DİNLER VE İNANÇLAR TERÖRLE BAĞDAŞIR MI?
Sorunun cevabını baştan verelim. Kesinlikle bağdaşmaz.
Bütün dinlerde meşru savunma dışında insan öldürmek yasaklanmıştır. Tevrat
7: 9-10, Markos İNCİLİ 7:19-20, 10:18-20, Matta İNCİLİ 15: 20-23, Kur’an-ı Kerim
Enam Suresi 151, Furkan Suresi 68. Ayetleri.
Bu ayetlerden görüleceği gibi, bütün semavi dinlerde Musevilikte, Hristiyanlıkta ve İslamiyet de meşru savunma dışında haksız yere insan öldürmek yasaklanmıştır. Kutsal
kitaplardaki bu ayetlere rağmen, maalesef “Din” adına cinayetler ve
katliamlar yapılmıştır. Yapılmaya da devam edilmektedir.
Orta çağda Avrupa’da kurulan engizisyon mahkemelerinin idam kararları, Katolik kilisesinin Protestan, Bogomil, Katharlara uyguladığı şiddet eylemleri ve İsrail’deki Siyonist rejimin Gazze'de yaptığı katliamlar buna örnek verilebilir. Yine aynı şekilde, İslam coğrafyasında farklı mezhep ve inanç mensuplarına “Sapkın” “din dışı” denilerek katliamlara varan şiddet uygulanmıştır.
Tüm bu şiddet ve katliamlar maalesef “din” adına ve
dini korumak maksadıyla yapıldığı ileri sürülmüştür. Ancak, bu şiddet ve
katliamlar halk içinde birbirlerine karşı değil, iktidar mensupları tarafından
diğer inanç mensuplarına uygulanmıştır. Yani, şiddet ve katliamların kaynağı
din değil, iktidarı ele geçiren yönetici kesimler tarafından dine aykırı olarak
uygulanmıştır. Eğer şiddet ve katliamların kaynağı dinler olsaydı, hiçbir din
taraftar bulamazdı. Zira dinlerin amacı insanları eğitmek, ahlaklı ve dürüst
bir toplum yaratmak olmuştur. Bu ilkeleri benimseyen hiçbir din şiddeti ve katliamı
onaylamaz.
Bu kısa girişten sonra İslam coğrafyasında “din” adına
cinayet ve katliamlar yapan örgütleri nasıl değerlendirmeliyiz?
Bu örgütlerin kesinlikle İslam dini ile ilgisi
bulunmamaktadır. Arkalarında bir devlet desteği olmadan bu eylemleri
sürdürmeleri imkansızdır. Zira bu örgütler hiçbir üretim faaliyeti içinde
bulunmadıkları halde, masraflarını, silah ve mühimmatlarını nereden
sağlamaktadırlar? Yaptıkları eylemlerin İslam’a hiçbir yararı olmadığını
bildikleri halde, neden bu eylemlerine devam ediyorlar? Yani İŞİD’in, El
Kaide’nin eylemleri İslam coğrafyasına bir katkısı olmuş mudur? Tam tersine
eylemde bulundukları ülkelerin istikrarsızlaşmasına, parçalanmasına ve
dağılmasına sebep olmuşlardır. Bundan kimlerin çıkar sağladığına bakıldığında,
arkasındaki destekçilerini de rahatlıkla görebiliriz. Nitekim, emperyalistlerin
sözcüleri de bu örgütleri desteklediklerini itiraf etmektedirler. Kısaca, bir devletin
yönetimini elinde bulunduran iktidar mensupları olmadan bu şiddet ve katliamların
yapılması mümkün değildir.
Özetleyecek olursak, din adına şiddet ve katliam
yapanlar farklı inanç mensupları olan halk kesimi değildir. Bu katliamları
yapanlar her daim iktidar mensupları ya da onlar tarafından örgütlendirilip, silahlandırılan
gruplar-örgütler olmuştur.
O halde din adına eylemlerde bulunup, cinayet işleyen
ve katliam yapan bu tür örgütlere “İslamcı terörist” tanımı yapılması
doğru mudur? Kesinlikle doğru değildir. Yukarıda numaraları ile birlikte
verdiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı gibi, şiddet ve katliamların İslam
dininde yeri yoktur. Bu tanımlama, emperyalist ideolojinin teorisyenleri tarafından
yapılan bir tanımlamadır. Amaç, İslam dinini şiddet, terör ve katliamlarla
anılmasını amaçlamaktadır. Ama maalesef, İslam ülkelerinde binlerce ilahiyatçı
ve din adamı bulunmasına rağmen, bu terör örgütlerinin din ile ilgisinin
bulunmadığını açıklama cesaretini gösterememektedirler.
Terörizmin din ile ilgisinin bulunmadığını
açıkladıktan sonra, “TERÖRSÜZ TÜRKİYE” projesi kapsamında Türkiye Büyük
Millet Meclisinde oluşturulan komisyona Alevileri temsilen Dem Partisinden
milletvekili ve aynı zamanda Alevi Dedesi olan Sayın Celal Fırat’ın yer alması
doğru olmamıştır. Kendi inancını İslam’ın özü olarak gören, yetmiş iki
millete aynı gözle bakan, “incinsen de incitme” diyen bir inancın “Terörsüz
Türkiye” komisyonunda ne işi olabilir?
Elbette ki Aleviler de terörsüz Türkiye’den yanadır.
Bunu kim istemez. Ancak, komisyonda hiçbir inancın temsilcisi yer almazken,
sadece bir Alevi Dedesinin yer alması Alevileri derinden yaralamıştır. Alevi
toplumu inancı gereği hiçbir zaman şiddeti ve terörü onaylamamıştır. Alevi bir
aileden gelip terör örgütleri içinde yer alanlar olmuştur. Ama aynı şekilde Ehli-Sünnet
mezheplerine mensup bir aileden gelip, terör örgütleri içinde yer alanların
sayısı daha da fazladır. Komisyonda bu mezheplere mensup bir din insanı yer
almazken, sadece bir Alevi Dedesinin yer alması düşündürücü ve yaralayıcı
olmuştur. Amaç; Alevi toplumuna haklarının verilmesi ise, bunun yeri orası
değildir. Alevi toplumunun talepleri bellidir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin verdiği kararlar da ortada durmaktadır. Bu talepler ve kararlar
uygulandığında zaten Alevilerin sorunları çözülecektir. Dolayısıyla, bir Alevi Dedesinin
“Terörsüz Türkiye” komisyonun da yer alması hiç de uygun olmamıştır.
15.09.2025.
Hamdullah Dedeoğlu.