15 Temmuz 2025 Salı

BİR BEKTAŞİ OLAN TALAT PAŞA SOYKIRIMCI MIYDI?

 

BİR BEKTAŞİ OLAN TALAT PAŞA SOYKIRIMCI MIYDI?

Osmanlı döneminin son sadrazamı olan Talat Paşa, bazı çevreler tarafından haksız, bir o kadar da gerçek dışı iftira ve iddialarla “Katil” ve “Soy kırımcı” ilan edildi. Hatta Hitlere benzeten bile oldu.

Bu suçlamalar karşısında, sanatçı Sabahat Akkiraz ve Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ dışında Talat Paşa’ya sahip çıkan olmadı. Sabahat hanımın Talat Paşayı savunması bir yurt dışı konserinin iptal edilmesine bile neden oldu. Bu asil davranışı nedeniyle Sabahat hanımı kutluyorum. Gerçeğin ve vicdanın sesi ile Talat Paşa’ya sahip çıktı. Bu tutumundan dolayı Sayın Sabahat Akkiraz, bütün Alevi-Bektaşilerin de sesi oldu. Zira, Talat Paşa bir Alevi-Bektaşi aydını ve devlet adamıydı. İttihat ve Terakki Partisinin kurucularındandı. Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa gibi hem Bektaşi hem de iyi bir devrimciydi. Meşrutiyetin gelmesi için mücadele etmiş, gerici 1909 ayaklanmasına karşı aydınlanmayı ve ilericiliği savunmuştu. Posta, Telgraf memurluğundan başlayarak Sadrazamlığa (başbakan) kadar yükselmişti.

Talat Paşa’ya “katil” ve “soykırımcı” diyenlerin gerekçesi, Anadolu’daki Ermeni nüfusun 1915 yılında Halep ve Şam vilayetlerine tehcir (göç) ettirilmesiydi. Bu göç sırasında gerek hastalık gerek yokluk nedeniyle gerekse de yerel halkın saldırıları sonucu çok sayıda Ermeni vatandaşı hayatını kaybetmişti. Bu kayıplarda dört cephede savaşan Osmanlı ordusunun göç eden Ermeni halkın korunmasını yeterince sağlayamamasının etkisi de vardı. Bu tehcirin nedeni, Taşnak ve Hınçak partisinde örgütlenen Ermeni komitecilerinin Anadolu’da çıkardığı isyanlar ve doğu cephesinde Rus ordularıyla iş birliği içinde olmalarıydı.

 Peki, bir Bektaşi aydınından “katliamcı” ve “soykırımcı” çıkar mıydı? Yetmiş iki millete aynı nazarla bakan kültürden gelen birisi ırkçı olabilir miydi? Bu iddia ve suçlamalara, Talat Paşa’nın kendisinin kaleme aldığı “” HATIRALARIM VE MÜDAFAAM” adlı eserindeki  ifadeleri ile cevap verelim:

“Adana vakalarını (1910) müteakip Dahiliye Nazırı (İç İşleri Bakanı) olmuştum. Bütün gayem unsurlar arasında ve bilhassa Ermenilerle Türkler arasında bir dostluk tesis etmek idi. Adana tahkikatını büyük bir dikkatle inceledim. Vakanın Ermeniler tarafından çıkarıldığını tahkik heyeti arasında bulunan Ermeniler de şahitlik ediyordu. Üyelerden Agop Babekyan Efendi bana bizzat bu itirafta bulundu. Ancak bağnaz ahalinin galeyan esnasında feci birtakım cinayetler işlediği de tahakkuk ediyordu.”

“Adana vukuatı 31 Mart irticai vakasına (1909 gerici ayaklanması) tesadüf ediyordu. Maksadın o esnada Türklerin bağnazlığını tahrik ederek kıtal vücuda getirmek, bu suretle Avrupa’nın nazarı dikkatini çekmek ve KİLİKYA’da bir Ermeni özerkliği tesis eylemek olduğuna şüphe kalmamıştır.”

“Ben tarafsız bir hükümet adamı sıfatıyla siyasi maksadı unutarak kıtali (katliam) yapan canilerin İslam ve Ermeni cezalandırılmasını istiyordum. Hatta vukuat esnasında İslam ahaliyi katliama teşvik eden Müftü ile birçok Müslümanların cezalandırılmasında ısrar ettim. Mahkemece verilen kararlar Müftü ve arkadaşları hakkında idam idi. İcrası için (idam hükmünün uygulanması için) vekiller heyetini (Millet Meclisi) ikna ettim.” (Sayfa, 25-26)

Talat Paşa’nın yukarıdaki anlatımlarından Milliyetçi Taşnak ve Hınçak partilerinin Ermeni halkını isyan için kışkırtıp örgütledikleri anlaşılmaktadır. Zira, Taşnak ve Hınçak partileri tarafından Ermenilerin yaşadığı bölgelerde 1910 yılında, yani tehcirden beş yıl önce dağıtılan bildiri ve talimatlarda şöyle deniliyordu:

“Düşmanların (Müslüman halk kast ediliyor) Ermenilere nispetle azınlıkta bulundukları köylerde düşman ahali şayet daha evvel firar etmemiş ise, ya rehin olarak muhafaza edilecek veyahut ya kendileri ya hükümet tarafından tayin edilecek hareket hattı icabınca köyü terke davet olunacaktır. Nizami kıtaların veyahut zabıtanın takibinden dolayı firar edenleri kabul eylemek için çarpışma esnasında evlerin kapıları açık bulundurulacaktır. Bu sırada silahsız kimselerin hariçte bulunmaları kati surette men edilecektir. Düşmanın eline geçecek silahların bedelini ait olduğu köy tazmine mecbur tutulacaktır. Düşmandan zapt edilen silahlar, ganimet alanın malı olacaktır.”

“Köyleri (Müslüman köyleri) basmak için:

1-Düşman köylerinin müstahkem mevkileri bilinmelidir.

2-Evvela ricat hattı seçilmeli ve karakollarla muhafaza edilmelidir.

3-düşmanın nerelerden takviye kıtaları alacağı tayin olunarak buna mani olmaya çalışılmalıdır.

4-Köye yalnız üç taraftan hücum edilmeli ve mahsurların firar edebilmeleri için bir tarafı serbest bırakılmalıdır.

5-Düşmanı şaşırtmak için fecir (Şafak vakti) zamanında hücum edilmelidir.

6-Düşman sıralarında kargaşalığa sebebiyet vermek için aynı zamanda birçok yerler ateşe verilecektir. “(Sayfa, 54-55)

Ermeni milliyetçisi HINÇAK ve TAŞNAK partilerinin bu örgütlenmeleri ve yer yer isyanları birinci dünya savaşının başlamasına kadar devam etti. Ruslar tarafından korunan ve desteklenen bu silahlı milisler, Müslüman köyleri basmaya başladıklarında, Baş komutan Enver Paşa Ermeni Patriğini görüşmeye çağırarak, olay çıkaranları ve köy basanları uyarmasını, aksi taktirde hükümetin askeri tedbirler alacağını belirtir. Fakat bu uyarılar da etkili olmaz. İsyanlar ve düşman ordularıyla iş birlikleri devam eder.

Ermeni milis güçlerinin doğu cephesinde ordunun ikmal yollarını kesme faaliyetleri içine girmesi, sivil halkı katletmeye başlaması ve çoğunluk oldukları bölgelerde (Maraş, Van, Adana, Şebin Karahisar, Samsun (Canik) isyan çıkarmaları üzerine, hükümet 27 Mayıs 1915 de Ermeni nüfusu savaştan uzak bölgelere tehcir kararı alır. Bu göçün yapıldığı yerler Halep, Şam ve Lübnan bölgeleri olmuştur.

İşte bu göç sırasında, tehcir edilen sivil Ermeni halkından binlercesi yerel halkın saldırıları ve salgın hastalıklar nedeniyle yolda hayatını kaybetti. Talat Paşa da bu tarihte Dahiliye Nazırlığı görevinde bulunuyordu. Katil ve soykırımcı ilan edilmesinin nedeni de buydu. Oysa, hükümetin direkt Ermeni halkına uyguladığı bir şiddet bulunmuyordu. Ermeni komitecilerinin katlettiği binlerce Müslüman vardı. Ancak bundan kimse bahsetmiyordu. İş birliği yaptıkları Rus subaylar bile anılarında ve askeri raporlarında Ermeni komitecilerinin binlerce Müslümanı katlettiğini belirtmişlerdir.

Anadolu’da yüzlerce yıldır Müslüman ve Türk ahali ile barış içinde yaşayan Ermeni halkı Osmanlı topraklarında “kaymak” tabakayı oluşturuyordu. Bizans döneminde sahip olamadıkları imkanlara kavuşmuşlardı. Osmanlı topraklarında istedikleri her yere göç edebiliyorlardı. Ticaret ve zanaat da onların elindeydi. Askerlik yapmıyorlardı. Savaşta ölenler yine gariban Türk köylüsünün çocuklarıydı. Bu durumu anlamak için yine Sadrazam Talat Paşa’ya dönelim:

“Anadolu’nun muhtelif vilayetlerinde İstanbul’da ve Edirne’de Ermeniler her unsurdan daha ziyade müsterih (rahat) ve mesut yaşamakta idi. Memleketin her türlü nimetinden istifade eden bu millet hiçbir külfete iştirak etmiyordu. Devletin saadetinden ve felaketinden daima istifade etmek yolunu biliyorlardı. Ermeniler hiçbir muharebeye iştirak etmiyorlar, vatanın mevcudiyetinin muhafazası için bir dirhem kan akıtmıyorlar. Bilakis muharebelerde ticaret ve müteahhitlik ederek bol para kazanıyorlar ve tam bir istirahat ile memleketin iyi ve kötü günlerini yaşıyorlardı.”

“Bu kadar iyiliklere karşılık nihayetinde Osmanlı vatanından bir parçasını ayırarak oralarda büyük çoğunluğu teşkil eden ahaliyi imha ile bağımsızlığın teminine çalışmaktan geri durmuyorlardı. Tarih böyle bir nankörlük karşısında bulunmamıştır.” (Hatıralarım ve Müdafaam, Sayfa, 65, Kaynak Yayınları)

İşte Osmanlı topraklarında gayet iyi bir durumda yaşamakta olan Ermeni halkı maalesef milliyetçi Taşnak ve Hınçak partilerince kışkırtılarak isyana teşvik edilmiş, Anadolu’yu işgale gelmiş İngiliz, Rus ve Fransız ordularına destek veren bir duruma düşmüştü. Bunun karşısında devleti yönetenler tedbir amaçlı olarak, tehcir kararı almak zorunda kalmışlardır. Ülkelerini savunmak için bu bir zorunluluktu. Aynı tehcir hareketini İngiltere, İrlandalılara, Amerika ikinci dünya savaşı sırasında kendi ülkesindeki Japonlara yaparsa normal, ama Osmanlı hükümeti yaparsa suç mu oluyor?

Osmanlı devletini dağılmaktan kurtarıp, Avrupa standartlarına getirtmek için hayatlarını ortaya koyan İttihat ve Terakki partisi kadroları çok özverili ve samimiydiler. Bütün kadroları Talat Paşa gibi Milli kurtuluş savaşına destek verdi. Onlar, partilerinin ismi gibi ilerici ve devrimciydiler.

Bugün “katil” ve “soykırımcı” olmakla itham edilen Talat Paşa, 15 Mart 1921’de Almanya’nın Berlin şehrinde Sogomon Teyleryan adlı bir Ermeni tarafından evinin önünde arkadan ensesine ateş edilerek katledildi. Katil yargılandığı mahkemede, ailesinin tehcir sırasında öldürüldüğünü ileri sürerek beraat istedi. O dönem İngiltere’nin denetiminde olan Almanya’daki yargı da beraat talebini kabul etti. Yani katil serbest bırakıldı.

Almanya’da hunharca katledilen Talat Paşa’nın naaşı 25 Şubat 1943’te İstanbul’a getirilerek büyük bir törenle Şişli’de Abideyi Hürriyet tepesinde toprağa verildi.

Abide-i Hürriyet Tepesinde yatan aydın, devrimci, vatan sever ve aynı zamanda bir Bektaşi olan Talat Paşa’yı saygı ve hürmetle anıyor, ruha şad, mekanı cennet olsun. 


Hamdullah Dedeoğlu 

15.07.2025.

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Popular