25 Mayıs 2019 Cumartesi

MACARİSTAN’DA TÜRBESİ OLAN MERZİFON'LU “GÜL BABA” KİMDİR ?


MACARİSTAN’DA TÜRBESİ OLAN MERZİFON'LU “GÜL BABA” KİMDİR ?

Macaristan’nın başkenti Budapeşte’de türbesi bulunan “ Gül Baba” kimdi ? Merak etmiştim. İsminden Bektaşi babası olduğunu tahmin etmiştim. Ancak Merzifon doğumlu olduğunu öğrenince merakım iyice arttı. Araştırmalarım sonunda en ciddi bilgilere Amasya’lı hemşehrim ve gazeteci meslektaşım Hüseyin Menç’in kaleme aldığı “ TARİH İÇİNDE AMASYA” isimli eserinde ulaştım. Amasya’nın tarihi hafızasını kayda almasından dolayı kendisine teşekkürlerimi iletiyorum. Sayın Menç’in kitabında yer alan bilgiler kısaca şöyle:

Evliya Çelebi’nin babasından naklettiğine göre, Gül Baba Merzifon’lu bir Bektaşi (Alevi) dervişidir. Veli Baba dergahında bulunan secereye göre, soyu Hz. Hasan'a dayanmaktadır. Başlığına sürekli sarı-kırmızı  gül takması ndeniyle “ Gül Baba “ ismiyle anılmıştır. Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde savaşlara katılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’nın emriyle 1531-1541 yılları arasında Budin'de kalmıştır. Gül Baba  Macar ve Türk halklarının dostluğunu geliştirmek için çalışmış, 1541'de Budin'de vefat etmiştir.  Mezarı Budapeşte’nin Tuna nehri yakınlarındaki bir tepenin üzerindedir.  Budin valisi Mehmet paşa tarafından mezarın üzerine türbe yaptırılmıştır. Türbe II. Abdülhamit tarafından 1885’de kendi parası ile onarılmıştır. 1916 yılında Prof. Dr. İstvan Müller türbeyi yeniden restore ettirmiştir. Gül Baba türbesi 2. dünya savaşında zarar gördü. Bunun üzerine, Macar hükümeti türbeyi yeniden onardı. Türbenin Sandukasının örtüsü de 1973 yılında Türkiye tarafından gönderildi.

Evliya Çelebi Gül Baba için şu beyitleri yazmıştır:

Aşık ve sadıkınım, ettim ziyaret ben geda.
Bülbül-i güya gibi efgan idem ey Gülbaba.

Gül-i gülzar-ı hakikat ve Hüda.
Kutb-u aktab-ı Budin ey Gülbaba.

Baba bir kan-ı kerem sultandır,
Değil elbette tehi pir-u geda.

Merzifon’dan gelerek tuttu vatan.
Şeh Süleyman zamanı Güllübaba.

*Geda: yoksul-fakir
**Efgan : feryat-figan
***Gülzar: gül yanaklı- pembe yanaklı
**** Aktab: Aziz-efendi

Gül Baba’nın hayat hikayesi Macar besteci Hurszka Jenno tarafından 1982 yılında opera haline getirildi. Opera ayrıca plak olarak da satışa sunuldu ve çok ilgi gördü.

Gül Baba türbesi 2018 yılında TİKA  ve Macaristan Ulusal Varlık Yönetimi  tarafından yeniden restore edildi. Türk-Macar dostluğunun geliştirilmesi için  "Gül Baba Vakfı" kuruldu. Vakıf başkanlığına da iş adamı Adnan Polat seçildi. Gül  Baba türbesine Macaristan hükümeti tarafından  ayrıca müze statüsü de verildi. 

Bektaşi Babası hemşehrimiz Gül Babayı 478 yıl sonra biz de tekrar saygı ve minnetle anıyoruz. Mekanı cennet olsun diyoruz.

*İşadamı Sayın Adnan Polat'a Gül Baba türbesinin yenilenmesi için yaptığı katkılardan dolayı teşekkür ediyoruz.


Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu.
25.05.2019



24 Mayıs 2019 Cuma

RAMAZAN ORUCU İSLAMİYET’DEN ÖNCE VAR MIYDI ?


RAMAZAN ORUCU İSLAMİYET’DEN ÖNCE VAR MIYDI ?

Ramazan ayının islam coğrafyasında ayrı bir yeri bulunmaktadır. Hem oruç ayı olamsı, hem de Kur’an’ı Kerim’in bu ayda Hz. Muhammed’e Cebrail aracılığı ile inmesi nedeniyle kutsal bir ay olarak kabul edilmiştir. Ancak tarihi kaynaklarda, Ramazan ayının islamiyet’den önce de Arabistan’da kutsandığı ve bu ayda oruç tutulduğu belirtilmektedir. Konu hakkında en kapsamlı çalışmanın Sinop Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Emrah Dindi tarafından yapıldığını öğrendim. Sayın Emrah Dindi’nin Yakın Doğu üniversitesi İslam Tetkikleri Merkezi Dergisinin Güz-2017 sayısında yayınlanan makalesi, yazımızın ana kaynağı olacaktır. Sayın Emrah Dindi’ye emeklerinden dolayı teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum. Sayın Emrah Dindi’nin konu ile ilgili makalesini sizlere özetlemeye çalışacağım.

