19 Ocak 2024 Cuma

BİR AYDINLANMA LİDERİ: HACI BEKTAŞ VELİ


BİR AYDINLANMA LİDERİ: 
HACI BEKTAŞI VELİ

Bizim aydınların Avrupalılara ve onların yarattığı kültür ve medeniyete aşırı derecede hayran olmalarını bir türlü anlayamamıştım.  Bu hayranlıklarını ifade ederken, içinden çıktıkları toplumu ve kültürleri sürekli aşağılamalarına da bir anlam verememiştim. Bunun nedeni neydi? Oysa, Anadolu ve onun devamı olan Mezopotamya dünya uygarlığına sayısız değerler katmış bir bölgeydi. Yazılı medeniyete beşiklik etmiş, tarımsal üretimi başlatmış, Avrupa medeniyetine de kaynaklık etmiş bir coğrafyaydı. Bu karşı tarafı yüceltme, kendisini küçük görme anlayışı nereden geliyordu?

Bu düşünce ve anlayışların alt yapısını, Hacı Bektaş Veli’nin hayatını ve fikirlerini araştırmaya başladıktan sonra anlamaya başladım.  Bu araştırmalar sonunda birisinin sürekli olarak  bazı şeyleri bize tek taraflı  empoze etmeye çalıştığını fark ettim. Empoze edilenlerden birkaçını hemen sayalım. Pusulanın, kağıdın, matbaanın, barutun mucidi bir doğu ülkesi olan Çin olmasına rağmen,  kazanımlarına sahip çıkan ve bunu sanki ilk kendileri keşfetmiş gibi sunan Avrupalılar olmuştu. Yine Amerika’yı sömürgeleştirmelerini ve doğal kaynaklarını yağmalamalarını bütün dünyaya “keşif” diye sunmuşlardı.Üstelik Katlettikleri Amerikalı yerlileri ve yağmaladıkları doğayı da gizleyerek yapmışlardı. Kendilerine karşı direnmeyen ya da teslim aldıkları yerli halkı da mensubu oldukları Hıristiyanlık dini ile de köleleştirmişlerdi. Aynen Afrika’da siyahi ırktan olan insanlara yaptıkları gibi. Üstelik sürekli barışı öğütleyen bir dini, çıkarlarına alet ederek gerçekleştirmişlerdi.

Verdiğimiz örneklerden anlaşılacağı gibi, Avrupalı egemenlerin ne kadar bencil ve insafsız oldukları ortadadır. İşte bu yapılanlara karşı vicdanlı ve namuslu aydınlar yine Avrupa’dan çıkmış ve bu haksızlıklara ve insanlık dışı uygulamalara “dur” diyerek seslerini yükseltmişlerdi. Avrupa’yı medenileştiren ve aydınlanma devrimini gerçekleştiren de yine aynı kişilerdi. Saygıyı ve hayranlığı, hümanizm ve aydınlanma ışığını yayanlar hak etmektedir. Bütün Avrupa değil.

Ancak burada dikkatimizi çeken Avrupalı aydınlardan dört yüz yıl önce aydınlanmanın sembolü olan “aklı kullanmayı” ve "Hümanizmi" Anadolu’da insanlara anlatan bir lider vardı. Bu lider, aynı zamanda dini bir lider olan Hacı Bektaş Veli idi. Hacı Bektaş Veli, Avrupalı aydınların 17. ve 18. yüz yılda savunduklarını, 13. yüzyılda halka ulaştırmak için büyük çaba sarf etmişti. Ama ne yazık ki; Hacı Bektaş Veli’nin hümanizmi savunan, aklı kullanmayı öğütleyen fikirlerini tanıtmak ve bunları dünyaya anlatmak kimsenin aklına gelmemişti. Avrupa’daki egemenler gibi, Türkiye’deki egemenler de Hacı Bektaş Veli’nin düşüncelerinin halkla buluşmasını ve tanınmasını elbette istememişlerdi. Ancak, Avrupalılara methiyeler dizen, dünyadaki gelişmeleri takip etmekle övünen bizim sözde aydınlarımız ne yapmışlardı? Maalesef onlar da görevlerini yerine getirmemişlerdir. Çok küçük bir kısmını saymazsak, hemen hemen hepsi bildiklerini Avrupa’dan transfer etmişlerdir. Hatta, İslam dini hakkındaki düşünceleri de buna dahildir. İslam’ı kendi orijinal kaynaklarından araştırmak yerine, Avrupalı oryantalistlerin araştırmalarını kendilerine referans yapmışlardır. Bu yüzden de yerli olan araştırmacılara gerekli önemi ve desteği sunmamışlardır. Hacı Bektaş Veli ve son yüzyılın öne çıkan din bilgini Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e değer vermemelerinin kaynağı da buradan gelmektedir.

Hacı Bektaş Veli her ne kadar bir din adamı ise de aynı zamanda bir felsefeci ve filozoftur. Geldiği yer olan Horasan, yıllarca Sasaniler’in ve daha önce Pers’lerin hüküm sürdüğü ve medeniyet kurduğu bir coğrafyaydı. Kültür ve felsefe üreten bir yerdi. Yani Hacı Bektaş Veli’nin yetiştiği ortamın dayandığı bir bilgi birikimi ve alt yapısı vardı. İşte buradan elde ettiği bilgileri sentezleyerek fikir ve düşüncelerini oluşturmuştu. Bu düşüncelerini kısaca şöyle özetleyebiliriz:

Hacı Bektaş Veli’nin din anlayışı, akıl ve insan sevgisi üzerine dayanır. Onun anlayışında  din ve mezhep ayırımı yoktur. Ona göre asıl olan insandır. İnsan, Tanrı’nın yarattığı en kutsal varlıktır. Çünkü, Tanrı insana diğer varlıklarda bulunmayan aklı vermiştir. İnsanlar aklı sayesinde en doğruyu ve en güzelini bulurlar. Evrende ne varsa, insanın bedeninde de onun olduğunu, ruhunda da Tanrının sıfatlarını barındırdığını belirtmiştir. 

 Hacı Bektaş Veli, bütün insanları din ve mezhep ayırımı yapmadan eşit görürken, hümanist düşünceyi savunurken, aynı yüz yılda Avrupa'da Katolik kilisesinin başında bulunan Papa hem Müslümanlara  hem de farklı Hıristiyan gruplarına karşı haçlı seferleri düzenlemek için çağrılar yapıyordu.

Hacı Bektaş Veli’nin İslam anlayışı aynı zamanda akla dayanmaktadır. Bunun asıl kaynağı da Kur’an’dır. Kur’an, birçok ayet de aklın kullanmasını emreder. Hacı Bektaş Veli, Makalat-ı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye adlı eserinde, akıl hakkında şöyle demektedir:

“İman akıl üzerinedir. Akıl sultandır. Sultan giderse, naip de durmaz. İman bir hazinedir. İblis bir hırsızdır. İmanın bekçisi akıldır. Bekçi giderse iman nice olur. Akıl haznedardır. Haznedar giderse hırsız da hazineyi çalar. İnsan koyundur. Akıl çobandır. İblis de kurttur. Çoban giderse, kurt koyunu ne yapar? “

Hacı Bektaş Veli 13. Yüzyılda bunları söylediğinde, Avrupa ülkeleri Papa’nın baskısı ve zulmü altında inliyordu. Şifacı kadınlar cadı kazanlarında yakılıyor, cennet tapuları para ile dağıtılıyor, günahlar para karşılığında bağışlanıyordu. Kiliseye boyun eğmeyenler ise, aforoz edilip cezalandırılıyordu.

Avrupa’nın aklı kullanması aşamasına gelebilmesi için daha önünde dört yüz yıl vardı. Yani Avrupa’nın aydınlanmasını sağlayacak olan Rene Descartes ve İmmanuel Kant’ın ortaya çıkması için daha dört yüz yıl beklemesi gerekiyordu. Tüm bu tarihi gerçeklere rağmen, biz bize ait olan hümanist ve aklı kullanmayı öne çıkaran bir düşünceyi aradan yedi yüz elli yıl geçmesine rağmen, başta Avrupa olmak üzere dünyaya tanıtamamışız. Bunun nedeni neydi? Bunun nedeni kendi öz değerlerimize önem vermememizden kaynaklanıyordu. Aydınlarımızın kendi kültürlerine yabancı kalmasından ve kendilerine güvenmemesinden geliyordu. Eğer Avrupa’nın Hacı Bektaş Veli gibi bir önderi olsaydı, dünyada onun düşüncelerini tanımayan kimse kalmazdı. Burada sadece aydınlarımızı eleştirdik. Ancak devleti yönetenlerin de elbette payları bulunmaktadır. Kültür bakanlığı da maalesef aynı tutum içindedir.

 Osmanlı Devleti de  kuruluşunda Bektaşilikle kurduğu ittifakı 16. Yüzyıldan sonra bozmuş, yerine bağnaz ve tutucu olanları tercih etmişti. Ve bunun sonunda gelişmelerin gerisinde kaldığı için tasfiye olmak zorunda kalmıştı. Hayatın gerçekleri böyledir. Dünyadaki gelişmeleri yakalayamayan gider. Onun yerine geleceği okuyabilen gelir. Bu bir doğa kanunudur. Doğaya uyum sağlayan yaşar. Uyum sağlamayan gider. Aynı kural devletler için de geçerlidir. Tarihe baktığımızda bunu görürüz.

Makalemizi Hacı Bektaş Veli’nin veciz sözleri ile tamamlayalım.

***Kızlarınızı okutunuz, onlar geleceğin anneleridir.

***İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.

***Akıl beden içinde sultandır.

***Dil, mızraktan daha derin yaralar.

***Her ne arar isen, kendinden ara, aradığın kendindendir.

***İlim aynaya benzer, ona bakan kendini görür.

***Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.

***Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyi iyidir.

***Eline, beline, diline sahip ol.

 

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu

12.05.2020.

Kaynaklar:

--Mustafa Şişman, Hacı Bektaş Veli, Sepya yayınları,2013

--Tevfik Oytan, Bektaşiliğin İç yüzü

--Gazi Ün. Hacı Bektaş Veli Araştırma dergisi.

 

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular