EMEVİLER VE İSLAM
Emevi
oğulları, İslam’a karşı mücadele eden ailelerin en başında
geliyordu. Mekke’nin en zengin ve en varlıklı ailelerindendi. Hz.
Muhammed’in gelirin paylaşılmasını, yoksullara ve yetimlere
haklarının verilmesini istemesine en çok karşı çıkan ve direnç
gösteren de onlardı. Onlar da, Kureyş kabilesindendi. Yani, Hz.
Muhammed ile akrabaydı. Peygamber efendimizin amcası olan Ebu Cehil
de en sert muhalefet edenlerdendi. Bedir savaşında öldürülenler
arasındaydı. İslam davası, akraba, amca tanımıyordu. Kıyasıya
bir mücadele vardı. Dişe diş, kana kan bir mücadeleydi.
Mekke
kenti tam bir tüccar kentiydi. Hindistan ve Çin’den gelen güney
ticaret yolunun üzerindeydi. Ticaret malları, (ipek, baharat, inci)
Yemen ve Mekke üzerinden Anadolu’ya, Akdeniz’e, Avrupa’ya
buradan sevk ediliyordu. Mekke’li tüccarlar, bu ticaretten hatırı
sayılır karlar elde ediyordu. Onlar da tek tanrı “ Allah’a”
inanıyorlardı. Ancak, Hz. İbrahim’in getirdiği dinin
gereklerini yerine getirmekten uzaktılar. İbadetleri yerine
getiriyorlardı ama, dinin özü olan “iyi ahlak”, “yardımlaşma”,
“paylaşma” “zekat” vermeyi unutmuşlardı. Yani, dinin özünü
boşaltmışlardı. Sadece şekil olarak, namaz kılıyorlar, oruç
tutuyorlar ve hac yapıyorlardı. Hz. Muhammed, bu kaybolan değerleri
tebliğ için, insanları uyarmak için, görevlendirilmişti.
İşte, Mekke’li zenginler esas olarak, buna karşı çıkıyorlardı.
Bunun için, Hz. Muhammed’e ve müslümanlara eziyet etmeye
başladılar. Hz. Muhammed’e davadan vaz geçmesi için cariye ve
köle teklif ettiler. Hz. Muhammed, bunların hepsini elinin tersiyle
geri çevirdi. O, verilen görevi tamamlamak istiyordu. Hayatı
pahasına da olsa, kutsal davayı sonuna kadar götürmekte
kararlıydı.
Mekke’li
zengin tüccar sınıfı ile müslümanlar arasındaki mücadele
BEDİR, UHUT, HENDEK savaşları ile devam etti. Miladi takvimle 630
yılında Mekke’nin fethiyle, tüccar sınıfının direnci
kırıldı. Ümeyye oğullarının (Emeviler) ve diğer zenginler,
Mekke feth edildikten sonra, müslümanlığı kabul ettiler. Ancak,
temel amaçlarından asla vaz geçmediler. Onlar, yine yönetimde
bulunup, daha fazla gelir elde etmeyi hedeflediler. Onların bu
amacını en iyi özetleyenlerden biri, Hz. Ömerd’di. Hz. Ömer
vali olarak atadığı tek gözlü Muğire bin Şubi’ye şöyle
diyordu:
“
Ey Muğire! Kazaya uğradığın günden beri, şu sakat gözünle
hiç görebildin mi ? Allah’a yemin ederim ki; Ümeyye oğulları’nın
İslam’a bakışları tıpkı şu senin kör gözünün baktığı
gibidir. Onlar, bu çarpık bakışlarıyla İslam’ı da,
kendilerini de Çarpıttılar. “ (Zübeyr bin Bekkar, El
Muvaffakıyat, s. 494, İbn Ebil-Hadid, Şerhu Nehcil Belaga, 3.
cilt, s. 805)
Emeviler,
yönetim basamaklarına hızla yükseldiler. Halife Hz. Osman
döneminde, devletin önemli kadamelerinde görevlere geldiler. Ebu
Süfyan’ın oğlu olan Muaviye, Hz. Osman döneminde Şam genel
valiliğine atandı. Akrabaları, ordu komutanlıklarına
getirildiler. İslam devletinin çekirdeği zenginlerin eline geçti.
Ehi Beyt ve onların en yakınında bulunanlar yönetimden
dışlanmışlardı. Örneğin Hz. Ali üç halife döneminde de
devlet görevlerinde bulunmamış ve hiç bir fetihte yer almamıştı.
Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra, devletteki kargaşalığa
son vermek için, kendisine teklif edilen halifeliği zorunlu olarak
kabul etti. Onun halifelik dönemi, başını emevilerin ve diğer
zengin sınıfın çektiği isyan ve savaşlarla geçti. En sert ve
güçlü muhalefet de emevilerin temsilcisi olan Şam valisi
Muaviye’den gelmişti. Muaviye, Hz. Ali’nin halifeliğini kabul
etmemiş, Hz. Osman’ın katillerini bahane ederek, ayrı bir
hükümdarlık kurmuştu. Hz. Ali’nin hariciler tarafından şehit
edilmesinden sonra da, (M. 661) İslam devletini saltanata
çevirerek, halifeliği kendisinden sonra, oğluna bıraktı.
Emeviler
dönemi, yaklaşık doksan yıl sürdü. Bu sürede, saraylarda zevk
ve sefa içinde hayatlarını sürdüler. Kendileri gibi düşünmeyen,
başta Ehli Beyt’e ve onlara destek olanlara karşı zulüm
uyguladılar. Hutbelerde, Hz. Ali’ye lanet edip, bed dualar
okudular. Bunda, Hz. Ali’ye karşı duydukları kin ve nefretin de
payı vardı. Sırf Bedir savaşında, Hz. Ali, Muaviye’nin hem
ağabeyini, hem annesinin babasını, hem de dayısını öldürmüştü.
Kendisinden sonra halife olan oğlu Yezid, Hz. Hüseyin’in kesik
başı Şam’daki sarayına getrildiğinde şöyle demişti: “
Amcamın, dayımın ve büyük babamın intikamını aldım” Bu
sözler bile onların neyi hedeflediklerini ve amaçlarını en iyi
özetleyen cümleydi.
Şüphesiz
Emeviler, sadece Ehli Beyt’e değil, sonradan müslüman olan diğer
kavimlere de çok zulüm uyguladılar. Onlara köle gözüyle
bakıyorlardı. Onlara, “ yabancı” “köle” anlamına gelen
“MEVALİ” diyorlardı. Doksan yıl boyunca onlara devlet
kademelerinde üst düzey görevler vermediler. “ mevali” kadın
ve kızlarla evlendiler, ama onlara hiç bir zaman kız vermediler ve
bunu da yasakladılar. İslam dininin bütün insanları eşit gören
düşüncesinin yerine, ırkçı, Arap kavimiyetçiliğini hakim
kıldılar. Onların bu düşüncesi, maalesef bugün de devam
etmektedir. Uydurdukları hadislerle, dini yozlaştırarak, adeta
yeni bir din yarattılar. Sadece hadis uydurmakla da kalmadılar,
yalana da başvurdular. Öyle ileriye gittiler ki, bugün bile, ehli
sünnet olarak adlandırılan kesimde Muaviye’nin “ Vahiy
katibi” olduğu fikri hala devam etmektedir. Oysa, Muaviye ve
babası Mekke’nin fethiyle müslüman olmuştu. Mekke’nin
fethinden önce vahiy tamamlanmıştı. Dolayısıyla, vahiy
katipliği yapması mümkün değildi. Parayla tuttukları
yazarlara, kendi istek ve amaçları doğrultusunda, neye ihtiyaç
duydularsa onu yazdırdılar. Öyel bir yalan propagandasına
başvurdular ki, Hz. Ali ve Ehli Beyt’in “ İslam dışı”
olduğunu dahi söylediler. Bu günkülere ne kadar benziyor değil
mi ?
Sonuç
olarak, rahmetli Yaşar Nuri Öztürk hocanın dediği gibi yeni bir
“ din” yarattılar. İslam dininin içini boşaltarak, Mekke
dönemindeki Arapların gelenek ve göreneklerini “din”
yaptılar. Mekke’li tüccarların çıkarlarının devamı için,
her şeyi “kader”e bağladılar. “Hayır da şer de
Allahtan’dır” diyerek, Yaptıkları zulüme kılıf yaptılar.
Yağma ve talanlarına gerekçe yarattılar. Bunu da “ din”
diye topluma sundular. Yeni “ Emevi”ciler Çıkarları için,
bunu hala kullanmaya devam ediyorlar.
Saygılarımla.
Hamdullah
Dedeoğlu
26.10.2017.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.