30 Temmuz 2024 Salı

AMASYA GÖYNÜCEK İLÇESİNDE KERBELA ŞEHİTLERİNİ ANMA VE AŞURE ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ


Göynücek kaymakamı Mustafa Kartal konuşmasında, Kerbela direnişinin önemi üzerinde durdu.

Göynücek Belediye Başkanı Kemal Şahin konuşmasında etkinliğin birlik ve beraberliğe katkı sunduğunu söyledi.
Cem Vakfı Amasya Şubesi Başkanı Haydar Kılıç Dede  konuşmasında, Hz. Hüseyin'in Kerbela'da mazlumların hakkını savunduğunu belirtti.
Hünkar Uğurlu Dede konuşmasında, Kerbela olayını anlattı. Aşure pay edilmeden önce de matem ve lokma duası verdi. 

Sanatçılar Sercan  Direk, Sinan Ereker, Özer Benk, Doğukan Bulut, Kerbela olayı ile ilgili ağıtlar, deyişler ve düvazlar okudular.


İlçe merkezinden ve köylerden gelenler etkinliği ilgiyle ve dikkatle takip ettiler. Ağıtları ve matem deyişlerini dinleyen izleyicilerden göz yaşlarını tutamayanlar da oldu.

AMASYA GÖYNÜCEK İLÇESİNDE KERBELA ŞEHİTLERİNİ ANMA VE AŞURE ETKİNLİĞİ DÜZENLENDİ

Amasya Göynücek ilçesinde Belediye, Kaymakamlık, Üniversiteli Genç Aleviler Derneği ve Göynücek Yerel Eylem Grubu birlikte Kerbela şehitlerini anma ve Aşure etkinliği düzenledi.

Etkinliğe kaymakam Mustafa Kartal, Göynücek Belediye Başkanı Kemal Şahin, İlçe Emniyet Amiri Halil İbrahim Topal, Amasya İl Tarım ve Orman Müdürü Gürol Çetin, Amasya Kırsal kalkınma ve Destekleme Kurumu Müdürü Cengiz Dikici, İlçe Müftüsü Metin Şener, Nüfus Müdürü Hasan Basri Koyuncu, Sosyal Yardımlaşma Vakfı Müdürü Mahmut Akbulut, Tapu ve Kadastro Müdürü İbrahim Özer, Özel İdare Müdürü Tuncay Şahin, Milli Eğitim Müdürü Abdulmuttalip Ziyagil, İlçe Tarım ve Orman Müdürü Barış Çelik, Göynücek Yerel Eylem Grubu Derneği Müdürü Ercan Gırgıç, Üniversiteli Alevi gençler Derneği Başkanı Songül Kayar, Başkan yardımcısı Şahin Atılgan, Cem Vakfı Amasya Şubesi başkanı Haydar Kılıç ile ilçede ve köylerde yaşayan vatandaşlar katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal marşının okunmasıyla başlayan etkinlikte, Göynücek Kaymakamı Mustafa Kartal, Belediye Başkanı Kemal Şahin, Cem vakfı Amasya Şubesi Başkanı Haydar Kılıç ve Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evleri Daire Başkanlığında görevli Hünkar Uğurlu Dede birer konuşma yaptılar. Konuşmacılar, Kerbela olayının önemi üzerinde durdular. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da zalime karşı mazlumun, haksızlığa karşı haklının, dikta yönetime karşı halkı savunmak için şehit olduğunu belirttiler.

Konuşmaların tamamlanmasından sonra, sanatçılar Sercan Direk, Sinan Erkeker, Özer Benk, ve Doğukan Bulut Kerbela ile ilgili ağıtlar, deyişler ve düvazlar okudular.

Etkinlik, sanatçılara Amasya’nın sembollerinden olan Elma plaketlerinin verilmesi ve Aşure dağıtımı ile sona erdi.

 30.07.2024.

 


29 Temmuz 2024 Pazartesi

TARİKAT VE CEMAATLER ATATÜRK’E VE CUMHURİYET’E NEDEN KARŞILAR?

                                                            hamdullahdedeoglu.blogspot.com

TARİKAT VE CEMAATLER ATATÜRK’E VE CUMHURİYET’E NEDEN KARŞILAR?

Tarikat ve Cemaatlerin Atatürk’e ve Cumhuriyete karşı oldukları herkesin malumudur. Peki bunun nedeni neydi? Bugünkü makalemizde bu konuyu ele alıp cevaplar vermeye çalışacağız.

Arapça kökenli olan Tarikat, tarik kelimesinden gelmektedir. Türkçedeki karşılığı “gidilen yol” “takip edilen yol” anlamına gelmektedir. Tarikatların tarihi çok eskilere dayanmaktadır. İslamiyet’ten önce Musevilikte ve Hristiyanlıkta da tarikatlar bulunuyordu. Bir kısmı daha sonra genişleyerek Mezhep olarak kabul görmüşlerdir. Tarikat ve mezheplerin ortaya çıkış nedeni tebliğ edilen dinin farklı yorumlarına dayanıyordu. Örneğin Musevilikte SADUKİLER, FERİSİLER VE ESENİLER, İslamiyet de MUTEZİLE, MÜRCİE, CEHMİYE, İSMAİLİ gibi.

Tarikatlar ilk dönemlerinde tebliğ edilen dinin geniş kitlelere yayılmasında önemli roller üstlenmişlerdir. Ancak, dinlerin devletler tarafından resmi din olarak kabul edilmesinden sonra, asıl amaçlarından kopmuşlardır. Yani, peygamberlerin tebliğ ettiği dinin özünü boşaltarak yönetici sınıfın çıkarlarını esas alan bir çizgiye gelmişlerdir. Çok az bir kısmı dinlerin özüne sadık kalmışlardır. Oysa, bütün dinler barış içinde bir arada yaşamaya, hoşgörüye, adalete, iyi ahlaka, fakire, yoksula ve yetime sosyal haklar verilmesine dayanıyordu. Bu ilkeler, semavi dinlerin kitaplarında sık sık belirtilmektedir. Kutsal Kitaplarda yer alan ilgili ayetleri verdiğimizde konumuzu daha iyi anlatmış olacağız.

Önce, Museviliğin kutsal kitabı Tevrat da yer alan ilgili ayetleri verelim:

“İnsanın süsü, onun iyi işidir. Fakir, yalancılardan daha iyidir.” (Meseller, 19/22)

“Fakir azarlanmamalı. Fakiri, fakirliğinden ötürü kendinden ayırma, kapına gelen yoksula hakaret etme.” (Mezmurlar,13/8-22)

“Yoksullara acıyın. Kimsesizlere, çaresizlere yardım edin.” (Mezmurlar,22/4)

“Fakire zulmeden, Yaratan’ı kötülemiş olur. İyilik eden Yaratan’ı övmüş olur.” (Meseller, 14/31)

“Fakire bol bol veren muhtaç olmaz. Fakirden yüz çevirene binlerce lanet olsun.” (Meseller, 28/27)

Fakir ve yoksullarla ilgili Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’de yer alan ayetler ise, şöyledir:

“İsa şöyle dedi: “Eğer Kamil insan olmak istiyorsan git ve malını satıp yoksullara dağıt. O zaman gökte senin de bir hazinen olacak. Ondan sonra gel, bana yaklaş” Genç bu sözleri işitince hüzünlenerek oradan ayrıldı. Çünkü çok fazla malı olan biriydi.”  (Matta İncili, 19/21-22)

“Veyl (yazıklar) olsun size, ey riyakar yazıcılar, ey Ferisiler! Siz dulların evlerini zimmetinize geçirip, sonra da riya için uzun uzun namaz kılıp dua ediyorsunuz.” (Matta İncili, 23/14, Markos İncili, 12/40, Luka İncili, 20/47)

İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’ı Kerim’de yoksul ve yetimlerle ilgili ayetlerde ise, şöyle denilmektedir:

FECR SURESİ: 17-20 Ayetler: “Hayır, siz ne yetimi doyuruyorsunuz ne de yoksulu beslemek için birbirinizi teşvik ediyorsunuz. Mirası hak gözetmeden, helal haram demeden yiyorsunuz. Serveti de pek çok seviyorsunuz. “

“MAUN SURESİ: “Dini yalanlayanı gördün mü? İşte öksüzü iten kakan odur. Yoksulu doyurmaya önayak olmayan odur. Vay haline o namaz kılanların ki, onlar gafildirler. Onlar riyakarlık yapanlardır. Onlar zekat vermeyi de men ederler. “

ARAF Suresi 44. Ayet: “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.”

Kutsal kitaplardaki ayetlerden de anlaşılacağı gibi bütün semavi dinler de yoksullar ve yetimlerin korunması önemsenmiş, zalimler lanetlenmiştir.

Burada din adına faaliyet yürüten o sözde tarikat ve cemaatlere şu soruları yöneltmemiz gerekmiyor mu?

--Siz kutsal kitaplarda yer alan ayetler doğrultusunda, iktidarlar tarafından yapılan haksızlıklar ve uygulanan adaletsizlikler karşısında neden susuyorsunuz?

--Siz, neden yetimlerin ve yoksulların haklarını savunmuyorsunuz?

--Dini bir tarikatın ve cemaatin ticaretle uğraşması ve devletten ihaleler alması savunduğunuz dinin değerlerine uyuyor mu?

--Bir tarikat ve cemaatin, iktidarlara her şart altında destek olması ve onu koruma altına alması dini değerlerle bağdaşıyor mu?

Bu gibi soruları daha da çoğaltabiliriz. Ancak, bu tarikat ve cemaatlerin dini değerlerle bağlantıları kopmuştur. Din istismarı üzerinden çıkar ve rantı esas almışlardır. Yani din adına söyledikleri ve yaptıklarının hepsi göstermeliktir. Bu nedenle hep iktidarda ya da iktidara ortak olmak istemişlerdir. İşte Mustafa Kemal Atatürk de bu tarikat ve cemaatlerin Osmanlı döneminde ve kurtuluş savaşı yıllarında yaptıklarını hem görmüş hem de bire bir yaşamış bir askerdi. 1909’da 31 Mart gerici ayaklanmasını bunlar çıkarmıştı. Kurtuluş savaşı sırasında, işgalcilere hizmet eden Bozkır, Konya, Anzavur, Düzce, Yozgat, Zile isyanlarının arkasında bu tarikat ve cemaatler vardı. Cumhuriyet’ten sonra 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanın arkasında yine bu tarikat ve cemaatler bulunuyordu.

Atatürk bunları yaşayıp gördüğü için; 1925 yılında tüm tarikat ve cemaatlerin tekke ve zaviyelerini kapatmış, bu gerici ve işbirlikçilere karşı kararlı bir duruş sergilemişti. Atatürk’e ve cumhuriyete düşmanlıkları da buradan gelmektedir. Zira çıkarları bozulmuştu. Atatürk, tarikatlara istismar edecekleri alanları kapatmıştı. Halkın aydınlanması için Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuş, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe mealini yayınlatmış, İslam Enstitüleri açmıştı. Dolayısıyla din tüccarı olan tarikat ve cemaatlere istismar edecekleri bir alan bırakmamıştı. İşte tarikat ve cemaatlerin Atatürk’e ve kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyete karşı olmalarının nedeni buydu.

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu.

29.07.2024.

23 Temmuz 2024 Salı

HACI BEKTAŞ VELİ’YE GÖRE İNSAN GRUPLARI

 


HACI BEKTAŞ VELİ’YE GÖRE İNSAN GRUPLARI

Hacı Bektaş Veli’ye ait olduğu belirtilen beş eser bulunmaktadır. Bunlar, Velayetname, Makalat, Fevait, Besmele Tefsiri ve Fatiha Suresi tefsiridir. Bugünkü makalemizde MAKALAT adlı eserde yer alan insan gruplarını ele alacağız. Önce, Makalat’daki dili olan eski Türkçe (Osmanlıca) ile vereceğiz. Sonra da konu hakkında araştırmacı-yazar Mustafa Şişman’ın açıklama ve yorumlarını sunacağız.

Bu eserde insanlar dört grup olarak gösterilmiş, bunların her birinin özellikleri anlatılmış ve yapmaları gereken işler sıralanmıştır. Bu dört grup ABİDLER, ZAHİDLER, ARİFLER VE MUHİPLER’dir. Bu dört grup, aslında Alevilikteki dört kapı, kırk makamı anlatmaktadır. Bu  gruplar Şöyle açıklanmaktadır.

ABİDLER: “Evvel güruh (topluluk-zümre) Abidlerdir. Bunlar şeriat kavimleridir. Asılları yeldendir (rüzgardandır).  Pes (sonra) yıl hem safidir, (arı-temiz) hem kavidir. Zira ki yil (Rüzgar) esmeyince daneler samanından ayrılmaz. Ve eğer yil (yel) esmeseydi mecmu-l alem (bütün dünya) yiyiden (iyice) helak olaydı (olurdu). İmdi (şimdi) halal (helal) ve haram mısmıl (temiz) ve murdar (Pis-kirli) kamusı (sözlükte) şeriat birle ma’lum olur. Zira kim (ki) şeriat kapusu ulu kapudur.”

“Amma Abidlerin taatları (itaat etmek-boyun eğmek) namazdur, oruçdur ve zekadtdur. Nefiriam (seferberlik) alıcak kaçmayup varmakdur ve hem cenabetden gusl eylemekdür ve arzuların isteyüp dünyayı terk idüp ahiret sevmekdür ve halleri birbirin incitmemekdür. Pes (sonra) kibir, hased, buğz (kin), buğl (cimri), adaved (düşmanlık), bunlarda hemandur (vardır).

Araştırmacı-yazar Mustafa Şişman Hacı Bektaş Veli adlı eserinde Makalat’da yer alan Abidleri gümümüz Türkçesine şöyle çevirmektedir:

“Bu çeşit insanlar, daima haset, dedikodu, cimrilik, düşmanlık görülebilen tip de insanlardır. Bunlar daha ziyade halk insanıdır. Bunlar oruç, namaz, zekat, hac gibi hususları yerine getirirler.”

ZAHİDLER: “Bunların aslı oddandur (ateştendir.) Bunlar tarikat kavmleridür. Pes (sonra) od (ateş) gibi yansalar gerekdür pes her kim bu dünyada kendü özin göyündürse (görünürse) yarın ahiretde dürlü dürlü azablardan kurtuldı (kurtulur). Pes (sonra) şöyle bilün bir kez yanan artuk yanmaz.”

“Pes zahidlerin ta’atı (ibadeti-inancı) dün (tüm) gün Tangrı’yı zikir itmekdür ve hem Bismillah yad kılmakdur ve hem havfu (korku) recadur (rica eder) ve dünya arzuların terk itmekdür. Ahret içün ve halleri kendi bilülerine hoşnud olmuşlardır. Bilmezler kim (hangi) kandan geldiler kancaru (nereye) giderler. Zira kim bunlara hidayet kapusu açılmadı, Tangrı’yı yad kılmakları kendi cehdleriyledür (çabalaryladır).”

Yazar Mustafa Şişman Makalat’da adı geçen Zahidleri şöyle tanımlamaktadır:

“Bunların aslı ateştir. Tarikata tabi olanlardır. Tarikat, ateş ile sembolize edilir. Dünyada yanmak; olgunlaşmak, nefsinden kurtulmak, hırsını yok etmektir, ahirette yanmamayı sağlar. Gece-gündüz Tanrıyı anarlar. O’nun (Tanrının) yapılmamasını istediklerini yapmazlar. Ümitlerini kaybetmeyerek yararlı işler yaparlar. Bunları hep kendi gayretleri ile yaparlar.”

ARİFLER: “Üçüncü güruh Ariflerdir. Bunların aslu sudandır. Ve bunlar marifet kavmidir. Pes (sonra) su arıdır ve hem arıdıcıdır. İmdi Arif gerekdür kim arı ola ve arıdıcı ola. Eğer sual itseler, “Arısı nedür ve arıtduğu nedür?” Cevab vir kim: Arifler katında her sözün üç yüzi vardır ve bir ardı vardır. Pes ayruklar bilmezlüklerinden kelimenün ardın söylerler udlu olurlar.”

“Lakin Arifler kelimenün yüzin söylerler, udlu olmazlar. Pes su arılığı tahirdir (temizdir). Kangı taba girerse ol kab gerek kim suya döne pak ola ve hem kendüden ayruk nesne ana benzemez. Ve levni (renk-tür) malum olur ve hem murdarı (pis-kirli) taşra bırağurlar. Pes imdi Arifler arılığı tahirdür, girü (geri) aslına varur, biriktür. Ve hem Arifler katında şirk murdardur. İçlerine komazlar, dışarı bırağurlar, kendilerin arıdurlar.”

Pes şöyle bilmek gerekdür kim kendüyü arıtmayan ayrukları dahi arıtmaya. Amma şeriat kavlinde dona ve tene murdar değse suyıla yuyıcak hem donı ve hem tenü arıdur. Ve hem cenabeti giderür ve andan abdesti reva olur. İlla kim Arifler katında ne doni ve ne teni arıdur ve ne cenabetini giderür ve ne abdesti reva olur. Zira kim yuyıcı arı olmaynca yudığı nice arı ola.”

“Pes imdi Adem (insan) gerek suya yaraya ve su gerek abdeste yaraya ve abdest gerek namaza yaraya ne namaz gerek Çalab (Tanrı-Allah) tealaya yaraya.”

“pes imdi aziz-i men arif aslı sudandır. Arifün içinde murdar nesne eğlenmez ve hem suyun aslı yaşıl gevherdendür (elmastandır-özdendir) ve gevher aslı Çalap Tangru’nun kudretindendir. Pes anun içün kim arifleri Tangrı tebareke ve teala sever. Zira kim aslıdur. Pes asıl aslın sevmek aceb değildür. Ve dahi bilmek gerek kim ariflerin taatı tefekkürdür ve hem dünyayı terk ve ahireti terk itmekdür ve hem nazarla velayet beklemekdür. Ve hem Ariflerün halleri cümle varlığa değişürülmekdür ve hem yavuz endişe kılmazlar.”

Yazar Mustafa Şişman Makalat’daki Arifleri şu şekilde yorumlamaktadır:

“Arifler, marifet sahibi kişilerdir. Marifetin sembolü sudur. Suyun kendisi temizdir, durudur, arıdır. Her girdiği kabın şeklini alır. Ayrıca da o kabı temizler. Kabın şeklini alması, sohbet ettiği ya da birlikte olduğu insanlarla dost olur, onların gönlüne girer, ama girdikten sonra da onun kalbindeki yanlışları, kötülükleri temizler anlamındadır. Arifler böylece hem kendini arıtır hem de yakınlarını arıtır. İşte esas marifet de bu olsa gerek. Burada bir kötülük bir yanlış çoğalarak daha başka yanlışları da doğurur. Bu nedenle yanlışlardan kaçabilmekte marifet ister. Marifetli olanlar yanlışlardan kaçarlar ve su gibi aziz olurlar. Ariflerin aslı Tanrı’dadır. Aslının aslını sevmesi şaşılacak bir şey değildir.”

MUHİBLER: “Dördüncü güruh Muhiplerdir. Bunların aslı tapraktandur. Ve arzularına irmekdür. Ve Çalab Tangrı’yı bulmakdur. Ve kendilerün yavi kılmakdur. Ve halleri biriküp bir olmakdur.”

Yazar Mustafa Şişman, Muhipleri de şöyle açıklamaktadır:

“Bunlar hakikat topluluğudur. Çünkü bunlar toprak gibi alçak gönüllü tevazu sahibi insanlardır. Bunlar olgun insanlardır. Ve teslimiyetlerini gönülleriyle dolu olarak yaparlar. “Ben önce neysem, şimdi yine O’yum” diyerek Hakka varılır. “Benim üç dostum vardır. Ben ne zaman ölsem; biri evde, biri yolda, biri de benimle gelir. Evde kalan malımdır. Yolda kalan ailem ve yakınlarımdır. Benimle gelen ise, yaptığım iyiliklerimdir. Tanrı’ya vardığımız zaman da ancak bunlar gideceklerdir. Her kim kendini bilirse Tanrı’yı bilir. Hakikat insanın kendi içindedir.” derler.””

Hacı Bektaş Veli’nin anlattığı insan profilinin en üst tabakasını olgun insanlar-kamil insanlar oluşturmaktadır. Bunlarda kin, nefret, düşmanlık, hırs, kıskançlık yoktur. Hacı Bektaş-ı Veli, bütün toplumu Kamil insan yapmak için mücadele etmiştir. Onun için çok büyük saygı ve hürmet görmüştür. Anadolu’yu İslamlaştıran da Hacı Bektaş-ı Veli’nin bu felsefesi ve inancıdır. O, önce halkın gönlünü kazanmıştır. Savunduğu değerlerin bugüne kadar yaşamasının nedeni de budur.

Bu güzel Anadolu’yu bize yurt yapan başta Hacı Bektaş Veli olmak üzere, Anadolu ve Rum Erenlerini saygıyla, rahmetle anıyor, mekanları ebedi cennet, ruhları şad olsun. Onların hümanist düşüncesi bizim ışığımız olmaya devam edecektir.

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu

23.07.2024.

Kaynak:

--Hacı Bektaş Veli, Makalat, Diyanet Vakfı Yayınları.

--Mustafa Şişman, Hacı Bektaş Veli, Sepya yayınları.

 

20 Temmuz 2024 Cumartesi

CEM VAKFI AMASYA ŞUBESİ BAŞKANI HAYDAR KILIÇ DEDENİN AŞURE KONUŞMASI: “HZ. HÜSEYİN ZALİME KARŞI MAZLUMUN HAKKINI SAVUNMUŞTUR”

 

Haydar Kılıç Dede konuşma yaparken

CHP Amasya Milletvekili Reşat Karagöz konuşma yaparken


Amaya Valisi Yılmaz Doruk konuşma yaparken
Amasya Belediye Başkanı Turgay Sevindi konuşma yaparken

CEM VAKFI AMASYA ŞUBESİ BAŞKANI HAYDAR KILIÇ DEDENİN

AŞURE KONUŞMASI:

“Hz. HÜSEYİN ZALİME KARŞI MAZLUMUN HAKKINI SAVUNMUŞTUR”

Amasya Cem Vakfı Şubesi, Amasya Belediyesi ile birlikte Aşure etkinliği düzenledi. Etkinlikte Amasya valisi Yılmaz Doruk, CHP Amasya Milletvekili Reşat Karagöz, Amasya Belediyesi Başkanı Turgay Sevindi birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda Kerbela katliamında Hz. Hüseyin ve yetmiş iki şehit rahmetle anılırken, Yezid’e lanet edildi.

Şehzadeler gezi yolunda düzenlenen etkinlikte ilk sözü Cem Vakfı Amasya Şubesi Başkanı Haydar Kılıç Dede aldı. Haydar Dede Aşure etkinliğinin düzenlenmesinde katkıda bulunan Amasya Belediyesine teşekkürle başladığı konuşmasında şunları söyledi.

Değerli canlar,

Değerli dostlar,

Miladi takvime göre, bundan 1344 yıl önce peygamberimizin Ehli Beytine yapılan katliamı anmak için bir aradayız. Bütün İslam dünyasını acıya ve hüzne boğan bu vahşice işlenen katliamı onaylayan bir kişiye bile rastlayamazsınız. O kadar derin izler bırakmıştır ki, aradan bu kadar yıl geçmiş olmasına rağmen hala tazeliğini ve canlılığını korumaktadır. Bunun nedeni birincisi elbette ki katledilenlerin Peygamber efendimizin Ehli beytinden olmalarıdır. Diğer bir nedeni ise, insanlığa karşı işlenmiş bir suç olmasıdır. Çünkü; katledilenler zalime karşı mazlumun, haksızlığa karşı haklının, diktatöre karşı ezilen halkın haklarını savunmuşlardır. Hz. Hüseyin ve beraberindekiler işte tüm bu değerleri ayakta tutabilmek için şehit olmuşlardır. Onlar; babaları Hz. Ali, dedeleri peygamberimiz Hz. Muhammed’in savunduğu değerler için şehit olmuşlardır. Onlar peygamber efendimizin tebliğ ettiği dinin değerlerini ayakta tutabilmek için şehit olmuşlardır. O şerefli bayrak Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının sayesinde bugün hala dimdik ayakta durmaya devam ediyor. Bu onur ve şeref sonsuza kadar da devam edecektir.

Değerli canlar,

Değerli dostlar,

Kerbelayı anmak, bugün Filistin’de mazlum ve masum olanların hakkını savunmaktır.

Kerbelayı anmak, bugün dünyanın neresinde olursa olsun, rengi, dili, dini, mezhebi ne olursa olsun, ezilen, zulme uğrayan, katledilen tüm insanların hakkını savunmaktır. Çünkü bu değerler evrenseldir.

Değerli canlar,

Değerli dostlar,

Peygamberlerin tebliğ ettiği hiçbir dinde, hiçbir kutsal kitapta, insanlara zulüm yoktur, katliam yoktur. Hepsi de iyiliği öğütlemiş, barış içinde yaşamayı ve adalet ilkeleri doğrultusunda yönetmeyi emretmişlerdir. İşte Anadolu İslam’ın temsilcileri olan Hacı Bektaş-ı Veli ve Anadolu’nun diğer erenleri bu ilkeler doğrultusunda irşat’da bulunmuş ve coğrafyamızı bir güneş gibi aydınlatmışlardır. Onların İslam anlayışı hoş görüye, Allah sevgisine, peygamber sevgisine, Ehli-Beyt sevgisine ve insan sevgisine dayanır. Onların İslam inancı korku üzerine değil, sevgi üzerine inşa edilmiştir. Onun için evrensel olmuştur. Onun için bugüne kadar ayakta kalmıştır.

Değerli Canlar,

Değerli dostlar,

Alevi ve Bektaşiler, 1826’da dergahlarının kapatılmasından iki yüz yıl sonra nihayet devlet katında kendilerini temsil eden bir kuruma kavuştular. Burada emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz. Ancak Türkiye’deki nüfusun önemli bir kısmını oluşturan biz Alevi ve Bektaşiler için bu yeterli değildir. Avrupa insan Hakları mahkemesinin vermiş olduğu tüm kararlar tam olarak uygulanmalıdır. Yani, genel bütçeden Alevi ve Bektaşilerin ibadet merkezleri olan Cem Evleri için pay verilmelidir. Bu ibadet merkezlerinde görev alan personele kadrolar tahsis edilmelidir. Gençlerimizin inançlarını öğrenebilmeleri için okullar, enstitüler, akademiler açılmalıdır. Bu kurumlarda akla ve bilime dayalı bir eğitim sistemi esas alınarak, gençlerimizin kendi inançlarını öğrenmeleri ve toplumu bilinçlendirmeleri sağlanmalıdır.    

Değerli canlar,

Değerli dostlar,

İnsanlığın kutsal değerleri için şehit olan Başta peygamber efendimizin ciğer paresi Hz. Hüseyin Olmak üzere, tüm Kerbela şehitlerini rahmetle ve minnetle anıyor, ruhları şad, mekanları ebedi cennet olsun. Aşure günümüz mübarek olsun. Allah hizmetlerinizi kabul etsin. Bu günümüze destek veren başta Amasya Belediyesine ve destek olan herkese ayrı ayrı teşekkür ediyoruz.

Sağ olun, Var olun.

 

20.07.2024.



AMASYA’DAKİ AŞURE ETKİNLİĞİNDE MİLLETVEKİLİ, VALİ, BELEDİYE BAŞKANI AŞURE DAĞITTI

 




Cem Vakfı Amasya Şubesi Başkanı Haydar Kılıç Dede konuşma yaparken.


CHP Amasya Milletvekili Reşat Karagöz konuşma yaparken.


Amasya Valisi Yılmaz Doruk konuşma yaparken.

Amasya Belediye Başkanı Turgay Sevindi konuşma yaparken.

Yusuf Atılgan Dede Matem duası verirken.

Nesimi Aktaş Dede Lokma duası verirken.

Amasya Müftü vekili Abdullah Alçı önce Kerbela ile ilgili bir konuşma yaptı. Sonra da dualar okudu. 

AMASYA’DAKİ AŞURE ETKİNLİĞİNDE MİLLETVEKİLİ, VALİ, BELEDİYE BAŞKANI AŞURE DAĞITTI

Amasya Belediyesi ve Cem Vakfı Amasya şubesi birlikte aşure etkinliği düzenledi. Etkinlikte CHP Amasya Milletvekili Reşat Karagöz, Amasya valisi Yılmaz Doruk ve Amasya Belediye başkanı Turgay Sevindi vatandaşlara aşure dağıttı.

Şehzadeler gezi yolunda düzenlenen etkinliğe, Amasya İl Emniyet Müdürü Ali Kemal Kurt, İl Jandarma Komutanı J. Albay Mehmet Arı, Ak Parti Amasya İl Başkanı Ekrem Toto, CHP Amasya İl Başkanı İlker Küp, İyi Parti İl Başkan yardımcısı Saim Bal, İl Müftü yardımcısı Abdullah Alçın ile binlerce vatandaş katıldı. Etkinlikte Amasya Belediyesi Konservatuar sanatçıları deyiş, düvaz ve ilahiler okudular.

Etkinlikte ayrıca CHP Amasya Milletvekili Reşat Karagöz, Amasya Valisi Yılmaz Doruk, Amasya Belediye Başkanı Turgay Sevindi, Cem Vakfı Amasya şubesi Başkanı Haydar Kılıç Dede ve İl Müftü yardımcısı Abdullah Alçın birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda Kerbela katliamı bir kez daha lanetlenerek şehitler rahmetle anıldılar.  Konuşmalardan sonra Yusuf Atılgan Dede matem duası, Nesimi Aktaş dede de lokma duası verdiler. Aşure etkinliği vatandaşlara aşure dağıtımı ile sona erdi.



14 Temmuz 2024 Pazar

AMASYA'DAN FOTOĞRAFLAR

 AMASYA'DAN FOTOĞRAFLAR











07.07.2024

KERBELA OLAYININ NEDENİ NEYDİ ?


                                   
KERBELA OLAYININ NEDENİ NEYDİ ?

Her yıl muharrem ayında, Kerbela’da vahşice katledilen Ehl-i Beyt mensuplarını saygı ve hürmetle anıyoruz. Ehli Beyt’e destek olmak için orada bulunanlarla birlikte, şehit olanların sayısı tarihe yetmiş iki olarak geçmiştir. Katledilenlerin peygamber efendimizin Ehli Beyt’inden olması, İslam tarhine en acıklı olayı olarak geçmiştir. Aradan bin üç yüz kırk dört yıl geçmesine rağmen, hala güncelliğini korumaktadır. Onlar için matem oruçları tutuluyor, Aşureler dağıtılıyor. Aradan bu kadar zaman geçmiş olmasına rağmen, Hz. Hüseyin’in Kerbela'daki direnişi zalimlere karşı bir sembol olmaya devam ediyor. Yezid’e ve onun komutanlarına ise, hala lanet ediliyor. Öyle bir nefrete neden olmuştur ki, Yezid ve onun ordu komutanlarının isimleri, doğan çucuklara bile verilmiyor. Ama, Hz. Hüseyin’in ismi, İslam ülkelerinde milyonlarca yeni doğan çocuklara konulmaya devam ediliyor. Bu da, insanların Ehl-i Beyt’e ve mazlumlara olan sevgisini gösteriyor. Halklar her zaman mazlumun ve haklının yanında olmuştur. Biz de Kerbela’daki bütün şehitleri tekrar saygı ve hürmetle anıyoruz.

İslam tarihindeki bu hüzünlü olayının iç yüzü neydi ? Hz. Hüseyin neden Küfe'ye gitmek istemişti?  Bu makalemizde bunun nedenleri ve sonuçları üzerinde duracağız. 

Halife Osman’ın şehit edilmesinden sonra, (M.656) Medine’liler, Hz. Ali’ye biat etmiş ve onu halife olarak seçmişlerdi. Ancak, Hz. Ali’nin halife olmasına iki cepheden itirazlar gelmişti. Birinci cephede, Hz. Ayşe’nin desteklediği sahabelerden olan Ebu Zübeyr ve Talha, ikinci cephede Ebu Süfyan’ın oğlu Şam valisi Muaviye bulunuyordu. Cemel savaşında, Zübeyr ve Talha savaş meydanında hayatlarını kaybetmiş, Hz. Ayşe ise, Hz. Ali’nin ordusunda yer alan Hz. Ebu Bekir’in oğlu , aynı zamanda kardeşi olan Muhammed tarafından güvenliği sağlanarak, Medine’de ikamet etmesi sağlanmıştı.(M.656)

Hz. Ali'nin  Karşısında Şam valisi Muaviye kalmıştı. Hz. Ali, daha fazla kan dökülmemesi için, Muaviye’ye elçiler göndererek biat etmesini istedi. Ancak, Muaviye bunu kabul etmedi. Sonunda iki ordu M. 657 yılında, Sıffın denilen yerde karşı karşıya geldi. Duraklamalarla birlikte üç ay süren çatışma ve savaşlarda her iki ordu da kesin bir sonuç alamadı. Bu savaşta binlerce insan hayatını kaybetti. Özellikle de Hz. Ali’nin ordusuna liderlik yapan önemli komutanların çoğu bu savaşta şehit oldu.. Hz. Ali, bu savaştan sonra,  Muaviye’ye karşı askeri harekatlara devam etmedi. Suriye ve Mısır eyaletleri, Muaviye’nin denetiminde kalmaya devam etti. Bu iki eyalet de Muaviye’nin üstünlüğü vardı. Diğer eyaletler, Hz. Ali’ye bağlı kaldı.

Hz. Ali’nin hariciler tarafından M. 661 yılında şehit edilmesinden sonra, Küfe’liler Hz. Hasan’ı halife ilan etti. Bunu öğrenen Muaviye, Medain’de bulunan Hz. Hasan’ın ordusuna karşı harekete geçti. Muuaviye'nin ordusu Hz. Hasan'ın kuvvetlerini iki taraftan kuşatma altına aldı. Ordusu, Hz. Hasan’ın ordusunun neredeyse iki katıydı. Hz. Hasan’ın ordusundaki askerlerin çoğu da savaşma taraftarı değildi. Bunun üzerine, durumu değerlendiren Hz. Hasan, Muaviye ile görüşmeler için aracılar gönderdi. Aracılar, bazı şartların yerine getirilmesi halinde Hz. Hasan’ın halifelikten feragat edeceğini bildirdi. Muaviye bu şartları kabul etti. Hz. Hasan’ın şartları şöyleydi:

1-Kimse tutuklanmayacak.
2-Devlet yönetiminde, kavmine bakılmaksızın, herkese görev verilecek.
3-Herkes için can güvenliği sağlanacak.
4-Hutbelerde Hz. Ali’ye hakaret edilmiyecek.
5-Ölümünden sonra, halife şura (meclis) ile seçilecek.
6-Devlet gelirlerinden ailesine pay verilecek.

Muaviye’nin bu şartları kabul etmesinden ve anlaşmayı imzalamasından sonra, Hz. Hasan halifelik mücadelesinden vaz geçerek, Medine’de ikamet etmeye başladı. Ancak, kaynaklara göre, Muaviye’nin yönlendirmesi ile eşlerinden birisi tarafında zehirlenerek şehit edildi. (M. 669)

KERBELA'DA DİRENİŞ- KÜFE'LİLERİN İHANETİ

Hz. Hüseyin, ağabeyi Hz. Hasan’ın, Muaviye ile savaşmadan, halifelikten çekilmesine itiraz etmişti. Muaviye’nin anlaşmaya sadık kalmayacağını söylemişti. Ancak anlaşmadan sonra, Hz. Hasan’ın söylediklerinin dışına da çıkmadı. Muaviye, ölmeden önce, oğlu Yezid’i halife ilan etmiş ve biat edilmesini sağlamıştı. Muaviye’nin M.680 yılında vefat etmesinden sonra, Hz. Hüseyin, Yezid’in halifeliğini tanımadığını ve yeni halifenin anlaşma gereği, şura (Seçici heyet) ile belirlenmesi gerektiğini ilan etti. Ancak, Yezid bunu reddetti. Hz. Hüseyin, Yezid’e karşı asker toplama faaliyelerine başladı. ilk destek veren Küfeliler olmuştu. Hz. Hüseyin ve baraberindekiler Medine’den, Küfe’ye doğru yola çıktılar. Bunu haber alan Yezid, bir ordu hazırlatıp, Hz. Hüseyin ve baraberindekileri Kerbela denilen bölgede kuşatma altına aldı. Yezid, Hz. Hüseyin’den kendisine halife olarak biat edilmesini istiyordu. Ordu komutanı Şimr’e verdiği emirde, Hz. Hüseyin’in bunu kabul etmemesi halinde, “başı”nın getirilmesini istemişti. Hz. Hüseyin, direnme kararı aldı. Karşısında, on bin kişilik bir ordu bulunuyordu. Küfe’liler söz verdikleri halde, yardıma gelmemişlerdi. Hz. Hüseyin, yanındaki taraftarları ile birlikte çarpışmalara katıldı ve şehit oldu. Sonrasındaki hüzünlü olayları hepimiz biliyoruz. O vahşeti tekrarlamak istemiyorum. 

Hz. Hüseyin’in zalime karşı gösterdiği bu direniş, bugün hala canlılığını korumaktadır. Zulüme uğrayanlar, Hz. Hüseyin’in direnişini kendilerine örnek almaya devam ediyorlar. Kerbela şehitlerini, bir kez daha rahmetle, şükranla, minnetle anıyoruz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Hz. Hüseyin, Hz. Hasan’ın, Muaviye ile yapmış olduğu anlaşma konusunda haklı çıkmıştı. Muaviye hem ağabeyini şehit etmiş, hem de oğlunu anlaşmaya aykırı olarak halife ilan etmişti. İktidar ve güç Emevi oğullarına geçmişti.

Hz. HASAN HALİFELİKTEN NEDEN VAZGEÇTİ ?

Burada şu soruyu sorabiliriz; Hz. Hasan savaş kararı alsaydı kazanabilir miydi ? Bizim tahmin ve analizlerimize göre, savaşı kazanma şansı çok zayıftı. Zengin sınıf iktidar mücadelesinde Muaviye’yi destekliyordu. Muaviye’nin ordusuna finans destiğini onlar sağlıyordu. Muaviye döneminde aşırı derecede zenginleşmişlerdi. Fethedilen bölgelerin ticaretinden çok para kazanıyorlardı. Bu varlıklarını tehlikeye atmak istemiyorlardı. Hz. Hasan da bunu gördüğü için, halifelik mücadelesinden vazgeçmek zorunda kalmıştı. İki ordunun gücü yarı yarıydı. Üstelik Hz. Hasan, ordusunun ihtiyaç duyacağı araç-gereç ve malzeme desteğinin  sağlanması konusunda emin değildi. Bu nedenle, riske girip çok kayıp vermek istemiyordu. Bu anlamda, kendisine haksızlık da yapmayalım. Tarihi şartlar o zaman onu gerektiriyordu. Başka seçeneği yoktu. Barışçı yolu seçti. Ancak, iktidar barışla değil, askeri ve ekonomik güçle elde ediliyordu. Halen de öyle değil mi ?

Saygılarımla.
Hamdullah DEDEOĞLU
03.10.2017
Kaynaklar:
1-Bektaşiliğin iç yüzü (Tevfik Oytan)
2-İslam Ansiklopedisi



DÜŞME PEŞİMİZE

   hamdullahdedeoglu.blogspot.com

DÜŞME PEŞİMİZE

Ne düşmüşsün peşimize.

“Hadi gel namaza” diye.

“Zındık” ilan etmişsin yedi düvele.

Biz namazımızdayız Cemimizde.


Fermanlar verilmiş hakkımızda.

“Katli vacip, malları helal” diye.

Dönmemişiz yine de geriye.

İman ettik yüce Mevla’ya.


Kalbimizle bağlanmışız peygamberimize.

Niyaz ederiz Muhammed Mustafa diye.

Birlikte döneriz semah ettiğimizde.

Kutsal mekan’dan gelmiş gibi oluruz o gece.


Hak, Muhammed, Ali demişiz ikrarımızda.

Her gün dua ederiz Ehli beytimiz diye.

Salavat getiririz, Muhammed Mustafa’ya.

Hakikattir bizim yolumuz, sen git Şeriatine.

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu

14.07.2019

5 Temmuz 2024 Cuma

ALEVİ-BEKTAŞİ KÜLTÜR VE CEM EVLERİ DAİRE BAŞKANLIĞI DESTEKLENMELİ Mİ?



4 Temmuz 2024 günü Gümüşhacıköy'de düzenlenen Dedeler toplantısında konuşma yaparken.


ALEVİ-BEKTAŞİ KÜLTÜR VE CEM EVİ BAŞKANLIĞI DESTEKLENMELİ Mİ?

Kültür ve Turizm bakanlığına bağlı olarak çalışmalarına başlayan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Daire Başkanlığı desteklenmeli mi?

Alevi toplumunun çıkarlarını düşünen ve aklı başında olan herkesin bu kurumun çalışmalarını desteklemesi görüşündeyim. Zira, son iki yüz yıldır Alevi ve Bektaşileri devlet katında temsil eden bir kurum bulunmuyordu. Yeniçeri ocağının ve Bektaşi dergahların kapatılması ile devletin Alevi ve Bektaşilerle olan bağları koparılmıştı. Oysa, Osmanlı devletinin kurulmasında ve İmparatorluğa yükselmesinde Bektaşi dergahların ve Yeniçeri ordusunun katkıları inkar edilemez. Az buçuk tarih okuyan herkes bunu bilir. İnkar edenler varsa, onlar da okuma yazma bilmeyenlerdir.

Alevi-Bektaşiler, bugün devlet içinde kendilerine hizmet veren bir kuruma sahip olduysa, bunu uzun süren mücadeleler ve ödenen bedeller sayesinde elde etmiştir. Hem de bu bedelleri kanıyla, canıyla ödemiştir. Kimse, kimseye bedavadan bir şey vermez. Haklarında ölüm fermanları verilen, aleyhinde iftiralarla dolu kampanyalar yürütülen bir toplum, eğer devlet katında tanınıyorsa, hakları belli ölçüde veriliyorsa, bu bir lütuf değildir. Bir hakkın teslim edilmesidir. Dolayısıyla, bu Alevi toplumu için bir kazançtır. Neden karşı çıkalım ki? Buna karşı çıkmak, bu hakların kazanılması için verilen emekleri ve bedelleri hiçe saymaktır.

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Dairesi Başkanlığı dört Temmuz günü Amasya’ya bağlı Gümüşhacıköy ilçesinde Alevi canlarla bir buluşma düzenledi. Ben de katılımcılar arasındaydım. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Daire Başkanı Sayın Ali Rıza Özdemir’i Alevilik ile ilgili yazdığı kitap ve makalelerden dolayı yaklaşık on yıldır gıyaben tanırım. Yazdığı kitaplar arasında en beğendiğim, “A’DAN Z’YE ALEVİLİK ile “ALEVİLİĞİN YAZILI KAYNAKLARI” adlı eserleridir. Benim kanaatime göre, bu kitaplar Aleviliği öğrenmek isteyenler için baş ucu kitaplar arasında yer almalıdır. Hem basit hem de herkesin anlayacağı sade bir dille yazılmıştır.

Toplantıda öneriler ve talepler konusunda kısa bir konuşma yaptım. Bu önerilerden biri yukarıda isimlerini verdiğim sayın Özdemir’e ait kitaplarla birlikte, diğer yazarların, akademisyenlerin Alevilikle ilgili eserlerinin kısa özetleri basılarak tüm Cem Evlerine dağıtılmasıydı. Ancak, sayın Özdemir yanlış anlaşılacağı gerekçesiyle bunu kabul etmedi. Ben de bunun üzerine bu basımın Cem Evleri tarafından yapılmasını önerdim. Bunu istememin nedeni, Alevi dedelerinin ve Cem Evi yöneticilerinin daha fazla bilgiyle donatılmasıdır. Zira gerek dedelerin gerek Cem Evi yöneticilerinin sahip oldukları bilgi, sözlü gelenekten gelen anlatımlara dayanmaktadır. Ancak, 21. Yüzyılda bu bilgilerle gençleri ikna edemeyiz. Akla, bilime ve belgeye dayanan bir Aleviliği esas almalıyız. Aksi taktirde, sözlü gelenekten bilgiyle Alevi inancını ve kültürünü uzun süre yaşatma şansımız bulunmamaktadır. İslam’ın temel kaynağı Kur’an’ı en güzel bir şekilde yorumlayan ve bunu bizlere yedi yüz yıl önce en doğru bir şekilde aktaran Hacı Bektaş Veli de akıl ve bilimin önemini belirtmiştir. En veciz sözlerinden iki tanesini verdiğimizde ne demek istediğimizi daha iyi anlatmış olacağız.

“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.”

“Akıl Sultandır.”

İşte bizler de Hacı Bektaş Veli’nin bu sözlerinden ilham alarak gençlerimize akıl ve bilimi öne alan Aleviliği öğretmeliyiz. Gelecek nesilleri ancak bu şekilde elde tutabiliriz.

Sonuç olarak, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Başkanlığı, inancımızın ve kültürümüzün devamına hizmet edecek olan bir kurumdur. Cem Evlerimize maddi ve manevi destekler vermektedir. Eksiklikleri elbette ki vardır. Destek ve önerilerimizle daha yararlı bir kurum haline getirebiliriz. Ancak, şunu hiçbir zaman unutmamalıyız; haklar verilmez alınır. Daha fazla hak için daha fazla mücadele etmeliyiz. Zira kimse kimseye bedavadan hak da vermez pastadan pay da vermez.

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu.

05.07.2024.

  

 

2 Temmuz 2024 Salı

HACI BEKTAŞ POSTNİŞİNİ HAMDULLAH DEDE OSMANLI DEVLETİNİN YIKILACAĞINI YÜZ YIL ÖNCEDEN SÖYLEMİŞ


HACI BEKTAŞ  POSTNİŞİNİ HAMDULLAH DEDE OSMANLI DEVLETI''NIN YIKILACAĞINI YÜZ YIL ÖNCEDEN SÖYLEMİŞ

Yeniçeri ocağının 1826 yılında ikinci Mahmut döneminde kaldırılmasından sonra Bektaşi dergah ve tekkeleri kapatılmış, dede ve babaların bir kısmı idam edilmiş, bir kısmı da sürgün edilmişti. Dergahın merkezi olan Hacı Bektaş'taki postnişini Hamdullah Dede de önce idama mahkum edilmiş, sonra da Amasya'ya sürgün edilmişti. Hamdullah Dede Amasya'ya sürgün edilmeden önce, Şeyhülislam Mevlana Muhammed Tahir Efendiye mahkeme kadısı aracılığı ile bir mektup ve bir de şiir  gönderir. Mektubun da şiirin de içeriği çok serttir. Kadı hem şaşırır hem de Hamdullah Dedenin cesaretine hayran kalır. Mektupta aynen şöyle yazmaktadır:

"Beni asabilirdiniz; yakında yine de asarsınız. Amma ehli-sünnet Türkmenler olsun, dergahımız mensubu müslümanlardan olsun, Türkmenlere çok acı günlerin kapılarını açıyorsunuz. Bu tarihten sonra DİN VE İMANDAN BAHSEDEN MÜDERRİSLER ÇOĞALACAKTIR. Halkın korkusundan dolayı yumuşak mezacını gören devlet adamları, DİNİ KAFALARINA TOLGA (MİĞFER) OLARAK KULLANACAKTIR. KILIK KIYAFETLERİ DE DİNE SOKACAKLARDIR. SAHTE ŞEYHLER ÇOĞALACAKTIR. Alevi-Bektaşi düşmanliğını diline dolayan müderrislerden evliya olduğunu ilan edenler çoğalacaktır. Devlet erkanı maslahat icabı o sahtekarların evliya olduklarıni resmen kabul edeceklerdir. Kaldırılan Yeniçeri Ağalarının ve emirlerinin (subayların) yerini sahte evliyayız diyenler dolduracaktır. 

AKIL VE AKILLILIK kaldırılacaktır. Yerini iman ehliyim diyen sahte tarikat sultanları DOLDURACAKTIR. Amma sonunda hem İslam halifesinin hem Müslüman olan imparatorluğun başına BELA OLACAKLARDIR. DEVLETİ DE ZAYIFLATACAKLARDIR. DÜŞMAN KÜFFARLAR ŞEHİRLERİMİZİ KOLAYCA  ALACAKLARDIR. Durup dururken Alevi Bektaşilerin katledilmesine fetvalar söyleyen kutbul aktablar (ermiş kişi- en yüksek veli) türemiştir bile.

Şeyhül İslam Efendi Hazretleri, bilesiniz ki, Allah namına, peygamber namına böyle cinayet işlenmez, kan dökülmez. Kıtellik (KATLİAM) yapılmaz. Alevi Bektaşi dergahları Allah namı hesabına, peygamber adına KAPATILAMAZ.

Dergahlarda akıtılan Alevi Bektaşi kanları ile İSTİNYE, BELGRAD ormanlarinda diri diri YAKILAN ON BNLERCE Alevi Bektaşi kanını ALLAH YERDE KOYMAZ. Ben din adamıyım, ecdadım Hz. Peygamberin Allah'tan getirdiği İslam dini ve Kur'an'ı Kerim'de bilgim ve tecrübem var. Belki benim ölümümden evvel alır, belki biraz sonra alır. Devlet de ZEVALINI (sonunu-bitişini) bulur.

5 Ramazanı Şerif, 1243 (M.1827) 

HACI BEKTAŞ SÜLBÜNDEN ŞEYH HAMDULLAH ÇELEBİ.

Kaynak:

HAMDULLAH ÇELEBİ'NİN SAVUNMASI

Hazırlayanlar:

İsmail Özmen-Yunus Koçak, Ankara, 2007

Hamdullah Dede, Osmanlı Devletinin aklı kullanmayı reddeden bağnaz ve tutucu yöneticilerin elinde er geç yıkılacağını, şehirlerin düşman eline kolayca geçeceğini söylemiş. Hamdullah Dedenin tüm bu tahminleri maalesef doğru çıkacak ve  Osmanlı devleti yüz yıl sonra tarihin tozlu raflarındaki yerini almış olacaktı.

Hamdullah Dedenin yukarıdaki sözleri aslında bugüne de ışık tutmaktadır. Aynı zihniyet iki yüz yıl sonra sözde tarikat ve cemaatlerle  ülkeyi yöneteceğini zannetmektedir. On beş Temmuz 2016'yı unutmuş gözükmektedir. Ülkemizin Osmanlı devletinin durumuna düşmemesi için çok acilen gerçek devlet adamına ihtiyacı bulunmaktadır.

Saygılarımla. 

Hamdullah Dedeoğlu

16.11.2023

Amasya.

Ek: Hamdullah Dedenin Şeyhülislam  Mevlana Muhammed Tahir Efendiye gönderdiği mektubun  "fotokopisi."





(Bu belgeler,  Albay Ahmet Edip Efendinin ricasıyla Kırşehir Adliyesi Ağır Ceza Hakimi Kerim Bey tarafından Şeriat Mahkemesinin duruşma tutanaklarındaki notlarından alınmıştır. Notlar, Kerim Bey tarafından mühürlü olarak  (fotokopi gibi) Albay Ahmet Edip Efendi'ye teslim edilmiştir.)

SERÇEŞMENİN SAVUNMASI, Kaynak: Yunus koçak, Çeviri: Dr. A. Çağlar Deniz, Yayına hazırlayanlar: Rıza Aydın-Aydın Şimşek, Dorlion Yayınları, Nisan 2021.

Popular