ALEVİ KATLİAMI YAPMAKLA ÖVÜNEN İDRİS-İ
BİTLİS-İ KİMDİ?
Yeni çözüm süreçlerinin konuşulduğu bu günlerde, Abdullah Öcalan' 2015 yılındaki açılım sürecinde "Yavuz Sultan Selim-İdris-i Bitlisi ittifakını güncelleyelim" demişti. Bu sözlerin geçmişteki anlamı neydi? Abdullah Öcalan'ın bahsettiği İdris-i Bitlis-i kimdi? Bu makalemizde bu konu üzerinde duracağız.
İdris-i Bitlis-i takriben 1446-47 yıllarında Bitlis’de
doğdu. 1520’de İstanbul’da öldü. Akkoyunlu devleti yıkılıncaya kadar onların
hizmetinde çalıştı. Akkoyunlu devleti toprakları üzerinde Safevi devleti
kurulunca, Osmanlı devletine sığındı. 2. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim
döneminde İstanbul’da görev aldı. Osmanlının doğu politikasını oluşturan
kişilerden biriydi. Amacına Yavuz Sultan Selim döneminde ulaştı. Safevi
devletinin hakimiyeti altındaki Kürtleri ayaklandırmak için, Osmanlı’dan yüklü
miktarlarda para alıp Kürt beylerine dağıttı. Gerek Çaldıran Savaşı (1514)
öncesi gerekse savaş sonrasında doğu ve güney doğu Anadolu’daki Kızılbaş
Türkmenlere ve Alevi Kürtlere karşı askeri eylemlerin yöneticilerinden oldu. Yavuz Sultan Selim'in müftü ve kadılardan aldığı fetvaları gerekçe göstererek yaptığı katliamları meşru
gösterdi.
İdris-i Bitlis-i, Yavuz Sultan Selim’e ithafen yazdığı “
Selim Şahname” adlı eserinde “ Kızılbaşlara karşı yaptığı askeri faaliyetleri anlatırken,
onları nasıl tespit edip öldürdüklerini, mallarını nasıl yağmaladıklarını da
açıkça itiraf etmektedir. İdris-i Bitlis-i'nin neler yaptığını kendi yazdığı eserde
yer alan itirafları ile devam edelim:
“KIZILBAŞLAR DİRİ DİRİ YOKLUK MÜLKÜNE GİTTİ”
“ Kızılbaş zehirli yılan gibidir. Başını ezmezsen bir faydası olmaz. … Akibetsiz Kızılbaş mülhitlerin (dinsizlerin) ve zındıklarının (inançsızların) kökünü kazıyıp ortadan kaldırmak azmiyle yolları acele olarak kat etmeli. …Bahtı ölmüş Kızılbaşın kahredilip kökünün kazındığı günden sonra … Kızılbaşın başı kesildiğinde başı yeniden kana bulandı. Bir anda kana batınca başıyla külahı arasında hiç fark kalmadı. Can, Kızılbaş’ın kanına susamıştı, köpükleri tıpkı dolu kadeh gibi görünüyordu. Kan dökücü kılıç öldürmekten yorulunca kın yatağına girdi. “
“ Mümin Kürt taifesi, mülk, millet ve ehli sünnet
mezhebi bakımından Kızılbaş mülhitlerinin (dinsizlerin) düşmanıydılar. …Kürtlerin yüce soylu
hakimleri (beyleri) atadan ataya önderlik yapan kimseler, hepsi Kızılbaşın
düşmanı olduğundan aralarındaki uyuşma oldukça açıktı.”
“… Dediler ki, İster Şam’dan çıksın, ister Irak’tan
olsun memleketleri nifak ehlinden (Alevi-Kızılbaşlar) temizleyelim. Aydın
kalpli Kürt beyleri sultana karşı ihlasta parlak ay gibiydiler. Davetçi olarak
aralarında rehindim, dinin iyi hususunda şefaatçi bir arkadaştım. Sultanın
(Yavuz’un) haberleriyle Kızılbaşlar diri diri yokluk mülküne gittiler
(Öldürüldüler).”
(İdris-i Bitlis-i, Selim Şahname, sayfa, 117, 121, 125, 237, 245,
263,264, Hicabi Kırlangıç, 2001, Kültür Bakanlığı yayınları, Aktaran Zeynel
Coşar, 40 bin Alevi Öldürülmedi mi, Kaynak yayınları, 2014)
İdris-i Bitlis-i’nin itiraflarını yazdığı kitaptan okumaya devam
edelim :
“ Bilgin tabiatlı sultan, bu topluluğa bağlananları
kısım kısım isim isim kaydetmeleri için her yöne bilgili katipler gönderdi.
Yediden yetmişe her kesin adının yüce makamlı divana getirilmesini istedi.
Yazıcılar isimleri deftere kaydedince yaşlı ve gençlerden oluşan kayıtlıların
sayısı 40 bini buldu. Ulaklar defterleri her yörenin hakimine ulaştırdıktan
sonra her yörede keskin kılıç adım adım
yazılanlara yöneldi. Bu öldürülenlerin sayısı 40 bini aştı.” ( sayfa,
124,136)
İdris-i Bitlis-i’nin de yazdığı gibi gerçekten
Kızılbaş Türkmenler ve Alevi Kürtler kılıçtan geçirildi. Katliamdan sonra doğu ve güneydoğu Anadolu'daki
köyler boşaldı ve viraneye döndü. Bu köy boşalmaları 1518 ve 1530 tarihindeki tahrir (kayıt-sayım) defterlerinde de yer almaktadır. Sadece Diyarbakır bölgesinde üç yüzün üzerinde köyün boşaldığı belirtilmektedir. Anadolu'nun her yerinde yaşamlarını sürdüren
Kızılbaşların bir kısmı savunma amaçlı olarak yüksek dağlara, bölgelere çekilirken, bir kısmı da İran’a kaçtı. Gidemeyenler de “ehli
sünnet mezhebindeniz” diyerek canlarını kurtarmayı seçtiler. Kızılbaş Türkmenlerin ve Alevi Kürtlerin boşalttığı bölgelere ise,“ Ehli Sünnet”
mezhebinden (Şafii mezhebine mensup) Kürtler yerleştirildi. Anadolu'nun bugünkü nüfus yapısı, 16. Yüzyıldaki
bu olaylardan sonra oluştu.
İşte, tarihi olaylara “Mezhepçi” gözlüğüyle bakan bazı akademisyenlerin övgüyle bahsettiği ve Abdullah Öcalan'ın sözünü ettiği İdris-i Bitlis-i buydu.
Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
14.11.2019.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.