16 Aralık 2024 Pazartesi

İŞİD, EL KAİDE VE HTŞ YERLİ VE MİLLİ Mİ?

İŞİD, EL KAİDE VE HTŞ YERLİ VE MİLLİ Mİ?

Bugünkü makalemizde gerçek dindar ve muhafazakar insanlarımıza seslenmek istiyorum. Suriye’deki BAAS iktidarının devrilmesine sevinmelerinin ve hatta bazılarının bunu kutlamasının ne anlama geldiği üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle belirtmeliyiz ki; Ortadoğu’daki olaylar, ABD ve yandaşı emperyalistlerin Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçasıdır. Bu proje, Avrupalı Katolik Hristiyan devletlerin 12. Ve 13. Yüzyılda Anadolu ve Ortadoğu’ya düzenledikleri haçlı seferlerin 21. Yüzyıldaki versiyonudur. Nitekim, İsrail Başbakanı Siyonist Netanyahu, Beşar Esat’ın devrilmesinde esas vurucu gücün kendileri olduğunu açıkladıktan sonra, Suriye’ye ait  Golan tepelerinin tamamını işgal etti. Netanyahu’nun bu açıklaması ve Suriye topraklarını işgal etmesi İslam coğrafyasına yapılan saldırıların bir “Haçlı” saldırısı olduğunun bir kanıtıdır. Ancak emperyalist haçlı orduları bunu yaparken iş birlikçi örgütleri taşeron ve piyon olarak kullanmaktadırlar. Bunların başında PKK-YPG ile İŞİD ve El KAİDE gelmektedir. PKK-YPG ile ilgili olan görüşlerimizi daha önceki makalelerimizde ele alıp değerlendirmiştik. Bugünkü makalemizde EL KAİDE-İŞİD-HTŞ gibi örgütlerin ideolojilerini ve eylemlerini ele alıp, Yerli ve Milli olup olmadıklarını değerlendireceğiz.

Irak’ta, Libya’da ve Suriye’de  EL KAİDE-İŞİD-HTŞ  gibi örgütleri kuran ve örgütleyenler emperyalistlerin kendileridir. Bunu açıklayan da eski ABD dış işleri bakanları ve temsilcileridir. Bu örgütlerin ideolojik kökenleri ise, Suudi Arabistan’ın resmi mezhebi olan Vahabiliğe dayanmaktadır. Nitekim gerek El Kaide’nin kurucusu Usame Bin Ladin gerekse Suriye’deki El Kaide- İŞİD kökenli HTŞ’nin (Heyetu Tahriri Şam) lideri COLLANİ Suudi Arabistan doğumludur. Bu şahıs Irak’taki İŞİD saldırılarında yakalanmış ve beş yıl cezaevinde kalmış bir kişidir. Daha sonra ABD tarafından serbest bırakılıp Suriye’deki terör örgütünün başına getirilmiştir. Bu olay bile örgütün kimler tarafından kurulup, silahlı eylemlere yönlendirildiğini açıkça göstermektedir.

İŞİD,EL KAİDE, HTŞ gibi örgütlerin eylemlerini anlayabilmemiz için; onların savundukları Vahabilik mezhebinin tarihini ve din anlayışını açıklamamız gerekecektir.

Vahabilik mezhebinin kurucusu olan Muhammed bin Abdulvahab, 1703’de Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Hicaz bölgesinin Uyeyne kasabasında doğdu. İbni Abdulvahab, Müslüman kitlesinin altı yüz yıldan beri aldatıldığını, tarikatlara girdiklerini, türbeleri ziyaret ederek ibadetlerini ihmal ettiklerini, bu nedenle bunların mallarının “gerçek Müslümanlara helal” olduğunu iddia ederek, çöl bedevilerini yağma ve talana teşvik etti. Ve etrafına topladığı Bedevilerle (Çölde yaşayan Araplar) bölgedeki halkın mallarına zorla el koymaya başladılar.

Kendisine bağlı bir kitle yaratan İbni Abdulvahab, 1730 yılında Deriye (Riyad) kasabasına (Bugün Suudi Arabistan’ın başkenti) yerleşti. Deriye kasabasında, SUUD kabilesinin reisi olan Muhammed bin Suud’a kendi görüşlerini kabul ettirdi. Kabile reisi, Deriye ve çevresindeki köylerde yaşayanları İbni Abdulvahab’a tabi kıldı. Burada iyice güçlenen Vahabiler saldırılarını daha da artırdılar. Kabile reisi İbni Suud, elde edilen ganimetlerden pay alıyordu. Osmanlı Devleti’nin bölgedeki yöneticileri Vahabilere karşı mücadelede başarısız kalıyorlardı. Vahabilerin kontrol ettikleri bölgeler her geçen gün artıyordu. Osmanlı devleti ise, o yıllarda Ruslarla savaş halindeydi ve balkanlardaki iç isyanlarla uğraşıyordu. 

İbni Vahab 1791’de öldüğünde, Necid ve Yemen’in büyük bir kesimi Vahabilerin denetimine geçmişti. Kendisinden sonra mezhebin başına oğlu Abdülaziz geçti. Onun döneminde bölge halkına yapılan talan ve yağma saldırıları Mekke, Medine, Irak ve Mısır’a kadar ulaştı. Kerbela’ya gönderdiği yağmacılar, Hz. Hüseyin’in türbesindeki altın, gümüş ve kıymetli eşyaları alarak Deriye’ye (Riyad) getirdiler

Hicaz bölgesindeki olayların ciddiyetini öğrenen Osmanlı yöneticileri, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya yetki vererek asilerin yakalanmasını ve cezalandırılmasını, bölgenin de tekrar huzura kavuşturulmasını istediler. Mısır valisi ve oğlu İbrahim İki koldan Hicaz bölgesine girdiler. Vahabilerin ele geçirdiği yerleri onlardan temizlediler. İbni Vahab’ın iki oğlu bu çatışmalarda öldürüldü. Vahabi hareketinin başında bulunan diğer oğlu Abdullah ise, yakalanarak İstanbul’a gönderildi. İstanbul’daki yargılamalardan sonra idam edildi. (Miladi 1818)

Vahabi hareketi belli bir süre ortadan kalkmıştı. Ancak ileriki yıllarda İngilizlerden para ve silah desteği alarak, Osmanlı devletine karşı savaş açtılar. Ve Hicaz bölgesini denetim altına aldılar. Birinci dünya savaşının başında ve sonunda yine İngilizlerin desteği ile Osmanlı devletinin ordularıyla savaşarak Hicaz bölgesinde bugünkü Suudi Arabistan devletini kurdular. 

Suudi Arabistan’ın kuruluşunu kısaca anlattıktan sonra, bunların savunduğu İslam anlayışı neydi?

Bunu maddeler halinde şöyle açıklayabiliriz:

VAHABİLİĞİN İSLAM ANLAYIŞI

1-Dinde aklı kullanmayı reddederler. Hukuki içtihatları (yorumları), fen bilimlerini, felsefeyi kabul etmezler.

2-İbadetleri (namaz-oruç) imandan sayarlar. İbadetlerin yerine getirilmesinin imanı artırdığını ileri sürerler.

3-Kabirler üzerine türbe yapılmasını, ziyaret edilmesini dine aykırı bulurlar.

4-Tevhidde Kelime-i Şahadeti yeterli bulmazlar. İbadetlerin de yapılmasını şart koşarlar.

5-Vakıf müesseselerini reddederler, batıl bulurlar.

6-Namazın cemaatle kılınmasını şart koşarlar. Beş vakit namazın Camii’de kılınmasını mecburi sayarlar.

7-Sigara ve nargile içenleri sarhoş olarak kabul ederler. İçenleri kırk değnekle cezalandırırlar.

8-Dinde tasavvufu reddederler. Tarikata girmeyi şirk (Allah’a ortak koşma) sayarlar.

9-Peygamberin hatıralarını anmayı, Hırka-i Şerif, Sakal-ı şerif ziyaretlerini şirk olarak kabul ederler.

10-Hz. Muhammed’e “SEYYİDUNA” diyenleri kafir olarak kabul ederler.

11-Nazar boncuğu takmayı şirk kabul ederler.

Yukarıda Vahabiliğin kısaca din anlayışını özetledik. Görüleceği gibi, savunduğu fikirler tamamen İslam’a aykırı, fanatik ve saldırgan bir yapıya sahiptir. Kendileri gibi inanmayan ve düşünmeyen herkesi düşman olarak kabul etmektedirler. Ve onlara karşı şiddet kullanmayı, onların can ve mallarının gasp edilmesini ve ortadan kaldırılmasını kendi anlayışına göre “HELAL” görmektedirler. Oysa, savundukları ve yaptıkları eylemler İslam’ın temel kitabı olan Kur’an’ı Kerim’in ENAM Suresinin 151. Ve BAKARA Suresinin 256. Ayetlerine aykırıydı.

İşte İŞİD, EL KAİDE ve HTŞ gibi terör örgütleri, Savundukları fikirlerle ve yaptıkları eylemlerle İslam coğrafyasını kan deryasına çevirmişlerdir. İslam coğrafyasını sömürgeleştirmek isteyenlere zemin hazırlamışlar ve onların piyonu olmuşlardır. Aynen birinci dünya savaşında İngiliz emperyalistlerine hizmet ettikleri gibi, bugün de bu görevlerine devam etmektedirler.

Yukarıda verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı gibi İŞİD, EL KAİDE ve HTŞ türevi örgütler ne millidir ne de yerlidir. Kökleri tamamen dışarıdadır. 19. Ve 20. Yüzyılda İngiliz emperyalistlerin kurdukları ve örgütledikleri bir harekettir. Bütün tarihleri boyunca emperyalistlere hizmet etmişlerdir. Bugün de aynı görevlerini yerine getirmektedirler. Filistin halkının haklı davasının yanında olan ülkelerin dağıtılmasında emperyalistlere ve Siyonistlere hizmet etmişlerdir. Libya lideri Kaddafi, Irak lideri Saddam ve en son Suriye lideri Beşar Esat. Bu üç lider de hayatlarının sonuna kadar Filistin halkının yanında yer almış Arap milliyetçisi liderlerdi. Arap ülkelerindeki BAAS (DİRİLİŞ) partilerinin programlarında ülkelerinin bağımsızlığını savunmak ve Filistin’e destek olmak başta gelen ilkelerdi. Emperyalistlerin bu üç Arap ülkesinin liderleri hakkında söyledikleri “diktatör” suçlamaları da sadece kitleleri aldatmaya yöneliktir. Kendileriyle iş birliği yapan Suudi Arabistan’da, Kuveyt’de ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde demokrasi mi var? Acaba kendilerine muhalif olup, silah kullanacak olanlara müsaade edecekler mi? Ya da kendi ülkelerindeki muhaliflerin polis ve askere silah çekmesine müsamaha gösterecekler mi? İşte, tüm muhafazakar ve dindar vatandaşlarımızı bunları irdelemeye ve düşünmeye çağırıyorum.

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu

09.12.2024.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular