23 Aralık 2018 Pazar
GÖYNÜCEK İLÇESİ VE KÖYLERİNE İSKAN EDİLEN AŞİRETLER
22 Aralık 2018 Cumartesi
OSMANLI DÖNEMİNDE AMASYA SANCAĞI'NA BAĞLI KAZA VE NAHİYELER
İNÖZ: 1889-1902 yılları arasında Ladik kazasına bağlı bir nahiyeydi.
İSKİLİP: 1889-1902 yılları arasında Amasya'ya bağlı bir kazaydı. 1895'de Çorum sancağına bağlandı. İskilip kalesinin eski adı ZENGİBAR'dı.
KANLICI-KAĞNICI: 1889-1902 yılları arasında Gümüşhacıköy'e bağlı bir nahiyeydi. Şimdiki adı Saraycık olup, Gümüşhacıköy'e bağlıdır.
KARAABDAL: 1903-1023 Yılları arasında Ladik kazasına bağlı bir nahiyeydi. Şimdiki adı Şeyhli olup, Ladik'e bağlı bir köydür.
KARAHALİL: 1903-1918 yıllaraı arasında Havza'ya bağlı bir nahiyeydi. Şmdiki adı Çakıralan olup, Havza ilçesine bağlı bir köydür.
KARAYAKA: 1880'DE Erbaa'ya bağlı bir nahiyeydi.
MÖREK: 1902-1912 yılları arasında nahiyeydi. Şimdiki ismi Ormanözü olup, Amasya'ya bağlı bir köydür.
ORTAKLAR: 1889-1902 yılları arasında Vezirköprü'ye bağlı bir nahiyeydi. Şimdi Havza'ya bağlı bir köydür.
OYMAAĞAÇ: 1889-1902 yılları arasında Vezirköprü'ye bağlı bir nahiyeydi.
PAŞA: 1889-1902 yılları arasında Vezirköprü'ye bağlı bir nahiyeydi.
SALLAR: 1889-1902 yılları arasında Gümüşhacoköy'e bağlı bir nahiyeydi.
SARAYCIK: 1905-1923 yılları arasında nahiyeydi. Şimdiki adı Bacakoğlu olup, Gümüşhacıköy'e bağlıdır.
SEPETLİ: 1889-1891 yılları arasında Erbaa'ya bağlı bir nahiyeydi. Şimdiki ismi Destek olup, Taşova ilçesine bağlıdır.
SİVRİKESE: 1889-1902 yılları arasında Havza kazasına bağlı bir nahiyeydi.
SONİSA: 1530-1924 yılları arasında Erbaa'a kazasına bağlı bir nahiyeydi. Şimdiki ismi Uluköy olup, Taşova ilçesine bağlıdır.
TEKKE: 1911-1953 yılları arasında nahiyeydi. Şimdi Taşova ilçesine bağlıdır.
TURHAL: 1454-1868 yılları arasında Amasya sancağına bağlı bir kazaydı. Diğer adı Keşan'dır. 1889'da Tokat sancağına bağlanmıştır.
YEMİŞENBÜKÜ: Taşova ilçesinin merkezi olmuştur.
YENİCE: 1889-1902 yılları arasında Havza kazasına bağlı bir nahiyeydi. Şimdi Havza'ya bağlı bir köydür.
Osmanlı belgelerine göre, Amasya sancağına bağlı kaza ve nahiyelerin kısa tarihçelerini belirttik. Eksik kalanlar da olabilir. Biz geçmişe kısa bir yolculuk yapmak istedik.
18 Aralık 2018 Salı
ZİLE KAZASINA İSKAN EDİLEN AŞİRETLER
16 Aralık 2018 Pazar
İBADETLER İMANI ARTIRIR MI?
Daha önceki makalelerimizde Ehli Sünnet mezheplerinden “Hanefi” mezhebinin kurucusu olan İmam Ebu Hanife’nin hayatını ve bazı görüşlerini yazmıştık. Bugünkü yazımızda, Ebu Hanife’nin öncülük ettiği Mürcie fırkasının (Ekolün-mezhebin) İslam anlayışını ele alacağız. Ayrıca, İmam-ı Azamın bu fırkanın hangi koluna mensup olduğunu belirteceğiz.
Fırkanın düşüncelerine gelmeden önce, Mürcie’nin kelime anlamını belirtmekte fayda görüyorum. Mürcie, Arapça bir kelime olup, “beklemek” “tehir etmek” “ümit etmek” anlamlarını kapsamaktadır.
Mürcie fıkrası ile ilgili bu makalemizde, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve Prof. Dr. Sönmez Kutlu hocalarımızın MÜRCİE fırkası hakkındaki yayınlarını ana kaynağımız olarak kullanacağız.
Mürcie fırkasının doğuş yeri Küfe’dir. Ortaya çıkmasının esas nedeni EMEVİLER’in Arap kavmi dışındaki Müslüman halkları MEVALİ-KÖLE olarak görmesidir. Emeviler, Mevali olarak nitelendirdikleri halkı Müslüman görmüyor ve onlardan cizye-vergi alıyordu.
Mürcie fırkası mensupları bu anlayışa karşı çıkıp, bütün Müslüman halkların eşit ve aynı haklara sahip olduğunu savunuyordu. Bu fırkanın görüşleri yayılarak, Horasan, Maveraünehir ve Suriye coğrafyasında çok sayıda taraftar buldu. Fırkanın temsilcilerine de bölgelerin isimleri olarak, “Horasan Mürciesi”, “Suriye Mürciesi”, Küfe Mürciesi” deniliyordu.
Fırkanın önemli ikinci düşüncesi ise, İslam dininde esas olanın Allah’a iman olduğunu belirterek, amellerin (ibadetlerin) imanı artırıp ya da eksiltmeyeceğini savunmasıdır. Mürcie’nin Küfe’deki en önemli temsilcisi Ebu Hanife, Horasan’da Haris bin Süreyc, Suriye’de ise, Geylan bin Mervan’dı.
İBADETLER İMANI ARTIRMAZ
Mürcie fırkası Kur’an’daki ayetlerin farklı yorumlanmasını fikir özgürlüğü
olarak görüyordu. Dini yorumlarında ise, akılcılığı esas alıyordu.
Bu fıkranın diğer görüşlerini şöyle özetleyebiliriz:
-Bütün müminler iman konusunda aynıdır. Birinin diğerine üstünlüğü yoktur.
-Amelleri terk etmek veya günah işlemek imanı azaltmaz. Ya da mümin
olmaktan çıkmazlar.
-Günah işleyenlerin affedilip, affedilmeyeceğini Allah bilir. O dilerse,
affeder, dilemezse cezalandırır.
-Ameller (İbadetler) iman değildir.
-İman kalple gerçekleşen bir tasdiktir.
Mürcie fırkasının bazı temsilci ve taraftarlarının hem Emeviler, hem de Abbasiler devrinde kadılık ve imamlık yapmasına rağmen, İmam ebu Hanife gibileri bu görevleri kabul etmemişlerdir. Yani bu konuda fırka içinde farklılıklar bulunmaktadır.
Örneğin; İmam ebu Hanife, Hz. Ali’nin torunlarından Zeyd’in Emevilere karşı miladi 739 yılındaki isyanını maddi ve manevi olarak desteklemiştir. Yine Mürcie’nin Horasan’daki temsilcilerinden olan Haris bin Sureyç, Emevilere karşı on üç yıl süren isyanlarda bulunmuştur. Sureyc’in bu isyanlarına bazı Türk hakanları da destek vermiştir.
Tarihi kaynaklar, Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde tanınan Türk asıllı Ebu Mansur Maturidi ile Hoca Ahmet Yesevi’nin İslam’ın tasavvufi yorumunda, Mürcie’nin etkisi altında kaldıklarını belirtmektedirler.
İmam ebu Hanife’nın Mürcie fırkasının Küfe temsilcisi olduğunu belirtmiştik. Ancak, Mürcie fırkası kendi içinde farklı gurupları barındırıyordu.
Makalemizi, İmam-ı Azam’ın Mürcie’nin hangi kolundan olduğunu Yaşar Nuri Öztürk hocamızın yazmış olduğu İMAMA-I AZAM SAVUNMASI” adlı eserindeki bölümüyle tamamlayalım.
“ Mürcie’nin bazı kolları, ibadeti tamamen gereksiz gibi gösterdikleri için bir takım deist felsefe şubeleri gibi düşünülebilir. İmam-ı Azam, Mürcie’nin kollarından hangisine mensuptur? Bu soruya net bir cevap vermek çok zordur. Ebul Hasan El Eşar’i, İmam-ı Azam ve mezhebine uyanların esas aldığı Mürcie’liği, Mürcie mezhebinin dokuzuncu kolu olarak gösteriyor ve onları şöyle tanıtıyor:”
“ “Ebu Hanife ve arkadaşlarının bağlı olduğu bu kola göre iman, peygamberi ve onun getirdiklerini dil ile ikrar etmektir. Ancak, bunların ayrıntılarını, açılımlarını imanın içine dahil etmez.” (Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Azam Savunması, Sayfa,188)
Hamdullah Dedeoğlu
16.12.2018.
Kaynaklar:
--Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk, İmamı Azam Savunması
--Prof.Dr. Sönmez Kutlu, Mürcie Mezhebinin doğuşu
14 Aralık 2018 Cuma
YENİÇERİ OCAĞININ KALDIRILMASI VE BEKTAŞİ DERGAHLARIN KAPATILMASI “VAKAYI HAYRİYE” Mİ?
YENİÇERİ OCAĞININ KALDIRILMASI VE BEKTAŞİ DERGAHLARIN KAPATILMASI
“VAKAYI HAYRİYE” Mİ?
Yeniçeri Ocağı Orhan Bey zamanında kurulmuş ve Osmanlı’yı beylikten devlete, devletten de imparatorluğa taşımıştı. Yaklaşık beş yüz yıl hizmet vermişti. Ancak, II. Mahmut döneminde zamanın sözde “din” adamlarının tazyiki ile 1826 yılında kaldırıldı. Yeniçeri kışlaları top ateşine tutulmuş ve içerisindeki dört bin civarındaki yeniçeri askeri katledilmişti. Katliam kışla dışında da devam etmiş, aileleri ile birlikte Belgrad ormanlarına sığınan binlerce yeniçeri, orman ateşe verilerek burada can vermişlerdi. Osmanlı tarihçileri bu olaya “VAKAY-I HAYRİYE” (Hayırlı olay) adını vermişlerdi. Yeniçerilerin kuruluşundan itibaren din eğitiminden sorumlu olan Bektaşi dergahları kapatılmış, çoğu da yıktırılmış ve içinde bulunan belge, kitap ve yazma eserler de yaktırılmıştı. Konumuzu kısaca özetledikten sonra bu makalemizde olayın nedenleri ve sonuçları üzerinde durabiliriz.
Yeniçeri ocağının düzenli bir askeri gücü yanında, şehirlerde bugünün polis, zabıta gibi görevleri de bulunuyordu. Yani sivil halkla da iç içeydi. Dolayısıyla, suistimal, yolsuzluk ve keyfi davranış gösteren bireysel eylemler de oluyordu. Aynen bugün bu görevleri yerine getiren kurumlarda çalışanların yapmış oldukları şahsi davranışlar gibi. Birinci neden buydu. İkincisi, Osmanlı’nın 18. ve 19. yüzyılda kaybettiği toprakların sorumlusu olarak gösteriliyordu. Üçüncüsü, padişahların iktidara gelmesinde tayin edici bir güç odağı olmasıydı. Yeniçerilerin desteğini alan şehzadenin padişah olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Örneğin; Yavuz Sultan Selim’in babası II. Beyazıt’a ve kardeşlerine karşı yürüttüğü mücadelede başarıya ulaşmasının arkasında Yeniçerilerin desteği bulunuyordu. Yani, Yeniçeriler destek vermeseydi, Yavuz Sultan Selim’in padişah olması çok zordu. Bazen, Sadrazam (başbakan) ve padişahların değişmesinde yeniçeri ocağının isyanları da oluyordu. Ancak, onları bu eylemlere teşvik eden saray ailesine mensup şehzadeler ve onların annelerinin etkileri büyüktü. Her nedense, tarihçiler olayın bu yönünü ya görmüyorlar ya da Osmanlı’nın resmi tarihçilerinin çizmiş olduğu sınırların dışına çıkmak istemiyorlar. Yeniçeri ocağının kaldırılmasını isteyen çevreler bu gerekçeleri ileri sürerek, esas sorumlusunun da Yeniçeri ocağının dini açıdan bağlı bulunduğu Bektaşi dergahlarını hedef gösteriyorlardı.
Bu karardan sonra, İstanbul ve imparatorluk sınırları dahilindeki çok sayıda Bektaşi dergahı yıktırıldı. İçinde bulunan belge, kitap ve tarihi değeri olan el yazmaları yakıldı. Darphanede tutuklu bulunan Bektaşi ileri gelenlerinden Yedikule tekkesi şeyhi Hüseyin Baba, Kıncı Salih Baba, İstanbul Ağasızade Ahmet Baba 10 Temmuz 1826’da idam edildiler. İstanbul’daki olaylar gerekçe gösterilerek, Hacı Bektaş’daki dergahta postnişin olan Hamdullah Dede de yargılanmış, önce idam cezasına çarptırılmış sonra da Amasya’ya sürgün edilmişti.
Böylece, beş yüz yıllık bir tarihi olan Yeniçeri Ocağı kaldırılmış oldu. II. Mahmut devrinde pek çok reform yapılmasına rağmen, Osmanlı’nın toprak kaybetmesi engellenemedi. Yunanistan bağımsızlığını kazandı. Rus orduları Bayburt’a kadar olan bölgeyi işgal ettiler. Kafkasya ve Kırım Rusya’nın eline geçti. Yani Osmanlı’nın toprak kaybetmesinin nedeni tek başına Yeniçeri ocağı değildi. Esas neden, Avrupa’nın yapmış olduğu yeniliklerin Osmanlı tarafından atlanmış olmasıydı. Ancak, Yeniçeri ocağının olumsuz yönleri abartılarak devlet yönetimine yeniliklere karşı çok daha tutucu olan tarikat temsilcileri getirildi. Oysa, Bektaşi tarikatının felsefesi imparatorluk için daha iyi sonuçlar verebilirdi. Çünkü Bektaşilik inancında bütün insanlara aynı gözle bakılıyordu. Yeniliklere de açık bir düşünceye sahipti. Farklı inançlara da saygı gösteren bir anlayış hakimdi. Müslüman olmayan toplumları bu düşünceyle bir arada tutmak daha kolay olabilirdi. Aynen İngiltere’nin deniz aşırı ülkelerde uyguladığı gibi, dinlere ve inançlara müdahale etmeden insanlar bir arada tutulabilirdi. Üstelik devletin kurucu unsurlarından bir damarı da kesilmemiş ve Alevi-Bektaşi halk da dışlanmamış olurdu. Bu ülkemiz için de daha yararlı neticeler verirdi. Bize göre Yeniçeri ocağının kaldırılması ve Bektaşi dergahların kapatılması hiç de hayırlı olmamıştır. Ama maalesef bunlar çok geride kaldı. Bari bundan sonra aynı hataları yapmayalım. Farklı inançlara ve fikirlere saygı ve hoş görü ile bakalım. Fikir ve vicdan özgürlüğünü ülkemizde hakim kılalım.
Hamdullah Dedeoğlu
14.12.2018.
Kaynaklar:
-Serkan Erduğan, Bektaşi Tekkelerinin kapatılması ve Hamdullah Efendi
adlı makalesi, Alevilik-Bektaşilik araştırma dergisi 2018/17
-Eray Yılmaz, Yeniçeri Kırımı ve Bektaşi Tekkelerinin Tasfiyesi, Türk
kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma dergisi, 2016
6 Aralık 2018 Perşembe
ALEVİ İNANCINDAN TAVİZ VERMEYEN BİR TÜRKMEN BOYU: BEĞDİLLİ
Popular
-
KERBELA’NIN İNTİKAMINI ALAN MUHTAR SEKAFİ KİMDİR ? Emevi halifesi Yezid’in ordusu tarafından Miladi 680 yılında Kerbela’da şehi...
-
KÜRDLER KÖYÜ- ALAKADI 1840 NÜFUS KAYITLARI KÜRDLER KÖYÜ-ARDIÇLAR KÖYÜ 1840 NÜFUS KAYITLARI KÜRDLER KÖYÜ -AKDAĞ 1840 NÜFUS KAYITLARI “ KÜRD...
-
AMASYA İLİ GÖYNÜCEK İLÇESİNE BAĞLI ÇULPARA KÖYÜNÜN KISA TARİHÇESİ ÖNSÖZ Köyümüzün tarihini yazmamızın nedeni nedir? Bu sorun...
-
OSMANLI BELGELERİNDE TÜRKMAN EKRADI- (TÜRKMEN KÜRDÜ) AŞİRETLER Daha önceki yazılarımızda Osmanlı belgelerinde yer alan “EKRAD” kelimes...
-
ALEVİLER NEDEN TAVŞAN ETİ YEMEZ ? Alevilerin tavşan eti yemediğni herkes bilir. Alevilere en çok sorulan sorulardan biri de buydu. Klas...