İSLAMİYET’DEN ÖNCEKİ RAMAZAN ORUCU

Ramazan kelimesi, “çok sıcak gün”, “güneşte yanmış toprak”, “yanmış taş “ anlamlarına gelmektedir. Bu aya neden “Ramazan” isminin verildiği hakkında farklı yorumlar getirilmiştir. Aşırı sıcakta oruç tutulduğundan, açlığın insana verdiği yanma duygusundan dolayı bu ismin verildiği ileri sürenler olmuştur. Ramazan ayının yaz sıcağına rast gelmesinden dolayı bu ismi aldığını ileri sürenler olduğu gibi, kalplerin günahlardan temizlenmesinden dolayı bu ismi aldığını ileri sürenler de vardır.

Ramazan ismi, Muharrem, Safer, Rabiul Evvel, Rabiul Ahir, Cumadiyel Ula, Cumadiyel Ahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zil kadde, Zil Hicce gibi ay isimleri olarak islamiyet’den önceki Hicaz Arapları tarafından kullanılmaktaydı. Güney Arabistan Arapları Ramazan ayını bereket ayı olarak da kutluyorlardı. Zira, bu ayda Aden ve Sana şehirlerinde panayırlar düzenleniyor, Hint, Çin, Afrika, Roma ve Habeşistan’dan gelen mallar burada satışa çıkıyor ve bol kazançlar elde ediliyordu. Tarihi kaynaklara göre, Cahiliye döneminde, Ramazan ayı kutsal bir ay olarak da görüldüğünden bu ayda, oruç tutmak, ibadet etmek ve fakir-fukarayı doyurmak da bir gelenekti. Ramazan ayı aynı zamanda “haram” ay olarak görüldüğünden bu ayda savaşılmaz, barış hakim olurdu. Ramazan ayında Hira mağarasında inzivaya-itikafa çekilen çok sayıda Kureyşli vardı. Hz. Muhammed’in İslamiyet’den önce her yıl Ramazan ayında Hira dağında yer alan mağarada inzivaya-itikafa çekildiği ve bu ayda fakirleri doyurduğu rivayet edilmiştir. Tarihi kaynaklarda, Hz. Muhammed’in dedesi Abdulmuttalib’in de ayın hilal durumu ortaya çıkınca, Hira dağında inzivaya çekildiği, oruç tuttuğu, fakir fukarayı doyurduğu belirtilmektedir. Haşim oğulları gençlerinin de bunu devam ettirdiği, Arafat, Müzdelife, Safa ve Merve tepelerinde ayinler yaptıkları, eve gitmeden önce de Kabe’yi ziyaret ettkleri tarihçi İbni İshak’ın eserinde yer almaktadır.

TEVRAT VE İNCİL’DE ORUÇ

Ramazan ayında oruç ibadeti, İslamiyet öncesi toplumlarda yer alıyordu. Başlarına bir musibet geldiğinde, kıtlığa maruz kaldıklarında, ya da tanrının öfkesine maruz kalacaklarını düşündüklerinde, günahlarını affettirmek, isteklerine kavuşmak için oruç tutuyorlardı. Arap yarımadasında bulunan Yahudi ve hiristiyanlar da oruç tutuyorlardı. Oruç, İbranilerin en temel ritüelleri arasında yer alıyordu. Tevrad’da, Hz. Musa’nın Tur dağında kırk gün oruç tuttuğu belirtilmektedir. Yine aynı şekide İncil’de de Hz. Yahya’nın, Hz. İsa’nın ve Pavlus’un kırk gün oruç tuttkları ifade edilmektedir. Bu durum Kur’an’ı Kerim’de, Bakara suresinin 183. ayetinde “ Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı” denilerek daha önceden de oruç tutulduğunu teyit etmektedir.

Ramazan orucunu ilk tutan kişinin Hz. Nuh kavmi olduğu, hatta Hz. Adem’den beri farz olduğu da yazılı kaynaklarda yer almaktadır. Ancak Ramazan orucunun Yahudi ve Hiristiyanlıkta, sonradan değişikliğe uğradığı da belirtilmektedir.

Yazımızı özetleyecek olursak, Ramazan orucunun geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. İnsanlar, isteklerinin kabulu için, günahlarından arınmak, nefislerini kontrol için oruç tutmuşlardır ve tutmaya devam etmektedirler. Bütün insanların Oruçları kabul ola, günahları af ola, sofralarına bereket ola.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
24.05.2019.




8 Mayıs 2019 Çarşamba

KILIÇDAROĞLU’NA LİNÇ GİRİŞİMİ ULU YÖRÜK KÖYÜ AKKUZULU’YA YAKIŞMADI


KILIÇDAROĞLU’NA LİNÇ GİRİŞİMİ ULU YÖRÜK KÖYÜ AKKUZULU’YA YAKIŞMADI

Hakkari’de PKK’lı teröristlerin şehit ettiği sözleşmeli er Yener Çıkrıkçı’nın memleketi olan Ankara’ya bağlı Çubuk ilçesi Akkuzulu mahallesindeki cenaze töreninde CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve yöneticilerine bir linç girişiminde bulunuldu. Saldrının örgütlü ve planlı olduğu apaçık ortadaydı. Bunu ayrıca değerlendirmek gerekir.

Sayın Kılılçdaroğlu’na yapılan saldırının meydana geldiği Akkuzulu köyün geçmişini okuyunca üzüntüm bir kat daha arttı. Çünkü, Akkuzulu köyü Uluyörüklerden Akkuzulu obasının kurduğu bir Türkmen köyüydü.

Akkuzulu mahallesi Orta Anadolu’nun en eski köylerinden biriydi. Köyün yerleştiği yer Romalılar’dan beri bir yerleşim yeriydi. Ulu yörükler orta Anadolu’ya gelip yerleşen ilk Türkmenlerin (Oğuzlar) bir obasıydı. Anadolu Türkmenleri, misafirperverlikleriyle tanınıyordu. Yiyeceğinin ve barınacak yerinin en iyisini misafirlerine sunmaktan mutlu olan bir anlayışa sahipti. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve yöneticilerine yapılan saldırı ve linç girişimi bu gelenek ve göreneklere aykırı bir eylemdi. Ancak, siyasiler kendi çıkarları için Akkuzulu’ları öyle provake etmişlerdi ki, gözleri kin ve nefretle dolmuştu. Bir kadının “ Bu evi yakın yakın” seslerini işitince kin ve nefret duygularının ne kadar kışkırtıldığı ortadaydı. Bu öyle bir noktaya varmıştı ki, yüzlerce yıllık gelenek ve görenekleri yerle bir etmişti.

Akkuzulu köyün bağlı olduğu Uluyörükler hakkınada Prof. Dr. Faruk Sümer “OĞUZLAR” (TÜRKMENLER) adlı eserinde şöyle yazmaktadır:

Uluyörük, başlıca Sivas, Amasya ve Tokat bölgelerinde yaşamakta olup, bu topluluğun bazı oymakları batıda, Kırşehir ve Ankara bölgelerine kadar yayılmışlardı. ..... Uluyörük, başlıca üç kümeye ayrılır: Yüzdepare, Ortapare, Şarkipare. Bu kümeleri teşkil eden oymaklar bölük adını taşıyordu. Bölüklerden her biri muayyen kışlaklara sahip bulunmakta ve onun üzerinde çiftçilik yapıyordu. ... Bu topluluğu meydana getiren başlıca bölükler şunlardır: İlbeyli, Çepni, Kulağuzlu, AKKUZULU, Tatlu, Gerampa, Gökçelü, Şerefeddinlü, Çungar, Ballı, Çapanlu, İkizlü, Çavurçı, Ustacalu, Dodurga, Özlü, Kırıklu, Kara Fakihlu, Turgudlu, Ağçakoyunlu, Ali beğli, Kuzu güllü, Kara keçili, İnallu.” ( Prof. Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar -Türkmenler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları 2016, Sayfa, 192-193)

Prof. Dr. Faruk Sümer hoca aynı eserinde, Uluyörüklerin Oğuzların (Türkmenlerin) Bayat, Eymir, Dodurga, Çepni, Salur, Kayı, Afşar, Kınık ve Beydilli boylarından meydana geldiğini belirtmektedir.

Osmanlı kayıtlarında Uluyörük “Akkuzulu “ obasının (aşireti) iskan edildiği yerler hakkında Osmanlı arşiv uzmanı Cevdet Türkay ise, şunları yazmaktadır:

Akkuzulu cemaati (obası), Türkman taifesinden olup, Ankara sancağı, Keskin kazası (Kengiri -Çankırı sancağı), Zile kazası (Sivas sancağı), Ortapare kazası (Sivas sancağı), Yeni il kazası (Sivas sancağı), Malatya sancağı, Kaş kazası (Teke sancağı), Alacahan mevkii (Kengiri sancağı), Halep, Sivas, Kangal kazası (Sivas sancağı). “ (Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğu’nda OYMAK, AŞİRET VE CEMAATLER, İşaret yayınları sayfa, 165)

Akkuzulu köyü sakinlerinin köklü bir geçmişe sahip oldukları yukarıdaki tarihi kayıtlardan da anlaşılmaktadır. Ancak, kışkırtıcıların Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişiminde ,Uluyörüklerden Akkuzulu’ları nasıl bir duruma getirdiklerine şahit olduk. Kabahati, Uluyörüklerde değil, onları bu duruma getirenlerde aramalıyız.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
08.05.2019.
*Bu yazı elektronik posta ile CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na da gönderilmiştir.

*** CHP Genel başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 18 Mayıs tarihinde gönderdiği elektronik posta ile teşekkürlerini iletmiştir.  Cevap verme nezaketinde bulundukları için kendilerine tekrar selam ve saygılarımı iletiyorum.

Popular