İSLAM COĞRAFYASI VAHABİLEŞİYOR
MU?
İslam coğrafyası içinde yer alan
ülkelerin 1980 yılından sonra hızla Vahabi mezhebine doğru devşirildiğine şahit
olmaktayız. Bu makalemizde bunun nedenleri ve sonuçları üzerinde duracağız.
İslam dinini eylemlerine gerekçe
yapan Vahabi örgütler ilk Afganistan’da ortaya çıktı. Sovyetler Birliği’nin
Afganistan işgaline karşı direnen gruplar içinde yer alan Vahabi örgütlenmeler,
daha sonra diğer İslam ülkelerinde de zemin bulmaya başladılar.
İslam coğrafyasındaki
Müslümanların çoğu işgale karşı savaşan bu örgütlere sempati ile bakıyordu.
Hatta sol kesimin büyük çoğunluğu da Sovyet işgaline karşı çıkıyordu. Bu
işgalin emperyalist bir işgal olduğu, sosyalizmle ilgisinin bulunmadığı,
dolayısıyla işgale karşı verilen mücadelenin haklı olduğu belirtiliyordu.
Sovyet işgaline karşı direnen
İslami örgütlere silah ve mali yardımlar Pakistan üzerinden Amerika Birleşik
Devletleri tarafından sağlanıyordu. Sovyetler Birliğinin 1989 yılında
Afganistan’ı terk etmesinden sonra, 2001 yılında bu kez de ABD tarafından işgal
edildi.
İşgalin gerekçesi ise, New York
kentindeki ikiz kulelerin sivil uçaklarla Vahabi mezhebine mensup El Kaide tarafından
vurulmasıydı. Oysa, El kaide Sovyet işgaline karşı savaşan örgütlerin arasında
bulunuyordu. Örgütün Kurucusu Suudi Arabistan vatandaşı Usame Bin Ladin’di. Bu
örgütü en iyi tanıyan ABD’nin istihbarat teşkilatı CİA idi.
El Kaide’nin mali kaynağını Suudi
Arabistan, silahlarını ise, CİA sağlıyordu. Dolayısıyla, El Kaide’nin CİA 'dan
habersiz eylem yapması mümkün olabilir miydi? Buradaki asıl amaç, İslam
görünümlü bu örgütlerin eylemlerini gerekçe yaparak Müslüman ülkelerin sahip
oldukları coğrafyaya hakim olmak ve doğal kaynaklarını ele geçirmekti.
El Kaide örgütünün yıllar içinde
deşifre olması ve yıpranmasından sonra, bu kez de Irak’ta yine, Vahabiliği
kendisine rehber edinen İŞİD ortaya çıktı. Buna benzer örgütler diğer İslam
ülkelerinde de kendini göstermeye başladı. Nijerya’da Boko Haram, Suriye’de El
Nusra ve HTŞ (Heyeti Tahrir-i Şam) örgütleri. Bu örgütler de hükümetlere ve
sivillere karşı silahlı eylemlerde bulunuyorlardı.
Bu örgütlerin ortak özelliği,
Suudi Arabistan’ın resmi mezhebi olan Vahabiliği kendilerine referans almalarıydı.
O halde bunun nedeni neydi? Bunu anlayabilmemiz için Vahabiliğin doğuşunu ve
İslam anlayışını özetlememiz gerekecektir.
Vahabilik mezhebi, 18. Yüzyılda
Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti olan Hicaz bölgesinde Muhammed Bin Abdulvahab
tarafından kuruldu. Bölgedeki kabileleri silah zoruyla denetim altına alan İbn
Abdulvahab, daha sonra saldırılarını Mekke, Kerbela ve Necef’e kadar
genişletti.
Durumun ciddiyetini anlayan
Osmanlı yönetimi, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa aracılığı ile bu yağma
ve isyan hareketini bastırdı. İbn Abdulvahab’ın ele geçirdiği bölgelerde
denetim yeniden sağlandı. Ancak, Suud kabilesinin ve daha sonra da İngilizlerin
desteğini alan Vahabiler, Osmanlı ordularına saldırılar düzenlemeye başladılar.
Birinci dünya savaşında İngilizlerin yanında Osmanlı ordularına karşı
savaştılar. Savaşın sonunda İngiltere’nin desteği ile bugünkü Suudi Arabistan
devletini kurdular.
Osmanlı Devleti’nin Hicaz
eyaletinde ortaya çıkan ve İngilizlerle iş birliği yapan Vahabilerin İslam
anlayışı neydi? Bunu şöyle özetleyebiliriz:
--Dinde aklı kullanmayı
reddederler.
--İbadetleri imandan sayarlar.
--İbadetlerin imanı artırdığına
inanırlar.
--Namazın cemaatle kılınmasını
zorunlu sayarlar.
--Tevhid de Kelime-i Şahadeti
yeterli bulmazlar. İbadetlerin de yerine getirilmesini şart koşarlar.
--Evliyaları ve türbeleri şirk
olarak kabul ederler.
--Sigara ve nargile içenleri
sarhoş olarak kabul ederler.
Vahabilik mezhebini benimseyen
örgüt mensupları, yukarıda kısaca belirttiğimiz inançları ve uygulamaları
yerine getirmeyenleri “kafir” olarak kabul ederler. Bunların mallarının ve
canlarının kendilerine “helal” olduğunu savunurlar.
İşte, emperyalistlerin terör
eylemlerinde Vahabi mensuplarını örgütleyip desteklemesinin nedeni de bunların
din anlayışından kaynaklanmaktadır.
Vahabilik mezhebinin ilkelerini
Kur'an'a göre incelediğimizde, bunların İslam dinine aykırı olduğu
görülecektir. Zira, İslam dininin kutsal kitabında meşru savunma dışında insan
öldürmek yoktur. Dinde baskı ve zorlama yoktur.
Kur’an ayetlerin de aklın kullanılması da sık
sık tekrarlanmaktadır. Kısaca, Vahabilik inancı İslam dini ile bağdaşmaz.
Emperyalistlerin din uzmanları da bunu bildikleri için; kendi çıkarlarına en
uygun örgütleri Vahabilik üzerinden devşirmektedirler. Zira savundukları din
anlayışı bu eylemlere zemin hazırlamaya ve emperyalistler tarafından
kullanılmaya müsait hale gelmektedir.
Nitekim, Selefi-Vahabi terör
örgütlerinin kendileri tarafından kurulup, finanse edildiğini Barak Obama
döneminin Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton da itiraf etmiştir.
Ancak ne var ki, emperyalistlerin
kurdukları bu örgütlere karşı İslam ülkelerinin Diyanet İşleri Başkanlıkları ve
din adamları sessiz kalmaktadırlar. Hatta yer yer sempati ile bakmaktadırlar. O
nedenle, bu örgütler İslam ülkelerinde çok rahat bir şekilde faaliyetlerine
devam etme imkanı buldular.
Ülkemiz de bu tür örgütlerin faaliyet alanı
içinde yer almaktadır. Bu örgütlerin arkasında çok büyük finans ve istihbarat
desteği bulunmaktadır. Finansal destek sağlayanlardan birisi Suudi
Arabistan’dır. Emperyalistleri arkasına alan Suudi Arabistan, bu örgütler
aracılığı ile resmi mezhebi olan Vahabiliği İslam coğrafyasına yaymaktadır.
Suudi Arabistan kendi mezhebini İslam coğrafyasına yayarken, emperyalist güçler
de çok fazla bir güç sarf etmeden, bütün bölgeyi bu örgütler aracılığı ile
kontrol altına alırken, çıkarlarını da uzun vadede korumuş olmaktadırlar.
Emperyalistler, bir taraftan bu
örgütler aracılığı ile çıkarlarını garanti altına alırken, diğer taraftan da
dünya kamuoyuna İslam dinini “terörist” yetiştiren bir din olarak sunmaktadırlar.
Yani, Selefi-Vahabi örgütler üzerinden, İslam dinini terörle eşitlemektedirler.
Emperyalistlerin amaçları bununla
da bitmiyor. Vahabi mezhebi aracılığı ile İslam coğrafyasını yeniden Orta çağ
karanlığına sokup, Müslüman ülkelerin bilim ve teknolojiye ulaşmasını da
engellemiş olmaktadırlar. Kısaca bir taşla iki kuş değil, daha fazlasını
avlamaktadırlar.
Sonuç olarak, İngiliz
emperyalistlerinin Hicaz bölgesinde başlattığı İslam coğrafyasını
Vahabileştirme projesi, ABD ile devam etmektedir. Afganistan’dan sonra
Emperyalistlerin ve Siyonistlerin desteği ile Suriye’de de Vahabi-Selefi
örgütlerin iktidarı sağlanmış oldu. Bir İslam ülkesi daha orta çağ karanlığına
gömülmüş oldu.
Başta Diyanet İşleri Başkanlığı
olmak üzere, ülkemizdeki din adamlarının, siyasi parti yöneticilerinin bundan
ders çıkarmalarını, halkımızı bu tür örgütlere karşı uyarmalarını ve
bilinçlendirmelerini temenni ediyorum.
Hamdullah Dedeoğlu.
25.01.2025.