Dünya’daki ülkelere baktığımızda iç çatışmaların,
yoksulluğun, geri kalmışlığın yaşandığı bölgelerin büyük çoğunluğunun İslam
coğrafyası içinde olduğunu görürüz. Bunun nedeni nedir? İslam dini Hz. Muhammed
tarafından tebliğ edileli aradan bin dört yüz yıl geçmiş olmasına rağmen, İslam dünyası fikir ayrılıklarını neden çözemiyor? Ya da fikir ayrılıklarını
zenginlik kabul edip neden barış içinde yaşayamıyor? Din adamları bu soruna
neden çözüm üretmiyorlar? Hıristiyan ülkeleri bu sorunu çözeli yıllar olmasına
rağmen, İslam ülkeleri enerjilerini neden hala iç çatışmalarla boşa
harcıyorlar? Bu makalemizde bu sorulara cevaplar bulmaya çalışacağız.
Öncelikle şunu hemen belirtmemiz gerekiyor. İslam dini meşru savunma dışında insan öldürmeyi ve dini silah zoruyla kabul ettirmeyi yasaklamıştır. Din üzerinden insanlara yanlış bilgiler verilmekte ve düşmanlıklar kışkırtılmaktadır. Araştırma yapmak isteyenlere İslam dininin temel kaynağı olan Kur’an’ı Kerim’in şu ayetlerini okumalarını öneriyorum:
-Furkan suresi 68. Ayet.
-Enam suresi 151. Ayeti.
-Bakara suresi 190 ve 256. Ayetleri.
-Maide suresi 32. Ayet.
-Gaşiye suresi 21-22. Ayetleri.
-Şura suresi 48. Ayet.
-İsra 54. Ayet.
Ayetler okunduğunda görülecektir ki; meşru savunma
dışında adam öldürmek, kendisine savaş açılmadığı müddetçe başka bir ülkeye saldırmak,
dinin tebliği dışında, dinin silahla kabul ettirilmesi yasaklanmıştır. O halde,
Şii-Sünni çatışmalarının gerekçesi ve El Kaide, İşid, Boko Haram gibi
örgütlerin “İslam” adına cinayet işlemelerinin kaynağı nereden geliyor?
Birinci sorudan başlayalım: Şii-Sünni çatışmasının
kaynağı yaklaşık bin yıl önce Miladi takvime göre 1029 yılında Abbasi halifesi
Kadir Billah’ın zorla aldığı bir karardır. O karar da şudur; Dört mezhep
dışındaki İslami yorumların “sapkın” ve “din dışı” kabul edilmesidir. Kabul
edilen dört mezhep şunlardı; Hanefilik, Şafiilik, Hanbelilik ve Malikilik’ti.
Bu dört yorum dışında kalanlar yasaklanmış ve mensuplarına idamlara varan
cezalar uygulanmıştır. Yasaklanan ve haklarında ceza uygulanan mezhepler
arasında Şiilik de bulunuyordu. O halde, bu sorunu çözmenin yolu nedir? Abbasi
halifesinin almış olduğu kararın yok sayılmasıdır. Yani bir kralın, bir padişahın,
bir halifenin almış olduğu kararı kaldırmak bu kadar zor mu? Halife haşa Allah’ın
vekili mi? Bir insanın inancına müdahale etme yetkisini nereden alıyor? Kur’an
bu yetkiyi Allah’ın Resulüne dahi vermezken, bir halife bu yetkiyi nereden
alıyor? Ayrıca, Abbasi halifesinin almış olduğu bu kararın İslam dini ile de hiçbir
ilgisi bulunmamaktadır. Karar tamamen siyasi olup, kendi hanedanlığının devamı
için alınmıştır. Yapılması gereken şudur: İslam ülkelerinin Diyanet İşleri
başkanları ya kendi bünyeleri içinde ya da üniversitelerde görevli
ilahiyatçılar arasında kurullar oluşturup bu sorunu çözmesidir. Bu kurullar, kamuoylarını
konu hakkında bilgilendirmeli ve bunun böyle yapılmasının gerekliliğini anlatmalıdır. Böylece, bir barış ve hoş görü ortamı sağlanmalıdır. Bu arada Şiilik
mezhebi mensuplarının da, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman hakkında hakarete varan söz ve
davranışlardan vaz geçmesi sağlanmalıdır. Karşılıklı bu iletişimden sonra,
Şii-Sünni çatışmalarının hemen olmasa da zaman içinde önleneceği kanaatindeyim.
Gelelim ikinci soruya. El Kaide, İşid, Boko Haram gibi
örgütlerin eylemlerine karşı yapılacak mücadele iki açıdan ele alınmalıdır.
Birinci açı, bütün İslam ülkelerinin bu örgütlere karşı ortak fikir mücadelesi
yürütmesidir. Bu örgütlerin savunduğu fikirlerin ve eylemlerinin İslam dini ile
ilgisinin bulunmadığının halka anlatılmasıdır. Bu eylemlerde ısrar edenlerin “kışkırtıcı”
ve “provakatör” ilan edileceklerinin açıklanmasıdır. Bu yapılırken akademik
kavramlar ve çok ağdalı bir dil kullanılmamalıdır. Çok basit ve halkın
anlayacağı bir dil olmalıdır. Buradaki amaç örgütlerin eleman kazanma sahasını
daraltmaktır.
İkincisi: Bu örgütlerin arka planında yer alan devletlerin
mali ve siyasi desteğinin kesilmesidir. Diyeceksiniz ki; bu o kadar kolay mı?
Elbette kolay değil, ancak etkileri sınırlandırılabilir. Ya da ülkelerin
birbirine karşı kullandıkları yöntemleri ortadan kaldırarak, aralarındaki sorunları
görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturma ilkesi öne alınmalıdır.
Yukarıda İslam ülkelerinin sorunlarını ve iç
çatışmalarını kısaca ele aldık. Bazı çözüm önerilerinde bulunduk. Peki, İslam
ülkeleri içinde bu sorunların giderilmesinde hangi ülke liderlik yapabilir? İslam
ülkelerine baktığımızda bu sorunların çözümüne katkıda bulanabilecek ülke
olarak Türkiye öne çıkmaktadır. Diğer ülkelere haksızlık etmeyelim ama, en gelişmiş,
en modern ülke olarak bu görevi ancak Türkiye üstlenebilir. Liderlik için, alt
yapısı en müsait olan ülke de Türkiye’dir. Ama, önce kendi içimizdeki birlik ve
beraberliği sağlamamız gerekir. Bunu yaptığımızda, diğer sorunları çözmemiz ve İslam
coğrafyasına liderlik yapmamız da kolaylaşacaktır.
Makalemizi burada bitirirken, başta İslam ülkeleri
olmak üzere, bütün dünyaya barış ve huzur diliyorum.
Saygılarımla.
Yazan: Hamdullah Dedeoğlu
10.05.2020.
*Bu yazı elektronik posta ile Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim İşleri Dairesine de gönderilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.