ALEVİ
İNANCINDAN TAVİZ VERMEYEN BİR TÜRKMEN BOYU: BEĞDİLLİ
Oğuzların
Yıldızhan oğullarından olan Beğdilli boyu, alevi inancından
taviz vermeyen ve bu inancına bağlı kalan boyların başında
gelir. Elbette diğer Tükmen boylarından da alevi inancını devam
ettirenler var. Örneğin, Çepni, Karkın, Peçenek ve Bayad gibi.
Ancak, diğer boylarda çoğunluk “ sünni “leşmesine rağmen,
Beğdilli boyu bunun dışında kalmıştır. Hem de çok eza ve cefa
çekmesine rağmen. Bunun nedeni neydi ? Safevi kızılbaş devletine
niçin destek verdiler ? Bütün bu sorulara cevaplar vermeye
çalışacağız.
Tarihçi-yazar
Prof. Dr. Faruk Sümer hocanın kaleme aldığı “ OĞUZLAR
(TÜRKMENLER) “ Adlı eserini bu makalemizde ana kaynağımız olarak
kullanacağız.
Beğdilli
boyu, Selçuklularla birlikte Anadolunun fethinde yer almıştı.
Beğdilli obalarından bir kısmı doğu Anadolu’yu, bir kısmı
Halep bölgesini, bir kısmı da orta Karadeniz, Bozok, Sivas
bölgesini kendilerine yurt edinmişlerdi. Boyun büyük kısmı
Danişmendli ve Dulkadir beyliği sınırları içinde yaşıyordu.
Bu bölgeler 15. yüzyılın sonu ve 16. yüzyılın başlarında
Osmanlı hakimiyetine geçti. Ancak, Osmanlı hakimiyetinden sonra
ağır vergiler ve devlet memurlarının aşırı baskıları konar
- göçer olan aşiretleri rahatsız etmişti. O yüzden, Safevi
tarikat lideri Şah İsmail’in “devlet kurma” çağrılarına
gönüllü olarak katıldılar. Halep vilayetindekiler “Şamlu”,
Anadolu’daki obalar “Rum”lu olarak destek verdiler. Destek
veren obalar şunlardı: Bozkoyunlu,
Arablu, Tatalu, Harbendelu, Balabanlı, Avcılı, Biçerli, Dimlekli,
Kürtler, Tecirli, Kuzucaklı, Karacalu, Bayburtlu, Arapgirli,
Çemişgezekli ve Kerematlu.
Bu
göçlerden sonra Beğdilli boyundan Anadolu’da kalanların sayısı
azalmıştı. Kanuni döneminde 1525-26 yıllarında yapılan vergi
sayımlarında Halep eyaletinde kırka yakın oba kalmıştı. Bu
obalardan ikisi dikkat çekiciydi. Obanın birisi “Hoca Ali Şeyh”,
diğeri “Boz Geyikli” adını taşıyordu. Defterde, şeyhlerin
dualarının kabul gördüğü, her iki obaya kurbanlar getirildiği,
yetiştirilmek üzere öğrenci bulunduğu belirtilmektedir. Belgede
ayrıca şeyhler için “kadimden er ocağına mensup” oldukları
da ifade edilmektedir. “ Kadimden er ocağı” Ehlibeyt
mensuplarını belirtmek için kullanılan bir deyimdi. Dolayısıyla
Beğdilli boyu (aynı ad altında diğer Türkmen boylarının da
içinde olduğu Beğdilli aşireti) Horasan’dan Anadolu’ya
gelirken beraberinde ehlibeyt mensuplarını
da getirmişti. Ehlibeyt
yanlısı kalmasının en önemli nedeni buydu.
Bozgeyikli dedenin Hacı Bektaşı Veli dergahından el alarak
Halep’e geldiği, Halep ve Gaziantep Türkmenlerinin sözlü
kültürlerinde yer almaktadır. Bozgeyikli dedenin türbesi, Halep’e
bağlı Münbiç ilçesinin Bozgeyikli köyünde bulunmaktadır.
Anadolu’da
kalan Beğdilli boyuna
bağlı olan obalar 1691 yılında Rakka’ya sürgün edildiler
Sürgün nedeniyle çok zor günler yaşayan Beğdilli obalarının
dertlerini yine Beğdilli
bir ozan olan
Taşdemir yazdığı
şiirlerinde şöyle dile getirmektedir:
Kadıoğlu
Yusuf Paşa gelende
Yalan
dünya benim derdi Beğdilli
Seksen
bin evle Rakka’ya iskan olanda
Tayı,
Muvali’yi kırdı Beğdilli
Döğülür
davullar, iniler dağlar
Harbiler
çağrışır analar ağlar
Gürleyip
Fiyahan’a konduğu çağlar
Şemseddin’den
ubur etti Beğdilli
Döğüldü
davullar, çekildi sancak
Koç
yiğit atına takındı poncak
Hamed
il-Abbas bu işi tuttu ancak
Göç
ile düşmana vardı Beğdilli
Şeyh
efendi böyle çaldı kalemi
Namı
tuttu Beğdilli’nin alemi
Annek
süddoğlu Hüseyin Çelebi
Çarhacımız
Cafer olsun Beğdilli
Kara
bayrak salsak Şark evi yırak
Kara
gün olanda aşiret gerek
Şunda
iyi bir nam kazandı Soyban Barak
Binde
birin oma dikti Beğdilli
Taş-Demir’im
de söyler özünden
Methedelim
Beğdilli’nin yazından
Ala
Bucak Ketele’nin düzünden
Hamed’in
sancağını bastı Beğdilli
(*
Tayı ve Muvalli, Beğdilli ile çatışan iki Arap aşiretidir. )
Yine
bir diğer şiirde ise, alevi inancına vurgu yapılarak,
Çağrışı
çağrışı yayladan inin
İnin
Ayn Elize bir SEMAH dönün
Beğden
izin oldu koruya konun
Firuz
bey Acem’e gitti durnalar
Anadolu’da
kalan Beğdilli’ler Rakka’da sürgün hayatı yaşarken, Şah
İsmail’in çağrısına uyup İran’a giden Beğdilli’ler orada
el üstünde tutuldular. Ordu
komutanıı, vali olarak Safevi devletinin asilzadeleri arasında yer
aldılar. Safevi
devletinin topraklarını Fırat’dan, Orta Asya’daki Seyhun ve
Ceyhun nehirlerine kadar genişlemesine katkı sundular. Sıfırdan
bir devlet kurup, onu imparatorluğa taşıdılar.
Makalemizi
Faruk Sümer hoca’nın Safevi Devleti il ilgili sözleriyle
bitirelim.
“
Safevi devleti kurucusu Şah
İsmail, 1525 yılında vefat etti. Onun çok cesur ve yaman bir
savaşçı olduğunu biliyoruz. Ana dili Türkçe idi. Kendisi
Farsça’dan daha çok Türkçe şiirler yazmıştır. Esasen Safevi
devletinin ordusunda ve sarayında konuşulan mutad dilin Türkçe
olduğunu biliyoruz. Farsça daha çok yazı dili olarak
kullanılıyordu. Hiç şüphe yoktur ki, Safevilerin sarayı
Selçukluların sarayından daha fazla Türk idi.”
“....
Safevi hareketi Anadolu’dan altıncı, fakat en devamlı ve en
kalabalık bir göç hareketine sebep olmuştur. Bu göçler
İran’daki Türk unsurunu kuvvetlendirerek bilhassa Azerbaycan’da
nüfusça da hakim bir duruma getirmiş, buna karşılık Doğu ve
Güney doğu Anadolu’daki Türk unsurunu zayıflatmıştır. Şurası
muhakkaktır ki, doğu Anadolu Safevi idaresinde kalsaydı, bir
müddet sonra burada Türkçe’den başka hiç bir dil
konuşulmıyacaktı. Osmanlı idaresi bu bölgedeki göçebe Türk
unsurunu dahi yerinde tutamadı. Onların bir kısmı İran’a, bir
kısmı da Orta Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldılar. “
Saygılarımla.
Hamdullah
Dedeoğlu
06.12.2018.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.