EMEVİLER VE EMEVİ CAMİSİ
Bugünkü makalemizde adı Şam’daki bir camii ile anılan Emeviler kimdi? İslam tarihindeki rolü neydi? Doksan yıllık hanedanlık yönetimlerinde neler yaptılar? Kısaca onun üzerinde duracağız.
Emevi sülalesi İslamiyet’ten önce Mekke’nin siyasi ve idari yönetimini elinde bulunduran bir aileydi. Ö dönemde, Ümeyye oğulları olarak tanınıyorlardı. Mekke’deki yönetimin başında bu aileden olan Ebu Süfyan bulunuyordu. Ümeyye (Emevi) oğulları, aynı zamanda Mekke’nin en zengin ve en varlıklı ailelerindi. Hz. Muhammed, İslam’ı tebliğ etmeye başladığında en sert tepki verenlerin başında bu aile geliyordu. Onlar da Hz. Muhammed gibi Kureyş kabilesindendi. Yani, Hz. Peygamberle akrabaydılar. Ancak İslam davası, akraba, amca tanımıyordu. Zira, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği İslam dini, Mekke oligarşisinin Allah’a şirk (ortak) koştuğu inanca karşı çıkarken, aynı zamanda ekonomik sisteme ve ahlak anlayışına da karşı çıkıyordu. Yani, bu aynı zamanda egemenlerle, ezilenlerin bir mücadelesiydi. Mekke’nin 7. Yüzyıldaki durumunu ve konumunu açıkladığımızda bunu daha iyi anlatmış olacağız.
Mekke, tam bir tüccar kentiydi. Hindistan ve Çin’den gelen güney ticaret yolunun üzerindeydi. Ticaret malları, (ipek, baharat, inci) Yemen ve Mekke üzerinden Anadolu’ya, Akdeniz’e, Avrupa’ya buradan sevk ediliyordu. Mekkeli tüccarlar bu ticaretten hatırı sayılır karlar elde ediyordu. Onlar da tek tanrı “Allah’a” inanıyorlardı. Ancak, Hz. İbrahim’in getirdiği dinin gereklerini yerine getirmekten uzaktılar. İbadetleri yerine getiriyorlardı ama, dinin özü olan iyi ahlak, yardımlaşma, paylaşma ve zekat vermeyi unutmuşlardı. Ayrıca, Allah'a ulaşmak için araya putlar koymuşlardı. Yani, dinin özünü boşaltmışlardı. Sadece şekil olarak, namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar ve hac görevini yerine getiriyorlardı. Hz. Muhammed, bu kaybolan değerleri tebliğ etmek ve insanları uyarmakla görevlendirilmişti. İşte, Mekkeli zenginler esas olarak, buna karşı çıkıyorlardı. Mekkeli zenginler, Hz. Muhammed’e davadan vazgeçmesi için istediği kadar cariye ve köle vermeyi bile teklif ettiler. Hz. Muhammed bunların hepsini elinin tersiyle geri çevirdi. O, verilen görevi tamamlamak istiyordu. Hayatı pahasına da olsa, kutsal davayı sonuna kadar götürmekte kararlıydı.
Mekke’li zengin tüccar sınıfı ile Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği dini kabul eden Müslümanlar arasındaki mücadele BEDİR, UHUT, HENDEK savaşları ile devam etti. Miladi takvimle 630 yılında Mekke’nin fethiyle, tüccar sınıfının direnci kırılmıştı. Ümeyye oğullarının (Emeviler) ve diğer zenginler Mekke fethedildikten sonra Müslümanlığı kabul ettiler. Ancak, temel amaçlarından asla vazgeçmediler. Onlar, yine yönetimde bulunup daha fazla gelir elde etmeyi hedeflediler. Onların bu amacını en iyi özetleyen, Hz. Ömer’di. Hz. Ömer vali olarak atadığı tek gözlü Muğire bin Şubi’ye şöyle diyordu:
“ Ey Muğire! Kazaya uğradığın günden beri, şu sakat gözünle hiç görebildin mi? Allah’a yemin ederim ki; Ümeyye oğulları’nın İslam’a bakışları tıpkı şu senin kör gözünün baktığı gibidir. Onlar, bu çarpık bakışlarıyla İslam’ı da kendilerini de Çarpıttılar. “(Zübeyr bin Bekkar, El Muvaffakıyat, s. 494, İbn Ebil-Hadid, Şerhu Nehcil Belaga, 3. cilt, S. 805, Aktaran Yaşar Nuri Öztürk, İmam Azam savunması, s.138))
(Hz. Ali’nin miladi 661’de şehit edilmesinden sonra yönetimi ele geçiren Emeviler, Hz. Ömer’in bu tespitini doğrulayacaklardı.)
Ebu Süfyan’ın oğlu olan Muaviye, Hz. Osman döneminde Şam genel valiliğine atanmıştı. Akrabaları ordu komutanlıklarına getirilmişti. İslam devletinin çekirdeği Mekkeli zenginlerin eline geçmişti. Ehli Beyt (Hz. Peygamberin ailesi) ve onların en yakın olanlar yönetimden dışlanmışlardı. Hz. Ali, Halife Osman’ın şehit edilmesinden sonra, devletteki kargaşalığa son vermek için kendisine teklif edilen halifeliği zorunlu olarak kabul etmişti. Onun halifelik dönemi, başını Emevilerin ve diğer zengin sınıfın çektiği isyan ve savaşlarla geçti. En sert ve güçlü muhalefet de Emevilerin temsilcisi olan Şam valisi Muaviye’den gelmişti. Muaviye, Hz. Ali’nin halifeliğini kabul etmemiş ve Sıffin’de savaşmıştı. Hz. Ali’nin hariciler tarafından şehit edilmesinden sonra da (M. 661) İslam devletini ele geçirdi. İslam devletini saltanata çeviren Muaviye, halifeliği kendisinden sonra oğlu Yezid’e bıraktı.
Emeviler dönemi, yaklaşık doksan yıl sürdü. Bu sürede, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin ve torunlarını Kerbela’da şehit ettiler. İran’da, Horasan’da ve Türkistan’da binlerce insanı katlettiler. Saraylarda zevk ve sefa içinde hayatlarını sürdüler. Kendileri gibi düşünmeyen ve muhalefet eden başta Ehli Beyt’e ve onlara destek olanlara karşı zulüm uyguladılar. Hutbelerde, Hz. Ali’ye lanet edip, beddualar okudular. Bunda, Hz. Ali’ye karşı duydukları kin ve nefretin de payı vardı. Sırf Bedir savaşında, Hz. Ali, Muaviye’nin hem ağabeysini hem annesinin babasını hem de dayısını öldürmüştü. Kendisinden sonra halife olan oğlu Yezid, Kerbela’da şehit edilen Hz. Hüseyin’in kesik başı Şam’daki sarayına getirildiğinde; şöyle demişti:
“Amcamın, dayımın ve büyük babamın intikamını aldım” Bu sözler bile onların hedeflerini ve amaçlarını en iyi özetleyen cümleydi.
Şüphesiz Emeviler, sadece Ehli Beyt’e değil, sonradan Müslüman olan diğer kavimlere de çok zulüm uyguladılar. Onlara, “yabancı” “köle” anlamına gelen “MEVALİ” diyorlardı. Doksan yıl boyunca onlara devlet kademelerinde üst düzey görevler vermediler. Mevali kadın ve kızlarla evlendiler, ama onlara hiçbir zaman kız vermediler ve Arapların bunlarla evlenmesini dahi yasakladılar. İslam dininin bütün insanları eşit gören düşüncesinin yerine, ırkçı Arap kavmiyetçiliğini hakim kıldılar.
Uydurdukları hadislerle dini yozlaştırarak adeta yeni bir din yarattılar. Sadece hadis uydurmakla da kalmadılar, yalana da başvurdular. Öyle ileriye gittiler ki, bugün bile bazı kesimlerde Muaviye’nin “Vahiy katibi” olduğu fikri hala devam etmektedir. Oysa, Muaviye ve babası Mekke’nin fethiyle Müslüman olmuştu. Dolayısıyla, vahiy katipliği yapması mümkün değildi. Parayla tuttukları yazarlara kendi istek ve amaçları doğrultusunda, neye ihtiyaç duydularsa onu yazdırdılar. Öyle bir yalan propagandasına başvurdular ki, Hz. Ali ve Ehli Beyt’in “İslam dışı” olduğunu bile söylettirdiler. Rahmetli Yaşar Nuri Öztürk hocanın dediği gibi, yeni bir “din” yarattılar. İslam dininin içini boşaltarak, Mekke dönemindeki Arapların gelenek ve göreneklerini “din” yaptılar. Mekkeli tüccarların çıkarlarını savunmanın gerekçesini “kader”e bağladılar. “Hayır da şer de Allahtan’dır” diyerek, Yaptıkları zulüme kılıf yaptılar. Bunu yağma ve talanlarına gerekçe olarak kullandılar. Ve topluma “din” diye sundular.
Emevilerin bu zulümlerine, Ehli-sünnet mezheplerinden Hanefilik ekolünün kurucu imamı olan Ebu Hanife (İmam-ı Azam) de karşı çıkmıştır. Ebu Hanife, Hz. Hüseyin’in torunu Zeyd’in, Miladi 740 yılında başlattığı isyana hem maddi hem de manen destek vermişti. Bu nedenle de Emeviler tarafından onlarca kez meydanlarda halkın önünde kırbaçla cezalandırılmıştı.
İşte son günlerde adı geçen Emevi camisini kiliseden bozup, ilaveler yaparak Cami yapan Emevi hanedanlığı buydu. Kurdukları zulüm hanedanlığı doksan yıl hüküm sürdü. Emeviler devleti, Miladi 750 yılında Ebu Müslim Horasani önderliğindeki ordu tarafından ortadan kaldırıldı. Bu tarihten sonra Hz. Muhammed’in amca çocuklarının yönetime geldiği Abbasiler hanedanlığı kuruldu. Bu hanedanlık da 1258 yılında Moğollar tarafından yıkıldı.
Makalemizi yine Yaşar Nuri hocamızın EMEVİLER ilgili sözleri ile bitirelim.
“Gerçek şu ki; Emeviler, inanç açısından İslam’ın en büyük düşmanı sayılabilecek herhangi bir gayrı Müslim ekip ve zihniyetin bu dinin peygamberine ve mensuplarına yapmadığı ve yapamayacağı kötülükleri yapmıştır. Emeviler, bu haliyle insanlık tarihinde de dinler tarihinde de eşi emsali görülmemiş şer ve zulümlerin temsilcisidir.” İmam-ı Azam savunması, sayfa 141, Yeni Boyut Yayınları, 2017)
Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
16.12.2024.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.