
AMASYA İLİ
GÖYNÜCEK İLÇESİNE BAĞLI
ÇULPARA KÖYÜNÜN
KISA TARİHÇESİ
ÖNSÖZ
Köyümüzün tarihini
yazmamızın nedeni nedir? Bu sorunun cevabını herkes merak edecektir. Bizi de
buraya götüren, işte bu merak oldu. Zira, biz kimiz? nereden geldik? Bu tür
sorulara kimse net cevap veremiyordu. Elimizde sözlü gelenekten gelen bilgiler
bulunuyordu. Ancak, bu bilgiler de zamanla unutulup gidecekti. Ayrıca, sözlü
gelenekten gelen bu bilgilerin resmi belgelerle doğrulanması gerekiyordu. Aksi
taktirde, hiçbir anlamı olmayacaktı. Bu tarihçeyi yazmamızın diğer bir nedeni
de gelecek nesillere yazılı bir kaynak bırakmak istememizdir. Bunun dayanağı da
“Geçmişi olmayanın geleceği olmaz” ilkesidir. Temennimiz, bizden sonraki
nesillerin geçmişimize sahip çıkarak, örf ve adetlerimizi, inancımızı, gelenek
ve göreneklerimizi devam ettirmeleridir. Toplumların kalkınmasında ve
gelişmesinde manevi değerlerin önemi küçümsenemez. Eğer, siz çocuklarınıza
kendi kültürünüzü, geleneklerinizi, göreneklerinizi ve inancınızı öğretmezseniz,
birileri gelir sizin adınıza o bilgileri verir; sonucunda da hiç
onaylamayacağınız bir durumla karşılaşırsınız. Buna benzer olayları ailelerimiz
geçmişte yaşadılar. Ve bugün de hala yaşamaya devam etmektedirler. O nedenle,
ileride daha büyük acı olaylarla karşılaşmamak için çocuklarımıza mutlaka bu
manevi değerlerimizi öğretmeliyiz.
Köyümüzün tarihini
ele alırken asıl kaynaklarımız resmi belgeler ve yazılı eserler olacaktır.
Sözlü bilgileri ise, bu belge ve kayıtlarla doğrulandığı oranda kullanacağız.
Köyümüzün tarihini anlatırken zaman zaman komşu köylerden de bahsedeceğiz.
Zira, komşu köylerle olan bağlantılarımız ve ilişkilerimiz en az beş yüz yıl
öncesine dayanmaktadır. Yani, onlarla çok eskilere dayanan ortak bir geçmişimiz
bulunmaktadır. Tarihçeyi yazarken, kronolojik sıralamayı takip edeceğiz. Önce
Anadolu’nun kısa bir tarihçesini anlatacağız. Daha sonra, Selçuklu devleti ile
başlayıp Osmanlı devleti ile bitireceğiz. Ancak oraya geçmeden önce herkesin
merakını giderelim. Köyümüzdeki nüfusun büyük çoğunluğunu Anadolu’nun
doğusundan, Diyarbakır eyaletinin Çemişgezek sancağından gelenler
oluşturmaktadır. Resmi kayıtlara göre, Milli aşiretine bağlı Hasan Odabaşı
obası köyümüzü kışlak olarak kullanıyordu. Yazın ise, sözlü geleneğe göre,
yaylak olarak kullandıkları Tokat ili sınırları içinde olan Dumanlı yaylasına
gidiyorlardı. Milli aşiretinin köyümüze gelişini, ileriki bölümlerde daha uzun
bir şekilde anlatacağız. Bu bilgileri özetledikten sonra köyümüzün tarihçesine
geçebiliriz. Ancak, daha iyi anlamamız için Anadolu'nun geçmişini de kısaca
anlatmamız gerekecektir. Zira, bizden önce Anadolu topraklarında yaşayan bir
halk vardı. Şimdi buradan başlayalım.
SELÇUKLU
DEVLETİNDEN ÖNCE ANADOLU
Anadolu, Doğu Roma
İmparatorluğunun (Bizans) hakimiyetinde olan bir bölge idi. Nüfusun çoğunluğunu
batıda Rumlar, doğuda ise, Ermeniler meydana getiriyordu. İki toplum arasında
yer yer mücadeleler oluyordu. Zira, Rumlar Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine
bağlıyken, Ermeniler aynı dinin Gregoryan mezhebine mensuptu. İmparatorluğun
başkenti Konstantinapolis (İstanbul) idi. İsmini Roma imparatoru Konstantin’den
almıştı. Zira, şehir 4. Yüzyılda imparator Konstantin tarafından inşa
edilmişti. Roma İmparatorluğun sınırları Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarında
geniş bir alanı kapsıyordu. Başkent Roma’dan bütün imparatorluğu yönetmek zor
olduğundan, 4. Yüzyılda yönetim ikiye bölünmüştü. Trakya, Anadolu, Mısır ve Şam
coğrafyası (Suriye-Lübnan-Ürdün) Konstantinapolis’te oturan İmparatora,
Britanya (İngiltere), Avrupa ve Kuzey Afrika’daki topraklar ise, Roma’da ikamet
eden imparatora bağlıydı.
Onuncu yüzyıla
gelindiğinde, İmparatorluğa ait Kuzey Afrika, Mısır, Şam coğrafyası ve
Anadolu’nun güneyinin bir kısmı Amid (Diyarbakır), Mardin, Urfa, İslam
imparatorluğunun (Emevi-Abbasi) denetimine geçmişti. Bu bölgelerin çok hızlı
bir şekilde el değiştirmesinin nedenlerinin başında, nüfusun büyük çoğunluğunun
Arap kavminden olması geliyordu. Ancak, on birinci yüzyıldan itibaren
imparatorluk, Arap-İslam ordularına karşı kaybettiği toprakları tekrar ele
geçirmek için büyük bir çabanın içine girmişti. Fakat bu yüzyılda da karşısına
doğudan başka bir güç gelmişti. Bunlar, Orta Asya, Horasan ve İran’dan gelen
Oğuz Türkmenleriydi. Oğuz Türkleri, 1040 yılında Gaznelileri yenmiş ve İran
içlerine girmeye başlamıştı. 1070 yılına geldiğinde Selçuklular imparatorluğun
doğu sınırlarına komşu olmuştu. Selçukluların bir diğer kolu da güneyden
Antakya’ya kadar fetih hareketlerine başlamıştı. Başkent’ten gelişmeleri
izleyen İmparator Roman Diyojens tehlikenin farkına varmıştı. Zira, doğu
sınırındaki bazı kaleler Selçuklular tarafından ele geçirilmişti. 1071 yılında
büyük bir orduyla Konstantiniye’den yola çıktı. Doğu sınırında kaybedilen
kaleleri geri aldı. Sultan Alp Arslan yönetimindeki Selçuklu ordusu ise, Şii
Fatimi halifesinin elinde bulunan Halep şehrini feth etmek için yola çıkmıştı.
Bizans ordusunun doğu Anadolu’ya geldiğini öğrenince, fetih hareketinden vaz
geçerek Bizans ordusunu karşılamak üzere tekrar doğuya hareket etti.
Bizans-Selçuklu arasındaki barış görüşmeleri sonuçsuz kalınca, iki ordu
Malazgirt’de karşı karşıya geldi. İki yüz bin kişilik Bizans ordusuna karşı,
Alp Arslan’ın ordusu altmış bin kişiden oluşuyordu. Fakat Bizans ordusunun esas
gücünü paralı askerler meydana getiriyordu. Bunların bir kısmı da Türk kökenli
Kıpçak ve Peçeneklerdi. Sultan Alp Arslan Savaştan önce bu Türk kökenli
askerlerin komutanları ile diyaloğa geçti. Ve onları kendi tarafında yer
almaları için ikna etti. Savaş başladıktan sonra Kıpçak ve Peçenekler
Selçukluların tarafına geçti. Peçenek ve Kıpçakların saf değiştirmesiyle,
Bizans Ordusunun sağ ve sol kanatları savunmasız kalmıştı. Alp Arslan’ın
başarılı taktikleri sonucu Bizans ordusu dağıldı ve büyük bir yenilgi aldı.
İmparator esir alındı ve daha sonra fidye karşılığı serbest bırakıldı.
İmparator İstanbul’a döndüğünde gözlerine mil çekilerek zindana atıldı. Bir yıl
sonra da zindanda hayatını kaybetti.
SELÇUKLULAR VE
BEYLİKLER
Malazgirt
zaferinden sonra Oğuz Türklerinin Anadolu’ya girişini durduracak bir güç
kalmamıştı. Selçuklu sultanı Alp Arslan, ordu komutanlarına Anadolu’nun fetih
emirlerini vererek kendisi İran’a döndü. Oğuzlar hem güneyden hem de
doğudan Anadolu’yu feth etmeye başladılar. Konya, Selçuklu sultanlığının
başkenti olurken, Anadolu’nun diğer bölgelerinde Sultanlığa bağlı yarı bağımsız
beylikler kuruldu. Köyümüzü kuranların geldiği bölge olan Çemişgezek bölgesini
ise, Mengücek Gazi Bey feth etmişti. Kurduğu beyliğe de “Mengücek Beyliği”
adını vermişti.
Konya’daki
Selçuklu sultanlığı önce haçlı seferleri ile, daha sonra da doğudan gelen
Moğollarla mücadele etmek zorunda kaldı. Moğollarla yapılan 1243 yılındaki
Kösedağ savaşı yenilgisinden sonra dağılma sürecine girdiler. Anadolu seksen
yıl kadar Moğolların denetiminde kaldı. Moğolların taht kavgalarından sonra,
Anadolu’da tekrar beylikler dönemi başladı. Çemişgezek bölgesine önce
Karakoyunlular, sonra Akkoyunlular sahip oldu. 16. Yüzyılın başında doğu
Anadolu, Akkoyunların yerine geçen Şah İsmail liderliğindeki Safeviler
devletinin denetimine geçti. Ancak bu durum fazla sürmedi, 1514’de Safevileri
Çaldıran savaşında yenen Yavuz Sultan Selim, Çemişgezek bölgesi dahil tüm doğu
Anadolu’yu Osmanlı topraklarına kattı.
OSMANLI DEVLETİ
DÖNEMİ
Tekrar köyümüze
dönecek olursak, Çulpara köyü ile ilgili ilk kayıtlara bölge Osmanlı devletinin
denetimine geçtikten sonra, 1520 ile 1576 yıllarını kapsayan 26 numaralı
“DEFTER-İ MUFASSAL-I LİVA-İ AMASYA CİLDÜ’L EVVEL” adlı tahrir (kayıt-sayım)
defterinde rastlamaktayız. İlgili defterde Çulpara köyü, Amasya sancağının
Geldiklan Abad (Zara-Doğantepe) nahiyesinin bir mezrası olarak yer almaktadır.
İsmi “Çul Pare” olarak belirtilen köyün ödeyeceği vergi ise, altı yüz akçe olarak
belirtilmiştir. Bu defterde yer alan köylerdeki vergi mükelleflerinin isimleri
belirtilmesine rağmen, Çulpare’dekilerin isimlerinin defterde yer almadığı
görülmektedir. Bu da Çulpare’nin henüz yerleşik bir köy değil, bir mezra
olduğunu göstermektedir. Zira altı yüz akçe verginin mezrayı kullanma bedeli
olduğu tahmin edilmektedir. Aynı eserde toprakları bugün köylülerimiz
tarafından işletilen Doğan Köy de bulunmaktadır. Defterde, köyde Otuz iki erkek
nüfusun yaşadığı, önceki sahiplerinin buradan ayrıldıkları, köy arazisinin ise
çiftçilik yapan Birüniyan (Dışarıcıyan) aşiretine bağlı Pirinçiyan obası ile
koyun ve keçi yetiştiren konar-göçer İnallu aşiretine bağlı “Cemaat-ı Etrakiye”
(Türkler Cemaati) mensupları tarafından kullanıldığı ifade edilmektedir. Pirinçiyan
ve Cemaat-ı Etrakiye’nin bu araziler karşılığında devlete 3.200 akçe vergi
ödeyeceği de belirtilmektedir. Çulpare köyüne ait verginin de merayı kullanan
Cemat-i Etrakiye’ye ait olduğunu tahmin etmekteyiz. Zira her iki köyün
toprakları iç içe bulunuyordu.
Burada İnallu
aşiretine değinmek gerekecektir. İnallu aşireti, bölgemize yerleşen “Ulu Yörük”
kabilesini meydana getiren aşiretlerden biriydi. Aşiretin yerleştiği alan
bugünkü Göynücek, Mecitözü, Ortaköy ve Alaca ilçesinin topraklarını kapsıyordu.
Aşiretin ismi İran’da Büyük Selçuklu devletini kuran Tuğrul Beyin kardeşi olan
İbrahim Yinal’dan geliyordu. 1055-1060 yılları arasında İran ve Irak
coğrafyasında iki kardeş, diğer bazı kaynaklara göre iki amaca oğlu arasında
iktidar mücadelesi yaşanmış, İbrahim Yinal yenilmiş, aşireti de Musul-Halep
bölgesine kadar çekilmişti. İki kardeş arasında ayrıca mezhep konusunda da
ayrılıklar bulunuyordu. Tuğrul Bey Bağdat’daki “Sünni” Abbasi halifesinin
yanında yer alırken, İbrahim Yinal Kahire’deki Şii-İsmaili Fatimi (Alevi)
halifesini desteklemişti. Yani, Doğan Köy arazisini işletenler büyük ihtimalle Aleviydi.
Dışaricıyan Aşireti ise, Dulkadirli Beyliğini kuran kabilelerdendi. Kayitlarda Türkman aşireti olarak geçmektedir.
Sözlü gelenekten
aktarılan bilgilere göre, Doğan Köyün arazisini ekip-biçen Pirinçiyan cemaati
19. Yüzyılın ikinci yarısında (Takriben 1880-1890) Kale Boğazı ve yakın köylere
göç ettiler. Arazilerini ise, “Mılla Dede”nin oğlu Hasan Dede’ye (Rıza Dedenin babası)
sattılar. Yine sözlü gelenekten gelen bilgilere göre, Amasya Mufassal (vergi
kayıt) defterinde (1530-1576) “Çul Pare” ve Doğan köy meralarını kullanan İnallu
aşiretinden Cemaat-ı Etrakiye (Türkler cemaati) mensuplarının bugün “Kaya” ve
“Topal” soyadları ile tanınan ailelerin dedeleri olduğu tahmin edilmektedir.
1830-1844 NÜFUS
DEFTERLERİ
İnanç yönünden
Hacı Bektaş Veli dergahına beş yüz yıl bağlı olan Yeniçeri ordusunun, Padişah
II. Mahmut tarafından 1826 yılında kaldırılmasından sonra, yeni orduya asker
almak için 1830 yılında nüfus sayımına başlandı. Köyümüzle ilgili en geniş
bilgilere de bu sayımda rastlamaktayız. Amasya sancağının Mecitözü nahiyesine bağlı
olan Çul Para köyü, Milli aşiretine mensup Hasan odabaşı obasının kışlağı
olarak yer almaktadır. Köyün Kışlak olarak belirtilmesi daha henüz yerleşik düzene
geçilmediğini göstermektedir. Zira yine sözlü gelenekten gelen bilgilere göre,
yirminci yüzyılın başlarına kadar Çul Para köyünü kışlak olarak kullanan Hasan
Odabaşı obası, yaz aylarında hayvanlarını otlatmak için Tokat ili sınırları
içinde kalan “Dumanlı” yaylasına göç ediyordu.
Köyümüze ait nüfus
bilgilerine ise, Dr. Sabit Genç hocamızın bir makalesinde ulaştık. Kendisine bu
araştırmalarından dolayı tekrar teşekkür ediyoruz. Amasya Sosyal Bilimler
Lisesinde görev yapan Dr. Sabit Genç hocamızın Sosyal Bilimler Dergisinde
yayınlanan 1830-1844 nüfus sayımlarına dayanarak hazırladığı “19. Yüzyılda Aşiretlerin
İskanı ve Ortaya Çıkan Sorunlar: Mecidözü Aşiretler örneği” isimli makalesine
göre, köyümüz Milli aşiretinden "Hasan Odabaşı" obası tarafından
kışlak olarak kullanılmaktadır. Hasan Odabaşı obasında, 1830-1831 sayımında 157
erkek nüfus bulunmaktadır. 1838-1839 sayımında 50 hanede 137, 1843-1844
sayımında 47 hanede 136 erkek nüfus yaşamaktadır. Bu sayılara bir o kadar da
kadın nüfus eklenmelidir. Zira sayımlarda sadece erkek nüfus sayılıyordu. Aynı
makalede, Hasan Odabaşı obasına mensup aileler Cilalı oğlu (Şıh Oğlu)
kışlağında 1830-1831 sayımında 121, 1838-1839’da 115, 1843-1844 sayımında ise,
125 erkek nüfus bulunmaktadır. Koyuncu kışlağında (Koyuncu köyü) ise, 1830-1831
sayımında aynı obadan 40, 1838-1839’ da 20, 1843-1844 sayımında 7 hanede 21 erkek
nüfus yaşamaktadır. Bu verilerden de görüleceği gibi, üç köyün de akraba
ailelerden oluştuğu anlaşılmaktadır. Aynı makalede, Milli aşiretine mensup
Yazıcı oğlu obasının Gafarlı, Kellik-Gellik, Şarklı, Baş Ermeni (Baş Pınar),
Çayan ve Eymirli-Imırli köylerini kışlak olarak kullandığı belirtilmektedir.
Hasan Bey obasının Badan (Yeşilova), Karagözoğlu ve Kuyucak köyünü, Kalecikli
obasının Kavakalan, Büyük Kışla köyünü, Süleyman Ağa obasının Cevizli köyünü,
Tencirli obasının da yine Gafarlı köyünü kışlak olarak kullandığı
belirtilmektedir. Hane ve nüfuslar incelendiğinde, nüfus sayısında düşüş olduğu
görülmektedir. Bunun nedenleri arasında başka yerlere göç etme, vergiden ve
askere gitmekten kaçınmak olduğu tahmin edilmektedir.
1838-1839 yılında
yapılan nüfus sayımında Çulpara kışlağında 50 hanede 137 erkek nüfusun
yaşadığını belirtmiştik. Bu sayımlarda aileler lakapları ile kayıt
edilmişlerdir. Bu lakaplar incelendiğinde ailelerin bugünkü soyadlarını buradan
aldıkları görülecektir. Kayıtlarda yer alan aileler ve lakaplar şöyle:
Baş oğlu Halil bin
Ali (Ali oğlu Halil), Köse oğlu İbrahim bin Ali, Tohurcan oğlu Mehmet bin
Kethuda, Tohurcan oğlu Kara İmam Mehmet bin Ali, Göcek İsmail oğlu Hüseyin Bin
İsmail, Baş oğlu Mustafa bin İbrahim, Melek Mustafa oğlu Hüseyin bin Ali, Solak
oğlu Ali Böz bin Hasan, Deli Musa oğlu Yusuf bin Hüseyin, Akbıyık oğlu Ali bin Ali,
Nevruz oğlu Hasan bin Mehmet, Şip Dudak oğlu Mehmet bin İbrahim, Gavur oğlu
İbrahim bin Ali, Mender oğlu yetim Ahmet bin Ali, Kara Arslan oğlu Yusuf bin Hacu,
Mehmet bin deli Kethuda, Solak oğlu İsmail bin Hüseyin, İlyas oğlu Halil bin
Ali, Solak oğlu Hasan bin Ali, Safran oğlu Hasan bin Mustafa, Hüseyin bin Topal
Hasan, Miri oğlu Mehmet bin Mustafa, Kara Çavuş oğlu Çavuş Bektaş bin Mehmet,
Evek oğlu Ahmet bin Mustafa, Kara Savaş oğlu Ali bin Ali, Kamber oğlu İsmail
bin Osman, Zeynep oğlu Musa bin Hasan, Kuyucaklı oğlu Yusuf bin Ali, Ali bin
deli Doğan, Çolak İsmail oğlu Hüseyin bin Mustafa, Hatun oğlu Hüseyin bin deli
Boşnak oğlu Mehmet, Civelek oğlu Hasan bin Hüseyin, Kır oğlu Ali bin Mehmet,
Kebir oğlu Zülfü bin Osman, Topal oğlu Hüseyin bin Cafer, Boz oğlu Ali bin Boz
Bektaş, Reçko oğlu Bektaş bin Halil.
ÇEMİŞGEZEK SANCAĞI
Diyarbakır
eyaletinin bir sancağı olan Çemişgezek, Osmanlı devletinin topraklarına Safevi
devleti hükümdarı Şah İsmail ile Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim arasında
1514’de yapılan Çaldıran savaşından sonra katılmıştı. Sözlü gelenekten gelen
bilgilere göre, Milli aşiretine bağlı Hasan Odabaşı obası Amasya’ya, Çemişgezek
sancağından gelmişti. Araştırmalarımız sonunda, Hasan Odabaşı obasının
kayıtlarına, Fırat Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Enver Çakar’ın
“KEBAN KÖYLERİNİN DEMOGRAFİK YAPISI” adlı eserinde ulaştık. Fırat Üniversitesi
Harput Araştırmalar Dergisi Cilt 6, Sayı 12, Sayfa, 10,17,18,19 ve 27’de yer
alan bilgilere göre, Hasan Odabaşı Obasının batıya göç etmeyen diğer
üyelerinin Çemişgezek sancağına bağlı Kirnir-Girnir, yöredeki adıyla Kırnıran
nahiyesinin bir köyü olan “Mişellü Sufla (Aşağı Mişellü) köyünde yaşamaya devam
ettikleri görülmektedir. Sayın Enver Çakar’ın Aşağı ve Yukarı Mişellü köyleri
hakkında verdiği bilgileri aynen aktarıyoruz:
“MİŞELLÜ
SUFLA KÖYÜ (Aşağı Mişelli): 19. Yüzyılın ilk yarısında Çemişgezek kazasının
Kirnir nahiyesine bağlı bir köy olup, HARABE, BOSTAN ve KARKİD adlı üç mezrası
vardı. 1835 yılında mezralarıyla birlikte, köyün toplam Müslüman hane sayısı
47, erkek nüfusu ise, 151 (tahminen 302 kadın ve erkek) idi. Bunlardan 33 hane
ve 110 erkek (tahminen 230 kadın ve erkek) nüfus Mişellü Sufla’da, 8 hane ve 25
nüfus Karkid’de, 4 hane ve 12 nüfus Bostan’da, 2 hane ve 4 nüfus ise, Harabe
mezrasında bulunuyordu. Yine Harabe mezrasında oturan Akuşaklı 9 hane de
deftere sonradan ilave edilmiştir. Köyün ihtiyarı Hüseyin oğlu Mustafa’ydı. Öte
taraftan, Karkid mezrasında Rum milletinden olan 2 hane ile bu hanelerde oturan
4 erkek nüfusun varlığı da tespit edilmektedir. Kardeş olan bu hane sahipleri,
öyle anlaşılıyor ki, madencilik yapmak amacıyla Keban’a gelmiş, fakat sonra
Karkid’e yerleşerek tarımla meşgul olmuşlardır. Çünkü bu coğrafyada yerli Rum
nüfus bulunmamaktaydı. Aşağı Mişelli köyü, Keban Baraj Gölünün altında kaldığı
için bugün mevcut değildir. Bu sebeple, mezrası olan Karkid köy statüsü
kazanmıştır. Ve BÜKÜMLÜ yeni adıyla bilinmektedir.”
“1835 yılında
Aşağı Mişelli’de yaşayan ailelerden biri YOĞURT BABA ailesidir. Yoğurt Babanın
Molla Hüseyin ve Mehmed adlı iki oğlu vardı. Molla Hüseyin’in yaşları 7 ila 1
arasında değişen 3 oğlu, Mehmed’in de yaşları 8 ile 3 arasında değişen 4 oğlu
vardı. Yine bu köyde dikkat çeken bir başka sülale de ODABAŞI OĞULLARI’dır.
Bunlardan Yusuf Kahya’nın 3 hane ve bu hanelerde oturan 5 erkek nüfusu, Ali’nin
de 3 hane ve 10 erkek nüfusu vardı. Karkid mezrasında da MİŞELLİ OĞLU, UMUR
OĞLU VE KARKİD OĞLU haneleri dikkat çekmektedir. Bunlardan Mişelli oğlu
sülalesinin 3 hane ve 11 erkek nüfus, Umuroğlu’nun 2 hane ve 6 erkek nüfusu,
Karkid oğlu ailesinin de bir hane ve 3 erkek nüfusu bulunmaktaydı.”
“1840
yılında ise, Mişelli Sufla köyü 42 hane ve 130 erkek (tahminen 260 kadın ve
erkek) nüfusa sahipti. Bundan başka, Harabe mezrasının 2 hane ve 5 erkek
nüfusu, Karkid mezrasının 7 hane ve 21 erkek nüfusu, Bostan mezrasının da 4
hane ve 10 erkek nüfusu bulunmaktaydı. Karkid ve Bostan mezralarındaki gayri
Müslim nüfusu ise, 4 hane ve 8 erkek (tahminen 16 kadın ve erkek) nüfustan
ibaretti.”
“MİŞELLİ ULYA KÖYÜ
(Yukarı Mişelli): Bugün TAŞKESEN adını taşımaktadır. 19.Yüzyılın ilk yarısında
Çemişgezek kazasının Kirnir nahiyesine bağlı bir köydü. 1835 yılında bu köyün
66 hane ve 218 erkek (tahminen 436 kadın ve erkek) Müslüman nüfusu vardı. Köyün
ihtiyarı Güdük oğlu Karaca Mehmed, imamı da Monla İsmail idi. Köyün kalabalık
ailelerinden olan Norik oğlu ailesinin 3 hane ve 14 erkek nüfus, Fatmalı oğlu
ailesinin 3 hane ve 11 erkek nüfus, KÖSE MEHMED OĞLU ailesinin de 3 hane ve 9
erkek nüfusları vardı. Ayrıca bir hane de Parçikanlı Aşiretindendi. Bu tarihte
köyün Çakıl Pare ve Mandare adlı iki mezrası da vardı. Bu mezraların her
ikisinde de birer hane ve üçer erkek gayrı Müslim nüfus bulunmaktaydı. Rum
taifesinden olan bu gayri Müslimler, Keban’daki maden ocaklarında çalışmak
üzere gelen, fakat sonradan bu mezralara yerleşerek çiftçilik yapmaya başlayan
ailelerdi.”
“1840
yılında ise, Mişellü Ulya Köyü’nün 65 hane ve 195 erkek (tahminen 390 kadın ve
erkek) Müslüman nüfusu vardı. Köyün birinci muhtarı Meydan oğlu Monla İsmail,
ikinci muhtarı da Kaçar oğlu Kaçar idi. Gayri Müslim nüfusu ise, 1 hane ve dört
erkekten ibaretti. Bu köyden toplam 9 kişi çalışmak maksadıyla Adana’ya, 2 kişi
de İstanbul ve Erzurum’a gitmişlerdi. Adana’ya gidenler daha ziyade tarım
işinde çalışıyorlardı. (Sayfa 17, 18,19)
Aynı makalede,
Mişelli Köyünde oturanların etnik kimliği hakkında da bilgiler verilmektedir.
Derginin 10. sayfasında şöyle denilmektedir:
“Öte yandan, Mişelli
ve Çendikan köylerinin de aşiret yerleşmeleri olduğu söylenebilir. Çünkü, 1518
tarihli Çemişgezek Tahrir (kayıt) Defterinde Keban nahiyesi köylerinden olan
Mişelli’den Ekrad (Kürt) cemaat yerleşimesi olarak bahsedilmektedir ki, bu
cemaatin 24 hane (evli) ve 10 mücerred (Bekar) yetişkin erkek nüfusu vardı.
1541 yılında ise, Mişelli’yi 30 hane ve 14 mücerred yetişkin erkek nüfuslu bir
köy olarak görmekteyiz. Mişelli adlı bir başka köy de Arapgir’de bulunmakta ve
bugün GÖZELİ adıyla bilinmektedir. Hem coğrafi yakınlık hem de isim benzerliği
bunların da Keban’daki Mişelli köyleriyle akraba olduğunu göstermektedir."
Mişellü ve
Çendikan köylerinin her ne kadar Ekrad (Kürd) yerleşmesi olduğu yukarıda
belirtilse de daha sonra aynı bölgeye Türkmen aşiretlerinin de iskan edildiği
görülmektedir. Cevdet Türkay'ın Osmanlı İmparatorluğu'nda aşiretler ve
cemaatler eserinde, Keban bölgesine Türkmen Kaçarlar aşireti ile "Türkman Ekradı-Türkmen Kürdü" Parçikanlı cemaatine mensup ailelerin de iskan edildiği yer almaktadır.
(Sayfa,195, 383) Yukarı Mişelli köyündeki 2. muhtarın Kaçaroğlu Kaçar olması
ve aynı köyde Parçikanlı cemaatinden bir hanenin bulunması, Cevdet
Türkay'ın verdiği bilgilerle çakışmaktadır. Bu bilgiler de aynı köyde hem
Türkmen hem de "Türkman Ekradı" (Türkmen Kürdü) kökenlilerin birlikte yaşadıklarını
göstermektedir.
MİŞELLİ KÖYÜNDEKİ
OBALARIN KIŞLAKLARI NERESİYDİ?
Osmanlıcadan
günümüz Türkçesine Mişelli olarak çevrilen yerleşim yerini bazı araştırmacılar
“Meşeli” köyü olarak okumuşlardır. Bizce de doğru olanın bu şekilde olması
gerekir. Zira, Osmanlıca sözcük ve kelimeler değişime uğrayarak bugün
konuşmakta olduğumuz dile uygun hale gelmişlerdir. Tahminimize göre, köyün
bulunduğu bölgede meşe ağaçlarının yoğun bulunmasından dolayı bu isimlendirme
yapılmıştır. Son edindiğimiz bilgiler de bunu doğrulamaktadır. Bölgeden
aldığımız bilgilere göre Taşkesen (Yukarı Mişelli) köyü civarinda bugün bile
meşe ağaçlarının olduğu öğrenilmiştir. Aşiretlerin yaylak ve kışlaklara doğadan
kaynaklanan isimler vermesi, yaygın olarak kullanılan bir adlandırmaydı.
Örneğin; Kara Pınar, Mağaracık, Derecik, Tepecik, Kaya Dibi gibi.
Meşeli köyü de
konar-göçer olarak yaşayan Dulkadirli ve Halepli aşiretlerin yaylaklarından
biriydi. Halep eyaletinin 1516 yılında, Dulkadirli Beyliğinin de 1522 yılında
Osmanlı topraklarına katılmasından sonra bu bölgelerdeki aşiret yapılanmaları
dağılmış, yeni örgütlenmeler içine girmişlerdi. Osmanlı yönetimi de dağılan bu
aşiretleri ve obaları bölgede en büyük ve en güçlü olanlara bağlayarak hem
denetim altına almayı hem de vergilerini almayı amaçlamıştı. Bu oba ve
cemaatlerin Milli aşiretine bağlanmasının nedeni de buydu. Zira Çemişgezek
bölgesi Milli aşiretinin yaylaklarından biriydi. Gerek Meşeli köyündeki gerek
Amasya’ya iskan edilen obaların geçmişine baktığımızda, bu aşiretlerin Dulkadirli
Beyliğinin hakimiyeti altında olan Maraş-Adana, Kayseri-Sivas-Bozok
(Yozgat-Çorum-kısmen Amasya’nın güneyi) ile Halep eyaleti sınırları içinde yer
alan Antep-Malatya-Urfa bölgesinde yaşadıkları görülmektedir. Sayın Enver
Çakar’ın makalesinde yer alan Aşağı ve yukarı Mişelli köyünde yaşayanların aile
adlarına bakıldığında cemaat isimleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu ailelerin
bağlı oldukları aşiretler hakkında edindiğimiz bilgiler şöyle:
“KAÇARLU YÖRÜKANI:
Hamid, Beğşehri, Karahisarı Sahip, Aydın, Saruhan, Rakka, Ankara, Teke, İçel,
Alanya, Kütahya, Akşehir, Söke, Boğazlıyan kazası (Bozok sancağı), ÇARŞANCAK
(Mazgirt-TUNCELİ) kazası (Diyarbakır Eyaleti), KEBAN kazası (Harput Eyaleti),
Kuruçay kazası (Erzurum sancağı), Kütahya, Kafkasya, Gürcüstan, Birgi kazasına
(Aydın sancağı) iskan edilmişlerdir. Kaçarlu yörükanı, Türkman taifesinden
olup, Musacalu (Musa Hacılı) aşiretindendir.” (Cevdet Türkay, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, Sayfa, 383, İşaret yayınları, 3.
Baskı, 2012)
Kaçarlı, Kaçaroğlu
cemaatinin daha önce bağlı olduğu Musacalı cemaatine ait bilgilere ise, Selçuk
Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. İbrahim Solak’ın “XV1. YÜZ YILDA MARAŞ VE
ÇEVRESİNDE DULKADİRLİ TÜRKMENLERİ” adlı makalesinde ulaştık. İlgili makalede
Musacalı-(Musa Hacılı) cemaatinin Dulkadirli Beyliğini meydana getiren yirmi
sekiz aşiretin içinde yer aldığı görülmektedir. 1580 yılında Küşne
kabilesi içinde 64 hanesi bulunan Musacalı aşiretinin kışlak olarak Rumkale’yi
(Halfeti-Urfa) kullandıkları yer almaktadır. Musa Hacılı aşireti Dulkadirli
Beyliğini meydana getiren ayrıca iki kabile içinde daha yer almaktadır. Ağca
Koyunlu aşiretine bağlı olan kolda 1526 yılında 149 hane bulunurken, 1580
yılında bunun 50 haneye indiği görülmektedir. Musa Hacılı aşiretinin üçüncü
kolu ise, Döngelli kabilesi içinde bulunmaktadır. 1526 yılında 54 hane görünen
cemaat, 1580 sayımlarında yer almamaktadır. Bu da onların başka yerlere göç
ettiğini göstermektedir.
Kaçaroğlu
Cemaatinin bağlı bulunduğu Musacalı aşireti hakkında Cevdet Türkay’ın eserinde
şöyle denilmektedir:
“Musacalı cemaati
Türkman taifesindendir. Beğpazar, Mihaliç kazaları (Hüdavndigar Sancağı-Bursa),
Cebel-i Ilgaz kazası (Kengiri Sancağı-Çankırı), Yeni İl kazası (Sivas Sancağı),
Haleb, Rakka, Bozok, Aydın, Kayseriye, Saruhan, Akşehir, Erzurum, Kars Aksaray,
Karahsarr-ı Şarki-Şebin Karahisar), Diyarbekir, Çıldır, Karaman, Şam, İçel,
Adana, Karahisar-ı Sahip sancakları, Kavak kazası (Canik sancağı-Samsun),
Hüsrevpaşa Hanı ve Barçın kazaları (Karahisar-ı Sahib sancağı), Ordu kazası
(Karahisar-ı Şarki sancağı), Arabsun kazası (Niğde sancağı), Ordu kazası
(Karahisar-ı Şarki sancağı), Evreşe kazası (Gelibolu sancağı), Uzuncaabad
Hasköy kazasına (Çirmen sancağı-Rumeli eyaleti) iskan edilmişlerdir.”
“700 hane olan
Musacalu cemaati, kendi sakin oldukları yerlerinden kalkub, ahar (başka) mahallerde
perakende ve müteferrik olanlar, hala bulundukları mahallerde sakin olalı on
sene mürür etmeyüb (geçmemiş) yahud avarız (vergi-kayıt) hanesine kaydolmuş
değiller ise, kaldırılıb, kadimi sakin oldukları yerlerine asıl cemaatları
derununa (içine) nakl ve iskan etdirilir. Ve eğer oturdukları yerlerde sakin
olalı on sene geçüb ve yahud avarız hanesine (vergi kayıtlarına) kayd olmuşlar
ise, ol makuleler (Kategori-Yaptırım) kaldırılmak teklifi ile rencide
ettirilmeyüb, oturdukları yerlerde üzerlerine edası lazım gelen rüsum-u
raiyetlerini (vergilerini) kanun ve defter mucibince asıl raiyet kayd olundukları
zabitlerine eda etmeleri, iskan şurutundandır-(koşullarındandır.) Cemaatı mezbure
(adı geçen), yedi kabileden mürekkebdir: Kabile-i Kaçarlı ve Oşili ve
Tanburacalı ve Çilli ve Hacı Fakılı ve Kabile-i Cabarli ve Kabile-i İncili.”
"Musacalı Cemaati,
1146 (M. 1733) senesinde Rakka’dan ifraz (ayırmaya) ve malikane füruht (satış)
olunmağla, mukata’ya kayd olunmuşdur. Musacalı Cemaati, Bozulus Aşiretindendir.”
(Sayfa, 506-507)
Yukarıdaki
bilgilerden, Musacalı aşiretinin Caberli, Tanburacalı, Oşili, İncili,
Kaçaroğlu, Çilli ve Hacı Fakılı obalarından meydana geldiği, 1733 yılındaki
kayıtlarda, aşiretin ve bağlı obaların daha önce iskan edildikleri Rakka'dan
yedi yüz hane olarak firar ettikleri ve Anadolu'ya dağıldıkları
belirtilmektedir. Cevdet Türkay’ın
Musacalı aşireti hakkında verdiği bilgiler, Aşağı ve Yukarı Mişelli köyündeki
kayıtlarla çakışmaktadır. Yani bu aşiretlerin Rakka iskanından firar ettikten
sonra Çemişgezek sancağına geldikleri anlaşılmaktadır.
Yaptığımız araştırmalardan elde ettiğimiz bilgilere göre, Musacalı Aşiretine bağlı bazı
obaların Rakka’ya gitmeden önce Maraş'tan ayrıldıktan sonra Yeni-İl kazasında
bulundukları görülmektedir. 1583 yılındaki kayıtlarda, Musacalı aşireti ve bağlı
obaların Yeni-İl (Sivas) kazasına bağlı YELLÜCE (KANGAL) mezrasında
Durmuş Kethuda (Kahya) yönetiminde 55 evli 74 bekar, Abdül Feyyaz Kethuda
idaresinde 149 evli 124 bekar, Kasım Kethuda yönetiminde 68 evli 65 bekar,
Durak Kethuda yönetiminde 75 evli 63 bekar, Gülabi Kethuda yönetiminde 19 evli
4 bekar erkek nüfusları bulunmaktadır.
1630-1631 tarihli
kayıtlarda ise, aşiretin genişleyerek başka kollara dağıldığı, bünyesine
Tecirli, Anamaslı obalarını dahil ettiği görülmektedir. (İlhan Şahin, Yeni il
Türkmenleri, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1980)
Bu bilgiler, Musacalu
aşiretinin Çemişgezek sancağındaki Mişelli köyüne 1691 yılındaki Rakka
iskanından sonra gittiğini göstermektedir. Mişelli köyünün kayıtlarda Aşağı ve Yukarı
Mişelli olarak yer alması ve her iki köye ait mezralarda çok sayıda hanenin
bulunması, konar-göçerlerin buraya Rakka’daki sürgünden kaçarak yerleştiğini
doğrulamaktadır. Zira Osmanlı kayıtlarında iskan edilen aşiretlerin Rakka'nın
çöl iklimine ve Arap aşiretlerinin saldırılarına dayanamayarak tekrar
Anadolu'ya firar ettikleri sık sık belirtilmektedir.
Prof. Dr. Faruk
Sümer ise, OĞUZLAR-TÜRKMENLER adlı eserinde Musacalı aşiretine bağlı bulunan Kaçarların,
Şam Bayadı boyundan olduğunu, Yıva, Ağcalı, Ağca Koyunlu aşiretlerinden meydana
geldiğini, Bozok bölgesini (Yozgat-Çorum- Amasya'nın güneyi) yaylak olarak
kullandıklarını, büyük bir kısmının Şah İsmail'in çağrısı üzerine Safevilere
katıldığını belirtmektedir. Aynı eserde, Kaçarların Aşağı Başlar, Yukarı
Başlar olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Faruk Sümer Hoca, Safevilere katılan
Kaçarların 1779-1925 yılları arasında İran'da Kaçarlar hanedanını kurduklarını
ifade etmektedir. Buradaki Aşağı Başlar-Yukarı Başlar dikkatimizi çekti. Bu da
Köyümüzdeki "Başoğlu" ailelerinin isimlerini buradan almış
olabileceklerini aklımıza getirmektedir. Yine aynı şekilde, 1830 sayımında
Kayıtları Çemişgezek sancağında bulunan Kaçarların Bozok-Maraş
bölgesinden (Dulkadirli bölgesinden) gidenler olduğunu teyit etmektedir.
Zira, Çemişgezek bölgesi Osmanlı devletine katılmadan önce Safevilerin
hakimiyetinde olan bir bölgeydi. Dulkadirli aşiretleri Sivas ve Çemişgezek
bölgesini yaylak olarak kullanıyorlardı. Maraş’tan ayrılan cemaatlerin Yeni-İl
kazasında bulunmalarının nedeni de buradan geliyordu.
Kaçarlarla ilgili
diğer bir bilgi ise, 1530 tarihli Diyarbakir eyalet defterinde Çemisgezek
sancagina bağlı Ribat (Çiçekli-Tunceli) nahiyesinin Kacar (Kaçar) ismini
taşıyan bir köyün bulunmasıdır. Kaçarlar aşiretinin Keban, Ribat ve
Kuruçay-Erzincan'daki kayıtlarda yer alması bu bölgede yoğun olarak
yaşadıklarını göstermektedir.
PARÇİKANLU: "Konar-Göçer Türkman Ekradı (Türkmen Kürdü)Taifesindendir. Rakka, Erzurum, Kars, Çıldır, Diyarbekir, Sivas ve Meraş eyaletleri, Harpırt-Harput kazası (Diyarbakır Eyaleti) Abı Tahir kazası (Diyarbakır eyaleti). Parçikanlu cemaati Cihanbeyli aşiretindendir. (C. Türkay, aynı eser, Sayfa, 532)
Parçikanlı cemaat mensuplarının Harput kazasında olmaları sayın Enver Çakar'ın verdiği bilgilerle örtüşmektedir.
1830 sayımında
Milli aşiretine bağlı olarak görülen TENCİRLİ obasının ismi ise,
Tecirli-Tacirli’den gelmektedir. Aşiretin 1530 tarihli 387 Nolu Anadolu Rum
eyaleti defterinde Asağı Tercan nahiyesinde Tecer ismini taşıyan bir koyü bulunmaktadır.
Tecirli Halk diline Tencirli olarak geçmiştir. Türkçe de sesli harflerle C-Ç
harfleri yan yana geldiğinde araya N harfi girer. Örneğin Genç gibi. Tencirli
obası da Dulkadirli Beyliğini meydana getiren kabilelerden biriydi. Dr. İbrahim
Solak’ın verdiği bilgiye göre, Tacirli cemaati,1526 yılında Anamaslu kabilesi
içinde 13 hane, 1581 yılında Beşanlu (Dokuzlu Kabilesi) kabilesi içinde 54
hane, 1580 yılında Küşne taifesi içinde 115 hane, 1526 yılında Tacirli kabilesi
içinde 180 hane olarak yer almaktadır. Kışlakları, Nurhak-Maraş, Misis
(Yüreğir), Ayas (Yumurtalık)-Adana nahiyeleriydi.
Yaptığımız
araştırmalardan elde ettiğimiz bilgilere göre, Tacirli cemaatinin bir
obasının 1583 yılında Yeni il kazası (Divriği-Kangal-Şarkışla bölgesi) Türkmenlerini
meydana getiren Musacalu aşiretine bağlı bir oymak olduğu görülmektedir.
Tahminimize göre obanın ismi Yeni-İl bölgesinde yer alan
"TECER" dağından gelmektedir. İlhan Şahin'in (Prof. Dr.) 1980
yılında Osmanlı arşivlerine dayanarak yazdığı doktora tezindeki bilgilere göre,
Tacirli obasının YENİ-İL kazasında, 1583 yılında bir duacı, 21 bekar, 32 evli
erkek nüfusu bulunuyordu. (Sayfa, 231)
Köselü-Köseoğlu
obası da yine aynı şekilde Dulkadirli beyliği kabileleri içinde yer alan bir
Türkmen aşiretidir. Dr. İbrahim Solak’ın verdiği bilgilere göre, Köseli obası
1526 yılında Eymir kabilesi içinde 37 hane, Anamaslu-Alamaslu kabilesi içinde
21 hane olarak yer almaktadır. Köseli-Köseoğlu obasının kışlakları ise,
Nurhak-Maraş ve Kınık (Osmaniye) nahiyeleriydi.
Köseoğlu Obası hakkında Cevdet Türkay'ın eserinde ise, şu bilgler verilmektedir:
KÖSE BEKİRLİ: " Türkman Yörükanı Taifesindendir.Yeni İl kazası (Sivas sancağı), Malkara, Evreşe ve Keşan kazaları (Gelibolu sancağı), Haleb Eyaleti'ne iskan edilmişlerdir."
KÖSECİLİ: "Türkman Yörükanı Taifesindendir. Yeni İl kazsı (Sivas sancağı), Haleb, Adana, İçel, Sis (Kozan),Tarsus, Bozok ve Meraş sancakları, Kars-ı Zülkadriye-Meraş eyaleti (Kadirli), Payas kazasına (Haleb Sancağı) iskan edilmişlerdir."
Köseoğlu ve Kaçaroğlu Cemaatlerinin Mişelli köyündeki kayıtları, daha önce Yeni İl kazasında olan Köse Bekirli ve Kösecili obaları ile bağlantılı olduklarını göstermektedir. Bu da Köseoğlu Cemaatinin, Dulkadirli Beyliği zamanında Musa Hacılı obaları ile olan ilişkisinin Çemişgezek sancağında devam ettiğini doğrulamaktadır.
MEŞELİ CEMAATİ:
“Yörükan taifesinden olan Meşeli cemaati, Bozok, Meraş Eyaletleri ve Edirne
kazasına (Paşa Sancağı) iskan olmuşlardır.” (C. Türkay, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Aşiret, Cemaat ve Oymaklar, Sayfa, 498)
Meşeli cemaatinin
Maraş ve Bozok eyaletlerinde bulunması, Musacalı-Musa Hacılı aşireti ve ona
bağlı olan Kaçaroğlu cemaati arasındaki ilişkiyi anlamamıza yardımcı olacaktır.
Zira, Bozok ve Maraş Eyaletleri Dulkadirli Beyliğine aitti. Musacalı aşireti de
Dulkadirli beyliğini oluşturan kabilelerdendi. Maraş ve Bozok (Yozgat) Eyaletleri
1522 yılından sonra Osmanlı devletine katılmıştı.
FATMALIOĞLU
CEMAATİ: Harpırt (Harput) kazası (Diyarbakır Eyaleti), Eğridir kazasına (Hamid
Sancağı) iskan olmuşlardır.” (C. Türkay, aynı adlı eser, Sayfa, 312)
Fatmalıoğlu
cemaatinin Harput kazasında olduklarının kayıtlarda yer alması, onların
1642'de Keban’da olduklarını göstermektedir. Zira, o tarihte Keban Harput
kazasına bağlı bir nahiyeydi. Harput da Diyarbakır Eyaletinin bir kazasıydı. Bu
kayıtlar da Fatmalıoğlu cemaatinin bir kolu ile Köse Bekirli ve Kösecili oba mensuplarının Yeni-İl Türkmenleri arasında
olması, 1835 yılındaki nüfus sayımında Mişelli (Meşeli) köyünde de yer almaları aralarında yakın bir ilişki olduğunu doğrulamaktadır. Zira, Çemişgezek, Harput, Yeni İl bölgesi, Dulkadirli aşiretlerinin yaylaklarındandı. Fatmalıoğlu cemaatinin
Kaçaroğlu, Meşeli, Tecirli ve Köseoğlu obaları ile aynı yaylakları paylaşması da bunu göstermektedir.
Fatmalu Cemaati ile Musa Hacılı aşireti arasındaki ilişkiyi Fırat Üniversitesi öğretim üyelerinden Özcan Tatar'ın doktora tezinde de görmekteyiz. "Çukurova'da Aşiretlerin İskanı 1691-1750" isimli doktora tezinde Fatmalu obası hakkında şöyle denilmektedir:
"Yeni İl Türkmenlerine tabi olan Fatmalu Cemaatin mensupları Yüreğir başta olmak üzere Adana ve çevresinde sakindiler." (Sayfa, 71-Adana Şer'ye Sicilleri No: 128, Sayfa, 107, B-153, 1731-1737 Tarihli defter)
Sayın Özcan Tatar'ın doktora tezinde, Köseli obası için de yine aynı şekilde Adana ve çevresinde kışladıkları belirtilmektedir.
(Sayfa, 73)
Sayın Özcan Tatar'ın verdiği bilgi, Fatmalu Cemaati ve Köseli obalarının Musacalı aşireti ile aynı yaylakları ve kışlakları paylaştığını teyit etmektedir. Zira Musa hacılı aşireti ve bağlı obaların kışlakları da Misis-Yüreğir bölgesiydi.
MİŞELLİ adıyla bir
mezra da Arapgir kazasında bulunmaktaydı. Mişelli mezrası Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün
yayınladığı "998 nolu 1530 tarihli Diyarbakır" Tahrir Defterinde ve "Osmanlı Yer
Adları" eserinde "Meşe mezrası" adıyla Arapgir kazasına bağlı Abad nahiyesi sınırları
içinde görünmektedir. Coğrafi olarak bakıldığında birbirine yakın olan bölgenin
aynı cemaat ve obalar tarafından yaylak ve kışlak olarak kullanıldığı
anlaşılmaktadır. Meşe mezrasının bugünkü adı GÖZELİ olup, Arapgir kazasının bir
köyüdür. Bu köyün yakınlarında da meşe ağaçları ile kaplı ormanlık bölgeler
olduğu öğrenilmiştir. Gözeli köyü Alevi-İslam inancını bugün de devam
ettirmektedir.
