26 Eylül 2025 Cuma

ALEVİLERİN EZİLDİKLERİ VE SÖMÜRÜLDÜKLERİ YETMEZ Mİ?

ALEVİLERİN EZİLDİKLERİ VE SÖMÜRÜLDÜKLERİ YETMEZ Mİ?

Son günlerde Alevilere yönelik suçlama ve karalamalar yine ön plana çıkmaya başladı. En gericisinden sözde en demokrat en solcusuna kadar hedefte Alevi toplumu bulunuyor. Alevileri hedefe koymak nasıl olsa kolay. Fazla ses de çıkartmıyorlar. O halde “vurun  abalıya” diyerek hep birden Alevileri hedef kitlesi yapıyorlar. Biraz argo olacak ama halk deyimi ile bir “günah keçisi” arandığı zaman bu hep Alevi toplumu oluyor. Yavuz Sultan Selim’den bu yana bu topraklarda yaşayan Alevi kitlesi hep “öteki” hep “karşı kampta” yer alan bir “düşman” olarak gösterilmiştir.

Oysa, hep ezilen hep hakları gasp edilenler Aleviler olmuştur. Osmanlı Devletinin kuruluşunda yer alanların en önünde Aleviler var. Kurtuluş savaşında ve cumhuriyetin kuruluşunda yine en önde ve ilk destek verenler onlar. Ama ne hikmetse, mücadeleye ya sonradan katılan ya da kurtuluşta ve kuruluşta karşı cephede yer alanlar bu ülkenin esas sahibi oluyor. Ülkenin kaymağını yiyen de yine bunlar oluyor. Bunda bir tezatlık yok mu?

Alevilerin bu duruma düşmesinin en büyük nedeni, saf ve temiz kalpli olmalarından geliyor. Herkesi kendileri gibi dürüst, samimi ve sözüne sadık insanlar olarak görüyorlar. 1980 öncesi soğuk savaş döneminde soldaki örgütlerin tabanın önemli bir kesimi Alevi ailelerin çocuklarından meydana geliyordu. Vuruldular, vurdular, hapse girdiler. Kendileri ile birlikte ailelerini de mağdur ettiler.

Ama bu örgütlerin ve partilerin başkanlarına ve tepe yöneticilerine baktığımızda hiçbiri Alevi bir aileden gelmiyordu. Örneğin; PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan, Dev-Sol’un kurucusu  Dursun Karataş Alevi bir aileye mensup değildiler. Ama bu örgütlerde yer alan Alevi kökenli gençler üzerinden bütün Alevi toplumu gericiler tarafından düşmanlaştırılıyordu. Ama ne tesadüf ki, kimse Abdullah Öcalan ile Dursun Karataş’ın ailesinin mensup olduğu inancı sorgulamıyordu. Burada bir çelişki yok mu?

Aynısı bugün yine tekrar edilmektedir. Laik ve Atatürkçü diye bildiğimiz Cumhuriyet gazetesinin bir yazarı CHP’deki olayları Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden Alevilere bağlıyor. Yine kendisinin de Alevi olduğunu söyleyen bir televizyonun genel yayın yönetmeni “Alevilerin haini çoktur” diyerek Alevi kitlesini ötekileştirmeye hizmet eden açıklamalar yapıyor.

Cumhuriyet Gazetesi yazarı Orhan Bursalı Tivitır hesabından “Aleviler siyasi cemaati oluştu, CHP umurlarında değil… Türkiye de.” Şeklinde paylaşımlarda bulunuyor.

Okurlarının büyük çoğunluğu Alevi olan Cumhuriyet gazetesinin yazarına sormak lazım;

CHP İstanbul İl Başkanlığına kayyım olarak atanan Gürsel Tekin Alevi mi? Gazeteci Barış Yarkadaş Alevi mi? CHP’nin olağanüstü kurultayını mahkemelere taşıyan Antakya eski Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş Alevi mi? Elbette ki değiller. Ama bunların inancı ve mezhebi üzerinden kimse polemik yapmıyor. Doğrusu da bu olmalı. İnsanlar eleştirilecekse inançları nedeniyle değil, siyasal görüşleri ve eylemleri nedeniyle ele alınmalıdır. 

