hamdullahdedeoglu.blogspot.com
Hz. ALİ ŞERİATÇI MIYDI?
Alevi inancından Hz. Ali’yi çıkartıp, “Ali’siz Alevilik” anlayışını hakim kılmak isteyenlerin tabandaki insanları etkilemek için en çok kullandıkları argümanlardan birisi “Hz. Ali şeriatçıydı. O halde, Aleviler şeriatçı olan Hz. Ali’yi neden benimsesinler. Üstelik Ali çok sayıda insan da öldürmüştü. Böyle birisini Aleviler neden savunsun?”
İlk başta temelsiz ve basit gibi görünen bu argümanlar maalesef bir kısım Alevi kitlesinde etkili olmaktadır. Zira, bu iddiaların altında sinsi bir amaç güdülmektedir. Bu tezleri ileri sürenler, Alevi kitlesinin Selefi-Vahabilerin bugün için savunduğu 7. Yüzyıldaki şeriat hükümlerine karşı olduklarını, dolayısıyla inançları nedeniyle insanlara şiddet uygulanmasını onaylamadıklarını çok iyi bilmektedirler. Bunu bildikleri için, Hz. Ali'yi Vahabilikle eşitleyip, insanlarda korku yaratarak kendilerine bir taban oluşturmak istemektedirler. Peki bunların savundukları tezlerin dayanağı var mı? Bu makalemizde bunu ele alıp cevaplar vereceğiz.
Bu Ali’siz Alevilerin, Hz. Ali hakkında söyledikleri iddialar doğrudur. Yani, Hz. Ali hem şeriatçıydı hem de çok sayıda insan öldürmüştü. Peki, Hz. Ali hakkındaki bu iddiaların doğru olması onları haklı kılar mı? Elbette ki haklı kılmaz. Zira, bu tezleri ileri sürenler 7. Yüzyıldaki şeriat hükümlerine 21. Yüzyıl gözüyle bakmaktadırlar. Yani, 7. Yüzyılda hakim olan köleci toplum sistemine bin dört yüz yıl sonraki insanoğlunun eriştiği ve sahip olduğu hukuk anlayışı ile bakmaktadırlar. Üstelik bunlar kendilerine “Marksist” demektedirler. Bu sözde Marksistlerin, Karl Marks’ın savunduğu Tarihsel Materyalizm’den de bi haber oldukları anlaşılmaktadır. Yani tarihsel olayları ve hükümleri zamana ve şartlara göre değerlendirmek gerektiğini ya bilmiyorlar ya da bilinçli olarak savunmaktadırlar. Bunu savunanlar insanoğlunun bugünkü yaşama bir gecede ulaştıklarını zannetmektedirler. Yani insanoğlunun ilkel komünal toplumdan, bugünkü seviyeye nasıl geldiğini de anlaşılan ya hiç okumamışlar ya da okumuşlar ama kavrayamamışlar. Bunlara Karl Marks’ı bir kez daha okumalarını öneriyorum. Zira bunların mantığı ile gidersek, insanoğlunun gelişimini ve değişimini gerçekleştiren bütün devrimleri, reformları da reddetmek gerekecektir. Örneğin Feodalizmi yıkan Fransız burjuva devrimini de reddetmemiz gerekecektir. Zira Hz. Muhammed de Arabistan yarım adasında dinde bir reformla birlikte tefeci,-bezirgan oligarşinin ekonomik sistemini yıkmış, önceki düzene göre daha ileri bir sistem ve medeniyet kurmuştur. Yani, Hz. Muhammed bir devrim yapmıştır. Ancak diyalektik ve tarihsel materyalizmi bilmeyen bu sözde “Marksist”ler bunu da anlayamazlar.
Hz. Ali’nin şeriatçı ve adam öldürmesine gelince; yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi, Hz. Muhammed hem dinde reform yapmak hem de ekonomik sistemde yeni bir düzen getirmek istemiştir. İşte Mekke’deki tefeci-bezirgan sınıfı çıkarlarını korumak için, yenilik getirmek isteyenlere karşı baskı, şiddet ve katliamlara varan uygulamalar içine girmişlerdi. Hz. Muhammed’in yanında yer alan Hz. Ali kendilerine savaş açanlara karşı, meşru savunma temelinde adam öldürmüştür. Ne yapsaydı, kendilerini öldürmek için gelenlere boynunu mu uzatsaydı? Hz. Ali hakkında bu iddiada bulunanlar maalesef dinler tarihini, özel de İslam tarihinden de bi haber oldukları anlaşılmaktadır. Bunlar İslam tarihine (Avrupacı oldukları için) Avrupalı oryantalistlerin yazdıkları ve söyledikleri çerçevede bakmaktadırlar.
Hz. Muhammed eski ekonomik düzeni yıkarken buna uygun şeriat, yani hukuki hükümler de getirmiştir. Buna “İslam Şeriat”ı deniliyordu. Hz. Ali tabi ki İslam şeriatını savunuyordu. Bu arkadaşlar şeriatın hukuk anlamına geldiğini de bilmemektedirler. Aynen 7. Yüzyıldaki hukuk sistemini 21. Yüzyıla uygulamak isteyenler gibi bunlar da o tarihte donup kalmışlar. Yirmi birinci yüzyıla bir türlü gelemiyorlar. Hz. Ali’nin savunduğu şeriat hükümleri yedinci yüzyıla göre, yani bir önceki hukuk sistemine göre çok çok ilerdeydi. O günkü hukuk sistemini bugün için savunmak ve uygulamak nasıl ki gericilik sayılıyorsa, o hükümleri bugünkü hukuk normlarına göre ele alıp yargılamak da aynı sonuca götürür.
Son olarak Ali’siz Aleviliği savunanlara birkaç söz söylemek istiyorum. Bu tezleri savunanların 1980’den sonra Avrupa’ya iltica edenler olduğunu biliyoruz. Bunlara kısaca şöyle hitap etmek istiyorum:
Ülkemizdeki demokratik hakların verilmesi için mücadele etmek yerine, bireysel çıkarlarınız için Avrupa ülkelerine sığındınız. Yani işin kolayını seçerek, kendinizi kurtardınız. Avrupa’da hiçbir emek sarf etmeden hazır kazanılmış hakları sonuna kadar kullanıyorsunuz. Orada “Solcu” olmak nasıl olsa çok kolay oluyor. Arkanıza Avrupa Birliğini de alıp ahkam kesiyorsunuz. Öyle kendinize çok güveniyorsanız gelin burada devrimcilik-ilericilik yapın.
Ayrıca Alevi kitlesinin içine nifak sokarak bölücülük de yapmayın. Aleviler yüzyıllardır savundukları inançlar nedenyle, canıyla, kanıyla bedeller ödedi. Eğer bu insanların mücadelesine ve geçmişlerine biraz da olsa saygı duyuyorsanız, bu bölücü faaliyetlerinizden vazgeçin. Zira sizin savunduğunuz tezlerin hiçbir dayanağı olmadığı gibi Alevi kitlesine bir yararı da yoktur. Bunun tamamen emperyal bir proje olduğunu görmek için kahin olmaya da gerek yoktur. Aslınıza dönmenizi öneriyorum.
Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
08.10.2024.