10 Mart 2019 Pazar

MEDİNE SÖZLEŞMESİ VE Hz. MUHAMMED’İN DEVRİMLERİ


MEDİNE SÖZLEŞMESİ VE Hz. MUHAMMED’İN DEVRİMLERİ

Hz. Muhammed’e İslam dinini tebliğ etme görevi geldiğinde kırk yaşındaydı. Çocuk yaşta anne ve babasını kaybetmişti. Yetim büyümüştü. Hz. Hatice ile evlenen kadar hayatı yoksullukla geçmişti. Haşimi ailesinin Kabe’deki dini işlerini yürütmesi nedeniyle dinler konusunda bilgi sahibiydi. Hz. İbrahim’in Allah’a ibadet için yaptığı Kabe putlarla dolmuştu. Bu tek tanrı inancına aykırıydı. Mekke ve Hicaz’daki ekonomik sistem de çok acımasızdı. Nüfusun büyük çoğunluğu açlık ve sefalet içindeydi. Kadınların durumu da çok berbattı. Kadınlar, bir mal gibi alınıp satılıyordu. Görevi, sadece erkeklere hizmet etmek ve onların ihtiyaçlarını gidermekti. Dünyaya geldiklerinde babaları tarafından bir “utanma” vesilesi olarak görülüyorlardı. Erkek çocuk dünyaya geldiğinde ise, bir “şeref” ve “haysiyet” olarak algılanıyor, günlerce eğlence ve neşeli toplantılar düzenleniyordu. İşte Hz. Muhammed’e Cebrail aracılığı ile ayetler geldiğinde Mekke ve Hicaz bölgesindeki toplumun yapısı kısaca böyleydi.

BASKILAR-İŞKENCELER

Hz. Muhammed, İslam’ı tebliğ etmeye başladığında, önce Hz. peygamberle alay ettiler. Sonra küçük düşürücü eylemlerle vaz geçirmek istediler. Bu da olmayınca, rüşvet olarak kadın ve para teklif ettiler. Ancak, Hz. Muhammed peygamberlik görevinden geri dönemezdi. Bütün baskılara ve saldırılara göğüs gerdi. Özellkle, yetimlerle ve yoksullarla ilgili ayetler indiğinde ve Hz. peygamber bunları açıklamaya başladığında Mekke’nin elit grubu buna şiddetle karşı koymaya başladı. Zira, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği din taraftar toplamaya başlamıştı. Tefeci ve bezirgan sınıfı bunu kendi çıkarları için büyük bir tehdit olarak algıladı. Ve çok sert tepkiler vermeye başladılar. İslam dinini kabul edenlere işkence etmeye ve katletmeye başladılar. İlk şehit olanlar, Hz. peygamber’in çocukluk arkadaşı ve alevilerin Cem ibadetinde saygıyla andıkları On Yedi Kemerbest'en olan  Ammar bin Yasir’in annesi ve babasıydı.

MEDİNE’YE HİCRET

Hz. Muhammed’in İslam dinini tebliğ etmesi Medine’de oldukça olumlu karşılanmıştı. Tek tanrı inancını savunan, hak, adalet ve iyi ahlakı anlatan ayetler çok sayıda taraftar bulmuştu. Medine’deki Evs ve Hazreç kabilelerinin bazı ileri gelenleri, Mekke’ye gelerek gizlice Hz. Muhammed’e biat edip, İslam dinine girmişlerdi. Medine’lilerin bu tutumu Hz. Muhammed’i memnun etmişti. Ancak Mekke’deki baskıların şiddeti artmaya ve Hz. Muhammed’i suikastle ortadan kaldırmaya kadar gelmişti. Mekke’de yaşamanın şartları ortadan kalkmıştı. Bunun üzerine, Hz. Peygamber, aralarında Hz. Ebubekir’in de olduğu bir grupla gizlice Medine’ye hicret etti.

Hz. Muhammed, Mekke döneminde, itikadi ve ahlaki bakımdan müslamanları eğitmiş, onları toplumsal birlik ve bütünlük için hazır hale getirmişti. Kabile, şehir ayırımı kalkmış İslam dini altında bir “Ümmet” meydana getirilmişti. Medine’ye göç eden müslümanların mal varlıkları orada kalmış ve Mekke’liler tarafından el konulmuştu. Hz. Muhammed bu durumu gidermek için, Mekkeli Müslümanlarla, Medineli Müslümanları kardeş yaptı. Kardeşlik bağı sayesinde Mekke’li göçmenlerin Medine’lilere ait tarla ve bahçelerde çalışarak, elde edilen gelire ortak olmaları sağlandı. Böylece geçimlerini idame ettirerek , başkalarının üzerine de yük olmayacaklardı.

MEDİNE’DE EKONOMİK VE SİYASİ HAYAT

Medine’nin hicretten önceki ismi Yesrib’di. Yesrib’in kelime anlamı “ kınamak- kötülemek- fitne ve fesat çıkarmak “ manasına geliyordu. Hz. Muhammed bunu “şehir-kent “ anlamına gelen Medine ismi ile değiştirdi. Hz. Muhammed bir şehir-site devleti kurmayı hedefliyordu. Bu amaçla, Medine şehrinin sınırlarını belirledi. Nüfus sayımı yaptırdı. Medine’deki ticaretin Yahudi kabilelerinin denetiminde olduğunu görünce, alternatif bir pazar kurdu. Pazarı denetlemek üzere, dokuz kişilik bir heyet görevlendirdi. Heyetin bir üyesi de kadındı. Heyetin görevi bozuk ve hileli malların satışını engellemek ve orada meydana gelebilecek olaylara anında müdahale etmekti.

Medine’de siyasi bir birlik yoktu. Evs ile Hazreç kabilesi arasında çatışmalar eksik olmuyordu. Beni Nadir, Beni Kureyza, Beni kaynuka Yahudi kabileleri arasında da rekabet ve çatışmalar devam ediyordu. Hz. Muhammed bu durumu ortadan kaldırmak istiyordu. Ancak, Mekke’liler Medine’deki kabilelerin ileri gelenlerine sürekli mektuplar göndererek müslüman Kureyşlileri şehirlerinden çıkarmalarını istiyordu. Çıkartmadıkları taktirde, Medine’yi “işgal” etmekle tehdit ediyorlardı. Bu karışık durumları gören Hz. Muhammed, müslüman gönüllülerden oluşan bir ordu kurdu. Ordunun görevi önce müslümanları, sonra da tüm Medine’nin güvenliğini sağlamaktı. Müslümanların Bedir’de Mekke’lilerin ordusunu yenmesi, Medine’de siyasi birliği sağlamak için bir fırsat doğurdu. Hz. Peygamber, Müslüman olmayan Evs, Hazreç ve Yahudi kabilelerin ileri gelenlerini müslüman olan Enes bin Malik’in evinde toplantıya çağırdı. Kabile reisleri ile yapılan bu toplantıda Medine’de barış içinde nasıl yaşanılacağını, dış saldırılara karşı ortak savunma yapılması konularında görüş alış verişinde bulunuldu. Uzun görüşmeler sonunda, Medine’de şehir devletinin kurulması konusunda anlaşmaya varıldı. Anlaşmanın özeti, kabileler iç işlerinde serbest olacak, Medine’nin savunması ortak yapılacak ve çözülemeyen hukuki meselelerde Hz. Muhammed en son karar verici olacaktı. Anlaşmaya varılan bu konular Hz. Ali tarafından yazılarak kayıt altına alındı. Anlaşmayı muhafaza etme görevi de Hz. Muhammed tarafından Hz. Ali’ye verildi.

MEDİNE SÖZLEŞMESİ

Kabile reisleri ile yapılan anlaşma, eklerle birlikte elli beş maddeden oluşuyordu. Kabile reisleri bu sözleşmeyle, Hz. Muhammed’in peygamberliğini ve Medine şehir devletinin başkanlığını kabul etmişlerdi. Bu anlaşmada, Hz. Muhammed’in müslümanlardan oluşan bir merkezi ordu kurması belirleyici olmuştu. Yani, örgütlü silahlı güç anlaşmayı zorunlu kılmıştı. Anlaşmayla, Medine şehir devletinin kurucu unsuru müslümanlar olduğu kabul edilirken, yönetimin ikinci derecedeki ortakları Yahudi ve müslüman olmayan kabilelerdi. Yahudilerle birlikte diğer kabileler de dinlerinde ve inançlarında serbestçe yaşama hakkına sahiptiler. Aralarındaki hukuki sorunları da kendi dinlerinin hukukuna göre çözeceklerdi. Yani, Herkesin dini kendineydi. Ancak, kabileler müslümanlara karşı Mekke’lilerle ittifak kurmayacaklarına dair söz veriyorlardı. Medine’yi de dış saldırılara karşı birlikte savunacaklardı. Savunma masraflarını da ortaklaşa paylaşacaklardı. Sözleşmenin diğer bir önemli maddesi ise, çözülemeyen sorunlar Hz. Muhammed’e götürülecekti. Maddede aynen şöyle deniliyordu:

Bu yazıda gösterilen kimseler arasında zuhurundan korkulan bütün öldürme, yahut münazaa vakaların Allah’a ve Resullah Muhammed’e götürülmeleri gerekir.”

Bu maddeden de anlaşılacağı gibi Hz. Muhammed’in hem peygamberliği hem de siyasi liderliği kabul edilmektedir. Böylece siyasi otorite ile dini otorite bir kişide toplanmış oluyordu.

KADIN HAKLARI

İslamiyetten önce Medine’de kadının sosyal hayattaki önemi çok azdı. Erkekler her konuda üstün bir konuma sahipti. Kadınlar toplum hayatında bir eşya gibi alınıp, satılan bir mal gibiydi. İslam tarihi profesörü Neşet Çağatay, “İslam’dan önce Arap tarihi ve Cahiliye çağı” adlı eserinde İslam öncesindeki Arap kadının yerini şöyle anlatmaktadır:

İslam öncesi Medine’de kadının miras hakkı olmadığı gibi, kocası öldüğünde bizzat kendisi erkeğin varisleri tarafından miras malı gibi pay edilirdi. Ayrıca erkekler istedikleri kadar kadınla evlenebilirlerdi. Evlenilen kadınların sayısı ile ilgili bir sınırlama yoktu. Kadın daha doğuştan aşağılanmaya başlardı. Bir kişinin erkek çocuğu olursa, şenlik düzenler, yemekler verir ve bunu günlerce kutlardı. Kız çocuğu doğarsa, utanır suçlu psikolojisine kapılırdı. Toplum içine çıkmaktan da çekinirdi. “

İslam felsefesi pröfesörü İbrahim Agah Çubukçu da “İslam’da kadın Hakları” isimli makalesinde İslamiyetten önceki kadınların durumu hakkında şunları yazmaktadır:

İslamiyetten önce Araplarda, bir kadın on erkekle evlenebilirdi. Kadın doğan çocuğunu bunlardan sevdiğine nispet ederdi. Erkek de bunu kabullenirdi. Ayrıca erkek, soylu bir nesil elde etmek için, eşinin başka kimselerle düşüp kalkmasına izin verirdi. Cahiliye çağında erkeklerin karılarını karşılıklı olarak değiştirme adetleri de vardı. Hür kadınlar açıkça zina yapamazlardı. Fakat gizli dost tutanlara da sık sık rastlanırdı. “

İslam’dan önceki Hicaz bölgesinde kadınların durumu kısaca böyleydi. İslam’dan sonra ise, birden çok kadınla evlenme sayısı enfazla dörtle sınırlandırılmış, kadına mirasta pay alma hakkı verilmiş, Zina yasaklanmış, erkeğin, kadını gerekçesiz boşaması zorlaştırılmış, erkek ile kadının birbirlerinin tamamlayıcısı oldukları belirtilmiştir. (Tövbe suresi, 71. ayet) Bu yenilikler bugüne göre, kadın-erkek eşitliği olarak tanımlanamaz. Ancak, önceki duruma göre, büyük bir gelişme olarak ele almak gerekir. Toplumlara yeni kural ve kaideleri kabul ettirmek o kadar kolay bir şey değildir. O günkü Hicaz toplumunda kadınlara bu hakların verilmesi bir devrimdir. Toplumların yüzyıllardır benimsemiş ve uygulamış oldukları gelenek ve görenekleri bir anda yıkarak, yerine yenisni koyup kabul ettirmek ancak kararlı bir duruşla mümkündür. Bunu gerçekleştirmek için de örgütlü bir toplum olması gerekir. İşte Hz. Muhammed bunu gerçekleştirmiştir.

MESCİDİ NEBEVİYE VE SUFFA OKULU

Hz. Muhammed, Medine’ye hicret ettiğinde ilk yaptığı işlerden birisi, müslümanların ibadetlerini yerine getirmesi için bir mescit yaptırmak olmuştu. “Mescdi Nebeviye” olarak bilinen bu mescit, kompleks bir yapıya sahipti. Sadece namaz kılınan, ibadet edilen bir yer değildi. Eğitim yapılan, sosyal, askeri, ekonomik konuların da konuşulup tartışıldığı bir yerdi. Mescide daha sonra, ilaveler yapılarak kimsesiz olanlara burada yatılı olarak din eğitimi, İslam ahlakı, islam hukuku konularında eğitim verilirdi. “Suffa okulu” olarak bilinen bu okulda, haftanın bir günü kadınların eğitimine ayrılmıştı. Bu da kadına tanınan bir ayrıcalıktı. Suffa okulunda dini öğrenenler, Medine dışındaki bölgelere eğitmen olarak gönderiliyordu. Onlara öğretmenlik yapıyor, İslam dini ve ahlakını öğretiyorlardı. İslam dini bu öğreticilerin sayesinde hicaz bölgesinde çok hızlı bir şekilde yayıldı ve taraftar buldu.

SONUÇ:

Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret etmesi hangi sonuçları doğurmuştur? Hicaz bölgesinde toplumsal yaşamda yapılan değişiklikler nelerdir ? Maddeler halinde kısaca şöyle özetleyebiliriz.

1- Medine’de bir site-şehir devleti kurulmuştur.
2-Yeni bir dinin kurumları oluşturulmuştur.
3--Düzenli bir ordu meydana getirilmiştir.
4-Evlenme, boşanma, miras, alışveriş, borçlanma, kira, diyet, kısas, ortaklık gibi konular hukuki kurallara bağlanmıştır.
5-Yaygın bir medrese eğitimi ile toplum yeni bir kalıba sokulmuştur.
6-Kabile anlayışı yerine, daha birleştirici olan “Ümmet” toplumu oluşturulmuştur.
7-Çoğulculuğa dayanan yazılı bir anayasa yürürlüğr sokulmuştur.

Yukarıda maddeler halinde özetlediğimiz değişimlere ne demeliyiz ? Toplumun eskimiş, yozlaşmış, insanların hak ve hukukuna aykırı kural, gelenek ve göreneklerini yıkarak, onun yerine, örgütlü, daha ileri ve modern bir toplum yaratma eylemlerine tarihte “devrim” denilir. İşte Hz. Muhammed de bunu gerçekleştirmiştir. Bazılarının anlamadığı da budur. Bin dört yüz yıl önceki yenilikleri bugüne göre kıyaslayarak değerlendirme yapılamaz. Değişimleri o günkü şartlara ve toplumların içinde bulundukları döneme göre değerlendirmek gerekir. Aksi taktirde, bizden önceki toplumları “cep telefonlarını niye daha önceden icat etmemişler” ya da “neden uçakla yolculuk yapmamışlar” gibi saçma sapan iddialarla itham etmemiz gerekir. Toplumların gelişimi ve değişimi kısa zaman dilimlerinde mümkün olmamaktadır. Bunun için önce alt yapıların, sonra da üst kurumların değişmesi lazımdır. Yeniliklere bu gözle bakarsak daha iyi anlaşılacağı düşüncesindeyim.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
09.03.2019

Kaynaklar:
--Diyanet İşleri vakfı İslam Ansiklopedisi,
--M.Asım Köksal, Hz. Muhammed ve İslamiyet, Medine dönemi,
--Akademik Bakış Dergisi sayı 52, Yıl, 2015, “Hicret Sonrası İlk İslam Medeniyetinin İnşa Sürecinde Toplumsal kurumların Yapısı “ isimli inceleme yazısı,
--Dr. Hikmet kıvılcımlı, Allah, Peygamber, Kitap, Bilim ve gelecek kitaplığı,
--Prof.Dr. Neşet Çağatay, İslam’dan önce Arap tarihi ve Cahiliye Çağı,
--Prof.Dr. İbrahim Agah Çubukçu, İslam’da kadın Hakları adlı makalesi,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular