GERİCİLERLE, İLERİCİLERİN MÜCADELESİ
Ak Parti kadrolarının cumhuriyete karşı oldukları bilinen bir gerçektir. Bu kadroların kökleri, Osmanlı döneminden beri aydınlanmaya ve çağdaşlaşmaya karşı çıkanların kurmuş olduğu parti ve cemaatlerden gelmektedir.
Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de aydınlanmayı savunanlarla irticacılar arasında, iki çizgi mücadelesi hep olmuştur. Yani, 7. Yüzyıldaki şeriat hükümlerini 21. yüzyılda hakim kılmak isteyenlerle, pozitif hukuk dediğimiz modern toplumun kurallarını uygulamak isteyenler arasındaki mücadele dün olduğu gibi bugün de devam etmektedir. Bu bir doğa yasasıdır. Zira bu mücadeleler olmasaydı, toplumlar hep aynı seviyede kalırdı. Hiçbir gelişme sağlayamadan aynı koşullar içinde ilkel bir yaşamı sürdürmeye devam ederlerdi.
Peki bu irticayı, yani gericiliği savunanlar neden hep var olmuşlardır? Neden hep aydınlanmanın- ilerlemenin karşısına çıkmışlardır? Bu makalemizde bu soruya cevaplar vereceğiz.
Tarih boyunca statükoyu savunanlarla, daha ileri ve modern bir toplum kurmak isteyenler arasında bir mücadelenin var olduğunu yukarıda belirtmiştik. Din adı altında bin dört yüz yıl önceki hukuki hükümleri (Şeriatı) savunanlar, aslında peygamberler tarihini de özümseyemeyenlerdir. Zira, Farsça bir kelime olan Peygamber kelimesinin Türkçedeki karşılığı “Lider-Önder” demektir. Peygamberler bir inanç sistemini kurmakla birlikte, siyasi ve ekonomik bir sistemi de getirmişlerdir. Yani, eski ekonomik düzeni yıkarken, yerine yenisinin kurulmasına da önderlik etmişlerdir.
Örneğin; Hz. Muhammed Medine’de, Mekke’deki ekonomik sisteme alternatif bir model oluşturmuştur. Mekke’de hakim olan bir avuç köle tüccarı, tefeci ve bezirgan sınıfın çıkarları yerine, daha geniş bir toplum kesiminin çıkarlarını esas almıştır. Tefeciliğin yasaklanması, köleliğe karşı çıkılması, kadına mirastan pay verilmesi, yoksul ve yetimlere haklar tanınması, meşru savunma dışında adam öldürmenin cezalandırılması, kabile ve aşiret toplumu yerine daha kapsayıcı olan “Ümmet” anlayışını hakim kılınması buna örnektir.
İşte, gericilerin kavrayamadığı da budur. Eğer, onların savundukları geçerli olsaydı, tek bir peygamber tek bir şeriat, yani tek bir hukuk sistemi olurdu. Oysa, her peygamberin getirdiği şeriat ayrıydı. Çünkü şartlar değişmiştir, toplumlar değişmiştir. Hz. İbrahim’in, Hz. Musa’nın, Hz. İsa’nın ve en son peygamber Hz. Muhammed’in geldiği zaman dilimleri farklıydı. İşte bu gericiler bunu anlamıyorlar. Ya da anlamak istemiyorlar. Hz. Muhammed’in getirdiği şeriat hükümleri, kendisinden bir önceki hukuka yani Arapça olarak söylersek “Şeriata” göre daha ileriydi. Aslında, Hz. Muhammed bir devrim yapmıştı. Yani toplumu bir basamak daha ileriye götürmüştü.
Bu irticacılar, Hz. Muhammed döneminde yaşamış olsalardı; Hz. Muhammed’e karşı çıkıp, Tefeci Ebu Süfyan’ın, köle tüccarı Ebu Leheb’in yanında yer alırlardı. Aynen bugün yaptıkları gibi. Zira bugün ezenden, zalimden yana tavır almaktadırlar. Ülkemizde o kadar haksızlıklar, yolsuzluklar yapılıyor. Bu çevrelerin buna karşı hiç ses çıkardığını duydunuz mu? Ya da gördünüz mü? Oysa, Hz. Muhammed haksızlığa, zulme karşı çıkmıştı. Kur’an’da bu konuda sayısız ayet bulunmaktadır. Örnek olarak, Ahkaf Suresi 12. Ayet, Araf Suresi 44. Ayet, Şura Suresi 42. Ayetlerini verebiliriz.
Ancak, bu gericiler bu ayetlerin iniş gerekçelerini ve o dönemi analiz edemedikleri için bu ayetleri pek dikkate almazlar. Bu ayetler, onların yaptıkları ve amaçları ile çelişmektedir. O yüzden, bu ayetleri görmezlikten gelip, perdelemeye çalışırlar. Zira tarihleri boyunca, hep zalimlerin sofrasından beslendikleri için mazlumların yanında yer almazlar, almamışlardır da.
Bu irticacılar bin dört yüzyıl önceki toplum için uygulanan hukuki hükümleri insanlara “DİN” olarak sunmaktadırlar. Halkımızın temiz ve saf duygularını istismar ederek kendilerine çıkar alanları yaratmaktadırlar. Bu çevrelerin büyük kesimi tarikat ve cemaat adı altında örgütlenmişlerdir. Tarikat ve cemaatler orta çağda bir örgütlenme modeliydi. Zira siyasi mücadeleler o dönemde tarikat ve cemaatler üzerinden yapılıyordu.
Ancak 21. Yüzyıla geldiğimizde, bunun yerini siyasi partiler almıştır. Siyasi partiler din, mezhep ya da tarikat temelinde değil, siyasi ve ekonomik programlar üzerinde faaliyet yürütürler. Yani, laik, seküler olmak zorundadırlar. Çünkü, siyasi partiler belirli bir grubun çıkarları temelinde örgütlenirler. İçlerinde her inancı barındırırlar. O nedenle de laik olmak zorundadırlar. Oysa, bu irticacılar hala orta çağ yöntemlerini kullanarak toplum üzerinde hakimiyet kurmak istemektedirler. Bu çabalar aslında beyhudedir. Zira miatlarını doldurmuşlardır. Ancak toplumun gelişmesi ve ilerlemesi önünde barikat kurmaya devam etmektedirler. Tarihin her döneminde ilerlemenin önünde barikatlar hep olmuştur.
Mekke’deki köle tüccarları ve tefeci oligarşisi de Hz. Muhammed’e barikatlar oluşturmuştu. Ama, tarihin ilerlemesini engelleyememişlerdir. Onlar da gericiliği “dini” değerler diyerek savunmuşlardı. Bugünküler de aynı yöntemi kullanmaktadır. Ancak onlar da eninde sonunda tasfiye olup gideceklerdir. Dünyanın dönüşünü durduramayacaklardır.
Hamdullah Dedeoğlu
28.03.2025.