18 Ağustos 2025 Pazartesi

DEVLETİN ALEVİ'Sİ Mİ, EMPERYALİST’İN ALEVİ'Sİ Mİ?

 

DEVLETİN ALEVİ'Sİ Mİ, EMPERYALİST’İN ALEVİ'Sİ Mİ?

Kendilerini “Sol” da gören bazı siyasi parti ve Alevi dernek yöneticileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı kurulan ALEVİ-BEKTAŞİ KÜLTÜR VE CEM EVİ BAŞKANLIĞI’NA karşı çıkmaktalar. Hatta kapatılmasını isteyenler bile oldu. Buna gerekçe olarak da Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Başkanlığının, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı olmasını “İnkarcı” “Asimilasyoncu” ve “Devletin Alevi’sini” yaratmak olacağını öne sürmekteler.

Peki bu çevrelerin iddiaları gerçeği yansıtıyor mu? Kendilerinin talepleri nedir? Alevilerin sorunlarını nasıl çözecekler? Bu konuda somut çözüm önerileri var mı? Örneğin muhalefet partisinin bir milletvekili iktidara geldiklerinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Başkanlığı’nı kapatacaklarını açıkladı. Peki; Diyanet İşleri Başkanlığı’nı da kapatabilecek misiniz? Bugünkü toplum şartlarında bu mümkün olabilecek mi? İşte tüm bu sorulara net cevap verilememektedir. Bu çevreler, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonunun Aleviliği “İslam dışı” gören ve “Ali’siz Aleviliği” savunan yöneticilerin sözlerini tekrar etmekten başka bir şey söyleyemiyorlar.

Oysa, Alevi-Bektaşi Kültür Ve Cem Evi Başkanlığı, alevi kitlesinin büyük çoğunluğu tarafından olumlu karşılanmaktadır. Türkiye’deki Cem Evlerinin yine büyük çoğunluğu bu kurumdan az ya da çok maddi yardımlar almakta, elektrik, su, doğalgaz gibi giderleri bu kurum tarafından karşılanmakta, hasarlı ve yarım kalmış Cem Evleri onarılmaktadır. Bu da geçmişe göre, Aleviler açısından kazanılmış bir haktır. Bu haklar geçmişte verilen mücadele ve ödenen bedeller sonucu olmuştur. Bu mücadele ve ödenen bedeller boşuna mı verildi?

“Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Başkanlığı’nın Kültür Bakanlığına bağlanması doğru mu olmuştur?” derseniz, bence de doğru değildir. Bugünkü sistemde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bağlı olduğu Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması daha doğru bir karar olacaktır. Bu da yetmez; Diyanet İşeri Başkanlığı’na ayrılan bütçenin en az yüzde onu kadar payın da Alevi-Bektaşi toplumunu temsil eden kurumlara verilmesi gerekir. Sadece bu da doğru olmaz; diğer inanç gruplarına da örneğin, Hristiyan, Musevi ve Ezidi gibi topluluklara da bu hakkın tanınması gerekir.

Eşitlik ve adalet isteniyorsa, bu herkes için olmalıdır. Bu yapıldığı taktirde, küresel güçlerin etnik ve dini grupları kışkırtması ve manipüle etmesinin de önüne geçilmiş olacaktır. Aksi taktirde, eşitliğin ve adaletin olmadığı yerde, emperyalistlere ve kışkırtıcılara alan açılmış olacaktır. Devlet olmanın gereği budur. Siz bütün vatandaşlarınızı eşit görürseniz, onların da ülkesine ve devletine olan bağı daha da güçlenmiş olacaktır. Birinci dünya savaşında Hınçak ve Taşnak Partilerinin Ermeni vatandaşlarımızı, 1925’de Şeyh Said’in Kürt kökenli vatandaşlarımızı istismar etmesi buna örnektir. Bunlardan ders çıkarılması tüm ülkemizin menfaatine olacaktır.

Alevi-Bektaşi toplumunun büyük çoğunluğu da yukarıdaki taleplere olumlu bakmaktadır. Olumsuz bakan çok küçük bir çevredir. Bu çevrelerin temsilcileri de Avrupa Birliği ülkelerinden nemalanan dernek ve vakıflardır. Bunlar, Alevi toplumunun Türkiye Cumhuriyeti’nin olanaklarından yararlanmasını, “devletin Alevi’sini” yaratmakla sonuçlanacağını ileri sürmekteler. Kendi dernek ve vakıfların Avrupa Birliği ülkelerinden mali destek almaları normal ve doğru oluyor. Yani, Avrupa ülkelerinden maddi destek alınca, emperyalistlerin “Alevi’si” olunmuyor. Ancak, bu ülkenin kurtuluşunda ve kuruluşunda bedel ödeyen ve emek sarf eden Alevilerin Türkiye Cumhuriyeti’nin olanaklarından yararlanması ile, “devletin Alevi’si” olunuyor.  

Bu anlayışın temelinde Ulusal devlet karşıtlığı yatmaktadır. Eğer, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmamış olsaydı, bugün bu topraklarda özgür ve bağımsız olabilecek miydik? Türkiye Cumhuriyeti kurulmamış olsaydı, bugün ne Alevilik kalırdı ne de Sünnilik. Emperyalistlerin hakimiyetinde maraba ya da köle olarak yaşayacaktık. Sözde bu “solcu” olan çevrelerin herhalde emperyalizmin ne olduğundan bi haber oldukları anlaşılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin emperyalizme karşı verilen mücadele sonucu kurulduğunu ve bütün dünyadaki sömürge ve yarı-sömürge ülkelere örnek olduğunu da ya bilmiyorlar ya da bilinçli olarak bu propagandayı yürütüyorlar. Hükümetler geçicidir. Devletlerin bağımsızlığı ise kalıcıdır. Bu sözde solcu çevrelere bağımsızlık konusunda Lenin’i ve Mao’yu okumalarını ve Sovyetlerin kurtuluş savaşı sırasında neden Mustafa Kemal’e destek verdiğini öğrenmelerini öneriyorum. Bu yanlış düşünce ve değerlendirmelerini devam ettirdikleri taktirde emperyalistlerin aparatı durumuna düşecekleri kesindir. Bunu anlamak için Suriye’ye, Irak’a bakmaları yeterli olacaktır. Buradan kendilerini dostça uyarmak istiyorum.

Hamdullah Dedeoğlu

18.08.2025.

15 Ağustos 2025 Cuma

ALEVİLİĞİN KURUMSALLAŞMASI İÇİN NE YAPILMALI?

 

ALEVİLİĞİN KURUMSALLAŞMASI İÇİN NE YAPILMALI?

Alevi İslam’ı hakkında son otuz yılda çok sayıda akademik araştırma yazıları yayınlandı. Bu elbette ki sevindirici olmuştur. Ancak bu yayınların parça parça olması nedeniyle bir bütünlük sağlayamamıştır. Bir kısmı da Aleviliğin özünü anlamaktan ve dolayısıyla topluma aktarmaktan uzak kalmıştır. Zira bunların yine büyük kısmı akademik bir dille yazıldığı için sıradan insanların Alevi İslam’ı kavramasını ve öğrenmesini zorlaştırmıştır. O halde ne yapılmalıdır? Bu makalemizde bu soruya cevap verip, önerilerimizi sunacağız.

1-Akademik yayınlarda çok sade ve herkesin anlayabileceği bir dil kullanılmalıdır.

2-Birincisi, Akademisyenlerin Alevilik için kullandıkları “SENKRETİK” ve “HETERODOKS” tanımı terk edilmelidir. Zira bütün dinler bir gecede ortaya çıkmamış ve birbirlerinden etkilenmiştir. Bu açıdan bakıldığında, bütün dinlere “Senkretik” dememiz gerekir. İkincisi, Alevilik “Heterodoks” bir inanç değildir. Yani, merkez dışı ya da diğer deyimle “Sapkın” bir inanç değildir. Herkesin inancı kutsaldır. Ve birbirine saygı duymalıdır. Toplumsal barış da ancak bu anlayışla sağlanır.

