9 Şubat 2018 Cuma

OSMANLI SANAYİ DEVRİMİNİ NİYE ATLADI?

OSMANLI SANAYİ DEVRİMİNİ NİYE ATLADI?

Avrupa ülkeleri 18. ve 19. yüz yılda sanayi devrimlerini yaparken, Osmanlı İmparatorluğu bu gelişmeyi niye atladı? Ya da Bizans (Roma) imparatorluğunun başkentini feth eden Osmanlı, bu mirası neden devam ettiremedi? Bu makalemizde bu sorulara cevaplar vermeye çalışacağız.

İstanbul (Konstantinapolis) Bizans imparatorluğuna yaklaşık, bin yüz yıl başkentlik yapmıştı. Hem Latin hem de Grek (Yunan) kültür ve medeniyetlerinin başkentiydi. Bütün dünyayı etki altına alma gücüne ulaşmıştı. Avrupa, Afrika ve Asya’ya Hristiyanlıkla birlikte Latin-Grek dilini ve kültürünü de yaymıştı. “Barbar” dediği Gotları (Cermen), Slavları, Hunları ve Peçenekleri Hristiyanlaştırmış ve dillerini de asimile etmişti. Kısaca, Avrupa’nın kültür ve medeniyetine damga vurmuştu. Ünlü felsefeciler, tarihçiler, yazarlar, şairler ve sanatçılar yetiştirmişti.

Bu kültür birikiminin büyük çoğunluğunu oluşturan eserler İstanbul’un 1453 yılındaki fethinden sonra İtalya’ya taşınmıştı. İtalya’daki şehir devletleri, Konstantinapolis’ten gelen sanat ve bilim adamlarına kucak açtılar. Krallar ve dükler gelenleri koruma altına alarak, onlara maddi ve manevi destek sağladılar. Bizans’tan gelenler, birlikte yazılı eserleri de getirmişlerdi. Burada, yerel bilim ve sanat adamları ile ortak akademiler kurdular. Bilgi alış-verişinde bulundular. Eski Roma klasikleri olan Aristo ve Platon’un felsefesini güncelleştirdiler. Batının ve doğunun kültürünü ortak noktalarda birleştirdiler. Resim ve heykel sanatına yeni stiller ve yorumlar getirdiler. Bu akademilerde yetişenler, İtalya’da Rönesans ve Reform hareketini başlattılar. Bu yenilikçi hareketler daha sonra Avrupa’nın diğer ülkelerine de yayıldı. Roma İmparatorluğunun eski eyaletleri olan İngiltere, Fransa ve Almanya bunların başında geliyordu.

Ticaret mallarının geldiği yolların 15. Yüz yılda Osmanlı imparatorluğunun denetimine geçmesinden sonra, batılılar okyanusu dolaşarak doğudaki malların Avrupa’ya nakledilmesi için yeni alternatifler arayışına girdiler. Okyanusları geçmek için yelkenli gemi teknolojisini geliştirdiler. Ve daha dayanıklı büyük gemiler inşa ettiler. İspanyollar, Portekizliler ve İngilizler denizcilikte öne çıkan ülkeler oldular. Doğuya yapılan bu yolculuklar sayesinde Amerika kıtası keşfedildi. Denizcililkte gelişen bu ülkeler, Amerika kıtasını feth ederek burada koloniler kurdular. Sonra da buraları sömürgeleştirdiler. Kıtadaki doğal kaynakları ülkelerine taşıdılar. Sömürgeleştirdikleri bölgelere Afrika’dan esir aldıkları Siyahileri çalıştırmak üzere, yeni kıtaya taşıdılar. Siyahi köleler, karın tokluğuna bu geniş arazilerde tarım ve maden işçisi olarak çalıştırıldılar. Bu arazilerden elde edilen şeker kamışı, pamuk, mısır, buğday gibi tahıllar ve altın, gümüş gibi kıymetli madenler Avrupa kıtasına taşındı. Bu ürünler, Avrupa’nın gelişimini ve sermaye birikimini sağladı.

Yeni kıtanın fethi ile birlikte, Avrupa ülkeleri hızla zenginleştiler. Krallar ve dükler kendilerine saraylar ve şatolar inşa ettiler. Silah ve ulaşım sanayisine yüklü miktarlarda para aktardılar. 18. yüz yılın sonu ve 19. yüz yılın başlarında, buharlı gemiler ve uzun menzilli toplar icat ederek, deniz ticaretinde öne geçtiler. Amerika’da başlayan sömürgecilik, Afrika’ya, oradan da Asya kıtasına kadar yayıldı. Avrupa devletleri, kendi topraklarının on misli, yirmi misli coğrafyaya hakim oldular. Yeni fethedilen yerler doğal kaynak depoları haline getirildi. Bu yeni topraklar, Avrupa’nın ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmaya başlandı. Kısaca, Avrupa bugünkü zenginliğine ve gelişmişliğine sömürgelerden elde ettiği doğal kaynaklar ve buradan elde ettiği ürünler sayesinde ulaşmıştı.

Avrupa’da tüm bunlar yaşanırken, Osmanlı daha önce kazandıklarının üstüne oturarak hazırdan harcamalarına devam etti. Avrupa’daki yenilikleri kavrayamadı. Denizcilikte ve silah sanayisinde yenilikler yapmak yerine, satın alarak dışarıya bağımlı hale geldi. Oysa, iki bin yıllık bir imparatorluğun mirasını devir almıştı. Tüm bu yenilikleri kendisi yapabilirdi. Onun alt yapısı ve bilgi birikimi de mevcuttu. Ancak, onu koruyamadı. Eğitimde ve bilimde gerekli yatırımları yapamadı. Fatih Sultan Mehmet’ten sonra padişah olanlar, uzak görüşlü olamadılar. Batıdaki kral ve dükler bilim ve sanat adamlarına sahip çıkarken, Osmanlı’da Galata kulesinden Üsküdar’a kanatla uçan Hazerfan Çelebi gibi bilim insanları hakkında tutuklama kararları çıkarıldı. Özgür düşünce ve sanatın önünü tıkadılar. Bunda elbette, devlete hakim olan din anlayışının etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bütün yenilik ve icatlara Şeyhülislamlardan fetva alınması gelişmelerin önünü tıkamıştı. İslam’da modernizmi ve reformu temsil eden ve İslam’ın bir Türk yorumu olan Bektaşilik düşman ilan edilip, yerine çok tutucu ve statükocu olan Nakşibendilik hakim kılındı. Dinde aklı kullanmayı reddeden, bilimi “Şeriat”a aykırı bulan bağnaz ve tutucu bir anlayış Avrupa’daki yenilikleri anlayabilir miydi? Bütün yeniliklere “gavur icadı” “Şeriata aykırı” diyen, matbaa, resim ve sanata savaş ilan eden soyut bir din anlayışına sahip olan bir Şeyhülislam’la, Rönesans ve sanayi devrimi yakalanabilir miydi? Kendi aydınını ve bilim adamını yetiştiremeyen ve sahip çıkmayan bir ülke bunu başarabilir miydi? Osmanlı'nın sanayi devrimini atlamasının başlıca nedenleri bunlardı. 

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, yapılan yenilikler sayesinde bilgi birikimi sağlayan Ülkemiz, son yıllarda bunları da kaybetmeye başladı. Ülkemizde yetişen çok sayıda bilim ve teknik adamına sahip çıkılamamaktadır. Ekonomik istikrarsızlık ve şiddet eylemleri nedeniyle, beyin göçü vermeye devam edilmektedir. Ülkeyi yönetenler yıllardır hamasi nutuklarla, vatandaşları oyalamaktadırlar. Aynen Osmanlı’nın son yıllarındaki gibi insanları dini motiflerle ajite edip, gerçekleri gizlemeye devam ediyorlar. Eğitimde, bilime dayalı mesleki ve tekniki ders saatleri azaltılırken, din içerikli programlara daha fazla alan açılmaktadır. Eğitimdeki kilit kadrolar da Cemaat ve tarikat mensuplarına teslim edilmektedir. Cumhuriyetin yüzüncü yılında Osmanlı dönemindeki eğitim modeline geri dönülmektedir. Devleti yönetenlerin bir an evvel bu politikalardan vaz geçmesini, eğitimde aklı ve bilimi hakim kılmasını temenni ediyorum.

 Saygılarımla.

Hamdullah DEDEOĞLU

27.12.2017

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular