10 Şubat 2018 Cumartesi

EMEVİLER VE İSLAM

                                                EMEVİLER VE İSLAM

Emevi oğulları, İslam’a karşı mücadele eden ailelerin en başında geliyordu. Mekke’nin en zengin ve en varlıklı ailelerindendi. Hz. Muhammed’in gelirin paylaşılmasını, yoksullara ve yetimlere haklarının verilmesini istemesine en çok karşı çıkan ve direnç gösteren de onlardı. Onlar da, Kureyş kabilesindendi. Yani, Hz. Muhammed ile akrabaydı. Peygamber efendimizin amcası olan Ebu Cehil de en sert muhalefet edenlerdendi. Bedir savaşında öldürülenler arasındaydı. İslam davası, akraba, amca tanımıyordu. Kıyasıya bir mücadele vardı. Dişe diş, kana kan bir mücadeleydi.

Mekke kenti tam bir tüccar kentiydi. Hindistan ve Çin’den gelen güney ticaret yolunun üzerindeydi. Ticaret malları, (ipek, baharat, inci) Yemen ve Mekke üzerinden Anadolu’ya, Akdeniz’e, Avrupa’ya buradan sevk ediliyordu. Mekke’li tüccarlar, bu ticaretten hatırı sayılır karlar elde ediyordu. Onlar da tek tanrı “ Allah’a” inanıyorlardı. Ancak, Hz. İbrahim’in getirdiği dinin gereklerini yerine getirmekten uzaktılar. İbadetleri yerine getiriyorlardı ama, dinin özü olan “iyi ahlak”, “yardımlaşma”, “paylaşma” “zekat” vermeyi unutmuşlardı. Yani, dinin özünü boşaltmışlardı. Sadece şekil olarak, namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar ve hac yapıyorlardı. Hz. Muhammed, bu kaybolan değerleri tebliğ için, insanları uyarmak için, görevlendirilmişti. İşte, Mekke’li zenginler esas olarak, buna karşı çıkıyorlardı. Bunun için, Hz. Muhammed’e ve müslümanlara eziyet etmeye başladılar. Hz. Muhammed’e davadan vaz geçmesi için cariye ve köle teklif ettiler. Hz. Muhammed, bunların hepsini elinin tersiyle geri çevirdi. O, verilen görevi tamamlamak istiyordu. Hayatı pahasına da olsa, kutsal davayı sonuna kadar götürmekte kararlıydı.

Mekke’li zengin tüccar sınıfı ile müslümanlar arasındaki mücadele BEDİR, UHUT, HENDEK savaşları ile devam etti. Miladi takvimle 630 yılında Mekke’nin fethiyle, tüccar sınıfının direnci kırıldı. Ümeyye oğullarının (Emeviler) ve diğer zenginler, Mekke feth edildikten sonra, müslümanlığı kabul ettiler. Ancak, temel amaçlarından asla vaz geçmediler. Onlar, yine yönetimde bulunup, daha fazla gelir elde etmeyi hedeflediler. Onların bu amacını en iyi özetleyenlerden biri, Hz. Ömerd’di. Hz. Ömer vali olarak atadığı tek gözlü Muğire bin Şubi’ye şöyle diyordu:
“ Ey Muğire! Kazaya uğradığın günden beri, şu sakat gözünle hiç görebildin mi ? Allah’a yemin ederim ki; Ümeyye oğulları’nın İslam’a bakışları tıpkı şu senin kör gözünün baktığı gibidir. Onlar, bu çarpık bakışlarıyla İslam’ı da, kendilerini de Çarpıttılar. “ (Zübeyr bin Bekkar, El Muvaffakıyat, s. 494, İbn Ebil-Hadid, Şerhu Nehcil Belaga, 3. cilt, s. 805)

Emeviler, yönetim basamaklarına hızla yükseldiler. Halife Hz. Osman döneminde, devletin önemli kadamelerinde görevlere geldiler. Ebu Süfyan’ın oğlu olan Muaviye, Hz. Osman döneminde Şam genel valiliğine atandı. Akrabaları, ordu komutanlıklarına getirildiler. İslam devletinin çekirdeği zenginlerin eline geçti. Ehi Beyt ve onların en yakınında bulunanlar yönetimden dışlanmışlardı. Örneğin Hz. Ali üç halife döneminde de devlet görevlerinde bulunmamış ve hiç bir fetihte yer almamıştı. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra, devletteki kargaşalığa son vermek için, kendisine teklif edilen halifeliği zorunlu olarak kabul etti. Onun halifelik dönemi, başını emevilerin ve diğer zengin sınıfın çektiği isyan ve savaşlarla geçti. En sert ve güçlü muhalefet de emevilerin temsilcisi olan Şam valisi Muaviye’den gelmişti. Muaviye, Hz. Ali’nin halifeliğini kabul etmemiş, Hz. Osman’ın katillerini bahane ederek, ayrı bir hükümdarlık kurmuştu. Hz. Ali’nin hariciler tarafından şehit edilmesinden sonra da, (M. 661) İslam devletini saltanata çevirerek, halifeliği kendisinden sonra, oğluna bıraktı.

Emeviler dönemi, yaklaşık doksan yıl sürdü. Bu sürede, saraylarda zevk ve sefa içinde hayatlarını sürdüler. Kendileri gibi düşünmeyen, başta Ehli Beyt’e ve onlara destek olanlara karşı zulüm uyguladılar. Hutbelerde, Hz. Ali’ye lanet edip, bed dualar okudular. Bunda, Hz. Ali’ye karşı duydukları kin ve nefretin de payı vardı. Sırf Bedir savaşında, Hz. Ali, Muaviye’nin hem ağabeyini, hem annesinin babasını, hem de dayısını öldürmüştü. Kendisinden sonra halife olan oğlu Yezid, Hz. Hüseyin’in kesik başı Şam’daki sarayına getrildiğinde şöyle demişti: “ Amcamın, dayımın ve büyük babamın intikamını aldım” Bu sözler bile onların neyi hedeflediklerini ve amaçlarını en iyi özetleyen cümleydi.

Şüphesiz Emeviler, sadece Ehli Beyt’e değil, sonradan müslüman olan diğer kavimlere de çok zulüm uyguladılar. Onlara köle gözüyle bakıyorlardı. Onlara, “ yabancı” “köle” anlamına gelen “MEVALİ” diyorlardı. Doksan yıl boyunca onlara devlet kademelerinde üst düzey görevler vermediler. “ mevali” kadın ve kızlarla evlendiler, ama onlara hiç bir zaman kız vermediler ve bunu da yasakladılar. İslam dininin bütün insanları eşit gören düşüncesinin yerine, ırkçı, Arap kavimiyetçiliğini hakim kıldılar. Onların bu düşüncesi, maalesef bugün de devam etmektedir. Uydurdukları hadislerle, dini yozlaştırarak, adeta yeni bir din yarattılar. Sadece hadis uydurmakla da kalmadılar, yalana da başvurdular. Öyle ileriye gittiler ki, bugün bile, ehli sünnet olarak adlandırılan kesimde Muaviye’nin “ Vahiy katibi” olduğu fikri hala devam etmektedir. Oysa, Muaviye ve babası Mekke’nin fethiyle müslüman olmuştu. Mekke’nin fethinden önce vahiy tamamlanmıştı. Dolayısıyla, vahiy katipliği yapması mümkün değildi. Parayla tuttukları yazarlara, kendi istek ve amaçları doğrultusunda, neye ihtiyaç duydularsa onu yazdırdılar. Öyel bir yalan propagandasına başvurdular ki, Hz. Ali ve Ehli Beyt’in “ İslam dışı” olduğunu dahi söylediler. Bu günkülere ne kadar benziyor değil mi ?

Sonuç olarak, rahmetli Yaşar Nuri Öztürk hocanın dediği gibi yeni bir “ din” yarattılar. İslam dininin içini boşaltarak, Mekke dönemindeki Arapların gelenek ve göreneklerini “din” yaptılar. Mekke’li tüccarların çıkarlarının devamı için, her şeyi “kader”e bağladılar. “Hayır da şer de Allahtan’dır” diyerek, Yaptıkları zulüme kılıf yaptılar. Yağma ve talanlarına gerekçe yarattılar. Bunu da “ din” diye topluma sundular. Yeni “ Emevi”ciler Çıkarları için, bunu hala kullanmaya devam ediyorlar.

Saygılarımla.
Hamdullah Dedeoğlu
26.10.2017.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular