine yerleştiler. İşte bu eski yerlerine gelenlerden biri de Tatalu-Dadalu cemaatine mensup olanlardı. 1695 yılına ait vergi defterlerinde Sivas eyaleti Zile sancağına bağlı Ortapare kazası bölümünde ehlibeyt mensuplarının kayıtlarına rastlamaktayız.
Dr.
Musa Sezer’in Osmanlı arşivlerine dayanarak yazdığı “ 1695
yılındaki Avarız (vergi) Defterlerine Göre Zile ve Bağlı
Köylerdeki Kabileler” isimli araştırmaya göre, Ortapare
kazasına bağlı Kara kışla köyünde Tatalu-Dadalu aşireti (Tat Kara Çesar) içinde ehlibeyt mensubu SADAT bir hane,
Kavak köyünde ise, üç hane yer almaktadır. Bu köylerden
Karakışla bugün Çorum Ortaköy ilçesine bağlı olan Büyük
kışla köyü, Kavak köyü ise, Amasya Göynücek ilçesine bağlı
olan Kuyulu kavaklı köyüdür. Büyük kışla köyündekiler
yerlerinde kalmaya devam ederken Kavak köyündekiler ise,
1850–1860 yılları arasında bugün Amasya’ya bağlı olan
Göynücek ilçesinin Çulpara ve Koyuncu köylerine göç
etmişlerdir. Çulpara ve Koyuncu köylerinde ikamet eden ehlibeyt
mensuplarının Soy kütüğü kayıtları da bunu doğrulamaktadır. Bu kayıtlar da alevi dede ocaklarının soy ve kökeninin Ehli-Beyt'e dayandığını göstermektedir.
İmam Rıza ocağına mensup dedeler, Amasya, Sivas, Tokat, Yozgat, Çorum, Tunceli, Erzincan, Malatya ve Elazığ’da hizmetlerine bugün de devam etmektedirler.
İmam Rıza ocağına mensup dedeler, Amasya, Sivas, Tokat, Yozgat, Çorum, Tunceli, Erzincan, Malatya ve Elazığ’da hizmetlerine bugün de devam etmektedirler.
Saygılarımla.
Hamdullah
Dedeoğlu
28.11.2018.
Kaynaklar:
--Dr.
Arif Sarı, Dulkadirli Türkmenlerin Yurtları hakkında
--Prof.
Dr. Yusuf Hallaçoğlu, İslam ansiklopedisi, Beydili maddesi
--Yard.
Doç. Dr. Enver Çakar, 16. yüzyılda Suriye’de Yaşayan
Türkmenler
--Prof.
Dr. John Haldon, Bizans Tarih Atlası
--Hüseyin
Yalçın, Alevilik Tarihi
--
Muharrem Uçan, Alevi Devletleri.
--Dr. Musa Sezer, Zile kazası ve bağlı kabileler adlı makalesi.
--Doç.Dr.
Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydileri
--Prof.Dr.
Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler)
--İmam
Rıza ocağından Hüseyin Solmaz, Yaşar Dal ve Şahin Petek dede
ile yapılan Röportajlar
--Cevdet
Türkay, Osmanlı imparatorluğu’nda Aşiret, Cemaat ve Oymaklar
*** Aşagıdaki haritada Bizans imparatorluğu'unun (Roma) V1. yüzyıldaki sınırlarını göstermektedir. 39-40-41-42 numaralı vilayetler " Armenia" (Ermenistan) olarak gösterilmiştir. Diğer haritada ise, 10. yüzyılda Abbasi imparatorluğunun sınırlarını göstermektedir. ( Prof. Dr. John Haldon, Bizans Tarih Atlası, Sayfa 62, 158, Alfa Yayınları)
****Tat Kara Çesar Kabilesindeki Seyyit-Sadat -Ehli Beyt Mensuplarını gösteren kayıtlar.