BİR AYDINLANMA LİDERİ: HACI BEKTAŞI VELİ
Bizim aydınların Avrupalılara ve onların yarattığı kültür ve medeniyete aşırı derecede hayran olmalarını bir türlü anlayamamıştım. Bu hayranlıklarını ifade ederken, içinden çıktıkları toplumu ve kültürleri sürekli aşağılamalarına da bir anlam verememiştim. Bunun nedeni neydi? Oysa, Anadolu ve onun devamı olan Mezopotamya dünya uygarlığına sayısız değerler katmış bir bölgeydi. Yazılı medeniyete beşiklik etmiş, tarımsal üretimi başlatmış, Avrupa medeniyetine de kaynaklık etmiş bir coğrafyaydı. Bu karşı tarafı yüceltme, kendisini küçük görme anlayışı nereden geliyordu?
Bu düşünce ve anlayışların alt yapısını, Hacı Bektaş
Veli’nin hayatını ve fikirlerini araştırmaya başladıktan sonra anlamaya başladım. Bu araştırmalar sonunda birisinin sürekli olarak bazı şeyleri bize tek
taraflı empoze etmeye çalıştığını fark ettim. Empoze edilenlerden birkaçını
hemen sayalım. Pusulanın, kağıdın, matbaanın, barutun mucidi bir doğu ülkesi
olan Çin olmasına rağmen, kazanımlarına sahip çıkan ve bunu sanki ilk kendileri
keşfetmiş gibi sunan Avrupalılar olmuştu. Yine Amerika’yı
sömürgeleştirmelerini ve doğal kaynaklarını yağmalamalarını bütün dünyaya “keşif”
diye sunmuşlardı.Üstelik Katlettikleri Amerikalı yerlileri ve yağmaladıkları doğayı
da gizleyerek yapmışlardı. Kendilerine karşı direnmeyen ya da teslim aldıkları
yerli halkı da mensubu oldukları Hıristiyanlık dini ile de köleleştirmişlerdi.
Aynen Afrika’da siyahi ırktan olan insanlara yaptıkları gibi. Üstelik
sürekli barışı öğütleyen bir dini, çıkarlarına alet ederek
gerçekleştirmişlerdi.
Verdiğimiz örneklerden anlaşılacağı gibi, Avrupalı
egemenlerin ne kadar bencil ve insafsız oldukları ortadadır. İşte bu
yapılanlara karşı vicdanlı ve namuslu aydınlar yine Avrupa’dan çıkmış ve bu
haksızlıklara ve insanlık dışı uygulamalara “dur” diyerek seslerini
yükseltmişlerdi. Avrupa’yı medenileştiren ve aydınlanma devrimini
gerçekleştiren de yine aynı kişilerdi. Saygıyı ve hayranlığı, hümanizm ve
aydınlanma ışığını yayanlar hak etmektedir. Bütün Avrupa değil.
Ancak burada dikkatimizi çeken Avrupalı aydınlardan dört yüz yıl önce aydınlanmanın sembolü olan “aklı
kullanmayı” ve "Hümanizmi" Anadolu’da insanlara anlatan bir lider vardı. Bu lider, aynı zamanda dini
bir lider olan Hacı Bektaş Veli idi. Hacı Bektaş Veli, Avrupalı aydınların 17. ve
18. yüz yılda savunduklarını, 13. yüzyılda halka ulaştırmak için büyük çaba
sarf etmişti. Ama ne yazık ki; Hacı Bektaş Veli’nin hümanizmi savunan, aklı kullanmayı
öğütleyen fikirlerini tanıtmak ve bunları dünyaya anlatmak kimsenin aklına
gelmemişti. Avrupa’daki egemenler gibi, Türkiye’deki egemenler de Hacı Bektaş Veli’nin
düşüncelerinin halkla buluşmasını ve tanınmasını elbette istememişlerdi. Ancak,
Avrupalılara methiyeler dizen, dünyadaki gelişmeleri takip etmekle övünen bizim
sözde aydınlarımız ne yapmışlardı? Maalesef onlar da görevlerini yerine
getirmemişlerdir. Çok küçük bir kısmını saymazsak, hemen hemen hepsi
bildiklerini Avrupa’dan transfer etmişlerdir. Hatta, İslam dini hakkındaki
düşünceleri de buna dahildir. İslam’ı kendi orijinal kaynaklarından araştırmak
yerine, Avrupalı oryantalistlerin araştırmalarını kendilerine referans
yapmışlardır. Bu yüzden de yerli olan araştırmacılara gerekli önemi ve desteği
sunmamışlardır. Hacı Bektaş Veli ve son yüzyılın öne çıkan din bilgini Prof.
Dr. Yaşar Nuri Öztürk’e değer vermemelerinin kaynağı da buradan gelmektedir.
Hacı Bektaş Veli her ne kadar bir din adamı ise de aynı
zamanda bir felsefeci ve filozoftur. Geldiği yer olan Horasan, yıllarca Sasaniler’in
ve daha önce Pers’lerin hüküm sürdüğü ve medeniyet kurduğu bir coğrafyaydı. Kültür
ve felsefe üreten bir yerdi. Yani Hacı Bektaş Veli’nin yetiştiği ortamın
dayandığı bir bilgi birikimi ve alt yapısı vardı. İşte buradan elde ettiği
bilgileri sentezleyerek fikir ve düşüncelerini oluşturmuştu. Bu düşüncelerini
kısaca şöyle özetleyebiliriz:
Hacı Bektaş Veli’nin din anlayışı, akıl ve insan sevgisi üzerine dayanır. Onun anlayışında din ve mezhep ayırımı yoktur. Ona göre asıl olan insandır. İnsan, Tanrı’nın yarattığı en kutsal varlıktır. Çünkü, Tanrı insana diğer varlıklarda bulunmayan aklı vermiştir. İnsanlar aklı sayesinde en doğruyu ve en güzelini bulurlar. Evrende ne varsa, insanın bedeninde de onun olduğunu, ruhunda da Tanrının sıfatlarını barındırdığını belirtmiştir.
Hacı Bektaş
Veli, bütün insanları din ve mezhep ayırımı yapmadan eşit görürken, hümanist
düşünceyi savunurken, aynı yüz yılda Avrupa'da Katolik kilisesinin başında bulunan Papa hem Müslümanlara hem de farklı
Hıristiyan gruplarına karşı haçlı seferleri düzenlemek için çağrılar
yapıyordu.
Hacı Bektaş Veli’nin İslam anlayışı aynı zamanda akla
dayanmaktadır. Bunun asıl kaynağı da Kur’an’dır. Kur’an, birçok ayet de aklın
kullanmasını emreder. Hacı Bektaş Veli, Makalat-ı Gaybiyye ve Kelimat-ı Ayniyye
adlı eserinde, akıl hakkında şöyle demektedir:
“İman akıl üzerinedir. Akıl sultandır. Sultan giderse,
naip de durmaz. İman bir hazinedir. İblis bir hırsızdır. İmanın bekçisi
akıldır. Bekçi giderse iman nice olur. Akıl haznedardır. Haznedar giderse
hırsız da hazineyi çalar. İnsan koyundur. Akıl çobandır. İblis de kurttur.
Çoban giderse, kurt koyunu ne yapar? “
Hacı Bektaş Veli 13. Yüzyılda bunları söylediğinde,
Avrupa ülkeleri Papa’nın baskısı ve zulmü altında inliyordu. Şifacı kadınlar
cadı kazanlarında yakılıyor, cennet tapuları para ile dağıtılıyor, günahlar
para karşılığında bağışlanıyordu. Kiliseye boyun eğmeyenler ise, aforoz edilip
cezalandırılıyordu.
Avrupa’nın aklı kullanması aşamasına gelebilmesi için
daha önünde dört yüz yıl vardı. Yani Avrupa’nın aydınlanmasını sağlayacak olan
Rene Descartes ve İmmanuel Kant’ın ortaya çıkması için daha dört yüz yıl beklemesi
gerekiyordu. Tüm bu tarihi gerçeklere rağmen, biz bize ait olan hümanist ve
aklı kullanmayı öne çıkaran bir düşünceyi aradan yedi yüz elli yıl geçmesine rağmen,
başta Avrupa olmak üzere dünyaya tanıtamamışız. Bunun nedeni neydi? Bunun nedeni
kendi öz değerlerimize önem vermememizden kaynaklanıyordu. Aydınlarımızın kendi
kültürlerine yabancı kalmasından ve kendilerine güvenmemesinden geliyordu. Eğer
Avrupa’nın Hacı Bektaş Veli gibi bir önderi olsaydı, dünyada onun düşüncelerini
tanımayan kimse kalmazdı. Burada sadece aydınlarımızı eleştirdik. Ancak devleti
yönetenlerin de elbette payları bulunmaktadır. Kültür bakanlığı da maalesef
aynı tutum içindedir.
Osmanlı Devleti
de kuruluşunda Bektaşilikle kurduğu ittifakı 16. Yüzyıldan sonra bozmuş, yerine bağnaz ve tutucu
olanları tercih etmişti. Ve bunun sonunda gelişmelerin gerisinde kaldığı için tasfiye
olmak zorunda kalmıştı. Hayatın gerçekleri böyledir. Dünyadaki gelişmeleri
yakalayamayan gider. Onun yerine geleceği okuyabilen gelir. Bu bir doğa kanunudur. Doğaya uyum sağlayan yaşar. Uyum sağlamayan gider. Aynı kural devletler için de geçerlidir. Tarihe baktığımızda bunu görürüz.
Makalemizi Hacı Bektaş Veli’nin veciz sözleri ile
tamamlayalım.
***Kızlarınızı okutunuz, onlar geleceğin anneleridir.
***İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
***Akıl beden içinde sultandır.
***Dil, mızraktan daha derin yaralar.
***Her ne arar isen, kendinden ara, aradığın
kendindendir.
***İlim aynaya benzer, ona bakan kendini görür.
***Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine
kurulmuştur.
***Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyi iyidir.
***Eline, beline, diline sahip ol.
Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
12.05.2020.
Kaynaklar:
--Mustafa Şişman, Hacı Bektaş Veli, Sepya
yayınları,2013
--Tevfik Oytan, Bektaşiliğin İç yüzü
--Gazi Ün. Hacı Bektaş Veli Araştırma dergisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.