Mişellü (Meşeli)
köyündeki Molla Hüseyin ve Meydan Oğulları Osmanlı kayıtlarında Ekrad- Kürd
(Bize göre Zaza olması gerekir)) olarak yer almaktadır. (C. Türkay adı
geçen eser, Sayfa, 499, 503) Fatmalı cemaati ise, elde ettiğimiz son
bilgilere göre, Yeni il (Divriği-Kangal) Türkmenleri içinde 1583 yılında 11
bekar, 36 evli erkek nüfusa sahip olduğu görülmektedir. Meşeli cemaati de 1631
tarihli kayıtlarda Yeni il Türkmenleri arasında Musacalı aşiretinin 23
erkek nüfuslu bir obası olarak yer almaktadır. (İlhan Şahin Yeni il
Türkmenleri)
Aşağı Mişelli
köyü, Tarihçi-yazar Sevan Nişanyan'ın "Nişanyan Yer Adları" eserinde
"Alevi-Türkmen" Yukarı Mişelli köyü
ise, "Alevi-Kürt-Zaza" olarak belirtilmektedir. Yazarın
Yukarı Mişelli köyü için” Kürt-Zaza” tanımını Yukarı Mişelli köyüne bağlı
Çakılpare ve Mandare mezralarında yaşayanlar için kullandığı görüşündeyiz.
Aşağı ve Yukarı Mişelli köyünde yaşayan diğer ailelerle ilgili bilgiler ise,
kayıtlarda bulunmamaktadır. Tahminimiz yukarıda ismi geçen Türkmen
aşiretlerine mensup oldukları şeklindedir. Zira, 1518 yılındaki Tahrir (kayıt)
defterlerinde Keban nahiyesi merkezi, Kerkah ve Hidi köyleri “İslam-Etrak-Türk”
olarak geçmektedir. (M. Ali Ünal, Çemişgezek sancağında Aşiretler ve Cemaatler
adlı makalesi) Yeni edindiğimiz bilgilerden de görüleceği gibi, Türkmen,
Kürt ve Zaza kökenli obaların Keban bölgesindeki yaylakları ortak kullandıkları
anlaşılmaktadır.
Aşiret ve
cemaatlerle ilgili bilgileri özetleyecek olursak, Meşeli, Kaçaroğlu, Tecerli,
Fatmalıoğlu, Köseoğlu obalarının Dulkadirli beyliğini oluşturan aşiretlere
mensup olduğu görülmektedir. Bu aşiretler kışlak olarak Halfeti (Urfa), Nurhak
(Maraş), Misis-Yüreğir (Adana), Ayas- Yumurtalık (Adana), Kınık-Osmaniye'deki
mezraları, Yaylak olarak ise Çemişgezek, Harput, Bozok, Sivas-Yeni İl’deki
(Kangal-Yellüce) mezraları kullanıyorlardı. Bu aşiretlerin bazı obaları
Çemişgezek ve Harput’daki yaylakları Milli aşiretine mensup cemaatlerle
birlikte kullanıyordu. Bu nedenle de birbirlerini tanıyorlardı. 1691 yılında
padişah fermanı ile Yeni-İl kazasındaki aşiretler de Rakka iskanına tabi
tutulmuşlardı. Rakka iskanına-sürgününe Yeni İl'deki aşiretlerle birlikte
Milli, Cihanbeyli, Beydilli, Gündeşli aşireti ve çok sayıda cemaat ve oymak da
dahil olmuştu. Dolayısıyla söz konusu olan obalar, Milli aşireti ile Rakka
iskanında da birlikteydiler. Fakat bu aşiretlerin büyük çoğunluğu daha sonra gerek
iklim nedeniyle gerek Arap aşiretlerinin saldırıları nedeniyle tekrar
Anadolu’ya firar ettiler. Firar edenlerin bir kısmı doğu ve güney doğu
Anadolu’da kalırken, bir kısmı da orta, iç ve batı Anadolu’ya kaçarak o
bölgelerde yaşamaya başladılar. Osmanlı devletinin firar eden aşiretleri
Rakka’ya geri göndermek için çok çaba harcadığı, ancak başarılı olamadığı
kayıtlarda ve yazışmalarda anlaşılmaktadır. (Murat Çelikdemir, Osmanlı
Döneminde Aşiretlerin Rakka'ya İskanı, 1690-1840, Doktora tezi, 2001)
Yukarıdaki
bilgileri teyit etmek açısından bazı aileler hakkındaki kayıtları vermeyi de
yararlı bulmaktayız. Örneğin; bugün bir kısmı Koyuncu köyünde ikamet eden
Karalıoğlu Ömer ailesi 1830 Çorum sancağı Emlak nahiyesi nüfus sayımında Kertme
köyünde Türkmen Alamaslı aşiretine mensup olarak görünmektedir.
Yine aynı şekilde,
bugün Çulpara köyünde ikamet eden Civcivoğlu ailesi de 1830 nüfus sayımında
Kertme köyünde Türkmen Gündeşli aşiretine bağlı Dedesli cemaatine mensup olarak
yer almaktadır. Her iki aile de Kertme köyünden Koyuncu ve Çulpara köyüne
geldiklerini bilmektedir. Bu bilgiler de Milli aşireti içinde yer alan
obaların, Dulkadirli Beyliğini oluşturan aşiretler ile olan ilişkilerinin çok
eskilere dayandığını göstermektedir. Zira hem Alamaslı hem de Dedesli aşireti
Dulkadirli Beyliğini meydana getiren aşiretlerdendi. Yeni edindiğimiz
bilgiler de bunu teyit etmektedir.
Son yaptığımız araştırmalara göre, Alamaslı
ya da Anamaslu cemaati 1583 yılında yeni İl Kazası Türkmenleri içindeki
Musacalı Aşiretinin bir obası olarak görünmektedir. (İlhan Şahin, Yeni İl
Kazası Türkmenleri, Doktora tezi, 1980, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi)
Bu kayıtlar da yukarıda verdiğimiz bilgileri doğrulamaktadır.
Pro. Dr. Enver
Çakar’ın makalesindeki bilgilerden Köyümüze yerleşen Hasan Odabaşı Obasının
batıya göç etmeyen diğer mensuplarının Mişelli (Meşeli) köyünde yaşamaya devam
ettikleri de görülmektedir. Dolayısıyla sözlü gelenekten gelen bilgiler belge
ve kayıtlarla doğrulanmaktadır. Böylece, yıllarca merak edilen sorulardan
birinin cevabına ulaşmış oluyorduk.
Aşağı Mişelli ve
Yukarı Mişelli köylerine ait bilgileri verdikten sonra, inançlarını da
belirtmemizde de yarar görmekteyiz. Aşağı Mişelli, Keban gölü altında kaldığı
için bugün böyle bir köy bulunmamaktadır. Ancak sayın Enver Çakar’ın verdiği
bilgiye göre, Mişelli köyünün bir mezrası olan Karkid’in yeni adı Bükümlü’dür.
Keban ilçesine bağlı olan Bükümlü "Sünnü köyü” olarak bilinmektedir. (Son
edindiğimiz bilgilere göre, köyleri su altında kalan Aşağı Mişelli sakinlerinin
Alevi İslam inancına sahip oldukları, arazilerinin istimlak bedellerini
aldıktan sonra Keban, Elazığ ve batı illerindeki büyük şehirlere göç ettikleri
şeklindedir.) Yukarı Mişelli köyünün yeni adı ise, Taşkesen’dir. Bu köy de yine
Keban ilçesine bağlı olup “Alevi köyü” olarak tanınmaktadır.
Burada şu soruyu
sorabiliriz; Milli aşiretine mensup olan Hasan odabaşı obasının alevi olmasını
nasıl açıklayacağız? Zira, Milli aşireti doğu ve güney doğu Anadolu’nun en
büyük aşiretlerden biriydi. Çemişgezek, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Halep
eyaletini kapsayan geniş bir alana yayılmıştı. Aşiretin içinde etnik olarak
farklı kabileler olduğu gibi, farklı inançtan olan aşiret ve cemaatler de
bulunuyordu. Aşiretler, Arap, Kürt, Türk gibi etnik kökenlilerden oluştuğu
gibi, Alevi, Sünni, Hanefi, Şafi, Ezidi inançtan olan cemaatleri de içinde
barındırıyordu. Aleviliği benimseyen Hasan Odabaşı obasının ayrıca, neden İmam
Rıza ocağına bağlı olduğunu da ilerideki bölümlerde anlatacağız.
HALEP EYALETİ
Milli aşiretine
bağlı obaların bölgemize Çemişgezek sancağından geldiğini yukarıda
açıklamıştık. Peki, Çemişgezek bölgesine ne zaman ve nasıl geldiler? Osmanlı
kayıtlarında Milli aşiretinin Badıllı aşiretine, Badıllı aşiretinin de Merdisi-
Mirdisi aşiretine bağlı olduğu belirtiliyordu. Merdisi ismi dikkatimizi
çekmişti. O halde, önce Merdisi aşiretini ele alalım. Aşiretin Merdisi ismi,
11. ve 12. yüzyılda Halep emirleri Mirdas oğullarından geliyordu. O tarihte
Halep eyaleti, başkenti Kahirede olan Şii-İsmaili Fatimi devletinin egemenliği
altındaydı. Eyaletin yönetiminde ise, Arap kökenli Beni Kilab Kabilesinden Salih Bin Mirdas bulunuyordu. Halep eyaleti Antakya’dan Urfa’ya kadar uzanan bir
coğrafyayı kapsıyordu. Örneğin; Antep, Maraş, Malatya, Adıyaman ve Urfa
şehirleri Halep eyaletinin ilçeleriydi. Bu bölge aynı zamanda Bizans
İmparatorluğu’nun (Doğu Roma) sınırlarında bulunuyordu. Bu nedenle, bölgedeki
Bizans ordularıyla sürekli çatışma halinde idiler. Selçuklu Sultanı Alp
Arslan’ın Bizans ordusunu 1071 yılında Malazgirt meydan savaşında yendiğini
yukarıda belirtmiştik. Bu savaştan sonra Türkmenler ve onlarla ittifak yapan
Kürtler ve diğer Fars kökenli aşiretler (Tacikli, Deylemli, Mazenderanlı,
Lekvanik gibi) hem doğudan hem de güneyden Anadolu’ya girmeye başladılar. Bu
yeni gelen göçmenlerle baş edemeyeceğini anlayan Mirdas oğulları, bunlara sınır
hattında yerleşmeleri için izin verdi. Mirdas oğulları yeni gelenleri kontrol
altında tutmak için bir aşiret beyine yetki vererek, bütün aşiretleri denetim
altına almaya çalıştı. En üstte Merdisi aşiretinin başkanı bulunuyordu. Onun
altında Badıllı, Karkın, Adamanlu, Abdülheyoğlu, Modanlu, Cimikanlı,
Tarikanlı-Türkanlı, Osmanlı-Çanakçı aşiretlerinin yöneticileri yer alıyordu. Bu
aşiretlere de ayrıca bağlı cemaatler vardı. Konumuz Badıllı aşiretine bağlı
olan Milli aşireti olduğu için onun üzerinden gidelim. Milli aşiretine bağlı
bazı cemaatler şunlardı:
-Akkeçili, Yazıklı,
Cemaleddinli, Bahaddinli, Milli Göçer Ekrad cemaati, Büyük Milli, Küçük Milli,
Milli Türkmanı, Bamranlı, Bendanlı, Bendikanlı, Delikanlı, Hasenanlı, Hindili,
Kaskanlı, Kethudalı Kızığı, Kucur Afşarı, Mamavi Kehlor, Mameki, Dudukan,
Sühürkanlı, Urusatlı, Çelikanlı, Baruki, Kulukanlı, Baturkanlı.
Bu cemaatlerin
etnik kökenini incelediğimizde, Arap, Türk, Fars ve Kürt kökenli olduklarını
Osmanlı belgelerinde tespit edebilmekteyiz. Ancak, cemaatlerin oluşumu etnik
olmaktan ziyade paylaştıkları yaylak ve kışlaklar nedeniyle iç içe
geçebiliyordu. Yani, aynı aşiret içinde Türk, Fars, Kürt ve Arap kavmine mensup
aileler de olabiliyordu. Genellikle Müslüman-Ümmet kimliği esas alındığı için,
etnik kimliğe bakılmıyordu.
Yukarıdaki
bölümlerde Halep bölgesine gelen yeni göçmenlerin Halep Emiri tarafından Bizans
sınır hattına yerleştiklerini belirtmiştik. Bu göçerlere, 1220 yılından sonra
Moğol istilasına uğrayan Horasan, İran ve Irak’tan gelen aşiretler de ilave
edildi. Onların da ilk yerleştikleri yer Halep bölgesiydi. Milli aşiret
mensuplarının bugün bile yoğun olarak yaşadıkları bölgelere baktığımızda bu
sınır hattını görebiliriz. Örneğin, Gaziantep, Malatya, Adıyaman, Mardin,
Diyarbakır illerinde çok sayıda Milli aşireti mensubu yaşamaktadır. Milli
aşiretine bağlı Arap aşiretler ise, genel olarak Suriye topraklarında kaldılar.
Milli aşiretine mensup çok sayıda aile bugün hala Deyrizor ve Rakka
vilayetlerinde yaşamaya devam etmektedirler. Arap kökenlilerin dışında kalan
cemaatlerin Anadolu'nun iç kısımlarına yerleşmeleri ise, 16. Ve 18. yüzyılda
olmuştur. 1530 tarihli, 397 Numaralı Halep Eyaleti defterinde ve 998 Nolu
Diyarbakır Eyalet defterinde Milli aşiretine bağlı çok sayıda cemaatin
bilgileri yer almaktadır. Çemişgezek’e gelen Milli aşireti mensupları da yine
Halep bölgesinden buraya gelmişlerdi. Bu aşiretler konar-göçer hayatı
yaşadıkları için kış aylarını yine Halep bölgesinde geçirmeye devam
ediyorlardı.
MİLLİ AŞİRETİNİN
ALEVİ OLMASI
Milli aşiretinin
büyük çoğunluğu Ehli-Sünnet mezheplerinden Şafii, Hanefi mezhebine mensuptu.
Aleviliği benimseyenler daha çok Çemişgezek sancağına yerleşenler olmuştu.
Bunun nedeni de bölgede çok sayıda alevi ocakların olmasından kaynaklanıyordu.
Örneğin, Hasan Odabaşı obasını ele alalım. Hasan Odabaşı obasının yaşadığı
Mişelli (Meşeli) köyünün mezraları olan Bükümlü ve Taşkesen Köyleri bugün
Elazığ’ın Keban ilçesine bağlıdır. Taşkesen köyü alevi İslam anlayışını bugün
de devam ettirmektedir. Milli aşiretinin bu obaları ile komşu olan iki köy
bulunuyordu. Bunlardan birisi Sün Kürt, diğeri de Sün Türk köyüydü. Bu iki
köyde de Seyyid ailelerinin zaviyeleri vardı ve din hizmeti veriyorlardı. Seyyid
ailelerinden bir bölümü Ağuçan ocağına, diğer bölümü de İmam Rıza Ocağına
mensuptu. Ocakzade mensupları bugün Elazığ merkeze bağlı olan Sün (Sün Türk)
köyünde yaşamaya devam etmektedirler. Sün Kürt köyü ise, Keban ilçesine bağlı
olup, yeni adı Ulu Pınar’dır. Bu köy de Alevi İslam inançlarını halen
korumaktadır. Bizim tahminimize göre, Hasan Odabaşı cemaatinin Alevi ve İmam
Rıza ocağına bağlı olması da buradan gelmektedir. Amasya sancağına iskan edilen
Milli aşiretine mensup diğer obalara baktığımızda bir kısmının İmam Rıza
Ocağına bir kısmının da Ağuçan Ocağına bağlı olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu da
bizim yukarıdaki tespitlerimizi doğrulamaktadır. Zira, 1530 tarihli 998
Numaralı “MUHASEBEY-İ VİLAYET-İ DİYARBEKR VE ARAB VE ZÜL KADRİYYE DEFTERİ”nde
yer alan kayıtlara göre, Sün Kürd ve Sün Türk köyleri Harput sancağının Kuzabad
nahiyesine bağlı görünmektedir. Bugün bu isimle bilinen bir yerleşim yeri
bulunmamaktadır. Ancak; idare merkezinin Keban nahiyesinin doğusunda olduğu
belirtilmektedir. Haritaya baktığımızda bu nahiyenin Keban ile sınır olduğu
görülmektedir. Köyümüzde oturan İmam Rıza ocağına mensup dedelerin sözlü
gelenekten aktardıkları bilgilere göre, atalarının Sün köyünden geldikleri
şeklindeydi. Yukarıda açıkladığımız veriler de bunu doğrulamaktadır.
Buna benzer bir
ilişkiyi İmam Rıza Ocağı ile Canbek aşireti arasında da görmekteyiz. Bugün
Sivas ili kangal ilçesi ve köylerinde oturan Canbekli aşireti de 16. yüzyılda
Harput sancağında idi. Yaklaşık beş yüz yıl önce tespit ettiğimiz bu ilişki
bugün de devam etmektedir. Ancak, İmam Rıza ocağına mensup ailelerin (Mısırlı
ve Yanık) nüfus kayıtları Çulpara köyünde değil, Hasan Odabaşı obasının Koyuncu kışlağındaki sayımında
yer aldığı görülmektedir. Sözlü gelenekten gelen bilgilere göre, bu
ailelerin takriben 1880'li yıllarda Çulpara'ya geldikleri şeklindedir. Bu sayımlar da İmam Rıza Ocağı mensuplarının Hasan Odabaşı obası ile uzun zamandan beri birlikte olduklarını göstermektedir.
Hasan Odabaşı obasının ise, Çulpara köyüne gelmeden önce Göynücek ilçesine bağlı Kuyulu-Kavaklı köyünde yaşadıkları belirtilmektedir. Zira Kuyulu köyünün yakınlarında "Çulparalılar mezarlığı" bulunduğu ve burada altmışa yakın mezar olduğu tespit edilmiştir. Tahminimize göre buraya 1766 yılında geldikleri ve 1810-1820 yıllarına kadar Kuyulu köyünde yaşadıkları anlaşılmaktadır. 1830 nüfus sayımında Çulpara köyünde olmaları bunu doğrulamaktadır. Bu tarihlendirmeyi yapmamızın dayanağı Musacalı aşiretinin ve bağlı obaların 1733 yılına kadar Rakka'da olmaları, daha sonra buradan firar ederek, önce Çemişgezek sancağına, oradan da Sivas-Zile üzerinden Kuyulu köyüne gelmeleridir. İmam Rıza Ocağına mensup Hasan Dedenin doğum yerinin Kuyulu köyü, doğum tarihinin 1857 olarak nüfus kayıtlarında yer alması da bu varsayımımızı güçlendirmektedir. Zira Amasya sancağında Milli aşiretinin ilk iskanına 1766 tarihinde rastlamaktayız. Fevzi Gür ve Salih Kahriman'ın birlikte yazdıkları "Amasya Nüfus Defterleri 1840" adlı eserde, Milli aşiretine mensup Hacı Halil Bey ve ailesinin 1766 yılında Varay nahiyesine bağlı Kışla köyüne iskan edildiği belirtilmektedir. Aynı eserde, 26 Temmuz 1900'de "Muhacir" olarak adlandırılan ailelerin de Çulpara köyüne iskan edildiği yer almaktadır.
Köyümüze göçlerin
yüz yirmi yıl önce de geldiği görülmektedir. Köyümüze dışarıdan
gelenler olduğu gibi, gidenler de oldu. Nüfus sayımlarındaki değişiklikler de
bunu göstermektedir. Bugüne baktığımızda ise, köyde kalanların çoğunun
yaşlılardan oluştuğu gençlerin ise, iş ve aş bulmak için büyük şehirleri tercih
ettikleri görülmektedir. Bizden önceki nesiller de aynısını yapmıştı. Daha iyi
bir yaşam, daha güvenli bir hayat için göç etmişlerdi. Göçler maalesef bugün de
devam ediyor...
Köyümüzün kısa
tarihçesini Çulpara isminin nerden geldiğini belirterek
bitirelim. Köyümüz, ismini Gence Pınar mevkindeki “Çalan” tepelerinden
almaktadır. Çal, Osmanlıcada, Kurmançcada ve Farsçada kırk sayısını belirtir.
An eki ise, Fars dilinde çoğul eki olup, Türkçedeki Ler-Lar gibidir.
Birleştirildiğinde “KIRKLAR” anlamına gelmektedir. Çulpara isminin orijinali
“ÇALPARE”dir. Anlamı kırk parçadır. Sonradan değişime uğrayarak bugünkü adını
almıştır.
Bu kitapçıkta
köyümüzün kısa tarihçesini özetlemiş olduk. Katkı ve destek veren herkese
sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Saygılarımla.
Yazan:
Hamdullah DEDEOĞLU (YANIK)
17.10.2020.
EKLER:
--Çulpara Köyü ile
ilgili resim (Yıl 1943, Amasya Noterliği)
--Resimde yer
alanların isim listesi
--Aşağı Mişelli
köyünün 1835 yılına ait Türkçe ve Osmanlıca nüfus kayıtları.
---1530 tarihli
Osmanlı kayıtlarında Doğan Köy'de yaşayanların isim listesi ve ödeyecekleri
vergi miktarı
--1839 Nüfus
sayımında Çulpara ve Koyuncu kışlağında kayıtları bulunan aile bireylerinin
kimlik bilgileri listesi (Dr. Sabit Genç’in makalesinden alınmıştır)
--1830 Nüfus
sayımında Kertme köyündeki Karalıoğlu Ömer ile Civcivoğlu (54 Numaralı kayıt
ile başlayan) ailelerinin kayıtları.
--Çulpara ve
Koyuncu kışlağındaki nüfus sayımının Osmanlıca orijinal kayıtları.
--Dulkadirli
Türkmen Aşiretlerinin dağıldığı bölgeleri gösteren harita.
--Rakka'ya iskan
edilen aşiretlerin listesi.
--Rakka'dan firar
eden aşiretlerin listesi.
--Sinokürd ve
Sinotürk köylerine ait 1523 tarihli kayıtlar.
--Musa hacılı,
Meşeli, Tacirli, Anamaslu ve Fatmalu cemaatlerinin Yeni-İl kazasında olduğunu
gösteren kayıtlar.
--Köseoğlu Cemaatine bağlı Kösiceli ve Köse Bekirli obalarının Yeni İl'deki kayıtları.
KAYNAKLAR
--Dr. Sabit Genç,
Amasya Sosyal Bilimler Lisesi, 19. Yüzyılda Aşiretlerin İskanı ve Ortaya Çıkan
Sorunlar: Mecidözü Aşiretler Örneği adlı makalesi.
--Prof. Dr. Enver
Çakar, Fırat Üniversitesi, 19. Yüzyılın İlk Yarısında Keban Köyleri adlı
makalesi.
--Yrd. Doç. Dr.
Uysal Dıvrak, 19. Yüzyılda Çemişgezek ve Köylerinin Müslüman Nüfusu adlı
makalesi.
--Prof. Dr. M. Ali
Ünal, 16. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı adlı makalesi.
--Ali Eren Demir,
Çemişgezek’teki Alevi köyleri ve Ocakları adlı makalesi.
--Dr. M. Ali Ünal,
1646 Tarihli Avarız Defterine Göre Harput adlı makalesi.
--Prof. Dr. M. Ali
Ünal, Çemişgezek Sancağında Aşiretler ve Cemaatler adlı makalesi.
--Prof. Dr. Enver
Çakar, Osmanlı Döneminde Harput’ta Kırsal Yerleşme: Baskil Örneği adlı
makalesi.
---Prof. Dr. Enver
Çakar, Hurufat Defterinde Harput (1690-1812) adlı makalesi.
--Cevdet Türkay,
Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiret, Oymak ve Cemaatler.
--Prof. Dr. Faruk
Sümer, Oğuzlar (Türkmenler)
--John Haldon,
Bizans Tarih Atlası, Alfa Tarih.
--387 Numaralı
Anadolu Rum Eyaleti Defteri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.
--397 Nolu Halep
Eyaleti Defteri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.
--998 Nolu
Diyarbakır Eyalet Defteri, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları.
--Amasya Mufassal
Defteri, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü yayınları.
--Sivas Mufassal
Defteri, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Yayınları.
--Aşiretler
Raporu, Kaynak yayınları.
--Ali Rıza
Özdemir, Kayıp Türkler -Kürtleşen Türkmen Aşiretleri, Kripto Yayınları
--Alexander A.
Vasillev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Alfa Yayınları
--John Julus Norwich, Bizans Cilt 3, Gerileme ve Çöküş
Dönemi (MS. 1082-1453
--Osmankı Dönemi
Nüfus Defterlerinde ÇORUM Bölgesi Aşiretleri, Hacı Haldun Şahin, Çorum
Belediyesi Yayınları.
--Dr. Arif Sarı,
Dulkadirli Türkmenlerin Yurtları adlı makalesi.
--Dr. İbrahim
Solak, 16. yüzyılda Maraş ve Çevresinde Dulkadirli Türkmenleri adlı makalesi.
--İlhan Şahin
(Prof. Dr.), Yeni İl Kazası-Yeni il Türkmenleri, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi, Doktora Tezi, 1980.
--Amasya Nüfus
Defterleri 1840, Salih Kahriman-Fevzi Gür.
--Doç. Dr. Murat
Çelikdemir, Osmanlı Döneminde Aşiretlerin Rakka'ya İskanı, 1690-1840, Doktora
Tezi, 2001.
-1943
Yılında Amasya noterliğinde çekilen resimde yer alanların isimleri.

1838-39 yılında Çulpara
kışlağında yapılan erkek nüfusun sayımına ait kayıtların transkripsiyonu (BOA.NFS.d.2383: 11b-13a)
Kışlak-ı Çulpara Ez Oymağ-ı Hasan Oğlan
|
1
Başoğlu Halil bin Ali orta
boylu, kır sakallı
Sin-50
(Muhtar-ı Evvel)
|
2
Oğlu Hüseyin orta boylu,
kara sakallı
Sin-25
|
3
Diğer oğlu Hasan orta boylu,
kara sakallı
Sin-30
|
4
Diğer oğlu veli uzun boylu,
kumral sakallı
Sin-27
|
5
Diğer torunu Ali orta boylu,
köse sakallı
Sin-5
|
6
Torunu Musa bin Hüseyin
Sin-13
|
7
Diğer Torunu Mehmet bin
Hüseyin
Sin-9
|
8
Diğer torunun İsmail bin
Hüseyin
Sin-1
|
9
Diğer torunun Hüseyin bin
Veli
Sin-7
|
10
Köse oğlu İbrahim bin Ali
orta boylu, kara bıyıklı
Sin-?
|
11
Oğlu Hüseyin
Sin-12
|
12
Diğer oğlu Ali
Sin-10
|
13
Diğer oğlu
Hasan
Sin-7
|
14
Karındaşı Ahmet
Uzunca boylu, kara sakallı
Sin-25
|
15
Oğlu Yusuf
Sin-11
|
16
Diğer oğlu Mehmet
Sin-5
|
17
Tohurcan oğlu Mehmet bin
Kethüda orta boylu, kır sakallı
Sin-45
|
18
Oğlu Ahmet
Sin-12
|
19
Diğer oğlu Yusuf
Sin-8
|
20
Karındaşı oğlu Bayram bin
Halil
orta boylu, sarı sakallı
Sin-40
(Meczup)[1]
|
21
Diğer karındaşı Hasan bin
Halil
Orta boylu, sarı sakallı
Sin-32
|
22
Oğlu Halil
Sin-5
|
23
Tohurcan oğlu Kara İmam
Mehmet bin Ali
Orta boylu, köse sakallı
Sin-30
|
24
Oğlu Ali
Sin-4
|
25
Göcek İsmail oğlu Hüseyin
bin İsmail, orta boylu, aksakallı
Sin-55
|
26
Oğlu Hasan uzun boylu,
kumral sakallı
Sin-25
|
27
Diğer oğl Ahmet
Sin-3
|
28
Karındaşı oğlu İsmail bin
Musatafa
Orta boylu, ter sakallı
Sin-20
|
29
Diğer karındaşı oğlu Ali
Sin-12
|
30
Diğer karındaşı oğlu Hasan
Sin-30
|
31
Baş oğlu Mustafa bin İbrahim
Uzun boylu, kumral sakallı
Sin-35
|
32
Oğlu Ali
Sin-5
|
33
Karındaş Hüseyin uzun boylu,
kumral sakallı
Sin-30
|
34
Oğlu Kasım
Sin-4
|
35
Diğer karındaşı Mehemt
uzunca boylu, kumral sakallı
Sin-33
|
36
Oğlu Ahmet
Sin-1
|
37
Melek Mustafa oğlu Hüseyin
bin Ali orta boylu, kara sakallı
Sin-35
|
38
Oğlu Bali
Sin-12
|
39
Solak oğlu Ali Böz bin Hasan
orta boylu, aksakallı
Sin-65
|
40
Oğlu Hasan orta boylu, kara
sakallı
Sin-23
Mecruh[2]
|
41
Karındaşı oğlu Hüseyin bin
Hüseyin orta boylu, kara sakallı
Sin-25
|
42
Deli Musa oğlu Yusuf bin
Hüseyin
Uzun boylu, kır sakallı
Sin-50
|
43
Oğlu Musa orta boylu, kara
sakallı
Sin-30
|
44
Diğer oğlu Bektaş
uzun boylu, kumral sakallı
Sin-28
|
45
Diğer oğlu Ali
Uzun boylu, kara sakallı
Sin-26
|
46
Diğer oğlu Mustafa
Uzun boylu, kara sakallı
Sin-24
(Onbaşı Redif)
|
47
Torunu Hüseyin bin Mustafa
Mah-6
|
48
Akbıyık oğlu Ali bin Ali
Uzun boylu, kır sakallı
Sin-48
|
53
Doğan oğlu Halil Bin Hüseyin
Orta boylu, kara sakallı
Sin-35
|
54
Oğlu Baki
Sin-7
|
55
Karındaşı Hüseyin
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-30
|
56
Oğlu Yusuf
Sin-1
|
57
Nevruz oğlu Hasan bin Mehmet
Orta boylu, şab[3]
Sin-20
|
58
Emmisi Ahmet bin Ali bin
Cenuh
Orta boylu karaca sakallı
Sin-45
|
59
Şipdudak oğlu Mehmet bin
İbrahim
Orta boylu, ter bıyıklı
Sin-20
|
60
Gavur oğlu İbrahim bin Ali
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-30
|
61
Oğlu Hasan
Sin-4
|
62
Karındaşı Murtaza
Uzun boylu, sarı sakallı
Sin-35
|
63
Diğer karındaşı Mehmet bin
Ali
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-37
|
64
Oğlu Ali orta boylu
Şab
Sin-15
|
65
Diğer oğlu Yusuf
Sin-10
|
66
Diğer oğlu Mehmet
Sin-1
|
67
Mender oğlu Yetim Ahmet bin
Ali
Sin-12
|
68
Emmisi Ahmet bin Ali
Orta boylu, aksakallı
Sin-50
(Meczup)
|
69
Kara Arslan oğlu Yusuf bin
Hacu
Uzun boylu, aksakallı
Sin-65
|
70
Mehmet bin Deli Kethüda
Orta boylu, kara sakallı
Sin-30
(Kethüda )[4]
|
71
Karındaşı Mustafa
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-25
(Mecruh[5])
|
72
Diğert karındaşı Hüseyin
Orta boylu, kara sakallı
Sin-23
|
73
Oğlu İbrahim
Sin-1
|
74
Diğer karındaşı Ali
Orta boylu, ter bıyıklı[6]
Sin-20
(Redif)
|
75
Solak oğlu İsmail bin
Hüseyin
Orta boylu, kır sakallı
Sin-80
|
76
Oğlu İbrahim
Orta boylu, kır sakallı
Sin-35
|
77
Diğer oğlu Hüseyin
Orta boylu, kara sakallı
Sin-25
|
78
Diğer oğlu Hasan
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-38
(Mefkud)[7]
|
79
Diğer oğlu Halil
Orta boylu, kırca sakallı
Sin-40
|
80
Diğer oğlu Ali
Orta boylu, köse sakallı
Sin-18
|
81
Torunu Mehmet bin Hasan
Sin-4
|
82
Diğer torunu Mehmet bin
Hasan Orta boylu
Sin-17
|
83
Diğer torunu Veli bin Hasan
Sin-13
|
84
Diğer torunu Hüseyin bin
Halil
Sin-4
|
85
İlyas oğlu Halil bin Ali
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-35
|
86
Karındaşı Hüseyin
Uzunca boylu, sakallı
Sin-22
|
87
Solak oğlu Hasan bin Ali
Orta boylu
Sin-14
|
88
Karındaşı Hüseyin
Sin-15
|
89
Diğer karındaşı Mehmet
Sin-8
|
90
Safran oğlu Hasan Bin
Mustafa
Orta boylu, kara sakallı
Sin-49
|
91
Oğlu İdris orta boylu,
bıyıklı
Sin-18
|
92
Diğer oğlu Mehmet
Sin-13
|
93
Hüseyin bin Topal Hasan
Orta boylu, kır sakallı
Sin-45
|
94
Oğlu Ali orta boylu
Sin-14
|
95
Diğer oğlu Hasan
Sin-7
|
96
Karındaşı oğlu Mehmet bin
Mustafa orta boylu, kır sakallı
Sin-22
|
97
Karındaşı Yusuf
Orta boylu, ter bıyıklı
Sin-18
|
98
Miri oğlu Mehmet bin Mustafa
Orta boylu, kır sakallı
Sin-49
|
99
Oğlu Hasan
Orta boylu
Şab
Sin-14
|
100
Diğer oğlu Hüseyin
Sin-12
|
101
Kara Çavuş oğlu
Çavuş Bektaş bin Mehmet
Orta boylu, kara sakallı
Sin-39
|
102
Oğlu Hasan
Sin-14
|
103
Diğer oğlu Hasan
Sin-11
|
104
Diğer oğlu Halil
Sin-3
|
105
Evek oğlu Ahmet Bin Mustafa
Uzun boylu, kır sakallı
Sin-70
|
106
Oğlu Bektaş
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-32
|
107
Diğer oğlu Hasan
Orta boylu, kara sakallı
Sin-31
|
108
Torunu Hüseyin bin Hasan
Sin-2
|
109
Üveyi oğlu Cuma bin Cuma
Orta boylu, ter bıyıklı
Sin-22
|
110
Kara Savaş oğlu Ali bin Ali
Orta boylu
Şab
Sin-14
|
111
Kamber oğlu İsmail bin Osman
Ortanca boylu, kır sakallı
Sin-42
|
112
Oğlu Yusuf
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-27
|
113
Diğer oğlu Mustafa
Orta boylu, kara sakallı
Sin-22
|
114
Zeynep oğlu Musa bin Hasan
Orta boylu, kumral sakallı Sin-35
|
115
Oğlu Hasan
Sin-9
|
116
Karındaşı oğlu Hüseyin bin
Mehmet Orta boylu, Şab
Sin-14
|
117
Diğer karındaşı oğlu Mehmet
Sin-11
|
118
Kuyucaklı oğlu Yusuf bin Ali
Orta boylu, kumral sakallı
Sin-35
|
119
Üveyi oğlu Hasan bin İsmail
Uzun boylu, ter bıyıklı
Sin-22
|
120
Ali bin Deli Doğan
Uzun boylu, kumral sakallı
Sin-25
|
121
Çolak İsmail oğlu Hüseyin
bin Musa
Orta boylu, şab
Sin-16
|
122
Hatun oğlu Hüseyin bin Deli
Boşnak oğlu Mehmet
Orta boylu, şab
Sin-16
|
123
Karındaşı Ali
Sin-12
|
124
Civelek oğlu Hasan
bin Hüseyin
Orta boylu, sarı bıyıklı
Sin-22
|
125
Kir oğlu Ali bin Mehmet
Uzunca boylu, kır sakallı
Sin-65
|
126
Oğlu Hasan
Orta boylu, ter bıyıklı
Sin-20
(Redif)
|
127
Diğer oğlu Musa
Orta boylu, ter bıyıklı
Sin-18
Yekçeşm
|
128
Diğer oğlu Hüseyin
Sin-10
|
129
Karındaşı Reşo
Orta boylu, kara bıyıklı
Sin-25
|
130
Kebir oğlu Zilfü bin Osman
Orta boylu, aksakallı
Sin-59
|
131
Oğlu yusuf
Orta boylu, kara sakallı
Sin-25
|
132
Diğer oğlu İsmail
Orta boylu, ter bıyıklı
Sin-20
|
133
Diğer oğlu Hasan
Sin-12
|
134
Topaloğlu Hüseyin bin Cafer
Orta boylu, kır sakallı
Sin-55
|
135
Boz oğlu Ali bin Boz Bektaş
Orta boylu, kır sakallı
Sin-64
|
136
Oğlu Çelebi
Sin-12
|
137
Reçko oğlu Bektaş bin Halil
Orta boylu, ter bıyıklı
Sin-17
|
|
|
|
1] 1. Tanrı aşkıyla aklını
yitirmiş kimse. 2. Aklını yitirmiş kimse, deli https://kelimeler.gen.tr/meczup-nedir-ne-demek-217691 (21: 22, 27/ 10/
2019)
[2] 1. İncinmiş olan, 2.Yaralı https://sozluk.gov.tr/?kelime=mecruh (21:24,27/10/2019)
[3]Daha
sakalı, bıyığı çıkmamış genç, delikanlı (Sami 1987: 761).
[4] Zengin kimselerin ve devlet büyüklerinin buyruğunda
çalışan, onların birtakım işlerini gören kimse, kâhya (https://sozluk.gov.tr/ 21:30,27/10/2019).
[5] 1. İncinmiş olan, 2.Yaralı https://sozluk.gov.tr/?kelime=mecruh (21:24,27/10/2019)
[7] Kayıp,
bulunmayan (Şemseddin Sami 1987: 1385).
***
Sin-Yaşı
***Bin-Oğlu
Koyuncu Kışlağı nüfus kayıtları
Osmanlıca orjinal Çulpara köyü Nüfus kayıtları
Koyuncu Kışlağı Osmanlıca Orijinal Nüfus kayıtları
Aşağı Mişelli köyüne ait 1835 yılındaki Osmanlıca nüfus kayıtları.

Aşağı Mişelli köyüne ait 1835 sayımındaki nüfus
kayıtlarının Türkçe transkripsiyonu. (Türkçe çevirisini Dr. Sabit Genç hocamız
yaptı. Kendisine çok teşekkür ediyorum.)
Hane:
İhtiyarı
Hüseyinoğlu Mustafa
Sin 55
|
Oğlu Hasan
sin 13
|
Diğer oğlu Ali
sin 3
|
Hane:
Hasan oğlu
Yanuk Mehmed
Sin 30
|
Hane:
Yoğurt Baba oğlu
Molla Hasan
Sin 36
|
Oğlu Mehmed
Sin 5
|
Diğer oğlu İbrahim
Sin 4
|
Diğer oğlu Mahmud sin 1
|
|
Yoğurt Baba oğlu
Mehmed
sin 40
|
Oğlu Ali
Sin 8
|
Diğer oğlu Veli
Sin 3
|
İbrahim oğlu Abdullah
Sin 7
|
Diğer oğlu Mustafa
Sin 5
|
Hane:
Ali oğlu
Hacı Abbas
Sin 42
|
Oğlu Bayram
Sin 6
|
Diğer oğlu Derviş
Sin 5
|
Diğer oğlu Hasan
Sin 1
|
Hane:
Derviş oğlu Ali
Sin 22
|
Hane:
Odabaşıoğlu Yusuf Kâhya
Sin 72
|
Oğlu Hasan
Sin 23
|
Hane:
Yusuf Kâhya oğlu
Mutaza
Sin 30
|
Oğlu Hızır
Sin 6
|
Hane:
Yusuf Kahya oğlu
İbrahim (Sağır)
Sin 28
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hane:
Ahmed oğlu Hasan
Sin 18
|
Karındaşı oğlu
Ali
Sin 12
|
|
Hane:
Mehmed oğlu Bayram
Sin 68
|
Oğlu Ahmed
Sin 25
|
Diğer oğlu Hasan
Sin 2
|
|
Hane:
Bekzo?nun oğlu
Abbas
Sin 35
|
Karındaşı oğlu
Hamuş
Sin 27
|
Abbas oğlu Veli
Sin 2
|
Diğer oğlu Süleyman
Sin 1
|
|
Hane:
Osman Kethüda oğlu
Yusuf
Sin 41
|
Karındaşı Mustafa
Sin 22
|
Diğer karındaşı
Hasan
Sin 3
|
Yusuf oğlu Halil
Sin 2
|
|
Hane:
Bekir Kahya oğlu Mehmed
Sin 62
|
Karındaşı Hasan
Sin 26
|
Diğer karındaşı
Keleş
Sin 28
|
Diğer karındaşı
Veli
Sin 18
|
Mehmed oğlu Ali
Sin 3
|
Hane:
Ali oğlu Mikail
Sin 70
|
Oğlu Yusuf
Sin 38
|
Diğer oğlu Ali
Sin 35
|
Diğer oğlu İsmail
Sin 25
|
|
Diğer oğlu Mustafa
Sin 22
|
Yusuf oğlu Mikail
Sin 2
|
İsmail oğlu İbrahim
Sin 1
|
Hane:
Mikail oğlu Hasan
Sin 45
|
Oğlu Veli
Sin 20
|
Diğer oğlu Dursun
Sin 2
|
Hane:
Abuşoğlu Veyis
Sin 38
|
Oğlu Hasan
Sin 4
|
Diğer oğlu Hüseyin
Sin2
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hane:
Latifoğlu Ali
Sin 46
|
Oğlu Latif
Sin 14
|
Diğer oğlu Hüseyin
Sin 3
|
Karındaşı oğlu Ali
Sin 6
|
Hane:
Odabaşıoğlu
Ali
Sin 70
|
Oğlu Mustafa
Sin 22
|
Diğer oğlu Hsan
Sin 11
|
Diğer oğlu Ali
Sin
6
|
Hane:
Alioğlu Mehmed
Sin 33
|
Oğlu Veli
Sin 4
|
|
|
|
Hane:
Ali oğlu Süleyman
Sin 32
|
Oğlu Ali
Sin 8
|
Diğer oğlu Mustafa
Sin 5
|
Diğer oğlu Mehmed
Sin 1
|
|
Hane:
Bekzonun oğlu Ali
Sin 62
|
Oğlu İsmail
Sin 23
|
Diğer oğlu Mehmed
Sin 14
|
|
|
Hane:
Dursun oğlu Mustafa
Sin 40
|
Oğlu Mustafa
Sin 3
|
|
|
|
Hane:
Mehmed oğlu Ali
Sin 45
|
Karındaşı
Süleyman (Topal)
Sin 20
|
Amucası oğlu Hüseyin
Sin 18
|
Karındaşı İsmail
Sin 24
|
Diğer karındaşı Mustafa
Sin 22
|
Diğer karındaşı Yusuf
Sin 19
|
Hüseyin oğlu Hasan
Sin 5
|
Diğer oğlu Mehmed
Sin 2
|
Hane:
Mehmed oğlu Ahmed sin 38
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hane:
Kaya oğlu Hızır
Sin 33
|
Karındaşı Ahmed
Sin 25
|
Diğer karındaşı İsmail
Sin 18
|
Diğer karındaşı
Mehmed
Sin 12
|
Hızır oğlu Hasan
Sin 1
|
Hane:
Çokdar oğlu Bekir
Sin 49
|
Oğlu İbrahim
Sin 32
|
Diğer oğlu Hüseyin
Sin 25
|
Diğer oğlu Hasan
Sin 20
|
Diğer oğlu Mehmed
Sin 18
|
İbrahim oğlu Veli
Sin 1
|
|
|
|
Hane:
Cafer oğlu Bali
Sin 45
|
Karındaşı
Ahmed (Çolak)
Sin 32
|
Karındaşı Mustaza
Sin 23
|
Balioğlu Cafer
Si 4
|
|
Hane:
Velioğlu Ali
Sin 48
|
Oğlu Mehmed
Sin 25
|
Diğer oğlu Timur
Sin 8
|
Karındaşıoğlu
Hasan
Sin 7
|
|
Hane:
Mehmed oğlu Hüseyin
Sin 22
|
Karındaşı Mustafa
Sin 15
|
|
|
|
Hane:
Mehmed oğlu Mustafa
Sin 40
|
Karındaşı Aluş? Aloş?
Sin 25
|
Mustafa oğlu Mehmed
Sin 2
|
Hane:
Ali oğlu İbrahim
Sin 25
|
|
|
Hane:
Hasan oğlu Hüseyin
Sin 22
|
Karındaşı Abbas
Sin 18
|
|
Hane:
Laz Kaya oğlu Ali
Sin 18 1835 Nüfus sayımında Aşağı ve Yukarı Mişelli-Meşellevi köylerinin nüfus ve hane sayısı.1835 tarihli Çemişgezek nüfus sayımında Girnir nahiyesi, 2. sırada aşağı Mişelli, 12. sırada yukarı Mişelli köylerinin hane ve nüfus sayıları yer almaktadır. (Doç. Dr. Uysal Dıvrak'ın makalesinden alınmıştır)
Sevan Nişanyan'ın Yer Adları sözlüğünde geçen kayıt. "Aşağı Mişelli Türkmen"
Mişelli-Gözeli Köyü (Arapgir) köyü için Sevan Nişanyan'ın Yer adları Sözlüğündeki kayıt da Türkmen olduğu ifade ediliyor.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|

1830 Nüfus sayımında Kertme Köyü Alamaslı Aşireti kayıtlarındaki Karalıoğlu Ömer ailesi.
1830 nüfus
sayımında Kertme Köyü Dedesli Türkmen Aşireti kayıtlarında Civcivoğlu ailesi.
Musa Hacılı aşiretinin Ağca Koyunlu Kabilesi içinde 1526'da 149 hane, 1580'de 50
haneye düştüğü görülmektedir.Döngelli Taifesi
Musa Hacılı 1526 yılında Döngelli taifesi içinde 54 hane olarak görünmektedir.
KÜŞNE TAİFESİ
Musa Hacılı aşiretinin Küşne taifesi içinde 1580 yılında
64 hane olduğu görülmektedir.
Köseoğlu obasının Eymirli kabilesi içinde 1526'da 37 hane, 1580 yılında 14 hane olduğu görülmektedir.
Köseli ve Tabanlu Obaları 1526'da Anamaslu kabilesi içinde 21 hane, 1580 de 63 hane olarak görünmektedir.---1576 yılındaki Amasya Sancağı Tahrir Defterine göre, Doğan Köy'de
yaşayanlara ait kayıtlar. Köyde yaşayanların isimlerine dikkatli bakıldığında
""Pir Ali, Şah Ali" isimlerinin yaygın olarak kullanıldığı
görülmektedir. Bu isimlerden de Doğan Köyde yaşayanların Alevi-Bektaşi
oldukları anlaşılmaktadır.
MEŞELİ
ve TACİRLİ obalarını, Musa Hacılı (MUSACALU) aşiretine bağlı olduğunu gösteren
kayıtların Türkçe transkripsiyonu. Fatmalu cematininin Yeni-İl'de olduğunu
gösteren kayıtlar. (Prof. Dr. İlhan Şahin'in 1980 yılında Osmanlı arşivlerine
dayanarak yazdığı YENİ İL KAZASI VE YENİ İL TÜRKMENLERİ, 1583-1653 isimli
Doktora tezinden alınmıştır.) Bu çalışmasından dolayı sayın İlhan Şahin
hocamıza teşekkür ederiz.
1835 tarihli Çemişgezek nüfus sayımında Girnir nahiyesi, 2. sırada aşağı
Mişelli, 12. sırada yukarı Mişelli köylerinin hane ve nüfus sayıları yer
almaktadır.
1523 Tarihli Harput sancağının Tahrir defterine göre, Kuzabad
nahiyesine bağlı Sinokürd (Sünkürd) ve Sinotürk (Süntürk) köylerinin hane
sayısı ve ödeyecekleri vergi miktarları
16. yüzyılda Çemişgezek sancağının Keban nahiyesine bağlı olan Mişelli köyünün
(8. sırada) 1518-1566 yıllarına ait kayıtlardaki hane sayıları.
Rakka iskanına tabi tutulan aşiretlerin MALİYE DEFTERİNE GÖRE hane ve nüfus sayısı.
RAKKA'YA İSKAN EDİLEN AŞİRETLERİN LİSTESİ.
Rakka'dan firar eden aşiretlerin hane ve nüfus sayları.
RAKKA'YA İSKAN EDİLEN AŞİRETLERİN TAPU-TAHRİR DEFTERLERİNE GÖRE HANE VE NÜFUS SAYILARI.
DEFTER-İ
MUFASSAL-I LİVĀ-İ AMASYA
CİLDÜꞌL-EVVEL
1530-1576
498- Karye-i Çul Pāre, tābi‘-i Geldiklan Ābād, hāric
ez-defter.
Hāsıl maʻa'r-rüsūm 600
Amasya sancağına ait defterde (1530-1576) Çul Pare köyünün ödeyeceği vergiyi gösteren kaydın yer aldığı bölüm. Kayıt da Çul Pare köyünün ödeyeceği vergi altı yüz akçe olarak görülmektedir.