15 Haziran 2024 Cumartesi

ALEVİLİĞİN KUR’AN’DAKİ YERİ


ALEVİLİĞİN KUR’AN’DAKİ YERİ

Bir önceki makalemizde Aleviliğin tarihsel gelişimini ve felsefesini yazmıştık. Bugünkü makalemizde aleviliğin Kur’an’daki yerini ele alacağız.

Alevilik’deki islam anlayışı, sevgi üzerine kurulmuştur. Allah sevgisi, peygamber sevgisi, peygamber ailesine (Ehli Beyt) olan sevgi ve insana olan sevgidir. Bunu, alevi ozanların deyiş ve düvazlarında sıkça görebiliriz. Bütün evrenin yaratıcısı olan Allah, bu deyiş ve düvazlarda “Hak” olarak geçer. Bir alevi vefat ettiği zaman, “öldü” denmez, “Hakka yürüdü” denilir. Allah’ın yarattığı insanın, öldükten sonra da, tekrar tanrıya dönüleceğine inanılır. Bu inancı da Kur’an’dan gelmektedir. BAKARA suresi 28. Ayet’de şöyle denilmektedir:

“ Siz nasıl olur da Allah’ı inkar edersiniz ? Siz ki ölülerdiniz, o sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve yine diriltecektir. Sonunda ona döndürüleceksiniz.”

Yine BAKARA suresinin 156. ayetinde, “ Onlar derler ki, biz tanrıdan geldik ve sonunda ona döneceğiz.”

İlahiyatçı-yazar Mustafa Cemil Kılıç “ Kur’an’daki Alevilik” adlı eserinde bu konuyu şöyle özetlemektedir:

“Alevilkteki Tanrı inancı, gerçek İslami inanca uygun olarak “Tanrı-Varlık özdeşliği” doğrultusundadır. Bu “ Tevhid İnancı” ya da Tanrı ile varlığı birleme, yahut hakiki varlık olarak sadece Tanrı’yı kabul etme inancıdır. Buna göre, bütün varlıklar ezeli ve ebedi olan Tanrı’nın varlığından tecelli etmiştir. Öyleyse, aslında Tanrı, gerçek, yani mutlak varlıktır. Tanrının dışındaki varlıklar ise, mutlak varlığın yansımalarından başka bir şey değildir. Oysa, varlıkların mutlak manada yokluktan yaratıldıklarını iddia etmek, yani varlığın kaynağını yokluğa izafe etmek, Tanrı’yı da yokluk olarak telakki etmek demektir. Bu ise, inkarın ve küfrün ta kendisidir. “ (MUSTAFA CEMİL KILIÇ, KUR’AN’DAKİ ALEVİLİK, Sayfa 19)

Tanrının yarattığı en kutsal varlık şüphesiz İnsandır. Ona, akıl ve düşünme yeteneğini vermiştir. Alevilkteki insan sevgisi de buradan gelmektedir. İnsanlar arasında, dil, din, ırk ve renk ayırımı yapılmaz. Bu yüzden, “ yetmiş iki millete aynı gözle bakarız” denilmiştir. Kısaca Alevilikte hümanizm, yani insan sevgisi önde gelir.

Alevilikteki Peygamber ailesine (Ehli Beyt’e) sevgi de, Kur’an’dan gelmektedir. Allah sevgisinden sonra, peygamber ve ailesine olan büyük saygı, hürmet ve sevgi gelir. Allah’ın elçisi olarak, toplumu aydınlattığı, iyilik ve yardımlaşmayı öğütlediği için, sonsuz minnet duyarlar. Ehli Beyt ile ilgili ayetler de şöyledir:

AHZAP suresi 33. ayet, “ Ey Ehlibeyt, Allah sizden her çeşit günahı gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.”
ŞURA suresi 23. ayet,” De ki, ben bu elçilik görevime karşı, Ehlibeyt’ime sevgi dışında, sizden hiç bir ücret istemiyorum.”

HAYIR VE ŞER

Aleviliği, diğer İslami yorumlardan ayıran konulardan birisi de “Hayır ve Şer’in Allah’tan” geldiğidir. Alevilikte hayrın(iyiliğin) ve güzelliklerin Allah’tan geldiği, şer’in (kötülüğün) ve çirkinliğin ise, insanınn nefsinden ve kendisinden geldiğidir. Aleviliğin bu anlayışı da yine Kur’an’a dayanmaktadır. Konu ile ilgili ayetler şöyledir:

NİSA suresi 40 ayet: “ Şüphe yok ki, Allah haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa onun sevabını kat kat artırır. Yapana pek büyük bir mükafat verir.”

NİSA suresi 17. ayet, “ Allah ancak kötülüğü bilmeyerek yapıp, çarçabuk tövbe edenlerin, tövbesini kabul eder. İşte Allah’ın tövbesini kabul edeceği kimseler bunlardır. Allah her şeyi bilir ve hakimdir.”

NİSA suresi 79. Ayet, “ Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Ne kötülük gelirse, kendindedir”

CEM İBADETİ

Alevi dışındaki İslami yorumların yönelttikleri en önemli sorularından biri de “ Alevilerin namaz kılmaması”dır. Konu ile ilgili olarak, ilahiyatçı-yazar Mustafa Cemil Kılıç’ın “ Kur’an’daki Alevilk” eserinden ilgili bölümden alıntıyla cevap verelim:

“ Cem, Aleviliğin temel ibadetlerinden biridir. Kelime anlamı toplanmak demektir. Cem topluca yapılan bir ibadettir. Kur’an’daki “ salat” emrini de içeren bir ibadettir. Salat, dua, yakarış, yalvarış anlamına gelmektedir. Salat ibadetinde kıyam, rüku, secde ve kade gibi temel şekil şartları vardır. Bunlar ayakta durmak, öne doğru eğilmek, yere kapanmak ve oturmak biçiminde Türkçeleştirilebilir. ... Cem’de bunların hepsi mevcuttur. ... Salatın en önemli unsurlarından biri de Kur’an’dan bölümler okumaktır. Cem ibadetinde bunların tümü vardır.. ...Cem, helalleşme, tövbe, ağıt, semah, çerağ uyandırma ve lokma paylaşımı gibi ilaveten icra edilen ritüellerle, salattan daha kapsamlıdır.” (sayfa, 31)

Namaz kelimesi, Farsça’dan Türkçeye geçmiştir. Farsça’da “dua ” anlamına gelmektedir. Farslılar camiden geldikten sonra, “Namaz handem” derler. Yani “dua okudum ” derler. Cem ibadetinde iki kez secdeye varılır (iki rekat) ve Kur’an’dan sureler okunur. Bunların başında, FATİHA, İHLAS VE NUR sureleri gelir.

Hz. Muhammed, Mekke döneminde, müşriklerin baskısı nedeniyle, dinin tebliğini ve ibadetlerini müslümanların evlerinde gerçekleştiriyordu. Bu evlerden en bilineni Erkal Bin Ebu'l Erkam’ın eviydi. Aynen bugün Cem ibadetinde olduğu gibi, kadın-erkek birlikte ibadet ediyordu. Emeviler döneminde, insanlara baskı ve zulüm yapılması, hutbelerde Ehli beyt’e hakaret edilmesi nedeniyle, Ehli beyt taraftarları ibadetlerini evlerde yapmaya başlamıştı. Anadoludaki Aleviler de, iktidarların kendilerini dışlamaları, inançlarını “zındıklık”, “rafizi” gibi adlarla “ islam dışı” görmesi nedeniyle, Hz. Muhammed’in Mekke’deki ibadet şeklini kendilerine örnek almışlardır. Bu inanç ve ibadet şekli yüz yıllardır devam etmektedir. Cem ibadeti, kırsal kesimde sürekli dışarda(tarlada-bağ-bahçede) çalışanlara da kolaylıklar sağlamıştır. Alevi önderleri olan dedeler, Ehli Beyt taraftarı olan kitlelere, İslam dinini bu cemler’de anlatıyordu. Kırsal kesimde yaşayanların işlerinin azalması nedeniyle, Cemler daha çok kış aylarında icra ediliyordu. Perşembeyi, Cuma’ya bağlayan gecenin ibadet günü olarak seçilmesi, Kur’an’daki “Cuma” ibadetinden örnek alınmıştır. Zira ay takvimine göre perşembe günü hava karardığında bir ertesi güne, yani Cuma gününe geçilmiş oluyordu. İnsanların gündüz işleri olduğundan bu ibadet geceleyin yapılıyordu.

Cem ibadetinde, dua ve sureler, Anadolu’da halkın genelinin Türkçe bilmesi nedeniyle Türkçe, Suriye’de Arapça, Fars asıllı kavimler de Farsça olarak okunur. İmam Ebu Hanife (İmamı Azam) dışındaki ehli sünnet imamları, ibadetlerde, dua ve surelerin arapça ile okunmasını şart koşarlar.

Cem ibadetine katılmanın da belirli şartları bulunuyordu. Küs olanlar, yüz kızartcı suç işleyenler cem ibadetine alınmazlar. Küçük suç işeyenler de, ya tövbe ederek, ya da karşılığında bir bedel ödeyerek katılabilirler. Yani, bir nevi oto kontrol sistemi vardır. Böylece, insanların suç işlemeleri ve kötülük yapmaları engellenir. Topluma yararlı bireyler olması sağlanır. Görüleceği üzere, Cem’e katılma şartları, Camiye gitmekten çok çok ağırdır.

Hz. Muhammed zamanında bugünkü anlamda minareli camii yoktu. Medine’de inşa edilen Mescit’de sadce ibadet değil, sosyal faaliyetler de yapılıyordu. Düğünler, eğlenceler de orada icra ediliyordu. Hatta barınacak yerleri olmayan kimselere, mescidin yanında hurma dallarından barınmaları için yer de yapılmıştı. “Meclisi suffa” denilen yerde eğitim görüyorlardı. Bunlar, odun toplayarak, su satarak geçimlerini sağlıyordu. Gelirleri yetmediğinde, peygamber efendimiz, bunlara yiyecek ve içecek gönderiyordu. Kısaca, bugünkü cem evlerinin aynı zamanda aş evi olarak kullanılmasına benziyordu.

Alevilerde oruç ibadeti de bulunmaktadır. Muharrem ayında on iki gün, Hızır oruçlarında da yedi gün oruç tutulmaktadır. Bu orucun kaynağı da Kur'an'ın İnsan suresinin 7-8-9. ayetlerine dayanmaktadır.   Muharrem ayı, bütün semavi dinlerde oruç ayı olarak belirtilmiştir.
Alevilkte, hac görevi de Cemlerdeki Semah’la temsilen yerine getirilmektedir. O dönemde, Kabe’yi ziyaret etmek hem uzun bir yolculuk gerektiriyordu, hem de maddi olarak külfetliydi. Bu ibadet, insanlara kolaylık sağlamak amacıyla, Cemler’de semah dönülerek, yerine getirilmiştir.

Aleviliğn Kur’an’daki yerini kısaca özetlemiş olduk. Konuya ilgi dayan arkadaşlara ilahiyatçı-yazar Cemil Kılıç’ın yazdığı “KUR’AN’DAKİ ALEVİLİK” kitabını okumalarını öneriyorum. Bu yazımızda, biz de zaman zaman adı geçen eserden yararlandığımızı belirtmeliyiz. Sayın Mustafa Cemil Kılıç’a yazdığı bu eser nedeniyle, teşekkürlerimizi ve saygılarımızı iletiyoruz.

Hamdullah DEDEOĞLU
07.11.2017



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular