24 Nisan 2024 Çarşamba

ALEVİLİK TARİKAT MI, MEZHEP Mİ?

ALEVİLİK TARİKAT MI, MEZHEP Mİ?

Alevilerin ibadet merkezleri olan Cem evlerine resmi statü verilmemesine gerekçe olarak 1925 yılında yürürlüğe giren 677 sayılı kanun gösterilmektedir. Tekke ve zaviyelerin kapatılması ile ilgili kanunda Derviş, Şeyh, Baba, Çelebi, Dede gibi ünvanların kullanılması da yasaklanmıştı. İşte iktidarlar da bu kanunu bahane ederek Aleviliğe resmi bir statü vermekten kaçınmaktadırlar. İlgili kanunun çıkmasında 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanı etkili olmuştu. Zira, isyanı örgütleyen Şeyh Sait Nakşibendi tarikatına mensuptu.

Tekke ve zaviyelerin kapatılması ile ilgili kanunun yürürlüğe girdiği tarihte, Alevilerin tekke ve zaviyeleri zaten bulunmuyordu. Zira, Alevi-Bektaşi tekke ve zaviyeleri Yeniçeri ocağının 1826 yılında kaldırılması ile birlikte kapatılmış, dergahların büyük kısmı yıktırılmış, menkul ve gayrı menkullerine de el konulmuştu. Yıkılmayan tekke ve zaviyelerin yönetimi de Nakşibendi gibi ehli sünnet mezhebine mensup tarikatlara devredilmişti. Dolayısıyla, 1925 yılında yürürlüğe giren kanunun Alevi inançtaki tarikat ve cemaatlerle ilgisi bulunmamaktadır.

Bu kanunda Alevileri ilgilendiren “Dede” ve “Baba” sıfatlarının yasaklanmış olmasıdır. Ancak Dede ve baba sıfatlarının bugünkü tanımı ve konumu 18. 19. Ve 20. Yüz yıldaki tanımı ve konumundan farklı boyutlara gelmiştir. Zira bugünkü Alevilik; Bektaşiliği, Kalenderiliği, Vefailiği, Melamiliği, Nusayriliği ve Mevleviliğin bir kolunu da kapsayan bir çatıya dönüşmüştür. Yani, kapsamı büyümüş ve değişmiştir. Dolayısıyla, bir tarikat bir cemaat olmaktan çıkmış İslam dininin bir ekolü, diğer deyimle bir mezhebi olmuştur. Kısacası, Alevilik hem Ehli-Sünnet mezheplerinden hem de Şiilik’ten farklı bir yorum olup, kendisine has ritüelleri olan bir inançtır. Ancak Kendisini İslam dairesi içinde görmektedir. Yani, imanın esaslarına ve tevhide bağlı bir inançtır. Bu nedenle de hiç kimse Aleviliği İslam dışı göremez. Buna karar vermesi de kabul edilemez. Zira Aleviler kendilerini İslam dinine mensup olarak görmektedirler. İslam dininin tebliğcisi olan Ehli-Beyt’e de sonsuz sevgi ve saygı ile bağlıdırlar.

Abbasi Halifesinin bin yıl önce almış olduğu “dört mezhep” kararı da artık terk edilmelidir. Herkes inancını istediği gibi yaşamalıdır. “Laiklik” ilkesi de inanç özgürlüğünün teminatı olarak Anayasa’da yer almaktadır. Yine Anayasa'nın Eşitlik ilkesi gereğince, Ehli-Sünnet mezheplere sağlanan haklar, diğer inanç ve mezheplere de verilmelidir.   

Konumuzu bu şekilde özetledikten sonra, Aleviliğin resmi olarak tanınması önünde hiçbir engel bulunmamaktadır. Alevilik bir mezhep gibi kabul edildiğinde 677 sayılı yasaya takılmadan bu tanıma sağlanabilir. Bu ülkemizin birliği ve dirliği için de çok önemlidir. Devleti yönetenlerin böyle bir karar alması tabanda da hoş görü yaratacak ve toplumlar arasındaki kaynaşmayı da hızlandıracaktır. Aleviliğin tanınması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar da ortadır. Ancak, Aleviliğin tanınması sadece bu mahkemenin verdiği karara bağlanmadan bir an evvel yürürlüğe girmeli ve Alevilerin inanç ve ibadet merkezi olan Cem Evleri ile ilgili talepleri karşılanmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçeden Alevi İslam kuruluşlarına, Cem evlerine ve kadrolarına pay verilmelidir. Kardeşlik ve birlik, eşitlik temelinde sağlanır. Kardeşin birine yağlı-ballı ekmek verilirken, diğerine yavan ekmek verilmesi hiç de adaletli değildir. Adalet paylaşma ve bölüşme ile olur. Bu yapıldığı taktirde, kardeşlik de daha güçlü bağlarla kuvvetlenmiş olur.

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu.

27.03.2024.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular