30 Ocak 2024 Salı

ERDOĞAN AYDIN'IN "ALEVİLİĞİ NE YAPMALI" KİTABINA CEVABIMDIR-ERDOĞAN AYDIN ALEVİLERİ AZINLIK MI YAPMAK İSTİYOR ?





ALEVİLİĞİ NE YAPMALI?

ERDOĞAN AYDIN ALEVİLERİ AZINLIK MI YAPMAK İSTİYOR?


Araştırmacı-yazar Erdoğan Aydın’ın ilk baskısı 2005 yılında yapılan “Aleviliği Ne yapmalı? “ isimli kitabını okuduktan sonra yazarın yanlış bulduğum görüş ve yorumlarını ele alan bir makale yazmanın zorunlu olduğuna kanaat getirdim. Yazarın bu yanlış görüşlerine maddeler halinde cevap vermenin kitabı okuma fırsatı bulamayanlar için yararlı olacaktır. Yazarın ileri sürdüğü görüşleri şöyle:

 1-” Alevileri İslamlaştırmaya çalışıyorlar”  diyor.                  

2-  Alevi İslam anlayışını “işbirlikçi” olarak görüyor..

3- “Hz. Ali’nin Halife olmak için yeterli bir mücadele vermediğini ileri sürüyor.

4- Hz. Ali'nin ozanların deyişlerinde “tanrı” olarak görüldüğünü ileri sürüyor.

5- İslam dinini doğuşundan itibaren “fetihçi” olduğunu söylüyor.

6- çok kadınla evliliği bugüne göre ele alıyor.

7- Kırklar Cem’inde Hz. Ali’nin üstün görüldüğünü ileri sürüyor.

 “ ALEVİ’LERİ İSLAMLAŞTIRMAYA ÇALIŞIYORLAR”

Yazarın kitabında üzerinde en çok durduğu konulardan birisi, “Alevilik İslam dışıdır, onu İslamlaştırmaya çalışıyorlar.” Yazar, İslam dininin tarihsel gelişimini ele almış, ancak yanlış sonuçlara varmıştır. İslam dinini ilk ortaya çıktığı ve uygulandığı dönemi bugünkü anlayışla aynı olduğunu ve sadece ibadetlerden ibaret olduğunu sanıyor. Oysa, Hz. Muhammed dini tebliğ etmeye başladığında Mekke doğudan gelen ticaret mallarının batıya taşınma yolu üzerinde bulunması nedeniyle, bir merkez olmuştu. Ticaret malları buradan Şam’a, Anadolu’ya, oradan da Avrupa kıtasına naklediliyordu. Mekke aristokrasisi ve bezirgan (tüccar) sınıfı bu ticaret sayesinde zenginleşmiş ve hatırı sayılır bir sermaye birikimi sağlamıştı. Ancak, bu zenginlik küçük ve dar bir zümrenin elindeydi. Yani, ticaret tekelleşmişti. Halkın çoğunluğu yoksul ve bu gelirden pay alamıyordu. Fakir halkın çocukları, özellikle de kızları ödenemeyen borçlar ve faizler nedeniyle birer “mal” gibi alınıp satılıyordu. Ya da diri diri gömülüyordu. Ayrıca, Zenginler sayısız kadınla da evlenebiliyorlardı.

Bugün İslam dininde yer alan ibadetler Mekke’deki zengin ve aristokratlar tarafından da yerine getiriliyordu. Yani, onlar da namaz kılıyor, hac ziyaretinde bulunuyor, oruç tutuyordu. Ancak gelirden yoksullara pay verilmiyordu. Hz. Muhammed’e Mekke’de inen ayetlerde bunu rahatlıkla görebiliriz.  

 İlgili ayetler şöyledir:

MAUN SURESİ: “ Dini yalanlayanı gördün mü? İşte öksüzü iten, kakan odur. Yoksulu doyurmaya önayak olmayan odur. Vay haline o namaz kılanların ki, onlar gafildirler. Onlar riyakarlık yapanlardır. Onlar zekat vermeyi de men ederler. “ 

İSRA SURESİ: 31. Ayet: " Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla öldürmeyin. Biz onları da rızıklandırırız."

FECR SURESİ; 17-20. Ayetler: " Hayır! Siz ne yetimi ağırlıyorsunuz ne de yoksulu beslemek için birbirinizi teşvik ediyorsunuz. Mirası hak gözetmeden, helal, haram demeden yiyorsunuz. Serveti de pek seviyorsunuz. "


LEYL SURESİ: 17.VE 18. Ayet: "Kötülükten çok sakınan, başkalarına yardım ederek malını veren, nefsini temiz tutan kimse cehennemden uzak kalır."

BELED SURESİ: 12-17. Ayetler: " Sarp yokuş nedir, bilir misin? Bir köle azat etmek, açlık yahut yerlere serilmiş bir yoksulu doyurmak, sonra inanıp birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır."

Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Yoksullara ve yetimlere gelirlerinden pay vermeyen “dindar” Mekke’li bezirganlar iki yüzlü olmakla ve gafil olmakla itham ediliyorlar. Pay verenler ise, cennetle ödüllendiriliyor.

 Erdoğan bey, olaylara sınıfsal açıdan bakmayı belirtmesine rağmen bunu atlıyor. Yoksulların haklarını savunmak olaya sınıfsal bakmak değil midir? Yazar, Hz. Muhammed’in bu devrimci tebliğlerini Emevilerin, Abbasilerin ve bugün onların devamı olan Vahabilerin “İslam “ anlayışı ile karıştırıyor. İslam dininin onların iktidarında nasıl bir fetih aracına dönüştüğünü görememektedir. Bu anlayış sadece İslam’ın başına gelmemiştir. Aynısını, Zerdüşlik’te, Hiristiyanlıkta da görebiliriz. Fetihçiliği ve katliamcılığı ne Kur'an'da ne Avesta’da ne de İncil’de bulabilirsiniz. Zerdüşt’ün din anlayışının ilkesi “ iyi düşün, iyi söyle, iyi yap”’tır. İncil’de iyi insan olmayı öğütler. Ancak, egemenler, dini yayılma ve fetihlerinde bir araç olarak kullanmışlardır. Bunu görmeden doğru analizler yapamayız. Sanırım Aydın, bunları atlamış gözüküyor.

Aleviler, kendilerini İslam'ın içinde görüyor. İman ve ibadetleri de Kur'an'a dayanmaktadır. Herhalde, Erdoğan Aydın da Alevilere "Emeviciler" 'in pencresinden bakmaktadır. Alevileri "bidat (İslam dışı) görüşünü buradan almaktadır. Aleviler hakkında söylediklerinin çoğu bin üç yüz yıldan beri, psikolojik savaş yöntemleri olarak tekrarlanmaktadır. Sanırım, Erdoğan Aydın bunların etkisinde kalmış.

KENDİ GÖRÜŞÜ DIŞINDAKİLERİ İŞBİRLİKÇİ GÖRMESİ

Yazar Erdoğan Aydın, Aleviliği, bir inanç olarak değil, sanki bir siyasal parti hatta “Marksist” bir parti gibi değerlendiriyor. Oysa, Alevilik, Karl Marks’tan yüz yıllar önce toplumlarda yer edinmiş bir inançtır. Yazarın Aleviliğin Şamanizm’den, Zerdüştlükten, Budizm’den, Hiristiyanlık’tan ve İslam’dan esinlenerek ortaya çıkan bir sentez olduğunu belirtmektedir. Aslında bütün dinler ve inançlar birbirinden etkilenmiştir. Bulundukları bölgenin gelenek ve göreneklerini inançlarla birleştirmişlerdir. Dinlerdeki farklı mezhepler de buradan kaynaklanmıyor mu? Öyleyse, Erdoğan Aydın, Aleviliği neden İslam dışı görüyor? Marksist bir parti istiyorsa, gidip onun mücadelesini versin. Alevilik üzerinde kendine alan yaratmasın. Yüz yıllardır Alevilerin çektiği sıkıntı ve ızdırapların son bulmasını istiyorsa, onların demokratik taleplerine destek versin. Ancak, “solculuk” adına Aleviliği kendine kalkan yapmasın. Gitsin “ Solculuğu” biraz da başka mahallelerde yapsın. Aleviliği savunanlara da “ işbirlikçi” diyemezsiniz. Aleviler direnişin bedelini, Maraş’ta, Çorum’da ve Sivas’ta bedenleriyle ödediler. Yeter artık, çekin elinizi Alevilerin üzerinden. Soyadınız Aydın, gidin karanlıkta kalan başka yerleri aydınlatın. ALEVİLER ZATEN AYDIN.

“HZ. ALİ YETERLİ MÜCADELE ETMEMİŞTİR”

Yazar, Alevilerin Hz. Muhammed’den sonra, en çok değer verdikleri Hz. Ali’yi iktidara gelmek için yeterli mücadele vermediğini, ezilenlere sahip çıkamadığını, buna örnek olarak da Ebuzer’in, Hz. Osman zamanında Rebeze çölüne sürülmesini örnek göstermektedir. Evet, kısmen doğrudur. Ancak, Ebuzer’in sürgün edilmesine karşı çıkmıştır. Hatta, Ebuzer’e refakat de etmiştir. Daha ne yapabilirdi ki, kılıcını eline alıp halifenin ordusuna savaş mı açmalıydı? İktidar güçle ele geçirilir. Yetmiş yıldır Türkiye’de neden bir sosyalist parti iktidar alternatifi olamıyor? Kendisine sosyal demokrat diyen bir parti bile alternatif oluşturamıyor. Hz. Muhammed hakka yürüdüğünde naşını Hz. Ali ve sayılı birkaç sahabe toprağa verdi. Geri kalanlar iktidar mücadelesi veriyordu. Buna karşı çıkan Hz. Ali’nin evi basılarak eşi Hz. Fatıma saldırıya uğramadı mı? Altı ay sonra da Hz. Fatma, bu yaralar nedeniyle hakka yürümedi mi? Otuz iki yaşında bir savaşçı olan Hz. Ali iktidar mücadelesi verebilecek ne tecrübeye ne de güce sahipti. İktidar olmak o kadar kolay ve basitse, buyurun SİZ iktidar olun.

HZ. ALİ’NİN “TANRI” OLARAK GÖRÜLMESİ

Yazar, alevi ozanların deyişlerinde bazı mısraları örnek gösterip Hz. Ali’nin “tanrısallaştırıldığını” ileri sürmektedir. Bu iddia, Emeviler döneminden beri Hz. Ali taraftarlarına yapılan psikolojik savaş yöntemlerinden biridir. Muaviye’de “ Hz. Ali kendisini peygamberden üstün görüyor” “Şia’cılar Ali’yi tanrı kabul ediyor” gibi yalan ve iftiralar ekseninde propaganda yaptırıyordu. Aynı sözler, Yavuz-Şah İsmail mücadelesinde de Osmanlı tarafından kullanılıyordu. Bunun nedeni her iki kitlenin de Müslüman olmasıydı. İki kitleyi birbirine karşı savaştırmak için bu tür ayrılıklar ileri sürülerek savaşın gerekçesi olarak kullanılıyordu. Sanırım yazar da bu psikolojik savaş yöntemlerinin etkisinde kalmış.

Şimdi ozanların mısralarını bizde inceleyelim:

 “Sabah seherinde virdim (dua) budur bu.

Allah bir, Muhammed Ali’dir, Ali.

Zikrim olan la İlaha illallah.

Allah bir Muhammed Ali’dir Ali.”

 Yukarıdaki sözlerin 16. Yüzyılda Bektaşi dergahında Postnişin olan Sersem Ali Babaya ait olduğu belirtiliyor. Yazar, bu üçlemeyle aslında bir söz oyunu yapıldığını, gerçekte ise, Hz. Ali’ye tanrısallık verildiğini ileri sürmektedir. Bize göre, böyle bir yorum çok abartılı ve Aleviliği İslam dışı göstermek iddiasına gerekçe yapmak için sözleri cımbızla alma yönteminden başka bir şey değildir. Zira, Alevilerin inancını somut olarak gösterdiği yer Cem’lerdir. Burada yapılan bütün dualarda, “Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali” tekerlemesi sık sık tekrarlanır. Kaldı ki, ozan da “la ilaha İllallah” demektedir. Bunun Türkçe karşılığı “ Tanrı birdir, Allah’tan başka tanrı yoktur.” Bunu belirtmesine rağmen, öyle olmadığını söylemek niyet okumaya benzemektedir.

Yazar, kitabında ayrıca Anadolu Aleviliğinin Şah İsmail ile birlikte kurumsallaşmaya başladığını ifade etmektedir. O zaman Şah İsmail’in kendisinden örnek verelim. Şah İsmail kurduğu devlete “ Kızılbaş Devleti”  bastırdığı para sikkelerine de şunu yazdırmıştır; “ Allah’tan başka tanrı yoktur, Hz. Muhammed Allah’ın elçisidir, Hz. Ali de Allah’ın velisidir.”  Görüldüğü gibi Erdoğan Aydın'ın iddia ettiği gibi bir Alevilik yok. (Prof. Dr. Oktay Efendiyev, Azerbaycan Safeviler Devleti Tarihi, sayfa, 58)

Yazar, Pir Sultan Abdal’dan, kul Himmet’ten, Şah Hatayi’den buna benzer beyitleri sıralayarak kendi görüşlerini doğrulamak için kullanmaktadır. Bazı ozanlar, Ali isminden hareketle, (Ali, Ulu, Yüce anlamına gelmektedir) Tanrı’yı anarken, “ Ali” kelimesi ile sembolize etmişlerdir. Şairler bunu zaman zaman yapmışlardır. Ozanların bu mısraları “Alevilik İslam dışıdır” tezlerine gerekçe yapılamaz. Çünkü, Anadolu’daki Alevilerin temsilcileri ALEVİ  DEDELERİDİR. Siz hiç bir dededen böyle bir söz duydunuz mu? Ya da iddianızı teyit eden, elinizde yazılı bir kaynak var mı? Yok. Bulamazsınız. Alevileri, AZINLIK gösterip  Kürt halkının  temsilcisi olduğunu iddia eden terör örgütünün yanına yamamaya çalışmayınız. Aksi halde, bu projenin gerçekleşmesi için çalışanlara piyon olursunuz. Sizi buradan uyarmak istiyorum. Emperyalistlerin ülkemizi etnik ve inanç üzerinden ayrıştırma ve bölme planlarına alet olmayın.

 İSLAM DİNİ FETİHÇİ Mİ?

İslam dinini iki ayrı dönemde ele almak gerekir. Hz. Muhammed dönemi ve sonrası. Hz. Muhammed döneminde savunma dışında, din adına fetih, talan ve yağma olmamıştır. Beni Kureyza gibi Yahudi kabileleriyle yapılan çatışmalar, bu kabilelerin Medine sözleşmesine aykırı olarak Mekke’lilerle birleşip, Medine’nin kuşatmasına destek vermeleri nedeniyle olmuştur. Bedir, Uhud ve Hendek savaşları tamamen meşru savaşlardır. Savunma amaçlıdır. Hz. Muhammed, Yıllarca mücadele ettiği Mekke’lileri bile, Mekke’nin teslim edilmesinden sonra onlara karşı şiddete başvurmamıştır. Çünkü, bu Kur’an’da yer alan ayetlerle yasaklanmıştır. İlgili ayetler şunlardır :

 Bakara suresi 256. ayet, “ Dinde zorlama yoktur. “

Şuara suresi 48. ayet, “ Biz seni onların üzerine bekçi göndermemişiz. Sana düşen tebliğden başka bir şey değildir.”

Gaşiye suresi 21 ve 22. ayet, “Artık Kur’an ile uyar. Çünkü, sen Kur’an ile uyandıran-düşündüren birisin. Üzerlerine musallat bir despot değilsin. Başlarına dikilip, satır satır bir şeyler dikte ettiren bir zorba değilsin.” (Prof. Dr. Yaşar Öztürk, Kur’an’ın Türkçe meali,)

 Ayetlerden de görüleceği gibi, “din” adına zorlama, şiddete başvurma, yağma ve talanda bulunmak yasaklanmıştır.

Ancak, Hz. Muhammed’den sonra, Hz. Ali dönemi hariç, (Hz Ali diğer üç halife döneminde yapılan fetihlere de katılmamıştır) Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Emeviler ile Abbasiler döneminde “din” adına fetihler, işgaller ve katliamlar yapılmıştır. Ancak, bunu İslam’a mal etmek yanlıştır. Din, egemenlerin yönetiminde, egemenlerin çıkarları doğrultusunda her zaman kullanılmıştır. Sasaniler, Persler Zerdüştlüğü, Roma imparatorluğu (Bizans dahil) Hristiyanlığı imparatorluk menfaatleri doğrultusunda yüzerce yıl kullanmışlardır. Bu tarihsel bir gerçektir. Bunun dinlerle ilgisi yoktur. Bu şuna benzemektedir. Sovyetler Birliği sosyalist ideoloji gereği, ülkelerin bağımsızlığını kendisine ilke edinmesine rağmen, Çekoslovakya, Macaristan ve Afganistan’ı işgal etmiş ve katliamlar yapmıştı. Sovyetler Birliğinin bu eylemleri için, “sosyalizmin gereğiydi” diyebilir miyiz?

ÇOK KADINLA EVLİLİK

Arap toplumlarında, özellikle de hicaz bölgesindeki Araplarda, çok kadınla evlilik eski bir gelenekti. Hz. Muhammed’den önce zengin olan Araplar sayısız kadınla evlenebiliyorlardı. İslam dini, bu geleneği en fazla dört kadınla sınırlandırmıştır. Bu, eskisine oranla bir devrimdir. Erdoğan Aydın, bunu neden göremiyor anlamış değilim. Konu ile ilgili olarak bir hadisi aktarmak yerinde olacaktır:

“ Geylan b. Seleme, Müslüman olduğu zaman on kadını vardı. Onlar da Müslüman olmuştu. Peygamberimiz, Geylan’a on kadından dördünü tutmasını, ötekileri boşamasını emretti. “ (Hz. Muhammed ve İslamiyet, Medine, M. Asım Köksal, sayfa 205,)

 Arap toplumundaki çok kadınla evlilik geleneği hem Acemlere, hem de Türk kökenli kavimlerin gelenek ve göreneklerine aykırıydı. Bu nedenle, Arapların bu geleneklerini reddetmişlerdi. Çünkü, Horasan ve Orta Asya toplumlarında kadın birinci sınıf bir imtiyaza sahipti. Sultanlar, krallar, hakanlar, devletlerini ve obalarını kadınla birlikte yönetiyordu. Arapların bu geleneği kabul görmemiştir. Konuya bu pencereden bakılırsa daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim.


KIRKLAR CEMİ

Yazar, kırklar Cem’inde kadın ve erkeğin birlikte ibadet ettiğini belirttikten sonra, kırklar meclisine sonradan gelen Hz. Muhammed’in peygamber olmasına rağmen, kapıda duran Arslan’dan Hz. Ali’nin mühürünü alarak girmesini, Hz. Ali’nin üstün gösterildiğine gerekçe yapmaktadır. Oysa, buradaki sanal anlatım ibadetlerde ve “Kamil insanlar” arasında ayrıcalık bulunmadığını, herkesin makamı, ünvanı ne olursa olsun, eşit statüye sahip olduğunu anlatmaktadır. Kırklar Cemi’nde bir üzüm tanesinin ezilerek şerbet yapılması ve herkese eşit dağıtılmasının nedeni de budur. Yazar bunu yanlış yorumlamış. Nitekim, “ Küçüğünüz ve ulunuz kimdir ?” sorusuna, "Küçüğümüz de büyüğümüz de uludur” şeklinde cevap verilerek “ biz hepimiz eşitiz” denilmiştir. Bu gayet açıktır. Bu sözlerin neresinde Hz. Ali’ye üstünlük veriliyor?

Erdoğan Aydın’ın alevi kökenli olup olmadığını bilmiyorum. Cemlerde bulunup, bulunmadığı konusunda da bir bilgiye sahip değilim. Ancak kendisine tavsiyem, bir Cem’e katılmasını ve anlamadığı ritüeller konusunda dedelerden bilgi almasıdır. Ya da sitemizde yer alan "Baştan sonuna kadar Cem İbadeti" adlı makalemizi okumasını öneriyorum.


Saygılarımla.

07.02.2018

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular