31 Mayıs 2018 Perşembe

TARİHTEKİ İLK ALEVİ DEVLETİ: “DEYLEM ZEYDİ ALEVİ DEVLETİ”

TARİHTEKİ İLK ALEVİ DEVLETİ: “DEYLEM ZEYDİ ALEVİ DEVLETİ”

Hz. Ali’nin M. 661 yılında şehit edilmesinden sonra, İslam imparatorluğunun yönetimi ilk önce, Emevilere, Miladi 750 yılından sonra da, Abbasilere geçmişti. Her iki hanedanlık döneminde de Ehli Beyt’e baskılar ve katliamlar devam etmişti. Emeviler döneminde 680 yılında Kerbela, Abbasiler devrinde de 786 yılında halife Hadi zamanında Fah Katliamı yaşanmıştı. Fah katliamından Hz. Hasan’ın torunlarından iki kişi kurtulmuştu. Yahya b. Abdullah İran’a, İdris B. Abdullah da kuzey Afrika’ya kaçmak zorunda kalmıştı. Yahya, üç yıl Horasan bölgesinde dolaştıktan sonra, Türklerin hakimiyetindeki Maverünehirde İslam dinini tebliğ etmeye başladı. Burada bazı oba başkanlarına islam dinini kabul ettirdi. Yaklaşık iki yıl burada kaldıktan sonra, Deylem bölgesine geçti. Miladi 791 yılında, Halife Harun Reşit’in çıkardığı yazılı afla Medine’ye döndü. Ancak daha sonra, halife tarafından hapse atıldı ve orada vefat etti. Yahya’nın, takibat sırasında Horasan’a ve Deylem bölgesine gitmiş olması, kendisinden sonraki Ehli beyt mensupları için tehlike anında doğuya giderek canlarını kurtabilecekleri konusunda yol gösterci olmuştu.

DEVLETİN KURULUŞU VE HASAN B. ZEYD

Yahya’dan sonra, Abbasilere karşı çok sayıda isyan hareketi oldu. Hepsi de başarızlıkla sonuçlandı. İsyandan sağ kurtulanlar Yahya’nın yolunu takip ederek, denetimden uzak ve dağlık bir bölge olan Hazar denizinin güneyinde yer alan Deylem bölgesine sığınmışlardı.

Rüyan bölgesi 864 yılında Taberistan valisi Tahiri Muhammed b. Abdullah’a halife tarafından “İKTA” (toprağı kullanma hakkı) olarak verilmişti. Rüyan toprakları bölge halkının ortak kullandığı arazilerdi. Bölge insanları tarafından mera olarak kullanılıyordu. Bu toprakların Tahiri 'yeverilmesi halkı isyan noktasına getirdi. Zira, vali ayrıca yüklü miktarda vergi de topluyordu. Taberistan halkı, Rüstem oğullarından Muhammed ve Cafer’in liderliğnde ayaklandı. Ayaklanmaya destek için Mecusi dinine mensup olan Deylemlilerden destek istendi. Deylem lideri Cüstan öneriyi kabul etti. Rüstem’in oğulları, Deylem bölgesine sığınmış olan Hz. Hasan’ın torunlarından olan Hasan B. Zeyd’e haber göndererk, isyanın başına geçmesini ve kendisine biat edileceğini iletti. Hasan b. Zeyd bu talebi kabul etti. Deylem, Kelar, Şalur, Rüyan kentleri bağlılıklarını bildirdiler. Taberistan valisinin ordusu çatışmalar sonucunda yenildi. Rey, Kazvin, Ebher ve Zencan kentleri Hasan b. Zeyd’in ordusu tarafından fethedildi. Feth edilen topraklarda ilk Alevi Zeydi devleti kuruldu. Hasan b. Zeyd, dedesinin isminden dolayı, Devletin adını da “ Deylem Zeydi Alevi Devleti” koydu. Devletin ilanından sonra, Hicaz, Suriye ve Irak’tan yüzlerce ehli beyt mensubu Hasan b. Zeyd’in yanına geldiler ve ona destek oldular. (M. 864)

"TOPRAK İŞLEYENİNDİR"

Deylem Alevi devleti, “ toprak işleyinindir” kanununu kabul etmişti. Topraklar bütün köylüye eşit dağıtılmıştı. Halkın gönüllü katılımıyla, bölge imar edildi, sulama kanalları açıldı, üretim arttı.
Deylemliler, Taberistan ele geçrildiği halde, Emevi ve Abbasi ordularına teslim olmamış ve müslümanlığı kabul etmemişti. Ehibeyt mensupları aracılığı ile gönüllü olarak islam dinini kabul ettiler. Nüfusun büyük çoğunluğu islamiyetten önce, Mecusiydi. Yani, Zerdüşt dinine mensuptu.
Deylem Zeydi Alevi devleti, 64 yıl ayakta kaldı. 928 yılında, Samaniler tarafından yıkıldı. Ancak, etkileri yüzlerce yıl devam etti.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
31.05.2018

Kaynaklar:
--Alevi devletleri, Muharrem Uçan, Can yayınları
--Yard. Doç. Dr. Hasan Yaşaroğlu, “ Taberistan Zeydileri”



27 Mayıs 2018 Pazar

ROMA (BİZANS) İMPARATORLUĞUNDA AMASYA’NIN YERİ

ROMA (BİZANS) İMPARATORLUĞUNDA AMASYA’NIN YERİ

Dünya tarihinde önemli bir yer tutan, ülkemizin bulunduğu bölgeyi yaklaşık iki bin yıl yöneten ROMA (Bizans) imparatorluğu döneminde AMASYA şehrinin konumu neydi ? Bugünkü adı nereden gelmektedir ? Bu yazımızda kısaca bunu anlatacağız.

Tarihi kaynaklara baktığımızda, Amasya son iki bin yılda her zaman stratejik yolların kavşağında bulunmuş ve bu önemini hiç bir zaman kaybetmemiştir. Bugünkü isminin de Bizans döneminden beri aynı olduğunu görmekteyiz. Eski Yunanca’da (Grekçe) ismi AMASİA olan şehrimizin, aynı adı koruduğu görülmektedir. Eski Yunanca’da (i) harfi (ye) gibi okunduğundan isimini de aynen koruduğu anlaşılmaktadır. Ulaşım açısından baktığımızda da, aynı görevine devam ettiğini görmekteyiz. Aynen bugün olduğu gibi, Bizans döneminde de doğu Karadeniz’e ve doğu Anadolu’ya geçişlerde kavşak olma görevini yapmıştır.

Uluslararası Bizans Araştırmaları Merkezi başkanlığı yapmış olan Prof. Dr. JOHN HALDON, ülkemizde ALFA tarih yayıncılık tarafından yayınlanan “ BİZANS TARİH ATLASI” adlı eserde, 7. ve 12. yüz yılda Anadolu’daki yol haritasında, Amasya çok önemli bir geçiş noktasında bulunmaktadır. İmparatorluğun Ticari yollarından biri de Amasya’dan geçmektedir. 7. yüzyıldaki haritaya göre, Başkent Konstantiapolis’ten (İstanbul) yola çıkan bir ticaret kervanı sırasıyla, Kadıköy (Halkedon), İzmit (Nikimidya), İznik (Nikea), İnegöl (Malagina), Eskişehir (Donileon), Ankara (Ankira), Mecitözü (Efheta), Amasia (Amasya), Samsun’da (Amisos) son bulurken, Aynı hat üzerinden Amasya’dan, Tokat’a (Dazimon) devam ederek, Şebinkarahisar’dan (Kolonia) sonra Trabzon’da (Trapezus) son bulmaktadır.

Dördüncü yüz yılın başında hiristiyanlığı devletin resmi dini yapan Bizans imparatorluğunda, 5. yüz yılda Anadolu’da yirmi vilayet merkezinde Metropolitler ( Resmi dini kuruluş) bulunmaktaydı. Amasya da, bu Metropolitlerden birine sahipti. Başkent’de yapılan Hiristiyan konsüllerin toplantılarında, Amasya’dan da mutlaka bir temsilci yer alıyordu.

Amasya’mıza ayrı bir güzellik sunan Yeşilırmak’ın adına gelince. Bu nehirimizin adı Bizans döneminde  " İRİS” diye geçmektedir. İRİS, Yunan mitolojisinde, denizlerin ve gök yüzünün tanrıçası olarak geçmektedir. Tıp’ta ise, Latince dilinde, göze rengini veren tabaka olarak belirtilmektedir.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
27.05.2018
                                                    Amasya, 2020.


17 Mayıs 2018 Perşembe

EHLİ BEYT’İN İKİNCİ KERBELASI " FAH " KATLİAMI NASIL ODU ?


EHLİ BEYT’İN İKİNCİ KERBELASI "  FAH "  KATLİAMI NASIL ODU ?

Ehli Beyt mensupları, 680 yılındaki Kerbela olayından  yaklaşık yüz yıl sonra, 786 yılında, bu kez de Abbasi halifesi Hadi döneminde, “FAH KATLİAMI” nı yaşamıştı. Hz. Hasan’ın torunlarından Hüseyin Bin Ali’nin başlattığı isyanın bastırılmasında, onlarca Ehli beyt mensubu ve yüzlerce taraftarı Mekke ile Medine arasında bulunan “Fah” mevkinde katledildiler. Hüseyin Bin Ali’nin başı kesilerek, halife Hadi’ye getirilmişti. Tarihe, Fah katliamı olarak geçen olay kısaca şöyle olmuştu:

Emevilerin iktidarına karşı Abbasiler, Ehli Beyt ile birlikte mücadele ettmişlerdi. Abbasiler, yönetime geldikten sonra, halka ve Ehli Beyt’e karşı Emevilerin yaptıklarını tekrar etmeye başladılar. Horasan bölgesinde ayaklanmanın askeri liderliğini yapan ve Emevileri deviren Eba Müslim Horasani’yi Saraya daavet edip, katletmişlerdi. Arkasından, kendilerine rakip olarak gördükleri Ehli Beyt’e karşı takip, taciz ve baskılara yöneldiler. Ehli Beyt mensupları bulundukları şehirlerde, adeta açık cezaevinde yaşamaya mahkum edildiler.

KÖLELER AZAT EDİLDİ

Abbasi halifesi Hadi döneminde, Medine valisi olan Ömer bin Abdülaziz, Ehli Beyt mensuplarının her gün valiliğe gelip, imza vermesini zorunlu kılmıştı. Onların her birini, diğerine kefil etmişti. Eğer, biri habersizce Medine’den ayrılırsa, diğerlerini cezalandırıyordu. Yine buna benzer bir olayda, Vali Ömer bin Abdülaziz, Hz. Hasan’ın torunlarından olan Hüseyin Bin Ali’yi tutuklayıp, zindana attı. Hüseyin bin Ali’nin babası, dayısı, ve amcası daha önce, Abbasi halifesi Mansur döneminde faili meçhul bir şeklde katledilmişlerdi. Ancak, Ehli Beyt mensupları, bu cinayetlerden halife Mansur’u sorumlu tutmuşlardı. Bu son olaydan sonra, Hüseyin Bin Ali, hapishaneden çıktıktan sonra, Medine’de isyan başlattı. Cezaevini basarak, bütün mahkumları serbest bıraktı. Ayrıca, bütün kölelerin azat edildiğini ilan etti. Köleler, Hüseyin bin Ali’nin isyanına destek verdiler. Vali, Ömer bin Abdülaziz, Medine’yi terk edip kaçtı. Medine’yi kontrol altına alan Hüseyin Bin Ali, Mekke’ye yöneldi. Halife Hadi, isyanı bastırmak için, dört bin kişilik bir ordu gönderdi. Medine ile Mekke arasında yer alan FAH denilen mevkideki çatışmalarda, Hüseyin bin Ali şehit düştü. Başı kesilerek, halife Hadi’ye gönderildi. İsyancılara ait cesetlerin defnedilmesine de izin verilmedi. Cenazeler günlerce orada bekletildi.

Katliamdan çok az sayıda kurtulan oldu. Ehli Beyt’ten de ancak iki kişi kurtlabilmişti. Bunlardan Yahya bin Abdullah, İran’ın Deylam bölgesine, İdris bin Abdullah ise, Fas’a kaçıp yerleşti. Orada, Ehli Beyt yanlısı devletlerin kurulmasına önderlik ettiler. On iki imamlardan dokuzuncusu olan İmam Naki,  Fah katliamı   için “ Kerbela faciasından sonra, hiç bir facia, bizim için Fah faciası kadar acı olmamıştı.” demişti.

Fah katliamından şehit olan Ehlibeyt mensuplarına ve taraftarlarına Allah’tan rahmet diliyoruz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
17.05.2018

Kaynaklar:
-- Dicle üniversitesi İlahiyat fak. Dergisi.
Cilt 5, sayı 1, yıl 2003
--İslam Ansiklopedisi, Fah maddesi
--Alevi Devletleri, Muharrem Uçan, Can yayınları
--Alevilik Tarihi, Hüseyin Yalçın, Karahan kitabevi



11 Mayıs 2018 Cuma

İTİRAZIMIZ ÜZERİNE İSLAM ANSİKLOPEDİSİNDE ALEVİLİĞİ YANLIŞ TANITAN "EHLİ HAK" MADDESİ YAYINDAN KALDIRILDI

İTİRAZIMIZ ÜZERİNE  İSLAM ANSİKLOPEDİSİNDE ALEVİLİĞİ YANLIŞ TANITAN "EHLİ HAK" MADDESİNDEKİ BÖLÜM YAYINDAN KALDIRILDI

Diyanet İşeri Başkanlığı, diyanet vakfının yayınlamış olduğu İslam ansiklopedisindeki Aleviliği yanlış tanıtan “EHLİ HAK” maddesini yayından kaldırdı. İngiliz asıllı Hamit Algar tarafından yazılan “EHLİ HAK” maddesinde, “ Ehli Hak’da, Aleviler gibi, Hz. Ali’yi tanrının bir zuhuru sayarak, onu peygamberden üstün kabul eder” deniliyordu.

24.11.2017 tarihinde tarafımızdan ilgili kuruma gönderilen elektronik postada, bunun yanlış olduğu, hiç bir alevinin Hamit Algar’ın yazdığı gibi inanmadığını, bütün Alevilerin Hz. Muhammed’i Allah’ın elçisi olarak gördüğünü, Hz. Ali’yi de Ehli Beyt’ten olması nedeniyle, sevgi ve saygı duyduklarını iletmiştik. İtirazlarımız üzerine, ilgili kurumun yetkililerinden Sayın Ahmet Başaran, ilgili maddenin ya kaldırılacağını, ya da değiştirileceği konusunda tarafımıza görüş belirtmişti. İnternet ortamında yayınlanan İslam ansiklopedisinin 10. cilt, sayfa 513 de yer alan “Ehli Hak” maddesindeki alevilikle ilgili olumsuz ve yanlış bölüm yayından çıkarıldı.  Bu yanlışın düzeltilmesi nedeniyle, yetkililere teşekkür ediyoruz.

Saygılarımla
Hamdullah Dedeoğlu
11.05.2018

4 Mayıs 2018 Cuma

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI FETÖ'YÜ ANLAYMAMIŞ


DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLEN ELEKTRONİK POSTA

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI FETÖ’YÜ ANLAYAMAMIŞ

MEZHEPÇİ BAKIŞ DEVAM EDİYOR  

Diyanet İşleri Başkanlığı, FETÖ’NÜN darbe teşebbüsünden sonra, nihayet harekete geçmiş. Hem Fetö, hem de Daiş (İŞİD) ile ilgili kitap ve bröşürler yayınlamış. Bunu iyiye yorumlamak gerekir. “Bir musibet, bin nasihattan iyidir. “ sözü bir kez daha doğrulanmış oldu. Bunca yıl bekledikten sonra, halkı ve kamuoyunu, din maskeli terör örgütlerine karşı uyarmayı görevleri içinde olduğunu nihayet akıl edebilmişler. Bunu olumlu bulmakla beraber, olayı kavrayış ve anlama bakımından, hala yeterli uyanıklığa sahip olmadıkları kanaatine vardım. Fetö ve İşid gibi örgütlerin ortaya çıkma gerekçelerini ve nedenlerini tam olarak anlayabildiklerini sanmıyorum. Yayınladıkları kitap ve broşürlerde, doğru ve yanlış bulduğum tespitleri, ara başlıklar şeklinde özetlemek istiyorum.

DOĞRU OLAN TESPİTLER

1-FETÖ DİN İSTİSMARI YAPMIŞTIR: “ Fetö, din kisvesi altında yalan ve hileyle yayılan, İslam’ı maddi-manevi her anlamda çıkarlarına alet eden bir sömürü sistemidir. ... İstismar, bir kimse ya da grubun iyi niyetini kötüye kullanmak, sömürmek anlamına gelir. Din istismarı, din sömürüsü yapmak, dine dair kavramlar ve değerler yoluyla insanları aldatarak, manevi veya çıkar elde etmek, yani kendi menfaatleri için dini kullanmak demektir. “ (Fetö, din istismarının arkasına gizlenen terör örgütü, sayfa 5-6)

2-EN BÜYÜK ZARARI MÜSLÜMANLAR GÖRMÜŞTÜR: “ İslam’ı temsil ettiklerini iddia ederek, bozgunculuk yapan, kan döken FETÖ, DEAŞ, EL KAİDE, BOKO HARAM gibi terör ötgütleri, en büyük zararı müslüman toplumlara, birlik ve beraberliğimize, geleceğimize ve gençlerimize vermektedir. “ ( Fetö, din İstismarının arkasına gizlenen terör örgütü, sayfa 11)

3-FETÖ, DİNİ BİR CEMAAT DEĞİLDİR: “ Dini cemaat ruhunun tamamen dışında hareket eden FETÖ mensupları, karanlık liderleri Fethullah Gülen’i ve hareketini kutsanmış kabul ederler. İddialarına göre, insanlığı kurtarabilecek yegane grup, “altın nesil” ya da “ ikinci Kutsiler” olarak adlandırdıkları zihinleri esir alınmış ve tek tipleştirilmiş gençlerden oluşmaktadır. Bu yüzden de kendilerini nihai amaca götüren her yolu meşru sayarlar. Soru çalma, kopya verme, rüşvet, iltimas, iftira, görevden alma, hapse atma, ortadan kaldırma, dinleme, şantaj, fişleme ve karalama gibi hukuka ve ahlaka sığmayan birçok uygulamayı gözlerini kırpmadan yerine getirmeleri, dini bir cemaat olmadıklarının açık göstergesidir. “ ( Aynı eser, sayfa 13)

4- FETÖ, KULA KULLUĞU ÖĞRETİR: “ Peygamber dışında bir kimseyi hatadan arınmış ve masum kabul etmek, aslında ona sorgusuz, sualsiz bağlanmayı sağlamak için üretilen bir oyundur. İslam’ın özgürleştirici yanını yok ederek, kula, kulluğu öneren; insanları ŞUURSUZ, FERASETSİZ, BASİRETSİZ, KÖR VE SAĞIR birer varlığa dönüştüren, masumiyet-günahsızlık iddiasının İslam’la uzaktan, yakından ilgisi yoktur. “ (aynı eser, sayfa 27)

5- FETÖ ELEBAŞISININ SÖYLEMLERİ İSLAM’A AYKIRIDIR: “ ... Neredeyse her gün ve her an Allah’la görüştüğü iddiası, Fethullah Gülen’in hastalıklı zihin dünyasının en vahim yansımasıdır. Oysa, Kur’an’da belirtildiğine göre, Allah Teala insanlarla ancak peygamberleri vasıtasıyla konuşur. ... Hz. Peygamberle sürekli irtibat halinde olması, Meleklerle, cinlerle ve geçmişte yaşayan islam büyükleri ile görüşme iddiası, gaybdan haber vermesi, islam’a aykırıdır.” (aynı eser, sayfa 47-55)

YANLIŞ OLAN TESPİTLER

1- TARİKAT VE CEMAATLERİ SAYGIN KABUL EDİYOR: Diyanet işleri başkanlığı, orta çağdan kalma tarikat ve cemaatleri bugünkü modern çağda hala saygın görüyor. Eğer öyleyse, diyanet işleri başkanlığına ne gerek var ? Bırakalım o zaman, din işlerini tarikat ve cemaatler yönetsin. Daha iyi olmaz mı ?

2- KENDİSİNİ TEMİZE ÇIKARIYOR

İlgili kitapçığın 17. sayfasında, Fehullah Gülen’in kendi mensuplarının cemaat ve tarikatlarla bağlarını kestiğini, İmam Hatip liseslerine, İlahiyat fakültlerine yönelik olumsuz düşünce ve engellemelerin, çocuklarına din ve ahlak eğitimi vermek isteyen kesimleri FETÖ benzeri yapılara yönlendirdiği iddia edilmektedir. Oysa, Fethullah Gülen’in Diyanet işleri başkanlığının bir mensubu olduğu ve oradan emekli olduğu unutulmaktadır.  Kitapçıkta, Fetö’nün 1975-78-90-91 yıllarında yaptığı konuşmalar ele alınarak, onun düşüncelerinin İslam’la alakasının olmadığı belirtiliyor. Ancak, bunu yeni keşfettiklerini söylemiyorlar. Günahı bir başkasına yüklemeye çalışıyorlar. Diyanet İşleri başkanlığının, FETÖ türü örgütlenmelerde günahı yok mu ? 1975’den beri neredeydiniz ? Çuvaldızı önce kendinize niye batırmıyorsunuz ?

3-FETÖ BATINİ Mİ ? BEŞİNCİ KOL MU ? : Yine, ilgili kitapçığın 23. sayfasında, Fetö’nün “batıni” bir örgütlenme olduğu ileri sürülmektedir. 29. sayfada ise, diyanetin Şia karşıtlığı damarı kendini göstermiş ve Fetö’nün, Şia gibi “ takiyye” yaptığı iddia edilmektedir. Oysa, Fetö ne batinidir, ne de Şia’dır. Küresel gücün beşinci kol örgütlenmesidir. Diyanet, belki beşinci kol örgütlenmesini bilmez. Biz açıklayalım. Adolf Hitler, Almanya dışındaki ülkekerde, kendi düşüncesinde ve Almanya taraftarı olan partileri örgütleyerek, o ülkelerde kendisine işbirlikçiler yaratmıştı. Yani kısaca casus teşkilatlar kurdurmuştu. Fetö de, ABD’nin istihbarat ötgütü CİA’nın beşinci kol örgütlenmesidir. Belgesi de, Fethullah Gülen’in ABD’de oturması için kefil olan eski CİA ajanlarıdır.

Diyanetin Fetö karşıtlığı için yayınladığı kitabı, çok yüzeysel, entellektüel bir bakış açısından yoksun buldum. Kısaca özetlersem, Diyanet, hala aklını başına almamış, mezhepçi anlayışına devam etmektedir.

Saygılarımla
Hamdullah Dedeoğlu
04.05.2018

* BU YAZI DİYANET İŞLERİ DİNİ YAYINLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE  ELEKTRONİK POSTA İLE GÖNDERİLMİŞTİR

Popular