Hasbelkader bir mevkiye gelmişler ama, gericilerin yaydığı yalan ve iftiralardan hala kurtulamamışlar. Bir iki söz söyleyip, bir iki kitap okumakla kendilerini “demokrat” ve “solcu” olarak lanse ediyorlar. Batsın sizin demokratlığınız da solculuğunuz da. Sizin demokratlığınız da solculuğunuz da Star Tv’nin program sunucusu Güner Ümit kadar. O da demokrat birisi olarak tanınıyordu. Ama, Aleviler için kullandığı “ensest ilişki içindeler” cümlesi onun gericilerin Aleviler hakkında yaydığı bilinç altındaki iftiralardan kurtulamadığı belli olmuştu.

Güner Ümit hatasını anladı. Alevi toplumundan özür dileyerek görevinden istifa etti. Güner Ümit’in gösterdiği erdemliği bakalım Orhan Bursalı gösterebilecek mi?

Alevi toplumunun son yıllarda dernek ve vakıflarda örgütlenmesi haklarını savunma açısından meyvelerini vermeye başladı. Ezildiklerinin ve sömürüldüklerinin farkına  vardılar. Nitekim; son günlerde Alevilere yönelik ayırımcı ve ötekileştiren açıklamalara örgütlü bir şekilde tepki gösterdiler. Kendilerine hakaret eden, aşağılayan söz ve davranışlara anında cevap verdiler. Toplumdaki ağırlıklarını hissettirmeye başladılar. Aleviler hakkında olumsuz görüş beyan edecek olanların bundan sonra sözlerine ve açıklamalarına daha dikkat edeceklerini umuyorum. Zira bundan sonra karşılarında suskun bir toplum değil, örgütlü ve bilinçli bir topluluk var.

Hamdullah Dedeoğlu.

26.09.2025.

15 Eylül 2025 Pazartesi

DİNLER VE İNANÇLAR TERÖRLE BAĞDAŞIR MI?

 

DİNLER VE İNANÇLAR TERÖRLE BAĞDAŞIR MI?

Sorunun cevabını baştan verelim. Kesinlikle bağdaşmaz. Bütün dinlerde meşru savunma dışında insan öldürmek yasaklanmıştır. Tevrat 7: 9-10,  Markos İNCİLİ 7:19-20,  10:18-20, Matta İNCİLİ 15: 20-23, Kur’an-ı Kerim Enam Suresi 151, Furkan Suresi 68. Ayetleri.

Bu ayetlerden görüleceği gibi, bütün semavi dinlerde Musevilikte, Hristiyanlıkta ve İslamiyet de meşru savunma dışında haksız yere insan öldürmek yasaklanmıştır. Kutsal kitaplardaki bu ayetlere rağmen, maalesef “Din” adına cinayetler ve katliamlar yapılmıştır. Yapılmaya da devam edilmektedir.

Orta çağda Avrupa’da kurulan engizisyon mahkemelerinin idam kararları, Katolik kilisesinin Protestan, Bogomil, Katharlara uyguladığı şiddet eylemleri ve İsrail’deki Siyonist rejimin Gazze'de yaptığı katliamlar buna örnek verilebilir. Yine aynı şekilde, İslam coğrafyasında farklı mezhep ve inanç mensuplarına “Sapkın” “din dışı” denilerek katliamlara varan şiddet uygulanmıştır.

Tüm bu şiddet ve katliamlar maalesef “din” adına ve dini korumak maksadıyla yapıldığı ileri sürülmüştür. Ancak, bu şiddet ve katliamlar halk içinde birbirlerine karşı değil, iktidar mensupları tarafından diğer inanç mensuplarına uygulanmıştır. Yani, şiddet ve katliamların kaynağı din değil, iktidarı ele geçiren yönetici kesimler tarafından dine aykırı olarak uygulanmıştır. Eğer şiddet ve katliamların kaynağı dinler olsaydı, hiçbir din taraftar bulamazdı. Zira dinlerin amacı insanları eğitmek, ahlaklı ve dürüst bir toplum yaratmak olmuştur. Bu ilkeleri benimseyen hiçbir din şiddeti ve katliamı onaylamaz.

Bu kısa girişten sonra İslam coğrafyasında “din” adına cinayet ve katliamlar yapan örgütleri nasıl değerlendirmeliyiz?

Bu örgütlerin kesinlikle İslam dini ile ilgisi bulunmamaktadır. Arkalarında bir devlet desteği olmadan bu eylemleri sürdürmeleri imkansızdır. Zira bu örgütler hiçbir üretim faaliyeti içinde bulunmadıkları halde, masraflarını, silah ve mühimmatlarını nereden sağlamaktadırlar? Yaptıkları eylemlerin İslam’a hiçbir yararı olmadığını bildikleri halde, neden bu eylemlerine devam ediyorlar? Yani İŞİD’in, El Kaide’nin eylemleri İslam coğrafyasına bir katkısı olmuş mudur? Tam tersine eylemde bulundukları ülkelerin istikrarsızlaşmasına, parçalanmasına ve dağılmasına sebep olmuşlardır. Bundan kimlerin çıkar sağladığına bakıldığında, arkasındaki destekçilerini de rahatlıkla görebiliriz. Nitekim, emperyalistlerin sözcüleri de bu örgütleri desteklediklerini itiraf etmektedirler. Kısaca, bir devletin yönetimini elinde bulunduran iktidar mensupları olmadan bu şiddet ve katliamların yapılması mümkün değildir.

Özetleyecek olursak, din adına şiddet ve katliam yapanlar farklı inanç mensupları olan halk kesimi değildir. Bu katliamları yapanlar her daim iktidar mensupları ya da onlar tarafından örgütlendirilip, silahlandırılan gruplar-örgütler olmuştur.

O halde din adına eylemlerde bulunup, cinayet işleyen ve katliam yapan bu tür örgütlere “İslamcı terörist” tanımı yapılması doğru mudur? Kesinlikle doğru değildir. Yukarıda numaraları ile birlikte verdiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı gibi, şiddet ve katliamların İslam dininde yeri yoktur. Bu tanımlama, emperyalist ideolojinin teorisyenleri tarafından yapılan bir tanımlamadır. Amaç, İslam dinini şiddet, terör ve katliamlarla anılmasını amaçlamaktadır. Ama maalesef, İslam ülkelerinde binlerce ilahiyatçı ve din adamı bulunmasına rağmen, bu terör örgütlerinin din ile ilgisinin bulunmadığını açıklama cesaretini gösterememektedirler.

Terörizmin din ile ilgisinin bulunmadığını açıkladıktan sonra, “TERÖRSÜZ TÜRKİYE” projesi kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşturulan komisyona Alevileri temsilen Dem Partisinden milletvekili ve aynı zamanda Alevi Dedesi olan Sayın Celal Fırat’ın yer alması doğru olmamıştır. Kendi inancını İslam’ın özü olarak gören, yetmiş iki millete aynı gözle bakan, “incinsen de incitme” diyen bir inancın “Terörsüz Türkiye” komisyonunda ne işi olabilir?

Elbette ki Aleviler de terörsüz Türkiye’den yanadır. Bunu kim istemez. Ancak, komisyonda hiçbir inancın temsilcisi yer almazken, sadece bir Alevi Dedesinin yer alması Alevileri derinden yaralamıştır. Alevi toplumu inancı gereği hiçbir zaman şiddeti ve terörü onaylamamıştır. Alevi bir aileden gelip terör örgütleri içinde yer alanlar olmuştur. Ama aynı şekilde Ehli-Sünnet mezheplerine mensup bir aileden gelip, terör örgütleri içinde yer alanların sayısı daha da fazladır. Komisyonda bu mezheplere mensup bir din insanı yer almazken, sadece bir Alevi Dedesinin yer alması düşündürücü ve yaralayıcı olmuştur. Amaç; Alevi toplumuna haklarının verilmesi ise, bunun yeri orası değildir. Alevi toplumunun talepleri bellidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar da ortada durmaktadır. Bu talepler ve kararlar uygulandığında zaten Alevilerin sorunları çözülecektir. Dolayısıyla, bir Alevi Dedesinin “Terörsüz Türkiye” komisyonun da yer alması hiç de uygun olmamıştır.

 

15.09.2025.

Hamdullah Dedeoğlu.

 

 

 

Popular