21 Şubat 2023 Salı

DİNLER TARİHİNDE AKILCILARLA-NASCILARIN MÜCADELESİ: ACABA KİM GALİP ÇIKACAK?





DİNLER TARİHİNDE AKILCILARLA-NASCILARIN MÜCADELESİ: ACABA KİM GALİP ÇIKACAK?

Bütün dinler insanlara doğru yolu göstermeyi, onları kötülüklerden uzaklaştırmayı, iyilik yapmayı, aklı kullanmayı ve barış içinde bir arada yaşamayı öğütlemiştir. Kutsal kitaplarda bu öğütlerin yanında, toplumların içinde bulundukları dönemde uyulması gereken hukuk kuralları, örf ve adetler de yer almaktadır. Peygamberler hayattayken uygulamada problemler yaşanmıyordu. Ancak peygamberlerin vefatından sonra bütün dinlerde farklı mezhepler ve tarikatlar ortaya çıkmıştır. Fakat, öyle mezhepler ortaya çıktı ki bunlar aklı kullanmayı reddediyordu. Bunlara Nascılar (nakilciler) deniyordu.  Bu makalemizde tarih boyunca nascılarla, akılcılar arasındaki mücadeleyi kısaca açıklamaya çalışacağız. 

Dinlerde ayrı mezhep ve tarikatların ortaya çıkmasının nedeni, kutsal kitaplarda yer alan hüküm ve uygulamaların farklı yorumlanmasından kaynaklanıyordu. Bu konuda iki görüş çarpışıyordu; birinci görüş nakilciler, ikinci görüş akılcılardı. Nakilciler (Nascılar) kutsal kitaptaki ayetlerin ve hadislerde yer alan tüm uygulamaların değiştirilmeksizin aynen tatbikini savunurken, akılcılar akla uygun olanların kabul edilmesini, aykırı olanların içinde bulunulan duruma göre yorumlanmasını savunuyordu. Dinler tarihi yakından incelendiğinde, kutsal kitaplarda aklın kullanılması sık sık tekrarlanırken, nascılar her şeyin Allah’tan geldiğini ileri sürerek bunu reddediyordu. Nascıların bu görüşü giderek İslam coğrafyasında baskın bir anlayış oldu. Bu görüşün etkisiyle insanların eleştiri, sorgulama ve araştırma yapmaları adeta yasaklanmış oluyordu. Bunun yerine her şeye itaat eden ve boyun eğen kitleler istendi. Maalesef İslam coğrafyasındaki kitlelerin büyük çoğunluğu böyle de yetiştirildiler. İşte bunun sonucunda, diğer dinlerin başına gelen dogmatizm İslam dininin de başına gelmişti. Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği dinin içi boşaltılarak, bağnaz, şekilci, otoriter, baskıcı bir din anlayışı haline getirildi. Aynı durumu Hz. İsa’nın tebliğ ettiği Hıristiyanlık dini de yaşamıştı. Dördüncü yüzyılın başında Hıristiyanlığı devletin resmi dini kabul eden Roma İmparatorluğu barış içinde bir arada yaşamayı öğütleyen bir dini, savaşların, işgallerin, katliamların bir aracı haline getirmişti. 

Avrupa ülkeleri, bu katı taassubu ve tahakkümü ancak 16. yüzyılda akılcı düşünmeyi öne alan Rönesans ve reform hareketleri ile aşabildi. Yani Avrupa bin iki yüz yıl din adı altında insanların kazanlarda kaynatıldığı, aforoz edildiği, yargısız infazlarla katledildiği uzun bir dönemi yaşamıştı. Avrupa’nın bu karanlık dönemi atlamasında akılcıların yanında yer alan Protestan kiliselerinin desteği de önemli olmuştu. İncilin, Protestan kilisesine mensup Almanyalı teolog Martin Lüther (1483-1576) tarafından  Latinceden, Almancaya çevrilmesi ile insanlar kutsal kitapta yer alan öğütleri kendi dillerinde aracısız ve doğru bir şekilde anlamaya başladı. Bu yenileşme hareketlerinden sonra Avrupa’da nascıların (nakilcilerin) toplum üzerindeki hakimiyeti kaybolmaya başladı. 

Hıristiyanlık dininde akılcılığı savunan BOGOMİLİZM VE PROTESTAN mezhebi ile ilgili iki akademisyenimizin makalelerinden bölümler verirsek konuyu daha iyi açıklamış olacağız:

"Orta Çağ Katolik kilisesinde ayin dili Latinceydi. Bundan dolayı İncili yalnızca Rahipler ve Papazlar okuyabiliyordu. İşte Rönesanstan itibaren İncil çeşitli dillere çevrilmeye başlandı. Bu reformasyon için önemliydi. Bunun başını Luther çekmişti. Bunun sonucunda Protestanlık akımı ortaya çıkmıştı." (Prof. Dr. Kadir Albayrak, Bogomilizm ve Bosna Kilisesi (Dinlerin Rengi, Renklerin Dili), Çukurova Üniversitesi)

"Bogomilizm, tenkitci, akılcı, hümanist ve mücadeleci karakteri ile Orta çağ Avrupa'sının siyasi, Felsefi ve sosyal tarihine yön verecek kadar etkili olmuştur." (Yrd. Doç. Dr. Mehmet Çoğ, Pavlikanlar ve Bizans, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi)

İşte İslam ülkeleri de Avrupa'nın yaşadığı bu süreci yaşamaktadır. Avrupa ülkeleri bin iki yüz yıl sonra aklı ve bilimi öne alan bir anlayışı hakim kılarken, İslam ülkeleri aradan bin dört yüz yıl geçmesine rağmen bunu hala başaramadılar. Bunun başlıca sebeplerinden biri nakilcilerin (nascıların) devlet yönetimine hakim olmasından gelmektedir. Bunun en son örneği Kahramanmaraş merkezli depremde binlerce binanın yıkılmasının ve on binlerce insanın hayatının kaybedilmesinin “kadere” bağlanmasıdır. yöneticilerin bu tutucu ve bağnaz din anlayışı değişmeden İslam ülkelerinin modernleşmesi mümkün olabilir mi? Bu soruya vereceğimiz cevap elbette ki hayır olacaktır. Oysa, İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’ı Kerim’de aklın kullanılması ile ilgili çok sayıda ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

Zümer Suresi 9. Ayet:

“Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri bundan öğüt alır.”

Nisa Suresi 79. Ayet:

“Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Ne kötülük gelirse kendindendir.”

Yukarıdaki ayetler gayet açık ve nettir. Ancak kendilerine nakilciler ya da nascılar denilen kesim bunu anlamamaktadır. Bunu şöyle yorumlayabiliriz ya gerçekten okuduklarını anlamaktan uzaklar ya da anladıkları halde çıkarları gereği öyle hareket etmektedirler. Sonuçta her iki durum da toplumların aydınlanmasına ve bilimin ışığında ilerlemesine engel olmaktadır. O halde,  İslam ülkelerinde egemen olan nakilcilerin şekilci ve bağnaz din anlayışından kurtulmak için NE YAPILMALIDIR?

1- Nakilcilerin savuna geldikleri din anlayışının gerçek din ile ilgisinin bulunmadığı, dinin akıldan ve bilimden koparılamayacağı, toplumun tüm kesimlerine ısrarla anlatılmalıdır.

2-İslam ülkelerindeki Diyanet İşleri Başkanlıklarının nakilcilerden arındırılarak, bunların yerine İslam dininin yorumlanmasında akılcılığın temsilcileri olan Ebu Hanife, İmam Mansur Maturidi ve Hacı Bektaş Veli’nin din anlayışları hakim kılınmalıdır.

3-Holdingleşen ve din üzerinden nemalanan tarikatların derhal kapatılarak, denetimde tuttukları yurtlara el konularak, Kredi Yurtlar Kurumuna devri sağlanmalıdır.

4-Din eğitiminin devletin kurumları dışında verilmesi yasaklanmalıdır.

5-Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı Kur’an kursları ve Orta eğitimdeki din dersleri akılcılık temelinde yeniden ele alınmalıdır.

Yukarıdaki önerilerimizin hayata geçirilmesinden sonra nakilcilerin (nascıların) toplum üzerinde kurdukları hakimiyet son bulacaktır. İşte o zaman İslam coğrafyasındaki mücadele akılcıların lehine sonuçlanacaktır. Bunlar yapılmadığı taktirde, İslam ülkelerinin dünyadaki konumu değişmeyecektir. Bu ülkelerin sömürülmesi, doğal kaynaklarının batılılar tarafından yağmalanması ve insanlarının yoksulluk içinde yaşaması devam edecektir.

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu

21.02.2023

KAYNAKLAR:

--Yrd. Doç. Dr. Mehmet Çoğ, Pavlikanlar ve Bizans adlı makalesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi.

--Adem Arıkan, Selçukluların Hanefiliği, İstanbul Üniversitesi İlahiyat fakültesi.

--Prof. Dr. Yusuf Yörükan, Maturidilik adlı makalesi.

--Doç.Dr. Cafer Karadağ, Maturidilik adlı makalesi, Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi.

--Prof. Dr. Kadir Albayrak, Bogomilizm ve Bosna Kilisesi (Dinlerin Rengi, Renklerin Dili) adlı makalesi.

--Janet-Bernard Hamilton, Bizanslı Heretiklerin Tarihi, Kalkedon Yayınları.

--Mustafa Şişman Hacı Bektaş Veli, Sepya yayınları.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular