2 Haziran 2020 Salı

TÜRKİYE NEDEN DİNCİLEŞİYOR?

TÜRKİYE NEDEN DİNCİLEŞİYOR?

İslam ülkeleri içinde ayrı bir yeri olan Türkiye, son yıllarda “dinci” politikacı ve örgütlerin ağırlık kazandığı bir ülke oldu. Saltanatı kaldırmış, Cumhuriyetini kurmuş, laikliği anayasasına koymuş bir ülke bu duruma nasıl geldi? Bu makalemizde bu soruya cevaplar bulmaya çalışacağız.

Atatürk döneminde çok partili sistemi deneyen ancak, başarılı sonuçlar alamayan Türkiye buna ara vermek zorunda kalmıştı. İkinci dünya savaşının bitiminde Avrupa’da çok partili sisteme geçildi. Türkiye’de bundan esinlenerek 1945 yılında yeni partilerin kurulmasına destek verdi. CHP’den ayrılan Celal Bayar ve Adnan Menderes’in liderliğinde Demokrat Parti kuruldu. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti ezici bir çoğunlukla tek başına iktidar oldu. Batı ittifakının yanında yer alarak Kore’ye asker gönderdi. Ve arkasından 1952’de Kuzey Atlantik Paktı’na (NATO) üye oldu. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Mustafa Kemal’in “çağdaşlaşma-modernleşme” sloganı “batılılaşma” olarak değiştirildi. Milli sanayii kurma hamlelerine ara verilerek, “acenta”lık, sistemine geçildi. Cumhuriyetin kurulmasından sonra kapatılan tarikatlar yeniden açığa çıktılar. Saltanat yanlısı, cumhuriyet karşıtı bu cemaat ve tarikatlar hızla örgütlendiler. Toplumu din adı altında “dinci” leştirdiler. Yani dini politikleştirdiler. Alttan alta şekilci din anlayışını çağdaşlaşmanın karşısına rakip yaptılar. Demokrat Parti ve arkasından gelenler de maalesef bu “dinci”leşmeyi desteklediler. Onlar da oy hesabı yaparak, gericiliğin gelişmesine zemin hazırladılar. Dinci partiler,1990 yılından sonra da ABD’nin desteği ile İslam coğrafyasında yer yer iktidara geldiler. AKP’de bu destek sayesinde iktidara getirtilen partilerdendi. Recep Tayyip Erdoğan’ın 2002 yılında ABD’li bakan ve politikacılara yazdığı mektuplar bu desteğin verilmesini isteyen ifadelerle doludur. 2003 yılında ABD’nin Irak işgaline destek verilmesi de bunun bir nevi karşılığıydı. Bu destekler Libya’da, Suriye’de devam etti. “Dinci”ler batı ittifakının bu saldırı ve işgallerine verdikleri desteklerini “diktatör Saddam” “Zalim Esed” sloganları ile gizlemeye çalıştı. Batılıların, müslüman ülkeleri işgal ve saldırılarına meşruluk kazandırdılar. Dincilerin bu politikalarına maalesef liberal solcularla, bazı orta yolcu solcular da destek verdiler. Emperyalizmin gericilerle kurduğu ittifakı anlayamadılar. Onların “demokrasi ve özgürlük getireceğiz” yalanlarına alet oldular. Ve sonunda “dinci”lerin iktidarlarının devamına dolaylı da olsa destek sunmuş oldular. Aynen 1979 yılındaki Humeyni rejimine, Sol ve Komünist partilerin destek vermesi gibi. 

Konumuzu özetleyecek olursak, batılı emperyalistlerle kurulan ittifak her zaman Türkiye’nin aleyhine oldu. Hem ekonomik açıdan aleyhimize oldu hem de siyasi olarak “dinci” bir gericiliğin yükselmesine neden oldu. Ekonomik açıdan Türkiye bağımsız gelişmesini yapamadı. Batıya bağımlı bir ekonomi oluşturuldu. Aynı sonuçlar Osmanlı’nın son yüzyılı için de geçerlidir. Gericilik, batı işbirlikçiliği ile birlikte yürüdü. Kurtuluş savaşına, Cumhuriyete, cumhuriyetin devrimlerine karşı çıkan ve onunla savaşanlara baktığımızda bunu net olarak görürüz. Hep aynı cemaatler, aynı tarikatlar ve aynı siyasi güçler sahnededir. Kuvayı Milli-ye’ye karşı Kuvay-ı İnzibatiye, kurtuluş osavaşındaki gerici ayaklanmalar, 1925 yılındaki Şeyh Sait isyanı, Menemen’deki Derviş Mehmet’in eylemleri bunlara örnektir. 

Sonuç olarak, Türkiye ne zaman emperyalizmden bağımsız politikalar izlediyse, kalkınmasını o derece ileri götürmüş, bunun sonucunda toplum da daha çağdaş ve daha özgür olmuştur. Mustafa Kemal'in 1923-1938 yılları arasında uyguladığı politikalar buna çok güzel bir örnektir. Dincilik ve gericilik ise, esas desteğini hep emperyalizmden yani, dışardan almıştır. Modernleşmeye ve çağdaşlaşmaya karşı çıkan örgütler ve cemaatler incelendiğinde arkasındaki dış desteği rahatlıkla görebiliriz. Örneği de en son darbe teşebbüsünde bulunan FETÖ’dür. Terör örgütü ele başısının ikamet ettiği yere ve orada oturması için kefil olanlara baktığımızda, o desteğin kimler tarafından verildiğini görebiliriz. Bu örnek de yukarıda anlattığımız görüşü doğrulamaktadır. Buradan çıkaracağımız en büyük ders, emperyalizmle işbirliği gerciliği ve bağımlılığı getirir. Emperyalizme karşı direniş, bağımsızlığı ve modernleşmeyi  getirir. İşte gericilikle-çağdaşlaşmayı, yobazlıkla-ilericiliği ayıran kıstas budur. 

Son olarak, dindar olanla, "dinci"'yi de birbirinden ayırmamız gerekiyor. Dindar, ibadetini Allah için yapan, saf, temiz ve iyi niyetli insandır. "Dinci" ise, ibadeti gösteriş ve çıkarı için kullanandır. Dinin  mesajlarını anlamayan, dini din olmaktan çıkarıp, bir sömürü aracı yapandır. Bunların din anlayışı, İslamiyet öncesinde Ebu Cehil ile Ebu Lehep' in din anlayışı gibidir. Bunu belirtelim ki "dinci"lerin eline koz vermeyelim. Aksi taktirde, dinin sahibiymiş gibi etrafa bilgiçlik taslarlar. Bunu belirtmemizin şu faydası da var; vatandaşımız dindar ile "dinci" ayırımını  böylece daha kolay yapmış olacaktır. 

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
02.06.2020.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular