14 Kasım 2025 Cuma

İSLAM TARİHİNE FARKLI BİR BAKIŞ


İSLAM TARİHİNE FARKLI BİR BAKIŞ

Ülkemizdeki İslam tarihi yazarlarının büyük çoğunluğu olayları analiz edip, sebep ve sonuçlarını ele almadan, Orta çağ tarihçilerinin verdiği bilgileri tekrar etmekten farklı bir eser ortaya koyamamışlardır. Bunun dışına çıkan çok az sayıda akademisyen bulunmaktadır. Bunların başında eserlerini okuduğum Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Prof. Dr. Şahin Filiz ve İlahiyatçı Mustafa Cemil Kılıç gelmektedir. Bu aykırı İslam tarihi yazarlarına Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak hocamızı da dahil etmek gerekir.

Yaşar hocamızın İletişim Yayınlarından bu yıl çıkan “Siyasal, Toplumsal, Kültürel kırılmalar ve Dönüşümler Işığında FARKLI BİR İSLAM TARİHİ” adlı eseri elime geçti. Hocamızın bu eserini bana hediye eden çok değerli dostum Prof. Dr. Sayın Celal Erdönmez oldu. Buradan kendilerine teşekkürlerimi iletiyorum.

Yaşar hocanın daha önce Dergah yayınları tarafından yayınlanan “BABAİLER İSYANI” adlı eserini okumuştum. Klasik akademisyenlerden olmadığını fark etmiştim. Bu tespitimden sonra Yaşar hocanın çok sayıda makalesini incelemiştim. Hocamın “Farklı Bir İslam Tarihi” adlı eserini okuduktan sonra görüşlerimizin büyük oranda örtüştüğünü gördüm. O nedenle eseri zevkle okudum. Bu değerli eseri, araştırmacılara ve İslam tarihi meraklılarına tanıtmak istedim. Bu makalemizde bu kitabın kısa bir özetini yapacağız. Ancak İslam tarihine ilgi duyan arkadaşlara bu eserin tümünü okumalarını öneriyorum.

Bu kısa girişten sonra Yaşar hocanın İslam tarihi ile ilgili olarak yaptığı tespit ve analizlere geçebiliriz. Yaşar hoca, İslam tarihini esas olarak İlahiyat fakültelerindeki hocaların yazması gerektiğini belirttikten sonra bu konudaki görüşünü şöyle açıklamaktadır:

“Türkiye bugün yaklaşık iki yüz yıldan beridir hala dışarıya öğrenci gönderiyor. İlahiyat fakültelerinde batılı ülkelerdekilerle rekabet edebilecek sağlam bir İslami bilimler ve İslam tarihçiliği disiplinleri-istisnai kabilden bazı bilim adamları olsa da oluşmadı, oluşturulamadı. Sebepleri teknik, fiziksel, ekonomik ve özellikle zihniyet açısından sıralanabilir. Ama en önemli eksikliği zihniyet ve metodoloji alanındadır.”

“…İlahiyat fakülteleri, batıdaki araştırmaların seviyesine erişecek bir duruma gelemediği gibi bundan böyle de belli sebepler yüzünden gelmesi zor görünmektedir.” (Sayfa, 24-25)

Yaşar hoca yukarıdaki tespitlerinin nedeni olarak da sorgulamayan, analiz etmeyen, sebep ve sonuçları değerlendirmeyen bir bakış açısından kaynaklandığını ifade etmektedir. Bu konuda Yaşar hocayla aynı fikirdeyim.

Yaşar hoca bu tespitlerinin devamında şöyle demektedir:

“İslam bugün Hz. Muhammed’in insanlara tebliğ ettiği inanç, ibadet, ahlak ve hukuk alanında bizzat yaşantısıyla ortaya koyduğu asli mahiyetini, 1400 küsur yıldır peyderpey kaybetmiş, başkalaşmış ve bugünkü duruma evrilmiştir. Sebebi bir takım kaçınılmaz tarihsel, siyasal, ekonomik, sosyolojik, psikolojik, evrensel ve çevresel beşeri faktörlerdir.”

“ …Sonuçta İslam bir inanç, ibadet, ahlak ve hukuk kuralları bütünü olarak bugün Müslümanların elinde içi boşalmış, ona hayat veren ruhunu kaybetmiş ve sadece kalıplaşmış, bir ibadetler pratiğine indirgenmiştir.” (Sayfa, 31)

Hocamın yukarıdaki tespitlerine de aynen katılıyorum. Zira biz de makalelerimizde dinin içinin boşaltılarak, ibadetlerin dinin merkezine konulduğunu, bu anlayışın Diyanet İşeri Başkanlığı’nın resmi görüşü olarak gerek hutbelerde gerekse kendilerine ait internet sitelerinde yer aldığını da yazmıştık.

Yaşar hoca diğer bir tespitinde ise, Müslümanların aklı kullanmayı devreden çıkarttığını belirterek, yine doğru tespitlerde bulunmaktadır:

“Müslüman zihni bilgisizlikten kaynaklanan önyargılar ile kuşatılmıştır. Bilgi sahibi olmadan iman sahibi olmanın yüceltilmesi aklı işlevsiz bırakmıştır. Halbuki ilimi öncelemek Kur’an’ın emridir. Müslüman geleneğin tarih içinde yorumladığı İslam, yol gösterme niteliğini kaybetmiştir. Dinin yorumlanmasının belli bir zaman dilimine hapsedilmesi, “zamansal ruhban” sınıfını ortaya çıkartmıştır.” (Sayfa,32)

 Yaşar Hocanın eserinde yer alan diğer önemli bir tespit de Emevi İmparatorluğu’nun Bizans-Roma, Abbasi İmparatorluğu’nun ise, İran-Sasani İmparatorluğunun saltanat rejimini örnek aldığını ve devlet yapısının da bu sistemler üzerine inşa edildiğini belirtmesidir. Bu iki İmparatorluğun da zengin sınıflara dayandığını, çıkan halk isyanlarının nedenini de aşrı vergilerden ezilen köylülere ve yoksullara dayandırmaktadır. Yaşar hocanın bu tespitlerine de aynen katıldığımı belirtmek isterim. İki imparatorluğu da iyi analiz etmiş ve maddi gerçeklere oturtmuş.

Yaşar hocanın en çok merak edilen Emeviler devletinin kurucusu Muaviye hakkındaki görüşleriydi. Hocanın bu konudaki tespitleri de şöyle:

“Burada tarihçiler arasında eskiden beri bahis konusu edilen ve tartışılan bir konu Emevilerin Müslümanlığıdır. Batılı tarihçilerle, bu satırların yazarı gibi-bazı Müslüman tarihçiler onların Mekke’nin fethiyle bütün iktidar ve nüfuzlarını kaybetmenin sonucunda artık Hz. Muhammed’e tabi olmaktan başka seçenekleri kalmadığı için “Zoraki” Müslüman olduklarını düşünürler. Gerçekten de başından itibaren takip edildiğinde, olayların seyri bu görüşü doğrular mahiyettedir. Yukarıda söylediğimiz gibi, muhafazakar Müslüman tarihçiler bunu kabul etmezler. Emevilerin Müslümanlığını samimi bulurlar. Diğer bir ifadeyle, Sünni tarih yazıcılığı Emevileri bir iktidar gasıbı olarak görmez ve değerlendirmez.”

“…Eğer öyleyse daha Hz. Osman zamanından itibaren her fırsatta Haşimoğullarını devre dışı bırakarak yeniden iktidarı ele geçirmek için o kadar entrikanın, her fırsatı Hz. Ali aleyhine istismar ederek onu açığa düşürme gayretlerinin ve en son Kerbela faciasının sebebi ve manası nedir? …Onların Müslümanlıklarının zoraki oluşudur. ...Onlar kaybettikleri iktidarın acısını hiçbir zaman unutmadılar. Sonunda Sıffin ve Tahkim hadiselerinden başlayarak adım adım hedeflerine ulaştılar.” (Sayfa,199-200)

Yaşar hoca eserinin sonuç bölümünde İslam coğrafyasının kanayan yaralarına ve can alıcı sorunlarına dikkat çektikten sonra çözüm yolunu şöyle özetlemektedir:

“..Sonuç olarak şu hakikat ortadır. Müslümanlar artık tarihleriyle yüzleşmek zorundadırlar.”

“ ….Ortaçağ İslam tarihini doğru anlamak ve sağlıklı bir tarih şuuruna sahip olmak, muhafazakar ve savunmacı yaklaşımla değil, ancak sorgulayıcı ve eleştirel bir yaklaşımla mümkün olabilir. Şu açık hakikati bir kez daha hatırlatalım:

“İslam’ın tarihi, bizatihi İslam değildir. İslam inancına göre o, ilahi vahye müstenit bir dindir. Ama İslam tarihi, peygamber hariç, o dine muhatap ve mensup olanların zaman ve mekan içinde kendi algıları ve zihniyetleri doğrultusunda yapıp ettiklerinin tarihidir. Yani neticede insanların eylemidir. Dolayısıyla İslam’la özdeşleştirilemez. Çünkü kusurlar ve hatalar ihtiva etmesi kadar tabii bir şey olamaz.”

“O halde önemli olan bu gerçeği komplekse kapılmadan kabul etmek ve ona göre hareket etmektir.” (Sayfa, 535)

Makalemizi burada bitirirken, Yaşar hocamızın kitabının araştırmacılar ve İslam tarihine meraklı okuyucular tarafından mutlaka okunması gereken başucu bir eser olduğunu belirtmeliyim. Çünkü arkasında çok büyük bir emek ve göz nuru var. Hocamın emeğine ve eline sağlık olsun. Kendilerine teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum.

 Kaynak:

Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Siyasal, Toplumsal, Kültürel Kırılmalar ve Dönüşümler ışığında FARKLI BİR İSLAM TARHİ, İletişim Yayınları, 2025, Birinci Baskı.

 Hamdullah Dedeoğlu

14.11.2025.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular