14 Nisan 2025 Pazartesi

Hz. MUHAMMED’İN İLERİCİLİĞİ VE EBU LEHEB’İN GERİCİLİĞİ

 

Hz. MUHAMMED’İN İLERİCİLİĞİ VE EBU LEHEB’İN GERİCİLİĞİ

Tarihi olaylar incelendiğinde bir tarafta ilericiler, diğer tarafta da gericiler olmuştur. İslam tarihi incelendiğinde bu çatışma ve mücadeleyi orada da görebiliriz. Bugünkü makalemizde Hz. Muhammed ile karşısında yer alanların mücadelesini ele alacağız.

Hz. Muhammed, Miladi takvime göre 610 yılında Mekke’de peygamberlik görevini ilan ettiğinde ve tebliğlerine başladığında ilk başlarda çok fazla tepkiyle karşılaşmamıştı. Ancak Mekke oligarşisinin tanrıya şirk koşma, ekonomik ve siyasi sistemini hedef aldığında çok büyük bir dirençle karşılaşmıştı. Hz. Muhammed’e Mekke döneminde inen ayetleri incelediğimizde bu mücadeleleri görebiliriz. Önce Tanrıya şirk (ortak) koşanlara karşı inen ayetlere bakalım:

İHLAS SURESİ 1. Ayet “De k: O Allah birdir, tektir”

ENAM SURESİ 151. Ayet “De ki: Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını ben okuyayım; O’na hiçbir şeyi eş koşmayın. “

Bu ayetlerde, Allah’a inanmakla birlikte Tanrıya ulaşmak için araya putları koyan Mekkelilere hitap edilmektedir.

İYİLİK, AHLAK, ADALET VE YOKSULA PAY VERİLMESİ İLE İLGİLİ AYETLER:

NAHL SURESİ 30. AYET:  “Sakınanlara, “Rabbiniz ne indirdi” denince “iyilik” derler. Bu dünyada güzel hareket edenlere iyilik vardır.”

NAHL SURESİ 90. AYET: ”Şüphe yok ki; Allah adaleti, iyiliği, yoksul akrabalara bakmayı-yardım etmeyi buyurur. Fenalığı, hayasızlığı ve taşkınlığı meneder.”

ENBİYA SURESİ 47. AYET: “Kıyamet günü adalet terazilerini kurarız. Hiçbir kimse, hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmaz.”

RUM SURESİ 38. AYET: “Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Bu Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. İşte saadete erenler bunlardır.”

FECR SURESİ 17-20. AYETLER: “Hayır, siz ne yetimi doyuruyorsunuz ne de yoksulu beslemek için birbirinizi teşvik ediyorsunuz. Mirası hak gözetmeden, helal haram demeden yiyorsunuz. Serveti de pek çok seviyorsunuz. “

MAUN SURESİ: “ Dini yalanlayanı gördün mü ? İşte öksüzü iten kakan odur. Yoksulu doyurmaya önayak olmayan odur. Vay haline o namaz kılanların ki, onlar gafildirler. Onlar riyakarlık yapanlardır. Onlar zekat vermeyi de men ederler. “

BELED SURESİ: 12-17. Ayetler: “ Sarp yokuş nedir sen bilir misin ? Bir köle azat etmek, açlık yahut kıtlık gününde akrabalardan bir öksüzü yahut yerlere serilmiş bir yoksulu doyurmak, sonra inanıp birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır. İşte sağ taraf (Cennete gidecekler) ehli bunlardır. “

Ayetlerden de görüleceği gibi, Hz. Muhammed’in İslamiyet’i tebliğ etmesinden önce Mekke’de yaşayan fakir, yoksul, köle ve yetimlerin çok kötü bir durumda oldukları anlaşılmaktadır. Hz. Muhammed’in tebliğine ilk cevap veren ve İslamiyet’i ilk kabul eden kitlenin yoksul, yetim ve kölelerden olması da bu tespitlerimizi doğrulamaktadır.

Yoksullar, yetimler ve köleler Hz. Muhammed’in tebliğlerini benimserken, köle tüccarları ve tefeciler şiddetle karşı çıkıyorlardı. Bunların başında köle tüccarı ve Hz. Muhammed’in amcası olan Ebu Leheb geliyordu. Ebu Leheb ve eşi Hz. Muhammed’e en sert tepki gösteren ve şiddete varan eylemlerde bulunanların başında geliyordu. Ebu Leheb ve eşi hakkında Kur’an’da yer alan LEHEB suresinde şöyle denilmektedir:

“Ebu Leheb’in in iki eli kurusun. Kendisi de yok olsun! Malı da kazandığı da  kendisine fayda vermez. O, alev alev, yanan bir ateşe atılacaktır. Karısı da boynunda bükülmüş bir ip olduğu halde o alevleri çıkaran odunların hamalı olacaktır.”

Hz. Peygambere Mekke'de inen ayetlerden de anlaşılacağı gibi, köle tüccarı Ebu Leheb ile yoksulların ve kölelerin hakkını savunan yeğeni Hz. Muhammed arasında müthiş bir mücadelenin olduğu görülmektedir. Zira, Hz. Muhammed bin köle sahibi olan Ebu Leheb’in çıkarlarına aykırı davranmış ve kölelerin azat edilmesini talep etmişti. Ebu Leheb’in Hz. Muhammed’e düşmanlığı da buradan geliyordu.

TEFECİLİK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

RUM SURESİ: 39. Ayet: “ İnsanların malı artsın diye faize verdiğiniz şeyler Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz sadaka artar. İşte sevapları kat kat artıran onlardır.”

HADİS-SAHİH-İ BUHARİ

"Zuhuru İslam'dan evvel Arab rüeasının yegane tariki maişeti faizcilikdi. Kureyş eşrafının her biri birer bankerdi. ....

Kureyş tefecilerine yakalanan birisinin bundan kurtulması bir tesadüfe bağlıydı. 
 
.... Ribacılık (tefecilik) yüksek tabakanın yegane kazanç yolu idi." (Sahih-i Buhari, Muhtasar-ı Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi, cilt 6, Sayfa, 387, 388)

Yukarıdaki ayet ve hadislerden de görüleceği gibi, halkın tümü üzerinde tahakküm kuran tefeciler de Hz. Muhammed’e en sert tepki verenler arasındaydı. Bunların başında Ebu Süfyan ve Ebu Cehil geliyordu. Binlerce deve ile ticaret yapan ve bu ticaretten aşırı kar ve faiz elde eden tefeci-bezirganlar Hz. Muhammed’e ve İslamiyet’i kabul edenlere baskı ve zulüm yapmaya başlamışlardı. İslamiyet’i kabul eden Ebu Cehil’in kölesi Ammar bin Yasir’in babası ve annesi bu işkenceler sonucunda hayatlarını kaybetmişti. Ve tarihe İslam’ın ilk şehitleri olarak geçmişlerdi.

Hz. Muhammed ile Mekke oligarşisi arasındaki mücadeleyi Bedir savaşı öncesi Ebu Cehil'in şu sözleri her şeyi çok güzel özetlemektedir:

"Ey Allah'ım! Bizimle akrabalık ilişkisini kesen, bize bilmediğimiz, senin dinine aykırı şeyler getiren bu dinsizleri, bu mal ve mülk düşmanlarını helak eyle." (Mustafa Cemil Kılıç, Kur'an İle Aldatmak, sayfa, 229)

Yukarıda verdiğimiz örneklerden de görüleceği gibi, Hz. Muhammed tek Tanrı inancını getirmekle birlikte, aynı zamanda Mekke’deki oligarşiye karşı da savaş açmıştı. Nitekim Mekke oligarşisinin baskı ve zulmünden kurtulmak için Hz. Muhammed ve taraftarları Miladi takvime göre 622 yılında kendisine kucak açan Medine’ye göç etmek zorunda kalmıştı. Mücadelesine burada devam eden Hz. Muhammed, M. 630 yılında başarıya ulaşarak Mekke oligarşisini yenmiş ve kovulduğu Mekke’yi fethetmişti. Medine’de hak ve adalet üzerine kurmuş olduğu ekonomik ve siyasi sistemi Mekke’de de hakim kılmıştı.

Özetleyecek olursak, statükoyu savunan eski düzen sahipleri ile yeni ve modern bir sistemi savunanlar arasındaki mücadele yirmi yılın sonunda başarıya ulaşmıştı. Bu mücadeleye önderlik eden Hz. Muhammed, bir azınlığın diktasını yıkmış, halkın çoğunluğunun çıkarlarını öne alan bir düzen kurmuştu. Gericiler ve statükocular yenilmiş, yenilikçiler ve ilericiler zafere ulaşmıştı.

Sonuç olarak, tarih boyunca gericilerle-ilericiler, statükocular ile yenilikçiler arasındaki mücadele hep var olmuştur.  Ve bugün de bu mücadele devam etmektedir. Eğer bu mücadeleler olmasaydı, toplumlar hep aynı yerde olurlardı. İlkel yaşamaya da devam ederlerdi.

Hamdullah Dedeoğlu,

14.04.2025.

 

 


1 Nisan 2025 Salı

MUHALEFET CUMHURİYETİ YENİDEN KURABİLECEK Mİ?

 

MUHALEFET CUMHURİYETİ YENİDEN KURABİLECEK Mİ?

Ak Parti iktidarının muhalefete karşı başlattığı operasyonların gerçek amacı ortaya çıktı. Asıl hedef Cumhuriyet rejiminin tamamen tasfiye edilmesi, yerine saltanata dayanan bir yönetimin kurulmasıdır. Bunun anlamı laikliğin, demokrasinin, bilimsel eğitimin tamamen tasfiye edilmesi, yerine Afganistan’da iktidarı ele geçiren Taliban türü bir gerici rejimin kurulmasıdır. Peki ülkemiz Cumhuriyetin kuruluşundan yüz yıl sonra bu duruma nasıl geldi? Önce bunu kısaca belirtelim, daha sonra da ne yapılması gerektiği üzerinde önerilerimizi açıklayalım.

1950’de çok partili sisteme geçildikten sonra irticacıların faaliyetlerinde bir kıpırdanma başladı. Özellikle sağ tandanslı politikacıların kurmuş olduğu partilerde örgütlendiler. 1980 askeri darbesi ile sağ ve sol partilerin etkisiz kılınmasıyla meydan bunlara kaldı. Askeri yönetimden sonraki ilk başbakan ve daha sonra da cumhurbaşkanı olan Turgut Özal Nakşibendi tarikatı mensubuydu. Onun döneminde din istismarını yasaklayan Türk Ceza Kanunun 163. Maddesi yürürlükten kaldırıldı. Böylece yasal olarak irticacıların önünde bir engel kalmamıştı. 1999’daki Marmara depremi ve 2001’deki ekonomik krizle birlikte merkez sağ ve merkez sol partiler 2002 seçimlerinde tasfiye oldular. Bunların yerine din eksenli politikalar üreten ve yeni kurulan Ak Parti birinci parti oldu.

1950’den başlayarak gelişen gerici hareketler ve cemaat örgütlenmeleri 2007 yılında zirve yaptı. Cemaat ve tarikatlar koalisyonu olan Ak Parti iktidarı, FETÖ cemaati aracılığı ile orduda, emniyet de ve mülkiyede cumhuriyetçileri ve Atatürkçüleri “Ergenekon, Balyoz, Amirallere suikast” gibi davalarla tasfiye ettiler. Daha sonra aralarında bir anlaşmazlık çıkınca, cemaatçiler, 15 Temmuz 2016’da darbe teşebbüsünde bulundular. Darbe bastırıldıktan sonra, bunu fırsata çeviren AK Parti hükümeti, kanun hükmünde kararnamelerle devlet kurumlarını kendilerine bağladılar. Devlet yönetimi tek bir kişinin elinde toplandı. Bu olaydan sonra Cumhuriyet rejiminin son kalıntıları da tasfiye edildi. Laiklik, bilimsel eğitim, yargının bağımsız ve tarafsızlığı ortadan kaldırıldı. Türk silahlı kuvvetlerinin yapısı değiştirildi. Atatürkçü ve cumhuriyetçi olmak suç haline getirildi.

Bununla da yetinmeyen Ak Parti iktidarı, cumhuriyete son darbeyi vurmak için, devleti kuran partiyi de hedefe koydu. Onu kapattırmak için en güçlü şahsiyetlere operasyonlar başlattı. Bunların başında en tanınmışı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu geliyordu. Amaç İmamoğlu ve belediyeler üzerinden CHP’yi tasfiye edip, Cumhuriyet rejimini tamamen ortadan kaldırıp, saltanata dayanan gerici bir rejim kurmaktı. Ancak hesaplamadıkları bir şey oldu. Bu da kitlelerin gücüydü. Ak Parti yönetimi yüz yıldır cumhuriyetle yaşayan halkı hesaba katmamıştı. Türkiye’yi Orta doğu ülkeleri ile karıştırmışlardı. Herhalde arkasındaki güçlerden destek de almışlardı. Onlara, Orta doğu ve Ukrayna’daki askeri politikalarına destek olacakları taahhüdünde bulunmuşlardı. O yüzden kendilerinden emindiler. Ancak bütün Türkiye’de halk sokağa çıkınca bu eylemlerinden şimdilik geri adım atmak zorunda kaldılar. Zira karşılarında milyonlarca vatandaş bulunuyordu. Bu kitleyi etkisizleştirmeden amaçlarına ulaşamayacaklarını anladılar.

O zaman şöyle bir soru sormamız gerekiyor. Muhalefet bu aşamada ne yapmalı? İktidarın saldırılarına karşı nasıl bir strateji izlemeli?

Bu soruya şöyle cevap verebiliriz:

1-Bütün cumhuriyetçileri bir araya getiren yeni bir çatı örgütünün kurulması zorunludur.

2-Bu örgütlenmeye Cumhuriyet’ten yana olan bütün partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri dahil edilmeli.

3-Ak Partinin Cumhuriyeti tamamen ortadan kaldırmayı hedeflediği bütün topluma anlatılmalıdır. Kitlelere bu bilinç verilmelidir.

4-Ak Partinin Cumhuriyeti yıkma amacının emperyalist bir proje olduğu açıklanmalıdır.

5-Ak Parti iktidarının, Orta doğu ve Ukrayna’da Türk silahlı kuvvetlerini emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda sahaya sürmek istediği teşhir edilmelidir. Mehmetçiğin kanının pazarlanmak istendiği kitlelere anlatılmalıdır.

6-Düzenlenecek mitinglerde bu konu gündeme getirilmeli ve insanlar bilinçlendirilmelidir.

7-Yeni kurulacak hükümetin, Cumhuriyetin değerlerini yeniden uygulamaya koyacağını ve Atatürk’ün kurucu lider olarak saygınlığının tekrar sağlanacağı beyan edilmelidir.

Bu birliktelik sağlandıktan sonra, erken seçime gidilmesinin zorunlu olduğu sık sık vurgulanmalı ve hükümet üzerinde bir baskı yaratılmalıdır. Erken seçim kararı alındıktan sonra, geniş bir ittifak cephesi kurularak seçimlerden zaferle çıkılmalıdır.

Hamdullah Dedeoğlu

27.03.2025.

Popular