13 Şubat 2018 Salı

PKK'NIN “ SÖMÜRGE “ TEORİSİNİN SONU

PKK'NIN “ SÖMÜRGE “ TEORİSİNİN SONU

Konuya yabancı olanlar, başlıktaki “ sömürge “ teorisinin ne olduğunu bilmeyebilirler. Ya da genç nesil, yetmişlerde yapılan konu ile ilgili tartışmaları okumamış olabilirler. Bu teorinin içeriğini kavramadan, PKK'nın yaptığı eylemlerinin analizini ya da mantığını anlayamayız. O halde, bu teori nedir ? Neyi savunmaktadır ?

“Sömürge” teorisi yetmişli yıllarda çokça tartışılan bir teori ve görüştü. Kısaca şunu savunmaktadır: “ Kürtlerin yaşadığı bölgeler(Kürdistan) egemen devletlerin işgali altındadır. İşgalciler, Türkiye Cumhurriyeti, İran, Irak ve Suriye'dir. Baş düşmanlar, bu devletlerdir. Bu devletlere karşı, silahlı kurtuluş mücadelesi meşru bir haktır. Bunu da, ulusların kendi kaderini tayin hakkından almaktadır. Baş düşmanlara karşı, bütün devletlerle işbirliği yapmak ve onların desteğni almak hakkımızdır. “ PKK'nın yetmişli yıllardaki yönetici ve teorisyenleri, bu tezlerini de “Marksist ve Leninist “ Tezler olarak sundular. Peki, bu tezler gerçekten öyle miydi ?

1- Sömürge ülke Teorisi:
-----------------------------------
Marksizme göre, bir devletin sömürgeci olabilmesi için; kapitalist bir ülke ve aynı zamanda emperyalist olması gerekir. Peki, Türkiye, İran, Irak ve Suriye hem kapitalist, hem de emperyalist bir ülke midir ? Bırakın emperyalist olmayı, kendileri emperyalizmin tehditi, bazıları da bugün maalesef, işgali altındadır. Sömürgesi olan devletlere baksalar, herşeyi aslında görebilecekler. Lenin’in Osmanlı devleti ve sömürgeciler için söylediklerine baksınlar. Sömürgeciler, ABD, İngiltere, Hollanda, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya gibi kapitalist ve emperyalist ülkelerdi. Lafla, sözle bir ülke emperyalist olabilir mi ? Bu teori, gerçek sömürgeci ve emperyalistleri perdelemeye, gizlemeye hizmet eden bir teoridir. Bu tezi savunanların, bugün hangi noktaya geldiğini aşağıda açıklayacağız.

2-Baş düşmanlar bölge ülkeleri, Onlara karşı herkesle işbirliği yapılabilir:
-----------------------------------------------------------------------------------------
Bu mantığın vardığı sonuç ortadır. Eğer, bölge ülkelerini baş düşman alırsanız, emperyalizmin üç yüz dolarlık maaşlı askeri olursunuz. ABD'nin çıkarları için savaşırsınız. Emir, komuta da onlarda olur. Onlar ne emir ve hedef verirse, onların talimatlarını yerine getirmek zorunda kalırsınız. ABD, kendi vatandaşlarına üç bin dolar maaş verirken, PYD(PKK)'nin Suriye’de sahaya sürdüğü militanlara da üç yüz dolar vermektedir. Sonuçta, üç yüz dolara ABD'nin paralı askeri olursunuz. Sizi de, hayali bir devlet vaadi ile uzun süre bölge ülkeleri üzerinde kullanabileceği bir sopa olarak sallayacaktır. 

ABD'nin, El kaide, Taliban, İŞİD türü örgütleri kurup, bölgeyi ele geçirme operasyonlarına kılıf yaptığını gazete okumayan insanlar bile bilir. Hala bunları anlamayan varsa, onların iyi niyetinden şüphe etmek gerekir. ABD, kurduğu ve örgütlediği bir örgütü, bir yenisi ile değiştiriyor. Onun da kullanma süresi dolunca, diğerlerine yaptığını , ona da yapacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. O halde, sonucu nasıl değerlendirmek lazım ? Emperyalizmle işbirliği yapana “ sol” termonolojide ne denir ? Onu sizlere bırakıyorum.

3-”Kürdistan işgal altındadır”:
---------------------------------
Söz konusu bölge ve şehirleri, kim ve ne zaman işgal etmiş ? İleri sürdükleri bölge birinci dünya savaşından önce, Osmanlı imparatorluğuna aitti. Osmanlı devleti, millet temelinde değil, ümmeti esas alan ve resmi dini de İslam olan bir imparatorluktu. Ve feodal, yani tarım ve hayvancılığın hakim olduğu bir ekonomiye sahipti. Kürt halkı da diğerleri gibi aynı haklara sahipti. Yani, İngilizlerin ve Fransızların Afrika'lı siyahilere yaptıkları gibi, Kürt halkı esir alınıp, köle pazarlarında satışa çıkarılmadılar, ya da zorla şeker kamışı tarlalarında çalıştırılmadılar. Osmanlı, oradaki yönetimi tamamen Kürt beylerine bırakmıştı. Üstelik, Osmanlı devletinin kendisi de yarı sömürge durumundaydı. Bunu Lenin de yazılarında belirtmektedir.  Eğer bir baskıdan bahsedilecekse, feodal beylerin halka yaptıkları vardır. Ağa ve beylerin bölgedeki hakimiyeti hala devam ediyor. Nedense, Ondan hiç söz edilmiyor.

Yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda Kürt halkının üzerinde baskılar vardı. Doğrudur, ona da ayırım yapılmadan, hepmiz o baskılara karşı çıktık ve demokratik haklarını savunduk. O dönemde, kürtçe kaset dinlemek bile yasaktı. İnsan haklarından ve demokrasiden yana olanlar, bunlara karşı çıktı ve bugün Kürtçe, tv, radyo, gazete kurmak ve yayınlamak serbestse, o mücadelelerin katkısı ile oldu. Bunu inkar etmek mümkün mü ?

İşgal terimini kullananlara soruyorum: batıda milyonlarca Kürt kökenli vatandaşımız bulunuyor. O zaman, batı da “kürtlerin işgali altında” mı diyeceğiz. Kürt kökenli vatandaşlarımız bugün Türk kökenlilerle aynı haklara sahipler. Kürt köylüsünün ürettiği buğdaya da, Türk kökenli çiftçinin ürettiği buğdaya da aynı fiyat verilmektedir .Kürt kökenli işçi de, Türk kökenli işçi de, aynı asgari ücreti almaktadır. Ezilme ve sömürülme varsa, bu herkes için geçerlidir.

Ayrıca şunu da belirtmekten geçmiyeceğiz. Ülkemizi işgal edenlere karşı yapılan savaşlarda, birlikte mücadele edilmedi mi ? Çanakkale'de, Erzurum'da, Maraş'ta ve Urfa'da emperyalist işgalcilere karşı verilen savaşta şehitler verilmedi mi ? Emperyalistler Kürt, Türk ayırımı mı yaptı ? Bağımsızlık savaşında hem Kürt, hem Türk ve diğer halktan insanların kanı akmadı mı ? Bu saçma, bir o kadar da mantıksız olan “ İşgal” ve “ Sömürge “ teorisine aklı başında hangi insan inanır ? Bunu körü körüne savunana vatansever, yurtsever, solcu denilir mi ?

4- Ulusların kendi kaderini tayin hakkı:

Sovyet devriminin lideri Lenin, bu ilkeyi yirminci yüzyılın başında avrupalı emperyalistlerin işgalinde olan, sömürge veya yarı sömürge durumundaki ülkelerin bağımsızlıklarını elde etmeleri için savunmuştur. Bizim gibi ülkelerdeki hareketler için söylememiştir. O dönemde Afrika, Asya ve Güney Amerika'da çok sayıda ülke, İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa, İngiltere ve ABD'nin ya işgali ya da sömürgesi durumundaydı. Lenin, Osmanlı devleti için "yarı sömürge"  deyimini kullanmıştır. Çanakkale-Gelibolu yarımadasının işgalinde İngiliz ordusunun yarısı, sömürge ülkelerin askerlerinden oluşuyordu. Bugün o ülkeler bağımsız birer devlet olmuşlardır. O günkü dünya haritasına baksalar bunu çok rahat görecekler. Çin, Hindistan, Kore, Vietnam gibi ülkeler buna örnektir. Bu ülkeler, o yıllarda batılı emperyalistlerin sömürgesi durumundaydı. Ancak, niyet başka olunca herşeye bir kılıf uyduruluyor. İnsanlar da söylenenlere inanabiliyor.

EMPERYALİSTLERE ALET OLMAYIN

Sonuç olarak, bu tezlere dayanarak, terör eylemleri yapanlara ve savunanlara şu çağrıyı yapmalıyız: Emperyalistlerin paralı askeri olmayın. Bu, Anadolu topraklarında yaşayanlara yakışmayan bir tutumdur. Öz eleştiri yapın. Sömürge teorisinden vazgeçin. Batılı emperyalistler bugün var, yarın yoklar. Bizler, yine bölgede birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Onların bölgeyi ele geçirmek için, halkları birbirine kırdırma politikalarına alet olmayın. Bölge ülkeleri İran, Türkiye, Irak ve Suriye , kendileri için tehdit olarak gördükleri Kürdistan görünümlü “ikinci bir İsrail” devletinin oluşumuna ve devamına kesinlikle izin vermez ve vermiyecektir. Kürt halkının menfaati de, bölge ülkeleri ile birlikte barış içinde bir arada yaşamaktan geçmektedir. Batılı devletlerin desteği ile bir devlet kurmada ısrar etmek, en fazla Kürt halkına zarar verecektir. Bunu görmek için kahin olmaya gerek de yoktur. Birinci dünya savaşı sırasında Ermeni milliyetçisi Taşnak ve Hınçak partilerinin izlediği yolda ısrar etmek, felaket ve çok büyük ızdıraplara yol açacaktır. Ermeni kökenli aydın, gazeteci-yazar Hırant Dink’in o dönemle ilgili Malatya’da yaptığı konuşmayı tekrar tekrar okumalarını öneriyorum.

Emperyalistlerle işbirliği yaparak, ülkelerine savaş açanlar, masum Ermeni halkının acı çekmesine ve yurtlarından ayrılmasına neden oldu.Siz de aynı yoldan ısrar etmeyin.  Yüzlerce yıldır birlikte yaşamış, kader birliği yapmış insanlar olarak gelin, kardeşçe ülkemizi ve bölgemizi daha modern, daha uygar, refahtan herkesin eşit pay aldığı ülkeler yapalım. Hatta, daha da ileriye giderek, bölge ülkelerinin ortak pazarını kuralım. Nerede bir haksızlık ve ayırım olursa, hep birlikte karşı çıkalım. Birlik ve beraberlikten güç doğar. O zaman hiç bir güç de, ülkemiz ve bölgemiz üzerinde oyunlar kurmaya cesaret edemez. Ülkelerimizin de, bizden beklediği budur.
Saygılarımla.

Hamdullah DEDEOĞLU
13.09.2017.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular