4 Ocak 2025 Cumartesi

ALEVİLER ÜZERİNE OYUNU KİM OYNUYOR?

 

ALEVİLER ÜZERİNE OYUNU KİM OYNUYOR?

Yeni Şafak gazetesi yazarı Aydın Ünal, 30 Aralık 2024 günkü köşesinde “Aleviler, üzerlerine oynanan oyunun farkındalar mı?” Başlıklı bir makale yazdı. Başlığı gören ülkenin birliğini ve dirliğini koruyan bir yazı olmasını bekler. Oysa, makale tümden okunduğunda, Alevileri uyarmak yerine dolaylı tehdit, Kılıçdaroğlu üzerinden Alevileri Esad yanlısı olmakla suçlayan, İran’ın Anadolu Alevileri üzerinde bir oyun kurguladığı ile karşılaşmaktalar. Sayın Ünal’ın ilgili yazısındaki görüş ve yorumlarını tek tek ele alıp cevaplar vereceğiz.

1-“Sünni ve Aleviler, aralarındaki mesafeye rağmen bu topraklarda yüzyıllardır birbirlerine ilişmeden barış ve uyum içinde yaşıyorlar.”

Sayın Ünal, Sünni ve Alevi dediğiniz bu ülkenin kurucularıdır. Biz Aleviler, Sünni inancına mensup komşularımızla aramızda bir mesafe görmüyoruz. Bunu sanırım inanç anlamında kullanmışsınız. “Mesafe” kelimesinden, sizin Alevi İslam inancı konusunda yeterli bir bilgiye sahip olmadığınız anlaşılmaktadır. Zira, Aleviler de Hz. Muhammed’i peygamber, kutsal kitap olarak da Kur’an’ı Kerim’i kabul eder. Aleviler, Hz. Peygambere ve Ehli Beytine sonsuz bir sevgi ve saygı ile bağlıdırlar. Kısaca, İnanç bakımından Ehli-Sünnet mezheplerinden farkları yoktur. Ancak yorumlarda ve ritüeller de farklılıklar vardır. Her iki inanç grubu da birbirlerine saygı duyarlar ve dayanışma içinde yaşamaya devam ediyorlar. İlişme kelimesi de çok çirkin olmuş. Hiç yakışık almamış.

2-“Türkiye’de Sünniler çoğunluk olmanın sağladığı bir vakar içindedir.”

Sayın Ünal, Sünni bir aileden geldiğiniz için bunun kendinize bir üstünlük sağladığınıza inanıyorsunuz anlaşılan. Alevi bir aileden gelmiş olsaydınız, bunu nasıl değerlendirecektiniz merak ediyorum. Kendinizi Emevi ya da Abbasi halifesi olarak mı görüyorsunuz? Lütfedip bize yaşama hakkı verdiğiniz için çok teşekkür ederiz.

3-“Aleviler de bütün itirazlarına rağmen ve muhalefet yapılarına rağmen Türkiye’nin uyumlu vatandaşlarıdır.”

Sayın Ünal, Aleviler neden itiraz edip, neden muhalefet ediyorlar? Bunu acaba hiç düşündünüz mü? Sizin inancınız yasal olarak tanınmaz, haklarınız verilmez, baskı ve zulme uğrasaydınız ne yapardınız, merak ediyorum. Nedenini merak ediyorsanız, tarih boyunca Ehli-Beyt mensuplarının ve taraftarlarının yaşadıklarına bakarsanız, sanırım anlarsınız.

4-“Aralarındaki mesafe kapanmasa da kapanacak gibi görünmese de Sünni ve Aleviler kışkırtmalara boyun eğmezler, tuzağa düşmezler.”

Sayın Ünal, Aleviler hiçbir zaman başka bir inanç mensubuna zulüm ya da baskı yapmamışlardır. Dolayısıyla hiçbir zaman kışkırtmalara gelmemişlerdir. Gelmezler de. Hep mağdur olan, ezilen kesim Aleviler olmuştur. Ancak haksızlığa ve saldırılara da boyun eğmemişlerdir. Bunun en somut örneği de Kerbela katliamıdır. Zalime boyun eğmemişler, bir orduya karşı yetmiş iki kişi ile direnmeyi seçmişlerdir. Aleviler işte bu geleneğin temsilcileridir. Onurlarını ve inançlarını her şeyin üzerinde tutarlar.

5-“Esed ailesi, Suriye’yi 53 yıl boyunca azınlık Nusayri diktatörlüğü olarak yönettiler.”

Sayın Ünal, BAAS partisi hakkında ya bilginiz yok ya da bilinçli olarak Nusayri Aleviliğini ön plana çıkartmak istiyorsunuz. Anlamı “Diriliş” olan BAAS partisi Arap milliyetçiliğini esas alan, Sünni, Hristiyan ve Nusayri Araplar tarafından kurulan bir partidir. Uzun süre ülkeyi tek parti olarak yönettiler. Diyeceksiniz ki despot bir rejim kurmuşlardı. Evet doğru despot bir rejimdi. Hangi Arap ülkesinde demokrasi vardı söyler misiniz? Katar’da mı, Suudi Arabistan da mı, Kuveyt de mi?

Sayın Ünal, BAAS partisinin üst düzey yöneticilerinin büyük çoğunluğu Sünni-Hanefi mezhebine mensup Araplardan oluşuyordu. Bakanların, bürokrasinin, ordunun üst düzey yöneticilerinin çoğu yine Hanefi mezhebine mensuptu. Şeyhülislam’ı Sünni idi. Lütfen iyi araştırın ezbere yazmayınız. Bir devlet başkanı ile bir mezhebin diktatörlüğü kurulamaz ve uzun süre ayakta kalamaz. Zengin kesim de yine Sünni Araplardan oluşuyordu. Nusayrilerin büyük çoğunluğu kırsal kesimde, şehirlerdekiler ise, bizim eski gecekondu semtlerine benzer yerlerde yaşıyordu.

Sayın Ünal, eğer Suriye’de Nusayri diktatörlüğü olsaydı HAMAS liderlerinin Şam’da ne işi vardı?  Hamasın yöneticileri Nusayri miydi? Yine Filistin Kurtuluş Örgütünü meydana getiren direniş hareketlerinin yöneticileri Şam’da yıllarca kalmadılar mı? Filistin davasına başından bugüne kadar destek veren Suriye, Irak ve Libya değil miydi? Neden bu ülkeler hedef seçildi? Bu ülkelerin neden seçildiğini siz bilmiyor musunuz? Yıllarca ülke yönetiminde bulunanlarla birlikteydiniz. Bunu bildiğiniz kanısındayım.

6- “İktidar devlet aklıyla, CHP Kılıçdaroğlu ve Alevi ekibiyle Esed yanlısı politika izledi.”

Sayın Ünal, Mezhepçi bakış sizi kör etmiş. Bir kere, Kılıçdaroğlu partiyi Sayın Deniz Baykal’dan devraldı. Kendisi de Baykal döneminde grup başkan vekiliydi. CHP’de yöneticilere mezhep gözüyle bakılmaz. Zira ideolojisi buna müsaade etmez. Kaldık ki Kılıçdaroğlu’nun çekirdek kadrosunun çoğunluğunu da Alevi gelenekten gelmeyenlerden oluşmaktaydı. Şu andaki genel başkan Özgür özel de grup başkan vekiliydi. Sanırım siz biraz Alevilere karşı ön yargılısınız. “Devlet aklı” terimini de sanırım FETÖ’den transfer etmişsiniz. Zira bu deyimi en çok da onlar kullanıyordu.

CHP’nin Suriye’de izlediği politika da doğruydu. Nitekim bunun doğruluğu bugün de ispatlanmıştır. Emperyalistlerin kırk ülkeden getirip desteklediği teröristlerle Suriye yerle bir edildi. Bugünkü durum Esat dönemindekinden daha mı iyi oldu? Kötünün daha kötüsü oldu. İsrail Golon tepelerinin tamamını işgal ettiği gibi, Şam’ın kırk kilometre yakınına kadar geldi. Her gün Suriye’ye bomba yağdırmaktadır. Müdahale eden var mı? Filistin’e kararlı destek veren son ülke de ortadan kaldırıldı. İsrail, ABD ve yandaşları bölgenin tam hakimi oldu. Kim kazandı? Kim kaybetti? Lütfen, ön yargısız olarak bir düşünün, olayları ona göre değerlendirin.

