İŞİD-DEAŞ-EL KAİDE TERÖR ÖRGÜTLERİNİN FİKİR KAYNAĞI
VAHABİLİK Mİ?
İslam coğrafyasını kasıp kavuran El Kaide, İŞİD (DEAŞ),
BOKO HARAM gibi terör örgütlerinin İslam anlayışı nedir? Eylemlerine gerekçe
yaptıkları ideolojinin kaynağı nereden geliyor? Bugün ki makalemizde bu sorulara
cevaplar vereceğiz.
Yukarıda isimlerini verdiğimiz terör örgütlerinin
eylemlerine gerekçe yaptıkları “İslam” anlayışı Vahabiliğe dayanmaktadır. Diyanet
işleri başkanlığı da yayınladığı “DEAŞ DEHŞETE DAYALI BİR DİN İSTİSMARI” adlı
kitapçıkta aynı tespiti yapmaktadır. O halde, makalemizin konusu olan Vahabilik
neyi savunmaktadır? Önce onların fikirlerini bilmemiz gerekiyor. Sonra da bu
fikirlerin Kur’an’a ve İslam dinine aykırı olup olmadıklarını bakmamız
gerekiyor. Makalemizde ana kaynağımız Prof. Dr. Yusuf Yörükan’ın 1953 yılında
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisinde yayınlanan “VAHABİLİK” adlı inceleme
yazısı olacaktır.
Vahabilik mezhebinin kurucusu olan Muhammed bin
Abdulvahab, 1703’de Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı Hicaz bölgesinin Uyeyne kasabasında
doğdu. 1791’de Deriye (Riyad) kentinde öldü. Babası Hanbeli mezhebinin imamlarındandı.
Önce babasından, sonra da Mekke, Medine ve Şam vilayetlerinde Şafii ve Hanefi
imamlardan din eğitimi gördü. Ancak aldığı bu din eğitiminden sonra çok farklı
bir İslam anlayışını benimsedi. Bu nedenle hem ailesinden hem de çevresinde
tepki çekti. Bunun üzerine fikirlerini yaymak için çöl bedevilerini kendisine
hedef kitle seçti. İbni Abdulvahab, Müslüman kitlesinin altı yüz yıldan beri aldatıldığını,
tarikatlara girdiklerini, türbeleri ziyaret ettiklerini, ibadetlerini ihmal
ettiklerini, bu nedenle bunların mallarının “gerçek Müslümanlara helal”
olduğunu telkin ederek, çöl bedevilerini yağma ve talana teşvik etti. Ve etrafına
topladığı bedevilerle bölgedeki halkın mallarına zorla el koymaya başladı.
Kendisine bağlı
bir kitle yaratan İbni Abdulvahab, 1730 yılında Deriye (Riyad) kasabasına
yerleşti. Bir süre sonra, Deriye kasabasının kabile reisi, Muhammed bin Suud’a
kendi görüşlerini kabul ettirdi. Kabile reisi Deriye ve çevresindeki köylerde
yaşayanları İbni Abdulvahab’a tabi kıldı. Burada iyice güçlenen Vahabiler
saldırılarını daha da artırdılar. Kabile reisi İbni Suud, elde edilen
ganimetlerden PAY alıyordu. Bölgenin yerel yöneticileri Vahabilere karşı
mücadelede başarısız kalıyorlardı. Vahabilerin kontrol ettikleri bölgeler her
geçen gün artıyordu. Osmanlı devleti ise, o yıllarda Ruslarla savaş halindeydi
ve balkanlardaki iç isyanlarla uğraşıyordu.
VAHABİLERİN İNGİLİZ DESTEĞİ İLE OSMANLI DEVLETİNE
İSYANI
İbni Vahab öldüğünde, Necid ve Yemen’in büyük bir
kesimi Vahabilerin denetimine geçmişti. Kendisinden sonra mezhebin başına oğlu
Abdülaziz geçti. Onun döneminde bölge halkına yapılan talan ve yağma
saldırıları Mekke, Medine, Irak ve Mısır’a kadar ulaştı. Kerbela’ya gönderdiği
yağmacılar, Hz. Hüseyin’in türbesindeki altın, gümüş ve kıymetli eşyaları
alarak Deriye’ye getirdiler. İran şahı, Osmanlı’ya gönderdiği mektuplarda
saldırganların cezalandırılmasını, aksi taktirde bu işi kendilerinin yapacağını
bildirdi. Durumun önemini kavrayan Osmanlı yöneticileri, Mısır Valisi Mehmet
Ali Paşa’ya yetki vererek asilerin yakalanmasını ve cezalandırılmasını,
bölgenin de tekrar huzura kavuşturulmasını istediler. Mısır valisi ve oğlu
İbrahim İki koldan Hicaz bölgesine girdiler. Vahabilerin ele geçirdiği yerleri
onlardan temizlediler. İbni Vahab’ın iki oğlu bu çatışmalarda öldü. Vahabi
hareketinin başında bulunan diğer oğlu Abdullah yakalanarak İstanbul’a
gönderildi. İstanbul’daki yargılamadan sonra idam edildi.
Vahabi hareketi belli bir süre ortadan kalkmıştı.
Ancak ileriki yıllarda İngilizlerin de desteğini alarak, Osmanlı devletine
savaş açtılar. Ve Hicaz bölgesini denetim altına aldılar. Birinci dünya savaşının
sonunda da yine İngilizlerin desteği ile Hicaz bölgesindeki bugünkü Suudi
Arabistan devletini kurdular.
Vahabi hareketin ve bugünkü Suudi Arabistan’ın kuruluşunu
kısaca özetledik. Şimdi asıl konumuza gelelim. Vahabilik neyi savunmaktadır? Diğer
mezheplerden farkı nedir?
VAHABİLİĞİN İSLAM ANLAYIŞI
1-Dinde aklı kullanmayı reddederler. Hukuki
içtihatları (yorumları), fen bilimlerini, felsefeyi kabul etmezler.
2-İbadetleri (namaz-oruç) imandan sayarlar.
İbadetlerin yerine getirilmesinin imanı artırdığını ileri sürerler.
3-Kabirler üzerine türbe yapılmasını, ziyaret
edilmesini dine aykırı bulurlar.
4-Tevhidde Kelime-i Şahadeti yeterli bulmazlar.
İbadetlerin de yapılmasını şart koşarlar.
5-Vakıf müesseselerini reddederler, batıl bulurlar.
6-Namazın cemaatle kılınmasını şart koşarlar. Beş
vakit namazın Camii’de kılınmasını mecburi sayarlar.
7-Sigara ve nargile içenler sarhoş olarak kabul edilir,
cezası kırk değnektir.
8-Dinde tasavvufu reddederler. Tarikata girmeyi şirk
(Allah’a ortak koşma) sayarlar.
9-Peygamberin hatıralarını anmayı, Hırka-i Şerif, Sakal-ı
şerif ziyaretlerini şirk olarak kabul ederler.
10-Hz. Muhammed’e “Seyyiduna” ve “Mevlana” diyenleri
kafir olarak kabul ederler.
11-Nazar boncuğu takmayı şirk olarak kabul ederler.
Yukarıda Vahabiliğin kısaca din anlayışını özetledik.
Görüleceği gibi, savunduğu fikirler tamamen İslam’a aykırı, fanatik ve
saldırgan bir yapıya sahiptir. Kendileri gibi inanmayan ve düşünmeyen her kesi
düşman olarak kabul etmektedirler. Ve onlara karşı şiddet kullanmayı, onların
can ve mallarının gasp edilmesini ve ortadan kaldırılmasını kendi anlayışına
göre “HELAL” görmektedir. İşte İŞİD ve EL KAİDE gibi terör örgütleri de bunu
savunmaktadır. Savundukları fikirlerle ve yaptıkları eylemlerle İslam
coğrafyasını kan deryasına çevirmişlerdir. İslam coğrafyasını sömürgeleştirmek
isteyenlere zemin hazırlamışlar ve onların piyonu olmuşlardır. Aynen birinci
dünya savaşında İngiliz emperyalistlerine hizmet ettikleri gibi bugün de bu görevlerine
devam etmektedirler. Oysa, İslam dini ilim ve fenne önem vermiş “ilim Çin’de
dahi olsa gidip alın” demiştir. Vahabi anlayış ise, İslam’ı bağnaz, tutucu,
gerici ve saldırgan bir din gibi sunmaktadır.
Vahabiliğin İslam anlayışını reddeden konuyla ilgili
ayetler şunlardır:
ZÜMER SURESİ: 9. Ayet: “ …Bilenlerle bilmeyenler bir
olur mu? Ancak AKIL sahipleri bundan öğüt alır.”
SAD SURESİ: 29. Ayet: “Ey Muhammed! Sana indirdiğimiz
bu kitap kutludur. Ayetlerini düşünsünler. Aklı olanlar ibret alsınlar.“
ENAM SURESİ: 151. Ayet: “Haklı olmadıkça cana
kıymayın. Allah bunu size haram etmiştir.”
BAKARA SURESİ: 256. Ayet: “Dinde baskı ve zorlama
yoktur.”
Kur’an’daki ayetler gayet açıktır. Kur’an, aklı
kullanmayı emrederken, meşru savunma dışında insan öldürmeyi ve zulmetmeyi
yasaklamıştır. Ayetler açık olmasına rağmen, terör örgütleri eylemlerini “dinin
gereği” gibi sunmaya devam etmektedirler. Terör örgütlerinin bu anlayışına
İlahiyatçı-yazar Prof. Dr. Yusuf Yörükan’ın VAHABİLİK hakkındaki inceleme
yazısı ile cevap vermeye devam edelim. Yusuf Yörükan Hoca, Vahabilik hakkında
şöyle yazmaktadır:
“ Dinde akla yer vermemek meselesine gelince: Bu,
evvela İslam ruhuna, peygamberin yoluna ve Kur’an-ı Kerim’in beyyine ayetine,
tefekkür edin, nazar edin, emirlerine muhaliftir. Eğer din akla kıymet
vermiyorsa, FİKİR ve VİCDAN hürriyeti yoktur. Anlamadan inanmak zorla
inandırmaktır. Bu da taassup ve istibdatı doğurur. Zihinleri uyuşturur.
İnsanlar gerçekleri hurafelerden ayıramaz olur. Halbuki Müslümanlık hurafelerle
mücadele eden ve batıl itikatları reddeden, hamle verici bir dindir. Hz.
Peygamber Müslüman olmak için müracat edenlere: “” Evvela, batıl itikatları ve
hurafeleri terk edeceğinize söz verin, ondan sonra size Müslümanlığı tebliğ
ederim“” demiştir.”
Yusuf hoca dinde aklı kullanmayı reddeden Abbasi
halifelerinden ve Endülüs devletini yönetenlerden örnekler vererek şöyle devam
etmektedir:
“… İslam tarihinde akılcılarla, nasiyecilerin (dinde
aklı kullanmayı reddedenler) çarpıştığı devirler göz önüne alınmalıdır. Abbasi
halifelerinden MEMUN ve halefleri zamanında AKILCILIK hüküm sürüyordu. Bu devir,
İslam’da ilim ve medeniyetin ilerlediği ve insanların refaha kavuştuğu bir
devirdir. MÜTEVEKKİL zamanında Ahmet İbni Hanbel’in nüfuzu dolayısıyla
nassiyecilik (nakilcilik) hakim olunca, medeniyet ışığı süratle karardı. Abbasi
devrinin insanları bir daha refah göremediler. ENDÜLÜS’de fikir hürriyeti
yaşandığı devirde Avrupa’yı uyandıran bir medeniyet vücuda geldiği halde, HANBELİLİK
orada hakim duruma geçtikten sonra, çok geçmeden Endülüs devleti yıkıldı. “
İlahiyatçı-yazar, Prof. Dr. Yusuf Yörükan yetmiş yıl
önce Vahabilik konusunda bunları yazıp, İslam ülkelerini aydınlatmaya çaba sarf
ederken, Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda yeterli bilgilendirme ve halkı
aydınlatma görevini yerine getirebiliyor mu? Konu ile ilgili olarak bir kitapçık
yayınlamakla bu iş bitiyor mu? Cuma
hutbelerinde bu terör örgütlerinin savunduğu İslam anlayışının Kur’an’a aykırı
olduğu anlatılamaz mı? Elinde yüz binin üzerinde kadrosu bulunan bir teşkilat basın-yayın
ve televizyon aracılığı ile halkı aydınlatamaz mı? Açık oturumlar, paneller ve
konferanslar düzenleyemez mi? Bu terör örgütleri ile sadece güvenlik güçleri mi
mücadele edecek? Özellikle İlahiyat fakültelerindeki akademisyenlerin güvenlik
güçlerine fikri olarak destek vermeleri gerekmiyor mu? Terör örgütlerine karşı
canlarını siper eden güvenlik mensupları neden yalnız bırakılıyor? Diyanet İşleri Başkanlığının tüm bu sorulara
cevap vermesi gerekiyor. Öyle göstermelik olarak bir broşür yayınlamakla bu iş
olmaz. Yayınladıkları kitapçıktaki dili de ne yazık ki sıradan insanların
anlaması mümkün değildir. Kitapçıklarda ve broşürlerde kullanılan dil akademik
bir değil, basit ve sade olmalıdır. Ayrıca Diyanetin artık mezhepçi damardan da
kurtulması gerekiyor. Fetö’yü anlatıyor, ŞİA’ya benzetiyor, DEAŞ’ı anlatıyor,
Hasan Sabbah’a benzetiyor. Dünyaya mezhepçi gözlüğü ile bakınca böyle oluyor.
Bir türlü objektif olamıyor. Diyanetin kadroları bugünkü olaylara, Abbasi Halifesi
Kadir Billah’ın bin yıl önce mezhepler hakkında almış olduğu kararlar
doğrultusunda bakıyorlar. Bir türlü yirmi birinci yüzyıla gelemiyorlar.
Makalemizi bitirirken, halkımızı din maskeli terör
örgütlerine karşı bilinçlendirmek ve onları aydınlatmak hepimizin görevi
olmalıdır. Ancak başta da bu görev Diyanet İşleri Başkanlığına düşmektedir.
Zira bu fikri mücadeleyi ancak geniş olanaklara ve donanımlara sahip bir kurum
yapabilir. Diyanet, bazılarına destek olmak ve popülist açıklamalar yapmak
yerine, mezhepçi gözlüğünü çıkartarak asli görevine dönmelidir.
Saygılarımla.
23.09.2019
Hamdullah Dedeoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.