HORASAN’DAN ANADOLU’YA NASIL GELDİK ?
İnsanlar
geçmişlerini hep merak etmişlerdir. Biz Anadolu’ya nereden
geldik ? Daha önce bu topraklarda kimler yaşıyordu ? Biz geldikten
sonra yerli halka ne oldu ? Ben de yıllarca bu sorulara cevap
aradım. Yaptığım
araştırmalar sonucunda edindiğim bilgilerin
özetini, sizlerle
paylaşmak istedim.
Anadolu’nun
doğu kısmı hariç, bu bölgede Rumlar (Grekler-Yunan) oturuyordu.
Roma devletini kuranlarla akrabaydılar. Zira, Roma devletini
kuranlar Anadolu’dan oraya gitmişlerdi. Roma devletinin doğuya
doğru genişlemesi nedenyle, ikinci bir başkente ihtiyaç duyuldu.
Milattan sonra 4. yüzyılda İmparator Konstantin sur içi dediğimiz
bölgede İstanbul şehrini inşa etti. Şehrin inşaasında ve
surların yapılmasında kırk bin Ostragot’un (Almanların
ataları) çalıştığı Bizans kaynaklarında yer almaktadır.
Dördüncü
yüzyılda bu coğrafyada iki süper güç rekabet halindeydi..
Batıda Roma imparatorluğu, doğuda ise, Pers (İranlılar) imparatorluğu
bulunuyordu. Bu rekabet nedeniyle aralarında savaş durumu her
zaman vardı. Bazen Persler, bazen de Roma’lılar galip geliyordu.
İki imparatorluk arasındaki rekabet 7. yüzyılın
ortasına kadar devam
etti. Hz. Muhammed’in kurduğu İslam devleti Perslerin devleti
olan Sasaniler’e (Persler) son verince, bölgedeki rekabet Bizans’la, İslam
imparatorluğu arasında başladı. Roma’ya bağlı olan Arap
eyaletleri Kartaca, Mısır ve Suriye çok hızlı bir şekilde
İslam imparatorluğunun denetimine geçti. Roma, güç kaybetmeye
başladı. Ancak Anadolu’yu bırakmıyordu. 8. ve 9. yüzyıllarda
Arap orduları Anadolu’nun bir çok yerini işgal etmelerine
rağmen, güney doğu’daki bir iki şehir hariç elde
tutamamışlardı. Zira Anadolu’daki nüfusun çoğunluğunu Rumlar
oluşturuyordu.
9.
ve 10. yüzyıllarda Abbasi halifeleri, Anadolu’ya kuzey doğudan
başlayarak Akdeniz’e kadar olan bölgelere İran’dan,
Horasan’dan ve Deylem bölgelerinden savaşçı kabileleri iskan
etmeye başladı. Bu aşiretler öncü-akıncı birlik görevini
yerine getiriyordu. Bunlar arasında Oğuz Türkmenleri de
bulunuyordu. Bunlarla birlikte din adamları, dervişler ve ehlibeyt
mensupları da vardı. Emeviler zamanında çok sayıda ehlibeyt
mensubu, baskı ve zulümden kurtulmak için Horasan ve Deylem
bölgelerine sığınmışlardı. Horsan’lı Eba Müslim
komutasındaki ordu, Emevilerin iktidarına son verince, Yerine Hz.
Muhammed’in amca çocukları Abbas oğulları (Abbasiler) halife
olmuşlardı.
Abbasilerin ilk dönemlerinde Ehlibeyt mensuplarına karşı yumuşak
ve hoşgörüye dayanan politikalar izlendi. Ehlibeyt mensupları da
Abbasilere destek verdiler. İşte bu dönemde Bizans sınırını
oluşturan doğu Anadolu bölgesine iskan edilen aşiretlerle birlikte, çok sayıda ehlibeyt mensubu da gelmişti.
Anadolu’nun doğusunda
hiristiyan dinine mensup Ermeniler yaşıyordu. Yerli halk, yeni
gelenlerin baskı ve saldırılarından bıkmıştı. Bizans
imparatorluğu, buradaki halkı daha içerlere doğru iskan etmek
zorında kaldı. Ermenilerin boşalttığı yerlere Horasan, Deylem
bölgelerinden getirilen aşiretler iskan edildi. Böylece, bölge
islamlaştırılarak fetih politikası izlendi.
11.
yüzyılda Gazneliler’i yenen Oğuz Türkmenleri İran’da “İran
Selçuklu devleti” ni kurdular. Abbasi halifesine bağlı
orduların komutanlığı da Türklerin eline geçmişti. Halifeliğin
gücü ve yetkisi kalmamıştı. Dolayısıyla, Bizansla rekabet
edebilecek güç Selçuklulardı. Bunu gören Bizans imparatoru Romen
Diyojens, Selçuklulara karşı hareket etme kararı aldı. Ülkesini
Selçuklu tehlikesinden uzaklaştırmak istiyordu. 1071 yılında
Ordusuyla birlikte Malazgirt’e geldi. İmparator Diyojens,
burada yapılan savaşta Türk sultanı Alparslan’a yenildi ve esir
düştü. Ordusu dağıldı, fidye karşılığı serbest bırakıldı.
İstanbul’a döndüğünde gözlerine mil çekilerek zindana atıldı
ve orada öldü.
Malazgirt
zaferinden sonra, Türklerin Anadolu’ya girşini engelleyecek bir
güç kalmamıştı. Türkmen boyları doğu’dan ve güneyden
Anadolu’ya yayıldılar. Dervişler de bu aşiretlerle birlikte
gittikleri bölgelerde zaviyeler, tekkeler, dergahlar kurarak
Anadolu’nun islamlaşmasına katkıda bulundular. Yerli halktan da
destek buldular. Zira, Bizans yönetimi hiristiyanlığın farklı
mezheplerine baskı yapıyordu. Dervişlerin hoşgörülü anlayışı
ve paylaşımcılığı onları etkilemişti. Yerli halkın bir kısmı
da islamı kabul etti. Ve yeni gelenlerle kaynaştılar.
Anadolu’ya
gelen her bir boy ve aşiret kendi beyliklerini kurdu.
Danişmendliler, Osmanlı beylliği, Karesi, Saruhan, Menteşoğulları
beyliği gibi. Hepsi Konya’daki
Selçuklu sultanının
egemenliğini tanımasına rağmen, bağımsız hareket
edebiliyorlardı.
13.
yüzyıl başlarında Moğolların önce, Harzemşahlıları,
arkasından da Kösedağı savaşında Anadolu Selçuklu devletine
son vermesiyle, yaklaşık elli yıl süren bir istikrarsızlık
yaşandı. 13. yüzyılın sonunda Anadolu’da öne çıkan Osmanlı
beyliği oldu. Osmanlı beyliği önce batıdaki beylikleri, daha
sonra da doğudaki beylikleri egemenliği altına aldı.
Bölgemize
gelecek olursak, Amasya,
Tokat, Çorum, Yozgat ve Sivas vilayetleri Alparslan’ın
komutanlarından Melik Ahmet Gazi (Danişmend Gazi) tarafından
1075 yılında fethedilmişti. Bölgemiz, 12. yüzyılda
Selçukluların, Moğol istilası sırasında Eratna, 1396 yılından sonra da Osmanlı beyliğinin denetimine geçti. Bu bölgeye ilk yerleşenler
de Danişmendli, Mamalu ve Beğdilli aşiretlerine mensup
kabilelerdi. Anılan aşiretlerin hepsi de “Bozulus”a tabiydiler.
Kendilerine “Türkman” deniliyordu. Oğuzların müslümanlığı
ilk kabul
edenlerine “Türkman” eski inançlarını devam ettirenlere de
“Türk-terk” deniliyordu.
Moğolların
Horasan ve İran’ı istila etmesinden sonra, Anadolu’ya göçler
hız kazandı. Sayıları milyonlarla ifade ediliyordu. Bu göçlerden
sonra Anadolu’daki nüfus dengesi Bizansın aleyhine değişti.
Yerli halk azınlığa düştü. Göçerler geldikçe, yerli halk da
batıya taşınıyordu. Kalanların bir kısmı ise, din değiştirip
müslüman oluyordu. Üç yüz yıl sonra, Bizans toprakları
İstanbul ile sınırlandı. Ve son darbeyi de 1453 yılında Fatih
Sultan Mehmet indirdi. İki bin yıl süren Roma imparatorluğu
böylece son buldu.
Peki,
bu topraklarda yaşayan Rum ve Ermenilere ne oldu ? Bir kısmı kendi
kimlikleriyle yaşamaya devam ediyor. Ama Maalesef çok az sayıdalar.
Ermeni Taşnak ve Hınçak partilernin birinci dünya savaşında
Rus ordularının yanında yer alması, Ermeni halkının Suriye
eyaletine
sürgün (Tehcir) edilmesine neden oldu. Rumlar ise, 1925
yılında Yunanistan’daki
Türklerle mübadele edildi. Ve Anadolumuzdan ayrıldılar. Gönül
isterdi ki, hep bir arada olalım. Ama olmadı. Birlikte olsaydık
kanaatimce Türkiye bugün çok daha iyi bir noktada olurdu. Buradan
eski komşularımızın torunlarına selam ve sevgilerimizi
iletiyoruz. Bu toprakları bizlere vatan yapanları da hürmetle
anıyoruz.
Saygılarımla.
Hamdullah
Dedeoğlu
10.11.2018.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.