3-İçinde Alevi inanç önderlerinin de bulunduğu bir kurul oluşturularak, ALEVİ  İSLAM ANSİKLOPEDİSİ hazırlanmalı, geniş bir mutabakat sağlandıktan sonra da yayınlanmalıdır.

4-İlk, Orta ve Liselerde, Alevi İslam’ın, Din ve Ahlak Bilgisi derslerinde geniş olarak yer alması sağlanmalıdır. Ancak bu bilgiler ders kitaplarında yer almadan önce, mutlaka Alevi inanç önderlerinin onayından geçmelidir.   

5-İlahiyat Fakültelerinde “DİNLER TARİHİ” derslerinde Alevi İslam yorumuna da yer verilmelidir.

6-Alevi inanç önderlerini yetiştirmek üzere, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Diyarbakır’da ALEVİ AKADEMİLERİ kurulmalıdır.

7-Alevi Akademilerinde, konusunda yetkin akademisyenlerin yanında mutlaka Alevi inanç önderleri de yer almalıdır.

8-Akademilerdeki eğitim mutlaka uygulamalı olmalıdır.

Yukarıdaki önerilerimiz ülkemizde yaşayan Alevi toplumu için evrensel bir haktır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar da bunu gerektirmektedir. Bu yapıldığı taktirde, Aleviliğin kurumsallaşması yolunda hızla ilerleme sağlanacağı ve takriben 15-20 yıl gibi bir sürede toplumdaki yerini alacağı, ülkedeki kardeşliğin, birliğin sağlanmasına katkı yapacağı da muhakkaktır.

Kardeşlik ve birlik de ancak eşitlik ve adalet temelinde sağlanır. Eşitliğin ve adaletin olmadığı yerde kardeşlik de birlik de sağlanamaz.

 Hamdullah Dedeoğlu

15.08.2025.

11 Ağustos 2025 Pazartesi

ETNİK MİLLİYETÇİLİĞİ SAVUNMAK HAK, ALEVİLİĞİ SAVUNMAK SUÇ MU?

ETNİK MİLLİYETÇİLİĞİ SAVUNMAK HAK,  ALEVİLİĞİ SAVUNMAK SUÇ MU?

Alevi islam inancı ile hiçbir ilgisi olmayanların, Alevi dernek ve vakıflar üzerindeki tahakkümü devam ediyor. Öyle ki, yıllardan beri Alevilerin haklarını ve çıkarlarını savunan vakıfların başında gelen Cem Vakfını, iktidarla işbirliği içerisinde olmakla suçlamaktadırlar. Öyle bir yoğun propağanda yürütüyorlar ki, yazdıkları ve söylediklerinin büyük bir çoğunluğu yalan-yanlış, hatta iftiralara dayanmaktadır.

Bu sözde "eski solcuların" Cem Vakfı hakkında ileri sürdükleri ithamlar özetle şöyle ;

1-İktidarlarla işbirliği içindeler.
2-Aleviliği, kişisel menfaatleri için kulllanıyorlar.
3-Alevileri devlet eliyle asimile ediyorlar.
4-Alevi kitlesini dincileştririyorlar.

Cem Vakfı, 2 Temmuz 1993 de Sivas'taki Madımak katliamından sonra kurulan ilk alevi vakfıdır. Açılımı şöyledir; "Cumhuriyetçi Eğitim ve Kültür Merkezi Vakfı"dır. Dolayısıyla, Cumhuriyetin ilkelerine karşı olan bir parti  ya da iktidarla işbirliği içerisinde olmaları mümkün değildir.

O halde, bu 1980 öncesi solculuktan kendisini kurtaramayanlar neden Cem Vakfını hedefe koyuyorlar?

1-Cem Vakfı hem ulusal, hem uluslararası hukuk alanında Alevilerin haklarını savunmuş, açtığı davaları kazanmış bir vakıftır. Örneğin; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Aleviler lehine verdiği karar, Cem Vakfı tarafından açılan dava sonucunda verilmiştir.
2-Cem Vakfı kuruluşundan itibaren gerek yazılı gerekse görsel yayınlar aracılığı ile Alevi islam inancını kaynakları ile birlikte yeniden güncellenmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır. (Cem Dergisi, Cem Radyo, Cem Tv, Cem Vakfı Yayınları)
3-Cem Vakfı Kurucusu ve Onursal Başkanı Prof. Dr. Sayın İzzettin Doğan, hem emeğini hem bilgisini hem de maddi imkanlarının tümünü; bu vakfın hizmetine sunmuş bir alevi dedesi ve önderidir. Yani bırakın çıkar elde etmeyi, kendi şahsi malını ve gelirini vakfın amacı doğrultusunda kullanmış çok değerli bir şahsiyettir.
4-Bugün Cem evlerinde hizmet veren dedelerin, zakirlerin ve cenaze hizmet görevlilerinin büyük çoğunluğu Cem vakfı tarafından eğitilen kişilerdir.
5-Alevilerin devlet kurumları nezdinde temsili, İzzettin Doğan Dedenin çalışmaları sonucunda sağlanmıştır. Bu Aleviler için kazanılmış hak değil midir?
6-Bugün devletin bir kurumu olan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Başkanlığı bu mücadelenin bir ürünüdür. Alevilerin hak ve talepleri kısmen de olsa bu kurum aracılığı ile yerine getirilmektedir. Elbette bugün kü bütçe ve etkinlikleri yeterli değildir. Bu bütçenin ve etkinliklerinin artırılması için bütün Alevi-Bektaşi kurumların birlikte ortak bir mücadele yürütmesi gerekmez mi?
7-Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda emeği bulunan ve bu devlete vergisini ödeyen Alevilerin haklarını istemesi doğal değil mi?
8-Cem Vakfı, "Marksist-Leninist" bir parti değildir. Cem Vakfı Alevi incancını ve değerlerini savunan bir vakıftır.

Yukarıdaki gerekçeleri daha da çoğaltabiliriz. Ancak, Cem Vakfına gerçek dışı iddia ve suçlamarda bulunanlara şu soruları sormamız da gerekmiyor mu?

1-Etnik milliyetçiliğe destek olmakla Aleviliğin ne ilgisi bulunmaktadır?
2-Eğer gerçekten anti-emperyalist iseniz, etnik milliyetçilerin emperyalist ülkelerle ilişkilerine neden sessiz kalıyorsunuz?
3-Etnik milliyetçilerin bir örgütü olan PYD-YPG'nin  ABD'den ve İSRAİL'den almış olduğu paralara ve binlerce tır silaha neden tek bir kelime söz etmiyorsunuz?
4-Alevi İslam inancını istismar edip, etnik milliyeçiliği savunan bir partide miletvekili-belediye meclis üyesi olanlara neden karşı çıkmıyorsunuz?

5-Kırk bin Alevinin katliam sorumlusu olan İdrisi Bitlis-i-Yavuz Selim ittifakını güncellemek isteyenlere neden bir cevap veremiyorsunuz?

6-Cumhuriyet ve laiklik karşıtı olan işbirlikçi Şeyh Said ve Said-i Nursi'yi savunanlara neden karşı çıkmıyorsunuz?

Sonuç olarak, Cem Vakfını alevi toplumunda tecrit etmek isteyenler, alevilerin hakları ve istekleri için hiçbir çaba harcamazken, bu uğurda mücadele edenleri " işbirlikçi" "asimilasyoncu" olarak ilan etmelerinin hiçbir gerekçesi ve dayanağı bulunmamaktadır. Bunların amacı, Alevi toplumunu etnik bir partiye monte ederek çıkar sağlamak ve fonlandıkları çevrelere hizmet etmekten başka bir hedefleri bulunmamaktadır.

Alevi toplumunun büyük çoğunluğu bu toprakların kültüründen, inancından kopmuş olanlara hiç de sıcak bakmamakta, destek de vermemektedir. Bu da ülkemiz için bir kazançtır. Devleti yönetenlerin tüm bu amaç ve hedefleri göz önünde bulundurarak, Alevilerin yasal haklarının verilmesi ve Alevi inancının resmi olarak tanınması için bir an evvel karar almasının zamanı gelmiş ve geçmektedir. Ülkemizin birliği ve dirliği için bu kararın alınması elzemdir.

Hamdullah Dedeoğlu

07.08.2025.

Popular