7-“Anadolu Alevilerine bir tuzak kuruluyor. Aleviler üzerinden alçakça kanlı bir oyun kurgulanıyor. İran’ın Anadolu Alevileri üzerine düşen gölgesi, içerdeki ajanları, paralı ya da gönüllü uşakları eliyle tatsız bir sürece evriliyor. Allah korusun, hiç arzu etmediğimiz bir sıcak temasta kaybeden Türkiye olur, Milletimiz olur ama en fazla da Aleviler olur. Aleviler bu tuzağa düşmesin, bu oyuna gelmesin.”

Sayın Ünal, bu cümlelerde Alevi toplumuna dolaylı olarak bir tehdit var. Bir kere İran’ın Anadolu Alevilerinin üzerine gölgesi düşmez. İnanç bakımından birbirlerinden çok farklıdırlar. Aleviler, İran’daki dini rejime olumlu bakmazlar. Ancak sizin niyetinizin başka olduğu anlaşılmaktadır. Sizin, ABD ve Siyonist Netanyahu rejiminin İran’a yapmayı düşündüğü saldırılara destek vereceğiniz anlaşılmaktadır. Buna mezhepçi bakışla mı diyelim, yoksa Büyük Orta Doğu Projesinde yer kapma mı diyelim, ama sonuçta emperyalizme hizmet edecek bir yola doğru gideceğinizi göstermektedir.

Sayın Ünal, emperyalistler bölgeyi yeniden dizayn ediyorlar. Orta Doğu’da güçlü devletler istemiyorlar. Kanton devletçikler istiyorlar. Amaçları da bölgenin doğal kaynaklarının denetimini tamamen ele geçirmektir. Irak’ı, Libya’yı, Suriye’yi parçaladılar. Şimdi hedefte İran var. Ondan sonra da Türkiye var. Bunu görmüyor musunuz? Irak’ta, Libya’da ve Suriye’de yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Yüz binlerce kadın Irak’ta tecavüze uğradı. Siz zalimin yanında mısınız, mağdurun yanında mı? İnsani duygular taşıyan herkes tabi ki saldırıya uğraya İran halkının yanında olur. Aynen Irak’ta, Gazze’de olduğu gibi. Lütfen rejimle halkı birbirine karıştırmayın. Molla rejimi bugün var yarın yok. Ama katliam ve zulme uğrayacak olan İran halkıdır.

Sayın Ünal, yazınızdaki amacın Alevileri korumak ve uyarmak değil, tamamen korkutma ve tehdit olduğu görülmektedir. Sizin bu yazınızdan sonra sosyal medyada Alevileri düşmanlaştırmaya yönelik “Siyasal Alevicilik” kampanyasının başlatılmasının tesadüf olmadığı da dikkat çekmektedir. Aleviler bu ülkenin kurucularından ve asli unsurlarındandır. Gerek Osmanlı’nın gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna emek vermiş ve bu uğurda şehitler vermiş bir toplumdur. Büyük dedesi Yemen cephesinde şehit olmuş, akrabaları da kurtuluş mücadelesine destek vermiş bir aileden geliyorum. Dolayısıyla, kimse Alevilerin vatanseverliklerini sınava tabi tutamaz.  

Sayın Ünal, ileride tarih yazıldığında isminizin iyi anılmasını istiyorsanız, güçlünün, zalimin yanında değil, mağdurun, ezilenin, saldırıya uğrayanın yanında durun. Selamlarımla.

Hamdullah Dedeoğlu.

04.01.2025.

 

 

 

 

 

 

 

1 Ocak 2025 Çarşamba

TERÖR ÖRGÜTLERİNE “SİYASAL ALEVİCİLİK” DİYEN EREM ŞENTÜRK’E CEVAP: KIŞKIRTICILIK YAPMAYIN




TERÖR ÖRGÜTLERİNE “SİYASAL ALEVİCİLİK” DİYEN EREM ŞENTÜRK’E CEVAP: KIŞKIRTICILIK YAPMAYIN

Son günlerde sosyal medyada ve basında Aleviliği ve Alevileri hedefe koyan kışkırtıcı yayınların arttığına tanık olmaktayız. Örgütlü oldukları ve tek merkezden yönetildikleri dikkat çekmektedir.

Bu kışkırtıcı yayınlardan önemli bulduğumuz kişilerden gazeteci  Erem Şentürk ile başlayalım.

You Tube kanalında “Siyasal Alevicilik” adlı uzun bir video yayınlayan Erem Şentürk, PKK ve THKP-C terör örgütlerini “Siyasal Alevicilik” olarak nitelendirdi. Bununla da yetinmeyen Erem Şentürk, terör örgütlerinin bütün eylemlerini de “Siyasal Alevicilik” olarak tanımladı. Erem Şentürk’e kendi sitesinin yorum bölümünde verdiğim cevabı aktardıktan sonra, videonun tamamında yer alan görüşlere ayrıca cevap vereceğim. Erem Şentürk’e verdiğim cevap şöyle:

“Sayın Şentürk, ben Alevi ocaklardan İmam Rıza Ocağı mensubuyum. Aynı zamanda Ankara gazetecilikten mezunum. Sizi izledikten sonra irkildim. PKK, THKP-C gibi terörist örgütleri “Siyasal Alevilik” olarak tanımlamanız çok yanlış. Aynı şey “Siyasal İslamcı” tanımı için de geçerlidir. Gerek PKK gerek THKP-C terör örgütleridir. Bir kişi hem terörist hem “Siyasal Alevici” hem de “Siyasal İslamcı” olmaz. Zira İslam dininin kutsal kitabı Kur’an’ı Kerim’de meşru savunma dışında adam öldürmek yoktur. (Enam Suresi 151. Ayet) “Dinde baskı ve zorlama yoktur” (Bakara Suresi 256. Ayet) Kaldı ki, bu örgütleri kuranlar ateisttir. Dolayısıyla terör örgütlerini bir inançla ilişkilendirmek kışkırtıcılıktan başka bir şey değildir. Siz ki gazetecilikten mezun olmuş ve biraz hukuk okumuş bir insanın suçun bireysel olduğunu mutlaka bilmeniz gerektiği kanısındayım. Sizi izleyen cahil birisi bütün Alevilere kuşku ile bakar. Ve Alevileri düşman gibi algılar. Alevi İslam inancında, bütün insanlara, inançlara saygı ve hoşgörü vardır. Yetmiş iki millete aynı gözle bakar. Kaldı ki, söylemek istemezdim ama gerek PKK’nin gerek THKP-C’nin kurucuları Alevi bir aileden gelmiyorlar. BAAS partisinin eylem ve uygulamalarını da bir mezheple ilişkilendirmek de doğru değildir. BAAS partisinin yöneticilerinin büyük çoğunluğunu Hanefi mezhebine mensup olanlar oluşturmaktadır. Suriye devletinin resmi mezhebi de Hanefiliktir. Lütfen Hanefilikle, Vahabiliği karıştırmayın. Bir meslektaş olarak bunları size yakıştıramadım. Daha dikkatli bir dil kullanmanızı öneriyorum. Selamlarımla."

Erem Şentürk, videonun devamında, “siyasal Aleviciliği” İttihat Terakki Partisi ile başlatıp, 1908 devrim hareketini, Atatürkçülüğü, Cumhuriyeti, Kemalistleri hatta hızını alamayıp Yeniden Refah Partisini, Saadet Partisini, DEM partisini, İran’ı, BAAS partisini “Siyasal Alevicilik” kapsamına dahil etmektedir. Kısaca Ak Parti dışında kalan her kesimi “siyasal Alevici” olmakla itham etmektedir. Ancak sonunda kendi tarafını belli etmektedir. Kadir Mısıroğlu’na “Üstadım” demektedir. Bu şahıs biliyorsunuz, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen biriydi. Böylece Kadir Mısıroğlu ile kimin tarafında olduğunu açıkça ilan etmektedir. Ancak kullandığı dil ve örnek verdiği olaylar tam bir kışkırtıcılık. Ülkemizdeki birliği, dirliği bozmayı hedefleyen bir yayın yapmış. Umarım ülkemizdeki cumhuriyet savcıları gerekli işlemlere başlarlar. Çünkü bunun gereği yapılmazsa provokatif eylemlerin önü alınamaz.

Sosyal medyadaki kışkırtıcı yayınlar Erem Şentürk ile bitmiyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi tek merkezden harekete geçirilmişler. Tornadan çıkmış gibi, aynı provokatif yayınların tekrarlandığını görmekteyiz. İşte bu yayınlardan bazıları:




        

Yayınlardan da görüldüğü gibi, tamamen örgütlü ve tek merkezden yönlendirildiği belli olmaktadır. Nitekim; İsmail Çağlar isimli kullanıcı “Erem Şentürk yeniden gönderi yayınladı.” Demektedir. Bu da kışkırtmaların tek merkezden yönetildiğini göstermektedir. 
                  
Hamdullah Dedeoğlu.
01.01.2025.


30 Aralık 2024 Pazartesi

SAZ KURSUNA DÖRT YÜZ BİN TL CEZA






SAZ KURSUNA DÖRT YÜZ BİN TL CEZA

Amasya Milli Eğitim Müdürlüğü, Amasya merkezde müzik enstrümanı satış ve saz kursu veren bir işletmeye dört yüz bin lira idari ceza parası ile birlikte kapatma kararı verdi. Kararın gerekçesi olarak da Milli Eğitim Bakanlığının 2023/ 26 nolu genelgesi gösterildi. İşyeri sahibi Yurdagül Akkız’ın eşi ve saz sanatçısı Özgür Akkız’ın verdiği bilgiye göre olay şöyle oldu:

“Başlarında Amasya Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı bir ekip, 24.10. 2024 günü Hacılar Meydan mahallesi Prof. Dr. Necmettin Erbakan caddesi No: 19/A da bulunan işyerimize gelerek “hakkınızda şikayet var” diyerek incelemede bulunacaklarını söylediler. Müzik enstrümanı satışı yapılan yeri gezdikten sonra müzik eğitiminin verildiği alanı da incelemek istediklerini ilettiler. Ancak işyerinin üstü oturduğum konut olduğu için orayı göstermek zorunda olamayacağımı belirttim. Bunun üzerine, tarafıma herhangi bir yazı ya da tutanak verilmeden gittiler. 22.11.2024 günü ise, eşim adına vergi dairesine kayıtlı olan işyerimize Amasya valisi Önder Bakan’ın onayı ile dört yüz bin elli TL cezanın verildiğini öğrendik. 28.11.2024 günü ise, Amasya Milli Eğitim Müdürlüğünden tarafımıza verilen ceza tebliğ edildi.”

Özgür Akkız, Milli Eğitim Müdürlüğünün tutanağında cezaya gerekçe olarak gösterilen “ Müzik derslerinden özel ders kapsamında ilk okul, ortaokul ve Lise öğrencilerine dersler verildiği iddia edilmektedir. Oysa evimizin bir odasında sadece benim tarafımdan satışını yaptığımız saz ve diğer enstrüman kursu verilmektedir. Yani okullardaki müzik dersleri ile herhangi bir ilgimiz bulunmamaktadır. Tarafımıza herhangi bir uyarı yapılmadan direkt cezalandırma yönteminin seçilmesinin kasıtlı olduğu görülmektedir. Ayrıca müzik aleti kursu veren çok sayıda işletme bulunmasına rağmen sadece üç kuruma ceza verilmesi ve diğerlerine sadece uyarı yapılması dikkatimizi çekti. Bu da bize karşı bir kasıt olduğu şüphesini artırmaktadır."

Kararın iptali için yargıya başvurduklarını belirten özgür Akkız, gerek müzik enstrümanın satışının yapıldığı dükkanın gerek oturduğu evin kira olduğunu belirterek, “Bundan sonra geçimimi ne ile sağlayacağım. Bu kararı verenleri vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.” Dedi.  

Hamdullah Dedeoğlu

31.12.2024.

BABA İLYAS HORASANİ TÜRBESİNDEN FOTOĞRAFLAR

AMASYA MERKEZE BAĞLI İLYAS KÖYÜNDEKİ BABA İLYAS HORASANİ TÜRBESİNDEN FOTOĞRAFLAR












BABA İLYAS DESTANI

Horasan’dan çıktık yola.
Sürülerimizle vardık Rum’a.
Sultan izin vermedi geçmeye.
Sıkıştık kaldık Gavur dağında.

Bebelerimiz açlıktan ağlar burada.
Köpek vezir izin vermez Kızıldağ’da.
Bizden önce namımız gitmiş makama.
Sıkıştık kaldık Gavur dağında.

Şeyhimiz İlyas bekler bizi Amasya’da.
Bize de yurt tutmuş orada.
Çadırlarımız boş duruyor ırmak kenarında.
Sıkıştık kaldık Gavur dağında.

Sultan saldı askerlerini üzerimize.
Aman vermedi hiç birimize.
Mecbur etti bizi direnmeye.
Sıkıştık kaldık Gavur dağında.

Kılıç kuşandı analar, bacılar.
Açıldı yollar, meydanlar.
Yara, yara çıktık Gavur dağında.
Kılıç şakırtıları, ok vızıltıları arasında.

Ekim’de vardık Amasya’ya.
Şeyhimizi asmışlar kaleye.
Viran eyledik, Harşena’yı Kör Kadıya.
Yürüdük oradan Konya’ya.

Korkuya kapıldı, bizi duyduğunda.
Tahtını bırakıp, kaçtı adaya.
Frenkleri çıkarttı en son  karşımıza.
Oklarımız işlemiyordu zırhlarına.

Etrafımız sarılmadan çıktık dağa.
Siper oldu bize Kartalkaya.
Nam saldık bütün dünyaya.
Bir daha ki bahara kaldı...
Payitahta el koymaya...

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu
23.03.2019

*Babai isyanında hayatını kaybedenlere ithaf edilmiştir.

29 Aralık 2024 Pazar

BABA İLYAS DESTANI


BABA İLYAS DESTANI


Horasan’dan çıktık yola.
Sürülerimizle vardık Rum’a.
Sultan izin vermedi geçmeye.
Sıkıştık kaldık Gavur dağında.

Bebelerimiz açlıktan ağlar burada.
Köpek vezir izin vermez Kızıldağ’da.
Bizden önce namımız gitmiş makama.
Sıkıştık kaldık Gavur dağında.

Şeyhimiz İlyas bekler bizi Amasya’da.
Bize de yurt tutmuş orada.
Çadırlarımız boş duruyor ırmak kenarında.
Sıkıştık kaldık Gavur dağında.

Sultan saldı askerlerini üzerimize.
Aman vermedi hiç birimize.
Mecbur etti bizi direnmeye.
Sıkıştık kaldık Gavur dağında.

Kılıç kuşandı analar, bacılar.
Açıldı yollar, meydanlar.
Yara, yara çıktık Gavur dağında.
Kılıç şakırtıları, ok vızıltıları arasında.

Ekim’de vardık Amasya’ya.
Şeyhimizi asmışlar kaleye.
Viran eyledik, Harşena’yı Kör Kadıya.
Yürüdük oradan Konya’ya.

Korkuya kapıldı, bizi duyduğunda.
Tahtını bırakıp, kaçtı adaya.
Frenkleri çıkarttı en son  karşımıza.
Oklarımız işlemiyordu zırhlarına.

Etrafımız sarılmadan çıktık dağa.
Siper oldu bize Kartalkaya.
Nam saldık bütün dünyaya.
Bir daha ki bahara kaldı...
Payitahta el koymaya...

Yazan: Hamdullah Dedeoğlu
23.03.2019

*Babai isyanında hayatını kaybedenlere ithaf edilmiştir.


28 Aralık 2024 Cumartesi

YILBAŞININ HRİSTİYANLIKLA İLGİSİ VAR MI?

 

YILBAŞININ HRİSTİYANLIKLA İLGİSİ VAR MI?

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın cuma hutbelerindeki sözleri ve yaptığı konuşmalar son dönemlerde iyice öne çıkmaya başladı. Konuşmalarının içinde herkesin kabul gördüğü olumsuz alışkanlıkları belirttikten sonra, esas amacını gizlemeye çalıştığı görülmektedir. Öyle ki; unvanı profesör olan bir ilim adamından beklemediğimiz açıklamalara şahit olmaktayız. Önemli günlerde bu ülkenin kurucu önderlerini anmayı aklına getirmeyen hatta onlara dolaylı olarak beddua anlamına gelecek sözler ima etmesi başka niyetler içinde olduğu konusundaki şüphelerimizi artırmaktadır.

Son olarak, “Yılbaşı kutlamaları İslami değerlere uygun değildir” sözleri aydın ve laik kesimlerde oldukça tepki çekti. Oysa bir ilim ve bilim adamının yılbaşı kutlamalarının ve miladi takvimin Hristiyanlıkla doğrudan bir ilgisinin bulunmadığını bilmesi gerekirdi. Ayrıca görevi gereği halkını aydınlatması ve milletler arasında bir hoş görü ve barışa katkı yapması gerekirken, tam tersine ayrıştırmayı ve kutuplaştırmayı seçmektedir. Oysa, ülkemizde Hristiyan inancına mensup vatandaşlarımız da bulunmaktadır. Bu ülkede yaşayan farklı inanca ve dine mensup vatandaşlarımızın birlikte yeni yılı kutlamasında ne mahsur var, anlamak mümkün değildir. Ayrıca, bir Diyanet İşleri Başkanı İnsanlarımızı ayrıştırmak yerine, birlikte olmaya ve dayanışma içinde yaşamaya teşvik etmelidir. Ülkemizin buna ihtiyacı bulunmaktadır.

Yılbaşı kutlamaları Miladi takvime göre yeni bir yılın başlangıcı olarak bütün dünyada kabul görmüş bir gelenektir. Bunu sadece Hristiyanlar kutlamıyor. En doğusundan en batısına kadar Japonya’dan Amerika’ya kadar tüm milletler hiçbir inanç ayırımı yapmadan kutlamaktadırlar. Miladi takvimin doğrudan Hristiyan kültürü ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Miladi takvim ilk defa Mısırlılar tarafından uygulanan bir takvimidir. Dünyanın güneş etrafında dönüş süresi olan 365 gün altı saat zaman dilimini kapsamaktadır. Bu takvim Yunanlılar aracılığı ile Roma imparatorluğuna, oradan da batıya geçmiştir. Bizde ise, 1917 yılında Osmanlı devleti döneminde “Takvimi Garbi” adıyla, Cumhuriyet döneminde ise, 1925 yılında son şeklini alarak uygulanmaya başlanmıştır. Buradaki amaç bütün dünyanın kullandığı takvimi kabul ederek milletler arasındaki yazışmalara standart getirmek ve ülke içinde de buna uyum sağlamayı amaçlamaktadır.  

Yılbaşı kutlamalarının ayrıca Hz. İsa’nın doğum günü ile de ilgisi yoktur. Zira Katolik ve Protestan Hristiyanlar Noeli 25 Aralık’ta, Gregoryan ve Süryani kiliseleri ise, 6 Ocak’ta kutlamaktadırlar. Dolayısıyla yılbaşı kutlamalarının Hz. İsa’nın doğum günü ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Kaldı ki öyle bir şey olsa da Kur’an’da hem Hz. Musa’nın hem de Hz. İsa’nın peygamberliği kabul edilmektedir. Din üzerinden bu kadar ayrıştırmanın bir gereği var mı? Hangi çağda yaşıyoruz. İnsanları tekrar Orta çağa mı götüreceksiniz?

Hristiyan kültürü adı altında dünyanın ortak değerlerine karşı çıkanlara şunu hatırlatmak isterim. O halde, Hristiyan batının ürettiği lüks arabalara neden biniyorsunuz? Lüks cep telefonlarını neden kullanıyorsunuz? Kısaca batının ürettiği teknolojiyi kullanmaktan neden vaz geçmiyorsunuz? İşinize gelince medeniyet, işinize gelmeyince Hristiyan kültürü mü oluyor?

Din ve inançlar üzerinden ayrıştırmalar yapanlara şunu öneriyorum: Lütfen artık bu dili kullanmaktan vazgeçin. 7. Yüzyılda değil, 21. Yüzyılda yaşıyoruz. Dinler, insanları düşmanlaştırmak ve savaştırmak değil, barış ve hoş görü içerisinde yaşamayı öğütlemiştir.

Saygılarımla.

Hamdullah Dedeoğlu.

28.12.2024.

 

25 Aralık 2024 Çarşamba

DÜŞMÜŞSÜN DÖRDÜN PEŞİNE

 

DÜŞMÜŞSÜN DÖRDÜN PEŞİNE

Şeriat, şeriat diye vuruyorsun kürsüye.

Bir taneyle yetinmiyorsun belli.

Fakir, fukara bulamazken birini.

Sen düşmüşsün dördün peşine.


Dörtten sonra istersin bir de cariye.

Süfyan vermez sana bir daha hediye.

Bütün günün geçecek yemeyle, içmeyle.

Sonra yürüyerek gidemeyeceksin mescide.


Öbür tarafa bir günah bırakma sakın.

Mahrum kalırsın hurilerden, perilerden.

Zebani bekliyor seni kapının girişinde.

Dosyanı temiz tut ki; geçebilesin köprüden.

Yazan: Aşık Dedeoğlu

25.12.2024.

Popular