8 Şubat 2018 Perşembe

MUAVİYE ARAP “ MİLLİYETÇİSİ” MİYDİ ?


MUAVİYE ARAP “ MİLLİYETÇİSİ” MİYDİ ?

Bin dört yüz yıl önce, “milliyetçilik” terimi elbette yoktu. Ancak kavimcilik vardı. Arap kavmi, Acem kavmi, Rum kavmi gibi. İslam dini, arap kavmin bulunduğu bölgeye Hz. Muhammed aracılığı ile gönderilmişti. Buradan dünyaya yayıldığı için, Arapların en önde olması doğaldı. Hz. Muhammed ve dört halife döneminde dinin yayılmasında arap kavimi, öncü olmasına rağmen, diğer kavimlerden üstün görülmemişti. Ancak, Muaviye ile birlikte, Emeviler döneminde kavimcilik belirleyici bir unsur oldu. İslam devletinin yönetim kademelerinde, daima Arap kökenliler görevlendirildi. Diğer kavimlere, “Mevali” deniliyordu. Türkçeye çevirdiğimizde “köle-yabancı” anlamına gelmekteydi. Bu anlayış nereden geliyordu ? Bize göre, Tevrat'daki İsrail oğullarının diğer kavimlerden üstün yaratıldığı düşüncesinden geliyordu. Emeviler de kendi kavimlerini, diğerlerinden üstün gördüğü için, arap kavmi dışındakilere “MEVALİ” diyordu. Arap kavmi dışındaki müslümanları kendilerine “hizmetçi” olarak görüyorlardı. Örneğin, bir arap kadının “mevali” ile evlenmesi bile yasaktı. Oysa, kendileri istedikleri bir kadınla evlenebiliyordu. Ayırımcılığı öyle bir noktaya taşımışlardı ki, bir mevalinin arkasında namaz dahi kılmıyorlardı.

Hz. Ali, halife olduğunda, Muaviye Şam valisiydi. Hz. Ali'ye biat etmemişti. Sıffin'de iki ordu karşı karşıya geldiğinde, Muaviye'nin ordusunun tamamı Araplardan oluşmuştu. Oysa, Hz. Ali'nin ordusunun yarısına yakını ACEM'di. Yani İran'lıydı. Bu örnek bile, onun kavimcilik bakış açısını ortaya koymaktadır.( Emevilerin bu anlayışı bugün bile bazı arap devletlerinde hala görülmektedir. Suudi arabistan ve Libya'da çalışan işçilerimiz anlatmıştı. Bir arap ile yabancı bir müslüman arasında bir olay ya da trafik kazası olduğunda, önceliğin kendi vatandaşına, yani arap olana verildiğini ve korunduğunu söylemişlerdi. Üstünlük anlayışı hala devam ediyordu. )

Emevilerin kavimcilik anlayışına en sert tepki, komşuları Acem'lerden geldi. İslam orduları tarafından feth edilmeden önce, dünyanın iki süper devletinden biri olan Persler (Sasaniler) bu şekilde aşağılanmayı kabul etmediler. Zira kendileri binlerce yıldır devlet kurmuş, medeniyet yaratmış bir kültürden geliyordu. Irk ve kavim ayrımı bilmezlerdi. Yönettikleri imparatorluklarda sayısız kavim ve farklı inançtan olan topluluklar yaşıyordu. Yedinci yüzyılda, İslam dinini benimsemişlerdi, ancak kendi benliklerini de korumak istiyorlardı. Bu nedenle, Ehli- Beyt ile Emeviler arasındaki mücadelede her zaman, Ehli-Beyt'in yanında yer aldılar. Çünkü, orada ayırım, kavimcilik, hor görülmek yoktu. Bütün inananlara aynı gözle bakılıyordu.
Acemler, Emeviler dönemindeki ayırımcılık ve baskılara karşı, kendi islam yorumlarını da kaleme almaya başladılar. Bunun dayanak noktasını da Ehli-Beyt olarak gördüler. Zira, Emevilere karşı kendilerini en iyi bu şekilde savunabilirlerdi. Bize göre de çok akıllı ve zekice bir savunma stratejisiydi. Bu görüş ve yorumlarını geliştirerek, bugünkü “ŞİA” mezhebini kurdular. Böylece benliklerini kaybetmediler, “Araplaşma” dılar. Hem, dillerini  hem de edebiyatlarını korumuş oldular.

Muaviye ile başlayan arap kavimciliği, İslam'da mezheplerin ortaya çıkmasına neden oldu. Her kavim, kendi kültürüne, geleneklerine ve göreneklerine göre bir yorum ve sentez oluşturdu. İlk başlarda, Türklerin büyük çoğunluğu bugünkü anlamıyla, İslamın alevi inancını benimsemişti. Yönetici sınıf ise, “ehli sünnet” diye adlandırılan dört mezhepten biri olan İmamı Azam’ın (Ebu Hanife) yorumunu esas almışlardı. Daha sonra halkın çoğu da bu mezhebi benimsedi.

Hiristiyanlık dini de aynısını yaşadı. Hiristiyanlığı yayan Roma, Katolik kilisesinin merkezi olurken, Almanya, İngiltere ve Rusya farklı mezhepleri benimsediler.

Arap ülkelerinin bugünkü durumuna gelince, içler acısıdır. Dünya coğrafyasının, kan ve göz yaşının dinmediği bir bölgesi olmuştur. İşgalci ve saldırganlara karşı birlikteliklerini sağlayamadılar. Aralarındaki bölünme ve çatışmalara bir türlü son veremediler. Kendi aralarındaki kabilecilik anlayışı hala devam etmektedir. Onlara, Muaviye'nin kavimciliğini değil, Mustafa Kemal Atatürk'ün milliyetçilik anlayışını örnek almalarını öneriyorum. Tek çıkışları budur. Arap milletinin bu durumunu atlatıp, dünyadaki gerçek yerini alacağına inanıyorum. Saygılarımla.

Yazan:Hamdullah DEDEOĞLU
18.06.2017





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular