11 Nisan 2024 Perşembe

DİNİ, DİN TÜCCARLARINDAN VE KÜRESELCİLER'DEN NASIL KURTARACAĞIZ ?

DİNİ, DİN TÜCCARLARINDAN VE KÜRESELCİLER'DEN NASIL KURTARACAĞIZ?

Din, İnsanların manevi dünyasını belirleyen en önemli inançtır. Urfa yakınlarındaki Göbeklitepe kazıları, insan oğlunun yaklaşık on iki bin yıldır bir dini inanca sahip olduğunu gösterdi. 

İnsanların kutsalları olan inançlar, devletlerin ortaya çıkmasından sonra yöneticilerin önemli buldukları konuların başında geliyordu. Din adamları ya yöneticilerin emrindeydiler ya da yöneticilerin kendileri bu görevi yürütüyordu. Savaş ve barış kararlarında dahi, din adamlarının görüşleri belirleyici oluyordu.

Dünyanın en uzun ömürlü imparatorluğunu kurmuş olan Romalılar, Filistin coğrafyasında ortaya çıkan Hristiyan inancına teslim olmak zorunda kalmıştı. İmparatorluğun resmi dini olan PAGANİZM çok tanrılı bir dindi. Yahudi din adamlarının şikayeti üzerine Hz İsa'yı çarmıha germişlerdi. İmparatorluk içinde ortaya çıkan bu inanca karşı iki yüz elli yıl savaş açtılar.  Ancak tüm cezalara, baskılara ve idamlara rağmen, Hristiyanlığın yayılmasına engel olamadılar. M.S. 313 yılında Hristiyanlık inancına serbestlik tanımak zorunda kaldılar. Ancak, Paganizm inancı Hristiyanlık karşısında her geçen gün taraftar kaybediyordu. Geniş kitleler topluca Hristiyan dinine bağlanıyordu. Bunu gören imparatorlar, önce paganizm ile Hristiyanlığı eşit statüye getirdiler, sonra da Hristiyanlığı devletin resmi dini olarak kabul ettiler. İşte, dinlerin gücü burada da ortaya çıkmıştı. Yöneticiler de bunu görmüştü. O nedenle din adamlarının kendilerinden bağımsız olamayacağı görüşüne sahip oldular. Din üzerindeki kontrol ve hakimiyetlerini devam ettirdiler. Bunu da kendilerine bağlı din adamları aracılığı ile gerçekleştirdiler. Bunun sonucunda da bir ruhban-din adamı sınıfı ortaya çıktı. Toplumu din adamlarının aracılığı ile  yönetmenin daha kolay olduğunu gördüler.

Bugünkü küresel güçler de dinin etkisini tarihi tecrübelerden iyi biliyorlardı. Daha önceki gibi ülkeleri işgal etmek istediklerinde, sadece askeri araçları kullanmıyorlardı. Din adamlarını da kendi amaçları doğrultusunda eğitip hazırlamaya başladılar.  Bununla ilgili çok çarpıcı örnekler verdiğimizde konumuzu daha iyi açıklamış olacağız.

KESNİZANİ TARİKATI

ABD'nini Irak'ı 2003 yılındaki işgali sırasında, Kesnizani tarikatı üyeleri olan Irak Genel Kurmay Başkanı Ayat el Fetih, generallerden Hamid Shban ve El Vefik gibi üst düzey komutanlar tarikat şeyhi Muhammed Kesnizani'nin emri doğrultusunda direnmeden işgalci Amerikan ordusuna teslim oldular. Yine İngiltere'nin işgal ettiği Irak'ın Basra bölgesinde, Şii din adamı El Hekim'in fetvaları sonucunda İngilizlere karşı hiçbir direniş hareketine gidilmedi. Oradaki gerek askeri birlikler gerek siviller hiçbir direniş göstermediler. İnsanlar tarikatçı sözde din adamlarının telkinleri ile işgalcilerin işbirlikçisi olmuş, ülkelerine ihanet etmişlerdi.  

Dini istismar eden din tüccarı tarikat ve cemaatler, ülke yöneticilerinin denetiminden çıkmış, küresel güçlerin kontrolüne geçmişlerdi. On beş Temmuz 2016'da biz de bir benzerini yaşamadık mı? CİA'nin kırk yıldır örgütlediği Nurcu Fethullah GÜLEN cemaati ülkede darbe girişiminde bulunmadı mı? İki yüz elli vatandaşımız şehit edilmedi mi?

Yine aynı küresel güç ABD, uzak doğuda güney Asya'yı kontrol altına alabilmek için, MOON tarikatı aracılığı ile Güney Kore nüfusunun yüzde kırkını Hristiyan yapmadı mı?  Bu Hristiyan nüfusu sonradan kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayacak mı?  Bu tür örgütlenmelerin dünyanın bütün ülkelerinde bulunduğu artık bir sır değildir.

Küresel güçler amaçlarına ulaşabilmek için işbirlikçi olarak yetiştirdikleri tarikat ve cemaatleri bir araç haline getirmişlerdir. O halde ne yapmalıyız?

Küresel güçlerle ancak devlet olanakları ile mücadele edilebilir. Zira, bireylerin veya küçük ölçekteki kuruluşların bunlarla mücadele etmesi mümkün değildir. Bunlara karşı devletin bütün kurumlarının birlikte mücadele etmesi gerekir. Bunun için de nitelikli kadrolara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu mücadele, bilgili ve dirayetli kadrolarla yapılır. Aynı şey ülke içindeki işbirlikçiler için de geçerlidir. Her ikisiyle de mücadele için önerilerimizi maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:

1-Bütün tarikat ve cemaat örgütlenmeleri derhal yasaklanmalıdır.

2-İmam hatip ve İlahiyat Fakültelerinin eğitim düzeyi yükseltilmelidir. Burada, Anadolu İslam’ı dediğimiz hoş görülü, devletine ve milletine bağlı bir eğitim sistemi esas alınmalıdır.

3- Orta okuldan itibaren Din ve ahlak derslerinde, dinler tarihi bütün yönleriyle işlenmelidir.

4-Devlet, bütün dinlere ve mezheplere eşit uzaklıkta olmalıdır.

5-Din eğitimi veren kuruluşlar devletin denetiminde olmalı, ancak bütün din adamlarının maaşları yerel yönetimler tarafından ödenmelidir. (Müslüman, Hristiyan, Yahudi dahil)

Yukarıda sıraladığımız önerileri gerçekleştirebilecek kadrolar ülkemizde vardır. Yeter ki onlara görev ve yetki verilsin. Sayısız Elmalı Hamdi Yazır'lar, Börekçi Rıfat Efendiler görev beklemektedir.

Saygılarımla.

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu

18.06.2017.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular